04-01-2003, 20:47 | #1 |
|
Kadına Yönelik Şiddet ve Hekimlik
"Kadına Yönelik Şiddet ve Hekimlik" Ankara Tabip Odası tarafından 16-17 Kasım 2002 günleri AÜTF'de gerçekleştirilen "Kadına Yönelik Şiddet ve Hekimlik" sempozyumunun izlenimlerini Psk. Ebru Basut ve Psk. Gönül OZAN'ın kaleminden aktarıyoruz: Psk. Ebru Basut'un kaleminden İLK GÜN (16 KASIM 2002) Ankara Tabip Odası'nın düzenlediği "Kadına Yönelik Şiddet ve Hekimlik" sempozyumu bugünkü oturumlarla başladı.A.Ü.T.F.Morfoloji binasında gerçekleştirilen sempozyum Dr.Binnaz Başaran'ın açılış konuşması ile başladı. Daha sonra Prof. Dr. Leziz Onaran Türkiye'de konu ile ilgili yapılan çalışmalar ile ilgili bilgiler verdi. Yapılan araştırmalarda kadınların şiddet kapsamını tam olarak bilmedikleri ve şiddete maruz kalıyor musunuz? şeklindeki direk sorulara düşük oranda "evet" cevabı alınmasına karşın daha ayrıntılı sorgulamalarda bu oranın yükseltildiği belirtildi. Dr. Didem Gelegen tarafından oturum başkanlığı yapılan "kadına yönelik şiddetin tarihçesi, nedenleri ve çözüm önerileri"nin tartışıldığı 1. panelde Doç.Dr. Serpil Sancar Üşür, bir iktidar aracı olarak cinsel şiddet başlıklı konuşmasında; olayı erkekler açısından değerlendirerek, erkeklerin erkekleşme sürecinin şiddetle özdeşleştirildiğini belirtti. Sosyolog Pınar Selek ise konuşmasında ataerkil düzen içinde şiddet kültürünün nasıl şekillendiğinden bahsetti. Türk-iş Kadın İşçiler Bürosu Eğitim uzmanı Şule Özkuzukıran, çalışma hayatında kadına yönelik cinsel tacizin boyutları ve bunu yaşayan kadınların sayıca azımsanmayacak kadar çok olmasına karşın farklı baskılarla bunu açığa vurmaktan kaçındıklarını vurguladı ve gerekli yasal düzenlemelerin halen yapılamadığını belirtti. Ankara Kadın Dayanışma Vakfı'ndan Psikolog Nurhayat Kemerli ise şiddetin aile içindeki boyutlarıyla ilgili bilgiler verdi. Kadına yönelik şiddetin kadın-erkek ilişkisinin her boyutunda yer aldığını ancak şiddetin boyutlarının değiştiğini, bazen sevgi gösterileri biçiminde ortaya çıkan şiddetin bazen ise sözel ve fiziksel saldırganlığa dönüştüğünü ifade etti. Şiddeti yaşayan kadınların öfkelerini boşaltamadıkları için suçluluk duyduklarını ve bu suçluluk duygusunu kendi self'lerine yönelterek intihar davranışında bulunduklarını belirtti. Prof. Dr. Yaman Örs tarafından oturum başkanlığı yürütülen 2. panel ise kadına yönelik şiddetin sağlık boyutuyla değerlendirilmesi başlığını taşıyordu. Dr. Gülsüm Önal, sağlık alanında kadına yönelik şiddete etik yaklaşım konulu konuşmasında özellikle sağlık çalışanlarının yaşanan şiddeti ciddiye alması gerektiğini ve bu konuda eğitimin mutlaka gerekli olduğunu belirtti. Özellikle uzmanlarca kadına yönelik kötü tutumun mağdur konumundaki kadını daha kötü etkilediği önemle vurgulandı. Dr. Yeşim İşlegen ise kadına yönelik şiddette jinekolojik yaklaşım konulu konuşmasını cinsel saldırı ve tecavüz ve aile içi şiddete maruz kalan kadınlar olarak 2 ana başlık altında topladı. yapılan çalışmaların sonuçlarından da bahseden İşlegen en çok tecavüze uğrayan bayanların 17-25 yaş arasında olan ve yalnız yaşayan bayanların tecavüze uğradığını ve olguların %80'ini kız çocuklarının oluşturduğunu belirtti. Tecavüz sonucu ortaya çıkan travmanın en büyük etkisinin psikolojik uyum üzerinde olduğunu belirten İşlegen hekimin tecavüz mağduruna hem tedavi hem de saldırı ile başaçıkması konusunda yardımcı olması gerektiğini vurguladı, ayrıca yine tecavüz durumunda hekime düşen görevleri: kanıt toplamak, emosyonel ve sosyal destek sağlamak ve tedavi olarak 3 ana başlıkta topladı. Öğretim Görevlisi Hemşire Elif Gürsoy ise bekaret kontrolünün kadın sağlığı üzerine etkisi ile ilgili bilgiler verdi. odtü ve ankara üniv. öğrencileri ile gerçekleştirilen bir çalışmanın çarpıcı sonuçlarına da değinen Gürsoy bekaretin namusla ilişkisi var mı sorusuna erkeklerin çoğunun hayır cevabı vermesine karşın evleneceğiniz kızın bakire olması gerekiyor mu sorusuna Odtülü erkek öğrencilerin %33'ü ve Ankara üniv. öğrencilerinin ise %50'sinin evet cevabı verdiğini belirtti. Özellikle belirtilen bir konu da bekaret kontrolünün etik hiç bir yanının olmaması idi. Gerek bekaretin önemi gerekse bekaret kontrolü bireyin ruh sağlığını bozan kadının kendi bedeni üzerindeki söz hakkını ortadan kaldıran ve fiziksel ve ruhsal sonuçları açısından da kadın bedenine yönelik bir şiddet olarak ortaya kondu. Ayrıca incelenen 6000 intihar vakası içinde 978 cinsel nedenli intihar olduğu ve bunların 133'ünün ise bekaret kaybına bağlı olduğu belirtildi. Prof.Dr. Şebnem Korur Fincancı ise konuya adli tıp açısından bakış açısı getirerek şiddet adli bir olgu olarak değerlendirildiğinde fiziksel, cinsel,psikolojik,ekonomik ve ihmal yolarıyla uygulanmış olabileceği ve bunların tümünün izlerinin araştırılması gerektiğini belirtti. Şiddetin toplumsal ve bireysel sonuçlarına da değinen Fincancı toplumsal yansımaları yüksek intihar oranları, çocuk istismarı, hastane başvurularında artış, kendisinin veya yakın çevresinin yaşam kalitesinde düşüş olarak belirtti. Bireysel sonuçları ise fiziksel bulgular, depresyon, kendine saygı duymama, yüksek intihar girişimi ve madde kullanımının artması olarak özetledi. Şiddet eylemi yaşayan kişilerin mutlaka adli olgu olarak bildirilmesinin de gerekliliği belirtildi. Dr. Özge Yenier Duman tarafından başkanlığı yürütülen Kadına yönelki şiddete hukuksal ve örgütsel yaklaşım konulu panelde ise ilk panelist Ankara Barosu Kadın Danışma Merkezi üyesi Av.Yasemin Bülbül idi. Bülbül konuşmasında kadına yönelik şiddetin toplumumuzda yaygın olmasının sebebinin aile içinde gerçekleltirilen bu fiillere karşı toplumun hoşgörülü tutumu olduğunu belirtti. Türkiye'de açılan ilk kadın danışma merkezinin 30 kasım 1998'de kurulduğunu belirten Bülbül bu merkezin amacının her türlü şiddete uğrayan kadınlara psikolojik ve hukuki dstek vermek, mahkemede savunmalarını gerçekleştirmek ve kadın olmaları nedeniyle mağdur olanlara yardım etmek olduğunu belirtti. Ayrıca hukuki boyutta kadının yararına olmayan yasaların kaldırılması ve kadınların hakları konusunda bilinçlenmelerini sağlamak için de bir takım faaliyetler yürütüldüğünü belirtti. Kadın danışma merkezlerine en çok başuran yaş grubunun 40 yaş ve üzeri olduğunu belirten Bülbül eğitim düzeyleri düşük kadınların çoğunlukta olduğunu ve bu kadınlara uygulanan şiddetin eğitimli olanlara oranla daha ciddi boyutlarda olduğunu vurguladı. Av. Elif Uysal Tok ise kadına yönelik şiddet açısında hukuk sisteminin kadına yaklaşımı konulu konuşmasında 4320 sayılı ailenin korunması konulu yasadan sözetti. bu yasa ile şiddet uygulayan eşin tanık veya duruşmaya gerek olmaksızın evden uzaklaştırlabildiğini belirtti. "İster özel ister toplumsal yaşamda olsun, tehdit, cebren ya da keyfi olarak özgürlükten alıkoymak da dahil olmak üzere, kadına fiziksel, cinsel ya da psikolojik zarar veren ya da verebilecek, cinsiyete dayalı her türlü hareket" olarak birleşmiş milletler kadına karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi konulu bildiride yer alan kadına yönelik şiddet tanımını da veren Uysal Tok'da kadına yönelik aile içi şiddete yer verilmemesinin ise büyük bir eksiklik olduğunu belirtti. ayrıca yeni yasal düzenlemede töre ve namus cinayetlerinin hafifletici neden olmaktan çıkarılması ile ilgili olarak da bilgilendirdi. Kadına yönelik şiddet ile mücadelede kurumsallaşma konulu konuşması ile Nazik Işık, 1987 yılında başlayan "dayağa hayır" kampanyası"ndan ve böylece balayan kurumsallaşmadan bahsetti. Özellikle mor çatı, kadın sığınma evleri gibi kurumların bu dönemde kurulmaya başlandığını belirten Işık, kadına yönelik şiddetle mücadelenn ülkemize demokratikleşmenin yolunu açacağını vurguladı. Av. Nebahat Koç ise "Kadına yönelik şiddetle mücadelede Diyarbakır" başlıklı konuşmasında kadının yaşadığı yer neresi olursa olsun şiddete maruz kaldığını ancak şiddetin boyutlarının ne kadar değiştiğini bizlere örneklerle sundu. Özellikle verdiği töre ve namus cinayetleri ve uygulamalarla ilgili örnekler gerçekten çok ilgi çekiciydi. Ayrıca burada kadınların yaşadığı dil, eğitim, kendini ifade edememe gibi sıkıntılara da değinen Koç, bu nedenlerle Diyarbakırlı kadınların kendilerini tam olarak ifade edemediklerini de belirtti. Gözaltına alınma ve gözaltından salıverilme sürecinde kadınların yaşadıkları rızaları alınmadan yapılan bekaret kontrolü, gözaltında yaşanan işkence ,tecavüz ve taciz konularına da değinen Koç bu yörede yaşayan kadınların sğlık çalışanı olmayan kişilerce kısırlaştırıldığını ancak bu konuda kadınlara hiç bir bilgi verilmediğini de söyledi. Konu ile ilgili açıklamaların yakında yapılacağını da belirten Koç özellikle Diyarbakır ve Batman civarındaki intihar vakalarının da yüksek oranlarına dikket çekti. İlk günün özeti kısaca (!) bu şekildeydi. yaşanan tüm organizasyon sorunlarına ve salonda bitmek bilmeyen izleyici trafiğine rağmen gerçekten konu ile ilgili olarak aydınlatıcı ve ilgi çekici bilgiler edinmemizde katkısı bulunan Ankara Tabipler Odası'na böyle bir sempozyum düzenledikleri için teşekkürlerimi sunuyorum. ********* İstanbul Tabip Odası Web Sayfasından Alınmıştır |
04-01-2003, 20:50 | #2 |
|
Kadına Yönelik Şiddet ve Hekimlik-2-
Psk. Gönül OZAN'ın kaleminden
İKİNCİ GÜN (17 KASIM 2002) Oturum başkanlığını Dr. Deniz Dülgeroğlu'nun yaptığı ilk panelin konusu, "Kadına yönelik cinsel şiddet" idi. Av. Erem Keskin, gözaltında cinsel taciz ve tecavüze karşı hukuki yardım projesi başlıklı konuşmasına; cinsel işkencenin ne kadar ağır travmalara yol açtığını, ilk kez cezaevine girdiğinde orada bulunan diğer kişilerin yaşantılarını paylaşması sonucu öğrendiğini ve daha sonra devlet kaynaklı (polis, jandarma, korucu vb.) şiddet karşı mücadele etmek amacıyla kurdukları büronun faaliyetlerinden söz ederek başladı. Gözaltında her kadının cinsel tacize uğradığını ama yasalarımızda bu suçun tanımının ve cezasının olmadığını, yasalarımızda tecavüzün tanımının olmasına rağmen, tecavüzlerin her zaman cinsel organlarla gerçekleştirilmediği için (anüse jop sokmak gibi) suç olarak kabul edilmediğini bu nedenle tanımlamalardaki yetersizliklerin belirleyici rol oynadığını, bu belirsizliğin uluslararası hukukta da söz konusu olduğunu belirtti. Cinsel şiddetin belgelenmesinin de önemine değinen Keskin, kadınların çeşitli nedenlerle gerekli muayene süresini aştıkları için olayı belgeleyemediklerini ancak artık psikolojik raporlarında kabul edilmesinin sevindirici olduğunu fakat bu tür raporu verebilecek sadece bir merkezin (Çapa Tıp Fakültesi Psikososyal Travma merkezi) var olduğundan söz etti. Bekaret kontrolünün de bir işkence yöntemi olduğuna değinerek, bu konuda çıkarılan genelgelere rağmen evli ya da boşanmış bayanların bile gözaltı sürecinde bu muayene zorlandıklarını aktardıktan sonra Türkiye'de sivil siyaseti, siyasilerin değil militarizmin belirlediğini, genel sistemdeki sorunlar çözülmeden kadına yönelik şiddetin çözümlenemeyeceğini düşündüğünü ifade etti. Psk. Dr. Ufuk Sezgin, gözaltında cinsel şiddetin psikolojik boyutlarını anlattığı konuşmasında, gözaltında yapılan taciz ve tecavüz cinsel şiddetin bir türüdür ve işkencedir, işkence insan hakları ihlallerinden biridir, kişinin bedensel, ruhsal, toplumsal bütünlüğüne doğrudan yapılan bir saldrırı olduğunu belirterek, cinsel işkencenin sonuçlarını aşağıdaki şekilde özetledi: 1. Travmanın yeniden yaşantılanması a. Olayın gerçekleşmeyeceği yerlerde sık sık akla gelmesinin kişiyi rahatsız etmesi, b. Sık sık rüyalarda ortaya çıkabilir c. Sanki olay yeniden yaşanacakmış gibi olabilir d. Kendi bedenine dokunduğunda hatırlayıp, psikolojik sıkıntılar yaşayabilir e. Fiziksel semptomlar ortaya çıkabilir 2. Kaçınma ve duygusal yoğunluk a. Olayı düşünmeye eşlik eden duygu ya da kişilerden uzak durma çabaları b. Travma anılarını hatırlatacak etkinlik yer ya da kişilerden uzak durma eğilimi c. Yaşadıklarının bir kısmını hatırlayamama d. Daha önce katıldığı etkinliklere katılmama e. İnsanlardan uzaklaşma f. Duygulardan uzaklaşma, sevememe, hissedememe gibi g. Gelecekle ilgili ümitsizlik, elem h. İştahta değişme, kilo kaybı ya da aşırı yemek yeme 3. Artmış uyarılmışlık Depresif belirtiler (depresif mizaç, yeme bozuklukları, intihar düşünceleri, Haz alamama, yorgunluk, dikkat bozuklukları, değersizlik hisleri) 4. Bu yakınmalar bir aydan fazla sürdüğünde travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) tanısı konulabilmekte. TSSB yıllar sonra bile başlayabilmekte, tecavüze uğrayanların % 16.5'inde 10 yıl sonra bile belirtilere rastlanılıyor ve cinsel saldırılarda TSSB gelişme olasılığı fazla. 5. İşlevlerde genel bir zayıflama görülmekte. Gözaltında tecavüze uğrayanla dışarıda tecavüze uğrayanlar arasında yaşananlar açısından bir fark bulunmadığını ama cezaevi koşulları nedeniyle kişide ortaya çıkabilecek psikopatolojinin artacağını ifade eden Sezgin, Psikososyal Travma Programında neler yaptıklarını deneyimleriyle bizlere aktardı. Cinsel işkence konusunda yaklaşımlar ve işkencenin hukuksal değerlendirilmesi konusunu Av. Meryem Erdal aktardı. Bunları şu şekilde özetleyebilirim. Cinsel işkence, işkencenin bir alt dalı olmasına rağmen, işkence olgusunun önüne geçmektedir ve bedensel duyusal ve sosyal bütünlüğe saldırı olması nedeniyle sonuçların ağırlığını belirleyebilmektedir. Cinsel işkence, sadece cinsel organlardan ibaret değildir, cinsel öğelerden oluşur. Örn. kulak işitme organı olması rağmen kulağa cinsel içerikli şeyler söylemek ya da öpmek de cinsel işkencedir. Cinsel işkencenin diğer işkence türlerinden farklılıkları söz konusudur. Cinsel işkencenin yarattığı travma nesiller boyunca aktarılabilmektedir. Ayrıca diğer cinsel şiddet yöntemlerinde, fail haz duygusu ile hareket ederken, cinsel şiddet de birincil amaç haz alma duygusu değil, mağdurun bütünlüğünü bozmaktır. Cinsel işkenceyle ilgili farklı tanımlar yapılmaya çalışılmış, ama herkes farklı bir açıdan yaklaştığı için bu tanımlamalar hala tartışmaya açıktır. Benzer şekilde cinsel işkencenin, hangi işkence türü olduğu konusunda yapılan çalışmalarda da bazıları fiziksel işkence olarak değerlendirirken, bazıları da ruhsal işkence olduğunu belirtmektedirler. Prof. Dr. Şahika Yüksel ise "Cinsel işkence hem fiziksel hem de ruhsal öğeler içeren bir işkence yöntemidir" demektedir. Cinsel işkencenin amaçları konusunda da tartışmalar sürmekle birlikte temel amaç, ifade almak değil, bireyin otoriteye boyun eğmesini sağlamak, ruhsal dengesini sarsarak kişinin bütünlüğünü bozmaktır. Cinsel işkence savaşlarda ve mültecilik yaşantıları sırasında sık görülebilmektedir. Cinsel işkenceden sabıkası olan ülkelerin sayısı çok fazladır. Olayın hukuksal boyutunda ise Türk Ceza Yasasında işkence yöntemleri ayrı bir nitelemeye sahip bulunmamakta, 243. ve 245. Maddeler kapsamında değerlendirilebilmektedir. Eğer fiili tecavüz gerçekleşmişse 414. Madde devreye sokulabilmektedir. Bunların yarattığı sorunlarda, mağdurları hak arama sürecinden soğutabilmekte. İç hukuktaki bu düzenleme uluslararası hukukta da söz konusu ve uluslararası anlaşmalarda cinsel işkencenin tanımlaması yapılmamaktadır. Kişiliği ve kendilik saygısını yaralamaya yönelik cinsel saldırı ve aşağılamalar konulu konuşmasında Doç. Dr. Doğan Şahin, cinsel işkencenin tanımı, amacı, ortaya çıkış biçimi, yarattığı etkiler, ve konuyla ilgili tanımların yetersizliğinden söz ederek, cinsel işkence ve travmanın etkilerini nesne ilişkileri kuramına dayanarak açıklamaya çalıştı. Bu açıklamaları şöyle özetleyebilirim: her bireyin bir kendilik görünümü vardır. Kendilik görünümü kişinin kendini belirli anda, belirli bir rol görünümünde algılamasıdır. Bu nesnel bir görünümdür. Bununla ilgili bir duygu oluşur. Hissedilen duygu, bundan önceki yaşantılardaki kendilik görünümleriyle belirlenir. Kendilik tasarısı da bütün kendilik görünümlerinin toplamıdır. Bireyin kendini nasıl algıladığını gösterir. Cinsel saldırı ve işkence çok ağır kendilik görünümü yarattığı için kendilik algısını bozmaktadır. Cinsel işkencede kendilik görünümünün nasıl olacağı, 1. Kişinin kendilik tasarımına ve olayı nasıl algıladığına bağlıdır. 2. Uygulanan yönteme bağlı olarak değişiklik gösterebilir. 3. Yeni kendilik görünümleri ve nesne görünümlerinin ruhsal yapı tarafından nasıl değerlendirildiği de önemlidir. 4. Cinsellikle ilgili özdeşim ve cinsel kimliğin algılanışı önemlidir. 