![]() |
|
![]() |
|
Üyemizin Notu:
İlk dört fıkra mülga kanunun 261. maddesini karşılamaktadır. Maddede bizi ilgilendiren kısım bu dört fıkradan sonraki, yani beşinci fıkradan itibaren başlayan, hükümler olacaktır. Belirtilen hükümler “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kurumunu oluşturmaktadır. Bu kurum 2006 yılında isabetli bir şekilde hukukumuzun içine alınmıştır. Maddenin beşinci fıkrasının metnine göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumuna, hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli olması hallerinde başvurulabileceği belirtilmiştir. Dikkat edilirse bu süre kısa süreli hapis cezaları tanımından daha geniş tutulmuştur. Zira, TCK’ nun 49/2. maddesinde, kısa süreli hapis cezaları bir yıl veya daha az süreli olan hapis cezaları olarak tanımlanmıştır. Bu düzenleme, hakaret suçlarının çoğunun cezasının üst sınırı iki yıl olduğu içindir ki, konumuz itibariyle uygulanması kuvvetle muhtemel olan bir kurumu teşkil etmektedir. Ancak, bu kurumun uygulanması açısından belirtilen iki yıllık ceza sınırını, suçların üst sınırına bakarak tayin etmek pek yerinde olmayacaktır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanıp uygulanamayacağını anlayabilmek için suçun cezasının alt sınırına bakmak yeterli olacaktır. Alt sınırı iki yıldan az olan suçların, üst sınırı on yıl olsa dahi, bu kurumun uygulanabilme şansının varlığından bahsedebiliriz. Zira, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu ancak, hüküm belli olduktan sonra uygulanabilecektir. Bir diğer deyişle, hâkim, hükmü verecek; fakat, bu hükmü açıklamayacaktır. Bu durumda, üst sınırı on yıl olsa dahi alt sınırı iki yıldan az bir suç için hâkimin iki yıldan daha az bir cezaya hükmetmesi muhtemel olabilecektir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun en önemli hukuki sonucu, fıkrada belirtilen deyimiyle herhangi bir hukuki sonuç doğurmamasıdır. Yani aynı maddenin 13. fıkrası hükümleri haricinde, bu yargılamanın varlığı herhangi bir resmi veya özel belgede gözükmemektedir. Bir başka deyimiyle, bu hüküm sonucunda sanığın adli sicil belgesi, yargılamadan önceki haliyle aynı gözükmeye devam etmektedir. Fıkra metninde dikkat çekilmesi gereken bir başka önemli nokta, uzlaşma hükümlerinin saklı tutulduğudur. Gerekçeden de, şartları var ise sanık hakkında, önce uzlaşma hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Sanık uzlaşma hükümlerini kabul eder ve yerine getirirse hâkim davayı düşürecektir. Uzlaşma gerçekleşmez ise, kanun koyucu, ihtimali durumlara göre sanığı ödüllendirme veya cezalandırma anlayışına gitmiştir. Şöyle ki, eğer uzlaştırma teklifini yahut hükümlerini sanık kabul etmiş ve fakat mağdur kabul etmemiş ise, altıncı fıkrada belirtilen şartlar ve hatta iki yıl gibi bir süre dahi aranmadan, hâkim, hükmün açıklanmasının geri bırakılması yoluna gidebilecektir. Eğer, tam tersi bir durum olursa da, yani mağdur uzlaşmayı kabul ettiği halde sanık kabul etmezse şartları müsait olsa dahi hükmün açıklanmasının geri bırakılması yoluna gidilemeyecektir. Buradan çıkarılan öz itibariyle, kanun koyucunun uzlaşmaya verdiği önem gerçekten dikkat çekici boyuttadır. Misal olarak, kasten yaralama suçundan sanık olan birisinin uzlaşmayı kabul ettiğini ve fakat buna rağmen mağdurun bu uzlaşmadan kaçındığını farz edelim. Yargılamanın sonucunda, sanığa dört yıl ceza verilmiş olsa ve hatta sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûmiyeti olsa dahi, hâkim hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunu işletebilecektir. Ancak, her halde, altıncı fıkranın ikinci bendinde yazan şartı, yani hâkimin, sanığın yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varması şartı bakımından yukarıdaki açıklamanın geçerli olmayacağı kanaatini taşıyoruz. Zira, hâkimde, sanığın yeniden suç işlemeyeceği kanaati bu düzenlemenin ruhunu oluşturmaktadır. Ruh dikkate alınmaz ise kurumun uygulanmasının da pek bir anlamı kalmayacaktır. Maddenin altıncı fıkrasında hükmün açıklanması kararının verilebilmesi için ilk fıkradaki süre şartı haricindeki şartlara yer verilmiştir. Yedinci fıkrada, bu hükmün tek başına verilebileceği, ayrıca erteleme veya diğer seçenek yaptırımlara çevrilemeyeceği belirtilmiştir. Maddenin sekizinci fıkrasına göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile birlikte sanık beş yıllık bir denetim süresine tabi tutulur. Bu denetim süresi içerisinde fıkrada belirtilen denetimli serbestlik tedbirlerin veya başkaca tedbirlerin uygulanmasına karar verilebilecektir. Eğer, beş yıl boyunca sanık yükümlülüklerini yerine getirir ise, onuncu fıkra uyarınca davanın düşmesi kararı verilecektir. Yükümlülükler yerine getirilmez ise, on birinci fıkra uyarınca, hüküm açıklanacak ve bu hüküm, hâkim tarafından ertelemeye veya başkaca seçenek yaptırımlara çevrilebilecektir. Bir başka deyişle, sanki hiç, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmemiş gibi davranılarak, hüküm hakkında diğer bütün kurumlar işleme sokulabilecektir. Son olarak önemle belirtmek gerekir ki, CMK’ nun 325/2. maddesi hükmünce, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararında, bütün yargılama giderleri sanığa yüklenilmektedir. TOKBAŞ Hakan, Türkiye Mevzuatında Şerefi İhlal, s.165-167 |
|
Şerh Son Güncelleme: 04-06-2011
|
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |