Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, Esas: 2013/13064, Karar: 2013/13441 İçtihat

Üyemizin Özeti
Davacı, evinin çatısı üzerinde temizlik yaparken, elindeki fırçanın, çatı üzerinden geçen enerji nakil hattı tellerine değmesi sebebiyle elektrik çarpmasından dolayı çatıdan aşağıya düşerek yaralandığını, yaralanmanın kalıcı etkiler bıraktığını ve kırılan bacakta kısalık meydana geldiğinden tedavi gerektiğini ileri sürerek maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Enerji nakil hattı sahibi bulunan davalı tehlike arz eden bu yapı eserinin fena yapılmasından, bakım ve eksiklerinden sorumludur. Bu sorumluluk hukuki niteliği itibariyle kusura dayanmayan ( objektif ) bir sorumluluktur. Davalı ağır özen yükümlülüğü doğuran bir hizmet yürütmektedir. Yaptığı iş sebebiyle her türlü önlemi alması gerekir. Davalının sürekli gözetim ve denetim sorumluluğu bulunduğu kuşkusuzdur. Davalıyla, dava dışı şirket arasındaki sözleşmede "müşteri tesislerinin bağlandığı noktadan başlayarak bağlantı klemensleri dahil, mülkiyetiyle işletme bakımı müşteriye aittir. Ancak SEDAŞ ( davalı kurum ) müşterinin hizmetlerini aksatmamak koşuluyla mülkiyeti müşterinin olan branşman hattından yararlanarak başka müşterilere de elektrik verebilir ve satabilir" düzenlemesini de içermekle; davalı kurumun elektrik nakil hattı üzerindeki genel mülkiyet hakkının ortadan kalkmadığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple zararın oluşumunda ve artmasında davalı elektrik kurumunun da kusurlu olup olmadığının tespiti gerekmektedir.
(Karar Tarihi : 26.09.2013)
"Taraflar arasında görülen tazminat davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı, 28.8.2008 günü evinin çatısı üzerinde temizlik yaparken, elindeki fırçanın, çatı üzerinden geçen enerji nakil hattı tellerine değmesi sebebiyle elektrik çarpmasından dolayı çatıdan aşağıya düşerek yaralandığını, yaralanmanın kalıcı etkiler bıraktığını ve kırılan bacakta kısalık meydana geldiğinden tedavi gerektiğini ileri sürerek 30.000 TL maddi, 30.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini dava ve istemiştir.

Davalı kurum vekili ise, davanın husumet ve zamanaşımından reddini savunmuştur.

Mahkemece, olayın 28.8.2008 günü meydana geldiği, 818 sayılı BK.nun 60/1. maddesinde belirtilen 1 yıllık zamanaşımı süresinin davanın açıldığı 17.11.2009 gününde dolduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı sebebiyle reddine, ayrıca kazaya neden olan iletkenin dava dışı T____ Ltd. Şti'ne ait jeneratör için kullanılıyor olması, davalı kurumla T____ Limited Şirketi arasında yapılan elektrik satışına dair sözleşmenin 1. maddesi gereğince söz konusu enerji nakil hattının işletme ve bakımının T____ Limited Şirketine ait olması sebebiyle davalı kurumun husumet ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle davanın aynı zamanda husumetten de reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, haksız eylem sebebiyle uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.

Haksız eylemlerden doğan davalarda uygulanacak zamanaşımı 818 sayılı BK'nun 60. maddesinde ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 72. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre haksız eylemden doğan tazminat davaları BK'nun 60/1 maddesi gereğince 1 ve 10 yıllık zamanaşımı sürelerine tabidir. Borçlar Yasası'nın 60/1. maddesinde öngörülen bir yıllık zamanaşımı süresi; zarara uğrayanın, zararın varlığını ve zarar vereni öğrendiği günden itibaren işlemeye başlar. Aynı Kanunun 60/2. maddesi gereğince zarara yol açan eylemin aynı zamanda suç sayılan bir eylemden doğmuş olması durumunda olayda uygulanacak zamanaşımı süresi, o suçun bağlı olduğu (uzamış) ceza zamanaşımı süresidir.

Buna göre, tazminata konu eylemin aynı zamanda suç teşkil etmesi halinde o suç için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk hakimi tarafından uygulanacaktır. (HGK'nun 22.2.2012 tarih ve 2011/4 E.- 2011/640 K; 2012/89 Sayılı ve HGK'nun 6.5.2009 tarih 2009/4-152 Esas ve 2009/155 Karar sayılı kararları) Ceza zamanaşımı süresinin uygulanması için ceza davasının açılmış olması gerekmez.

Diğer taraftan tüzel kişilerin organlarının işledikleri haksız fiil aynı zamanda suç teşkil ediyorsa ceza zamanaşımı süresinin tüzel kişi aleyhine açılan tazminat davasında da uygulanması gerektiği, zira, organların fiilinin tüzel kişileri doğrudan doğruya tazmin yükümlüsü yapacağı, tüzel kişi hakkında daha kısa olan zamanaşımı süresinin, organ hakkında ise, daha uzun olan ceza zamanaşımı süresinin kabul edilmesinin uygulamada hakkaniyete de uygun olmayan sonuçlar doğuracağı belirtilerek tüzel kişi hakkında da ceza zamanaşımı süresinin kabulünün uygun olacağı kabul edilmelidir.

Konunun aydınlanması için aşağıdaki açıklamanın yapılması gerekli görülmektedir.

Uyuşmazlık; zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı noktasında toplanmaktadır.

Bilindiği üzere zamanaşımı; alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip, sadece onu eksik bir borç haline dönüştürür ve dolayısıyla alacağın dava edilebilme niteliğini ortadan kaldırır.

Zamanaşımı, 818 sayılı BK'nun (BK 140. maddesinde yer alan (... ileri sürülmezse, hakim bunu kendiliğinden gözönüne alamaz...) kuralında da vurgulandığı gibi, kişisel bir savunma nedeni olup, bütün öteki savunmalarda olduğu gibi ve özellikle itiraz nedenlerinden farklı olarak savunulmadığı zaman mahkemece resen gözetilemez ve uygulanamaz (1086 Sayılı HUMK.nun 75/1. m.) Bu itibarla zamanaşımı savunması usulüne uygun ileri sürüldüğünde ve bu savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir. Somut olayda, özel daire ve yerel mahkemece de davalı tüzel kişi tarafından yapılan zamanaşımı definin geçerli olduğu benimsendiğinden, bu aşamada BK 60/1 ve 60/2. maddelerinde yazılı hangi zamanaşımının uygulanacağı çözüme bağlanmalıdır.

Yerleşik Yargıtay uygulamasına göre 2918 sayılı Kanunun 85 /son ve 109/2, TCK 102 maddeleri uyarınca sürücünün eyleminin suç teşkil ettiği hallerde uzamış ceza zamanaşımının (BK 60/II) işleteni de kapsadığı kabul edilmektedir (Yarg. 4HD, 8.4.1999 gün ve E.1163, K.3022; Yarg. 4HD, 9.3.1990 gün ve E. 7805 K.2103; Yarg. 11HD, 11.12.1996 gün ve E. 1996/6678, K. 1996/8686; Yarg. 11HD, 24.2.1997 gün E. 1997/489, K. 1997/1067; HGK; 11.6.2003 gün ve 2003/4-359-406 E., K.)

Tüzel kişilerin organlarının işledikleri haksız fiil aynı zamanda suç teşkil ediyorsa ceza zamanaşımı süresinin tüzel kişi aleyhine açılan tazminat davasında da uygulanması gerektiği, zira, organların fiilinin tüzel kişileri doğrudan doğruya tazmin yükümlüsü yapacağı, tüzel kişi hakkında daha kısa olan zamanaşımı süresinin, organ hakkında ise, daha uzun olan ceza zamanaşımı süresinin kabul edilmesinin uygulamada hakkaniyete de uygun olmayan sonuçlar doğuracağı belirtilerek tüzel kişi hakkında da ceza zamanaşımı süresinin kabulünün uygun olacağı kabul edilmiştir.

Doktrinde de; bir fiilin, tüzel kişinin organları tarafından işlenmesi, tüzel kişinin hukuki sorumluluğunu gerektiriyorsa, organlara karşı uygulanan ceza davası zamanaşımı süresinin, tüzel kişiye karşı açılacak tazminat davası açısından da uygulaması gerektiğini ileri süren görüşler de bulunmaktadır. (Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 12. baskı, İstanbul 2010, s. 800 ve orada dn.25 te yollama yapılan bge 112 11189 vd: 11111 440,112 II 90; Deschenaux/Tercier sh.204 Brehm Art 60 N.98, Or-Schnyder Art 60 N.12; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop sh.725; M. Erdem, Özel Hukukta Zamanaşımı, sayfa 144 ve burada yollama yapılan bge. 133 III 6; bge 125 III 339, jdt 1999 I 859; bge 111 II 429; WerroN.1466; Tappy, s.393) (HGK.26.9.2012 gün, 4-319/619 K)

Belirtilen Yargısal inanç ve akademik değerlendirmeler ışığında; mahkemece, davalının eyleminin aynı zamanda suç teşkil ettiği gözönüne alınarak, olaya uzamış ceza zamanaşımının uygulanması gerekirken, yazılı ve yanılgılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.

Bundan ayrı olarak, enerji nakil hattı sahibi bulunan davalı tehlike arz eden bu yapı eserinin fena yapılmasından, bakım ve eksiklerinden sorumludur. Bu sorumluluk hukuki niteliği itibariyle kusura dayanmayan (objektif) bir sorumluluktur. Davalı ağır özen yükümlülüğü doğuran bir hizmet yürütmektedir. Yaptığı iş sebebiyle her türlü önlemi alması gerekir. Davalının sürekli gözetim ve denetim sorumluluğu bulunduğu kuşkusuzdur. Davalıyla T____ Limited Şirketi arasında yapılan 3.6.2004 tarihli sözleşmede "müşteri (T____ Limited Şirketi) tesislerinin bağlandığı noktadan başlayarak bağlantı klemensleri dahil, mülkiyetiyle işletme bakımı müşteriye aittir. Ancak SEDAŞ (davalı kurum) müşterinin hizmetlerini aksatmamak koşuluyla mülkiyeti müşterinin olan branşman hattından yararlanarak başka müşterilere de elektrik verebilir ve satabilir" düzenlemesini de içermektedir. Yapılan bu düzenlemeyle davalı kurumun elektrik nakil hattı üzerindeki genel mülkiyet hakkının ortadan kalkmadığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple zararın oluşumunda ve artmasında davalı elektrik kurumunun da kusurlu olup olmadığının tespiti gerekmektedir. Ancak, mahkemece itiraza uğrayan değişik iş tespit dosyasındaki rapor ve C.Savcılığı tarafından alınan rapor hükme esas alınarak davanın husumetten reddi cihetine gidilmiştir.

Bu durumda, mahkemece yapılacak iş; mahallinde keşif icrasıyla, davalı kurumla dava dışı T____ Limited Şirketi arasında yapılan 3.6.2004 tarihli sözleşme hükümleri bir bütün halinde değerlendirilerek davalı kurumun Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği gereğince olayın meydana gelmesinde kusurlu olup olmadığının uzman bilirkişiler aracılığıyla tespit edilerek, neticesine göre hüküm kurmak gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeyle davanın husumetten reddi doğru görülmemiştir.

KARAR : Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 26.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi."
İlgili Mevzuat Hükmü : Türk Borçlar Kanunu (Yeni) MADDE 69 :Bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür.

İntifa ve oturma hakkı sahipleri de, binanın bakımındaki eksikliklerden doğan zararlardan, malikle birlikte müteselsilen sorumludurlar.

Sorumluların, bu sebeplerle kendilerine karşı sorumlu olan diğer kişilere rücu hakkı saklıdır.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Nevra ÖKSÜZ
Hukukçu
Avukat
Şerh Son Güncelleme: 21-02-2015

THS Sunucusu bu sayfayı 0,03183889 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.