Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yanıt Bekleyen Hukukçu Meslektaşların Soruları
Kanallar : Lütfen Seçiniz

Hukuk Haberleri :
23.08. Takı Konusunda Önemli İçtihat Değişikliği - Av.Habibe YILMAZ KAYAR
Haber Ekleyin

Yazan : Av. Beyza Koca, Tarih : Dün 15:46
Merhaba meslektaşlarım,

İcra dairesince kıymet takdiri raporu tarafımıza tebliğ edilirken, kapalı tebligat zarfında yalnızca “gayrimenkul bilirkişi raporu” ibaresi yer almış; rapora karşı itiraz süresi ve merciine ilişkin herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.

Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca, taraflara başvurulabilecek kanun yolları, süresi ve mercii gösterilmek suretiyle tebligat yapılması gerektiğinden, bu şekliyle yapılan tebliğin usulsüz olduğunu ileri sürerek, raporun yeniden usulüne uygun şekilde tebliğini icra dairesinden talep etmem mümkün müdür?
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :45, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : canimeraba, Tarih : Dün 15:31
Merhaba meslektaşlarım. Müvekkil, vekalet ücretlerini ödemedi ve imzalanmış yazılı bir sözleşme bulunmuyor. Bu durumda doğrudan icra takibi mi başlatmalıyım (asgari tarifeden), yoksa belirsiz alacak davası açmak daha mı uygun olur?

Ek bilgi olarak: Müvekkilin 3 adet ağır ceza dosyası mevcut, hepsi istinaf aşamasında. Ek olarak takip ettiğim Ceza soruşturma dosyaları ise kapandı. Vekalet ücretine hak kazanmış bulunuyor muyum yoksa istinaftan dönmesini mi beklemeliyim? Dosyalarda vekillikten çekilsem de durum aynı mı olacak?
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :44, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : Nuriye Değer, Tarih : Dün 05:26
Sayın Meslektaşlarım,
Usul ile ilgili bir sorum olacak.
Sigorta şirketi vekili olduğum bir dosyada belirsiz alacak olarak açılan davada bilirkişi raporu aleyhimize geldi itiraz ettik ek rapor alındı sonuç değişmedi. Rapora yine İtiraz ettik. Hakim itirazımızı değerlendirmeden Ek rapor sonrası ıslah yapıldı . Bizde icra masraflarına maruz kalmamak için ödeme yaptık. Hakim 2. kez ek rapor aldı . Bu sefer bilirkişi davanın reddi gereken şekilde rapor verdi. Ödeme yapmasaydık dava kesin red şeklinde çıkacaktı. Hakim başvurunun ödeme nedeniyle konusuz kaldığına karar verdi.
Kararı istinaf edemiyoruz miktar düşük. Karar doğru mu hakim davayı reddetmeliydi diye düşünüyoruz. Çünkü dava tarihinde olmayan bir borcu ödemekle dava konusuz kalır mı? Konusuz kalma hali gerçek bir borç için verilmez mi?.
Bu konuda değerli Yorumlarınıza ihtiyacım var. Teşekkürler.
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :65, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : Avukat Eylül, Tarih : 13-09-2025 17:07
Merhabalar meslektaşlarım, başlıkta da belirttiğim üzere, karar programları, Avukatlara yönelik meslek içi ve uygulamaya yönelik eğitim programları, yapay zeka programları ve aklınıza gelebilecek çeşitli meslek içi yararlı bulduğunuz ve önerdiğiniz programlar hakkında sizlerden görüşerinizi rica ederim.
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :177, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : avmkaya44, Tarih : 12-09-2025 13:41
Meslektaşlarım merhaba, 2017 yılında yapılan bir kat karşılığı inşaat sözleşmesi sonucu müteahhit ruhsatı aynı yıl alıyor ve inşaata başlıyor. SÖzleşmede ruhsattan itibaren 24 ay süre verilse de, inşaat 2021 Ekim ayında tamamlanıp fiilen teslim ediliyor, fakat 2025 eylül ayı itibariyle iskan hala alınılamamış durumda. Delil tespiti yaptırdık, henüz rapor yok fakat bilirkişilerin görüşlerine göre çatıda imara aykırılıklar var ve bu haliyle iskan verilemez. (Arsa sahibi müvekkil sözleşmede müteahhite verilmesi kararlaştırılan dairelerden birinin devrini müteahhit iskan almadığından gerçekleştirmemiş)
Ayrıca ortak alanlarda gizli ayıp mevcut. Hem arsa sahibi hem de güncel kat malikleri müvekkillerim,
- öncelikle bu durumu yaşayan varsa hangi yolu izleyip ne sonucu aldığınızı paylaşabilirseniz çok memnun olurum. Elimde ne gibi seçenekler var, hangi taleplerde bulunabilirim? maalesef ekim ayına kadar acilen davayı açmam gerek, 5 yıllık zamanaşımından dolayı (müvekkiller geç danıştı). Fakat hem arsa sahibi (sözleşme tarafı) hem de kat malikleri açısından farklı yollar mı izlemem gerektiği konusunda emin olamadım.

- Bir diğer sorum, hem arsa sahibi müvekkil hem de yeni mülk sahipleri açısından tek dava açabilir miyim? tahminimce arsa sahibi için asliye hukuk, yeni malikler içinse tüketici mahkemesinde tek bir dava açmam mümkün mü? yoksa her bir malik için ayrı dava mı olmalı? sonuçta hepsi aynı zarardan kendilerine düşen payın tazminini istiyor.
Yardımcı olabilirseniz çok ama çok sevinirim, teşekkürler.
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :201, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : avturgayk, Tarih : 12-09-2025 11:12
Arkadaşlar Merhaba, İlk derece Mahkemesinde verilen kararlara karşı İstinaf başvuru yolunda kesinlik sınırı karar tarihi iken ne yazık ki2025 Haziran ayından itibaren dava tarihi olarak uygulanmaya başlandı. Bu uygulamanın başladığı 2025 Haziran ayından sonra ki bir Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında ise kesinlik sınırının KARAR tarihi olması gerektiği yönünde çok yeni bir kararı verilmiş. Eğer böyle bir karar var ise yani eskiden uygulandığı gibi kesinlik sınırının karar tarihine göre belirlenmesi gerektiği yönünde ise YHGK kararı, kesinlikle olması gereken adil bir karar olacaktır. Ülkemiz de ilk derece ya da istinaf incelemesi fark etmez, en az 2 yıl bazen 3-4 yıla uzadığı dikkate alındığında doğru olan da bu olacaktır. Bahsi edilen YHGK nun bu yeni kararına ulaşabilen var ise paylaşırsanız çok yararlı olacaktır. Saygılarımla
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :215, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : Avukatt2121, Tarih : 11-09-2025 22:54
Merhaba Meslektaşlarım,

Sözlü kira sözleşmesi ile 2018 yılından beri evde oturmakta olan kiracı ile 2019 yılında yazılı bir kira sözleşmesi yapılmıştır. 2019 yılında yapılan sözleşmenin fotoğrafı mevcuttur. Daha sonra, kira bedelinin düşük kalması sebebiyle x.x.2025 tarihinde bir ek protokol düzenlenmiştir. Eski sözleşme yırtılmış, ancak yırtılan parçaları hâlen elimizdedir.

Ek protokolde, özel şartlar başlığı altında şu maddeler yer almaktadır:

1-İşbu sözleşme, taraflar arasında mevcut olan kira ilişkisine dair sadece yeni kira bedelinin belirlenmesine ilişkin olarak düzenlenmiştir.

2-Kiralanan taşınmazda kiracı, x. x. 2018 tarihinden bu yana oturmaktadır. İlk eve girişte belirlenen kira bedeli x TL olup, bu kira ilişkisi kiracının taşınmazı ilk kiraladığı tarihten itibaren aralıksız olarak devam etmektedir.

3-Kiralanan taşınmaz, x.x.2024 tarihinde yeni mal sahibi tarafından satın alınmış olup, bu tarihten itibaren eski kiralayanın hak ve yükümlülükleri yeni mal sahibine geçmiştir.

4-Bu sözleşme ile kira ilişkisi yeniden başlatılmamakta, sadece kira bedeli güncellenmektedir. Taraflar, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 347. maddesi kapsamında belirlenen 10 yıllık uzama süresinin, kiracının taşınmazı ilk kiraladığı tarih olan x.x.2018 itibarıyla işlemeye başladığını kabul ederler.

5-Taraflar, kiracının bu süre zarfında kiralananı kullandığını karşılıklı olarak kabul ederler.

Ev sahibi, kiracıyı evden tahliye etmek istemektedir. Elimde ise tarihler boş bırakılmış bir tahliye taahhütnamesi bulunmaktadır. Ancak şöyle bir sorun vardır: Tahhütnamenin bilgisayar yazısı ile yazılmış kısmının en sonunda “İş bu tahliye taahhütnamesini serbest irademle ../../2023 tarihinde hazırlanarak imza altına alınmıştır.” şeklinde, matbu bir tarih ifadesi yer almaktadır.

Bu sebeple, taahhütnamenin geçerliliği konusunda kararsız kalmış durumdayım. Benim fikrim; matbu kısma hiç dokunmadan, düzenleme tarihini x.x.2025 tarihinden sonra bir tarih olarak yazmak ve tahliye tarihini de istediğimiz şekilde belirleyerek, olası bir itiraz halinde söz konusu tarihin matbu olduğuna dair savunma yapmak yönündedir.

Bir diğer yol ise; eğer ek protokol, taahhütnameyi geçersiz kılmaz ise, taahhütnamenin 2023 yılında alınmış olduğunu kabul ederek tarihleri o doğrultuda düzenlemek ve yine tahliye tarihini istediğimiz şekilde belirlemektir.

Ayrıca şöyle bir durum da mevcut: 2019 yılında yapılan yazılı kira sözleşmesinde, kiraya veren olarak yanlışlıkla kiracının adı ve bilgileri yazılmış. Kiracıda da bu sözleşmenin bir kopyası bulunmamaktadır. Bu hatayı düzeltmek amacıyla, sözleşmedeki ilgili kısım daksil ile silinerek, kiraya verenin doğru bilgileri yazılmış olsa, bu durum ileride bir sorun teşkil eder mi emin olamıyoruz. Bu konuda da görüşlerinizi rica ederim.
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :245, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : Av. Sude Yıldız, Tarih : 11-09-2025 11:45
Meslektaşlarım merhaba, sizlere Köy Kanununu konu alan bir olayla ilgili soru sormak istiyordum. Müvekkilimizin köyünde, köy muhtarı öncesinde herhangi bir karar almaksızın kendi kafasına göre köy işleri yapmış ve kendi cebinden bu köy giderlerini karşılamış. Ardından yapmış olduğu bu giderler için 09.05.2025 tarihinde bir köy kararı almış. Alınan işbu köy kararında “köy işlerinin yapılması ve oluşan giderler yönünden hane başına 2000 TL ücret toplanılmasına” kararı vermiş. Ama bu alınan köy kararını hiçbir şekilde ilan etmemiş, hanelere tebliğ de edilmemiş. Haliyle karardan haberdar olmayan müvekkilimize 03.09.2025 tarihinde kaymakamlıktan yazı gönderilmiş. Kaymakamlığın gönderdiği yazıda da köy kararınca istenen ücretin ödenilmesi talep edilmiş aksi takdirde Köy Kanunu madde 66 ve madde 56 hükümlerince tahsil edileceği belirtilmiş. Bu noktada bizlerin izlemesi gerektiği hukuki yol nedir? Köy muhtarına bir itirazda mı bulunacağız yoksa kaymakamlığa mı ya da direk dava mı açmamız gerekiyor? Bilgi ve fikirlerinizi rica ederim. Şimdiden yardımlarınız ve yorumlarınız için teşekkür ederim.
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :298, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : av.mehmetcetin, Tarih : 10-09-2025 16:18
Herkese merhabalar,

Bir araç kiralama sözleşmesinde müvekkilin adı kefil kısmına yazılı ancak sözleşmeyi sadece müvekkil imzalamış. Araç kiralama sözleşmesinde “bir oto değerinde teminat senedi alınmıştır”şeklinde bir madde mevcut. Aynı sözleşmenin alt kısmında bulunan boş senedi de yine müvekkil imzalamış.

