|
Hukuk Haberleri Hukuk Haberleri, duyuruları, güncel hukuki gelişmeler. [Haber Ekleyin] |
09-10-2010, 12:15 | #91 | |||||||||||||||||||||||
|
Av.Mehmet Saim Dikici, uzun bir cevap yazacaktım vazgeçtim; vaz geçmemin gerekçesi aklıma gelen şu soru: Yargımızın görevi bizi ahlaklı bir toplum haline getirmek mi, yoksa bir 'hukuk devleti' haline getirmek mi? Saygılarımla |
09-10-2010, 12:24 | #92 | |||||||||||||||||||||||
|
Toplumu ahlaklı hale getirmek, yargının işi değildir diye düşünüyorum. |
09-10-2010, 12:29 | #93 |
|
Boşanma davaları çok uzun sürüyor ülkemizde, benimki 4 yıl, bir arkadaşımın 6 yıldır, bir diğer arkadaşımınsa 3 yıldır devam ediyor. Yargıtaydan dönene kadar, karar kesinleşinceye kadar sadakatle yükümlüyüz.
Peki tamam, hadi evli bir erkekle hiçbir kadın aşk yaşamasın, buna da itirazım yok. Peki bu karar ilerleyen zamanlarda uzun süren bu süreçlere de uygulanırsa, bunda insan haklarını ihlal yok mu? Yakında boşanma davasının açılmış olmasının hiçbir hükmü olmadığını belirterek insanların bu kadar uzun süre kaçarak, tedirgin olarak yaşamasına nasıl bakıyorsunuz? Zina suçken de bu tür ilişkiler vardı, şimdi boşanmayı zorlaştırarak insanları evlilikten korkutarak, ne elde edeceklerini düşünüyorlar merak ediyorum. Böyle uğraşacağımıza evlenmeyiz diyenler çoğunlukta olacak, evlilik birliği dışında birçok çocuk doğacak. Mantıklı gelse, vardır bir bildikleri diyeceğim ama, mantığım almıyor bu kararı. |
09-10-2010, 12:31 | #94 | |||||||||||||||||||||||
|
Katılıyorum. |
09-10-2010, 12:44 | #95 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Gemici Üstadım, Kabul buyurursanız, bu konudaki naçizane fikirlerimi paylaşmak istiyorum... Bence; İkisi de değildir. Yargının işi adaleti sağlamaktır. Devletin hukuk devleti olup olamayacağını, bunun ne şekilde gerçekleşeğine asli kurucu iktidarlar karar verir, daha sonraki tali iktidarlar bu misyonu devam ettirme ve gerçekleştirme çabası içinde olurlar. Ama polis devletinden bahsediyorsanız, orada yargı siyasete müdahale edebildiği için, siyasi iktidarın eylemlerinde yerindelik denetimi yapabilir ve yapılan icriatların hukuk devleti ilkesine uygun olup olmadığını denetleyebilir. Bu ideolojik bir yapı olduğu ve hakimlerin kişisel görüşlerini ifade ettiği için, sağlıklı olmayan taraflı bir yönetim sistemidir. Hukuk devleti ilkesi içi boş bir çerçevedir, hukuki kurallar bu çerçevenin sınırları dışına çıkmanıza müdahale etmez, çerçevenin dışına çıkmaya çalışırsanız müeyyidelerin muhatabı olursunuz. Ek olarak da çerçevenin içi boştur ve yoruma açıktır. Çünkü bu yorumlar somut olayda hukukun kişiselleşmesini sağlar. Ve adalet tecelli eder. Doğal olarak da bu hukuk çerçevesi içindeki yorumlar tamamen sübjektif ve değişkendir, öyle olmalıdır da aksi halde "Minareyi çalan kılıfını hazırlar." atasözü sürekli tekerrür eder.. Hukuk ise sabit ve nesneldir. Bu sebepten dolayı hiçbir hukuki eylem, olay, karar veya yargı erkine ait olan bir irade beyanı hiçbir surette siyasi emeller, siyasi icraatlara ayrılmış alanlarla alakalı halkın seçme ve seçilebilme yeterliliği gibi alanları dolaylı veya doğrudan ilgilendiremez, bu konuda istişari nitelikte olsa bile fikir beyanı kabul edilemez. Yargı erkinin yasama ve yürütme erklerinden kesin ayrılığı da onun sadece adaleti sağlaması gerekliliğinden kaynaklanır. Çünkü ahlak kurallarını oluşturmak bir yana, yargı erkinin uygulayacağı kuralları bile siyasi iktidar belirler. Hakimler doğru buldukları kuralları değil, siyasi iktidarın uygun bulduğu kuralları uygulamak ve uymakla yükümlülükleri vardır. Bu sebepten dolayı da onların tek ve asli edimleri adaleti sağlamaktır. Hukuk devletinin veya diğer unsurların ne şekilde tecelli edeceği hakimler veya hukukçular değil, siyasi iktidarın yetki alanındadır bu sebepten siyasi iktidarlar karar verir. Esenlikler. |
09-10-2010, 20:25 | #96 | |||||||||||||||||||
|
Asli kurcu iktidar ve tali kurucu iktidar kavramları Anayasa ile ilgili biraz ütopik kavramlardır. Anayasayı değiştirebilecek güce sahip her iktidar Anayasa'da bir cümle bile değiştirse asli kurucu iktidardır. Bu nedenle somut olaya asli kurucu iktidar açısından yaklaşmak sağlıklı olmadığı gibi yargının asli varoluş sebebi adaleti sağlamak değildir. Hele hele" siyasi iktidarın uygun bulduğu kuralları uygulamak ve uymakla yükümlüdürler" şeklinde bir yaklaşıma katılmak hiç mümkün değildir. Yargı toplumsal gelişmeler doğrultusunda statik görünen hukuk kurallarını toplumun değişen yapısına uygun olarak yorumlayarak geliştirebilir. Bununla beraber adaleti sağlamak dışında pek çok görevi olan yargının ahlak kuralı oluşturmak gibi bir görevi yoktur.
Olaya dönersek: Yargıtay kararın gerekçesinde aşağıdaki maddelerden pek bahsetmeden bu maddelere atıf yapmaya çalışmıştır. Bana göre manevi tazminata hükmedilmesi sonucuna başka bir yerden varılamaz ki kararın özünde de aldatılan eşin "sosyal kişilik değerlerinin" zarara uğradığından bahsediliyor. Sosyal kişilik değerlerinin rencide olması noktasında 3. şahsın yaptığı hareketin bu değerleri hedef alması ve zarara uğrattığının düşünülmesi gerçekten hukuki bir garabettir.
|
10-10-2010, 12:01 | #97 | |||||||||||||||||||||||
|
Belirli kuralları uygulamakla yükümlü olan bir yargının ne ölçüde adalet sağlayabileceğini merak ediyorum. Açıklığa çıkarılması gereken konu: 'Yargının işi adaleti mi sağlamak mı, yoksa siyasi iktidarın uygun bulduğu kurallara uymak mı'? 1. Eğer yargı, adalet sağlayacağım derse, belirli durumlarda siyasi iktidarın(yasama organı demek istiyorsunuz zannedersem)koyduğu kuralların dışına çıkmak zorundadır, çünkü adalet kavramı ve yürürlükte olan kurallar her zaman aynı noktada birleşmez. 2. Dünyanın hiçbir hukuk devletinde yargıya 'adaleti sağla' diye bir görev verilmemiştir. Yargının görevi yürürlükte olan yasaları somut olaylara uygulamaktır. Hakimin hangi kıstaslara dayanarak hüküm vereceği Medeni Kanun'un 1.ci maddesinde belirtilmiştir. Hakimin kendi adalet görüşünü uygulama alanı ancak ve ancak 1.ci maddedeki diğer olanakların uygulama alanı bulunmadığında söz konusudur. Ve bu görüşün kanunun özüne ve sözüne aykırı olmaması gerekirr. Saygılarımla |
13-10-2010, 14:21 | #98 | |||||||||||||||||||||||
|
"adalet" kavramı değişkenlik gösteriyor biliyorsunuz. "hukuk düzeni" ile "düzenin hukuku" arasındaki ince farklara da dikkat etmek gerekir. Sayın Can Doğanel, "Yargı toplumsal gelişmeler doğrultusunda statik görünen hukuk kurallarını toplumun değişen yapısına uygun olarak yorumlayarak geliştirebilir. Bununla beraber adaleti sağlamak dışında pek çok görevi olan yargının ahlak kuralı oluşturmak gibi bir görevi yoktur." demiş (benim de görüşüm böyle) ancak toplumsal gelişmeden söz ederken "gelişme" yi iyileşme anlamında anlıyoruz biz.Bu gelişme kuralları içinde hukuk da değişiyor.(mesela en azından kadınlara yönelik tecavüz ve şiddet olaylarında; eskiden genelevde çalışan kadına tecavüz suçu yok iken, biraz geliştik ve bunu tevcavüz olarak algılayabildik) Oysaki toplumsal "değişim" toplumun pek de açık iradesi alınmadan gerçekleşmeye başladığında düzenin hukuku adaleti sağlamaya başlayacaktır. ve adalet adına ahlak kuralları oluşturulmaya başlanacaktır. Medeni Kanun 1. maddesi halihazırda yürürlükte.Ama verilen Kararlarla birlikte haberin veriliş şekli bile ortada ve kaygı verici. "Evli bir erkeklerle birlikte olan kadınlara kötü haber!" Sanki kadın, "kadın" olmasından dolayı iki taraflı bu ilişkinin"suçlusu" olarak gösterilmektedir. sonuç olarak, mevcut Hukuk kuralları kullanılarak "ahlak kuralları"nın oluşturulması ve hukuk düzeni kurulmasıdır bu. saygılar. |
17-01-2013, 21:31 | #99 | |||||||||||||||||||||||
|
İçinde sohbetten çok "hukuk" olan bir yazı.
İçinde sohbetten çok "hukuk" olan bir yazı. Bu internet sitesinde "hukukçular" yazmakta ve yazılanlar gazete haberleri veya Yargıtay Kararları ile değil "hukuki gerekçelerle" yazılmalı. Ben burada öyle gazete haberleri veya öyle Yargıtay kararları paylaşırım ki, yok artık " nerede kaldı adalet" dersiniz.Yargıtay'ın 3-5 senede bir görüş değiştirdiğini (veya üyelerinin değiştiği demek daha doğru) bilmeyen var mı? Sayın Gemici, "hukuka dayalı yorumunuz" için teşekkürler. Saygılarımla.. |
18-01-2013, 01:06 | #100 | |||||||||||||||||||||||
|
Birliği Bozan, kusurludur.. 'Bozduran' tanımsızdır!
Çok net bir tanım verildiğinde; aynı netlikle yanıt hazır olur: "Evlilik birliği; ‘evlenen tarafların’ taahhüt ettiği bir birliktir, üçüncü kişilerin değil. Yani taahhüdü bozan kusurludur." İkinci kadına yönlendirilebilecek tek suçlama; kişinin kişi üzerinde psikolojik baskı uygulaması, intihara zorlayıcı sebepleri gerçeklemesi, bir tür mobbing davası ancak olabilirdi. Yani bir karşı cins ilişkisinde, bir tarafın dozu aşması; isteklerin uyuşmaması olabilirdi. Bilinir ki; böylesi durumlara örnek, küçücük bir cep telefonu mesajı bile gösteriliyor. Yani taciz; sonuçları ölçülemeyen kusurların derli toplu bir adıdır. |
18-01-2013, 01:20 | #101 |
|
Bu mantığı, yürütemediler mi?
Evlilik birliği, eşlerin ortak değeri ise, ortak değere sahip çıkmanın, korumanın tek yolu; birliğin ilkelerine ters davranmamak, aykırı fiillerden kaçınmaktır. Koca, tüm riskleri alarak başladığı bu fiilinde başarısızlığa uğradığında (ek heyecan sürecini yönetemediğinde), bu fiili işlemek için kullandığı araçları (evlilik birliğini korumakta katı olanlar için - cinsellik aletini) suçlamak, ne derecede doğrudur?
Elbette ki, boşanmadan önce kocanın ikinci kadın macerasına başlaması; ikili oyunda riskleri ilk önce alanın koca olduğunu gösterir. Yani evliliğini tehlikeye atan, evli kişidir. İkinci kadınsa, toplumun diğer tarafının riskini almıştır: evli adamla geleceği olmayan birliktelik; ahlaksız yaşamla damgalanmak; bir kuma öğesi için imam nikahı ise burada olayı hemen mazur gösterebilirdi. Yani evlilik kusuru, zorlama olmadığından, ikinci kadınla ortaklık oluşturmaz. Çünkü, hem zina suç olmadığı gibi, hem de evli adamla birliktelik, hiçbir yerde kusur veya suç olarak tanımlanmaz! Bu nedenle karar, bilinen hukuk kurallarıyla taçlandırılamaz. Hatta normal olan bir davranışın beklenmeyen (intihar, iki kişi arasındaki iknâ oyunları, … gibi) başka sonuçlara yol açmasıyla da fiil, suça veya kusura dönüştürülemez. İkinci kadınla birliktelik için sayfiyeye giden kocanın, yolda kazayla ölmesinin kusuru, bu kadında olabilir mi? Açıkçası, kocanın özgür iradesi ile yol açtığı kusurları, başkasının özgür iradesine nasıl yükleriz? Birliği bozan, kusurludur.. 'Bozduran' tanımsızdır! Bu mantığı, basit bir tanıma bakarak, nasıl yürütemediler? Neyse ki bu konu, çözülmüş; hukuk devletine geçilmiş |
22-11-2016, 14:54 | #102 |
|
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Evli erkek ile birlikte olan kadına karşı manevi tazminat davası açma | Rekoğlu | Meslektaşların Soruları | 3 | 30-10-2009 14:21 |
Kiracıya kötü haber! | av.sally | Hukuk Haberleri | 1 | 22-12-2008 17:05 |
1 yıl dolmadan anlaşmalı boşanan çiftlere Yargıtay'dan kötü haber | faruksa | Hukuk Haberleri | 2 | 29-11-2006 11:24 |
Savcılara kötü haber | ahmetsacit | Hukuk Haberleri | 5 | 11-10-2006 01:32 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |