Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargıtay 1.Hukuk Dairesi 2012- 7731 Esas 2012- 12042 Karar İçtihat

Üyemizin Özeti
Satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifadeyle malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emekte olabileceği gerek doktrinde gerekse yargısal uygulamalarda benimsenmiştir.

Mirasbırakanın yapmış olduğu temlikle ilgili olarak gerçek amaç ve iradesinin mirastan mal kaçırma amaçlı olmadığı ve minnet duygularına dayalı olarak temlikin gerçekleştirildiği kabul edilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
(Karar Tarihi : 31.10.2012)
Dava: Yanlar arasında görülen "tapu iptal ve tescil olmadığı taktirde tenkis" davası sonunda yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar tarafından süresi içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi İ_____ A_____'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.

Karar: Dava; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkin olup mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; tarafların mirasbırakanı H____'nin, 105 ada, 12 parsel sayılı taşınmazını 20/11/2003 tarihinde oğlu V____'e satış suretiyle temlik ettiği, onun da 06/09/2004 tarihinde C____'e ve C____'den de 10/02/2005 tarihinde satış suretiyle ilk malik V_____'ün eşi B____'a intikal ettirildiği, murisin 2006 tarihinde öldüğü anlaşılmaktadır.

Davacılar dava dilekçesinde, davalı V____'e yapılan bu temlikin muvazaalı olduğunu ve mirastan mal kaçırma amacıyla gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.

Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Somut olaya gelince; çekişmeli 12 parsel sayılı taşınmaz 3823 m2 yüzölçümünde olup tarla niteliğindedir. Mirasbırakan H____'nin ölüm tarihi itibariyle üzerinde bazılarında pay, bazılarında da tam mülkiyet olarak 22 parça taşınmaz kaydı bulunduğu dosya kapsamı ile sabittir. Öte yandan dinlenilen tanıkların "mirasbırakanın mal satmaya ihtiyacının bulunmadığını ancak kendisine temlik yapılan oğlu V____ ile birlikte yaşadığını, sosyal, beşeri tıbbı her türlü ihtiyacının oğlu V____ tarafından karşılandığını", hatta keşifte mahalli bilirkişi olarak dinlenen K____ G____'in "murisin 90 yaşında olduğunu, 5-10 yıldır rahatsız olduğunu, son zamanlarda ameliyat geçirdiği ve ayağının kesildiğini ve tüm bakımının oğlu Vergül tarafından karşılandığını" duraksamaya yer bırakmayacak şekilde bildirdikleri, dava dışı olup taraflarla kardeş olan ve davanın kabulü halinde menfaatleri bulunan murisin diğer çocukları da tanık olarak alınan ifadelerinde "mirasbırakanın mal kaçırma amacıyla hareket etmediğini, aralarında bir husumet bulunmadığını" beyan ettikleri görülmektedir. Diğer taraftan murisin kadastro tespit çalışmalarından önce oğlu Vergül ile yaptığı 05/05/1994 tarihli harici satış senedinde de çekişmeli taşınmazı oğluna sattığı, kadastro tespitinin muris H____ adına yapıldığı, tespite itiraz davası sonucunda hükmen muris adına tesciline karar verildiği, muris adına 20/11/2003 tarihinde adına hükmen tescil edilmekle birlikte aynı gün davalı oğluna V____ Ç____'a temlik ettiği, anlaşılmaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifadeyle malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emekte olabileceği gerek doktrinde gerekse yargısal uygulamalarda benimsenmiştir. Esasen yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01/04/1974 tarih, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Bir başka deyişle murisin iradesi önem taşır.

Hal böyle olunca; yukarıda değinilen somut olgular açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde mirasbırakanın yapmış olduğu temlikle ilgili olarak gerçek amaç ve iradesinin mirastan mal kaçırma amaçlı olmadığı ve minnet duygularına dayalı olarak temlikin gerçekleştirildiği kabul edilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.

KARAR : Davalıların bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.10.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
İlgili Mevzuat Hükmü : Türk Medeni Kanunu MADDE 706 :Taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerli olması, resmi şekilde düzenlenmiş bulunmalarına bağlıdır.

Ölüme bağlı tasarruflar ve mal rejimi sözleşmeleri, kendilerine özgü şekillere tabidir.

Gerekçesi için Bkz.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Ufuk BOZOĞLU
Hukukçu
Avukat
Şerh Son Güncelleme: 11-06-2014

THS Sunucusu bu sayfayı 0,02978206 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.