![]() |
|
![]() |
|
(Karar Tarihi : 12.12.2012)
"Taraflar arasındaki "karşılıklı boşanma" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Pendik 1.Aile Mahkemesi'nce asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine dair verilen 13.11.2008 gün ve 2007/196 E.-2008/710 K. sayılı kararın incelenmesi davalı-birleşen davada davacı koca vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesi'nin 22.09.2010 gün ve 2010/12311 E, 2010/15113 K. sayılı ilamı ile;
(... Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar (TMK md.185/3). Sadakat yükümlülüğü evliliğin yasal olarak son bulmasına kadar devam eder. Davalı-davacı kocanın 12.02.2010 tarihli dilekçesine eklediği Marmara Ereğlisi Cumhuriyet Savcılığının 2009/851 soruşturma numaralı evrakta davacı-davalı kadının 30.12.2009 tarihli kolluk görevlisi tarafından alınan anlatımında ikrar ve kabul ettiği üzere; bir başka erkekle yaşadığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davalı-davacı koca dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre davalı-davacı kocanın davasının da kabulüne (TMK md.166/1) karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir...), Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HGK'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği düşünüldü: KARAR : Dava, karşılıklı boşanma istemine ilişkindir. Mahkemece, davacı kadından evlilik birliğini sürdürmesi beklenmeyecek ölçüde evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olduğu gerekçesiyle kadın tarafından açılan asıl davanın kısmen kabulüyle tarafların boşanmalarına, tazminata ve nafakaya hükmedilmiş, koca tarafından açılan birleşen davanın ise reddine karar verilmiştir. Davalı-birleşen davada davacı koca vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarda başlık bölümünde gösterilen sebeplerle bozulmuştur. Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı-birleşen davada davacı koca vekili getirmiştir. HGK'ndaki görüşme sırasında, işin esasının incelenmesinden önce, davacı-birleşen davada davalı kadın vekilinin 29.11.2011 tarihli ve 15.12.2011 tarihli oturumlara katılmaması ve 29.11.2011 tarihli celsede davalı-birleşen davada davacı vekilinin karşı tarafın davasını takip etmediğini açıkça belirtmiş olması üzerine asıl davanın HUMK'nun 409/1. maddesi uyarınca yenileninceye kadar işlemden kaldırılmamış olması sebebiyle mahkemece direnme hükmü kurulmasının yasal olmadığı hususu 1. ön sorun olarak düşünülmüş, 2. ön sorun olarak da; yerel mahkemece ilk kararda hükmedilen tedbir nafakasının direnme kararının verildiği hükümde kaldırılması sebebiyle direnme kararının usule uygun olup olmadığı ön sorun olarak değerlendirilmiştir. Yerel mahkemece asıl davanın kısmen kabul edilmesine yönelik temyiz itirazlarının Özel Daire tarafından inceleme dışı bırakıldığının Yargıtay ilamında açıkça belirtilmiş olması sebebiyle asıl dava yönünden usule aykırılık iddialarının HGK tarafından değil, temyiz incelemesini yapmaya yetkili Özel Daire tarafından denetlenmesinin gerektiği heyet çoğunluğunca belirtilmiş ve somut olayda bu yönlerden ön sorun bulunmadığına oyçokluğu ile karar verilerek, uyuşmazlığın incelenmesine geçilmiştir. HGK önüne gelen uyuşmazlık; koca tarafından açılıp birleşen davaya yönelik olup, temyiz aşamasında ileri sürülen yeni bir delilin bozma nedeni yapılıp yapılamayacağı noktasında toplanmaktadır. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 185/3. maddesi uyarınca "Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar." Yasada belirtilen bu sadakat yükümlülüğü, evliliğin yasal olarak son bulmasına kadar devam edecektir. Başka bir deyişle, mahkemelerce boşanma kararı verilmiş olmasına rağmen bu karar henüz kesinleşmediği sürece evlilik birliği devam ettiğinden bu aşamada eşlerin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlarının dikkate alınmasının gerektiği kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir (Aynı ilkeler HGK'nun 06.12.2006 gün 2006/2-777 E., 2006/778 K. ile 26.11.2008 gün ve 2008/2-698 E., 2008/711 K. sayılı ilamlarında da benimsenmiştir). Somut olayda; asıl davada davalı, birleşen davada davacı kocanın temyiz aşamasında 12.02.2010 havale tarihli dilekçesine eklediği Marmara Ereğlisi Cumhuriyet Savcılığının 2009/851 soruşturma numaralı evrakı içeriğine göre, davacı-davalı kadının kolluktaki beyanından bir başka erkekle yaşadığı anlaşılmaktadır. O halde, sadakat yükümlüğünün ihlali sebebiyle taraflar arasındaki ortak hayatı temelinden sarsacak ve evlilik birliğinin devamına imkan vermeyecek derecede bir geçimsizlik bulunduğu sabit olduğundan birleşen davada davacı kocanın davasının kabulü gereklidir. Bu itibarla; HGK'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır. KARAR : Davalı-birleşen davada davacı koca vekilinin birleşen davaya yönelik temyiz itirazlarının kabulüyle birleşen davaya dair direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanunun 30. maddesiyle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 Sayılı HUMK'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, asıl davaya yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Yargıtay 2.Hukuk Dairesi'ne gönderilmesine, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, aynı Kanun'un 440/1. maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 12.12.2012 gününde yapılan 2. görüşmede oyçokluğu ile karar verildi. KARŞI OY : 05.12.2012 tarihli Genel Kurul gündeminin 1.sırasında kayıtlı 2012/2-526 Esas sayılı işin I. ve II. sorun başlıklı olarak gösterilen ve ön sorunun reddine dair kararın aşağıda belirtilen ilmi ve yargısal inançlar açısından karşı oyuma dair görüşümdür. a-)Davacı- S____ İ____ vekili tarafından açılan davada, boşanma, maddi ve manevi tazminat ile ön sorunda gösterilen tedbir nafakasını talep ve dava etmiştir. b-) Davalı- birleşen davacı A____ İ____ ise, boşanma talebinde bulunmuştur. a-)1)Davacı S____ İ____ vekilinin bozmadan sonra 29.11.2011 ve 05.12.2011 tarihli celselere katılmamasına ve davalının da davayı takip etmesine göre dosya işlemden kaldırılmış, inceleme tarihinde HUMK 409. ve HMK 150. maddesine göre dava açılmamış sayılmıştır. Açılmamış sayılmasına dair kararın verilmemiş olması bu dosyanın işlemden kaldırılmış sayılmasını engellemez. (Prof.Dr.H.Pekcanıtez, Prof.Dr.O.Atalay, Prof.Dr.M.Özekeş, Medeni Usul Hukuku 2012, sh. 513-513) a-)2) Şimdi bu hususu şekil ile gösterelim; Bozma tarihi 22.09.2010 Bozmadan sonraki I.oturum 29.11.2011 davacı katılmadı davalı takip etmedi. II.Oturum 15.12.2011 davacı katılmadı davalı takip etmedi. Belirtilen bu dosyadaki tedbir nafakasının kaldırılması sebebiyle direnme kararının usule uygun olup olmadığının işlemden kaldırılan Yargıtay'daki inceleme sırasında da açılmamış sayılan dosyanın ön sorununu inceleme imkanımız yoktur. Zira, dava açılmamış sayılmaktadır. Açılmamış sayılan bir dosyanın ön sorunu olmaz ve oylanamaz. İnceleme sadece dava şartı yönünden olacaktır. a-)3)Dava şartı nedir? -dava şartları -kavram Dava şartları konusunda pozitif hukukumuzda ilk düzenleme Hukuk Muhakemeleri Kanunu (m.114-115) ile getirilmiştir. Her ne kadar dava şartı kavramı konusunda, daha önce de bir tereddüt olmasa da nelerin dava şartı sayılacağı hususunda farklı görüşler savunulmaktaydı. Bunun yanında daha önceki Kanun'da ilk itiraz olarak kabul edilen teminat gösterilmesi, derdestlik gibi itirazların dava şartı olarak kabul edilmesi de bu konuda uygulamadaki tereddütleri gidermek amacıyla düzenleme yapılmasını gerektirmiştir. Dava şartları gerçekleşmeden bir davanın esası incelenemez; davanın incelenip karara bağlanabilmesi, dava şartlarının varlığı veya yokluğuna bağlıdır. Hakim, dava şartı eksikliğini kendiliğinden dikkate alır, tarafların bu konuda ayrıca talepte bulunmasına gerek yoktur. Ancak, taraflar bu konuda hakime yardımcı olabilir, hakimin bu konuya dikkatini çekebilirler. Dava şartlarından bazıları olumlu, yani davanın açılması sırasında mevcut olması gerekirken; bazıları ise olumsuz, yani davanın açılması sırasında bulunmaması gereken şartlardır. Olumsuz dava şartlarından birisi mevcutsa veya olumlu dava şartlarından biri mevcut değilse, davanın esası incelenmez. Bu açıklamalar çerçevesinde dava şartı şöyle tanımlanabilir. "Dava şartı, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve karar verilebilmesi için varlığı veya yokluğu mutlaka gerekli olan şartlardır." Dava şartları aynı zamanda dava dışında izlenen diğer yargılama prosedürleri bakımından da, (o yargılamaların özelliği dikkate alınarak) birer yargılama şartı niteliğindedir. Dava şartları esasa dair olmadığından usuli olarak öncelikle dikkate alınmalıdır. dava şartlarının incelenmesi (m.115) Dava şartlarının bulunması davanın esasının incelenmesi için gerekli olduğu için, davanın başından sonuna kadar var olmalıdır; bu sebeple davanın başında (ön inceleme aşamasında) öncelikle dava şartları incelenir. Hakim, dava şartlarının bulunup bulunmadığını kendiliğinden inceler, tarafların bu konuda talepte bulunması gerekli olmadığı gibi, hakim onların bu konudaki talepleri ile de bağlı değildir. Her ne kadar, terim olarak dava şartı kullanılmakta ise de, dava şartlarının neredeyse tamamı aynı zamanda birer yargılama (hatta takip hukukunda takip) şartı niteliğindedir. Dolayısıyla, her yargılama için bu şartlar niteliğine uygun düştüğü ölçüde dikkate alınıp uygulanmalıdır. Örneğin, çekişmesiz yargı işlerinde, taraf değil, ilgili kavramı esas olduğundan, iki tarafın bulunması şeklindeki dava şartı aranmasa da diğer dava (yargılama) şartları dikkate alınmalıdır. Keza geçici hukuki korumalar bakımından kesin hüküm bir yargılama şartı olarak söz konusu olmasa da, daha önce aynı konuda verilmiş bir karar varsa, hiçbir değişiklik olmadan aynı talep yenileniyorsa, kesin hüküm olmasa da hukuki yarar yönünden geçici hukuki koruma talebi reddedilebilir. Bunun gibi, her yargılamada (ve takip işinde) dava şartları, yargılama şartları olarak dikkate alınıp niteliğine uygun düştüğü ölçüde değerlendirilmelidir. Hakim, kural olarak, ön inceleme aşamasında dava şartlarının mevcut olup olmadığını inceler, ancak davanın her aşamasında hakim, dava şartları bakımından re'sen inceleme yapmalıdır. Taraflar da dava şartı noksanını her aşamada ileri sürebilirler. Demek ki, bu konuda iddia ve savunmanın değiştirilmesi yasağı uygulanmaz. Eksik olan bir dava şartı, belirli bir süre verilerek giderilebilecek nitelikte ise, mahkeme dava şartı noksanının giderilmesi dava şartının tamamlanması için kesin süre vermek zorundadır. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilememişse, davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder. Dava şartı eksikliğinin tamamlattırılması için davanın taraflarından biri talepte bulunduktan sonra, hakimin bu konudaki emredici kanun hükmüne rağmen, bu talebi incelemeden ve gerekiyorsa kesin süre vermeden, davanın esasını inceleyerek karar vermesi kabul edilemez. Örneğin, İİK m. 277 vd. da düzenlenen tasarrufun iptali davaları bakımından özel dava şartı olan aciz belgesinin dosyada bulunmadığının anlaşılması durumunda, mahkemece mutlaka davacıya kesin bir süre verilerek bu dava şartı eksikliğinin tamamlattırılması, aksi takdirde davanın esasına girilmeksizin, derhal usulden reddine karar verilmesi gerekir. Dava şartı eksikliğinin hükmün verilmesinden sonra dahi giderilmesinin mümkün olduğu gerekçesiyle hakimin davaya devam ederek, sanki dava şartı mevcutmuş gibi esastan bir karar vermesi, kanunun yoruma açık olmayan bir hükmüne apaçık bir aykırılık teşkil eder (Dava sırasında fark edilmediği için hataen esasa dair bir karar verilmiş olması durumunda, bu eksiklik hükümden sonra tamamlanmış ise, istinaf incelemesinde ya da temyiz incelemesi sırasında da bu husus belgelenmişse, artık dava şartı eksikliğinin olmadığı kabul edilmelidir.) Bu şekilde süre verilerek giderilebilecek bir dava şartı eksikliği söz konusu değilse ya da kesin süre verilmesine rağmen dava şartı noksanı giderilmemişse, mahkemenin davayı dava şartı yokluğundan, işin esasına girmeden, usulden reddetmesi gerekir. Örneğin, dava açan kişinin hukuki yararı yoksa süre verilmeden dava reddedilir. Çünkü, dava şartı olan "hukuki yarar" eksikliği belli bir süre verilerek giderilemez. Belirsiz alacak davası açan davacının hukuki yararının bulunmadığının tespiti üzerine davacı davasına eda davası olarak devam edemez. Bunun için usul ekonomisinden de söz edilerek izin verilmesi düşünülemez. Dava şartı eksikliği daha sonra hakim tarafından kendiliğinden dikkate alınabileceği gibi, taraflarca da her zaman ileri sürülebilir. Dava şartlarının hangi sıra ile inceleneceği konusunda bir açıklık yoksa da, şöyle bir ölçü konulabilir: Bir dava şartının yokluğu diğerlerinin incelenmesini gereksiz kılıyorsa, önce o dava şartı incelenmeli, daha sonra sırasıyla diğerlerine geçilmelidir. Bu sebeple, önce mahkemeye dair dava şartlarının, daha sonra taraflara dair dava şartlarının, en son dava konusuna dair dava şartlarının incelenmesi uygun olur. Çünkü mahkeme o davaya bakamayacaksa, taraflar ve davaya konu bakımından da inceleme gereksizdir; aynı şekilde taraflar bakımından dava şartları mevcut değilse, dava konusunu incelemeye gerek yoktur. Aynı genel ölçü, her bir kategori içinde de ayrı ayrı dikkate alınıp değerlendirilmelidir. Dava şartı sebebiyle verilen ret kararı, usule dair bir nihai karardır ve bu karara karşı kanun yollarına gidilebilir. Dava şartı yokluğundan reddedilen bir dava, eksik olan dava şartı giderildikten sonra tekrar açılabilir. Yeter ki, esasa girmeye engel teşkil edecek başka bir dava şartı noksan olmasın. Bu bağlamda; HUMK 409. ve 6100 Sayılı Kanunun 150. maddesinde belirtilen şekil, dava şartı olup re'sen incelenmelidir. Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin anılan dosya için davanın açılmamış sayılan ve temyiz olunan kararı incelememiş olması HGK'nun da dava şartının incelenmesini engelleyip re'sen ve öncelikle inceleme yapması gerekecektir. Aksi hal, mutlak butlan ile yok hükmünün sonuçlarını doğurur, re'sen incelenmeyen ve dava şartlarının varlığının olmadığını belirlemek gerekirken karşı davanın incelenmiş olması bizce anılan kavram ve müesseselere de aykırılık teşkil edecektir. Bu itibarla önsoruna dair düzenlemeye mutlak butlan ile malul işlemler esas alınarak ve dava şartlarına dair açıklamalara aykırı olarak ittihaz olunan sayın çoğunluğun kararına muhalifim. KARŞI OY : Dava, şiddetli geçimsizlik nedenine dayalı karşılıklı boşanma istemlerine ilişkindir. Yerel mahkemece; davacı S____'in davası kabul edilerek, TMK'nun 166/1 maddesi gereğince tarafların boşanmalarına, TMK'nun 169. maddesi uyarınca aylık 200.00 TL tedbir nafakası tayinine, karar kesinleştikten sonra bu nafakanın yoksulluk nafakası olarak devamına, TMK'nun 174/1 maddesi uyarınca 8.000.00 TL maddi tazminat ve TMK'nun 174/2 maddesi uyarınca da 8.000.00 TL manevi tazminat takdirine fazlaya dair taleplerin ve davacı A____'in davasının reddine karar verilmiştir. Davacı A____'in kararı temyizi üzerine Yüksek Özel Dairece, TMK'nun 185/3 uyarınca eşlerin sadakat yükümlülüğünün evliliğin yasal olarak son bulmasına kadar devam edeceği, davalı-davacı kocanın 12.02.2010 tarihli dilekçesine eklediği Marmara Ereğlisi Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/ 851 Sayılı takipsizlik evrakında davalı- davacı kadının 30.12.2009 tarihli kolluk görevlisince alınan beyanıyla başka bir erkekle yaşadığı anlaşıldığından, ortak hayatın temelinden sarsıldığı, birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu, davacı- davalı kocanın dava açmakta haklı olduğu, bu sebeplerle davacı- davalı kocanın davasının da kabulü gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuş, yerel mahkeme önceki kararında direnmiştir. Somut olayda, davacı-davalı A____'in 2005 yılı Temmuz ayında Pendik'teki evini terk ederek ailesinin oturduğu Tosya ilçesi Akbük köyüne gittiği, davacı- davalı S____'in kız kardeşi S____ S____'ın yanına yerleştiği ve 2,5 yıl kardeşi yanında kaldığı tanıklar S____ S____, F____ K____, İ____ S____ ve davacı A____ tanığı S____ A____'ın beyanlarıyla saptanmış olup Marmara Ereğlisi Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/851 Sayılı takipsizlik evrakında, davacı-davalı S____'in 30.12.2009 tarihli beyanıyla, 2008 yılı Kasım ayında boşanma davası sonuçlandıktan sonra M____ Z____ ile birlikte yaşamaya başladığı anlaşılmıştır. HGK'nun önüne gelen uyuşmazlık, mahkemece esasa dair karar verilip hakimin davadan elini çekmesinden sonra meydana gelen ayrı bir boşanma nedeni olabilecek yeni olguya dayalı olarak temyiz aşamasında ileri sürülen 'yeni delilin' bozma nedeni yapılıp yapılamayacağı noktasında toplanmaktadır. 