Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas: 2012/8-365, Karar: 2012/561 İçtihat

Üyemizin Özeti
Davacı kadın, evlilik birliği içinde edinilen bağımsız bölümün davalı koca adına tescil edildiğini, kendisinin temizlik ve ev işleri yaparak temin ettiği gelirle taşınmazın alımına yarı oranında katkıda bulunduğunu açıklayarak, fazlaya dair haklarını saklı tutarak 30.000 TL'nin boşanma davasının açıldığı tarihten itibaren faiziyle tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı koca, babası tarafından bedelleri ödenmek suretiyle 13.8.1985 tarihinde kendisi adına alınan kişisel malları (dava dışı dükkan nitelikli bağımsız bölümler ile deponun) satışından gelen parayla nizalı taşınmazın alındığını, nizaya konu taşınmazın kişisel malı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, istemin değer artış payına yönelik olup olmadığı hususunun da tartışıldığını, ancak tarafların davaya konu taşınmaz dışında tasfiyeye tabi malvarlıkları olmadığına yönelik beyanları, Yerel Mahkemenin davaya konu taşınmazın alımında edinilmiş malın satım bedelinin de kullanıldığı şeklindeki kabulüyle değer artış payına hükmetmemesi yönündeki kararının kesinleşmiş olması karşısında uyuşmazlığın katılma alacağına dair olduğunu kabul ettiklerini belirterek bu doğrultuda değerlendirme yapmıştır.

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık; katılma alacağı hesabında dikkate alınacak olan, dava dışı ve davalı kocanın kişisel malı niteliğindeki taşınmazların satış bedelinin belirlenmesi hususundadır.
Yerel Mahkeme; davalı kocanın tarafı olduğu resmi senette belirttiği bedelin aksini yazılı delille kanıtlaması gerektiğini;
Özel Daire; resmi akitte davacı kadın taraf bulunmadığına göre, davalı kocanın satış bedelinin gerçekte resmi akitte belirtilen miktar olmadığına dair savunmasının araştırılması ve taşınmazların bulunduğu mahalde keşif yapılarak, inşaatçı ve mülk bilirkişiler dinlenerek satış tarihleri itibariyle sürüm değerlerinin tespiti gerektiğini;
kabul etmektedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu "davalı kadın tarafından dava dışı kişisel malların satım değerinin tapu senedinde belirtilenden daha fazla olduğu ve davaya konu taşınmazın satım bedelinin tamamının kişisel malların satımından elde edilen gelirle karşılandığı iddiası karşısında, davalının kişisel mallarının üçüncü kişiye satışına dair resmi akitte davacı eş taraf olmadığından davalının satış bedelinin gerçekte resmi akitte belirtilen miktar kadar olmadığına dair savunmasının araştırılması gerekir. Kişisel malın satım bedelinin tapu senedinde gösterilenden fazla olduğu iddiasının diğer eş tarafından açılan katılma alacağı davasında her türlü delil ile kanıtlanması mümkündür." gerekçesiyle direnme kararının bozulmasına karar vermiştir.
(Karar Tarihi : 12.09.2012)
"Taraflar arasındaki "katkı payı alacağı" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Elazığ 2. Aile Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 8.4.2010 gün ve 2009/414 E. 2010/233 K. sayılı kararın incelenmesinin tarafların vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi'nin 27.10.2011 gün ve 2011/4185 E. 2011/5449 K. sayılı ilamı ile;

(...Davacı vekili, evlilik birliği içinde edinilen 1589 ada 16 parselde 5 numaralı bağımsız bölümün davalı adına tescil edildiğini, vekil edeninin temizlik ve ev işleri yaparak temin ettiği gelirle taşınmazın alımına yarı oranında katkıda bulunduğunu açıklayarak, fazlaya dair haklarını saklı tutarak 30.000 TL'nin boşanma davasının açıldığı tarihten itibaren faiziyle tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, vekil edeninin babası tarafından bedelleri ödenmek suretiyle 13.8.1985 tarihinde davalı adına alınan kişisel malı-dava dışı 509 ada 66 parselde 7 ve 8 numaralı dükkan nitelikli bağımsız bölümler ile aynı yerde 1 ve 2 numaralı deponun satışından gelen parayla nizalı taşınmazın alındığını, davalının kişisel malı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, uyuşmazlık konusu taşınmazın alımı tarihinden önce satılan davalının kişisel malı olan taşınmazların resmi akitte gösterilen satış parasının davaya konu taşınmazın alımına sarf edildiğinin kabulü gerektiğinden bahisle bu kısmın düşülmesiyle kalan bölümün edinilmiş mal olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 30.000 TL katılma alacağının karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesi üzerine; hüküm esası bakımından davalı vekili ile davalının kişisel malı-dava dışı taşınmazların satış parasının nizalı taşınmazın alımında kullanıldığının kabulü suretiyle katılma alacağının eksik hesaplandığı ve fazla hakları saklı tutulmadığından bahisle davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar 25.5.1983 tarihinde evlenmiş; 30.10.2007 tarihinde açılan boşanma davasının kabulü ve 17.7.2009 tarihinde kesinleşmesiyle evlilik birliği son bulmuştur. Başka mal rejimi seçildiği ileri sürülmediğine göre, eşler arasında 1.1.2002 tarihine kadar 743 Sayılı MK.nun 170. maddesi uyarınca "mal ayrılığı", bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar ise 4721 Sayılı TMK.nun 202. maddesi hükmü uyarınca yasal "edinilmiş mallara katılma" rejimi geçerlidir. Eşler arasındaki mal rejimi TMK.nun 225/2 maddesi uyarınca boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle sona ermiştir.

Dava konusu Elazığ'da 1589 ada 16 parselde 5 numaralı bağımsız bölümü satın alma suretiyle, taraflar arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde- 5.5.2006 tarihinde davalı C____ G____ adına tescil edilmiştir. Olayları anlatmak taraflara, hukuki niteleme hakime aittir. Davacı, davalı eş adına kayıtlı ve edinim tarihi itibariyle edinilmiş mallara katılma rejimine tabi taşınmaz sebebiyle katılma alacağı (TMK m.231) isteğinde bulunmuştur. Dava, katılma alacağı istemine dair bulunduğuna göre, nizalı taşınmazın edinilmiş mal olduğunun belirlenmesi halinde, davalının edinilmiş malının (TMK.nun 219.m) değerinden varsa bu mala dair borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık değerin (TMK.nun 231.m) yarısı (TMK.nun 236/1.m) katılma alacağı olarak hesaplanarak hüküm kurulur. TMK.nun 219. maddesi 1. fıkrası hükmüne göre her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleri edinilmiş maldır. TMK.nun 222/1. maddesine göre ise belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispatla yükümlüdür.

Somut olayda; davaya konu taşınmazın davalının kişisel malı olan dava dışı taşınmazların satış parasıyla alındığı, dolayısıyla kişisel malı olduğu savunulmuştur. Davalı adına 13.8.1985 tarihinde satın alma yoluyla edinilen ve birleştirilmek suretiyle kahvehane olarak kullanıldığı bildirilen 509 ada 66 parselde 3/192'şer arsa paylı zemin kat 1, 2, 7 ve 8 numaralı bağımsız bölümler 30.3.2006 tarihinde 3.kişiye satılmıştır. Nizalı taşınmaz ise 5.5.2006 tarihinde satın alınarak davalı adına tapuya tescil edilmiştir. Davaya konu istek davacı tarafından Elazığ 1.Aile Mahkemesi'nin 2008/____ Esas, 2009/____ Karar sayılı boşanma davasında da ileri sürülmüş, mahkemece karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmiştir. Belirtilen dosyada dinlenen taraf tanıkları, nizalı taşınmazın, daha önce davalıya babası tarafından alınan taşınmazların satışından gelen bedelle alındığını açıklamıştır. Gerek açıklanan beyanlar, gerekse alım satım tarihleri arasındaki zaman aralığı ve satış parasının başka yere kullanıldığının da ispatlanamamış olması karşısında davalının dava dışı taşınmazlarının satışından gelen paranın davaya konu taşınmazın alımında kullanıldığının kabulü gerekir. Esasen bu husus mahkemenin de kabulündedir. Ne var ki nizalı taşınmazın alımında kullanıldığı kabul edilen davalının kişisel mal grubuna dahil taşınmazlarının satış bedeli resmi akitte belirtilen miktar 29.000 TL olarak hesaba katılmıştır. Söz konusu resmi akitte davacı eş taraf bulunmadığına göre, davalının satış bedelinin gerçekte resmi akitte belirtilen miktar olmadığına dair savunmasının araştırılması gerekir. Davalı, kişisel malı olan taşınmazlarının satış bedelinin nizalı taşınmazın alım bedelinin tamamını karşıladığını iddia etmektedir. Mahkemece yapılacak iş; davalı adına kayıtlı bulunmakta iken 30.3.2006 tarihinde 3.kişiye satılan taşınmazların bulunduğu mahalde keşif yapılarak, inşaatçı ve mülk bilirkişileri dinlenerek satış tarihleri itibariyle sürüm değerlerinin tespiti ile belirlenen değerin tarafların da mutabık oldukları nizaya konu taşınmazın alım bedeli olan 86.000 TL'yi karşılayıp karşılamadığının saptanması, davalı adına kayıtlı iken satılan taşınmazların satış bedelinin nizalı taşınmaz bedelini tamamen karşıladığının tespiti halinde TMK.nun 220/4.bendine göre kişisel malların yerine geçen değerler kişisel mal sayılacağından davanın reddi; satış bedelinin nizalı taşınmazın bedelini kısmen karşıladığının tespiti halinde ise nizalı taşınmazın edinilmiş mal grubuna dahil olan kısmının belirlenmesi ile varsa katılma alacağının hesaplanmasıdır.

Davacı vekilinin hükmün fazlaya dair taleplerinin saklı tutulmadığı itirazına gelince; kabul şekline göre davacının katılma alacağı dava dilekçesinde belirtilen istekten fazla hesaplandığına ve taleple bağlı kalınarak hüküm verildiğine göre, fazlaya dair haklarının saklı tutulmamış olması doğru değildir...)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HGK'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği düşünüldü:

KARAR : Dava, evlilik birliği içinde satın alınan taşınmaza katılma alacağı istemine ilişkindir.

Davacı vekili dava dilekçesinde, tarafların evlilik birliğinin devamı sırasında satın aldıkları taşınmazın davalı adına tescil edildiğini, taşınmazın alımına davacının temizlik ve ev işleri yaparak elde ettiği gelirle yarı oranında katkıda bulunduğunu, davaya konu taşınmaz dışında tasfiyeye tabi başka malları bulunmadığını belirterek taşınmazın belirlenecek bedelinin yarısının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde, davaya konu taşınmazın babası tarafından davalıya verilen kahvehanenin satımından elde edilen gelirle alındığını, kişisel mal niteliğinde olduğunu ve davacının evin alımına katkısının bulunmadığını belirterek açılan davanın reddini istemiştir.

Yerel Mahkemece, davaya konu taşınmaz bedelinin 29.000 TL'lik kısmının davalıya ait kişisel malın satımından elde edilen ve tapu senedinde belirtilen satış miktarı ile karşılandığının kabulüyle yapılan hesaplama uyarınca davanın kabulüne dair verilen kararın; taraf vekillerince temyizi sonrasında Özel Daire'ce yukarda açıklanan gerekçelerle bozulması üzerine;

Yerel Mahkemece, davalının tarafı olduğu resmi senette belirttiği bedelin aksini yazılı delille kanıtlaması gerektiğinden bahisle önceki kararda direnilmesine karar verilmiştir.

Direnme hükmü davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

I-) Davalı vekilinin kişisel mal bedeli ve kanıtlanmasına dair bozma nedenine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde, uyuşmazlığın taşınmaz satışına dair resmi akitte taraf olmayan eş tarafından açılan katılma alacağı davasında, satış işleminin tarafı olan diğer eşin kişisel malının bedelinin belirlenmesi yönünden resmi akitte belirtilen miktarın gerçeği yansıtmadığı iddiasının ne şekilde kanıtlanacağı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle tarafların tabi olduğu mal rejiminin belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.

Bilindiği üzere, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

4722 Sayılı Türk Medeni Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 10. maddesine göre, 4721 Sayılı TMK.nun yürürlüğe girdiği 1.1.2002 tarihinden önce evlenmiş olan eşler arasında, bu tarihe kadar, tabi oldukları mal rejimi devam eder.

743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi yürürlükte iken başka mal rejimi seçildiği ileri sürülmediği takdirde, eşler arasında 1.1.2002 tarihine kadar 743 Sayılı Kanunun 170. maddesi uyarınca "mal ayrılığı", bu tarihten mal rejiminin sona erdiği, boşanma davasının açıldığı tarihe kadar ise 4721 Sayılı TMK.nun 202. maddesi hükmü uyarınca yasal "edinilmiş mallara katılma" rejimi geçerlidir.

Somut uyuşmazlıkta taraflar 25.5.1983 tarihinde evlenmiş; 30.10.2007 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne dair kararın 17.7.2009 tarihinde kesinleşmesiyle evlilik birliği son bulmuştur. Dolayısıyla, taraflar arasında 1.1.2002 tarihine kadar mal ayrılığı, 1.1.2002 tarihinden itibaren bir yıl içinde başka mal rejimi seçmediklerinden, boşanma davasının açıldığı tarihe kadar ise yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. Dava konusu 5 numaralı bağımsız bölüm, taraflar arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde 5.5.2006 tarihinde satın alma suretiyle davalı koca adına tescil edilmiştir.

Mülga 743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin yürürlükte bulunduğu dönemde geçerli yasal mal rejimi olan mal ayrılığı rejiminde tasfiye sözkonusu olmayıp, boşanan eşler kendi mallarını alabilirken, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu 236 ve 239. maddelerinde, yasal rejim olan edinilmiş mallara katılma rejiminde, eşlerin emeğini diğer eşin bu mal rejiminin devamı süresince edinilen malları üzerinde, "katılma alacağı" hakkı tanımak suretiyle yasal karşılığa bağlamıştır. Kanunun 236. maddesinde yer alan hüküm gereği; her eş veya mirasçıları, diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi olurlar.

Artık değer ise anılan Kanunun 231. maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre artık değer, eklemeden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere her eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden, bu mallara dair borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktardır.

Katılma alacağının hesabında eklenecek değerler Kanunun 229. maddesinde, denkleştirmeden elde edilen miktarlar da 230. maddesinde gösterilmiştir.

HGK'nda yapılan görüşmeler sırasında, davacının talebinin 4721 Sayılı TMK.nun 227. maddesinde düzenlenen değer artış payına yönelik olup olmadığı hususu da tartışılmış, ancak HGK çoğunluğunca tarafların davaya konu taşınmaz dışında tasfiyeye tabi malvarlıkları olmadığına yönelik beyanları; Yerel Mahkemenin davaya konu taşınmazın alımında edinilmiş malın satım bedelinin de kullanıldığı şeklindeki kabulüyle değer artış payına hükmetmemesi yönündeki kararının kesinleşmiş olması karşısında HGK önüne gelen uyuşmazlığın katılma alacağına dair olması hususları da dikkate alınmak suretiyle, davanın katılma alacağı istemine dair olduğu kabul edilerek, bu doğrultuda değerlendirme yapılmıştır.

Somut olayda, davacı, davalı eş adına kayıtlı ve edinim tarihi itibariyle edinilmiş mallara katılma rejimine tabi taşınmaz sebebiyle katılma alacağı isteğinde bulunmaktadır.

Yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminde, rejim süresince edinilen mallar rejimin sona ermesi sebebiyle tasfiye edildikten sonra bir artık değer kalırsa kural olarak her eş diğer eşe ait artık değeri eşit olarak paylaşır. Paylaşıma konu miktar o eşin katılma alacağını oluşturur.

Katılma alacağında paylaşılan, edinilmiş mal değil, artık değer olduğundan katılma alacağı edinilmiş malların toplamı dikkate alınarak hesaplanmalıdır.

Kural olarak kişisel mallar hesaplamada dikkate alınmaz ancak, bir eşin edinilmiş malından kişisel mallara veya kişisel mallardan edinilmiş mallara bir değer kayması olmuşsa tasfiye sırasında denkleştirme istenebilir. TMK.nun 230. maddesi uyarınca eşlerden birinin kişisel malından edinilmesine katkıda bulunulmuş ise denkleştirme, katkı oranına ve malın tasfiye zamanındaki değerine göre yapılır. Edinilmiş mal üzerine o eşin kişisel mal grubundan yapılan değer kayması ile o mal yerine edinilen yeni malın alım değerinin tamamı karşılanmışsa, anılan bu mal artık kişisel mal sayılır ve katılma alacağının hesabına dahil edilemez.

Dava, katılma alacağı istemine dair bulunduğuna göre, davalının edinilmiş malının değerinden varsa bu mala dair borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık değerin yarısı katılma alacağı olarak hesaplanarak hüküm kurulmalıdır.

4721 Sayılı TMK.nun 219/1. maddesi hükmüne göre; her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleri aksi kanıtlanıncaya kadar edinilmiş mal kabul edilir. TMK.nun 222/1. maddesi uyarınca; belirli bir malın edinilmiş mal olmayıp eşlerden birine ait kişisel mal olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispatla yükümlü olup, mal rejimi ve tasfiyesi hükümleri aile hukukunun bir parçası olduğundan, kişisel mal iddiasının her türlü delil ile kanıtlanması mümkündür.

Somut olayda; davalı adına 13.8.1985 tarihinde satın alma yoluyla edinilen ve kahvehane olarak kullanıldığı bildirilen bağımsız bölümler 30.3.2006 tarihinde üçüncü kişiye satılmış, davaya konu taşınmaz ise, 5.5.2006 tarihinde satın alınarak davalı adına tapuya tescil edilmiş, davaya konu taşınmazın davalının kişisel malı olan dava dışı taşınmazların satış parasıyla alındığı, dolayısıyla kişisel malı olduğu savunulmuştur.

Dosya içerisinde mevcut delillerin değerlendirilmesinde, taşınmazların alım-satım tarihlerinin yakınlığı ve kişisel malın satımından elde edilen miktarın başka yere harcandığının kanıtlanamamış olması karşısında hayatın olağan akışı gereğince, Yerel Mahkemenin davalıya ait ve kişisel mal grubuna dahil dava dışı taşınmazlarının satışından gelen paranın davaya konu taşınmazın alımında kullanıldığı yönündeki kabulünde isabetsizlik bulunmamaktadır.

Ne var ki, Yerel Mahkemece, katılma alacağı hesabında davalının kişisel mal grubuna dahil taşınmazlarının satış bedeli olarak resmi akitte belirtilen miktar 29.000 TL dikkate alınmıştır. Ancak, davalı tarafından dava dışı kişisel malların satım değerinin tapu senedinde belirtilenden daha fazla olduğu ve davaya konu taşınmazın satım bedelinin tamamının kişisel malların satımından elde edilen gelirle karşılandığı iddiası karşısında, davalının kişisel mallarının üçüncü kişiye satışına dair resmi akitte davacı eş taraf olmadığından davalının satış bedelinin gerçekte resmi akitte belirtilen miktar kadar olmadığına dair savunmasının araştırılması gerekir.

Kişisel malın satım bedelinin tapu senedinde gösterilenden fazla olduğu iddiasının diğer eş tarafından açılan katılma alacağı davasında her türlü delil ile kanıtlanması mümkündür.

Açıklanan maddi ve hukuksal olgular karşısında Yerel Mahkemece; davalının kişisel malı niteliğindeki taşınmazlarda yapılacak keşif ve bilirkişi aracılığı ile taşınmazların satış tarihleri itibariyle sürüm değerleri belirlenerek, 4721 Sayılı Kanunun 220. maddesi hükmü de gözetilmek ve tespit edilecek bu satış değerinin tamamının davaya konu taşınmazın alım bedeli olan 86.000 TL'yi karşılayıp karşılamadığının tespiti ile varılacak sonuca göre katılma alacağının hesaplanması gerekmektedir.

O halde, davalıya ait kişisel malların satış bedelinin her türlü delil ile ispatlanabileceği yönündeki bozması doğrultusunda yapılacak araştırma sonucuna göre karar verilmesi gerektiğine dair HGK'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.

II-Davalı vekilinin bozma ilamının son paragrafında belirtilen "fazlaya dair talebe" dair hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yerel Mahkemece, Özel Daire'nin fazlaya dair hakların saklı tutulmamış olmasının doğru olmadığına değinen bozma nedenine uyularak oluşturulan yeni hüküm Özel Daire'ce incelenmemiştir.

O nedenle, kararın temyiz incelenmesi görevi HGK'na değil, Özel Daire'ye aittir.

Hal böyle olunca, davalı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daire'sine gönderilmesi gerekir.

KARAR :

1-)Yukarıda (I) numaralı bentte gösterilen nedenlerle, davalı vekilinin kişisel mal bedeli ve kanıtlanmasına yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanunun 30. maddesiyle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici Madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 Sayılı HUMK'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, oyçokluğu ile,

2-)Yukarıda (II) numaralı bentte gösterilen nedenlerle, davalı vekilinin fazlaya dair haklara dair yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 8. Hukuk Dairesine gönderilmesine, oybirliği ile,

1086 Sayılı Kanunun 440/1 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.9.2012 gününde karar verildi.

KARŞI OY yazısı

Taraflar 25.5.1983 tarihinde evlenmiş olup 30.10.2007 tarihinde açılan boşanma davasının kabulü ve boşanmaya dair hükmün 17.7.2009 tarihinde kesinleşmesiyle evlilik birliği son bulmuştur.

DAVANIN DAYANDIĞI VAKIALARIN SOMUTLAŞTIRILMASI:

Başka bir mal rejimi seçildiği ileri sürülmediği için eşler arasında evlenme tarihinden 1.1.2002 tarihine kadar 743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi m. 170 hükmüne göre mal ayrılığı, bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar ise 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu m. 202 hükmüne göre kural mal rejimi (yasal mal rejimi=edinilmiş mallara katılma rejimi) (= TMK m. 202 f.1 -218-241) geçerlidir.

TMK m. 225 f.II hükmüne göre mahkemece evliliğin "boşanma nedeniyle" sona erdirilmesine karar verildiği için eşler arasında geçerli bulunan kural mal rejimi (yasal mal rejimi=edinilmiş mallara katılma rejimi) boşanma davasının açıldığı tarih olan 30.10.2007 tarihinden geçerli olmak üzere sona ermiştir.

Taraflar arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde davaya konu 1589 ada 16 parselde 5 numaralı bağımsız bölüm satın alma suretiyle 5.5.2006 tarihinde davalı C____ G____ adına tescil edilmiştir.

Davacı vekili;

-Evlilik birliği içinde edinilen 1589 ada 16 parselde 5 numaralı bağımsız bölümün davalı adına tescil edildiğini,

-Vekil edeninin "temizlik ve ev işleri yaparak" temin ettiği gelirle taşınmazın "alımına yarı oranında katkıda" bulunduğunu,

-Fazlaya dair hakları saklı tutularak 30.000 TL'nin boşanma davasının açıldığı tarihten itibaren faiziyle tahsiline karar verilmesini istemiştir.

istek budur, vakıa budur yani dava budur ve bu davada inanın başka bir şey de istenmemiştir.

Nitekim Yargıtay 8. Hukuk Dairesi tarafından davacı vekilinin isteminin ve buna dayanak vakıaların aynen bu sözcükler kullanılarak kaleme alındığı; direnme konusu karara dair Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 27.10.2011 gün ve 2011/4185 Esas-5449 Karar sayılı ilamının 1. sayfası 2. paragrafı incelendiğinde görülecektir.

Davacı vekilinin dava dilekçesinde yer alan istem ve vakıalara dair Yargıtay 8. Hukuk Dairesi tarafından gerçekleştirilen bu belirlemeye Yüce HGK ve şahsımın sözcük bile eklemeden aynen katıldığımızın da bilinmesini isterim.

NEDEN KARŞI OY YAZIYORUM?

Davacı vekilinin; "evlilik birliği içinde edinilen 1589 ada 16 parselde 5 numaralı bağımsız bölümün davalı adına tescil edildiğini, vekil edeninin temizlik ve ev işleri yaparak temin ettiği gelirle taşınmazın alımına yarı oranında katkıda bulunduğunu açıklayarak, fazlaya dair hakları saklı tutularak 30.000 TL'nin boşanma davasının açıldığı tarihten itibaren faiziyle tahsili" şeklinde açılan davası Yargıtay 8. Hukuk Dairesi ile Yüce HGK tarafından katılma alacağı (TMK m. 231) tarafımızdan ise değer artış payı alacağı (TMK m. 227) olarak adlandırılmaktadır.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi ve Yüce HGK'nun değer artış payı alacağı (TMK m. 227) davasını, katılma alacağı (TMK m. 231) olarak belirleyerek ispat kural ve ölçülerini de bu davaya göre belirlemesi 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu ile 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine uygun düşmediğinden karşı oy yazmak zorunda kalmış bulunuyoruz.

I. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre oluşan aykırılık sebepleri

Davanın katılma alacağı (TMK m. 231) olarak belirlenerek ispat kural ve ölçülerinin de bu dava türüne göre istenmesi her şeyden önce 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu hükümlerine aykırıdır.

A-) Eşlerden birinin diğerine ait bir malın edinilmesine hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunması sebebiyle açılan alacak davası 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu ve öğretide değer artış payı alacağı (TMK m. 227) olarak adlandırılmaktadır.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi ile Yüce HGK'nun "temizlik ve ev işleri yaparak" gerçekleştirilen katkının vakıa olarak gösterilmek suretiyle istenilen alacağa dair davada alacak hesabının nasıl yapılacağını aşağıdaki sözcüklerle şöyle açıklamaktadır:

"Nizalı taşınmazın edinilmiş mal olduğunun belirlenmesi halinde davalının edinilmiş malının (TMK m. 219) değerinden varsa bu mala dair borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık değerin (TMK m. 231) yarısı (TMK m. 236/1) katılma alacağı olarak hesaplanarak hüküm kurulur."

