Kanallar : Lütfen
Seçiniz |
|
|
|
|
Meslektaşlarım merhaba.
Müvekkil ve kiracı arasında 25.04.2017 tarihli bir kira sözleşmesi mevcut. 2021 yılında kiracı tarafından verilen tahliye taahhüdünü icraya koymuştuk ancak tarafların yeni kira bedeli belirlenen ek protokol yapması sebebiyle davadan feragat etmiştik.
Ek protokol tarihi 08.11.2023 ve bu protokolle kiracıdan yeni bir tahliye taahhüdü alınıyor. Yeni tahliye taahhüdünün tanzim tarihi 09.11.2023 tahliye tarihi 15.10.2025
Kiracının eşi sözleşmeye taraf olmak adına ihtarla aile konutu bildiriminde bulundu. Ancak aile konutu bildirimi tahhüdün tanzim tarihinden sonra , takipten önce.
BAM’lar arasında görüş ayrılığı var malumunuz. Sizce sadece sözleşmede ismi olan eşin imzaladığı taahhüdü takibe koyarsam davada bir şansım olur mu?
|
|
|
|
Meslektaşlarım merhaba.
Müvekkil ve kiracı arasında 25.04.2017 tarihli bir kira sözleşmesi mevcut. 2021 yılında kiracı tarafından verilen tahliye taahhüdünü icraya koymuştuk ancak tarafların yeni kira bedeli belirlenen ek protokol yapması sebebiyle davadan feragat etmiştik.
Ek protokol tarihi 08.11.2023 ve bu protokolle kiracıdan yeni bir tahliye taahhüdü alınıyor. Yeni tahliye taahhüdünün tanzim tarihi 09.11.2023 tahliye tarihi 15.10.2025
Kiracının eşi sözleşmeye taraf olmak adına ihtarla aile konutu bildiriminde bulundu. Ancak aile konutu bildirimi tahhüdün tanzim tarihinden sonra , takipten önce.
BAM’lar arasında görüş ayrılığı var malumunuz. Sizce sadece sözleşmede ismi olan eşin imzaladığı taahhüdü takibe koyarsam davada bir şansım olur mu?
|
|
|
|
Merhaba meslektaşlarım, oldukça sık rastlanan zincirleme kazalarda takip mesafesiyle ilgili bir hususu sormak istiyorum. Bilindiği üzere K.T.K 56/1c ve Yön: 107. madde gereği hızın yarısı yahut takip eden aracın 2 saniyede katedeceği yol uzunluğu kadar takip mesafesi bırakma yükümlülüğü var. Lakin duran trafikte araçlar arasındaki mesafenin ne kadar olacağına ilişkin bir düzenleme bulamadım. Bu nedenle bir senaryo üzerinden bu belirsizliğimi gidermek istiyorum.
A - B - C - D (trafik D'den A istikametine doğru akıyor)
Trafiğin aniden dur-kalk trafiğine döndüğü bir yolda hız sınırlarına uymasına rağmen arkadan gelip duramayan D, C'ye; çarpmanın etkisiyle C,B'ye ve B, A'ya çarpsa ve çarpma öncesinde A-B-C dipdibe bulunsalar bu durumda D oluşan hasardan C' ye karşı %100'mü sorumlu olur? Şayet C dipdibe gitmeyip net bir mesafe olmasa da Yön m.107/1 gereği (Sürücüler, önlerinde giden araçları güvenli ve gerekli bir mesafeden takip etmek zorundadırlar.) öndeki araçla arasında 3-5 metre bırakmış olsaydı bu durumda C'nin aracının ön tarafında hasar oluşmayacak veya çok daha az oluşacaktı. Hatta öyle ki sıkışan trafikte kaza anında öndeki araçlar çok yavaş olup 15 km/s (sadece yürüme hızının 2 katı) hızla gitseler bile 7.5 metre takip mesafesi bırakmak zorundalar. Bu durumda makul bir hızla gelen ve duramayan D'nin kusurundan kaynaklı oluşacak kazada sadece C'nin aracının arka tarafında hasar meydana gelecektir.
