![]() |
|
![]() |
|
(Karar Tarihi : 19.04.2010)
"Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacı, davalı C____'den aldığı borcun teminatı olarak 9 parça taşınmazını davalı S____ lehine gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine konu ettiğini, S____'nın anlaşmaya uymayarak ferağa icbar davası sonucunda taşınmazları adına tescil ettirdiğini, 10 nolu bağımsız bölümü de yeğeni olan davalı O____'a devrettiğini, borç ödendiği halde taşınmazların iade edilmediğini ileri sürerek, tapuların iptali ile tescil, olmadığı takdirde değerinin tazmini isteğinde bulunmuştur. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır. Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, karar düzeltme isteği üzerine Dairece, davacı tarafından ibraz edilen belgenin 1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının öngördüğü biçimde iddiayı kanıtlar nitelik taşıdığı, davalı O____'un ise yeğen olup, Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı, davacının borçlarını ödediği gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğine değinilerek bozulmuş, hükmüne uyulan bozma ilamı gereğince, davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla ; Tetkik Hakimi A. Sevil Çalıkoğlu'nun raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. KARAR : Dava, inançlı işleme dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece hükmüne uyulan bozma ilamında belirtildiği şekilde işlem ifa edilerek, davanın kabul edilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik yoktur. Gerçekten de, bozmaya uyulmuş olmakla tarafların yararına usulî kazanılmış hakkın doğduğu ve bozma kararı lehinde olan taraf yararına netice doğuracağı açıktır. Ne varki, bozmaya uyulduktan sonra bozma kararına esas alınan 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararında öngörülen tarihsiz davacı ile davalı C____'nin imzalarını taşıyan belgenin, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 22.12.2009 tarih ve 2009/1049 esas sayılı yazısı gereğince Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesinden temin edilen 25.01.2010 tarih 250 sayılı raporunda, gerçeği yansıtmadığı ve sahte işlemle gerçekleştirildiği belirtilmiştir. Öyle ise, böyle bir belgenin taraflar arasındaki çekişmenin çözümünde esas alınamayacağı tartışmasızdır. Diğer taraftan dayanak belgenin sahte olduğu meydana çıktığına göre, kazanılmış hak olgusunun varlığı da, kabul edilemez. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. KARAR : Davalıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.04.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi." |
İlgili Mevzuat Hükmü : Borçlar Kanunu (Eski) MADDE 18 :Bir akdin şekil ve şartlarını tayininde, iki tarafın gerek sehven gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmıyarak, onların hakikî ve müşterek maksatlarını aramak lâzımdır.
Tahrirî borç ikrarına istinat ile alacaklı sıfatını iktisabeden başkasına karşı, borçlu tarafından muvazaa iddiası dermeyan olunamaz. |
|
Şerh Son Güncelleme: 14-01-2014
|
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |