Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas: 2007/18-330, Karar: 2007/350 İçtihat

Üyemizin Özeti
Hukuksal işlemin borç doğurmasının sebebi irade açıklaması; sebepsiz zenginleşmenin borç doğurmasının sebebi ise kişinin iradesi dışında malvarlığında bir eksilmenin meydana gelmesidir. Sebepsiz zenginleşme alacaklıya, ikinci derecede ( tali nitelikte ) bir dava hakkı temin eder. Mal varlığındaki azalmanın başka asli nitelikteki davalarla önlenmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme davası gündeme gelemez.

Somut olayda; taraflar arasında imzalanan yüklenme senedi, sözleşme niteliğinde olup, uyuşmazlık sözleşme ilişkisinden kaynaklandığından; sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlığın, sebepsiz zenginleşme kurallarına göre değil, sözleşme hukuku çerçevesinde çözümlenmesi gerekir. Bu sebeple de davalının temerrüde düşmesi için, davacının borca yönelik ihtarının bulunması gerektiği kuşkusuzdur.
(Karar Tarihi : 13.06.2007)
"Taraflar arasındaki "Alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 11. Hukuk Mahkemesince "davanın kabulüne" dair verilen 11.05.2006 gün ve 2005/413-2006/314 sayılı kararın incelenmesi davalı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesi'nin 14.11.2006 gün ve 2006/6771-9193 sayılı ilamı ile;

(... Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.

Ancak;

Hüküm altına alınan asıl alacak için faize, borçlu davalının temerrüde düştüğü tarihten hükmetmek gerekir. Dosyadaki bilgi ve belgelerden dava dilekçesinin davalıya tebliğ edildiği 29.11.2005 tarihinden önce borçlunun temerrüde düşürüldüğü saptanamadığına göre bu tarihten itibaren faize hükmetmek gerekirken daha önceki davacının davalıya yapmış olduğu ödeme tarihlerinin (16.07.2003, 26.04.2004, 11.06.2004, 30.11.2004 ve 13.04.2005) faizin başlangıç tarihi olarak alınması doğru görülmemiştir...),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, alacak istemine ilişkindir.

Davacı vekili; müvekkilinin disiplinsizlik nedeniyle 09 Ağustos 2002 tarihinde Yüksek Askeri Şura kararıyla Türk Silahlı Kuvvetlerindeki görevinden ayrılmasından sonra, davalı tarafça müvekkilinden eğitim ve öğretim gideri olarak 11.006.572.640 TL talep edildiğini ve müvekkilinin muhtelif tarihlerde toplam 11.176.550.000 TL ödemede bulunduğunu; davalı idarece öğrenim döneminde yapılan masrafların faiziyle birlikte tahsili gerekirken, masrafların güncellenmesi suretiyle yapılan yanlış hesaplama sonucu müvekkilinin haksız yere tazminat ödemek zorunda bırakıldığını ileri sürerek, davacı tarafından davalıya ödenen 11.176.550.000 TL'nin, ödendiği tarihler itibariyle faiz yürütülerek davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Milli Savunma Bakanlığı (Hazine) vekili; davacının okula girerken imzalamış olduğu yüklenme senedinde, taahhüdünü ihlal etmesi halinde kendisine yapılan masrafları sarf tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini; yapılan hesaplamaların kanun ve yönetmeliklere uygun olarak düzenlenmiş olup, esasen yüklenme senedinde yönetmelik ve yönergelere aynen uyulacağının başlangıçta kabul edildiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini cevaben bildirmiştir.

Mahkemenin, yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunu benimsemek suretiyle ve "öğretim masraflarının fiilen yapıldıkları tarihten itibaren faizi ile birlikte tahsil edilmesi gerekirken, güncelleştirilmiş olması nedeniyle davacının 11.185.108.684 TL fazla ödemede bulunduğu; davacı tarafından muhtelif tarihlerde yapılan fazla ödemeler nedeniyle davalı, ödeme tarihleri itibariyle sebepsiz zenginleştiğinden faize ödeme tarihlerinden hükmedilmesi gerektiği" gerekçesiyle, "davanın kabulü ile, taleple bağlı kalınarak 11.176.550.000 TL'nın, 16/07/2003, 22/07/2003, 26/04/2004, 11/06/2004, 30/11/2004 ve 13/04/2005 ödeme tarihlerinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine" dair verdiği karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece, "Davanın dayanağını oluşturan sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan iade borcunda temerrüt için ayrıca alacaklı ihtarının aranması gereğini düzenleyen bir yasa hükmü bulunmadığı, bu itibarla davalının ödeme tarihinden itibaren temerrüde düştüğü kabul edilip bu tarihten itibaren faizle sorumlu tutulması gerektiği, kaldı ki BK.nun 104. maddesinin açık hükmüne rağmen faizin başlangıç tarihini dava tarihi değil de dava dilekçesinin tebliği tarihine kadar uzatmanın kamunun daha az para ödemesini sağlamaya yönelik Anayasa'nın eşitlik ilkesine ters düşen bir uygulama olduğu" gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Dosyadaki mevcut belge ve delillerden anlaşıldığı üzere; Ankara 1. Noterliğince 27.8.1990 tarihinde 27124 yevmiye ile düzenlenen, davacı öğrencinin velisi tarafından da imzalanan yüklenme senedinde "Astsubay Hazırlama Okulu kayıt-kabul koşullarına göre öğrenci olarak kayıt-kabulün yapıldığı takdirde, Astsubay naspedilinceye kadar geçecek süre içerisinde; halen yürürlükte bulunan ve ileride yürürlüğe girecek olan mevzuat (Kanun, Tüzük, Yönetmelik, Yönerge ve Emirler) hükümlerini kabul ettiğimi ve bunlara aynen uyacağımı, ... Taahhütlerime aykırı hareket ettiğim... takdirde, okula girişimden ilişiğimin kesilmesine kadar bana yapılmış her türlü masrafı ve bu masrafların yapıldığı tarihten itibaren, tahakkuk edecek kanuni faizi ile birlikte ayrıca hükme hacet kalmaksızın hazine emrine ödeyeceğim..." şeklinde taahhüt verilmiş; hakkında disiplinsizlik sicili düzenlenen davacının, 3.8.2002 gün ve 2002/1 sayılı Yüksek Askeri Şura kararı ile, Silahlı Kuvvetlerden re'sen ayırma işlemlerinin yapılması ve yükümlülük süresinin eksik kısmıyla orantılı biçimde öğrenim, eğitim ve yetiştirme masraflarının tazminat olarak alınmasına karar verilmesinden sonra öğrenim giderleri davacıdan tahsil edilmiştir. Esasen bu konularda yanlar arasında uyuşmazlık da bulunmamaktadır. Yine, davacının iadesini talep edebileceği mahkemece hüküm altına alınan miktar kesinleşmiş olmakla, bu konu da uyuşmazlık dışıdır.

Uyuşmazlık; dava konusu alacak için faize, davalının temerrüde düşürüldüğü tarihten mi, yoksa davacının davalıya yapmış olduğu daha önceki ödeme tarihlerinden mi hükmedilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.

Daha açık bir deyimle, taraflar arasındaki uyuşmazlığın, sözleşme hukuku çerçevesinde mi yoksa sebepsiz zenginleşme kurallarına göre mi çözümlenmesi gerektiği, buna bağlı olarak davalının, davacının ihtarıyla temerrüde düşürülmesinin gerekip gerekmediğinin belirlenmesi gerekmektedir.

Bilindiği üzere, borç ilişkilerinin kaynakları Borçlar Kanununun genel hükümlerinde birinci bölümde ve üç kesimde gösterilmiştir. Buna göre; sözleşme, haksız eylem ve sebepsiz zenginleşme, borç ilişkilerinin kaynağı olarak düzenlenmiştir. Birinci kesimde, "Akitten Doğan Borçlar, m.1-40"; ikinci kesimde, "Haksız Muamelelerden Doğan Borçlar, m. 41-60"; üçüncü kesimde ise, "Haksız Bir Fiil İle Mal İktisabından Doğan Borçlar, m.61-66" yönünden hüküm konulmuştur.

