|
Karar aşağıdadır.
|
Alıntı: |
|
|
|
|
|
|
|
|
T.C.
YARGITAY
İÇTİHADI BİRLEŞTİRME GENEL KURULU
E. 1945/28
K. 1950/6
T. 15.3.1950
818/m.133
6762/m.66
2004/m.68
1086/m.303,304
DAVA VE KARAR : Ziraat Bankası`nın tohumluk tedariki için çiftçilere dağıttığı paraların tahsili talebiyle yaptığı icra takibine karşı, borçlu çiftçi, zamanaşımı savunmasıyla itirazda bulunmuş ve alacaklı Banka ise borçtan bir miktarının ödenmesiyle, zamanaşımının kesilmiş olduğunu ve bu hususun Banka defteri kayıtlarıyla ispat edileceğini bildirerek, itirazın kaldırılmasını istemiş olduğundan,icra tetkik merciince Banka defteri kayıtlarına dayanılarak zamanaşımının kesilmiş olduğunun kabulüyle, borçlunun itirazının reddine dair verilen karar, mahkemelerin tatili zamanında, Yargıtay`a ait işleri görmek üzere kurulan heyetçe, 15.8.1945 tarih ve 2198/2000 sayılı kararı havi ilamla onanmış ve halbuki, emsali işlerde Yargıtay İcra ve İflas Dairesi Heyeti, zamanaşımının tediye ile kesilmiş olduğu iddiasının Banka defterleri kaydı suretiyle ispat edilemeyeceği içtihadında bulunmuş olmakla, bu suretle hasıl olan içtihat uyuşmazlığının birleştirilmesi lüzumu, adı geçen Yargıtay Dairesi Başkanlığı`nın 23.10.1945 tarih ve 867 sayılı yazısıyla istenilmesine mebni mezkur yazı ve bu yazıya ekli karar örneği çoğaltılarak dağıtılmış ve 15.3.1950 tarihine rastlayan Çarşamba günü saat 9.30`da müzakerenin başlayacağı, Genel Kurul üyelerine bildirilmişti.
Bugün toplanan Genel Kurul`a elli yedi zatın iştirak ettiği görülüp, müzakere nisabının tahakkuk ettiği anlaşılmakla,Birinci Başkan H.Ö.`ün Başkanlığı`nda müzakereye başlanarak, uyuşmazlık konusu kağıtlar, Birinci Başkan tarafından okunduktan ve olayın özeti anlatıldıktan sonra söz alan;
İcra ve İflas Dairesi Başkanı A.Y. :
Yüksek Kurul`a arz olunan ihtilafı, tüccar olmayan veya tüccar olan alacaklı ve borçlular aralarında tehaddüs etmiş olması bakımından bir tefrike tabi tutularak mütalaa etmek icap eder.
Tüccar olmayanlar arasındaki ihtilaf; alacaklının icra takibine karşı borçlu zamanaşımı savunmasında bulunur. Alacaklı da zamanaşımının bir kısım ödeme ile kesilmiş olduğunu iddia eder. Borçlunun bu iddiayı inkar etmesi üzerine, alacaklı ispat etmek mevkiine geçer. Bunun için, alacağın senedi arkasında, tarafından yazılmış bir kısım teslimat şerhlerini gösterir. Borçlu ise bu teslimat yazılarının tarafından yazılmamış olduğunu ve kabul etmeyeceğini bildirir. Bu halde yapılacak muamele, Borçlar Kanunu ile Hukuk Usulü Muhakameleri hükümleri dairesinde ihtilafın hal ve intacıdır.
Borçlar Kanunu`nun 133`üncü maddesi, müruruzamanı kesen halleri sayıp bildirir. Bu hallerden bir kısmı, bir sayılı bentte, diğer kısmı iki sayılı bentte yazılmıştır.
Bir sayılı bentte, "Borçlu borcunu ikrar ettiği, hususiyle faiz veya mahsuben bir miktar para veya rehin veyahut kefil verdiği takdirde" diye yazılıdır.
Bir sayılı bentte yazılı borcun ikrarı hususu ile rehin ve kefil vermek keyfiyetleri ve iki sayılı bentte yazılı diğer haller, mevzuumuzun dışı olduğundan, bunlar hakkında söz söylemek gerekmez.
Bir sayılı bentte yazılı olan ve bahsimizi ilgilendiren borca mahsuben faiz veya bir miktar para vermek hususuna gelince;
Borca mahsuben bir miktar para vermek veya borcun faizini ödemek, asıl borcu kabul ve tasdiktir. Bir borcun kabul ve tasdikinden sonra, zamanaşımı için yeni bir müddet geçmelidir. Kabul ve tasdikten evvel geçen zamanlar, zamanaşımı hesabına katılmaz.
Alacaklının iddiası veçhile, borca mahsuben bir miktar ödemenin vukuunu ve böylece zamanaşımının kesilmiş olduğunu, borçlu ikrar ve kabul ederse söz yoktur. Bu ikrar muteberdir. İkrar edilen hususun başkaca ispatı icap etmez. Bu ikrar, mukir olan taraf aleyhine delil teşkil eder. İkrarın mahiyeti ve arz olunan bu hükümleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun 236 ve 238`inci maddelerinde etrafiyle bildirilmiştir. İzaha mahal yoktur. Fakat borçlu, borca mahsuben bir miktar para verildiği yolundaki alacaklının iddiasını kabul etmez, inkar ederse, bunu alacaklı ispat ile mükelleftir.
Bu nasıl ispat olunur? Hukuk Usulü Kanunu`muz, ispat vasıtalarını saymıştır. Bunlar, yazılı deliller ( senetler, vesikalar ) sözlü deliller, tanıklardır ( kanunun kabul ettiği miktara ve istisnai hallere münhasır olarak ) ve sairedir. Bu noktada, Usul Kanunu`muzda etraflı hükümler vardır. Bunların izahı da burada gerekmez. Yalnız, İcra Kanunu`muzun şümulüne giren bir ihtilafta kabul ettiği deliller, Usul Kanunu hükümlerinden ayrık olarak, nevi itibariyle tahdit edilmiştir. İlamlı veya ilamsız takiplerde, iddia ve savunmayı ispat için kabul edilen delillerin nevi ve mahiyeti, İcra Kanunu`nun otuz üç ve altmış sekizinci maddelerinde açıklanmıştır.
Beyan olunan kanun hükümlerinden sonra, maddi vakıalara gelince; alacaklının tahsilini istediği paranın sübut delili olan senet tarihine göre, aradan zamanaşımına yeter bir müdddet geçmiştir. Bazı alacaklılar, böyle eski tarihli senede karşı zamanaşımı definde bulunulacağını tahmin ettikleri için, senedin arkasına bir kısım teslimat şerhi yazarlar. Ve icra takibini,mütebaki para için yaparlar. Borçlu senede karşı zamanaşımı definde bulununca, bunun kesilmiş olduğunu söylerler. Borçlu, ileri sürülen bu kısmen ödemeyi kabul etmez. Zamanaşımı iddiasında musir bulunur. İcra işlerinde böyle hadiselere çok rastlanır. Bu halde ne yapılmak ve ihtilafı nasıl halletmek lazımdır?
Bunun için, alacaklıdan borçluyu ilzam edecek mahiyette delil aranır. Alacaklının senet arkasındaki kendi yazısı lehine delil tutulmaz. Borçlar Kanunu`nun 304`üncü maddesi bu neticeyi amirdir. Bir kimsenin kendi sözünün, kendi lehine delil olmaması asıldır. Bir kimse, kendi sözü ile davasını ispat etmiş olmaz. Alacaklının iddiasını, yukarıda beyan olunduğu veçhile, borçluyu ilzam edecek mahiyette ve kuvvette deliller ile ispat etmesi gerekir. Bu delillerin mahiyetini ve kuvvetini, Usul Kanunu hükmü bildirir. Bununla beraber, icra takibinde bu delillerin nevi ve mahiyetini İcra Kanunu`nun kabul ettiği şekil ve surette mütalaa ve kabul etmek zaruridir. Buna göre, bu delliller yazılı olmalıdır. İcra Kanunu, sözlü delili ve yemini kabul etmez.
Söz hulasa edilirse, tüccar olmayan alacaklı ve borçlu arasında hadise olan ihtilafın, izah olunan Kanun hükümleri dairesinde halli icap eder.