Bu tür zincirleme kazalarda bu hususun gözden kaçırılıp takip mesafesini korumayan arakadaki araca %100 kusur yükleyip öndeki aracın kanundan doğan aynı yükümlülüğünü es geçme eğiliminde olunmasının hakkaniyetli olmadığı kanaatindeyim. Bu husustaki görüşlerinizi merak ediyor ve varsa ilgili kararları sunmanızı rica ediyorum.
|
|
|
|
sayın meslektaşlar, özel çevre koruma bölgesi ilan edilen bölgede yer alan taşınmaza ilişkin parselasyon işlemi tesis etme yetkisi bakanlıkta mıdır belediyede midir? ik 19 belediye diyor ancak konu öçkb olunca bu kural geçersiz mi acaba
|
|
|
|
Merhaba meslektaşlarım, vefat eden baba ölmeden önce vakıftan arsa alabilmek için (şartlar arasında taşınmazın bulunmaması gerekmekteymiş.) taşınmazı en büyük çocuğuna devrediyor. Baba felç geçirip öldükten sonra kardeşler arasında tartışma çıkıyor ve taşınmazın sahibi olarak gözüken oğul, ecrimisil ve müdahalenin meni davası açıyor. Biz de davalı taraf olarak bu iddiaları sunduk ve eve de uzun süredir gitmediğimizi yazlık olarak kullandığımızı söyledik. Davacı taraf eşyalarımızın bulunduğu eve girerek fotoğraflarını çekmiş ve sahibindene yüklemiş, evi de eşyalı olarak göstermiş. Bu duruma karşı izlenebilecek yollar nelerdir, hem eşyaların teslimi hem de hukuk ve ceza davası ile ilgili olarak?
|
|
|
|
Merhabalar,
Müvekkil şirket başka bir tacire hizmet sözleşmesi gereğince danışmanlık veriyor. Ancak borçlu bir süredir borcunu ödemiyor, takibe koyacağız.
Müvekkil ödemeleri işlem dökümü adı altında bir hesaba kaydetmiş, karşı taraf da ara ara ödemeler yapmış. En son 2024 Aralık ayında XXX TL lik bir ödeme yapılmış, ancak bu ödeme biriken borçlarını kapatmamış. Yine 2025 Ocak Şubat Mart ve Nisan ayları faturalarına da ödeme yapılmamı ve ticaret sonlandırılmış.
Sorum şu, bu miktarlara faizi hangi tarihten başlatacağım? Ocak 2025 ten nisan 2025 e kadar hiçbir fatura ödenmediği için ilgili aylara ilişkin vadeden başlatabilirim diye düşünüyorum. Ancak daha önce Aralık 2024 te ödenen ama önceden kalan miktarın hepsini kapatmayan XXX TL lik bakiyeye faizi hangi tarihten itibaren başlatacağım?
Diğer sorum ise müvekkilin kendince yaptığı bu işlem dökümü işlemi cari hesap olarak düşünülebilir mi? Bu durumda faiz başlangıç zamanları ne olur?
|
|
|
|
Sayın meslektaşlar merhaba,
müvekkil alacağı için, borçluyla kira ilişkisi içerisinde olduğunu bildiğimiz üçüncü şahsa icra dosyası üzerinden haciz ihbarnamesi tebliğ olundu. tüzel şirket olan üçüncü şahıs ihbarnameye itiraz etti. biz bunun aksini 89/4 e dayalı bir tazminat davasında ispatlayabiliriz ancak sorun şu: biz bu kira alacağı ne kadar bilmiyoruz haliyle. dosya borcu ise çok yüklü bir tutar bu tutar üstünden dava açarsak harcın altından kalkamayız kaldı ki üçüncü kişideki para bir kısmını karşılar borcun yani dosyayı kapatacak nitelikte değil e o zaman karşı vekalet ücreti ödememiz gerekecektir. ben lehimize bir yargıtay kararı bulamadım aksine dosya tutarı üstünden harç tamamlattıran kararlar gördüm. ancak mantığıma oturmuyor bu durum çünkü mantıken bunu belirsiz alacak olarak açabilmeliydim. fikri olan var mı? başka napabiliriz
|
|
|
Yazan : Av. F.D.,
Tarih : 29-07-2025 11:47
|
Merhaba iyi çalışmalar, 657 sayılı yasanın 4/D maddesi kapsamında sürekli temizlik işçisi olarak çalışan müvekkilin geçici görevlendirmeyle farklı ilçedeki devlet hastanesinde çalışmasına karar veriliyor. İdari işlemin iptali talebiyle idare mahkemesinde dava açtık, adli yargı ( iş mahkemesi ) görevlidir denilerek görevsizlik kararı verildi. İş mahkemesinde dava açmak için idare mahkemesi görevsizlik kararının kesinleşmesini beklemeli miyiz ? Aksi durumda derdestlik olur mu ? Dava açmadan önce arabulucuya başvurmak gerekir mi ? İdari işlem başlığında “ Denizli Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü Denizli / Kale Devlet Hastanesi “ şeklinde yazıyor idari işlemin iptali davasını Denizli Valiliğine karşı açmıştık, iş mahkemesinde husumeti Kale Devlet Hastanesi başhekimliğine mi yöneltmeliyiz yoksa Denizli Valiliği / İl Sağlık Müdürlüğüne mi yöneltmeliyiz ? Şimdiden teşekkürler
|
|
|
|
Öncelikle şimdiden cevap verecek meslektaşlara teşekkür ederim.Müvekkilim bir devlet dairesinde çalışıyor.