Hesaplama şeklinin aynen bu şekilde yazıldığı direnme konusu karara dair Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 27.10.2011 gün ve 2011/4185 Esas-5449 Karar sayılı bozma ilamının 2. sayfası 1. paragrafının incelenmesiyle görülecektir.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin bozma ilamında yer alan ve Yüce HGK tarafından benimsenen bu hesaplama usul ve şekline göre işbu davada nizalı taşınmazın edinilmiş mal olduğunun belirlenememesi halinde diğer bir deyişle nizalı taşınmazın kişisel mal olduğunun belirlenmesi halinde davacının "temizlik ve ev işleri yaparak" temin ettiği gelirle taşınmazın "alımına yarı oranında katkıda" bulunduğu gerçekleşse bile (katılma alacağı kişisel mallardan istenemeyeceğine göre) davası reddedilecek demektir.

Düşünebiliyor musunuz? "temizlik ve ev işleri yaparak" temin ettiğiniz gelirle eşinizin kişisel malının "alımına yarı oranında katkıda" bulunduğunuz açık seçik belli olsa bile bu katkıya dayalı alacak isteğiniz sırf Yargıtay 8. Hukuk Dairesi ile Yüce HGK tarafından katılma alacağı olarak adlandırıldı diye reddedilecektir.

Demek ki Yargıtay 8. Hukuk Dairesi ile Yüce HGK'nun bu düşüncesi yerleşik uygulamaya dönüşürse bundan sonra eşlerden birinin eşinin kişisel malının alımına "temizlik ve ev işleri yaparak" gerçekleştireceği katkıyı alması asla mümkün gözükmemektedir.

tekrar ediyorum;

Davanızın dayanağı vakıaları ispat ettiğinizde yani "temizlik ve ev işleri yaparak" temin ettiğiniz gelirle eşinizin kişisel malının "alımına yarı oranında katkıda" bulunduğunuzu ispat etmiş olsanız bile davanız reddedilecektir. Zira bozma kararında sadece ve sadece nizalı taşınmazın edinilmiş mal olduğunun belirlenmesi halinde size birşeyler verilebileceği açık seçik yazılmış olduğundan nizalı taşınmazın kişisel mal olduğunun belirlenmesi halinde ise size birşey verilemeyeceği şeklinde 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun bile düzenlemediği/öngörmediği bir sonuca ulaşan bu anlayışa tüm itirazlarımıza rağmen Yüce HGK da katılmıştır.

Bilinmelidir ki eşlerden birinin diğerine ait bir malın edinilmesine hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunması sebebiyle açılan alacak davası 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu ve öğretide değer artış payı alacağı (TMK m. 227) olarak adlandırıldığı gibi gerek 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu gerekse öğretide kabul edildiği üzere katkıda bulunulan malın edinilmiş mallardan (TMK m. 219) ya da kişisel mallardan (TMK m. 220) olmasının ise hiçbir önemi bulunmamaktadır. Eşinizin sadece edinilmiş mallarına değil kişisel mallarına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın yaptığınız katkıyı tıpkı davacı eş gibi alacak davası ile isteyebilirsiniz.

Gençcan deyişiyle; "Değer artış payı alacağı (TMK m. 227, zgb. Art 206) davasının dinlenebilmesi için diğer eşin katkı yapılan mal grubunun bir özelliği bulunmamaktadır." (Ö. Uğur Gençcan, Mal Rejimleri Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara-2010, s. 712)

Şıpka deyişiyle; "Katkı yapılan malvarlıklarının niteliği (türü) ne olursa olsun değer artış payı talep edilebilir" (Şükran Şıpka, Türk Hukukunda Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar, XII Levha Yayınları, İstanbul-2011, s. 236, dn: 205)

Kılıçoğlu deyişiyle; "Katkının diğer eşin hangi tür malına yapıldığı önem taşımaz. Katkı diğer eşin kişisel ya da edinilmiş malına yapılmış olabilir" (A. Kılıçoğlu, Katkı-Katılma Alacağı, T. Kitapevi, Ankara-2011, s. 13)

Sarı deyişiyle; "Bunun edinilmiş mal veya kişisel mal olmasının ise bir önemi yoktur" (S. Sarı, Evlilik Birliğinde Yasal Mal Rejimi Olarak Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi, Beşir Kitapevi, İstanbul-2007, s. 267)

Acar deyişiyle; "Eşlerden biri diğerine ait kişisel veya edinilmiş malın edinilmesine katkıda bulunmuşsa tasfiye anında yapmış olduğu katkı oranında alacak hakkına sahip olur" (F. Acar, Aile Konutu, Mal Rejimleri, Eşin Yasal Miras Payı, Seçkin Yayınevi, Ankara-2012, s 240-241)

Zeytin deyişiyle; "Katkı yapılan malın eşin kişisel veya edinilmiş malı olmasının bir önemi yoktur" (Z. Zeytin, Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi, Seçkin Yayınevi, Ankara-2008, s. 143)

Gümüş deyişiyle; "Katkı diğer eşe ait kişisel veya edinilmiş mal niteliğindeki malvarlığı unsurlarına yapılmalıdır" (M. A. Gümüş, Teoride ve Uygulamada Evliliğin Genel Hükümleri ve Mal Rejimleri, Vedat Kitapçılık, İstanbul-2008, s. 333)

Bilmenizi isterim ki Şeker deyişi, Hausser/Geisel/Kobel deyişi de aynı istikamettedir. (Muzaffer Şeker, Der Türkische und der schweizerische gesetzliche Güterstand im Vergleich Freiburg 2006, s. 248, Hausser/Geisel/Kobel Nr. 12.77)

B-) Yüce hukuk genel kurulunun düşüncesi TMK m.227 hükmünün örtülü olarak kaldırılması sonucunu doğurmaktadır.

Yüce HGK eşlerden birinin "temizlik ve ev işleri yaparak" temin edilen gelirle taşınmaz "alımına yarı oranında katkıda" bulunmayı bile katılma alacağı (TMK m. 231) olarak nitelendirmesi TMK m. 227 hükmünün örtülü olarak kaldırılması sonucunu doğurur.

II. 6100 SAYILI HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU HÜKÜMLERİNE GÖRE OLUŞAN AÇIK AYKIRILIK SEBEPLERİ

Davanın katılma alacağı (TMK m. 231) olarak adlandırılarak ispat kural ve ölçülerinin de bu davaya göre belirlenmesi 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine uygun düşmemektedir.

A-) Davacının "söylemediği şeyler" sanki "söylenmiş gibi" davranılmıştır (HMK m. 25 f. I hükmüne aykırı davranılmıştır)

Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hakimin, davacının söylemediği şeyi dikkate alamayacağı (HMK m. 25 f. I) açık bir usul hükmüdür.

Eklenmeden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere eşinin edinilmiş mallarının toplam değerinden bu mallara dair borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktara dair diğer bir ifadeyle katılma alacağını istediğine dair davacının söylediği hiçbir şey yoktur.

Davacının söylediği şey: Evlilik birliği içinde edinilen 1589 ada 16 parselde 5 numaralı bağımsız bölümün davalı adına tescil edildiğini, vekil edeninin temizlik ve ev işleri yaparak temin ettiği gelirle taşınmazın alımına yarı oranında katkıda bulunduğunu açıklayarak sadece bu katkıyı istemektedir.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi tarafından bozma ilamına geçirilen davacı vekilinin istemine dair açıklaması okunduğunda artık değerin yarısının istendiğine dair hiçbir sözün bulunmadığı görülecektir.

B-) Davacının "söylemediği vakıalar" sanki "söylenmiş gibi" davranılmıştır (HMK m. 25 f. I hükmüne aykırı davranılmıştır)

Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hakimin, davacının söylemediği vakıaları dikkate alamayacağı. (HMK m.25 f.I) açık bir usul hükmüdür.

Eklenmeden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere eşinin edinilmiş mallarının toplam değerinden bu mallara dair borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktarın yarısına dair diğer bir ifadeyle katılma alacağını istediğine dair davacının gösterdiği hiçbir vakıa yoktur.

Davacının söylediği vakıalar: Evlilik birliği içinde edinilen 1589 ada 16 parselde 5 numaralı bağımsız bölümün davalı adına tescil edildiğini, vekil edeninin temizlik ve ev işleri yaparak temin ettiği gelirle taşınmazın alımına yarı oranında katkıda bulunduğunu açıklayarak sadece bu katkıyı istemektedir.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi tarafından bozma ilamına geçirilen davacı vekilinin vakıalara dair açıklaması okunduğunda artık değerin yarısının istendiğine dair hiçbir vakıadan söz edilmediği görülecektir.

C-) Yüce Hukuk Genel Kurulu davacının talep sonucuyla kendisini bağlı kabul etmemiştir (HMK m. 26 f. I hükmüne aykırı davranılmıştır)

Hakimin davacı eşin talep sonucuyla bağlı olduğu (HMK m. 26 f. I) açık bir usul hükmüdür.

Davacının söylediği şey: Evlilik birliği içinde edinilen 1589 ada 16 parselde 5 numaralı bağımsız bölümün davalı adına tescil edildiğini, vekil edeninin temizlik ve ev işleri yaparak temin ettiği gelirle taşınmazın alımına yarı oranında katkıda bulunduğunu açıklayarak sadece bu katkıyı istemektedir.

Davacının sadece değer artış payına dair alacağını istediği gerçeği göz ardı edilmiştir.

D-) Yüce Hukuk Genel kurulu davacının talep sonucundan başka bir şeye karar vermiştir (HMK m. 26 f. I hükmüne aykırı davranılmıştır)

Hakimin davacı eşin talep sonucu dışında başka bir şeye karar veremeyeceği (HMK m. 26 f. I) açık bir usul hükmüdür.

Sadece temizlik ve ev işleri yaparak temin ettiği gelirle taşınmazın alımına yaptığı yarı oranında katkıyı isteyen davacıya eklenmeden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere eşinin davaya konu olan malının değerinden bu mala dair borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktarın yarısının verilmesine yönelik hesaplama yapılmasını hakimden istemek davacının talep sonucundan başka bir şeye karar vermek anlamına gelmektedir.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi tarafından bozma ilamına geçirilen davacı vekilinin istemi ve vakıalara dair açıklaması okunduğunda başka bir şeye karar verilmesine yönelik bozma kararı verildiği görülecektir.

E-) Hukukun uygulanması ilkesi gözardı edilmiştir (HMK m. 33 hükmüne aykırı davranılmıştır)

Hakim, Türk Hukukunu re'sen uygular. (Timuçin MUSUL, Medeni Usul Hukuku, Adalet Yayınevi, Ankara-2012, s. 282) Hakim bu görevini kendiliğinden yapmalıdır. (C. Akil, Hakimin Hukuku Kendiliğinden Uygulama İlkesi, AÜHFD C. 57, S. 3, s. 4)

HMK m. 33 hükmünde yer alan Türk Hukuku terimi 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununu da kapsadığı için vakıaya uygun hukuksal sebebi kendiliğinden bulmak Yargıtay 8. Hukuk Dairesi için olduğu kadar Yüce HGK için de bir görevdir.

Sadece davacı tarafından getirilen maddi vakıaların hukuki nitelendirmesini yapmak değil olaya ilgili olan kanun maddelerini uygulamak da hakime ait bir görevdir. (Ejder Yılmaz, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Yetkin Yayınları, Ankara-2012, s. 360, Bilge umar, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Yetkin Yayınları, Ankara-2011, s. 140)

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi ve Yüce HGK davacı tarafından getirilen maddi vakıalara uyan, ilgili kanun maddelerini (TMK m. 227) uygulamayarak Hukukun Uygulanması (Iura Novit Curia) İlkesine (HMK m. 33) uygun davranmamıştır. (Abdurrahim Karslı, Medeni Muhakeme Hukuku Ders Kitabı, Alternatif Yayınları, İstanbul-2011, s. 263)

F-) Kaldı ki davanın katılma alacağı olduğu "bir an için düşünülse bile" ilgili Kanun maddelerinin uygulandığından yine söz edilemez

Eşlerden birinin münferit bir edinilmiş mala özgü katılma alacağı isteminde bulunamayacağını daha önce de ifade etmiştik. (Ö. Uğur Gençcan, Mal Rejimleri Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara-2010, s. 949)

Düşüncemize aynen katıldığını açıklayan Şıpka Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin bu düşünceye dayalı uygulamasını aşağıdaki sözlerle eleştirmiştir:

"Sayın Gençcan'ın da vurguladığı gibi tasfiyenin davalı eşin sadece münferit bir malına dair olarak yapılması ve bunun üzerinden katılma alacağının belirlenmiş olması hatalı olup, edinilmiş mallara katılma rejiminin özüne aykırıdır. Zira bu rejimde edinilmiş mallar tek tek değil, bir bütün olarak tasfiye edilmelidir" (Şükran Şıpka, Türk Hukukunda Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar, XII Levha Yayınları, İstanbul-2011, s. 236, dn: 269)

Eşlerden birinin münferit bir mala özgü katılma alacağı isteminde bulunamayacağını Mal Rejimleri Hukukunun diğer akademisyenleri de ifade etmektedirler.

Kılıçoğlu, katılma alacağını formüle ederken edinilmiş mallarının toplam değerinden söz etmektedir. (A. Kılıçoğlu, Katkı-Katılma Alacağı, T. Kitapevi, Ankara-2011, s. 119) Kılıçoğlu aksi düşüncede olsa idi formül ve açıklamalarına davaya konu edinilmiş malların toplam değeri ifadesini kullanması gerekirdi. Oysa bu türden bir istisnayı hiçbir eserinde açıklamış değildir.

Sarı, katılma alacağının kural olarak diğer edinilmiş malları esas alınarak yapılacağını ifade etmiştir. (S. Sarı, Evlilik Birliğinde Yasal Mal Rejimi Olarak Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi, Beşir Kitapevi, İstanbul-2007, s. 133-134) Sarı da aksi düşüncede olsa idi açıklamalarında davaya konu edinilmiş malların toplam değeri ifadesini kullanması gerekirdi. Oysa bu türden bir istisnayı hiçbir eserinde açıklamış değildir.

Zeytin, mal rejiminin sona erdiği ana göre eşin malvarlığı değerlerinin tümü mal gruplarına özgülenir, bu özgüleme sonucunda mevcut edinilmiş mallar artık değer hesabının aktifini oluşturur düşüncesindedir. (Z. Zeytin, Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi, Seçkin Yayınevi, Ankara-2008, s. 216) zeytin, malvarlığı değerlerinin tümü ifadesiyle katılma alacağı hesabında dava dışı edinilmiş mal bırakılamayacağını da söylemiş olmaktadır.

Acar, katılma alacağının hesaplanmasını açıklarken: "Bunun için önce tasfiye sırasında edinilmiş malları, sonra eklenecek değerleri, en son olarak denkleştirmeyi bulmamız, bunları birleştirmemiz gerekir" ifadesini kullanmıştır. (F. Acar, Aile Konutu, Mal Rejimleri, Eşin Yasal Miras Payı, Seçkin Yayınevi, Ankara-2012, s 222-223) Acar da aksi düşüncede olsa idi açıklamalarında edinilmiş malların değeri birleştirilmeli deyişi yerine, dava dışı kalan edinilmiş malların değeri hesaba katılmamalı ifadesini kullanması gerekirdi. Oysa bu türden bir istisnayı hiçbir eserinde açıklamış değildir.

Kural mal rejiminde (yasal mal rejimi=edinilmiş mallara katılma rejimi) (TMK m. 202 f.I, 218-241) yer alan eşleri yürüyen akıl olarak nitelendiren Gümüş ise (M. A. Gümüş, Teoride ve Uygulamada Evliliğin Genel Hükümleri ve Mal Rejimleri, Vedat Kitapçılık, İstanbul-2008, s. 251) edinilmiş malların mal rejiminin sona erdiği durumlarına göre ayrılacağını ifade etmiştir. (Aynı eser, s. 320) Gümüş, katılma alacağı hesabına dair olarak davaya konu edilen edinilmiş mal, davaya konu edilmeyen edinilmiş mal ayrımına yönelik bir istisnayı hiçbir eserinde ifade etmiş değildir.

Görüldüğü üzere eşlerden birinin münferit bir edinilmiş mala özgü katılma alacağı isteminde bulunamayacağına yönelik düşüncemizde (Ö. Uğur Gençcan, Mal Rejimleri Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara-2010, s. 949) yalnız değiliz.

Münferit bir edinilmiş mala özgü katılma alacağı isteminin olmazlığına örnek de verebiliriz:

Eşiniz edinilmiş mal statüsünde Kocaeli'de 100.000 TL vererek ev aldı. Bu ev için eşiniz 150.000 TL borçlandı. Eşiniz aynı anda edinilmiş mal statüsünde Sivas'ta 100.000 TL vererek bir ev daha aldı ama bu evin borcu yok. Deprem olunca oluşan çok büyük ağır hasar sonucu Kocaeli'de eşinize ait evin değeri tasfiye anında 10.000 TL oldu. Bu ev için var olan 150.000 TL borcu eşiniz diyelim 10 yılda ödeyeceği için buna göre yapılandırma yaptığımızda diyelim bu evin borcunun pasife 40.000 TL olarak gireceğini belirledik. Eşinizin Sivas'taki evi ise tasfiye anında yine 100.000 TL değerinde olsun. Ekleme (TMK m. 229) ve denkleştirme (TMK m. 230) gerektiren kalem ve başka borç (TMK m. 231) da bulunmasın.

Akademisyenler düşüncemize katılarak artık değeri, eklenmeden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere her eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden (Edinilmiş malların tümünün toplam değeri/Dava konusu edilen ibaresini hiçbir akademisyen kullanmamıştır) bu mallara dair borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktar olarak kabul ettiklerine göre katılma alacağının hesabının şöyle yapılacağını söylemektedir:,

Tasfiye anı iki evin değeri: 10.000+100.000=110.000 TL Aktif kalemden; 40.000 TL borcu pasif kalem olarak düştük: 70.000 TL kaldı. Yarısı (TMK m. 236 f. I): 35.000 TL katılma alacağı olur.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin eşlerin münferit edinilmiş mala katılma alacağı açma hakkı vardır görüşünü kabul ettiğimiz takdirde ise kural mal rejiminde (yasal mal rejimi=edinilmiş mallara katılma rejimi) (TMK m. 202 f.I, 218-241) yer alan eşlerin yürüyen akıl (Gümüş, s. 251) olduğunu da dikkate aldığımızda yürüyen akıl, katılma alacağı davasını sadece borcu olmayan Sivas'ta bulunan edinilmiş mala açar ve eşinden 50.000 TL katılma alacağı alır.

Yüksek Yargıtay davacı eşe, hazır 15.000 TL fazladan katılma alacağı alma hakkı vermişken hangi yürüyen akıl sahibi davacı TMK m. 231 hükmünde gösterildiği şekilde mevzuata ve öğretiye uyarak edilmiş malların toplamına (TMK m. 231) katılma alacağı davası açar ki! Yürüyen akıl, borcu bulunmayan edinilmiş malları tek tek belirleyerek elbette sadece bunların toplamından katılma alacağını ister.

İşte bu anlayış ve uygulama sebebiyle davanın katılma alacağı olduğu bir an için düşünülse bile ilgili Kanun maddelerinin (katılma alacağı maddelerinin) uygulandığından asla söz edilemez.

G-) Hukukun uygulanması ilkesine uygun davranılmadığı için ispat kuralları da isabetli olarak belirlenememiştir.

HMK m. 194 f I hükmüne göre taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi tarafından bozma ilamına geçirilen davacı vekilinin vakıalara dair açıklaması okunduğunda davacı tarafından davanın dayanağı vakıaların mükemmel biçimde somutlaştırıldığı açık seçik görülmektedir.

Davada ispat yükü ve ispat ölçüsü (H. Pekcanıtez, O. Atalay, M. Özekes, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara-2011, s. 451) somutlaştırılan vakıalar çerçevesinde belirlenir. Bu ise davanın doğru olarak nitelendirilmesine bağlıdır.

Değer artış payı alacağı (TMK m. 227) davasının Yargıtay 8. Hukuk Dairesi ile Yüce HGK tarafından katılma alacağı (TMK m. 231) olarak nitelendirilmesi ile dava, ispat faaliyetleri bağlamında yanlış yola sevk edilmiş durumdadır.

İspat faaliyetleri bağlamında davanın yanlış yola gönderildiğine dair değerli çoğunluğun bozma kararından bir örnek verebilirim;

Değer artış payı alacağı hesaplanırken eşin katkısı ile diğer eşin edindiği maldaki borçlar nazara alınmaz. (A. Kılıçoğlu, Katkı-Katılma Alacağı, T. Kitabevi, Ankara-2011, s. 25) Yargıtay 8. Hukuk Dairesi tarafından; eşin "temizlik ve ev işleri yaparak" gerçekleştirdiği katkıya yönelik alacak belirlenirken yanlış yola girilmenin doğal sonucu olarak diğer eşin edindiği maldaki borçların da nazara alınmasının ve bu borçların alacak miktarından düşülmesinin istenildiği direnme konusu karara dair Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 27.10.2011 gün ve 2011/4185 Esas-5449 Karar sayılı ilamının 1. sayfası ilk paragrafına yazılmıştır.

Bilinmesini isterim ki "temizlik ve ev işleri yaparak" gerçekleştirilen katkının alacak olarak istenildiği davalarda alacak hesabı yapılırken katkı yapılan taşınmazının borçlarının alacak miktarından düşülmesi gerekmemektedir. Öğretide aksini savunan hiçbir görüş bulunmamaktadır.

KARAR : Açıklamaya çalıştığım gerekçeler ile hem mal rejimleri hukuku hem 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun gerek özüne gerek sözüne gerekse felsefesine açıkça uymadığını gördüğüm Yüce HGK'nun değerli çoğunluğunun görüşüne katılabilme olanağım bulunmamaktadır.

Ömer Uğur Gençcan
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Üyesi

KARŞI OY YAZISI

Mahkeme ile Yüksek Daire arasındaki uyuşmazlık, katılma alacağına konu taşınmazın satın alınmasında kullanıldığı iddia olunan davalıya ait kahvehane niteliğindeki taşınmazın satışına dair resmi akitte taraf olmayan davacı eşe karşı, taraf olan davalı eşin satış bedelinin gerçekten resmi akitte belirtilen miktar olmadığına dair savunmasının ispat yöntemine ilişkindir.

Yüksek Daire bozma kararında, davalının iddiasını her türlü delille ispat edebileceğini bildirirken, yerel mahkeme direnme kararında davalının satış aktinde taraf bulunduğunu, satış aktindeki belirtilen fiyatın aksinin ancak, yazılı delille ispat edebileceğini ileri sürerek, eski kararında ısrar etmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davalının davaya konu taşınmazı satın almadan önce parası babası tarafından ödenmek suretiyle satın aldığı ve kahvehaneye çevrilen taşınmazı 2006 yılında dava dışı kişilere sattığı, resmi senette gösterilen miktarın 29.000 TL olduğu buna karşılık davalının gerçekte taşınmazı 125.000 TL'ye sattığı, elde edilen para ile davaya konu edilen taşınmazın satın alındığı iddia edilmiş olduğuna göre, davalının bedelde muvazaa iddiasını ileri sürdüğünün kabulü gerekir.

Bilindiği gibi, TMK'nun 6. maddesi uyarınca, aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispat etmekle yükümlüdür. HUMK'nun 290 yeni HMK'nun 200. maddeleri uyarınca senede bağlı olan her nevi iddialar ile senede bağlı bir tasarrufun hüküm ve kuvvetini azaltmak üzere yapılmış hukuki işlemler yine senetle ispatlanmak zorundadır. Bundan ayrı senetle ispatı gerekmeyen fakat, senede bağlanan her türlü işlemlerin hüküm ve kuvvetini azaltmak üzere yapılan işlemlerde senetle ispatlanmalıdır. O halde, muvazaalı işlemin varlığını ileri süren taraf bu iddiasını kanıtlamak zorundadır. Muvazaalı işlemin tarafı olan kimse muvazaa iddiasının mutlaka yazılı delille kanıtlamalıdır. Buna karşın, muvazaalı işlemin tarafı olmayan 3. şahıslar muvazaa iddialarını her türlü delille kanıtlayabilirler. Yargıtay yerleşmiş uygulamaları da bu yöndedir. (YİBK 5.2.1947 Ta. 20/6, YHGK 25.12.2002 Ta. 2002/4-812 E, 2002/1094 K., Yargıtay l. HD. 3.4.1989 Ta, 1989/3806 E, 1989/3984 K., Yargıtay 13. HD. 15.3.1974 Ta.1975/618 E, 1974/615 K., Yargıtay 6. HD 20.2.1997 Ta. 1997/1142 E, 1997/1297 K., Yargıtay 13. HD 22.1.1998 Ta. 1997/10961 E, 1998/567 K.)

Somut olaya gelince, davalı bedelde muvazaa olduğunu iddia ettiği kahvehane satış işleminin tarafıdır. Resmi senette satış işlemi 29.000 TL üzerinden gerçekleştirilmiştir. Bu bedelden daha yüksek bir bedele satış yapıldığı iddia edildiğine göre, bunu davalının yazılı bir delille kanıtlaması gerekir. Bu nedenle, Yüksek Dairenin bozma kararında ispat işleminin keşif yapılarak inşaatçı ve mülk bilirkişiler vasıtasıyla yapılabileceği yönündeki bozma gerekçesine katılmamıza imkan yoktur. Bu sebeplerle Mahkeme kararının yerinde olduğunu ve onanması gerektiğini düşünerek sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyoruz.

Nihal KOYUNCU (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Üyesi)
Nurettin TÜRKMEN (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Üyesi)"
"
İlgili Mevzuat Hükmü : Türk Medeni Kanunu MADDE 220 :Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır:

1. Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya,

2. Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,

3. Manevi tazminat alacakları,

4. Kişisel mallar yerine geçen değerler.

Gerekçesi için Bkz.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Nevra ÖKSÜZ
Hukukçu
Avukat
Şerh Son Güncelleme: 30-10-2014

THS Sunucusu bu sayfayı 0,04252601 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.