Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas: 2011/6-842, Karar: 2012/289 İçtihat

Üyemizin Özeti
Dava ve mesnedi takip kira sözleşmesine dayalıdır. Kira sözleşmesinin tarafları kiralayan sıfatı ile davacı ve kiracı sıfatıyla davalıdır. Kira sözleşmesini kiralayan sıfatı ile imzalayan davacının kendi akidi olan davalıya karşı kira sözleşmesine dayanarak takibe girişmesi ve itiraz üzerine de eldeki itirazın kaldırılması ve tahliye konulu davayı açması olanaklıdır ve davacının aktif dava ehliyeti bulunmaktadır. Kiralanan taşınmazın paylı mülkiyete konu olması, paydaşlar arasındaki iç ilişkide önem taşımaktadır; kira akdinin mutlaka malik tarafından yapılması gerekmediğinden ve paydaşlardan birisi tarafından akdedilen kira sözleşmesinde diğer paydaşlar taraf olmadığından; paydaşın salt kiralayan sıfatıyla yaptığı takip ve buna bağlı olarak açılan davada taraf olmaları düşünülemez.
(Karar Tarihi : 11.04.2012)
"Taraflar arasındaki "itirazın kaldırılması ve tahliye" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 5. İcra Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 7.5.2009 gün ve 2008/1415 E., 2009/1251 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 15.3.2010 gün ve 2010/12844-2815 Sayılı ilamı ile;

(... Davacı taraflar arasında 1.1.2005 başlangıç tarihli ve 3 yıl süreli kira sözleşmesine dayanarak 4.11.2008 tarihinde başlattığı icra takibi ile Ocak 2007- Ekim 2008 arası 59.800.-TL kira borcunun tahsili amacıyla tahliye istekli olarak başlatılan icra takibine davalı borçlunun itiraz etmesi üzerine davacı icra mahkemesinden itirazın kaldırılması ve tahliye isteminde bulunmuştur. Mahkemece davacı hissedarın tek başına takip yapamayacağından bahisle davanın reddine karar verilmesi üzerine karar davacı alacaklı tarafından temyiz edilmiştir.

Takibe dayanak yapılan 1.1.2005 başlangıç tarihli kira sözleşmesinin kiralayanı davacı Y____ G____ olup, davacının kiralayan sıfatı ile icra takibini başlatmasında ve itiraz üzerine dava açmasında bir usulsüzlük bulunmamaktadır.

Kaldı ki davalı süresinde icra müdürlüğüne yapmış olduğu itirazında borcu bulunmadığını ileri sürmüş sözleşmeye ve aylık kira miktarına açıkça itiraz etmemiştir. İİK'nun 269/2 maddesi gereğince davalı borçlu kira sözleşmesini açıkça ve kesin olarak reddetmediğinden kira akdini kabul etmiş sayılır. Bu durumda kira ilişkisi ve takip konusu miktar kesinleşmiştir. Bu husus gözetilerek mahkemece itirazın kaldırılmasına ve tahliyeye karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir...),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HGK'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, itirazın kaldırılması ve tahliye istemine ilişkindir.

Mahkemece, davacının kiralanan taşınmazda hissedar olduğu, tek başına dava açamayacağı gibi icra takibi de yapamayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine karar,

Özel Dairece, yukarıda başlık bölümünde metni aynen yazılı gerekçeler ile bozulmuş; yerel mahkemece önceki kararda direnildiğinden bahisle hüküm kurulmuş; kararı davacı vekili temyize getirmiştir.

HGK'ndaki görüşme sırasında, işin esasının incelenmesinden önce, temyize konu kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla, temyiz incelemesinin HGK'nca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu, ön sorun olarak değerlendirilmiştir.

Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için, mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6217 Sayılı Kanunun 30.maddesiyle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 Sayılı HUMK'nun 429. maddesi).

Eş söyleyişle; mahkemenin yeni bir delile dayanarak veya bozmadan esinlenerek gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek karar vermiş olması halinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.

Somut olayda ise:

Yerel mahkeme ilk kararında, "...davacının davaya konu kiralananda paydaş olduğu tek başına takip yapamayacağı gibi tek başına itirazın kaldırılması ve tahliye davası da açamayacağı" gerekçesiyle ret kararı verildiği halde; temyize konu kararda ayrıca "davalı-borçlunun icra takibine itiraz dilekçesinde açıkça borcun ve takibin dayanağı belgelere de itiraz ettiği..." gerekçelerine de yer verilmiştir.

Mahkemece dayanılan bu gerekçe bozma ilamı kapsamına göre yasal sınırlarda genişletilmiş olup, bozma nedenlerine cevaba yöneliktir. Bu sebeple ortada yeni bir hüküm olmayıp, gerekçesi yasal sınırlarda genişletilmiş bir direnme kararının olduğu oybirliği ile kabul edilerek, önsorun bu şekilde aşılmıştır.

İşin esasına yönelik temyiz incelemesine gelince;

Öncelikle direnme ve bozma ilamlarının içeriklerine göre usul yönünden bir değerlendirme yapılmasında yarar vardır:

Hemen belirtmelidir ki, kural olarak, mahkemece bir davada, usulden ret kararı verilmiş ise ayrıca, esastan da bir inceleme yapılıp, hüküm kurulamaz. Aynı şekilde Yargıtay tarafından eğer bir karar usulden bozulmuş ise; esastan da ayrıca inceleme yapılıp, kararın esas yönünden de BOZULMASINA karar verilemez.

Somut olayda ise, mahkeme ilk kararında, işin esasına girmemiş; taşınmazın paylı mülkiyete tabi olması sebebiyle davacının tek başına dava açmakta ve icra takibi yapmakta hakkı bulunmadığı, dolayısıyla aktif dava ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiş; işin esası hakkında herhangi bir karar da vermemiştir.

Özel dairece, bozma ilamının "Takibe dayanak yapılan..." diye başlayan 3. paragrafının ilk cümlesinde: mahkemenin usulden vermiş olduğu ret kararı irdelenmiş ve "davacı kira sözleşmesini tek başına kiralayan olarak imzaladığına göre sözleşmeye dayanarak davalı hakkında takip başlatmasında ve dava açmasında bir usulsüzlük bulunmayıp, davacının aktif dava ehliyetinin bulunduğu" gerekçesiyle mahkemenin ilk kararı bozulmuştur.

Ne var ki, yine özel dairenin bozma ilamında, aynı paragrafın "Kaldı ki..." kelimesi ile başlayan 2. cümlesinde, -mahkemece işin esası inceleme konusu yapılmadığı ve bu konuda bir karar verilmediği halde- işin esasına da girilerek esastan da bozma nedeni serdedilmiştir.

Şu haliyle, bozma ilamı kapsamıyla yerel mahkemenin ilk kararı hem verdiği usule dair karar yönüyle hem de henüz karar vermediği işin esası yönüyle bozulmuştur. Bu bozma yukarıda açıklanan usul hukuku ilkelerine aykırıdır.

Bu nedenle, bozma ilamının, 3. paragrafından "...Kaldı ki davalı süresinde icra müdürlüğüne yapmış olduğu itirazında borcu bulunmadığını ileri sürmüş sözleşmeye ve aylık kira miktarına açıkça itiraz etmemiştir. İİK'nun 269/2 maddesi gereğince davalı borçlu kira sözleşmesini açıkça ve kesin olarak reddetmediğinden kira akdini kabul etmiş sayılır. Bu durumda kira ilişkisi ve takip konusu miktar kesinleşmiştir. Bu husus gözetilerek mahkemece itirazın kaldırılmasına ve tahliyeye..." kısmının çıkartılması HGK.nca kararlaştırılmış; direnme kararında bu yöne dair cevap niteliğindeki hususlar da inceleme dışı bırakılmış; ayrıca bozma ilamına, çıkarılan bu bölüm yerine "Mahkemece, işin esasının incelenerek, taraf delillerinin birlikte değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken..." ibaresinin eklenmesi gerektiği oybirliği ile karara bağlanmıştır.

Bu haliyle direnme ve bozma ilamının açıklanan kapsamaları itibariyle direnme yoluyla HGK önüne gelen uyuşmazlık; davacının, paylı mülkiyete konu ve paydaşlarından birisi olduğu taşınmazın davalıya kiralanmasına dair kira sözleşmesini kiralayan sıfatı ile imzalamış olması karşısında; kiralayan sıfatıyla tek başına kiracı hakkında tahliye istemli icra takibi yapıp yapamayacağı ve dava açıp açamayacağı, noktasında toplanmaktadır.

Taraflar arasında düzenlenmiş 1.1.2005 başlangıç tarihli ve üç (3) yıl süreli kira sözleşmesi bulunmaktadır.

Bu sözleşme ile davacı, paylı mülkiyete konu ve paydaşlarından birisi olduğu taşınmazı, tek başına "kiralayan" sıfatı ile davalıya kiralamıştır.

Sözleşmede aylık kira bedeli 2.600,00 YTL (TL) olup, her ayın 1-5 arasında ödeneceği kararlaştırılmıştır.

Davacı bu sözleşmeye dayanarak, İstanbul 8.İcra Müdürlüğü'nün 2008/____ sayılı dosyasında başlattığı icra takibi ile davalı kiracı/borçludan aylık 2.600.00 YTL' (TL) den 1.1.2007 - 4.10.2008 tarihleri arasında 23 aylık kira bedelinin tahsilini ve kiralananın tahliyesini istemiştir.

Davalı kiracı/borçlunun 20.11.2008 tarihli itiraz dilekçesi üzerine takip durmuştur.

Davaya konu kiralanan taşınmazın, altında dükkan olan kargir ev niteliğinde olduğu, paylı mülkiyete tabi ve davacı da dahil (beş) 5 paydaşının bulunduğu dosyada bulunan tapu kaydından anlaşılmaktadır.

Önemle belirtilmelidir ki, takip ve dolayısıyla eldeki dava kira sözleşmesine dayalıdır. Kira sözleşmesinin tarafları kiralayan sıfatı ile davacı ve kiracı sıfatıyla davalıdır. Kira sözleşmesini kiralayan sıfatı ile imzalayan davacının kendi akidi olan davalıya karşı kira sözleşmesine dayanarak takibe girişmesi ve davalı kiracı/borçlunun itirazı üzerine de eldeki itirazın kaldırılması ve tahliye konulu davayı açması olanaklıdır ve davacının aktif dava ehliyeti bulunmaktadır.

Kiralanan taşınmazın paylı mülkiyete konu olması, paydaşlar arasındaki iç ilişkide önem taşımakta; kira akdinin mutlaka malik tarafından yapılması gerekmediğinden, paydaşlardan birisi tarafından akdedilen kira sözleşmesinde diğer paydaşlar taraf olmamakla, paydaşın salt kiralayan sıfatıyla yaptığı takip ve buna bağlı olarak açılan davada da taraf olmaları düşünülemez.

O halde, kiralanan taşınmazın paylı mülkiyete konu olması, davacının tek başına akdettiği kira sözleşmesindeki kiralayan sıfatına dayanarak, sözleşmenin diğer tarafı kiracıya karşı takip ve dava ehliyetinin varlığını kabule engel bir husus olarak kabul edilemez.

Hal böyle olunca, mahkemece yapılacak iş; yukarıda açıklanan gerekçeler de gözetilerek, davacının kira sözleşmesinde kiralayan sıfatını taşıması ve tek başına düzenlediği bu kira sözleşmesine dayanarak kiracısı davalı hakkında icra takibi başlatıp, onun itirazı üzerine de eldeki davayı açmış olması karşısında, hem icra takibi hem de eldeki dava yönüyle aktif dava ehliyeti bulunduğunun kabulüyle işin esasının incelenmesi ve uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi olmalıdır.

Yukarıda açıklanan bu değişik sebeplerle direnme kararı bozulmalıdır.

KARAR : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile;

Bozma ilamından "...Kaldı ki davalı süresinde icra müdürlüğüne yapmış olduğu itirazında borcu bulunmadığını ileri sürmüş sözleşmeye ve aylık kira miktarına açıkça itiraz etmemiştir. İİK'nun 269/2 maddesi gereğince davalı borçlu kira sözleşmesini açıkça ve kesin olarak reddetmediğinden kira akdini kabul etmiş sayılır. Bu durumda kira ilişkisi ve takip konusu miktar kesinleşmiştir. Bu husus gözetilerek mahkemece itirazın kaldırılmasına ve tahliyeye..." kısmının çıkartılarak yerine "Mahkemece, işin esasının incelenerek, taraf delillerinin birlikte değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken..." ibaresinin eklenmesine,

Direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı BOZULMASINA, yapılan 2. görüşmede 11.4.2012 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi."
İlgili Mevzuat Hükmü : İcra ve İflas Kanunu MADDE 269 :(Değişik madde: 18/02/1965 - 538/109 md.)

Takip adi kiralara veya hasılat kiralarına mütedair olur ve alacaklı da talep ederse ödeme emri, Borçlar Kanununun 260 ve 288 inci maddelerinde yazılı ihtarı ve kanuni müddet geçtikten sonra icra mahkemesinden borçlunun kiralanan şeyden çıkarılması istenebileceği tebliğini ihtiva eder.

Bu tebliğ üzerine borçlu, yedi gün içinde, itiraz sebeplerini 62 nci madde hükümleri dahilinde icra dairesine bildirmeye mecburdur. Borçlu itirazında, kira akdini ve varsa buna ait mukavelenamedeki imzasını açık ve kesin olarak reddetmezse, akdi kabul etmiş sayılır.

İtiraz takibi durdurur. İtirazın tebliği tarihinden itibaren altı ay içinde itirazın kaldırılmasını istemiyen alacaklı, bir daha aynı alacaktan dolayı ilamsız icra yoliyle takip yapamaz.

Borçlar Kanununun 260 ıncı maddesinin kiralayana altı günlük mühletin hitamında akdi feshe müsaade ettiği hallerde itiraz müddeti üç gündür.


İTİRAZ ETMEMENİN SONUÇLARI:
MADDE 269/a.

(Değişik madde: 17/07/2003 - 4949 S.K./65. md.)

Borçlu itiraz etmez, ihtar müddeti içinde kira borcunu da ödemezse ihtar müddetinin bitim tarihini takip eden altı ay içinde alacaklının talebi üzerine icra mahkemesince tahliyeye karar verilir.


İTİRAZ VE KALDIRILMASI USULÜ:
MADDE 269/b.

(Ek madde: 18/02/1965 - 538/110 md.)

Borçlu itirazında kira akdini ve varsa mukavelenamede kendisine izafe olunan imzayı reddettiği takdirde alacaklı; noterlikçe re'sen tanzim veya imzası tastik edilmiş bir mukavelenameye istinat ediyorsa merciden itirazın kaldırılmasını ve ihtar müddeti içinde paranın ödenmemesi sebebiyle kiralananın tahliyesini istiyebilir.

Borçlunun akde ve şartlarına dair mukabil iddia ve def'ilerini aynı kuvvet ve mahiyette belgelerle tevsik etmesi lazımdır.

Akdi reddeden borçlu bu itiraz sebebiyle bağlıdır. İtirazın varit olmadığı tahakkuk ettikten sonra ödeme, takas veya sair bir def'ide bulunamaz.

Takip yukarda yazılı belgelere istinat etmemesi sebebiyle alacaklı umumi hükümler dairesinde dava açmaya mecbur kalırsa ihtarlı ödeme emri, Borçlar Kanununun 260 ve 288 inci maddelerinde yazılı ihtar yerine geçer.

(Değişik fıkra: 09/11/1988 - 3494/51 md.) Kira sözleşmesindeki imzanın inkarından dolayı alacaklı umumi mahkemede dava açmaya mecbur kalır ve lehine karar alırsa, borçlu ayrıca yüzbin liradan beşyüzbin liraya kadar para cezasına mahkum edilir.


KİRA AKDİ DIŞINDAKİ İTİRAZLAR VE TAHLİYE:
MADDE 269/c.

(Ek madde: 18/02/1965 - 538/110 md.)

Borçlu akdi reddetmeyip kiranın ödendiğini veya sair bir sebeple istenemiyeceğini bildirerek itiraz etmiş veya takas istemişse, itiraz sebeplerini ve isteğini noterlikçe re'sen tanzim veya imzası tasdik edilmiş veya alacaklı tarafından ikrar olunmuş bir belge yahut resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya vesika ile ispat etmeğe mecburdur.

Senet veya makbuzun alacaklı tarafından inkarı halinde 68 inci madde hükmü kıyasen uygulanır.

İcra mahkemesinin tahliyeye mütedair kararının infazı için kesinleşmesi beklenmez. Ancak tahliye için, kararın borçluya tefhimi veya tebliği tarihinden itibaren ongün geçmesi lazımdır. Borçlu tahliye kararı hakkında 36 ncı madde hükmünden faydalanabilir.


KIYASEN UYGULANACAK MADDELER:
MADDE 269/d.

(Ek madde: 18/02/1965 - 538/110 md.)

62, 63, 65, 66, 68, 70 ve 72 nci maddeler hükümleri kıyas yolu ile burada da uygulanır.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Nevra ÖKSÜZ
Hukukçu
Avukat
Şerh Son Güncelleme: 09-09-2014

THS Sunucusu bu sayfayı 0,03312492 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.