Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas: 2002/4-640, Karar: 2002/830 İçtihat

Üyemizin Özeti
Dava, tapu sicil memurları tarafından yapılan hata nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemidir.

Temyize konu olayda; 19.03.1982 tarihindeki payın satışı sırasında, davacıya ait pay eksik gösterilmiş; ıslah imar planı uygulaması yapılırken de bu hatalı ve eksik pay üzerinden işlem yapılmış ve imar planı uygulamasına ilişkin tapu kaydı 01.06.1987 tarihinde kesinleşip tapuya devredilmiştir. Bu imar uygulamasından sonra ise davacı, 07.12.1992, 27.01.1993 ve 17.05.1993 tarihlerinde tapudan satışlar yapmıştır.

Akabinde davacı, 21.01.1994 tarihinde Tapu Sicil Müdürlüğü'ne izafeten Maliye Hazinesi'ne karşı tapu iptal ve tescil davası ikame etmiştir. Bu davada: ""davacının payının imar uygulaması sonucu diğer parsellerden de alınan düzenleme ortaklık paylarının arasında kalıp, yeni parseller oluştuğundan, bu hissenin hatasının düzeltilmesinin mümkün olmadığı, ancak tazminat hakkının saklı tutulduğu" gerekçesi ile davanın reddine" karar verilmiş ve karar 13.12.1998 tarihinde kesinleşmiştir.

Tapu kaydının düzeltilmesi olanak dahilinde bulundukça zarardan söz edilemeyeceğinden zarar, tapu iptali ve tescil davasının kesinleşme tarihi olan 13.12.1998 tarihinde oluşmuştur. Dolayısıyla bu tür davalarda kıyasen uygulanan BK m.60 mucibince uygulanacak 1 yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcı da 13.12.1998 tarihidir.
(Karar Tarihi : 16.10.2002)
"Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 7. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 29.06.2000 gün ve 1996/67 E. - 2000/498 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 15.02.2001 gün ve 2000/10388-2001/1547 sayılı ilamı ile (... Davacı, Medeni Kanun'un 917. maddesini dayanak göstermek suretiyle tapu sicilinde yapılan hatalı işlem nedeniyle zarar gördüğünü belirterek ödetme kararı verilmesini istemiştir. Mahkemece istem kısmen kabul edilmiş, karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Dosyadaki iddia ve savunmaya göre davalının süresinde ve usulüne uygun olarak zamanaşımı def'inde bulunduğu anlaşılmaktadır. Mahkeme eldeki işbu davadan önce davacı tarafından tapu sicil müdürlüğü aleyhine sicilin düzeltilmesi davası açıldığını, bu davanın reddedildiğini, böylece o davadaki hükmün kesinleşmesinden sonra zamanaşımının başlayabileceğini kabul ederek zamanaşımı savunmasını kabul etmemiştir.

Dosyada bulunan tapu kaydı üzerinde yapılan incelemede davacı adına olan paylı tapunun çeşitli zamanlarda devirler gördüğü, son olarak 19.03.1982 tarihinde tapudaki 5731/23909 hisseden 346 payın devredildiği, geriye 5385/23909 pay kalması gerekirken hatalı olarak 2385/23909 pay olarak yazıldığı anlaşılmıştır. Daha sonra yerde imar planı uygulaması yapılmış, davacının imar planı uygulaması sonunda payı tapudaki devirden sonra geriye kalan 464/23909 üzerinden işlem görmüştür. Ancak imar planından önceki hatalı ve eksik pay devri üzerinden işlem yapılmıştır. İmar planı uygulamasına ilişkin tapu kaydı 01.06.1987 tarihinde kesinleşip tapuya devredilmiştir. Davacı imar planındaki bu işlemlerin kesinleşmesinden sonra 07.12.1992, 27.01.1993 ve 17.05.1993 tarihlerinde kayıt üzerinde devir işlemleri yapmıştır. Böylece davacının 19.03.1982 tarihinde tapu sicilinde yapılan hatalı işlemi 1987 tarihinde kesinleşip tapuya tescil edilen imar uygulamasından sonraki tapu kaydı üzerinde yapılan devir işlemleri sırasında öğrendiği, bu tarihin 07.12.1992 olduğu kabul edilmek gerekir.

Açıklanan şu duruma göre 19.03.1982 tarihinde tapuda yapılan ve davacının zarar görmesine neden olan usulsüz işlemin en geç 07.12.1992 tarihinde davacı tarafından öğrenilmiş olduğunun kabulü gerekir. Borçlar Kanunu'nun 60. maddesinde zararın ve zarar verenin öğrenilmesinden itibaren açılacak tazminat davalarındaki süre belirtilmiştir. Davacının talebi itibarıyla, zarar tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanmıştır. Borçlar Kanunu'nun 60. maddesinde zararın meydana gelmesinden itibaren on yıl ve öğrenilmesinden itibaren de bir yıl içerisinde bu tür işlemlerin zamanaşımına uğrayacağı öngörülmüştür.

Somut olayda zarar 19.03.1982 tarihinde meydana gelmiş ve bu haksız eylem davacı tarafından 07.12.1992 tarihinde tapu kaydı üzerinde yapılan işlemle öğrenilmiştir. Eldeki dava ise 15.01.1999 tarihinde açılmıştır. Açılan davaya karşı davalı süresi içinde usulüne uygun olarak zamanaşımı savunmasında bulunmuştur.

Açıklanan şu duruma göre davacının isteminin zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermek gerekirken bu yön gözetilmeden işin esası hakkında hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, tapu sicil memurları tarafından yapılan hata nedeniyle uğranılan zararın tazmini isteminden ibarettir.

Davacı, tapuda yapılan 19.03.1982 tarihli satış işlemi sırasında, kayıtlara 3000 payının eksik geçirildiğini, 1987 tarihli imar uygulaması sonucunda bu payının tamamen kaybolduğunu, bu payı geri alabilmek için açtığı tapu iptali ve tescil davasının sonunda, hatalı işlem yapıldığının kabul edildiği, ancak kaybolan parsellerin hangi parsellere gittiğinin saptanmasının mümkün olmadığı belirlenerek, tazminat davası açma hakkı saklı tutulup, davanın reddine karar verildiğini, bu nedenle bu yanlış işlem nedeniyle uğradığı 25.000.000.000 TL tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü vekili; yapılan hatalı işlemde davacının da imzasının olduğunu, bu tarihten imar uygulaması yapıldığı tarihe kadar yanlışlığın düzeltilmesi ya da tazminat konusunda bir dava açılmadığını, davada zamanaşımı süresinin dolduğunu, yapılan hatanın bir idari işlemden kaynaklanması nedeniyle davanın idare mahkemesinde açılması gerektiğini, tazminat koşullarının da oluşmadığını savunup, davanın husumet ve zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesini istemiştir.

İhbarda bulunulan memurlar ise; zarardan kendilerinin sorumlu olmadıklarını, nedensellik koşulunun oluşmadığını belirterek davanın reddini istemişlerdir.

Mahkemenin; tapu iptali ve tescil davasının 17.12.1998 tarihinde kesinleşip, tazminat davasının, 15.02.1999 tarihinde açılması nedeniyle zamanaşımının geçmediği, zararın tapuda yapılan işlemden doğduğu, zarardan tapu sicil müdürü ve memurunun sorumlu olduğu gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne dair verdiği karar, özel daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Mahkeme zamanaşımının kayıt düzeltilmesine ilişkin davanın kesinleşme tarihinden başlayacağı gerekçesi ile önceki hükümde direnmiştir.

Uyuşmazlık, tapuda yapılan yanlışlık nedeniyle zamanaşımının hangi tarihte başlayacağı noktasında toplanmaktadır.

Burada yeri gelmişken, tapu siciline hâkim olan temel ilkelere değinmek gerekir. Bunlar, kayıt ilkesi, illiyet ilkesi, açıklık ilkesi, güven ilkesi ve Devletin sorumluluğu ilkesidir.

Taşınmazların tapu siciline kaydedilmesinde ve doğru sicillerin oluşturulmasında Devletin sorumluluğu o kadar önemlidir ki, 743 sayılı Medeni Yasa 917. maddesinde Hazinenin tapu sicillerinin tutulmasından doğan bütün zararlardan sorumlu olduğu, Hazinenin kusurlu memurlara rücu etme hakkının var olduğu kabul edilmiştir. Ancak, madde içeriğinde bu konuda zamanaşımının söz konusu olup olmadığı ve hangi zamanaşımının uygulanması gerektiği yönünde bir açıklık yoktur.

Öğretide ve uygulamada benzetme yoluyla Borçlar Yasası'nın 60. maddesindeki zamanaşımının uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır.

Medeni Yasa'nın 917. maddesine dayanan sorumluluktan doğan dava hakkı Borçlar Yasası'nın 60. maddesi hükmünce bir ve on yıllık zamanaşımına tabidir. Burada üzerinde durulması gereken konu zamanaşımının hangi tarihte başlayacağıdır.

Eğer zarar bir ayni hakkın varlık veya sona ermesinden ibaretse, hak sahibi her şeyden önce aynen geri alma olanaklarını arayacak ve sonunda tapu iptali ve tescil davası reddedilip kesinleşince, oluşan zararın tazminini bu kurala dayanarak Devletten isteyecektir.

Devletin tapu sicilini çok düzgün tutması ve taşınmazların durumunu tespit ve tescil bakımından gerekli düzenlemelerin yapılarak açık hale getirilmesi konusuna büyük önem verilmiş, bu sicillerin Devlet memurlarınca tutulmasından ileri gelecek bütün zararlardan dolayı vatandaşlara karşı fer'i değil, aynen İsviçre'de olduğu gibi asli bir sorumluluk yüklenmiştir (Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu / Galip Esmer Gayrimenkul Tasarrufları 1969 Basım s: 512 vd. Prof. Dr. Jale Akipek Eşya Hukuku ikinci bası 1972 s: 303).

Bu kurala aykırı olarak zarar doğurucu eylemin işlendiği günde dava açılması zorunluluğunun kabulü durumunda henüz zarar doğmadan veya gerçekleşmeden açılan bu davanın reddi gerekecektir. Çünkü tazminat davası malvarlığında oluşan bir eksiltmenin giderilmesini sağlama amacını güder. Şayet zararın gerçekleşmesi beklenirse, bu durumda zamanaşımı gerçekleşecek, giderek bir kısım zarar doğurucu işlemlerin Devletin tazmini yükümlülüğü dışında bırakılması sonucuna ulaştıracaktır. Bu ise öğreti ve yargısal inançlarda benimsenen ve Devletin bu konuda geniş kapsamlı sorumluluğunu öngören yasa koyucunun amacına aykırı düşer. Bu sürenin başlamasında tapu sicilinde yapılan yanlış işlem tarihi değil, maddi zararın meydana gelmesine sebep olan işlem tarihinin esas alınması gereklidir. (Prof. Dr. Safa Reisoğlu Türk Eşya Hukuku Üçüncü Baskı 1969 C: l, s: 212 vd., Esat Şener Yargıtay 100. Yıl Armağanı sh: 583, 584).

Medeni Yasanın 917. maddesi gereğince Hazinenin sorumlu tutulabilmesi için tapu sicilinin tutulmasından zarar doğmuş bulunması, memurun hukuka aykırı eylemi olması, zarar ile eylem arasında nedensellik bağının bulunması zorunludur. Zarar doğmadıkça Hazinenin sorumluluğundan söz edilemez. Tapu kaydının düzeltilmesi olanak içinde bulundukça da zarardan söz edilemeyeceğinden, Hazineye karşı tazminat davası açılamayacaktır.

Mülkiyet hakkına dayanılarak açılan bir davada zamanaşımının söz konusu olmayacağı 16.05.1956 gün ve 1956/1-7 sayılı İnançları Birleştirme Kararı gereğidir.

Medeni Yasanın 933. maddesi gereğince haklı bir gerekçe olmaksızın yapılan bir tescil, tek başına mülkiyet hakkını sona erdiren bir neden değildir.

15.3.1944 gün ve 1943/13 E. ve 1944/8 K. sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; tapuda yapılan bir yanlışlık başlı başına bir hukuki varlık ifade etmeyip, ancak neden olduğu zarar itibarıyla hukuki varlık kazanır. Bunun doğal sonucu ise zamanaşımının kayıt düzeltilmesine ilişkin davanın reddine dair kararın kesinleşme tarihinden itibaren başlamasıdır. Aksinin kabulü MK. 917. maddesinin konuluş amacına ters düşer. Nitekim Hazinenin yanlış işlemde kusuru olan memurlarına karşı açılacağı rücu davasında da zamanaşımının, tapudaki yanlışlık tarihinden değil, ödeme tarihinden başlayacağı yerleşik bir uygulamadır (Aynı yönde Yargıtay HGK'nun 20.01.1982 gün ve 1979/4-584 E. ve 1982/46 K. sayılı ilamı).

Bu açıklamaların ışığında somut olaya baktığımızda, davacıya ait payın satışı sırasında 19.03.1982 tarihinde 933 yevmiye nosu ile yapılan satış sonucu 5.388/23.909 pay kaldığının yazılması gerekirken yanlışlıkla, 2.385/23.909 pay kaldığı yazılarak, davacıya ait 3000/23.909 pay eksik gösterilmiştir.

Daha sonra burada ıslah imar planı uygulaması yapılırken bu hatalı ve eksik pay üzerinden işlem yapılmış, imar planı uygulamasına ilişkin tapu kaydı 01.06.1987 tarihinde kesinleşip tapuya devredilmiştir.

Davacı bu imar uygulamasından sonra da 07.12.1992, 27.01.1993 ve 17.05.1993 tarihlerinde tapudan satışlar yapmıştır. Burada zararın hangi tarihte oluştuğu konusu üzerinde durulması gerekir. Tapu kaydının düzeltilmesi olanak dahilinde bulundukça zarardan söz edilemeyeceği yukarıda açıklanmıştır. Davacı da 21.01.1994 tarihinde İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde 1994/86 esas sayılı dosya ile Tapu Sicil Müdürlüğü'ne izafeten Maliye Hazinesi'ne dava açmıştır. Burada yapılan yargılama sonunda; "davacının payının imar uygulaması sonucu diğer parsellerden de alınan düzenleme ortaklık paylarının arasında kalıp, yeni parseller oluştuğundan, bu hissenin hatasının düzeltilmesinin mümkün olmadığı, ancak tazminat hakkının saklı tutulduğu" gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, karar Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin onamından geçerek 13.12.1998 tarihinde kesinleşmiştir.

O halde, zarar tapu iptali ve tescil davasının kesinleşme tarihi olan 13.12.1998 tarihinde oluşmuştur. Eldeki dava da 15.1.1999 tarihinde açıldığından dava süresinde olup mahkemenin direnme kararı yerindedir. Ne var ki, davalı vekilinin dosyanın esasına ilişkin temyiz itirazları dairesince incelenmediğinden, bu yönlerin incelenmesi için dosya özel dairesine gönderilmelidir.

KARAR : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı yerel mahkemenin direnme kararı yerinde ise de işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4. Hukuk Dairesi'ne gönderilmesine, 16.10.2002 gününde oyçokluğu ile karar verildi."
İlgili Mevzuat Hükmü : Borçlar Kanunu (Eski) MADDE 60 :Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblâğ tediyesine müteallik dâva, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittılaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz.

Şu kadar ki zarar ve ziyan dâvası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsî dâvaya da o müruru zaman tatbik olunur.

Eğer haksız bir fiil, mutazarrır olan taraf aleyhinde bir alacak tevlit etmiş olursa, mutazarrır kendisinin tazminat talebi müruru zaman ile sâkıt olsa bile o alacağı vermekten imtina edebilir.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Nevra ÖKSÜZ
Hukukçu
Avukat
Şerh Son Güncelleme: 17-06-2011

THS Sunucusu bu sayfayı 0,03102589 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.