Şekil ve mahiyeti bildirilen ihtilaf, tüccarlar arasında çıkarsa; meseleyi diğer kanun hükümleri dairesinde, yani Ticaret Kanunu`nun bu hususa mütedair bulunan açıklamaları ile halletmek gerektir.
Bu lüzumu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun 303`üncü maddesi bildirir. Bu maddede, "defateri ticariyede münderiç kayıtların hüküm ve kuvvetleri, Ticaret Kanunu ahkamına tabidir" deniyor. Buna göre, Ticaret Kanunu hükümleri gözden geçirilince görülüyor ki, seksen birinci maddesinde, ticari muamelelerden dolayı tüccarlar arasında tahaddus eden ihtilafta, Kanun`un tutulmasını emrettiğiticaret defterleri, "muayyen şartlar altında esbabı sübutiye makamında kabul olunabileceği" yazılıdır.
Kanun, bu açık beyanıyla, ticari defterlerin esbabı sübutiyeden sayılabilmesi için ilk şart olarak, ihtilafın iki tüccar arasında olması lüzumunu ortaya koymuştur.
Tüccarlar arasında ticari defterleri kayıtlarının lehe olarak kabulü, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun biraz evvel bildirilen hükümleri karşısında, istisnai bir haldir. Bu hal, davacının sözünün, yazısının kendi lehine delili sayılmaması esas kaidesine aykırır düştüğü için, Kanun bu delili, bazı kayıt ve şartlara bağlamış ve buna salim ve mazbut bir şekil vermiştir. Ticaret Kanunu`nun seksen üçüncü maddesinde, "münderecatı sahibi lehine delil ittihaz olunabilecek defterlerin, Kanun`un tarifine muvafık olarak tutulmuş olmaları lüzumu ve sonra hasım tarafın yine Kanun`un tarifelerine uygun surette tutmuş olduğu ticaret defterleri kaydına muhalif düşmemesi hususu" bildirilmekte ve şayet bir tarafın ticari defteri kaydı, diğer tarafın yeni ticari defteri kaydına muhalif düşerse, o defterin sahibi lehine delil olmak hassa ve kuvvetini kaybedeceği açıklanmaktadır. Bununla beraber, lehe delil tutulmak istenilen defter kaydının hilafını, hasım tarafın muteber deliller ile ispat etmek hakkını haiz olduğu, gerek bu seksen üçüncü ve gerek seksen dördüncü maddelerde, sebepleriyle başkaca gösterilmekte ve bu suretle bir defter kaydını, sahibi lehine delil sayabilmek için yine bu Kanun`un seksen altıncı maddesi uyarınca sahibine tamamlayıcı bir yemin verilmek de gerekmektedir.
Özet olarak, bu kısımda, yani alacaklı ve borçlu tüccar olduğunda, alacaklı, zamanaşımının bir kısmı tediye ile kesilmiş olduğu yolundaki iddiasını, hasım tarafından inkarı halinde kendi ticaret defterleri kayıtlarıyla ispat edebilir. Bu ispat usulünün tek yeri, iki tarafın da tüccar olması halidir.
Alacaklı tüccar olur da, borçlu tüccar olmazsa, aralarındaki ihtilafın hallinde, iki taraf tüccar olmadığı surette uygulanacak kanun hükümleri dairesinde muamele ifa olunur. Çünkü, bu usul dışında Ticaret Kanunu hükümleri dairesinde ihtilafın halli, Ticaret Kanunu`nun seksen birinci maddesinin açık beyanı veçhile, iki tarafın tüccar olması ile kabil ve caizdir. Tüccar olmayan taraflar arasında Ticaret Kanunu hükümleri yürümez. Ve bu cihet, Usul Kanunu`muzun 303`üncü maddesi hükmüyle de başkaca müeyyet bulunur.
Bu sebeplerledir ki, tatbik olunacak kanun hükümleri itibariyle, yani bu hükümlerin bir kısmının Borçlar Kanunu delaletiyle Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerini ve diğer kısmının sadece Ticaret Kanunu mevzularını teşkil etmesi bakımından, ihtilafı iki zümrede mütalaa etmek gerekir. Ve tatbik olunacak kanun hükümlerindeki birlik hesabıyla iki tarafı tüccar olmayanlar ile bir tarafı tüccar olup da diğer tarafı tüccar olmayanların bir kısımda yer almaları doğru ve kanun hükümlerine uygun görülür.
İhtilaf mevzuu olan icra işlerinde, taraflardan biri Ziraat Bankası, diğeri çiftçidir. Borç da, çiftçiye tohumluk parası dağıtmadan doğmaktadır. Ticaret Kanunu`muzun yirmi birinci maddesi hükmünce, hususi ve umumi bankalar muamelatı mutlak surette ticaridir. Yine aynı Kanun`un on dokuzuncu maddesi mucibince, bir çiftçinin mahsulatını başkalarına satması adi işlerden olduğu gibi, bu mahsulü için tohum tedariki ve bu sepeple borçlanması da ticari muamele sayılmaz.
Kanun hükümlerine dayanılmak suretiyle durumları belirtilen alacaklı Banka ile borçlu çiftçi arasında çıkan ihtilafta, Banka`nın bir kısım tediye ile zamanaşımının kesilmiş olduğu iddiasını, borçlunun ödemeyi inkarı halinde Banka defterleriyle ispatı caiz ve doğru olamaz. Banka`nın zamanaşımının kesilmiş olduğu iddiasını,Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun bildirdiği delillerle ispat etmesi lazımdır. Banka defterlerini kendi lehine delil olarak gösteremez. Ve bununla ihticac olunamaz.
Usul Kanunu`nun, borçluyu ilzam edecek delilleri daha kesin olarak sayı bildirmesine mukabil, İcra Kanunu, bu delilleri daha tahdidi olarak kabul etmiş olduğundan, icra takibi sırasında ileri sürülen bu kabil iddialarda, borçluyu ilzam edecek delillerin İcra Kanunu çerçevesinde daha mahdut surette tetkik ve mutalaası icap eder. Bu sebepledir ki, Bankanın bu zeminde ibraz edeceği delil, ya borçlu tarafından ikrar edilmiş veya Kanun`un gösterdiği yolda borçluya aidiyeti sabit olmuş bir vesika olmak lazımdır. Yoksa Banka defter kaydının müstenidatını teşkil eden ve borçluyu ilzam eder mahiyeti haiz olarak buna aidiyeti alacaklı tarafından ispat olunmayan veya bu mahiyeti ve kendisine atıf ve izafesi borçlu tarafından ikrar edilmeyen evrak, delil olamaz.
Arz olunan kanun hükümlerine ve düşünüşe göre, icra takibinde bulunan alacaklının, banka ve borçlunun çiftçi olması ve muamelenin bir ticari muamele sayılmaması sebebiyle, Bankanın zamanaşımının kesilmiş olduğu yolundaki iddiasını, Ticaret Kanunu`nun seksen birinci maddesi hükmünce, kendi defter kayıtlarıyla ispatı caiz olmadığı halde buna cevaz veren ve Yargıtay İcra Dairesi`nin kararları arasında ihtilaf çıkmasına sebep olan tatil mahkemesinin 15.8.1945 tarihli ve 2198 Esas numaralı kararında isabet olmadığından, Daire`nin buna muhalif eski kararların doğruluğunun kabul ve tasdiki suretiyle içtihat ihtilafının giderilmesi icap eder.Şimdilik maruzatım bu kadardır.
Üye T.T. : Bendeniz, bir mahkeme yarıgıcı gibi, Ticaret Kanunu`ndan bahsetmeyeceğim, icra h^kimi sıfatıyla hadise üzerinde duracağım. Hangi vesikaya müsteniden icradan bir paranın tahsili istenir? Bunlar, yüksek malumları olduğu üzere, ilam, ilam mahiyetindeki borç senetleri, ipotek senetleri, bedeli icara mahsuben verilen vergi makbuzları gibi resmi vesikalar, nihayet borçlunun ikrar ettiği belgelerdir. Bunlardan hariç hiçbir vesika, icra takibine mesnet olamaz, aksi ahvalde, yani bunlardan hariç vesikalara müsteniden ancak mahkemeye gitmek lazım gelir.
