Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. Üyelerimizin yazdığı ve bizlerle paylaştığı şiir, öykü, deneme ve diğer yazınsal türler.

Iletişemeyen Ama Itişenlere Iletişim Tercümanliği

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 24-10-2017, 22:59   #1
Durdu GÜNEŞ

 
Varsayılan Iletişemeyen Ama Itişenlere Iletişim Tercümanliği

Zaman zaman dostlarımızla bir araya gelir, sohbet ederiz. Dostluğun erdem ve sevgi üzerine kurulduğunu biliriz. Sözümüz, sohbetimiz birbirimize şifa olur. Zamanın nasıl geçtiği farkedemeyiz. Kalktığımızda konuşmanın tadı dimağımızda kalır.

Bazen sevdiğimiz iki insanı tanıştırırız. Ancak sohbet bir tartışmaya döner. Sözler bir düello gibi saldırı ve savunma arasında gider, gelir. Hemen araya girip iletişim tercümanlığına soyunurum. Nasreddin hoca gibi "sen de haklısın sen de haklısın" deyip egolara sus payı verdikten sonra bir meselenin farklı cephelerinin olduğunu bunları karşıt cepheler gibi yarıştırmanın doğru olmadığını anlatırım.

İnsanlar neden konuşuyor ama anlaşamıyorlar. Aynı zihniyette olsa bile neredeyse kavga edecek duruma geliyorlar. Bu konu üzerinde düşündüm. İşte tespitlerim:

1- Genel olarak insanımızın davranışları özbenliklerinden ziyade dışardan aldıkları tepkilerle belirlenmektedir. Dolayısıyla kişinin insiyatifi kendinde değil kendi dışındadır. Süreç “karşı taraf ne derse desin ben kendime yakışanı yaparım ve söylerim” olarak gelişmiyor.Süreç karşı tarafın her sözüne göre söz oluşturulduğundan konuşma saldırı ve savunma diyalektiğine dönüyor. Artık kişilerin derdi gerçeği bulmak değil. Söz düellosunda kazanan olmak. Bu durum muhabbeti değil husumeti doğuruyor.

2- Kişiler subjektif doğrularını mutlak doğru yada kısmen doğruyu doğrunun bütünü olarak gördüklerinden anlaşamıyorlar. Karanlık odada fili tutanların, kiminin "fil kulaktan ibaret, kimi fil bacaktan ibaret" demesi gibi. Söylenenler subjektif gerçekliğe uygun ama yanlış olan onun herkes için geçerli objektif gerçeklik olarak ileri sürülmesidir. Eskiden alimler eserlerinde, bir konuyu yazdıktan sonra yazının alt kısmına “Doğrusunu ancak Allah bilir” şeklinde yazarlardı. Yazdıklarının mutlak doğru ve objektif gerçeklik olarak değil subjektif gerçeklik olarak sunduklarını hatırlatırlardı. Günümüzde insanlar tevazuyla değil egolarıyla varlıklarını ispat etmek istiyorlar.

3- Sanayi sonrası batı toplumunda rekabetçi, kazanan ve kaybedenlerin olduğu yarışmacı bir anlayış yerleşmiştir. Batı anlayışında, "Gerçek fikirlerinlerin çatışmasından doğar." Kadim doğu anlayışında ise "Gerçek fikirlerin birleşmesinden doğar." Batı çatışmacı, yarışmacı anlayışıyla tartışma kültürünü oluşturmuştur. Doğu kültüründe ise yardımlaşma ve muhabbet anlayışıyla sohbet kültürü anlayışı vardır. Bizler ne fikirlerin tartılıp doğrunun oluşacağı tartışma kültünü öğrenmişiz ne de fikirlerimizi bir sevgi etrafında birleştirip sohbet kültürünü korumuşuz. Sohbet kültürünü unutmuşuz. Tartışma kültürünü de öğrenememişiz. Şimdi konuşuyoruz ama anlaşamıyoruz. Maksadımız hakikata ulaşmak olmalı. Kazanmak ya da kaybetmek değil. O zaman anlaşmak kolay olacaktır.

4. Eğer bir kişi herşeyi bildiğini zannediyorsa yeni şeyler öğrenmeye kendini kapatır. Böyle bir durumda zihin karşı taraftan gelecek bilgi ve fikirleri içeri almaz. Çünkü kişi istiap haddini doldurduğunu düşünmektedir. Bu nedenle kişi karşıdan gelen her fikir, düşünce, bilgiyi içeri almadan içerde bulunan bilgilerle bertaraf etmeye çalışmaktadır. Edna Ferber “ Kapalı bir zihin, ölmekte olan bir zihindir.” Diyerek bu durumun vehametini ortaya koyar. Oysa zihnimizi açık tutmazsak yeni şeyler öğrenemeyiz. Düşüncelerimizi , fikirlerimizi, bilgimizi sabitlemişsek uzlaşı ve hoş görü anlayışını da kaybetmişiz demektir. Bu durum iletişmeyi değil, itişmeyi doğurur.

5. İnsanımızın birçoğunda karşı tarafın ne demek istediğini anlamaya çalışmadan hemen onu yanlışlayarak puan kazanma tavrı vardır. Oysa kişi bir meseleyi anlamak için konuyu ortaya atabilir. Ya da emin olamadığı bir meselenin istişare edilmesi anlamında söyleyebilir. Ya da o anlık oluşan bir düşüncedir. Fakat eleştirmek, itiraz etmek kolay ve risksiz olduğundan anında saldırıya geçmek bazılarına bilgili olma, güçlü olma ve kazanma duygusunu yaşatır. Oysa asıl hedefimiz bir hakikatın inşasında işbirliği yapmak mı yoksa her ne pahasına olursa olsun kazanan olmak mı? Amaç hakkı bulmak mı yoksa haklı çıkmak mıdır?

6. Farklı düşünen insanlarla bir araya gelmek yeni bir öğrenme, bir tekemmül ve bir zenginleşme fırsatı oluşturacakken çatışmaya dönüştürmek bir cehalet gösterisidir. W. “Herkes aynı şeyi düşünüyorsa kimse birşey düşünmüyor demektir.” Der. Nasıl farklı genler birleşince genetik mükemmellik oluşuyorsa farklı fikirler bir araya gelerek mükemmel sosyal yapılar oluşur. Farklılığı anlamayıp çatışmaya dönüştürmek zihinsel körlüktür. Aynı genlerin birleşmesi nasıl özürlü bir canlı oluşturuyorsa farklılığı değil aynılığı devam ettirmek gelişmenin önünde en büyük engeldir. Bu anlayıştan sosyal özürlülükler ortaya çıkar.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Hayat bize Allahın verdiği en güzel hediyedir. Birbirimizi rakip görmeden, birbirimizle kavga etmeden gerçeğe ulaşabilir ve mutluluğu yakalayabiliriz.

Var mısınız insanca iletişime?
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05021310 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.