Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Haberleri Hukuk Haberleri, duyuruları, güncel hukuki gelişmeler. [Haber Ekleyin]

Mal beyanına yine iptal yolu gözüktü

Yanıt
Konu Notu: 2 oy, 1,00 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 02-03-2008, 14:37   #1
baruter

 
Varsayılan Mal beyanına yine iptal yolu gözüktü

Mal beyanında mehter marşı gibi bir ileri bir geri gidiyoruz.

ANAYASA MAHKEMESİ

2006/71 Esas

İstanbul 10. İcra Ceza Mahkemesi
1- 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı “İcra ve İflas Kanunu”nun 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı Yasa ile değiştirilen 337. maddesinin birinci fıkrasının,
2- 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (L) bendinin,
iptaline karar verilmesi istemi. Esas
- 2004 sayıl Yasa’nın 337. maddesinin birinci fıkrasının İPTALİNE, birleştirilen davalarda yer alan diğer hükümler ile 5271 sayılı Yasa ile ilgili başvurunun REDDİNE,

- İptal hükmünün BİR YIL sonra yürürlüğe girmesine.

Kaynak : Sn.Ferhat Güven
Old 02-03-2008, 22:14   #2
Av.Barış

 
Varsayılan

Bu ne ya.Yine mi mal beyanıyla ilgili sıkıntılı günler başlıyo!
Old 03-03-2008, 22:36   #3
avayhan

 
Varsayılan

Nasıl yani? Bari anlaşılacak şekilde yazsaydınız?
Old 03-03-2008, 22:43   #4
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

Anayasa Mahkemesinin sitesindeki açıklama da bu kadar. Gerekçeli kararı beklemek durumundayız.
Old 04-03-2008, 22:54   #5
Kemal Yıldırım

 
Varsayılan

Aldığımız bir duyuma göre İzmir' de Sayın Hocam M. Ruhan ERDEM' in verdiği mütalaa oğrultusunda cezalar düşmekteymiş. Yarın kendisinden detaylı bilgileri almaya çalışacağım.

Saygılar...
Old 05-03-2008, 09:35   #6
TRINITY

 
Varsayılan

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=249267

Borçluyu ödemeye sevketmenin en önemli yollarından biri de kapanıyor yani. Bu durumda alacakları tahsil etmek biraz daha güçleşiyor sanırım.
Old 05-03-2008, 11:49   #7
kenan iskender

 
Varsayılan

Mal Beyanı Cezasının kalkması sonucunda, artık İcra Tahsilatları da büyük ölçüde düşecektir. Peki Anayasa Mahkemesi 337/1 iptal etti ve Verilen cezalar ne olacak? Eğer Cezalar düşecekse, Mal Beyanı şikayetleri için yapılan masraflar ne olacak? Büyük sorun.
Old 05-03-2008, 12:11   #8
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Anayasa madde 153:

"Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.

Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.

Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmi Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.

İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukuki boşluğu dolduracak kanun tasarı veya teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar.

İptal kararları geriye yürümez.

Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar."

Ama Türkiye gariplikler ülkesi.

1- Anayasa 153/1'e rağmen bu karar Anayasa Mahkemesi internet sitesinde "Verilen kararın sonucu: 2004 sayılı Yasa’nın 337. maddesinin birinci fıkrasının İPTALİNE, birleştirilen davalarda yer alan diğer hükümler ile 5271 sayılı Yasa ile ilgili başvurunun REDDİNE, İptal hükmünün BİR YIL sonra yürürlüğe girmesine." şeklinde yazılarak açıklanıyor.

2- Anayasa 141'e göre mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olmak zorunda olması gerektiği, 153/3'e göre iptal edilen yasa iptal kararlarının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkacağı, 153/5'e göre iptal kararları geriye yürümeyeceği ve hatta karar 153/3'e göre bir yıl sonra iptal hükmü yürürlüğe girecek şekilde verildiği halde, hemen uygulanmaya başlanıyor, infazlar durduruluyor.

3- Henüz gerekçesi ortada olmayan, Resmi Gazete'de yayımlanmayan bu karar ile yeni bir uygulamaya yol açılıyor.

4- Sonuç olarak, Anayasa 141 ve 153/3'e göre "ortada olmayan" bu karar, sanki varmış gibi uygulanıyor.
Old 05-03-2008, 12:51   #9
av.muhammet.kaya

 
Varsayılan mal beyanı

alacakların tahsil edilemesi piyasaları daga da sıkıntıya sokacak.Hükümetin bu konuya eğilmesi gerekiyor artık.
Old 05-03-2008, 14:57   #10
avahmetciftci

 
Varsayılan örnek karar

[T.C.
YARGITAY
5. Ceza Dairesi

E:1998/1404
K:1998/2056
T:18.05.1998

Ayşe ila zina yapmaktan sanık Mehmet'in yapılan yargılaması sonunba; TCK.#nun 441/1, 647 sayılı Kanun#un 6. maddeleri geregince 6 ay hapis cezasıyla mahkumiyetine ve cezasının ertelenmesine dair ( ANKARA ) 19. Asliye Ceza Mahkemesi#nden verilen 17.12.1996 gün ve 1995/1082 Esas, 1996/1324 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay#ca incelenmesi müdahil tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C. Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:
Mahkemece TCK.#nun 441. maddesi uygulanarak sanığın cezalandırılmasına karar verilmişse de, anılan Yasa maddesi Anayasa Mahkemesi#nin 23.9.1996 gün ve 1996/15 E. 1996/34 K. sayılı kararıyla iptal edilmiş, 27.12.1996 tarihli resmi gazetede yayınlanan bu kararın yayın tarihinden itibaren 1 yıl ( yani 27.12.1997 tarihinden sonra yürürlüğe girmesi öngörülmüştür.
Anayasa Mahkemesi bu iptal kararı ile TCK.#nun 441. maddesine geçici bir nitelik vermiştir.
İptal kararının yürürlüğe girdiği 27.12.1997 tarihine kadar TCK.#nun 441. maddesinin yürürlükte kalacağı ve bu tarihe kadar işlenen koca zinası suçlarına tatbik edileceği hususunda duraksama yoktur. Ancak süre bitiminden önce işlenmiş ve henüz kesin hükme bağlanmamış koca zinasına ilişkin kamu davalarında nasıl bir uygulama yapılacaktır.
İptal edilen kanun ilga edilen kanun gibidir. Bu nedenle iptal kararının yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Koca zinası suçları yaptırımsız kalmıştır. Bu halde TCK.#nun 2. maddesindeki genel kuralın sanıklar yararına uygulanması gerekmektedir. Bu durumun Anayasa Mahkemesi#nin verdiği iptal kararlarının geriye yürüyemiyeceğini düzenleyen Anayasa#nın 153. maddesinin 5. fıkrasına aykırı olduğu ileri sürülebilirse de, Anayasa Mahkemesi#nce bir Kanun#un tümünün Anayasa#ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu belirlendiği halde, eldeki davaların Anayasa#ya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre çözümlenmesi, Anayasa#nın üstünlüğü prensibine ve Hukuk Devleti İlkesine aykırı düşeceği için uygun görülemez. Bir başka ifadeyle Anayasa Mahkemesi#nin iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihi ileriye yönelik olarak ertelemiş bulunması, yasama organına aynı konuda iptal kararının gerekçesine uygun olarak yeni bir düzenleme yapması için olanak tanımak ve hukuki bir boşluk yaratmamak amacına yönelik olup, yargı mercilerinin bakmakta oldukları uyuşmazlıklarda hukuka ve Anayasa#ya aykırı bularak iptal edilmiş kuralları uygulaması ve uyuşmazlıkları bu kurallara göre çözümlemesi sonucunu doğurmaz.
Diğer taraftan Anayasa#nın 153. maddesinde yer alan ve iptal kararlarının geriye yürümezliğine ilişkin bulunan kural, iptal edilen hükümlere göre kazanılmış olan hakların ortadan kaldırılmasına veya toplum huzurunun bozulmasına yol açacak sonuçları önlemek ve hukuksal işlemlerin geçerliliğini sağlamak amacıyla kabul edilmiştir. Suç ise hukuksal bir işlem değildir. Bu nedenle korunacak bir hak doğurmaz. İptal kararları, yasa koyucunun bir ceza hükmünü ortadan kaldırması işlemi gibi geçmişe etkili olması gerekir. Nitekim mahkemelerden gelen Anayasa#ya aykırılık iddiası ile ilgili olarak, Anayasa Mahkemesi 5 ay içinde karar verip açıklamaması halinde, mahkemenin davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandıracağına işaret eden ve Anayasa#nın 152. maddesinin 3. fıkrasında yer alan #ancak Anayasa Mahkemesi#nin kararı esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse mahkeme buna uymak zorundadır# yolundaki kuralı da Anayasa Mahkemesi#nin verdiği iptal kararlarının, bu karardan önce açılmış bulunan ve görülmekte olan davalarda uygulanması gerektiğini açıkça belirtmektedir.
Bu görüş gerek öğretide, gerekse uygulamada benimsenmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 9.9.1968 tarih 3/485-248 ve 11.10.1971 tarih 3/5/2-325 sayılı kararlarında; genel hukuk kurallarına göre aleyhe sonuç doğuran iptallerin, geriye yürümemesi gerektiğini, iptal lehe olduğunda ise ilgililerin iptalden önceki hususlar hakkında Anayasa Mahkemesi kararına dayanarak her zaman hak iddia edebileceklerini açıklamıştır.
Biran için TCK.#nun 441. maddesinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi kararında koca zinasının oluşumunun Kadın zinasına nazaran daha ağır koşullara bağlı bulunduğu, bunun da Anayasa#nın eşitlik ilkesine aykırı olduğu için iptal edildiği, bu nedenle ve yapılacak kanun açısından TCK.#nun 2. maddesinden söz edilemiyeceği düşünülebilirse de, Anayasa Mahkemesi#nin bu kararında ayrıca yasa koyucunun zinayı suç olmaktan çıkarabileceği veya onun gerçekleşmesini belli koşullara bağlıyabileceğini de açıklamış olması karşısında, yapılacak düzenlemenin mutlak anlamda aleyhe olması gerektiği gibi bir gerekçeyi ve görüşü benimsemek olanaklı değildir.
Kaldı ki; TCK.#nun 441. maddesinin iptaline dair kararın 27.12.1996 tarihli resmi gazetede yayımlanmasından itibaren, oluşan yasa boşluğunun doldurulması için verilen bir yıllık sürenin 27.12.1997 de dolmasına ve o tarihten bu yana geçen süreye rağmen yeni bir düzenleme getirilmemesi ve yasama organının iradesinin bu yönde oluşması karşısında, TCK.#nun 440. maddesinde, yaptırıma bağlanan ve kadının zinası olarak nitelendirilen eylemin de Anayasa#nın eşitlik ilkesine aykırı olduğunun tartışılır hale gelmesine neden olmuştur.
SONUÇ : Bu itibarla; hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi#nin anılan iptal kararı ve yukarıdaki açıklamalar karşısında bu yeni durumun yerel Mahkemesi#nce değerlendirilmesi gerektiğinden ve temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün ( BOZULMASINA ), bozmanın diğer sanık Songül Kurt#a da TEŞMİLİNE, oycokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Sorun; Anayasa Mahkemesi#nin erteli iptal kararı 27.12.1997 tarihinde yürürlüğe girmiş oldugundan, kanun koyucunun yeni bir duzenleme yapmayarak yasal boşluk oluşturması karsısında onceki kocanın zinası fiillerine ıptal edilen 441. maddenin uygulanmasına devam edilip edilmiyeceği ve devam edilecekse yeni düzenlemenin yürürlüğe konulmasının şart ve gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır ve Anayasa Mahkemesi#nin iptal kararlarının geriye yürüyüp yürümeyeceği konusuyla doğrudan ilgili olduğunun Yargıtay Ceza Genel Kurulu#nun 26.1.1976 gün ve 367-22 sayılı, 15.10.1973 gün ve 77381-634 sayılı ve 24.6.1968 gün ve 448-213 sayılı kararlarında benzer olaylar nedeniyle ele alınarak çözüme kavuşturulmuştur.
Bu kararlar incelendiğinde; iptal kararının lehe olması, yani ilgililer bakımından aleyhe olan bir hükmün iptal edilmiş bulunulması halinde geriye yürüyeceği ve iptal edilen hükmün artık hiçbir şekilde uygulanamıyacağı, hatta kesinleşmiş hükümlerde bile ilgililerin iptali bir def#i olarak ileri sürebilecekleri, buna karşın iptal kararının aleyhe olması, yani ilgililerin lehinde olan bir hükmün iptal edilmiş bulunulması halinde ise kazanılmış hakların ihlal edilmemesi bakımından geriye yürümeyeceği, iptal edilen hükmün uygulanmasına devam edileceği ve kesinleşmiş hükümleri etkilemiyeceği, Anayasa#nın iptal kararlarının geriye yürümeyeceğine ilişkin 153/5. maddesinin bunu ifade etmek için düzenlenmiş olduğu görüşünün benimsendiği görülecek ve son durumda iptal edilen lehe hükmün uygulanmasına devam edileceğine göre yeni düzenlemenin yürürlüğe sokulmasının şart ve gerekli olmadığı da anlaşılacaktır. Bu açıklamayı soruna uyarlıyacak olursak; iptal kararının aleyhe olduğu, işlenmesi daha ağır koşullara bağlanmış olan kocanın zinası suçunun, işlenmesi daha kolay koşullara bağlanmış olan kadının zinası suçuna benzer biçimde düzenlenmesi için verilmiş olması nedeniyle, suç faillerinin lehine olan bir kanun maddesini iptal ettiği, bu itibarla da iptalin geriye yürümeyeceği, 27.12.1997 tarihinden önce işlenmiş olan kocanın zinası fiillerinde iptal edilen 441. maddenin bu tarihten sonra da uygulanmasına devam edileceği, böyle bir uygulamanın yeni düzenlemenin yürürlüğe konulmasını gerekli ve zorunlu kılmıyacağı sonucuna varılacaktır.
İptal kararına rağmen yeni bir düzenleme yapılmış olmamasının yasal boşluk doğurduğu kuşkusuz ise de, bunun yukarıda vardığımız sonucu etkileyeceği söylenemez, öncelikle, Anayasa#nın 38. ve TCK.#nun 2. maddelerinde işlendiği zamanın Kanun#una göre cürüm veya kabahat sayılmayan fiilden dolayı kimseye ceza verilmeyeceği öngörülmüştür. Maddi hukukta; yargılama hukukundaki hüküm anındaki Kanun#un uygulanacağına ilişkin kuralın aksine cezada fiilin işlendiği, özel hukukta olayın doğduğu zamandaki Kanun#un uygulanması kuraldır. İkinci olarak; iptal kararında kocanın zinası fiilini suç olmaktan çıkartan bir gerekçeye yer verilmediği de gozden kaçırılmamalıdır. Çoğunluğun yeni düzenlemeyle fiilin suç oluşturmaktan çıkarılabileceği veya onun gercekleşmesini belli koşullara bağlayabileceği endisesine katılmak mümkun degildir. Zira o takdırde TCK.#nun 2. maddesinin açık hükmü karşısında, infaz edilmekte olanlar dahil benzeri bütün dosyaların ele alınarak yeniden bir karar verilmesi mümkün ve zorunlu bulunmaktadır. Üçüncü olarak; bu konuda içerdiği suç ve cezaya ilişkin hükümler bakımından süreli olan Milli Korunma Kanunu ile Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu örnek gösterilebilir. Bu iki kanundaki suç ve cezaya ilişkin hükümlerin; yürürlükte bulundukları sırada işlenmiş suçlardan ötürü, Kanunda öngörülen süre sonunda kendiliğinden yürürlükten kalkmaları halinde bile yasal boşluktan sözedilmeyerek uygulanmalarına devam edileceği kabul edilmekte ve Yargıtay uygulamaları bu doğrultuda sürdürülmektedir. Türk Ceza Kanunu öntasarısının 5/son maddesi #Geçici veya süreli kanunların yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş olan suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir# biçiminde düzenlenmesi suretiyle bu görüş ilke haline de getirilmiştir. Son olarak; olası uygulamada karmaşaya neden olabilecek bir hususu belirtmekte de yarar vardır. Çoğunluk görüşü benimsediği takdirde; örneğin erteleme tarihine kadar mahkemeler ellerini çabuk tutarsa bu fiiller cezalandırılabilecek, buna karşın ellerini çabuk tutmaz da yargılamayı iptalin yürürlüğe girdiği tarihten sonraya sarkıtırlarsa yasal boşluk bulunduğu gerekçesiyle bu fiiller cezasız kalacak, keza mahkumiyet hükümleri Yargıtay#ca erteleme süresi içerisinde incelenirse hükümleri Yargıtay#ca erteleme süresi içerisinde incelenirse onanacak, iptal hükmünün yürürlüğünden sonra incelenirse bozulacak, başka bir örnek; bu fiillerin diyelim ki kadın şeriki erteleme süresi içerisinde kaçamadığı için yargılaması bitirilip cezalandırılabilecek, buna karşın fiilin erkek olan aslı faili firar edip yasal boşluktan yararlanarak cezasız kalabilecektir. Görüldüğü gibi hukukun teçviz etmiyeceği sonuçlar bir taraftan uygulayıcıların insafına, diğer taraftan suç faillerinin davranışlarına terkedilmiş olunacaktır.
Bu açıklamalar karşısında; iptal kararının aleyhe olması nedeniyle geriye yürütülmesi mümkün olmadığından lehe olan iptal konusu 441. maddenin iptalin yürürlüğünden sonra da önceki fiiller için uygulanmasına devam edileceği, bu durumda yeni düzenlemenin ihtiyaç ve uygulama olanağı bulunmadığından yürürlüğe sokulmasının şart ve gerekli olmadığı, bu alandaki yasal boşluğun iptal hükmünün yürürlüğe girdiği 27.12.1997 tarihi ile yeni düzenlenmenin yürürlüğe konulacağı tarihler arasında işlenen kocanın zinası fiillerinin suç sayılmıyacağı sonucunu doğuracağı, yeni düzenlemenin fiili suç olmaktan çıkarması veya 441. maddeye nazaran daha az bir ceza öngörmesi halinde TCK.#nun 2. maddesi hükmü gereği diğer olaylarda olduğu gibi dosyanın tekrar ele alınıp yeniden hüküm kurulmasının mümkün ve zorunlu bulunduğu, bu sonuca göre Usul ve Kanun#a uygun olan hükmün ONANMASI gerektiği düşüncesinde olduğumdan çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum. 18.5.1998
Üye
N. Apaydın
Old 05-03-2008, 16:49   #11
av.suleyman

