Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

YARGITAY CGK. 1991/1-4 E.-1991/39 İçtihat

Üyemizin Özeti
MEŞRU MÜDAFAA
TANIM:
Bir kimsenin kendisine veya başkasına yöneltilen ağır ve haksız maddi bir saldırıyı uzaklaştırmak için gösterdiği zorunlu tepkidir.
HUKUKİ NİTELİĞİ:
*Bunun sebebini hukuk düzeninin hakkın saldırıya uğramasına izin vermeyeceği esasında aramak gerekir (Jherlng, Hukuk Uğruna Savaş, Sh. 5).
*Hukuk, esasen haksızlığı yenmek, adaletsizliği, saldırıları yasaklamak amacını güder. Hukuku korumak, haksızlığı yenmek için savaşan kimsenin hareketini ise hiçbir hukuk düzeni hukuka aykırı olarak kabul edemez, bu nedenledir ki, savunmanın meşruluğu hukukun kendi görev kavramlarından doğmaktadır (Del Vecchlo, La Guistizia, Sh.185).
*Savunmada bulunmak her canlının ve bu arada, insanın kendisini ve mensup olduğu türü korumak tepkisinin bir sonucudur. Bu tepki aynı zamanda toplumun yararlarına da uygundur (Rainerl, 146; Antollsel, 210; Dorinedieu de Vabres, 200).
SAVUNMAYA VE SALDIRIYA İLİŞKİN ŞARTLAR:
*Yasal savunmada hiç bir zaman ve hiç bir ahvalde sanığa kaçma mükellefiyeti yüklenemez ve kaçarak kurtulması istenemez. Failin kaçma olanağının bulunup bulunmadığı da, dikkate alınamaz.
*Maddi mahiyette bir saldırının bulunması, savunma ile saldırının hem zaman alması, savunmanın saldırının devamı sırasında yapılması, savunma ile saldırı arasında uygun oran bulunması gerekir. Saldırı başlamadan önce müdafaaya geçilmesi meşru sayılmayacağı gibi saldırı bittikten sonra savunmada bulunmak da meşru sayılamaz.Ancak, saldırının halen varlığını geniş manada anlamak ve başlayacağı artık muhakkak olan bir saldırıyı başlanmış, keza bitmiş olmasına rağmen tekrarından korkulan bir saldırıyı da henüz sona ermemiş saymak zorunludur (Manzinl, 343; Ranleri, 146; Maglore, 308; Antollsel, 212; R.De Lestang, No: 101).
MEŞRU MÜDAFADA SINIRIN AŞILMASI:
Failin o anda içinde bulunduğu ruh halini adil bir tarzda gözönünde tutmak gerekir.
*Hakimin, failin zaruret sınırını aşma derecesini doğru olarak takdir edebilmesi için kendisini; tecavüze uğrayan ve o anda ruh halinin değişmesi icap eden failin yerine koyması gerekir. Zaruret sınırını aşma derecesi ve cezadan yapılacak indirme oranı, böyle bir inceleme ile tayin ve takdir olunmalıdır (Logoz, 136, No.6).
*Failin niyeti, fiilin icra tarzına ve ruh haline göre ciddi bir tehlikenin def'inden ziyade kin duygusunu tatmine yönelik ise "zaruret sınırını" aşma değil, ancak tahrik sözkonusu olur (Majno, 1, No: 231).
*Zaruret sınırını aşma ile tahrik birlikte kabul edilemez. Çünkü aynı sebep bu hallerden her birine dayanak olamaz (AP. Gözübüyük, Türk Ceza Kanunu c. 1, sh. 198).

SOMUT OLAY:
Sanık tarafından yapılmış hiçbir haksız hareket olmadığı halde, gece yarısı sarhoş olarak eve gelen maktül; sanığa karşı müessir fiilde bulunmuş, zorla livata yapmıştır. Çırılçıplak dışarı atılan sanığın pencereden içeri girmesi üzerine fiilini tekrarlamak istemiştir. Sanık, nefsine vaki saldırı üzerine sanığın yüzüne kızgın yağı dökmüş ve peşinden odaya giderek boğazını sıkmıştır. Ortada hiç bir şey yokken saldıran maktülün, yandıktan sonra yeniden ve daha şiddetli biçimde saldırması kuvvetle muhtemeldir. Nefse yönelik saldırının tekrar edilme tehlikesi bulunduğundan, Sanık "Yandım" diyerek odaya giden maktülün, gelerek kendisini öldüreceği korkusuyla hemen peşinden odaya gitmiş ve onu öldürmüştür. Bu nedenle olayda yasal savunma sınırları aşılmamış ve fiil, yasal savunma koşulları içerisinde işlenmiştir.
(Karar Tarihi : 18.02.1991)
Adam Öldürmek suçundan sanık S___'un TCY.nın 449/1-son, 51/2, 59. maddeleri gereğince 12 yıl 6 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, (Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi)nce verilen 20/06/1990 gün, 279/166 sayılı hükmün sanık vekili ve davaya katılan tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Birinci Ceza Dairesi, 28/11/1990 gün 2695/2996 sayı ile;

"Tombalacılık yapan sanığın; olay gecesi sarhoş vaziyette eve gelip, Çocuğunun annesi ve altı yıllık eşi sanığı bıçakla tehdit edip zorla livata suretiyle ırzına geçerek sokağa attığı, çırılçıplak olduğu için eve dönmek zorunda kalan ve olayın şokunu henüz atlatamamış olan sanığın, ikinci defa livata suretiyle ırzına geçmeye yeltenince elinde bulunan kızgın yağı maktülün üzerine serptiği ve bu eylemi dolayısıyla öldüreceği korkusuna kapılıp, kendisini toparlamaya çatışan maktülün boğazını sıkarak öldürdüğü dosya içeriğinden açıklıkla anlaşılmaktadır.

Nefse veya ırza yapılan saldırının halen varlığını geniş manada anlama ve başlayacağı artık muhakkak olan saldırıyı başlamış, keza bitmiş olmasına rağmen tekrarından korkutan bir saldırıyı henüz sona ermemiş saymak ve zaruret sınırının aşılıp aşılmadığı hususunda ise sanığın içinde bulunduğu ruh halinin gözönünde tutulması gerekir.

Yukarıda açıklanan olaylar zinciri içinde sanığın ırzına yönelik bir tecavüzü fiihal def'i zaruretiyle hareket ettiği ve savunmada aşırılığa da kaçmadığının kabulü ile hakkında TCK.nun 49/2. maddesinin uygulanmasında zorunluluk bulunduğu halde yazılı şekilde hüküm kurulması" isabetsizliğinden bozmuştur.

Yargıtay C. Başsavcılığı, 04/01/1991 gün ve 2 sayı ile;

"Kocanın, eşi ile rızası dışında livata yoluyla ilişkide bulunması TCY.nın 478/3. maddesine göre takibi şikayete bağlı bir suçtur. Bu itibarla, Yasanın 49/2. maddesinde öngörülen ırza vaki tecavüz, olayda sözkonusu değildir.

Sanık; zorla ilişki kuran kocasından kaçıp kurtulduğu halde tekrar eve gelmiş, kocasının teklifi üzerine kızarak kızgın yağı üzerine dökmüş ve boğarak öldürmüştür. Tecavüzün def'i zarureti tahakkuk etmemiştir, gerekçesiyle itiraz ederek Özel Daire bozma kararının kaldırılmasını ve hükmün onanmasını talep etmiştir.

Dosya, Birinci Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nda okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

Sanığın, adan öldürmek suçundan TCK.nun 449, 51/2, 59. maddeleri gereğince cezalandırıldığı olayda, Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, sanığın maktülü yasal savunma sınırları içinde mi, yoksa ağır tahrik altında mı öldürdüğüne ilişkindir.

Yasal savunma (meşru müdafaa); bir kimsenin, kendisine veya başkasına yöneltilen ağır ve haksız maddi bir saldırıyı uzaklaştırmak için gösterdiği zorunlu tepkidir.

Yasal savunma halinde, işlenen fiil hukuka uygundur. Bunun sebebini, hukuk düzeninin hakkın saldırıya uğramasına izin vermeyeceği esasında aramak gerekir (Jherlng, Hukuk Uğruna Savaş, Sh. 5). Hukuk, esasen haksızlığı yenmek, adaletsizliği, saldırıları yasaklamak amacını güder. Hukuku korumak, haksızlığı yenmek için savaşan kimsenin hareketini ise hiçbir hukuk düzeni hukuka aykırı olarak kabul edemez, bu nedenledir ki, savunmanın meşruluğu hukukun kendi görev kavramlarından doğmaktadır (Del Vecchlo, La Guistizia, Sh.185).

Savunmada bulunmak her canlının ve bu arada, insanın kendisini ve mensup olduğu türü korumak tepkisinin bir sonucudur. Bu tepki aynı zamanda toplumun yararlarına da uygundur (Rainerl, 146; Antollsel, 210; Dorinedieu de Vabres, 200).

Yasal savunmada hiç bir zaman ve hiç bir ahvalde sanığa kaçma mükellefiyeti yüklenemez ve kaçarak kurtulması istenemez. Failin kaçma olanağının bulunup bulunmadığı da, dikkate alınamaz.

Yasal savunmadan sözedilebilmesi için, maddi mahiyette bir saldırının bulunması, savunma ile saldırının hem zaman alması, savunmanın saldırının devamı sırasında yapılması, savunma ile saldırı arasında uygun oran bulunması gerekir. Saldırı başlamadan önce müdafaaya geçilmesi meşru sayılmayacağı gibi saldırı bittikten sonra savunmada bulunmak da meşru sayılamaz.

Ancak, saldırının halen varlığını geniş manada anlamak ve başlayacağı artık muhakkak olan bir saldırıyı başlanmış, keza bitmiş olmasına rağmen tekrarından korkulan bir saldırıyı da henüz sona ermemiş saymak zorunludur (Manzinl, 343; Ranleri, 146; Maglore, 308; Antollsel, 212; R.De Lestang, No: 101). Saldırının bilfiil başlaması beklenecek olursa, bir çok hallerde savunma etkisini kaybetmiş olur. Örneğin, elindeki tüfeği ihtara rağmen bırakmayan bir kimse saldırıya başlamış sayılacağı gibi hasmını yere yıkan kişinin bu saldırısını daha ileri derecelere götüreceği anlaşılmakta ise yine saldırı sona ermiş sayılmaz (Magglore, 308). 1931 tarihli İtalyan Ceza Yasası "Saldırının değil ondan doğan tehlikelerin halen var olmasından" söz etmiştir. Henüz başlamamış bir saldırı da tehlike teşkil edebilir ve sona eren bir saldırının tekrar edilmesi tehlikesi de bulunabilir (Parinaln, 534; R.De Lestang, No: 101;Logoz, Art. 33, No: 2 a).

Zaruret sınırının aşılması konusunda; failin o anda içinde bulunduğu ruh halini adil bir tarzda gözönünde tutmak gerekir. Hakimin, failin zaruret sınırını aşma derecesini doğru olarak takdir edebilmesi için kendisini; tecavüze uğrayan ve o anda ruh halinin değişmesi icap eden failin yerine koyması gerekir. Zaruret sınırını aşma derecesi ve cezadan yapılacak indirme oranı, böyle bir inceleme ile tayin ve takdir olunmalıdır (Logoz, 136, No.6).

Failin niyeti, fiilin icra tarzına ve ruh haline göre ciddi bir tehlikenin def'inden ziyade kin duygusunu tatmine yönelik ise "zaruret sınırını" aşma değil, ancak tahrik sözkonusu olur (Majno, 1, No: 231).

Zaruret sınırını aşma ile tahrik birlikte kabul edilemez. Çünkü aynı sebep bu hallerden her birine dayanak olamaz (AP. Gözübüyük, Türk Ceza Kanunu c. 1, sh. 198).

Maddi olayda; sanık ile öldürülen altı yıllık evlidirler. Maktül başka kadınlarla ilişki kurmuş, eşi olan sanığı dövmüş ve olaylar karakola intikal etmiştir. Olay gecesi saat 24.00 sıralarında eve sarhoş gelen maktül, bıçakla tehdit ederek, soyduğu sanığın sırtına bıçağı batırmış ve livata yaptıktan sonra çıplak vaziyette sokağa atmıştır. Sanık bir süre sonra pencereden içen girince yanına gelen öldürülen "hoşuna gitti mi, tekrar yaparım" demiş ve sanıktan yemek yapmasını istemiştir. Sanık, yemek yapmak için yağ kızdırırken yanına gelerek tekrar livata yapmak istemiş ve bıçakla tehdit etmiştir. Bunun üzerine sanık, elindeki kızgın yağı öldürülenin suratına fırlatmış ve yanması nedeniyle odaya giden maktülün bu kerre daha yoğun ve vahim saldıracağı korkusuyla arkası sıra odaya girip boynunu sıkmıştır.

Maktül, boyna yapılan tazyik ile solunum yollarına yağlı madde aspire edilmesinin müşterek tesiri ile mekanik asfiksiden ölmüştür.

Sanığa ait doktor raporlarında; her iki omuzda, boyunda ve sırtta yaygın ekimotik lezyonlar, sırtta ve sağ dizde sıyrıklar olduğu ve livata fiiline maruz kaldığı bildirilmiştir.

Dosya içeriğine göre, sanık tarafından yapılmış hiçbir haksız hareket olmadığı halde, gece yarısı sarhoş olarak eve gelen maktül; sanığa karşı müessir fiilde bulunmuş, zorla livata yapmıştır. Çırılçıplak dışarı atılan sanığın pencereden içeri girmesi üzerine fiilini tekrarlamak istemiştir. Sanık, nefsine vaki saldırı üzerine sanığın yüzüne kızgın yağı dökmüş ve peşinden odaya giderek boğazını sıkmıştır. Ortada hiç bir şey yokken saldıran maktülün, yandıktan sonra yeniden ve daha şiddetli biçimde saldırması kuvvetle muhtemeldir. Tekrarından korkulan bir saldırı sözkonusudur. Nefse yönelik saldırının tekrar edilme tehlikesi bulunduğundan, tecavüz Önlenememiştir. Sanık "Yandım" diyerek odaya giden maktülün, gelerek kendisini öldüreceği korkusuyla hemen peşinden odaya gitmiş ve onu öldürmüştür. Bu nedenle olayda yasal savunma sınırları aşılmamış ve fiil, yasal savunma koşulları içerisinde işlenmiştir. Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Bir kısım Kurul Üyeleri; "maktülün tecavüzü, yüzüne yağ dökülmekle önlenmiş ve maktül odaya gitmiştir. "Gelerek eylemi tekrarlar" düşüncesiyle odaya gidilerek maktülün öldürülmesinde yasal savunma sınırı aşılmıştır. Sanık hakkında TCY.nın 50. maddesi uygulanmalıdır" düşüncesiyle,

Bir Üye; "sanığın ırzına ve nefsine saldırıda bulunulduğundan itirazın reddi gerekir" görüşüyle,

'Bir Üye de; "sanığın nefsine ve ırzına saldırıda bulunulmuştur. TCY.nın 49, 50. maddelerinin Yerel Mahkemece tartışılması gerekir. Hükmün bu nedenle bozulmasına karar verilmelidir" gerekçesiyle,

Çoğunluk görüşüne katılmamışlardır.

Sonuç : Açıklanan nedenlerle Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının (REDDİNE), 18/02/1991 günü oyçokluğuyla karar verildi.
İlgili Mevzuat Hükmü : Türk Ceza Kanunu MADDE 25 :(1) Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

(2) Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Mehmet KARAUSTA
Hukukçu
Şerh Son Güncelleme: 02-09-2012

THS Sunucusu bu sayfayı 0,01983690 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.