6100 Sayılı HMK'nun 25. (HUMK'nun 75.) maddesinde, medeni usul hukukunun hakim ilkelerinden biri olan taraflarca getirilme ilkesi düzenlenmiştir. Ancak, boşanma davası, ne tam kendiliğinden araştırma ilkesi ne de tam olarak taraflarca getirilme ilkesinin uygulandığı bir dava türüdür. HUMK.nun 179. maddesi ve 6100 Sayılı HMK.nun 119. maddesi uyarınca davacı, davanın dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini ve iddia edilen her vakıanın hangi delille ispat edileceğini bildirmek zorundadır. Aynı şekilde HUMK.nun 200. maddesi ve 6100 Sayılı HMK.nun 129. maddesi uyarınca da davalı, savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini ve savunmanın dayanağı olan her vakıanın hangi delille ispat edileceğini bildirmek zorundadır. O halde, dava ve cevap dilekçesinde ileri sürülmeyen vakıa ve bu vakıanın ispatı için dayanılmayan delil temyiz ve karar düzeltme aşamaları da dahil, yargılamanın hiçbir aşamasında kendiliğinden incelenemez ve hükme esas alınamaz. 28.11.1956 gün 15/15 Sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararının gerekçesinde de ifade edildiği üzere, her dava açıldığı tarihteki fiil ve hukuki duruma göre karara bağlanır. Uyuşmazlık konusu, dava tarihine kadar gerçekleşen olaylardır. TMK.nun 184. maddesinde, boşanmada yargılama usulü olarak 6 kural belirlenmiş olup belirtilen kurallar saklı kalmak üzere boşanma davalarının Hukuk Usulü Muhakemeleri kanununa tabi olduğuna hükmedilmiştir. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve 1086 Sayılı HUMK.nda, boşanma davalarında yargılama usulü ve taraflarca delillerin verilme zaman ve şekliyle ilgili bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu durumda genel usul kurallarının uygulanacağı tartışmasızdır. Gerek TMK 184. maddesinde gerekse HUMKve HMK'da dava açıldıktan ve davaya hükümle son verildikten sonra meydana gelen, yeni bir davanın konusunu oluşturacak yeni olgu ve bu olguyu belgeleyen yeni delilin temyiz aşamasında incelenerek bozma nedeni yapılabileceğine dair yasal bir düzenleme mevcut değildir. Yüksek Özel Dairenin bozma kararında çoğunluk görüşünün dayandığı TMK'nun 185/ 3. maddesi usul hükmü değil, maddi hukuk kuralıdır. Eşlerin sadakat yükümlülüğünün ihlali boşanma davasından önce gerçekleşmiş ve açılan davada bu olguya dayanılmış ise hükümde esas alınacağı tartışmasızdır. Dava tarihinden ve somut olayda olduğu gibi hüküm tarihinden sonra gerçekleşen sadakatin ihlali olgusu yeni bir olgu olup yeni bir davanın konusunu oluşturur. Belirtilen tüm bu nedenlerle, yargılama sırasında mahkemeye sunulmayan ve davalıya savunma hakkı verilmeyen, davadan hatta hüküm verildikten sonra ortaya çıkan yeni vakıa ve bu vakıayı belgeleyen delilin temyiz aşamasında inceleme ve değerlendirmeye alınarak bozma nedeni yapılması önceden öngörülebilirlik, adil yargılanma hakkı, hukuk güvenliği gibi hukukun temel ilkelerine aykırı olduğu görüşünde olduğumdan, yerel mahkemenin direnme kararının onanması gerektiğini düşündüğümden sayın çoğunluğun yerel mahkemenin direnme kararının bozulmasına dair kararına katılamıyorum." |
İlgili Mevzuat Hükmü : Türk Medeni Kanunu MADDE 166 :Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hallerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir. Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hakim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde boşanmaya hükmolunur. Bu halde tarafların ikrarlarının hakimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz. (Değişik dördüncü fıkra:27/11/2024-7532/13 md.) Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak bir yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir. Gerekçesi için Bkz. |
|
Şerh Son Güncelleme: 16-11-2013
|
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |