Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, Esas: 2002/3644, Karar: 2002/4274 İçtihat

Üyemizin Özeti
Dava, mirasçılar tarafından ikame edilen vekalet akdinin kötüye kullanılması nedenine dayalı tapu iptali ve tescil; olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.

Muris, karısına 26.6.1987'de vekalet vermiş, vekil 29.6.1987'de 700.000 TL bedel ile diğer davalıya satış vaadinde bulunmuş, mirasçılardan N____'nin murisin vekalet verdiği sırada ehliyetsiz olduğundan bahisle satış vaadi sözleşmesinin iptalini istediği dava reddedilerek kesinleşmiş; vaad alacaklısının cebri tescil istemli açtığı dava kabul edilerek kesinleşmiştir. Anılan davalar ile eldeki davanın sebepleri farklı olduğundan kesin hükümden söz edilemeyeceği gibi vekalet akdinin kötüye kullanılması sebebine dayalı iptal ve tescil davalarında zamanaşımı uygulanmaz. Bu nedenle mahkemenin iddia yönünde araştırma yapıp esasa girerek karar ittihaz etmesi gerekir.
(Karar Tarihi : 04.04.2002)
"Davacılar tarafından, davalılar aleyhine açılan davada, mahkemece verilen karar süresinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, vekalet akdinin kötüye kullanılması nedenine dayalı iptal, tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. Ne var ki, yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli olmadığı gibi, hükmün gerekçesinin de yasal olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.

Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.

Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.

Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

Somut olaya gelince; miras bırakan Ö____'in karısı D____'ye 26.6.1987 tarihli vekalet verdiği, adı geçen kişinin 29.6.1987 tarihinde 700.000 TL bedel ile diğer davalıya satış vaadinde bulunduğu, adı geçen davalının Karapınar Sulh Hukuk Mahkemesinin 1998/30 esas 1999/126 karar sayılı dosya ile cebri tescil davası açtığı ve lehine sonuçlanan bu dava sonunda taşınmazın davalı H____ üzerine tescil edildiği, davacılardan N____'ın Karapınar Sulh Hukuk Mahkemesinin 1996/194 esas, 1998/146 karar sayılı dava dosyası ile miras bırakanın vekalet verdiği sırada ehliyetsiz olduğundan bahisle satış vaadi sözleşmesinin iptalini istediği, bu davanın da reddedilip kesinleştiği sabittir. Hemen belirtmek gerekir ki, önceki davalar ile eldeki davanın sebepleri farklı olduğundan kesin hükümden söz edilemez. Ayrıca vekalet akdinin kötüye kullanılması sebebine dayalı iptal ve tescil davalarında zamanaşımı uygulanmaz.

Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde araştırma ve inceleme yapılması, vekalet akdinin kötüye kullanılıp kullanılmadığı yönünde tüm delillerin toplanması, tanıkların dinlenmesi, dava konusu taşınmazın satış vaadi tarihindeki gerçek bedelinin uzman bilirkişiler aracılığı ile tesbit edilmesi gerekirken "Taraflar arasında görülen satış vaadinin iptali davasında vekaletname ve buna dayalı satış vaadi sözleşmesi tartışılmış, bunların geçerliliği hüküm altına alınmıştır. Daha sonra görülen cebri tescil davasında da aynı iddialar tartışılmış ve satış vaadi lehdarı adına tesciline karar verilmiştir. Buna göre vekaletname geçerli olup, buna dayanarak yapılan satış vaadi de geçerlidir. Bu davalar sırasında taşınmazın düşük bedelle satıldığı iddiası Ö____ mirasçılarınca ileri sürülmemiştir. Satıştan 14 yıl sonra geçerli kılınan vekalet ve satış vaadi sözleşmesi karşısında bu sefer de bedelde düşüklük iddiasının ileri sürülmesi doğru değildir. Tapu tutanakları, sözleşmeler açık olduğuna göre mirasçıların iddiası zamanaşımına uğramıştır. Vekaletname ve satış vaadi sözleşmesinin geçerliliği yönünden kesin hüküm bulunduğu bedelde düşüklük suretiyle vekaletin kötüye kullanılması iddiası yönünden zamanaşımı" geçtiği gerekçeleri ile davanın reddedilmesi doğru değildir.

KARAR : Davacıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine 4.4.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi."
İlgili Mevzuat Hükmü : Borçlar Kanunu (Eski) MADDE 390 :Vekilin mesuliyeti, umumi surette işçinin mesuliyetine ait hükümlere tâbidir.

Vekil, müvekkile karşı vekâleti iyi bir suretle ifa ile mükelleftir.

Vekil başkasını tevkile mezun veya hal icabına göre mecbur olmadıkça veya âdet başkasını kendi yerine ikameye müsait bulunmadıkça müvekkilünbihi kendisi yapmağa mecburdur.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Nevra ÖKSÜZ
Hukukçu
Avukat
Şerh Son Güncelleme: 11-04-2015

THS Sunucusu bu sayfayı 0,02349496 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.