Ziraat Bankası, adi senede müsteniden icraya müracaat etmiştir. Borçlu, buna karşı müruruzaman itirazında bulunmuştur. Banka, borçlu tarafından yapılan kısmi tediye ile müruruzamanın kesildiğini ileri sürmüştür ve kendi kayıtlarını sübut delili olarak dermeyan etmiştir.
Bankanın takip için ibraz edeceği kayıt ve senetleri, resmi vesikalardan addedilmeyince, bunlar defi makamında da ileri sürememesi icap eder.
Kanaatimce, devlet bile defterlerinden bu kabil listeler çıkarıp ibraz etse, icrada sübut delili olamaz. Ve yukarıda saydığım resmi vesikalardan addedilemez.
Biraz evvel arz ettiğim veçhile, Bankaya, mahkemeye müracaat etmesi lüzumunu beyandan başka icraca yapılacak bir şey yoktur. Takip hukukuna taalluk eden kararlar, esasen katiyet ifade etmez. Ziraat Bankası`nın, "Türkiye Cumhuriyeti" unvanını aldıktan sonra resmi mahiyette olduğunu kabul eden tatil heyetine muhalif olan Dairemiz`in son karar ve noktai nazarı doğrudur.
Üye S.A. : Ziraat Bankası`nın tediye defi, tarafeyn tüccar olursa sübut vasıtası olduğunda şüphe yoktur. Aksi halde Banka kayıtları resmi vesika değildir
Beşinci Hukuk Dairesi Başkanı Y.K. A. : Zamanaşımını kesen borcun kısmen tediyesi hususu, icra merciinde ne suretle tevsik ve ispat olunmak gerekir; olayda Banka defter ve kayıtları sübut delili olabilirmi ?
Bankacılık ticari bir işlemdir. Fakat Banka `nın kanun tarifatına uygun olarak tutulmuş olan defterleri sübut delili olabilmek için, tarafların tacir, borç ve ihtilafın da ticari bir işlemden doğmuş olması lazımdır. Olayda borçlu çiftçi olmasına ve borç, zirai bir işlemden münbais bulunmasına göre, defter sübut delili olamaz. Ancak, Banka muamelatı, statüsü dairesinde tedvir olunur.
Tohum bedelinin borçlanma, ya bir sözleşme veya müteselsil kefalet üzerine yapılmıştır. Bankaca, defter ve kayıtlarının, ihtilaf halinde, beyyine ( 1 ) olarak kabul edileceği, borçluya kabul ve taahhüt ettirilir. Bu noktalar incelenmiş midir? Defter kayıtlarının dayandığı fiş v sair belgeler, kısmen tediyeyi ispat eder bir durumda mıdır? Bu hususlar göz önünüde tutulmaksızın mutlak bir kaide konamaz.
Olayda, kısmen tediye hakkında makbuz verildiği, dipkoçanından anlaşılmaktadır. Defter kayıtları da fiş ve sair belgelere dayandırılmış ise, mercice kabul edilmesi gayeye daha uygun düşer. Ziraat Bankası, çiftçiye kredi sağlayan bir müessesedir.
Çiftçiye tohum dağıtılmasındaki kanun hükümleri ve gaye göz önünde bulundurulmak suretiyle, Banka`nın da hukuku korumak gerekir, her hususun hallini mahkemeye bırakmak, takip hukukumuzun "ilamsız icra" babını hükümsüz bırakır.
Binaenaleyh, Banka muamelatında cari usul ve merasim göz önünde bulundurulmaksızın ve defter kayıtlarının müstenidatı incelenmeksizin,dipkoçanıyla verildiği anlaşılan makbuzu ibraz etmeyen borçlunun kısmen tediye ile zamanaşımını kesmiş olduğuna, fiş gibi müstenidata dayanan Banka defter ve kayıtlarının mercice mutlak surette sübuta yeterli görülmeyerek işin hallini mahkemeye bırakmak, bir veçhile doğru olamaz. Bu bakımdan, tatil heyetinin kararı daha isabetlidir, düşüncesindeyim.