Yerel Mahkeme, gerek bozulan ilk kararında ve gerekse direnme kararında, davanın sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiğini kabul etmiştir.

Bu noktada, önce sebepsiz zenginleşme kavramı ve hukuksal işlemlerden doğan borçlardan farkının açıklanması gerekmektedir.

Sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir.

Borçlar Kanununun konuya ilişkin 61 ve ardından gelen maddelerindeki düzenlemelere göre, sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene yada borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir.

Sebepsiz zenginleşme bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı, geri verme borcu altındadır.

Öte yandan, hukuksal işlemin borç doğurmasının sebebi irade açıklamasıdır. Sebepsiz zenginleşmenin borç doğurmasının sebebi ise, tam aksine, kişinin iradesi dışında malvarlığında bir eksilmenin meydana gelmesidir.

Bunun sonucu olarak, taraflar arasında malvarlıkları arasındaki değişim bir sözleşmeye, yani tarafların açıkladıkları iradeye dayanırsa, sebepsizlikten ve dolayısıyla sebepsiz zenginleşmeden söz edilemez.

Hukuksal işlemlerden ve bunun en yaygın türü olan sözleşmeden doğan borçlarda, borçlunun borcunu anlaşmaya uygun olarak yerine getirmesi gerekir. Borçlu anlaşmaya uygun hareket etmezse, alacaklı borca aykırılık hükümlerini işletir ve mümkün ise borcun aynen ifasını, değilse doğan zararının giderilmesini talep eder. Sebepsiz zenginleşmede ise, sadece mal varlığındaki eksilmenin giderilmesinin talep edilmesi söz konusudur.

Nihayet, sebepsiz zenginleşme sorumluluğunda giderim için sebepsiz zenginleşenin ayrıca temerrüdü gerekmez; buna karşılık, sözleşmeden doğan sorumlulukta, borçlunun temerrüdü aranır.

Bütün bu açıklamalara göre, sebepsiz zenginleşme alacaklıya, ikinci derecede (tali nitelikte) bir dava hakkı temin eder. Mal varlığındaki azalmanın başka asli nitelikteki davalarla önlenmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme davası gündeme gelemez.

Aynı ilkenin bir sonucu olarak, sözleşmeden doğan bir hukuksal ilişkinin bulunduğu hallerde tarafların sebepsiz zenginleşmeye dayanan bir talepte bulunması olanaklı değildir.

Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 6.1.1968 gün ve E:1966/T-1728, K:6 sayılı kararında da, feshedildiği ileri sürülen bir sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlığın, sözleşme hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi ve zamanaşımının da buna göre belirlenmesi gerektiği kabul edilmiştir.

Somut olayda; taraflar arasında imzalanan yüklenme senedi, sözleşme niteliğinde olup, uyuşmazlık sözleşme ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Bu itibarla, taraflar arasında imzalanan sözleşmeden sonra, sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlığın; sebepsiz zenginleşme kurallarına göre değil, sözleşme hukuku çerçevesinde çözümlenmesi ve bu sebeple davalının temerrüde düşmesi için, davacının borca yönelik ihtarının bulunması gerektiği kuşkusuzdur (BK m. 101/1).

Ne var ki olayda; davacı, kendisi tarafından ödendiği sabit olan dava konusu alacağın iade edilmesi konusunda ihtar göndermek suretiyle davalıyı temerrüde düşürmediğinden, Borçlar Kanununun 104. maddesi hükmü uyarınca, faize dava tarihinden itibaren hükmedilmesi gerekir. Bu noktada hemen belirtmek gerekir ki; bozma ilamında gösterilen ve "faizin dava dilekçesinin davalıya tebliğ tarihinden itibaren yürütülmesi gereğine" işaret eden gerekçe, usul hükümlerine ve yerleşik uygulamaya uygun değilse de, temyiz edenin sıfatına göre bu husus bozma nedeni yapılmamış ve eleştirilmekle yetinilmiştir.

Hal böyle olunca, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

KARAR : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 13.06.2007 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :

Davacı askeri okula girerken alınan taahhüt gereği, davalı kurum tarafından yapıldığı iddia olunan eğitim giderlerinin kendisinden dava dışı istendiğini, icra takibi korkusu ile istenen miktarların taksitle ödendiğini, ancak hata sonucu kendisini borçlu zannederek fazla ödeme yaptığını, bu fazla ödemenin davalıdan tahsilini istemiştir.

Mahalli mahkeme davacının davasını yerinde görerek haksız zenginleşme bulunduğuna, ödeme tarihlerinden itibaren haksız ödenen miktarların faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar vermiştir.

Davalı hesaplamaların yanlış yapıldığını, davacıdan fazla tahsilat yapılmadığını, yapılan tahsilatın TSK. Personel Kanununun 112. maddesine uygun bulunduğunu bu nedenle davanın reddi gerektiğini savunarak kararın bozulmasını istemiştir.

Yüksek 18.Hukuk Dairesi kararında davalının sair temyiz itirazlarının reddine, ancak "hüküm altına alınan asıl alacak için faize, borçlu davalının temerrüde düştüğü tarihten hükmetmek gerekir. Dosyadaki bilgi ve belgelerden dava dilekçesinin davalıya tebliği edildiği 29.11.2005 tarihinden önce borçlunun temerrüde düşürüldüğü saptanamadığına göre bu tarihten itibaren faize hükmetmek gerekirken daha önceki davacının davalıya yapmış olduğu ödeme tarihlerinin (16.7.2003, 26.4.2004, 11.6.2004, 30.11.2004 ve 13.4.2005) faizin başlangıç tarihi olarak alınması doğru görülmemiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün BOZULMASINA" karar vermiştir.

Mahalli mahkemenin davacının davasının sebepsiz zenginleşmeden kaynaklandığına ve hesap tarzına ilişkin bölümleri bozma dışında bırakılarak kesinleşmiştir. Bu nedenle bu hususların tekrar tartışma konusu yapılması mümkün değildir.

Mahalli mahkeme eski kararında gerekçeyi genişleterek ısrar ettiğinden Genel Kurul da tartışılması gereken husus Yüksek 18.Hukuk Dairesinin faiz başlangıcı ile ilgili bozmasının yerinde olup olmadığıdır.

Mahalli mahkeme bozmadan önceki kararında davacının isteğinin sebepsiz zenginleşmeye dayandığını kabul ettiğinden ve bu husus bozma dışı bırakılarak kesinleştiğinden, faiz başlangıcının haksız zenginleşme hükümlerine göre belirlenmesi gerekir. Haksız zenginleşmelerde de faiz başlangıcı gerek yasal düzenlemeler ve gerekse Yargıtay uygulamalarına göre haksız zenginleşmenin meydana geldiği tarihtir. Bu nedenle mahkeme kararı faiz başlangıç yönünden doğrudur.

Dava konusu alacak temerrüt ihtarını gerektirse dahi daha önce temerrüde düşürülmemişse faizin dava tarihinden itibaren yürütülmesi gerekir. Davanın açıldığı tarihte harcın yatırıldığı tarihtir. Hukuk Genel Kurulu'nca benimsenen Yüksek Dairenin bozma kararında açıklandığı gibi dava dilekçesinin davalıya tebliğ tarihinden itibaren faiz yürütülmesi yasal ve Yargıtay uygulamalarına aykırıdır.

Bu nedenle Hukuk Genel Kurulu çoğunluğun bozma kararına katılamıyorum."
İlgili Mevzuat Hükmü : Borçlar Kanunu (Eski) MADDE 101 :Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtariyle, mütemerrit olur.

Borcun ifa edileceği gün müteffikan tâyin edilmiş veya muhafaza edilen bir hakka istinaden iki taraftan birisi bunu usulen bir ihbarda bulunmak suretiyle tesbit etmiş ise, mücerret bugünün hitamı ile borçlu mütemerrit olur.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Nevra ÖKSÜZ
Hukukçu
Avukat
Şerh Son Güncelleme: 04-02-2015

THS Sunucusu bu sayfayı 0,02995110 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.