Meslek Kodu,yaptığı işle uygun değil.Maaşı yaptığı işe uygun yüksek bir maaş ,fakat meslek kodu yaptığı işten daha düşük bir işe ait meslek kodu.
Bu meslek kodunu değiştirmek için iş mahkemesinde ne davası açabilirim?
Meslektaşlarım yardımcı olursanız çok memnun olurum.İyi günler
|
|
|
|
Meslektaşlarım merhaba. Emlak rayiç bedelinin artırılmasına ilişkin ne gibi bir itiraz yapılır yani rayiç bedelin fahiş artırılması, komisyonun şeffaf olmaması vs geldi benim aklıma. Çoğu yerde rayiç bedel on kat artmış. İlk önce dava açsak idari merci tecavüzünden dilekçe reddedilir muhtemelen bu yüzden ilk belediyeye mi itiraz edilmeli? Açıkçası hiç denk gelmediğim bir konu nasıl ilerlemek gerek bilgi sahibi olan bir meslektaşım var mı?
|
|
|
|
Merhaba meslektaşlarım,
10 uzama yılının dolması sebebiyle kiracıya fesih ihtarnamesi keşide ettik. Tebligatı kira konusu mecura gönderdik. Ancak, şu ana kadar tebligat hep usulsüz oldu. Çünkü her seferinde tebligatı site güvenliği “aynı konutta oturan kişi” sıfatıyla tebliğ alıyor.
Kiracının aynı zamanda yetkilisi olduğu bir şirket var. Bu tebligatı şirket adresine yollasam, tahliye davasında öne sürülecek bir itirazda usulsüz tebligat gündeme gelir mi?
Tebligatın bilinen en son adrese yapılması gerektiğini biliyorum. Ancak burada tahliye söz konusu olduğundan, emin olamadım. Bu arada kiracıya kira tespit davası da açmıştık. Dava dilekçesinde davalının adresini mecurun adresi olarak gösterdik. Davalı vekili cevap dilekçesi bile sundu. Karşı tarafın avukatı bu sebeple de tahliye davasında, “kiracının bilinen son adresini kiraya veren biliyordu, o yüzden de kiracının işyeri adresine gönderemez” gibi bir itirazda bulunsa, bu itiraz da kabul görür mü?
Konuya ilişkin (kira ilişkisi özelinde) bir Yargıtay Kararı da bulamadım. Özellikle elinde bu konuda bir karar olan meslektaşım varsa çok sevinirim.
Şimdiden teşekkürler.
|
|
|
|
Merhaba, tehir-i icra talebimiz aşağıdaki gerekçeyle reddedildi. Daha önce hiç karşıma çıkmamıştı. Usule uygun mudur bu karar?
"İcra mahkemesi kararlarına karşı kanunda açık düzenleme bulunan hükümler (İİK 97/14, İİK 269/c-3, İİK 276/3) dışında İİK'nın 36.maddesine göre icranın geri bırakılması kararı verilemeyeceği, talepte bulunan borçlunun tehiri icra kararı verilmesini talep ettiği ilamın İİK 170/a maddesinde düzenlenen kambiyo hukukuna ilişkin şikayet nedeniyle takibin iptali davası olduğu, söz konusu madde kapsamında İİK 36.maddeye açık atıf yapılmadığı ve icranın geri bırakılması kararı verilemeyeceği anlaşılmakla borçlunun icranın geri bırakılması talebinin REDDİNE,"
|
|
|
Yazan : imsel,
Tarih : 22-07-2025 16:33
|
bir mirasçının kullanımına itiraz ederek kullanım kadastro tesptinin tüm mirasçılara yapılması için dava açtık.ispat edemediğimiz gerekçesiyle davamız reddedildi.gerekçeden birisi fiilen müvekkilerin kullanmadığı şeklindeydi.yerin kullanımı baba tarafından senetle satın alınıyor.yerin içinde oto galeri var.2005 yılna kadar baba burada çalışmış 2005 te emekli olmuş.sonrada işeri yine ölümüne kadar diğer ortaklarla 2017 yılına kadar süğrdürmüş.davalı mirasçı babam 2004 yılında zilyetliği bana devretti dedi.2018 yılında kadastro tespiti yapılıyor.o sırada mirasçının 2004 ten berdir kullandığı yazılıyor tutanağa.diğer mirasçılar babalarının 2017 yılna kadar zilyetliğinin sürdüğünü belirttiler.mahkeme
Mahkememizce mahallinde keşif yapılmış mahalli bilirkişi ve taraf tanıklarının keşif mahallinde beyanları alınmıştır. Tespit bilirkişileri kolluk görevlileri tarafından hazır edilmediği gibi mahkememizce yazılan müzekkereye de keşif günü itibariyle yanıt verilmediğinden tespit bilirkişilerinin beyanı alınmamıştır..... taşınmazın 2004 yılından bu yana davalının kullanımında olduğuna dair şerh bulunduğu, taşınmaz üzerinde bir adet otomotiv dükkanı bulunduğu, davacının murisin ölene kadar bu dükkanı işlettiği yönünde beyanda bulunduğu, ancak ticaret sicil kayıtları ile SGK kayıtları incelendiğinde; muris 29/08/1995-10/10/1995 tarihleri arasında şehirlerarası karayolu taşımacılığı alanında faaliyetinden ötürü mükellefiyet kaydının bulunduğu, 2004 tarihi itibariyle vergi kaydının bulunmadığı, her ne kadar davacı taraf murisin emekli aylığı alabilmek için kaydını sildirdiğini fiilen bu dükkanı işlettiğini beyan etmiş ise de murise 01/09/2005 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı bağlandığı, arada uzun bir zaman dilimi farkı bulunduğu, kullanım kadastrosu sırasında beyanlar hanesinde kullanıcı olarak gösterilebilecek kişilerin, kadastro tespiti sırasında taşınmazı ekonomik amacına uygun olarak fiilen kullanan kişiler olduğu, murisin 2017 tarihinde vefat ettiği, tespit tarihi olan 22/12/2017 tarihi itibariyle hayatta olmadığı, zilyetliğin murisin terekesi adına sürdürüldüğüne dair dosyada delil bulunmadığı görülmekle ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir." şeklinde reddetti.tespit bilirkişilerinin dinlenmmesi eksik inceleme olmaz mı?
tanık beyanlarından murisin ölümüne kadar dükkana gelip gittiği ve çalıştığı söylenmiştir.buradaki kullanımın mirasçıya devredildiğini gösteren bir delil yok.murisin ölümünden sonraki zilyetlik diğer mirasçılar adına da olmaz mı?
|
|
|
Yazan : nisa.nur,
Tarih : 22-07-2025 11:37
|
Merhabalar,
Nissan Qasqai e - power araçlardan alınmış olan fazla ÖTV ye ilişkin iade davası açmak istiyoruz. Bu süreçte nasıl ilerlememiz gerekir? Vergi dairesine yapılan başvurudan sonra Gelir İdaresi Başkanlığına da başvrulması gerekir mi ve bu başvurudan sonra alınan red cevabına göre mi dava açılması gerekli? bu konuda bilgisi olan meslektaşlarımızın yardımını rica ediyorum. şimdiden teşekkür ederim.
|
|
|
|
Meslektaşlarım merhabalar, müvekkil 2023 yılında çiftçileri teşvik maksadıyla sunulan finansmanı kullanarak bir traktör satın alıyor. İlgili traktörün satış bedeli 1.200.000-TL.
Banka tarafından, finansman kullanım bedeli olarak ise kredi miktarının %3'ü alınıyor ve bu bedelin %2'si bayinin; %1'i de çiftçinin ödemekle yükümlü olduğu kısım. Fakat bayi traktör satış bedelini 1.236.000-TL olarak belirleyip kendisinin ödemekle yükümlü olduğu kredi kullandırma bedelini de müvekkilden alıyor. Müvekkil de mevcut durumda kendisinden fazla tahsil edilen kısmın iadesini talep ediyor.
Sözleşmede Banka Komisyon Masrafları başlıklı bir madde var ve normal şartlarda ne kadar kredi kullanılacağı, komisyonun kime ait olacağının düzenlenmesi gerekiyor. Fakat bu kısım boş bırakılmış, bu maddenin üstünde not olarak "Banka masrafları çiftçiye aittir." yazılarak sözleşme akdedilmiş.
Ben buna bağlı olarak bir şey talep etmemizin mümkün olmadığı kanaatindeyim fakat hata yahut aldatma gibi sebeplere dayanarak fazla ödenen miktarı talep edebilir miyiz? Yahut başkaca bir yol denenebilir mi fikir almak istedim. Yardımcı olabilecek meslektaş varsa çok memnun olurum. İyi çalışmalar diliyorum.
|
|
|
Yazan : Av.ukat,
Tarih : 21-07-2025 11:16
|
CMK görevlendirmesi sonucu mağdur vekili olarak atandığım davada sanık para cezası aldı. Karar kesin. Ancak lehimize vekalet ücretine hükmedilmedi(CGK kararına rağmen). Gerekçeli karar daha tebliğ edilmedi, hükmün tashihini isteyebilir miyim veya ne yapmalıyım vekalet ücreti için...
|
|
|
Yazan : cereny,
Tarih : 21-07-2025 01:09
|
Meslektaşlarım merhabalar,
Müvekkilin oğlunun evlilik dışı yabancı uyruklu bir kadından çocuğu bulunmaktadır.Müvekkilin oğlu halihazırda hükümlü olup, çocuğun annesi de bu hadise sonrasında ülkeden ayrılmış ve kendisine ulaşılamamaktadır. Bu çocuğun nüfus kaydı bulunmamaktadır. Benim sormak istediklerim şu şekildedir;
1) Müvekkil,oğluna vasi olarak atanıp atanmadığını veya başkasının atanıp atanmadığını bilmemektedir. Müvekkilin oğlu hükümlü olduğundan vasisi olması gerekmez mi? Bunu nasıl öğrenebilirim?
2) Müvekkilin oğlu çocuğunu tanımak istemektedir. Ancak hükümlü olduğu için tanımayı vasi mi yapacaktır?
3) Çocuğun annesi doğumu evde gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla çocuğa ait bir hastane kaydı mevcut değildir. Bu durum bir problem teşkil edecek midir? Anneye ilişkin uyruk ve isim dışında herhangi bir bilgimiz bulunmamaktadır.
Değerli görüşlerinizi paylaşırsanız çok sevinirim. Çok teşekkür ederim.
|
|
|
|
Merhabalar Sayın Meslektaşlarım. Müvekkilin annesi 1973 yılında, dedesi ise 1985 yılında vefat etmiştir. Müvekkile dedesinden mirasen taşınmazlar kalmış olup 1995 yılında yapılan tapulama işlemleri neticesinde taşınmaz maliki olarak müvekkilin annesi gösterilmiştir. Tapulama işlemi esnasında bizzat müvekkilin değil, bunun yerine müvekkilin annesinin gösterilmiş olması nedeniyle tapu iptal ve tescil davası açmayı düşünüyoruz. Ancak Kadastro Kanununun 12.maddesinde bu davalar için 10 yıllık hak düşürücü süre olduğu belirtiliyor. Farklı bir dava yolu ile tapu kaydının düzeltilmesi mümkün müdür?
|
|
|
Yazan : Av. ETB,
Tarih : 15-07-2025 13:05
|
sayın meslektaşlarım, trafik kazası dosyamda savcılık aşamasında alınan bilirkişi raporu ile kusur yüzdesi belirtilmeden tarafların ikisine de çeşitli maddelerden kusur atfedildi ve basit yargılamaya geçildi, basit yargılamada adli tıp kurumu trafik ihtisas dairesinden rapor aldırıldı ve müvekkil kusursuz bulunarak beraat etti, itiraz üzerine genel yargılamaya geçildi ve tensip ile bilirkişi raporu ve atk raporu arasındaki çelişkinin giderilmesi için ''İstanbul Teknik Üniversitesi Trafik Kürsüsünden oluşan 3 kişilik bilirkişi heyetinden yeniden rapor aldırılmasına'' şeklinde hüküm kuruldu. Burada atk raporuna itibar edilerek tekrar beraat kurulması gerekmez midir? Yoksa bilirkişi raporuna itibar edilerek çelişkinin giderilmesinin istenmesi normal midir? Saygılar sunarım.
|
|
|