Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

YARGITAY 8.HD.2011/1968 ESAS-2012/165 KARAR İçtihat

Üyemizin Özeti
Dava dilekçesindeki açıklamalar ve hukuki nitelendirmeye göre istek TMK.981-984. maddelerine dayalı zilyetliğin korunması talebine ilişkindir. O halde, bu davada öncelikle çözüme kavuşturulması gereken husus, davacının somut olayda, davalılara karşı üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunup bulunmadığıdır.Bu bağlamda teknik bilirkişinin rapor ve krokisi incelendiğinde, kırmızı renkle gösterilen dava konusu parsel dahilinde bulunan taşınmaz bölümünün 10-15 yıldır davalıların zilyetliğinde bulunduğu yerel bilirkişi ve taraf tanıkları tarafından bildirilmiştir.Davacı da, dava dilekçesinde elatmanın 7-8 yıldır devam ettiğini belirtmiştir. Bu açıklamalar karşısında nizalı taşınmaz bölümünde davalıların üstün zilyetliğinin varlığının kabulü gerekir.

Bununla birlikte TMK.984. maddesi hükmüne göre, gasp ve saldırıdan dolayı dava hakkı, zilyedin fiili ve failini öğrenmesinden başlayıp iki ay ve herhalde bir yıl geçmekle düşer. Temyiz incelemesine konu davada dinlenen taraf tanıkları davalıların zilyetliğinin 10-15 yılı aştığını açıkladıkları gibi, dava dilekçesinde dahi davalıların 7-8 yıldır nizalı yerden gelip geçtikleri belirtilmiştir. Bu durumda davacının davalı tarafın zilyetlik olgusunu çok daha önce öğrendiğinin kabulü gerekir. O halde zilyetliğin korunması davası süresinde de açılmamıştır.

Açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ve gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
(Karar Tarihi : 19.01.2012)
O____ ile A____ ve V____ aralarındaki elatmanın önlenmesi davasının kabulüne dair Fethiye 1. Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 25.11.2010 gün ve 663/909 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

Davacı vekili, vekil edenin zilyetliğinde olan Hazine adına kayıtlı 5532 parselin bir bölümüne davalıların 7-8 yıldır gelip geçmek ve aleyhine idari men kararı almak suretiyle el attıklarını, tarafların 2008 yılı Aralık ayında kullanılan yer için bedel karşılığı anlaşma yaptıklarını, taahhüt edilen bedelin de ödenmediğini açıklayarak, zilyetliğin tespiti ile elatmanın önlenmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalılar vekili, davanın süresinde açılmadığını belirterek reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkeme de, davacının zilyetliğine yönelik saldırıların süregeldiğinden bahisle davanın süresinde açıldığı ve idari men kararı alınmasının muaraza yaratma niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 5532 parselin davacı zilyetliğinde bulunduğunun tespitine ve teknik bilirkişinin 09.07.2010 günlü raporuna ekli krokide gösterilen 180 m2 yere müdahalenin önlenilmesine ve davacının zilyetliğinin korunmasına karar verilmesi üzerine; hüküm davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava konusu 5532 parsel, tarla vasfıyla ve 3832 m2 yüzölçümüyle 14.09.1993 tarihinde kesinleşen kadastro çalışmalarında Hazine adına tescil edilmiş; tapu kaydının beyanlar hanesinde Osman zilyetliğinde bulunduğu bildirilmiştir.

Dava dilekçesindeki açıklamalar ve hukuki nitelendirmeye göre istek TMK.nın 981-984. maddelerine dayalı zilyetliğin korunması talebine ilişkindir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 09.10.1946 tarih, 1946/6 Esas, 1946/12 sayılı kararında aynen ["...MK. 896. (TMK.983) madde uyarınca bir taşınmazda zilyetliği tecavüze uğrayan kimsenin bu hakkının korunması için açacağı davada; şeye malik olduğunu veya zilyetlik hakkını beyana lüzum olmadan sadece zilyetlik sıfatını değiştirerek tecavüzü ispat etmesi yeter. Bu halde hakim, yalnız davacının gerçek ise, zilyetlik halini tespit ederek tecavüzün önlenmesine karar verir. Bu karar zilyetlik konusunda kesin hüküm meydana getirmez. Zilyede mülkiyet hakkı vermez ve diğer tarafa mülkiyet iddiasıyla yetkili mercilerde başkaca dava açmak hakkına dokunmaz..."] denilmektedir.

Davacı, Hazinenin taraf olmadığı eldeki bu davada herhangi bir hakka değil, sadece mukaddem (önceki) zilyetlik iddiasına dayanmaktadır. O halde, bu davada öncelikle çözüme kavuşturulması gereken husus, davacının somut olayda, davalılara karşı üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunup bulunmadığıdır. Çözümlenmesi gereken sorun bu olunca, zilyetlik kavramı, niteliği, hukuki fonksiyonları üzerinde kısaca durulmasında yarar vardır. Zilyetlik eşya ile şahıs arasında eylemli (fiili) bir bağ, yani ilişki olup ve buna bağlı olarak da fiili hakimiyet altında bulundurmaktan doğan hukuki yetki ve vecibeleri de gösteren ve düzenleyen hukuki bir müessesedir. Kanunda sözü edilen fiili hakimiyetin meydana geliş şekli önemli değildir. Bu korumanın sosyal huzur ve sükunun korunması ve sağlanması için kabul edilmiş olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Zilyetliğin hukuki fonksiyonlarından birisi de, fiili durumun başkaları tarafından keyfi olarak bozulmasını önlemektir. Hukuk düzeni böylece toplumun esenliğini korumak istemiştir. Kendilerini haklı görenler bile başkasının fiili hakimiyetine belli bir çerçeve içinde saygı göstermeye mecburdurlar. Zilyetlik davalarının en belirgin özelliği yukarıda açıklanan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği gibi davada hakkın tartışma konusu olmaması ve davayı kazanma veya kaybetmenin mevcut olabilecek hak üzerinde herhangi bir etkisinin olmayışıdır. Bunun içinde bu tür davalarda mahkemenin zilyetliğin korunmasına ilişkin vereceği karar, sadece eski zilyetlik durumunun yeniden kurulmasını sağlamaya yöneliktir. Bu karar, diğer tarafın mülkiyet iddiasıyla dava açma hakkına dokunmaz ve üçüncü kişilerin o şey üzerinde hakları olmadığının kabulü şeklinde anlaşılamaz. Bahsi geçen zilyetlik davaları sonunda verilen mahkeme kararları tamamen geçici bir etkiye sahip olup, mülkiyet sorunu çözümlenmediğinden mülkiyet yönünden kesin hüküm teşkil etmezler. (HGK.'nın 12.05.1982 gün 1979/8-589 Esas, 1982/482 Kararı)

Dava, zilyetliğin korunması amacıyla açıldığına ve esasen davada Hazine taraf bulunmadığına göre uyuşmazlığın zilyetlik hükümleri çerçevesinde çözümlenip sonuçlandırılması gerekir. TMK.nın 973. maddesinde, zilyetlik, ["... Birşey üzerinde fiili hakimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir..."] şeklinde tanımlanmıştır. TMK.'nın 982 ve 983. maddelerinde de; zilyetlik herhangi bir hakka bağlı olmaksızın dava yoluyla korunmuştur. Bu tür davalarda, taşınmaz üzerinde hangi tarafın üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunduğunun saptanması, uyuşmazlığın ona göre çözümlenmesi gerekmektedir. Açıklanan tüm bu bilgiler ışığında görülmekte olan davadaki üstün zilyetlik hakkının belirlenmesine ilişkin delillerin irdelenmesine gelince; dosyada mevcut teknik bilirkişinin 09.07.2010 tarihli rapor ve krokisinde kırmızı renkle gösterilen dava konusu parsel dahilinde bulunan toplam 180 m2 taşınmaz bölümünün 10-15 yıldır davalıların zilyetliğinde bulunduğu yerel bilirkişi ve taraf tanıkları tarafından bildirilmiştir. Davacı, taraf da, dava dilekçesinde elatmanın 7-8 yıldır devam ettiğini belirtmiştir. Bu açıklamalar karşısında nizalı taşınmaz bölümünde davalıların üstün zilyetliğinin varlığının kabulü gerekir.

Kaldı ki, TMK.nın 984. maddesi hükmüne göre, gasp ve saldırıdan dolayı dava hakkı, zilyedin fiili ve failini öğrenmesinden başlayıp iki ay ve herhalde bir yıl geçmekle düşer. Temyiz incelemesine konu davada dinlenen taraf tanıkları davalıların zilyetliğinin 10-15 yılı aştığını açıkladıkları gibi, dava dilekçesinde dahi davalıların 7-8 yıldır nizalı yerden gelip geçtikleri belirtilmiştir. Bu durumda davacının davalı tarafın zilyetlik olgusunu çok daha önce öğrendiğinin kabulü gerekir. O halde zilyetliğin korunması davası süresinde de açılmamıştır. Davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ve gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK.nın Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK.nın 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), ve peşin harcın istek halinde temyiz eden davalılara iadesine 19.01.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İlgili Mevzuat Hükmü : Türk Medeni Kanunu MADDE 984 :Gasp ve saldırıdan dolayı dava hakkı, zilyedin fiili ve failini öğrenmesinden başlayarak iki ay ve her halde fiilin üzerinden bir yıl geçmekle düşer.

Gerekçesi için Bkz.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Mehmet KARAUSTA
Hukukçu
Şerh Son Güncelleme: 29-08-2013

THS Sunucusu bu sayfayı 0,02373910 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.