Sonrasında bu boş senet farklı bir isim(gerçek kişi) alacaklıymış gibi gösterilmiş ve icraya konulmuş.

Sizlere sorum;
1-İlgili senedi teminat senedi olarak nitelendirebilir miyiz ?
2-Görevli mahkemeyi (menfi tespit davasında) bir kiralama sözleşmesi mevcut olduğundan sulh hukuk mahkemesi olarak düşünüyorum (bir kaç karar da bulabildim) ancak sizlerin de değerli görüşlerini almak isterim. Teşekkür ederim.
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :359, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : Yusuf K., Tarih : 10-09-2025 16:05
Herkese merhaba, maalesef bir müvekkilim vekalet ücreti için kararlaştırılan taksitleri geç ve eksik yatırıyor. Ben de artık dosyalardan istifa ettim.

Şöyle ki: Bu müvekkilden iki ayrı iş aldım. Bu işlerden birincisi için ödememi tam aldım ve yapmam gereken işi de yaptım. İkinci işte ise ödemelerimi eksik ve geç aldım. Ayrıca maalesef müvekkilin bana karşı tavrı oldukça saygısızca idi. Bu durumda iki dosyadan da istifa ettim. Peki ödemesini tam aldığım dosya şu an da istinafta. Bu dosyadan da istifa ettiğim için bir sorumluluğum doğar mı? Bu konuda bir tecrübesi olan meslektaşım var mıdır?
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :293, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : liberta, Tarih : 10-09-2025 09:27
Meslektaşlarım merhaba, bir seri işçi alacağı dosyasında alacak kalemlerinden biri eksik yazılmış, dosyalar seri olduğu için duruşmaya giren meslektaşımız o an farkedememiş herhangi bir hak kaybı oluşup oluşmayacağı konusunda bilginiz var mıdır?

Dava dilekçemizdeki taleplerin yok olmayacağı kanaatindeyim ancak hmkda geçen uyuşmazlık tespitindeki hususlar üzerinden tahkikat yapılır cümlesinden dolayı emin olamıyorum. Yardımcı olursanız sevinirim
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :374, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : avukato0206, Tarih : 09-09-2025 15:47
sayın meslektaşlar merhaba,
müvekkil 10 yılı aşkın bir kooperatif üyesi. aidatlarını düzenli ödemiş bir borcu harcı yok. kooperatif bundan 8 sene önce bitirdiği evleri çeşitli üyelerine teslim etmiş. müvekkilin olacak yapı ise senelerdir inşaat halinde ve sürüncemede bırakılmış. kooperatif hukuken hala faal. bu durumda
1) kooperatiften kira kaybı tazminatı isteyebilir miyiz ve ne zamandan itibaren
2) görevli mahkeme atm mi olacaktır
3) davalı direkt … kooperatifi şeklinde mi açılacaktır
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :432, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : srra, Tarih : 09-09-2025 11:12
merhaba meslektaşlarım,
örnek 13 tebliği için borçlunun mernis adresine tebligat çıkartmıştım. Ancak tebligat kentsel dönüşüm sebebiyle iade döndü. Mernis adresi ile mecurun adresleri farklı bu aşamada tebligat için nasıl bir yol izlemek mantıklı olur?
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :528, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : kaan_oz, Tarih : 09-09-2025 11:08
Kıymetli meslek büyüklerim, meslektaşlarım hepinize saygılarımı sunarım. Yorucu olmamak adına çok kısa ve net yazacağım.

24 Ağustos tebliğ tarihi

31 Ağustos (PAZAR) kesin sürenin son günü.

Bu durumda; 31 Ağustos (PAZAR) gününe denk gelen son gün tarihi, HMK 104 kapsamında 1 hafta mı uzar?
YOKSA
HMK 93 kapsamında son günün 1 Eylül (Pazartesi) gününe denk geldiğinden bahisle son gün olarak 1 Eylül tarihi mi esas alınır?

Mahkeme 8/9/25 tarihli ek kararı ile kesin süre olarak takdir edilen 1 haftalık süre dahilinde eksik harcın yatırılmadığından bahisle davalının istinaf başvurusunun yapılmamış olduğuna kanaat getirdi. Dipnot: Ben davacı vekiliyim...

Değerli fikirleriniz için şimdiden teşekkür ederim.
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :518, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : avukato0206, Tarih : 08-09-2025 12:56
bir eser sözleşmesinden doğan uyuşmazlıkta tazminat davası açmadan önce karşı tarafa bir ihtar keşide edilecektir.
ihtarı keşide edecek olan da karşı taraf da şirkettir.
yalnız keşide edecek şirketin iki şubesi bulunmaktadır. bu noktada sözleşmenin “sözlü” şekilde kurulduğunu belirtmekte fayda var. sözleşmenin ifa edildiği şehrin şubesi adına ihtar çekmekle merkez firma adına çekmek arasında bir fark var mıdır? yargılama aşamasında aleyhe oluşacak bir şey söz konusu olur mu
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :574, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : norrinradd, Tarih : 08-09-2025 11:19
Merhaba. Son zamanlarda çok fazla işlenen ve işlendiği iddia olunan örgut cercevesinde islenen malvarligini gizleme aklama dolandırıcılık suçlarıyla alakalı bir dosyada herhangi bir avukatlığım yok ama kendim geliştirmek ve bu konuyu öğrenme merakım var. Suçların unsurlarının tartışıldığı biraz akademik bir emsal ilk derece mahkemesi kararı ya da istinaf/yargıtay kararı var mı bildiğiniz? İçerisinde masak raporları bulunan, örgut cervesinde dolandırıcılıkla beraber islenen malvarlıgı gizleme aklama suclarında emsal olarak. Tesekkurler.
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :594, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : hırs, Tarih : 05-09-2025 14:30
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2025/1495
K. 2025/3048
T. 26.5.2025
DAVA : I. BAŞVURU

Avukat ...'ün 13.01.2015 tarihli başvurusunda; Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 55. Hukuk Dairesinin kararları arasında, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 350. maddesine göre; belirli süreli kira sözleşmelerinden kaynaklanan ihtiyaç nedeniyle tahliye davalarında, dava şartı olan zorunlu arabuluculuk başvurusunun dava açma süresinden önce yapılıp yapılamayacağına ilişkin uyuşmazlık bulunduğunu belirterek, söz konusu uyuşmazlığın giderilmesini talep etmiştir.

II. BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ HUKUK DAİRELERİ BAŞKANLAR KURULU KARARI

Bursa Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri Başkanlar Kurulunun 24.02.2025 tarihli ve 2025/3 E., 2025/8 K. sayılı kararıyla; “Arabuluculuk, özel hukuk uyuşmazlıklarını çözümünde tarafların iradesiyle işleyen alternatif bir çözüm yöntemidir. Bu süreç, dava açmadan önce veya dava açıldıktan sonra başvurulabilecek bir yol olarak kullanılabilir. Arabuluculuğun temel işlevi, mahkemelerin iş yükünü hafifletmektir. Ayrıca uyuşmazlıkların barışçıl, hızlı ve kesin bir şekilde çözümlenmesini amaçlar.

Arabuluculuk zorunlu ve ihtiyari olmak üzere iki kategoriye ayrılmıştır. Zorunlu arabuluculuk, bir dava şartıdır ve dava açılmadan önce arabuluculuk sürecinin tamamlanması gereklidir. Aksi takdirde dava usulden reddedilir. Ticari davalar, işe iade davaları ve kira ilişkisinden kaynaklanan davalar zorunlu arabuluculuk şartının arandığı davalardır.

5 Nisan 2023 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 7445 Sayılı İcra İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 37. maddesiyle kira tespit ve tahliye davaları için zorunlu arabuluculuk şartı getirilmiştir.

Bu düzenleme ile birlikte 1 Eylül 2023 tarihinden sonra açılacak olan kira tespit ve tahliye davalarında, öncelikle arabuluculuk başvurusu yapılması zorunlu hale getirilmiştir. Ancak, uygulamanın yürürlüğe girdiği 1 Eylül 2023 tarihinden önce açılan kira tespit ve tahliye istemli davalarda, arabuluculuk yoluna başvurma zorunluluğu bulunmamaktadır.

Uyuşmazlığa konu BAM Daire kararlarında uyuşmazlık, kira davalarında dava şartı olan zorunlu arabuluculuk başvurusunun, dava açma süresi gelmeden önce yapılıp yapılamayacağı, dava açma hakkı doğduktan sonra arabuluculuk başvurusunun yapılmasının zorunlu olup olmadığı noktasındadır.

Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 2024/3188-2024/3486 E-K. sayılı kararında; ihtiyaç nedeniyle tahliye davası açmak isteyen kiraya verenin yeni dönem başladıktan sonra bir ay içerisinde arabuluculuk bürosuna başvurması ve son tutanağın düzenlenmesinden itibaren arabuluculuk bürosuna başvuru ile durmuş olan dava süresi kaldığı yerden devam edeceğinden, bir aylık dava süresinden kalan süre içerisinde davasını açması gerektiği, somut olayda ise kira sözleşmesinin tarihi 01.01.2020 tarihi olduğuna göre, yeni dönemin 01.01.2024 tarihinde başlayacağı, davacının arabuluculuk bürosuna başvuru tarihinin 10.12.2023 tarihi olduğu ve anlaşamama tutanağının da 27.12.2023 tarihinde düzenlendiği, bu durumda arabuluculuk bürosuna başvuru tarihinin dava açma süresinin başladığı 01.01.2024 tarihinden önce olduğu, dava açma süresi başlamadan önce arabuluculuk bürosuna başvurulması halinde usulüne uygun bir şekilde arabuluculuk sürecinin işleyeceğinden ve zorunlu arabuluculuk dava şartının yerine geldiğinden bahsedilemeyeceği gerekçesiyle, mahkemece usulüne uygun zorunlu arabuluculuk dava şartı yerine gelmediğinden davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğinden, istinaf başvurusu kabul edilerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilirken,

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 55. Hukuk Dairesinin 2024/1098 E-2024/847 Sayılı kararında; İlk Derece Mahkemesi'nin "davacının dava açma hakkının 16.09.2023 tarihinde doğmuş olacağı, dava şartı olan arabuluculuğa da (doğmamış bir hakkın kullanılması söz konusu olamayacağından) en erken bu tarihte başvurabileceği anlaşılmakla, henüz dava açma süresi başlamadan (16.09.2023 tarihinden) önce süresinde olmayacak şekilde 05.09.2023 tarihinde süresi yönünden usulsüz yapılan arabuluculuk başvurusunun, 6325 Sayılı Arabuluculuk Kanunun 18-B/1 maddesi anlamında arabuluculuk dava şartını gerçekleştirdiğinin kabulü mümkün görülmeyerek,...." şeklindeki gerekçe ile verdiği kararın, kanunda dava açma hakkı doğduktan sonra ve dava açma süresi içerisinde arabuluculuğa başvurulacağına ilişkin herhangi bir ibarenin bulunmadığı, Mahkemece işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde davanın usulden reddine karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle kaldırılmasına karar verilmiştir.

Dava şartı arabuluculuk süreci işlemlerinden önce başlatılan arabuluculuk işlemlerinin ihtiyari arabuluculuk işlemleri olabileceği, bu arabuluculuğun ise dava şartı arabuluculuğa ikame edilip edilmeyeceği noktasında görüş ayrılığı meydana gelmiştir. Bu haliyle her iki BAM kararı arasında arabuluculuğa başvuru yapılması için dava açma hakkının doğmasının gerekip gerekmediği yönünde uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmıştır.

Nitekim kiralananın tahliyesi istemiyle açılan davaların 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'na göre, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı haline getirildiği, ancak kanunda dava açma hakkı doğduktan sonra ve dava açma süresi içerisinde arabuluculuğa başvurulacağına ilişkin herhangi bir ibarenin bulunmadığı, bu nedenle kararlar arasındaki uyuşmazlığın İstanbul BAM 55. Hukuk Dairesinin kararı doğrultusunda giderilmesi yönünde çoğunluk görüşü hakim olmuştur. ” denilerek, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 55. Hukuk Dairesi arasındaki uyuşmazlığın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 55. Hukuk Dairesi kararı doğrultusunda giderilmesi yönündeki görüşüyle, 5235 Sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 35. maddesi uyarınca uyuşmazlığın giderilmesi talep edilmiştir.

III. UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU KARARLAR

A. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 26.12.2024 tarihli ve 2024/3188 E., 2024/3486 K. sayılı kararı

Bursa 6. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 25.06.2024 tarihli ve 2024/37 E., 2024/956 K. sayılı dosyasında; davacı kiraya verenin, davalının 01.01.2024 başlangıç tarihli ve 1 yıl süreli kiracı olduğunu, annesinin konut ihtiyacı nedeniyle kiralananın tahliye edilmesinin davalıya bildirildiğini, davalının olumsuz cevap vermesi üzerine 10.12.2013 tarihinde arabuluculuk bürosuna başvurulduğunu, anlaşma sağlanamadığını ve 27.12.2023 tarihinde arabuluculuk son tutanağı düzenlendiğini ileri sürerek; ihtiyaç nedeniyle kiralananın tahliyesine karar verilmesinin talep edildiği, İlk Derece Mahkemesince, davacının üst soyu olan annesi için konutu kullanma zorunluluğunun samimi ve gerçek olduğu gerekçesiyle davanın kabulüyle kiralananın tahliyesine karar verildiği, davalının istinaf yoluna başvurması üzerine Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayılı belirtilen kararıyla; “... taraflar arasındaki kira akdinin 01.01.2020 başlangıç tarihli ve 1 yıllık olduğu görülmektedir. Buna göre ihtiyaç nedeniyle tahliye davasının yeni dönem başlangıcı olan 01.01.2024 tarihinden itibaren bir ay içerisinde açılması gerekir.

Ancak, üstte açıklandığı üzere kira sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıklar 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'na 7445 Sayılı Kanunla eklenen 18/B maddesi uyarınca zorunlu arabuluculuk kapsamına alınmış ve arabuluculuğun dava şartı olduğu düzenlenmiştir.

O halde, arabuluculuğun dava şartı olduğu durumlarda dava şartının yerine geldiğinin kabulü için arabuluculuğa hangi tarihte başvurulması gerektiği değerlendirilmelidir.

Şöyle ki;

Türk Borçlar Kanunu'nun 350. maddesi uyarınca ihtiyaç nedeniyle tahliye davasının belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda bir ay içinde açılması gerekir. Dava açma süresi kamu düzenindendir. Nitekim Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 2015/8286 Esas, 2016/3259 Karar sayılı kararında bu husus "Davanın yıldan yıla uzayan kira sözleşmesinin süre sonu olan (...) tarihinden sonra dava açılması gerekirken süre sonu beklenmeden erken dava açılmıştır. Dava açma süresi kamu düzenine ilişkin olup, davalı tarafından ileri sürülmese bile mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulmalıdır. Açılan davanın süresinden önce açılmış olması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken mahkemece işin esasının incelenerek kiralananın tahliyesine karar verilmiş olması doğru değildir." şeklinde açıklanmıştır.

Öte yandan, 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nun 18/A maddesinin 15. bendinde "Arabuluculuk bürosuna başvurulmasından son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede zamanaşımı durur ve hak düşürücü süre işlemez." düzenlemesine yer verilmiştir.

Bu durumda ihtiyaç nedeniyle tahliye davası açmak isteyen kiraya verenin yeni dönem başladıktan sonra bir ay içerisinde arabuluculuk bürosuna başvurması ve son tutanağın düzenlenmesinden itibaren arabuluculuk bürosuna başvuru ile durmuş olan dava süresi kaldığı yerden devam edeceğinden, bir aylık dava süresinden kalan süre içerisinde davasını açması gerektiği anlaşılmaktadır.

Somut olayda ise kira sözleşmesinin tarihi 01.01.2020 tarihi olduğuna göre, yeni dönem 01.01.2024 tarihinde başlayacaktır. Davacının arabuluculuk bürosuna başvuru tarihinin 10.12.2023 tarihi olduğu ve anlaşamama tutanağının da 27.12.2023 tarihinde düzenlendiği görülmektedir. Bu durumda arabuluculuk bürosuna başvuru tarihi dava açma süresinin başladığı 01.01.2024 tarihinden öncedir.

Dava açma süresinin emredici hukuk kurallarına göre düzenlendiği ve kamu düzeninden olduğu durumda dava açma süresi başlamadan önce arabuluculuk bürosuna başvurulması halinde usulüne uygun bir şekilde arabuluculuk sürecinin işletildiği ve zorunlu arabuluculuk dava şartının yerine geldiği söylenemez.

Somut olayda; dava 08.01.2024 tarihinde açılmış olup, dava tarihi yeni dönem başlangıcından itibaren bir ay içinde ise de, dava açma süresi başlamadan arabuluculuk bürosuna başvurulduğundan, henüz dava açma süresi başlamadan yapılan başvurunun dava şartını karşılamadığı kabul edilmelidir.

Buna göre mahkemece usulüne uygun zorunlu arabuluculuk dava şartı yerine gelmediğinden davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur. ” gerekçesiyle; başvurunun kabulüne, İlk Derece Mahkemesi Kararının kaldırılmasına, yeniden davanın usulden reddine kesin olarak karar verilmiştir.

B. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 55. Hukuk Dairesinin 27.03.2024 tarihli ve 2024/1098 E., 2024/847 K. sayılı Kararı

İstanbul Anadolu 26. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 31.01.2024 tarihli ve 2023/1311 E., 2024/219 K. sayılı dosyasında; davacı kiraya verenin, davalının 15.09.2016 başlangıç tarihli ve 1 yıl süreli kira sözleşmesi ile kiracı olduğunu, 2020 yılında kira sözleşmesinin yenilendiğini, kiralanana kızının evlenecek olması nedeniyle ihtiyacı nedeniyle olduğunu, davalıya 17.07.2023 tarihli ihtarname ile konut ihtiyacı nedeniyle kiralananın tahliye edilmesinin ihtar edildiğini, arabuluculuk bürosuna başvurduğu halde uzlaşma sağlanamadığını ileri sürerek, ihtiyaç nedeniyle kiralananın tahliyesine karar verilmesinin talep edildiği, İlk Derece Mahkemesince; “Davacının ihtiyaç nedenine dayalı olarak, 15.09.2020 başlangıç tarihli bir yıl süreli kira sözleşmesi ile dava konusu taşınmazda ikamet eden davalının tahliyesi amacı ile 05.09.2023 tarihinde arabulucuya başvurduğu, arabuluculuk sürecinin 15.09.2023 tarihinde sona erdiği ve 25.09.2023 tarihinde tahliye davası açtığı anlaşılsa da;

Taraflar arasındaki kira sözleşmesinin başlangıç tarihinin 15.09.2020 olduğu, TBK'nın 350. maddesine göre ihtiyaç nedenli tahliye davalarının kira dönemi sonunu takip eden bir ay içerisinde, yeni kira döneminin başlangıcının en az bir ay öncesinde ihtar edilmiş olması halinde kira döneminin sonuna kadar açılabileceği yönündeki düzenlemesi ve kira uyuşmazlıklarında arabulucuya başvurmayı dava şartı olarak düzenleyen 6325 Sayılı Kanunun ''Aşağıdaki uyuşmazlıklarda, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır..'' şeklindeki 18/B-(1) maddesi birlikte değerlendirildiğinde, davacının dava açma hakkının 16.09.2023 tarihinde doğmuş olacağı, dava şartı olan arabuluculuğa da (doğmamış bir hakkın kullanılması söz konusu olamayacağından) en erken bu tarihte başvurabileceği anlaşılmakla, henüz dava açma süresi başlamadan (16.09.2023 tarihinden) önce süresinde olmayacak şekilde 05.09.2023 tarihinde süresi yönünden usulsüz yapılan arabuluculuk başvurusunun, 6325 Sayılı Arabuluculuk Kanunun 18-B/1 maddesi anlamında arabuluculuk dava şartını gerçekleştirdiğinin kabulü mümkün görülmeyerek” gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verildiği, davacının istinaf yoluna başvurması üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 55. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayılı belirtilen kararıyla; “davacının, kiralanın tahliyesi istemiyle açmış olduğu davanın 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'na 7445 Sayılı Kanunla eklenen 18/B maddesine göre zorunlu arabuluculuğa tabi davalardan olduğu, davanın kanunun yürürlük tarihi olan 01.09.2023'den sonra açılması nedeniyle anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslının veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğinin dava dilekçesine eklenmesi gerektiği, davacının dava dilekçesine anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağı dava açarken eklediği, 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'na göre, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı haline getirildiği, kanunda, dava açma hakkı doğduktan sonra ve dava açma süresi içerisinde arabuluculuğa başvurulacağına ilişkin herhangi bir ibarenin bulunmadığı, mahkemece işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde davanın usulden reddine karar verilmesinin hatalı olduğu, istinaf sebeplerinin yerinde olduğu'” gerekçesiyle; başvurunun kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, yargılamanın eksikler tamamlanarak devamı için dosyanın İlk Derece Mahkemesine iadesine, kesin olarak karar verilmiştir.

IV. DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE

Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairelerinin yukarıda açıklanan kesin nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlık; 6098 Sayılı Kanun'un 350. maddesi uyarınca açılan tahliye davalarında, dava şartı olan arabuluculuk başvurusunun, davanın açılması için kanunda öngörülen süreden önce yapılıp yapılamayacağı noktasında toplanmaktadır.

6098 Sayılı Kanun'un 350. maddesinde; “ Kiraya veren, kira sözleşmesini;

1. Kiralananı kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut ya da işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa,

2. Kiralananın yeniden inşası veya imarı amacıyla esaslı onarımı, genişletilmesi ya da değiştirilmesi gerekli ve bu işler sırasında kiralananın kullanımı imkânsız ise,

belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda, belirsiz süreli sözleşmelerde kiraya ilişkin genel hükümlere göre fesih dönemine ve fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak bir ay içinde açacağı dava ile sona erdirebilir.” ;

353. maddesinde; “Kiraya veren, en geç davanın açılması için öngörülen sürede dava açacağını kiracıya yazılı olarak bildirmişse, dava açma süresi bir kira yılı için uzamış sayılır.”;

6235 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nun “dava şartı olarak arabulucuk” başlıklı 18/A maddesinin 2. bendinde; “Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir. ”;

01.09.2023 tarihinde yürürlüğe giren aynı Kanunun 18/B maddesinde; “(1) Aşağıdaki uyuşmazlıklarda, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır:

a-) Kiralanan taşınmazların 2004 Sayılı Kanuna göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler hariç olmak üzere, kira ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklar. ” düzenlemeleri yer almaktadır.

Kira sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanılmasıyla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir. Kira sözleşmeleri sürekli borç doğuran sözleşmelerden olup, 6098 Sayılı Kanunda; adi kira, konut ve çatılı işyeri kiraları ve ürün kirası olarak üç bölüm halinde düzenlemiştir. Genel olarak kanuni düzenlemelerde, kira türlerine göre farklılık göstermekle beraber kiracı zayıf taraf kabul edilerek kiraya veren karşısında korunmuştur. Kiracının en çok korunduğu (özellikle kira bedelindeki artışın katı kurallara bağlanıp tahliyenin güçleştirildiği) kira türü, konut ve çatılı iş yeri kiralarıdır.

