Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Anayasa Mahkemesi 2012/4 E., 2012/130 K. İçtihat

Üyemizin Özeti
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 29. maddesinin “Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler.” biçimindeki ikinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına.
(Karar Tarihi : 27.09.2012)
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:

Esas Sayısı : 2012/4
Karar Sayısı : 2012/130
Karar Günü : 27.9.2012

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Pazarcık Asliye Hukuk Mahkemesi

İTİRAZIN KONUSU : 12.1.2011 günlü, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 29. maddesinin "Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler." biçimindeki ikinci fıkrasının Anayasa'nın 2., 36. ve 38. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istemidir.

I- OLAY

Velayeti talep edilen küçüğün, sürekli dövüldüğü ve kötü muamelede bulunulduğu iddiasıyla açılan velayetin değiştirilmesi davasında, itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.

II- İTİRAZIN GEREKÇESİ

Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:

"2709 sayılı Anayasa'nın 2. maddesine göre; Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğu, Anayasanın 36. maddesine göre; herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğunu ve yine Anayasanın 38/5. fıkrasında; hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yola zorlanamayacağını amir bir şekilde düzenlenmiştir. Gerek evrensel hukukun genel ilkeleri ve gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında da bir kimsenin kendisini ve yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veyahut bu yolda delil göstermeye zorlanamayacağı hususu kabul edilmiştir.

İlk derece mahkemeleri önlerine gelen uyuşmazlıklarda yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı HUMK'un yürürlükte olduğu dönemde; kanun, dava taraflarına davanın dayanağı olan olaylara ilişkin gerçeğe uygun bir biçimde açıklama yapma yükümlülüğü getirmeyerek bir düzenlenmeye gitmemiş bu nedenle kanunun veya hakimin dava taraflarına dava konusu yapılan olaylara ilişkin bir zorlama, iradelerine tesir etme gibi bir durum söz konusu değil iken; 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK'nun 29/2. fıkrasında emredici bir şekilde önceki yasadan farklı olarak bu husus açıkça düzenlenmiş, bu nedenle gerek kanun gerekse mahkemeler, tarafların davanın dayanağı olan olaylar hakkında yapılan açıklamaların gerçeğe uygun bir şekilde yapılması hususunda dava taraflarını zorlayacağı hükmü getirilmiştir. Örneğin soruşturma makamlarına ve ceza mahkemelerine intikal etmeyen ancak dava konusu yapılan olaylara olan güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, kötü muamele, yaralama, resmi belgede sahtecilik ve bunun gibi konusu suç teşkil eden veya suç teşkil etmesi muhtemel olan fiil ve olaylar hakkında yürürlükte olan 6100 sayılı HMK'nın 29/2. fıkrasına göre dava konusu yapılan bu olayları gerçeğe uygun bir şekilde yapmaları hususunda hakim tarafları zorlayacak hatta dava taraflarından biri "aleyhime beyanda bulunmak istemiyorum" şeklinde bir savunma argümanına başvurmuş olsa dahi bu savunma mahkemece kabul edilmeyerek gerçeği söylemesi hususunda taraf yükümlü tutulacak; şayet dava tarafları bu kanuni yükümlülük nedeniyle gerçeği söylemesi durumunda da aleyhine delil olarakta kullanılması söz konusu olacak; ayrıca yargılama makamı olan dava hakiminin de dava konusu yapılan bu olayları soruşturma makamlarına bildirilmemesi durumunda ilgili hakim yönünden de 5237 sayılı TCK'nın 279. maddesinde düzenlenen kamu görevlisinin suçu bildirmeme suçunun oluşmasına vücut verecektir.

Anayasanın bu amir hükümleri ve evrensel hukukun genel ilkeleri gözetildiğinde gerek dava hakimi gerekse kanunun hiçbir hükmü dava konusu yapılan, konusu suç teşkil eden veya teşkil etmesi ihtimali olan olay ve fiiller hakkında kendisini veyahut kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya ve bu yolla delil göstermeye zorlanamayacağı aşikardır.

Somut olayımızda ise, yukarıda belirtilen hususların ışığı altında 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK'nun 29/2. maddesinde tarafların davalarının dayanağı olan olaylara ilişkin açıklamaları, gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlü olduğunun emredici bir şekilde düzenlendiği, gerek dava dilekçesi, gerekse davacının beyanından dava konusu olayların 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 86/1, 3-a fıkrasında düzenlenen çocuğa karşı kasten yaralama, TCK'nun 232. maddesinde düzenlenen kötü muamele ve 233. maddesinde düzenlenen aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüklerin ihlali suçuna girme ihtimalinin bulunduğu, davalı olan annenin dava konusu olan suç teşkil eden ve suç teşkil etme ihtimali olan olaylar hakkında HMK'nun 29/2. maddesi uyarınca gerçeğe uygun bir biçimde açıklamakla yükümlü tutulması karşısında söz konusu düzenlemenin Anayasanın 2, 36, 38/5. maddelerine aykırı olduğu ve dava taraflarının dava konusu olaylara ilişkin kendi aleyhlerine beyanda bulunmaya zorlanamayacağı veyahut yükümlü tutulamayacağı Anayasanın hükümleri karşısında anlaşılmıştır.

Yukarıda arz edilen nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 29/2.f bölümünün 2709 sayılı Anayasanın 2, 36, 38/5. maddelerine aykırı olduğu sonucuna varılarak bu düzenlemenin iptalini Anayasanın 152. maddesi uyarınca arz ve talep ederim."

III- YASA METİNLERİ

A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı

6100 sayılı Kanun'un itiraz konusu kuralı da içeren  "Dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğü" başlıklı 29. maddesi şöyledir:


"(1) Taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar.


(2) Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler."

B- Dayanılan Anayasa Kuralları

Başvuru kararında, Anayasa'nın 2., 36. ve 38. maddelerine dayanılmıştır.

IV- İLK İNCELEME


Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 8. maddesi uyarınca Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN'ın katılımlarıyla 12.1.2012 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.


V- ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Hamit YELKEN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Başvuru kararında, hukuk davalarında tarafları doğruyu söyleme yükümlülüğü altına sokan itiraz konusu kuralın, kişileri kendileri aleyhine suç oluşturabilecek şekilde beyanda bulunmaya zorladığı belirtilerek Anayasa'nın 2., 36. ve 38. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

İtiraz konusu kuralda, hukuk mahkemelerinde, tarafların, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlü oldukları belirtilmiştir.

Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devleti olarak nitelendirilmiştir. Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan devlettir.

Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir" denilmektedir. Bu maddeye, 2001 değişiklikleriyle eklenen "adil yargılanma" ibaresine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Bu sözleşmelerden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi uygulamasındaki adil yargılanma ölçütleri içerisinde "susma ve kendini suçlamama" hakkı da bulunmaktadır.

Anayasa'nın 38. maddesinin beşinci fıkrasında ise hiç kimsenin, kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamayacağı belirtilmek suretiyle adil yargılanma hakkının unsurlarından olan "susma ve kendini suçlamama" hakkı açıkça güvence altına alınmıştır.


Belirtilen Anayasa hükümleriyle korunan "susma ve kendini suçlamama" hakkının ihlalinden söz edilebilmesi için kişinin, kendisini veya kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanması gerekir.

İtiraz konusu kuralda, hukuk mahkemelerinde tarafların davanın dayanağını oluşturan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun şekilde yapma yükümlülükleri düzenlenmiştir. Medeni usul hukukunda kural olarak taraflarca hazırlama ilkesi geçerlidir. Bu çerçevede davanın usul ekonomisi ile hukuk ilkelerine uygun ve adil bir şekilde sonuçlanabilmesini sağlamak ve güvenilir bir yargılamayı teminat altına almak için taraflara yükümlülükler düşmektedir. Doğruyu söyleme yükümlülüğü de bunlardan biridir.
Bu yükümlülük, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin olarak tarafları gerçek dışı beyan ve delilleri ileri sürmeme ödevi altına sokmaktan ibaret olup bunun taraflara kendi aleyhlerine olan hususları mahkemeye sunma veya aleyhlerine ileri sürülen hususları kabul etme ödevini yüklemediği açıktır. Bir başka ifadeyle, taraflar aleyhlerine olan veya kendileri hakkında suç teşkil eden bir konuda açıklama yapmama hakkına sahip olup kuralın tarafları buna zorlayan bir yönünün bulunduğu söylenemez.


Öte yandan kuralla, taraflara yüklenen doğruyu söyleme ödevi, cezai yaptırımı olmayan usuli bir yükümlülüktür. Nitekim, madde gerekçesinde, "Bu ödeve aykırılık hâlinde beyanlar dikkate alınmayacak ve değerlendirilmeyecektir." denilmek suretiyle bu yükümlülüğe aykırı davranışın "beyanların dikkate alınmaması" dışında herhangi bir hukuki sonucunun olmayacağı açıkça belirtilmiştir. Gerçeğe aykırı beyanların dikkate alınmaması ise cezai bir yaptırım olmayıp yargılama hukukunun doğal bir gereğidir.

Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2., 36. ve 38. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

VI- SONUÇ

12.1.2011 günlü, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 29. maddesinin "Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler." biçimindeki ikinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 27.9.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Başkanvekili
Serruh KALELİ
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU



Üye
Mehmet ERTEN
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT



Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
Üye
Burhan ÜSTÜN



Üye
Engin YILDIRIM
Üye
Nuri NECİPOĞLU
Üye
Hicabi DURSUN



Üye
Celal Mümtaz AKINCI
Üye
Erdal TERCAN



Üye
Muammer TOPAL
Üye
Zühtü ARSLAN
İlgili Mevzuat Hükmü : Hukuk Muhakemeleri Kanunu MADDE 29 :(1) Taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar.

(2) Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Cengiz ALADAĞ
Hukukçu
Avukat
Şerh Son Güncelleme: 10-12-2013

THS Sunucusu bu sayfayı 0,05117106 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.