 
Varsayılan

Merhaba, bu iptal kararı sanık lehine olduğundan derhal uygulanır.Mahkemelerin ve savcılıkların hemen uygulaması doğru bir uygulama olmakla birlikte, çekler neyse de senetlerle ilgili tahsilat imkanı artık ortadan kalktı diyebiliriz. Meslektaşlarımıza Allah Kolaylık versin.
Old 05-03-2008, 16:53   #12
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.suleyman
Merhaba, bu iptal kararı sanık lehine olduğundan derhal uygulanır.

Sayın meslektaşım,
Ortada olmayan bir karar nasıl uygulanabilir?
Old 05-03-2008, 17:21   #13
av.suleyman

 
Varsayılan

Gerekçesi yazılmamış ve yayımlanmamış karar yok hükmünde midir.? Bence değildir. Gerekçe ve resmi gazete yayımlanması tamamlayıcı bir unsurdur. Gerekçeye göre uygulamanın belirlenmesi durumu yoktur. 337/1 iptal edilmiştir. Anayasa mahkemesi kararları kesin olduğuna göre uygulamakdan başka çare yok.İptal hükmünün yürürlüğe girmesinin 1 yıl ertelenmesi söz konusu ama bu sanıkların bundan yararlanamayacağı anlamına gelmez.
Old 05-03-2008, 17:44   #14
Hasan Bahadır Büyükavcı

 
Varsayılan

Gerekçesi aylarca sonra yazılan onca karar vardır. Olması gereken gerekçeyle açıklamak ama uygulamada buna riayet edilmiyor. Bence devletin icra gücünün caydırıcılığı sekteye uğratılacaktır.
Old 05-03-2008, 21:41   #16
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.suleyman
Gerekçesi yazılmamış ve yayımlanmamış karar yok hükmünde midir.? Bence değildir. Gerekçe ve resmi gazete yayımlanması tamamlayıcı bir unsurdur. Gerekçeye göre uygulamanın belirlenmesi durumu yoktur. 337/1 iptal edilmiştir. Anayasa mahkemesi kararları kesin olduğuna göre uygulamakdan başka çare yok.İptal hükmünün yürürlüğe girmesinin 1 yıl ertelenmesi söz konusu ama bu sanıkların bundan yararlanamayacağı anlamına gelmez.

Evet, mahkeme kararları gerekçeli olmak zorundadır. Ayrıca bakınız yukarıdaki 8 no.lu mesajım.
http://www.turkhukuksitesi.com/showp...94&postcount=8

Bu nedenle Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı henüz yoktur. Olmayan bir karar da uygulanamaz.
Old 05-03-2008, 22:22   #17
Av.Zeynep_e

 
Varsayılan

İptalin gerekçesi aynı zamanda resmi gazetede yayımlanması meslektaşımında dediği gibi tamamlayıcı unsurlardır. Nitekim gerekçesi aylar sonra yazılan birsürü karar var. Gerekçeyle açıklanması en doğru olanı ama uygulamada buna ne kadar uyulduğu aşikar.
Neticede Anayasa Mahkemesinin Kararları Kesin hüküm ifade ettiğinden uygulama kaçınılmazdır. Nitekimde haberde belirtildiği gibi İzmir'de ki duruşmalarda uygulamaya geçilmiştir.

şahsım ve tecrübelerime istinaden şunu diyebilirim ki Uygulamanın 1 Yıl ertelenmesi sanık/sanıkların bundan yararlanamayacağı anlamına gelmeyecektir.

Tek taraflı yaklaşmayalım bence konuya.

Baktığım Davaların %90 ı İcra Davaları ömrümün çoğu icra ceza hakimliklerinde, hacizlerde geçiyor. Tahsilat için en güçlü silahımız bu mbb disiplin cezası. Neticede insanlar hürriyetlerini kısıtlayıcı bir müeyyide ile karşılaştıklarında imkanlarının hatta kapasitelerinin üstünde bir gayretle ödemeye gidiyorlar. Diğer taraftan bakıldığında aslında doğruda bir uygulama olmadığını hepimiz hemen hemen kabul ediyoruz..

Bunun yerine benzer sonuçlar alabileceğimiz bir yasa mutlaka tartışılacaktır diye düşünüyorum.
Old 05-03-2008, 23:29   #18
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Sayın Av.Zeynep,
Diyelim ki bir mahkeme Anayasa Mahkemesi kararını gözönüne alarak karar verecek; mahkeme, kararında "hangi Anayasa Mahkemesi kararına göre karar verdiğini" nasıl açıklayacak? Yoksa "Anayasa Mahkemesi internet sitesindeki karar özetinin özetinin özetine göre" mi karar verdiğini yazacak?
Bir devlet hem "hukuk devletiyim" hem de "hukuku hatta kendi koyduğum kuralları (Anayasa'yı) hiçe sayıyorum" diyebilir mi?
Bu arada belirteyim, tartışmayı hukuk tartışması olarak yürütüyorum, İcra Ceza Mahkemelerinde bir-iki davam var sadece.
Old 05-03-2008, 23:50   #19
Av.Zeynep_e

 
Varsayılan

Sn Aladağ,

Söylediklerinizi son derece haklı ve yerinde buluyorum. Lakin edindiğimiz tecrübeler bunu göstermiyor UYGULAMA denen Aslında ADET Haline gelmiş hatta eski köye yeni adetmi getiriyorsun gibi esprilerin yapıldığı duruşmalara şahit olmuş bir avukat olarak saygı değer hakimlerimizin malum nedenlerden dolayı asıl gerekçeye ihtiyaç duymaksızın RED Kararı vermeleri beni hiç şaşırtmadı.

Pazartesi ve Salı Günü İcra C. Hakimliğinde 4 tane duruşmam var oradaki atmosferi ve sonrasında yapacağım görüşmelerle ilgili anektodları buradan uzuuun uzuuun yazıcam

Ne diyeyim İmzamı bir kez daha tekrarlıyorum;
Eğer Yasalara Saygı Gösterilmesini İstiyorsak, Önce Saygı Duyulacak Yasalar Yapılması Lazımdır..
Old 06-03-2008, 13:29   #20
AV.SERTANn

 
Varsayılan

"Nitekim bu husus, mal beyanında bulunmama suçunu konu alan 11.12.1957 günlü, 16-28 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında, “prensip itibariyle İcra ve İflas Kanunu’na vazolunan cezai hükümler borçluyu kanun emirlerine itaate mecbur etmek ve dolayısıyla alacaklının hakkını kolayca istihsal eylemek için bir nevi müeyyideden ibarettir.” şeklinde açıklanmıştır.
İtiraz konusu kuralda düzenlenen suç konusu eylem, Anayasa’nın 38. maddesinin sekizinci fıkrasında sözü edilen, doğrudan sözleşmenin yükümlülüğünün yerine getirilememesi olmayıp, kanunla getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğünün yerine getirilmemesidir. Bununla korunmak istenen hukuki yarar, yasa hükmüne uymak suretiyle cebri icranın etkin bir şekilde yürütülerek kamu otoritesinin sağlanmasıdır."(Anayasa Mahkemesinin 2003 tarihli kararından...)[/i]


Ne değişti aniden? Dosyalar,infazlar birikti,ceza evleri doldu..hazır 8 Şubatta yürürlüğe giren mini af varken bir de malbeyanı hapislerini kaldıralım da işler hafiflesin....Hukuka güven mi? İstikrar mı? bunlar önemli değil şu gerekçeyi tekrar vitrine koyalım "borç sebebiyle hürriyeti bağlayıcı ceza verilemez"

Ama bir de şu tehlike var Hukukun etkin olmadığı işe yaramadığı yerde hangi usullerin etkin olduğu ortada...!
Old 06-03-2008, 17:29   #21
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Alıntı:
Anayasa madde 153:İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.
Geçtiğimiz yıllarda Anayasa Mahkemesi'nin faizlerle ilgili ve herkesi ilgilendiren bir kararına ulaşmıştık ama henüz gerekçesi yazılmadığından THS'de bu haberi yayınlamamıştık.

Artık sadece yasaya değil, Anayasa'ya da uyulmuyor. Şu anda olup biteni anlayamıyorum:
- Ortada yayınlanmış bir karar yokken uygulanan nedir?
- Yayınlandıktan bir yıl sonra yürürlüğe girecek olan bir karar şimdiden uygulanır mı?
- Bazı mahkemelerce "Anayasa Mahkemesi kararının yayınlanmasının beklenmesine" diye karar verilebilir mi? Mahkeme muhtemel yasaları bekler mi?

Şekercide şeker olmasa da olur; ama adliyede adalet olmazsa olmaz.

Saygılarımla
Old 06-03-2008, 18:03   #22
S.Orhan

 
Varsayılan

bu durumda ''uygulamadan'' bahsetmek söz konusu değil zaten,uygulanan bir karar yok, çünkü ''infazın durdurulmasına'' karar veriliyor, yani hükmün infazı askıya alınıyor, çünkü 1yıllık sürede yapılacak yeni düzenlemenin içeriği belli değil. aksi bir uygulama, yeni düzenleme yapılıncaya kadar kaçan kişiye prim tanımak olur diye düşünüyorum. burda ''alacağın tahsilinden'' çok, anayasaya aykırılığından dolayı açıkça iptal edilen bir yasayı uygulayıp uygulamamak sorunu ortaya çıkıyor.gerekçeli karar yayımlanmadı diye eski uygulamaya devam etmektensa,infazın durdurulması kararının eşitlik ilkesine daha uygun olduğu düşüncesindeyim.bundan sonra iş yasa yapıcıya düşüyor, her iki tarafın da mağduriyetini önlemek için boşluğu doldurabilir en kısa zamanda. saygılarımla.
Old 06-03-2008, 18:20   #23
Av. Ö.Erol Yavuz

 
Varsayılan

İzmir İcra Mahkemelerinden birisinin infazın durdurulmasına ilişkin kararının gerekçesi şöyledir:

“Mal beyanında bulunmadığı gerekçesiyle yukarıda esas ve karar numarası belirtilen kesinleşmiş kararı ile 10 gün Disiplin Hapsi Uygulamasına karar verilen kabahatli hakkında kararın infazının Anayasa Mahkemesi'nin 28.02.2008 gün ve 2006/71 e. sayılı kararı sebebiyle infazın durdurulup durdurulmayacağı konusunda karar verilmesine ilişkin İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yazısı incelendi.

GD:

Anayasa Mahkemesi'nin 28.02.2008 gün ve 2006/71 e. sayılı kararı ile 5358 sayılı Kanunun 7. maddesi ile değişik 2004 Sayılı Kanunun 337. maddesinin 1.fıkrasının iptal edilmesi ancak gerekçeli kararın henüz yayınlanmamış olması söz konusudur.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 25.09.2001 gün, 2001/4-153 e. 2001/164 k. ve Yargıtay 8.Ceza Dairesi'nin 26.10.2001 gün ve 2000/13362 e. 2000/15252 karar sayılı kararlarında belirtildiği gibi Anayasa'nın 152 .maddesindeki mahkemece yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi'nce alınan kararların yayınlanması beklenmeksizin geçerli olacağı, Anayasaya aykırlığı saptanan bir kuralın uygulanmaya devam olunmasının ileride giderilmesi imkansız zararlara yol açacağı ve hukuk devleti ilkesine olan güveni zedeleyeceği dikkate alınarak iptal hükmünün herhangi bir şart öngörülmeden madde yönünden uygulanması gerektiği gibi Yargıtay 10.Ceza Dairesi'nin 23.10.2001 gün, 2001/12597 e. 2001/22936 k. sayılı kararı ile Anayasanın 153.maddesi gözetilerek yasal düzenlemenin ne olacağının belirlenmesi açısından sonucun beklenmesi ve buna göre yeniden takdir-değerlendirme ve uygulama yapılmasında zorunluluk bulunduğundan infaza verilmiş bulunan ilamla ilgili olarak Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunun 98.maddesinin 3.fıkrası gereğince infazın durdurulmasına karar vermek gerekmiştir.

Açıklanan sebeplerle .....cezasının infazının CGTİHK nın 98.maddesinin 3.fıkrası gereğince durdurulmasına, CMK'nun 268.maddesi gereğince kararın tebliği tarihinden itibaren itiraz yolu açık olmak üzere karar verildi.”
Old 06-03-2008, 20:18   #24
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın Av.Ö.Erol Yavuz

Gönderdiğiniz aydınlatıcı karar için teşekkür ederiz. Ne var ki bu karar diğer bazı Yargıtay kararlarına dayanıyor. Halbuki beklenir ki mahkeme kararları kanuna dayansın.

Halen yürürlükte olan bir kanun varken, bu kanun yerine Yargıtay kararının uygulanması da hukuka aykırıdır kanısıdayım.

Kanunlar bağlayıcıdır; Yargıtay kararları bağlayıcı değildir.
Mahkemelerin görevi kanunu uygulamaktır.
Mahkemelerin görevi kanunu GECİKMEKSİZİN uygulamaktır.

Kanunun verdiği cezanın bekletilmesi mahkemenin cesaretidir. Lakin mahkemeden beklenen cesaret değildir.

Saygılarımla
Old 06-03-2008, 20:33   #25
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan S.Orhan
anayasaya aykırılığından dolayı açıkça iptal edilen bir yasayı uygulayıp uygulamamak sorunu ortaya çıkıyor.
Sayın s.orhan

Kanunun iptal edildiğine ilişkin kararın bir hükmü de kararın bir yıl sonra yürürlüğe girmesidir. Şimdiden girişilen uygulama hem yürürlükteki kanuna, hem de Anayasa Mahkemesi kararına aykırı düşmektedir diye düşünüyorum.

Karara, Anayasa Mahkemesi'nin tanıdığından daha erken yürürlük tanımak Anayasa Mahkemesi'ni tanımamak olur; karara değer vermemek olur.

Halbuki biz kararları çok severiz. Hatta daha doğmamış kararları bile uygularız.

Saygılarımla
Old 06-03-2008, 20:48   #26
Nuriye Değer

 
Varsayılan

Bende sayın Konyalı' ve sayın Cengiz 'e katılıyorum.
Disiplin hapsi ceza değil ki.TCK nun 7. maddesi uygulanamaz.İnfazda tereddüt düşünülemez. Zira disiplin hapsinde erteleme yok, şartlı tahliye yok,özel infaz yok. Bu infaz rejimine tabi bir hükmün infazında nasıl tereddüt olur anlayamaıyorum.Üstelik yayınlanmadığı için yok hükmünde olan iptal kararını derhal uygulamak ne derece doğru olur.Sanki erken gidene ödül veriyorlar. Bu acele niye. İnfaz için gelen ile kaçan arasında eşitlik olmayacakmış, zaten tüm cezaların infazı aynı değilmi. Çezasını çeken ile ceza zamanaşımı kadar kaçan arasında eşitsizlik her zaman vardır.
Ben durma kararının yanlış olduğunu düşünüyorum.Peki durma kararına karşı itirazlar nasıl karara bağlanıyor. Üsküdar Ağır Cezanın infazın devamı kararına savcının yaptığı itirazı reddettiğini duydum.
Gerekçeli karar yayınlandıktan sonra yeniden durum değerlendirilmesi yapılmalıdır.
Saygılarımla...
Old 07-03-2008, 19:29   #27
Av. Ö.Erol Yavuz

 
Varsayılan

Sayın Av.Armağan Konyalı,

Yerel Mahkeme kararını, infazın durdurulmasına ilişkin uygulamayı doğru bulduğum için değil, bu uygulamanın tarafımca bilinen gerekçelerini paylaşmak için aktarmıştım. Dikkat edilirse, herhangi bir yorum yapılmamıştır. İnfazın durdurulmasına ilişkin uygulama konusunda benimde tereddütlerim var. Ancak takdir edileceği gibi konu son derece zor. Bu noktada, Yüksek Mahkemeye düşen, kararının gerekçesini biran önce açıklaması ve bu tartışmaları sona erdirmesidir.

Mevcut uygulamanın dayanakları arasında gösterilen Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun aşağıya eklediğim kararında;
-Anayasa Mahkemesi'nin, gerekçeli kararını açıklamasından önce hüküm kısmının duyurulmasına ilişkin uygulama geliştirmesinin sebepleri,
-Anayasa'ya aykırılık kararlarından bir kısmının uygulama biçimi hakkında, bir diğer Yüksek Yargı organının görüşleri belirtilmektedir.

Karara katılırsınız yada eleştirirsiniz, bu husus bir tarafa, mevcut uygulamaya ilişkin kararını aktardığım yerel mahkemenin, CGK Kararının uygulamaya dayanak oluşturduğuna ilişkin görüşünde haklı olmadığı anlaşılmaktadır.

CGK kararına konu olayda, iptal edilen 4616 sayılı yasanın 1.maddesinin 6.bendindeki düzenleme, herhangi bir süre öngörülmeksizin iptal edilmiş, iptalle herhangi bir düzenleme yapılması gerekmemekte ve bu nedenle iptal gerekçesinin bendin uygulanmamasına herhangi bir etkisi yoktur. Kararda bu gerekçelerle, iptal hükmünün herhangi bir süre ve koşul öngörülmeden iptal edilen bendler yönünden yürürlüğe girdiği kabul edilmiştir. Olayımızda ise İİK m.337, süre öngörülerek iptal edilmiş bulunmaktadır.

Saygılarımla.

T.C. YARGITAY
Ceza Genel Kurulu

Esas: 2001/4-153
Karar: 2001/164
Karar Tarihi: 25.09.2001

ÖZET : Anayasa'ya aykırılığı saptanan bir kuralın uygulanmasına devam olunmasının, ileride giderilmesi olanaksız zararlara neden olacağı ve hukuk devleti ilkesine olan güveni zedeleyeceği de dikkate alınarak, iptal hükmünün herhangi bir süre ve koşul öngörülmeden iptal edilen bendler yönünden, yürürlüğe girdiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. 4616 sayılı Yasanın 1 inci maddesinin 6. bendindeki kural Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş bulunduğundan yukarıdaki belirlemeler ışığında sanık hakkındaki kamu davasının ertelenmesi gerekmekle Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

(2709 S. K. m. 152, 153) (2949 S. K. m. 53, 54) (4616 S. K. m. 1/6)

Dava: Görevli memura sövme suçundan sanığın TCY.nın 268/3. maddesi yollamasıyla TCY.nın 266/1 ve 269. maddeleri uyarınca 8 ay hapis ve 3.040.000 TL ağır para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Devrekani Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13.10.1999 gün ve 68/52 sayılı hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 21.05.2001 gün ve 3544/5113 sayı ile;

"...22 Aralık 2000 gününde yürürlüğe giren "23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair" 4616 sayılı Yasanın birinci maddesinin dört, beş ve altıncı bentlerindeki yazılı hükümler gözetilmek suretiyle sanığın hukuksal durumunun yeniden değerlendirilmesi" gerektiği görüşüyle sair yönleri incelenmeksizin bozulmuştur.

Yargıtay C.Başsavcılığınca 14.6.2001 gün ve 1900 sayı ile; "Sanığın sabıka kaydına göre daha önce işlediği suçlardan dolayı hürriyeti bağlayıcı cezaya çarptırıldığı ve cezasının bir bölümünü çektikten sonra 10.09.1998 tarihinde meşruten tahliye edildiği ve bihakkın tahliye tarihinin 26.09.2002 olduğu, bihakkın tahliye tarihi dolmadan 17.11.1998 tarihinde isnat edilen suçu işlediği sabittir.

4616 sayılı Yasanın 1. maddesinin 6. bendinde "daha önce şartla salıverilme hükümlerinden yararlandığı halde yeniden suç işleyerek hüküm giyenler... bu madde hükümlerinden yararlanamazlar." hükmü konulmuştur. Adli sicilden çıkarılması olanaksız bir suçtan dolayı, şartla salıverildikten sonra ceza zamanaşımı süresi içinde yeniden suç işlediği anlaşılan sanıkların 4616 sayılı Yasadan yararlanma olanağı bulunmadığı, Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27.03.2001 tarih ve 9/32 -37 sayılı kararında da belirtilmiştir.

Sanığın evvelki suçlardan dolayı 10.09.1998 tarihinde şartla salıverilerek serbest kaldığı ve şartla salıverilme hükümlerinden yararlandığı, serbest iken bu davanın konusu suçu işlediği ve zamanaşımı ( adli sicilden çıkarılma olgusu ) gerçekleşmediği saptandığından, sanık bu yasadan yararlanamaz..." gerekçesiyle itiraz yoluna başvurularak, Özel Daire bozma kararının kaldırılıp Yerel Mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi istenilmiştir.

Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Sanığın görevli memura sövme suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık daha önce koşullu salıverilme hükümlerinden yararlanan sanığın "23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair" 4616 sayılı Yasa hükümlerinden yararlanıp yararlanamayacağı noktasında toplanmaktadır.

21.12.2000 günü kabul edilip 22.12.2000 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 4616 sayılı Yasanın 1. maddesinin 2. bendinde; 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçlar nedeniyle; şahsi hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm edilenler ile aldıkları ceza herhangi bir nedenle şahsi hürriyeti bağlayıcı cezaya dönüştürülenlerin toplam hükümlülük süresinden on yıl indirileceği, hükümlülük sürelerinden on yıllık indirim yapıldıktan sonra hükümlülük süresi dolanların, iyi halli olup olmadıklarına bakılmaksızın ve istemleri olmaksızın derhal salıverilecekleri hükmü getirilmiş, 5 inci bentte 11 alt bent halinde, bu madde hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar gösterilmiş, 6 nci bendinde ise; "Daha önce şartla salıverilme hükümlerinden yararlandığı halde yeniden suç işleyerek hüküm giyenler ile daha önce çıkarılmış bir aftan yararlananlar bu madde hükümlerinden yararlanamazlar." hükmüne yer verilmiştir.

Yasanın bir kısım düzenlemelerinin Anayasa'ya aykırı olduğunun def'i ve iptal davası yoluyla ileri sürülmesi üzerine; Anayasa Mahkemesince tüm istemler birleştirilerek, yapılan inceleme sonunda; 18.7.2001 gün ve 4/332 sayılı karar ile; 4616 sayılı Yasanın 1. maddesi, 2 nci bendinin kısmen, 5 nci bendinin TCY.nın 188, 191, 240, 298 ve 383. maddeler yönünden, 4, 6, 7 ve 9 ncu bendlerindeki düzenlemelerin ise tümüyle Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline, 2, 4 ve 9. bentlerdeki iptal edilen kuralların doğuracağı hukuksal boşluk kamu düzenini tehdit ve kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, bu kurallara ilişkin iptal hükmünün kararın Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiş, kararın hüküm bölümü aynı gün tüm görsel ve yazılı basın araçlarıyla kamuoyuna duyurulmuştur.

Anayasa Mahkemesinin temel işlevi, hukukun ve Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesinin yaşama geçirilmesi, bu amaçla yürütme ve yasama işlemlerinin denetlenerek Anayasa'ya uygunluğunu sağlamaktır.

Anayasa Mahkemesince bu denetim ise; Anayasa'nın 150. maddede belirtilen kişi ve kurumlar tarafından açılacak iptal davası ve 152 nci maddede düzenlenen itiraz yolu ( somut norm denetimi ) yoluyla yapılmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının 150 ve 151 nci maddelerinde; kanunların, kanun hükmündeki kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün veya bunların belirli madde ve hükümlerinin şekil ve esas bakımından Anayasa'ya aykırılığı iddiasıyla, doğrudan doğruya maddede sayılanlar tarafından, belirtilen düzenlemelerin Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak 60 gün içinde iptal davası açılabileceği,

152 nci maddesinde ise "Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.

Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır." hükümlerine yer verilmiş,

Anayasa Mahkemesinin kararları üst başlığını taşıyan 153. maddesinde ise; "Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.

Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.

Kanun, kanun hükmünde kararname ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmi Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.

İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukuki boşluğu dolduracak kanun tasarı veya teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar.

İptal kararları geri yürümez.

Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar." düzenlemesi getirilmiştir.

1961 Anayasası'nın 152 nci maddesinin karşılığı olan bu düzenleme, 1961 Anayasasının ilk metninde; "Anayasa Mahkemesince, Anayasa'ya aykırı olduğundan iptaline karar verilen kanun veya içtüzük veya bunların iptal edilen hükümleri, karar tarihinde yürürlükten kalkar" şeklinde iken 20.9.1971 gün ve 1488 sayılı Yasa ile "gerekçesi mevcut olmayan iptal kararı gereğinin, gerekçe bilinmediği için, yasama ve yürütme organlarınca yerine getirilmesinde çoğu kere ortaya çıkan güçlükler ve kamu oyunda doğan tereddütlerin" giderilmesi amacıyla, "... gerekçeli kararın Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar." şeklinde değiştirilmiş, 1982 Anayasası'nın 153. maddesinde de aynı ilkeye yer verilmiş, 1961 Anayasası'nın 152 nci maddesinin 4 üncü fıkrasında yer alan def'i yoluyla ileri sürülen Anayasa'ya aykırılık iddialarında; olayla sınırlı ve yalnız tarafları bağlayıcı iptal kararları verilebileceği ve Yüksek mahkeme kararlarına karşı Cumhurbaşkanınca itirazda bulunulabileceği hakkındaki fıkralar, hukukun genel ilkeleriyle çelişki yaratacağı düşüncesiyle, MGK. Anayasa Komisyonunca metinden çıkarılmış, böylece olayla sınırlı ve yalnız tarafları bağlayıcı iptal kararı verme sistemi terk edilmiş ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesinliği kabul edilmiştir. ( M. Akad-A.Dinçkol, 1982 Anayasası, sh. 606 vd., Y.Aliefendioğlu, Anayasa Yargısı ve Türk Anayasa Mahkemesi sh.424 vd. )

Anayasa'nın 153. maddesindeki "iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz, kanun, kanun hükmünde kararname ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar." hükmü uygulamada önemli sorunlara, gerçek dışı haberlerin duyum olarak kamuoyuna iletilmesine neden olmuş, Mahkemece son yıllarda bu durumun önlenmesi için kısa kararların yarı resmi biçimde basına duyurulması yöntemi benimsenmiştir. 153. maddedeki bu düzenleme uyarınca, iptal kararları duyulmasına karşın yasanın Anayasa'ya aykırı olduğu biline biline uygulanmasına devam edilmiş, kimi durumda da iptal edilen yasanın benzeri yeniden çıkarılarak, Anayasa Mahkemesinin bu yeni yasayı iptaline ve iptal kararının yayımına kadar yürürlükte kalması amaçlanmış, Anayasa Mahkemesince bu olumsuzlukların giderilmesi için, Anayasal ya da yasal bir düzenleme bulunmamasına karşın, kuralın yürürlüğünün devamında giderilmesi olanaksız zararların ortaya çıkmasının söz konusu olduğu hallerde "yürürlüğün durdurulması" kararı verilerek bu tür anayasal ihlallerin önüne geçilmeye çalışılmıştır. ( Y.Aliefendioğlu, Age. sh.424 vd, Aynı yazar Anayasa Yargısı, sh.204 )

"Yürürlüğün durdurulması" kararı ile bir kısım iptallerde, iptal kararının verildiği tarihi ile gerekçesinin Resmi Gazetede yayımlandığı tarihler arasındaki, Anayasa'ya aykırı ve meşruluğunu yitirmiş bir kısım kuralların uygulanması veya uygulanmaması sağlanabilmiş ise de; her istemle ilgili "yürürlüğün durdurulması" kararı verilmesi olanağı bulunmadığından çoğu zaman iptal kararının verildiği tarihten maalesef çok uzun bir süre sonra gerekçeli karar yazılıp Resmi Gazetede yayımlandığından ( Örneğin 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek hamillerinin Korunması Hakkındaki Yasa'ya 3863 sayılı Yasayla eklenen geçici madde de yer alan "üç ay içinde..." ve "... yine bu sürede..." sözcükleri, "mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş"ler yönünden Anayasa Mahkemesinin 11.1.1994 gün ve 29/1 sayılı kararı ile iptal edilmesine karşın, gerekçesi 13.11.1997 günlü Resmi Gazetede yayımlanmıştır ). Bu dönem içinde özellikle kişi özgürlüklerini ilgilendiren iptallerde, Yargı organlarınca hukuk devleti ilkesi ve Anayasa'nın ruhuna sadık kalınıp, biçimsel olarak varlığını sürdürse dahi geçerliliğini yitirmiş yasa kuralları uygulanmayarak, evrensel hukuk normları hayata geçirilmiş, temel haklar ve özgürlüklerin korunmasında duyarlılık gösterilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarına karşı herhangi bir yasa yolu öngörülmediğinden verildikleri anda kesin olmaları, bu kararların Anayasanın 153 üncü, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 53 ve 54. maddelerinde belirtildiği üzere, "Devletin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri ve kuruluşları" bağlamaları, 4616 sayılı Yasanın uyuşmazlık konusu 6 ncı bendindeki, "daha önce şartla salıverilme hükümlerinden yararlandığı halde yeniden suç işleyerek hüküm giyenler ile daha önce çıkarılmış bir aftan yararlananlar, bu madde hükümlerinden yararlanamazlar." şeklindeki düzenlemenin herhangi bir süre öngörülmeden iptal edilmiş olması, iptalle ilgili herhangi bir düzenleme yapılmasına gerek bulunmaması ve bu nedenle iptal gerekçesinin, bendin uygulanmamasına herhangi bir etkisinin söz konusu olmaması, Anayasa'ya aykırılığı saptanan bir kuralın uygulanmasına devam olunmasının, ileride giderilmesi olanaksız zararlara neden olacağı ve hukuk devleti ilkesine olan güveni zedeleyeceği de dikkate alınarak, iptal hükmünün herhangi bir süre ve koşul öngörülmeden iptal edilen bendler yönünden, yürürlüğe girdiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.

4616 sayılı Yasanın 1 inci maddesinin 6. bendindeki kural Anayasa Mahkemesince 18.7.2001 gün ve 4-332 sayılı kararı ile iptal edilmiş bulunduğundan yukarıdaki belirlemeler ışığında sanık hakkındaki kamu davasının ertelenmesi gerekmekle Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle Yargıtay C.Başsavcılığının itirazının REDDİNE, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine 25.09.2001 günü oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 10-03-2008, 23:59   #28
Kemal Yıldırım

 
Varsayılan

Aynı şeyleri tekrar yazmama gerek yok sanırım. O yüzden sadece linki veriyorum:

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=25134

Saygılarımla..
Old 16-03-2008, 18:18   #29
Kemal Yıldırım

 
Olumlu Mal Beyaninda Bulunmama Ve Anayasa Mahkemesİnİn İptal Karari!

Alıntı:
Yazan Kemal Yıldırım

Aldığımız bir duyuma göre İzmir' de Sayın Hocam M. Ruhan ERDEM' in verdiği mütalaa oğrultusunda cezalar düşmekteymiş. Yarın kendisinden detaylı bilgileri almaya çalışacağım.
Yukarıdaki 5 nolu mesajım duyum üzerine yazılmıştır. Mesajda yazıldığı gibi cezalar Sayın hocamızın verdiği mütallaa doürultusunda düşürülmemiş, aksine hocamızın aksi yönde verdiği mütalaaya rağmen düşürülmüştür.

Dokuz Eylül Üniversitesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku Anabilim Dalı Öğr. Üyesi Doç Dr. Mustafa Ruhan ERDEM' in konuya ilişkin değerlendirmesini aşağıda linkte bulabilirsiniz:

http://www.turkhukuksitesi.com/showt...743#post157743

Saygılarımla..
Old 17-03-2008, 11:06   #30
ALTINCABA

 
Varsayılan

SEVGİLİ MESLEKTAŞLARIM kendinizi yormayınız sayın armağan konyalı nı8n da söylediği gibi ,artık anayasa ya da uyulmuyor 2002 yılında bu konuda verilmiş bir karar var anayasa mahkemesi önceden bağladığı bir konuyu deyim yerinde ise ısıtarak tekrar tekrar karara bağlıyor karar gerekçesiz yayınlanıyor hemen uygulanıyor. Kimse üzerine alınmasın ama bence bu karar içerisindee biraz da hukuksuzluk barındırılıyor. Kanunlar kelime anlamları ile değil bütün olarak uygulanabilmeli ve sağlıklı olmalıdır. Şimdi sözleşme özgürlüğü ile bağlantı yapılan ve buna bağlı olarak sözleşmeden ceza alınmaması ile ilişkili olan bu krararın gerekçesini çok merak ediyorum. Bilindiği gibi tarih çokça kahramanlardan bahseder. bu adamlar mert sözüne sağdık ağzından çıkan bir tahhüt için her türlü tehlike ve olumsuzluğa göğüs geren kimselerdir. bu bir hikaye gibi gelebilir ama kararların sonunda şu gerçek ortaya çıkar. Bir sözleşme yapar belki 200 tane işçi çalıştıran bir kurumdan malzeme alır ve karşılığında şu tarihte şunu ödeyeceğim dersiniz. bu sözünüze istinaden birde senet verirsiniz. Anlaştığınız kurum gece gündüz size çalışır işçi evine gitmez patron bu sözleşme sebebi ile mal sattığı ve para kazandığını düşünerek yehni yatırımlar yapar. Belki ailesi için bir planda yapar. Emekler çekilerek hazırlanan paketrlenen gönderilen malzemenin parası söz verilen gün ödenmez. "Benim sözüm senettir" gibi cümlelerin ise artık esamasi okunur hale gelmiştir söz b
ir tarafa senedin bile hiçbir hükmü kalmamıştır. snet borçlusu olarak birşey ödemez hatta hatta pasif savunma yani öylece durmak ile bütün sorunlarınızı çözersiniz. devlet size bir yazı gönderir ve gereğini yapmasanız dahi birşey olmaz. Biraz dremetize olduğunun farkındayım yanlız üstatlarımız çok iyi bilirlerki kötü bir fiil suç olmaktan çıkarılır ve yaptırımsız kalır ise devlet bu fiilin cezasını ortadan kaldırmış olsa da fiilin insan fıtratında kötü olduğu hissiyatını silemez. adalet bir hissiyat meselesidir. ;Biz burada hukuken verilen kararın kelime kelime sonuçlarını tartışıyoruz çünki biz hukukçuyuz. ,Fakat unutmayalım memleketimiz insanı trafikte bir başkası kırmızı ışıkta geçip kendi beklediği zaman ve kırmızıda geçene polisin müsamaha gösterdiğini gördüğü zaman ya kendisi de geçmeye başlar yahut geçeni sözle taciz eder. Kavgalar yaşanır. Borcunu ödememek yasada olsun olmasın insanlar arasında istenilmeyen bir davranıştır. Şimdi vatandaşa iki türlü yol görünecek bunları sizler de duymuşsuznuzdur. Birincisi ben kerizmiyim ben neden borcumu ödüyorum devlet ödemeyene birşey yapamıyor. İkincisi madem siz alamıyorsunuz ben alırım. Evet mal beyanında bulunmyan üzerindeki malları da usulüne uygun saklamayı başarmış hesapları başkaları üzerinden seyreden kimseler ile ilgili alacaklıları artık borçlunun hesapları, başkasının üzerine olan taşınır ve taşınmaz malları ile ilgilenmeyecek tasarrufun iptali hile ve muvazaa davaları gündeme bile gelmeyecek alacaklı sabırla adaletin yerine gelmesini beklemeyecek. Ya gidip başkasını dolandıracak ya gidip adam vuracak. Sevgili meslektaşlarım bu karar ile aslen bir insanlık vasfı olan sözünde durma niteliğinin aksi halinde bulunduğunuz toplumda size birşey yapılamamasını devlet garanti altına almıştır. Bence Temelde A. İn. Hak. Mah. kararı yanlıştır. N demektir sözleşmeden dolayı sorumluluk almama. dünya ekonomisi firmalar şirketler küçük ve orta ölçekli işletmelerin birbiri ile yaptığı ticari sözleşmeler ile döner toplumlar kazanç elde eder anlaşılır ve karşılıklıo taahhütler yerine getirilir. Unutmayalım ki önceki kurallaraı ortaya çıkaran ve yasalaştıranlar da büyük hukukçulardır. Şimdi dahada iyileştirmek gerekirken kelime hataları ince düşünceler aykırı fikirler ile ayaklar altına alınmıştır. Eğer bir hukuk toplumu cumhurbaşkanından vatandaşına bir kurala uyacağı ile ilgili düstur altına alınmöış bu kuralın koruyucusu olan mahkeme koruduğu kurallara usulen de olsa aykırı karar verebilmiş ise bu çok büyük bir sıkıntı var demektir. Bunun yanında Avurpa nın her verdiği kara doğrudur ve mükemmeldir diye bir ilke de yoktur. Avrupa mahkemelerinde olan yanlışlıklar ile ilgili en basit göstergeler terör suçlularına gösterilen müsamaha dır. Ayrıca ceza kanunları sanık hakları ce ceza muhakemesi yönünden Avrupa dan çok önde olduğumuz da gerçektir. Bizim kadar sanık haklarını savunan bir adli mesele olduğunda gerçek ve hukuka aykırı fiilin sonuçları ve yaptırımından çok sanığın haklarıonın gündemde olduğu attığı her adımın savunulduğu poliste verdiği ifadenin ortadan kaldırıldığı usulüne uygun olmadığı gerekçesi ile delillerin yok sayıldığı tutuklanma işlemlerinin zorluğu. polisin ve kolluk kuvvetlerinin vasufsız bırakıldığı bir dünya ülkesi de yoktur. Ülkemiz yapılan düzenlemeler ile sçlu cenneti haline getirlmiştir. CMK semineri veren Doğan SOYARSLAN bir konuşmasında ceza ve güvenlik tedbirleri tartışılıken kendisine polislerin adeta hareket edemez hale getirilmesi, savcıların yetki karmaşası, sanığın muhteşem hakları sorulduğunda şunları sözlemiştir. " Biz burda olması gerekeni değil mevcut durumu ve uygulamayı anlatıyoruz." tüm meslektaşlarıma saygılar sunar hukuka sahip çıkmaları ve üstadlarımızın bizlere yol gösterme konusunda yardımcı olmalarını dilerim.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
yargıtay yolu kapalı kararlarda çözüm yolu Av. Kader DEMİR Meslektaşların Soruları 6 10-03-2015 11:18
Av. Murat Salman: Yine Genç Bir Hukukçu ve Yine Erken Gelen Bir Ölüm... uye8490 Hukuk Haberleri 23 25-02-2008 01:10
Yine bir avukat yine bir saldırı... ares139 Hukuk Haberleri 37 17-02-2007 22:43
Yine Şans Oyunu, Yine Tazminat.. Av.Mehmet Saim Dikici Meslektaşların Soruları 1 24-09-2002 10:48


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08559799 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.