Belirli süreli kira sözleşmelerinden kaynaklanan ihtiyaç nedeniyle tahliye davalarında, 6098 Sayılı Kanun'un 350. maddesi uyarınca, kira sözleşmesinin sona ermesinden itibaren bir ay içinde dava açılması gerekir. Kanunun 353. maddesi uyarınca; kiraya veren, daha önce veya en geç davanın açılması için öngörülen sürede dava açacağını kiracıya yazılı olarak bildirmişse, davanın bildirimi takip eden uzayan bir kira yılı sonuna kadar açılması gerekir. Dava açma süresi kamu düzenine ilişkin olup, davalı ileri sürmese bile mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulur. Süresinden önce dava açıldığında, açılan davanın süresinden önce açılmış olması nedeniyle zamansız açılan davanın reddine karar verilmesi gerekir.

Kira ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda, 01.09.2023 tarihinden itibaren zorunlu (dava şartı) arabuluculuk yöntemi geçerlidir. 6325 Sayılı kanun 18/A maddesine göre zorunlu arabuluculuğa başvuru, uyuşmazlık ortaya çıktıktan sonra mahkemeler nezdinde dava açılmadan önce kanuni bir ön koşul olarak aranan dava şartıdır. Tahliye davaları da kira ilişkisinden doğmakla, arabuluculuğa başvuru dava şartı olup, dava açılmazdan önce zorunlu arabuluculuk yoluna başvurulmadığında dava şartının mevcut olmaması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmelidir.

6325 Sayılı Kanun'un 1. maddesinde, arabuluculuğun hukuk uyuşmazlıklarının çözümünde uygulanacak bir çözüm yolu olduğu hüküm altına alınmıştır. Bu nedenle arabuluculuğa başvuru için öncelikle taraflar arasında bir hukuk uyuşmazlığının varlığı, arabuluculuğun bir ön koşuludur. Burada sözü edilen uyuşmazlıktan anlaşılması gereken, 6325 Sayılı Kanun'un 1.maddesinin ikinci fıkrasında da ifade edildiği üzere, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarıdır.

Taraflar arasında uyuşmazlık çıktığından söz edilebilmesi için; taraflardan birinin diğer tarafa karşı bir hak iddiasında bulunması, bunu ileri sürmesi; ancak karşı tarafın bu iddia ve talebi kabul etmemesi sonucunda kendi aralarında anlaşamamış olmaları gerekir. Taraflar arasında henüz bir uyuşmazlık bulunmadığı veya uyuşmazlık çıkarılamayacak olan bir dönemde sanki tarafların arasında uyuşmazlık varmış gibi dava şartı arabuluculuğa başvuru yapılarak anlaşmamaya ilişkin son tutanak düzenletilmesi bu arabuluculuk başvurusunu üçüncü kişiler nezdinde müracaat edilmesi gereken formalite niteliğinde olan bir davranış haline getirir. Günümüzde dava şartı arabuluculuk masraflarının Adalet Bakanlığı Bütçesinden karşılanıyor olması karşısında henüz uyuşmazlığın çıkmadığı bir dönemde formaliteden yapılacak bir dava şartı arabuluculuğa başvuru devlet bütçesine yüklenen haksız bir harcama kalemini oluşturacaktır.

Konut ve çatılı iş yeri kiraları bakımından kiracı korunarak TBK 'nun 354. maddesinde dava yolu ile kira sözleşmesinin sona erdirilmesine ilişkin hükümlerin kiracı aleyhine değiştirilemeyeceği belirtilmiştir. Kiraya verenin kiracısından ihtiyaç (gereksinim) sebebiyle kiralananı ne zaman tahliyesini isteyebileceği ilgili hükümde belirtildiği halde bu sürelere riayet edilmeksizin çok öncesinde sırf ileride kira süresinin bitiminden sonra kiracının kiralananı tahliye etmeme ihtimaline binaen, bu talebin kabul edilmeyeceği peşin fikriyle tahliye konusunda uyuşmazlık varmış gibi hareket edilip zamanından önce başlatılan zorunlu arabuluculuk faaliyeti sonunda düzenlenen anlaşmamaya ilişkin son tutanak ve anlaşmama belgesi ilgili kanun kapsamında olan geçerli bir dava şartı arabuluculuk faaliyeti sonunda düzenlendiği kabul edilemez.

Öte yandan, 6098 Sayılı Kanun 350/son maddesine göre belirli süreli konut ve çatılı iş yeri kira sözleşmelerinde ihtiyaç (gereksinim) sebebiyle tahliye davalarının, sözleşme süresinin sonunda, belirsiz süreli sözleşmelerde ise kiraya ilişkin genel hükümlere göre fesih dönemine ve fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak açılabileceği emredici şekilde düzenlenmiş olup, bu husus kamu düzenine ilişkindir. Belirli süreli kira sözleşmelerinde, sözleşme süresi sona ermeden, belirsiz süreli sözleşmelerde ise kiraya ilişkin genel hükümlere göre fesih dönemine ve fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten önce kiraya veren kiracıdan dava yolu ile ihtiyaç nedeniyle tahliye isteminde bulunulamayacağı halde bu süreler öncesinde açılacak bir dava, süresinde açılmış bir dava olarak kabul edilmeyeceğine göre, dava şartı olarak arabuluculuğa başvuruda bulunabilmek için de öncelikle uyuşmazlığın doğması, yani kira sözleşmesinin süresinin sona ermesi ve kiraya verenin tahliye davası yolu ile tahliye isteminde bulunma hakkının doğması gerekir. Aksi takdirde henüz tahliye davası açma hakkı bulunmayan kiraya verenin kira süresinin sona ermesinden çok öncesinde dava şartı arabuluculuk başvurusunda bulunduğu durumda bu başvuru tarihi itibariyle şartlarına göre tahliye etmeyi kabul etmeyen kiracının anlaşmamaya ilişkin son tutanağın düzenlenmesi sonrasında sürenin sona ermesine kadar aradan geçen sürede şartlarının değişmesiyle süre bitimi itibariyle tahliyeyi gerçekleştirdiğinde dava açma hakkı doğmadan erken yapılan ve olumsuz olarak neticelenen dava şartı arabuluculuk faaliyeti işlevsiz hale gelecektir. Kiraya verenin tahliye davası açma hakkının doğduğu andan itibaren arabuluculuğa başvurusu ile arabuluculukta geçen süre bakımından dava açma hakkının kullanım süresi bakımından bir kaybı olmayacaktır zira dava şartı arabuluculuğa başvuru ile son anlaşmama tutanağının düzenlenmesine kadarki geçen süre 6325 Sayılı kanunun 16/2 maddesi uyarınca zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmaz.

Bu durumda, 6098 Sayılı Kanun'un 350. maddesi uyarınca açılacak olan ihtiyaç nedeniyle tahliye davalarının belirli süreli kira sözleşmelerinde sürenin sonunda , belirsiz süreli sözleşmelerde ise kiraya ilişkin genel hükümlere göre fesih dönemine ve fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak açılabileceğine göre; dava şartı olan zorunlu arabuluculuk başvurusununda, tahliye davası açma hakkının doğumundan sonra yapılması gerekir. Eş söyleyişle, dava açma süresi başlamadan önce yapılacak dava şartı arabuluculuk başvurusu ile dava şartı arabuluculuk şartı yerine getirilmiş olmayacaktır.

Açıklanan sebeplerle; uyuşmazlığın Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 26.12.2024 tarihli ve 2024/3188 E., 2024/3486 K. sayılı kararının gerekçesinin genel hatları ile Dairemizin yerleşmiş uygulamalarına uygun olduğu anlaşılmakla, uyuşmazlığın yukarıda açıklandığı şekilde giderilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

SONUÇ : 1.6098 Sayılı Kanun'un 350. maddesi uyarınca, belirli süreli konut ve çatılı iş yeri kira sözleşmelerinde sürenin sonunda , belirsiz süreli sözleşmelerde ise kiraya ilişkin genel hükümlere göre fesih dönemine ve fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak açılacak olan ihtiyaç nedeniyle tahliye davalarında, dava şartı olan zorunlu arabuluculuk başvurusunun; tahliye davası açma hakkının doğumundan sonra diğer bir anlatımla dava açma süresi içerisinde yapılması gerektiğine, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 55. Dairesince verilen kesin nitelikteki kararlar arasındaki görüş ve uygulama uyuşmazlığının bu şekilde giderilmesine,

2. Dosyanın Bursa Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri Başkanlar Kuruluna gönderilmesine,

3. Karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemelerinin hukuk dairelerine bildirilmesi için Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Sekreterliğine gönderilmesine,

26.05.2025 tarihinde oybirliğiyle kesin olarak karar verildi.

Sayın meslektaşlarım bu karar sonrası daha önce açılan davalar için uygulama nasıl olacak ,ret kararı verilince yargılama giderleri ve vekalet ücretinden kim sorumlu olacak? bu karar sadece TBK 350.madde için mi uygulanacak?
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :744, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : Toy Avukat, Tarih : 05-09-2025 09:26
Merhabalar meslektaşlarım, bir dosyamda 18 davacı 4 tane de davalı bulunmakta. Davacıların tamamının avukatıyım. UYAP üzerinden dava açmak istediğimde taraf sayısına göre yani 22 kişi üzerinden gider avansı hesabı yapılıyor ve değişiklik yapamıyorum. Sonuçta müvekkillerime tebligat vs. gitmeyecek. Fazla ödeme yapmak istemiyorum. Acaba müvekkillerden yalnızca birini davacı olarak göstersem dilekçem doğrultusunda eksik kalan kısım olursa hakim süre verir mi? Ya da bu problemi çözmenin başka bir yolu var mıdır? Yardımcı olabilirseniz çok sevinirim. İyi çalışmalar.
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :661, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : Oğulcan Aydın, Tarih : 04-09-2025 16:45
Merhaba sayın meslektaşlar.

Garip bir olay ile karşı karşıya kaldım.

Kiracı bir AVM de dükkan kiralamış ve burada mobilya satım işi ile uğraşıyor. Kiraya veren kiracıyı çıkartmak tahliye etmek için sair zamanlarda dükkan elektriklerini keserek ve havalandırma borularından mobilyaları çürütmeye deformasyon uğratmaya yönelik özel bir toz sıkmaktadır. Bu husus da delil tespiti ile tespit edilmiştir.

Kiracı dayanamayarak kiralananı tahliye etmesine karşın 6.500.000,00 TL den fazla malı ziyan olmuştur.

Bu husus da hangi yola gideceğime karar veremedim. Mevcut Zarar ve eşyaların satılamamasından sebep doğacak zararı tek davada isteyemediğimi öğrendim. Bu husus da nasıl bir yol izlenmesi gerekir ?
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :702, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : drako, Tarih : 04-09-2025 14:16
Merhaba meslektaşlarım. Şahsi bir meselem nedeniyle bu başlığı açıyorum.

Yeni bir ev satın aldım ancak aldığımda evin kanalizasyon bağlantısı olmadığını bilmiyordum. Neyse sonrasında komşulardan öğrendim ki evimizin altında foseptik çukuru var imiş ve bu çukuru BUSKİ ( Bursa Su ve Kanalizasyon İşleri) temizliyormuş.

Komşular ve eski ev sahibi bir kaç kez BUSKİ'ye başvurmuş altyapının bağlanması için ama Buski hep bunun için ekstra ve fahiş ücretler talep etmiş . Gereken tüm masrafları taraflara yüklemiş ve bu zamana kadar gelmiş.

Ancak şuanda ne foseptik temizleniyor ne bağlantı yapılıyor. Ben bu durumda ne yapabilirim*

1)İzinsiz başka bir usta ile ana bağlantıyı yapsam problem yaşar mıyım? Zorunluluk hali vs. dikkate alınarak.

2)Bildiğim kadarıyla altyapı hizmetini belediyeler sağlamak zorunda. Dolayısıyla BUSKİ'ye alt yapının bağlanması için bir dava açabilir miyim? Açılacak davanın niteliği idari yargı kapsamına mı girer?

3) Yoksa BUSKİ'nin istediği parayı yatırıp altyapıyı yapıp ardından BUSKİ'ye paranın iadesi için dava mı açmak mantıklı?

Teşekkürler şimdiden.
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :696, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06198096 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.