Ticaret Dairesi Başkanı F.Y. : Hadise, bize iyi izah edilmedi. Bankadaki bu kaydın zürra`a ( 2 ) karşı delil ittihaz edilip edilmeyeceği, müzakeremizin konusunu teşkil etmektedir. Banka tediyeyi, sadece defterine kaydetmiyor. Borçluya aynı zamanda makbuz dahi veriyor. Müstakriz, Banka tarafından ileri sürülen tediye defini inkarla makbuz ibraz etmiyor. Makbuzun dipkoçanı vardır. Böyle bir delil var mı, yok mu, bunlar üzerinde durulmuş mudur ? Tatil heyetinin tetkik ve karara bağladığı dosya getirilip, bu noktaların incelenmesi muvafık olur kanaatindeyim.
İcra ve İflas Dairesi Başkanı A.Y. : Hadise, zürra`a tohumluk için para verme meselesidir. Bankada hesabı cari yoktur. Kısmen tediyeyi daha evvel arz ettim. Kısmen tediye, borçlu tarafından ikrar edilirse mesele sübut bulur. Vesika olmadığı durumunda, Banka defterlerindeki yazının Banka lehine sübut delil olup olmayacağını tayin etmek mevkiindeyiz.
Üye T.T. : İcra tetkik mercii, hadiseleri vesaikle halleder. Takdir hakları yoktur. Dipkoçanları da Banka kaydıdır. İcra dairesince kabul olunamaz.
Beşinci Hukuk Dairesi Başkanı Y.K. A. : Maruzatım, Banka defter ve kayıtlarının dayanağı mevcut ve takip hukuku hükümlerince kısmen tediyeyi tevsik eder mahiyette olduğu hallere mütedair ve münhasırdır. Bu mahiyet arz etmeyen hallerde ihtilafın halli, tabiatiyle mahkemeye bırakılmak gerekir, demeleriyle:
Sonuçta ; Uyuşmazlığa konu olan iddia ve savunmanın, tüccar olanlar veya olmayanlar arasında geçmesi hallerini, bu hususta uygulanacak kanun hükümlerinin farklı olması bakımından ayrı ayrı mütalaa etmek lüzumlu görülmüştür.
Tacir olmayan özel veya tüzelkişiler arasında çıkan ihtilafta, borçlunun ileri sürdüğü zamanaşımının, Borçlar Kanunu`nun 133`üncü maddesinde sayılıp bildirilen sebeplerle kesilmiş olduğunu iddia eden alacaklının, bu iddiasını borçlunun inkarı halinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun kabul ettiği şekil ve suretlerle ispat etmesi lazımdır. Gerek Borçlar Kanunu`nun 133`üncü maddesinin bir sayılı bendinde, diğer sebepler arasında borca mahsuben bir miktar para veya faiz verilmesinin müruruzamanı keseceği yazılı olduğu gibi, iddia edilen bir kısım ödemenin inkarı halinde ihtilafın halline müessir bulunan bu iddianın delil ili ispatı lüzumunu ve delillerin mahiyetini ve ispat saha ve kuvvetlerini Hukuk Muhakemeleri Kanunu bildirir. Bir kimsenin sözünün ve yazısının kendi lehine delil olmaması esas kaidedir. Fakat, aleyhine delil teşkil etmesi, caiz ve kabule şayan bulunur.Bu cihet, sözü geçen Usul Kanunu`muzun 304`üncü maddesinde gereği kadar açıklanmış ve 303`üncü maddesinde ise ticaret defterlerindeki kayıtların hüküm ve kuvvetlerinin, Ticaret Kanunu ahkamına tabi olacağı bildirilerek, bu hükümlerin tacir olmayanlar arasındaki ihtilafta tatbik yeri olmadığı gösterilmiştir.
Beyan olunan bu Kanun hkümlerine göre, tacir olmayan alacaklı ve borçlu arasında ileri sürülen zamanaşımının, bir kısım borcun ödenmesiyle kesilmiş olduğu iddiasını, alacaklının elinde bulunan senedin arkasına yazacağı şerh ile kendi lehine ispat edemeyeceği ve bu yolda vaki bir ödeme iddiasının borçluyu ilzam edecek diğer kanuni delillerle ispatı gerekeceği ve icra takiplerinde ise bu delilin, İcra ve İflas Kanunu`nun altmış sekizinci maddesinin hüküm ve beyanı veçhile, herhalde yazılı olması lüzumu aşikar olur.
|
|
|
|
|
|
|