5. Saldırıyı yapanların nasıl algılandığı önemlidir. Genel nesne tasarımlarından ayrı tutulabiliyorsa, kişi için nispeten koruyucu olabilir. Burda hangi mekanizmanın kullanıldığının da bir anlamı vardır. Splitting ve disosiasyon mekanizmalarının koruyucu yanları olmakla birlikte sorunların ağırlaşmasına da neden olabilmektedir. Tedaviyle ilgili en önemli unsur, ayrı tutulan kendilik ve nesne görünümlerinin ruhsal yapının bütünlüğüyle entegre edilmesidir. Travma ve işkence kişinin destek bağlarını da zayıflatmaktadır. Kişi korku, çaresizlik ve utanç duygularıyla baş başa kalmaktadır. Bunlar öfkeye dönüştürülmezse, ayrı nesne tasarımları geliştirilemezse, tedavi başarılı olamamaktadır. Tedavide mesleki kimliklerimiz dışında insan olarak bize düşenler; toplumsal cinsel rollerin değiştirilmesi için mücadele etmek ve bu insanlara sahip çıkarak, bu şiddeti uygulayanlara toplumsal öfke yaratılmasıdır. Öğleden sonraki oturum Dr. Adnan Ataç tarafından hazırlanan "Anadolu'dan Kadın Manzaraları" isimli çok güzel bir saydam gösterisiyle başladı. Oturum başkanlığını Dr. Binnaz Başaran'ın yapığı konferansta, cinsel taciz ve tecavüzle ilgili profesyonellerin davranışları ve eğitimi konusunu Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu aktardı. İnsan evrendeki en seçilmiş ve özenilmiş canlı mıdır sorusuyla konuşmaya başlayan Hakan Bey, yaptığı hesaplamalar sonucunda, sadece bir cinsel ilişkide, bir insanın olabilme olasılığının, 1katrilyon 400 trilyon olduğunu, insan olmanın çok zor bir olay olduğunu belirtti. Üreme sağlığı, üreme hakkı, aile planlaması konularından sonra cinsel şiddetle ilgili Türkiye ve dünya verilerinden örnekler verdi. Kadına yönelik şiddet, fiziksel, cinsel ve emosyonel olabilmektedir. Eş yada partner (%10-58), toplum ya da yönetimler tarafından uygulanabilmekte. Cinsel rollerin biçimlendirilişine mitolojiden ilkokul kitaplarına kadar her yerde rastlamak mümkündür. Bu konu evrensel bir sorun oluşturmaktadır. Cinsel şiddetin türleriyle ilgili veriler (dünya):Cinsel ilişkiye zorlanmak %12-15. İlk cinsel deneyiminin zorla gerçekleştirilmesi %40-52. Kız çocuklarına taciz, tecavüz %7-36.15 yaş öncesi evlilik. Cinsiyet tercihi -kız çocuklarının ihlali. Töre cinayetleri. Fuhuş (zorla). Sağlık çalışanları; bakirelik muayeneleri, endikasyonsuz sezeryenler, kötü muamele, ön yargılı olma ve ticari yaklaşımla cinsel şiddette rol alıyorlar. Tüm ülkelerde kadına yönelik şiddet; sosyal, kültürel, ekonomik, inanç temelli ve kontrasepsiyon kullanımının sınırlı olması nedeniyle ortaya çıkabiliyor. Şiddetin sağlığa etkileri yaşamın her döneminde görülebilmektedir. Doğum öncesi cinsiyet tercihi yapılıyorsa, kız bebek doğduğunda ihmal edilebiliyor. Çocuklukta kız çocuk, istenmeyen bir çocuk olduğu için yeterli bakım almayabiliyor ve buna bağlı gelişim bozuklukları ortaya çıkabilmekte. Adölesan döneminde fuhuş, zorla evlilik ve cinsel taciz yaşayabiliyor. Üreme çağında, töre cinayetleri, koca dayağı, cinsel taciz, tecavüz ve fuhuş yaşayabilmekteler. Yaşlılık döneminde de cinsel taciz ve tecavüzler yaşanabilmekte. Toplum sağlığı açısından, cinsel şiddet yaşayanların, bedensel ve ruhsal sağlıkları daha kötü, fiziksel yaralanma ve bozuklukları daha fazla ve tıbbi bakım ve hizmete daha fazla gerek duymaktadırlar. Şiddete uğrayan kadınların sağlık sorunları çok fazla ve bu kadınların çocuklarında da bebeklik ve çocukluk döneminde ölümler daha fazla görülmektedir. Şiddete şahit olan çocuklarda öğrenme güçlükleri, duygu ve davranış bozuklukları daha dazla görülmekte ve bunlar şiddete daha fazla maruz kalmaktadırlar. Cinsel şiddet, fizik ve mental travmaya, cinsel organ yaralanmalarına, erken yaş gebeliklerine ve cinsel yolla bulaşan hastalıklara neden olmaktadır. Cinsel şiddet yaşayan kadın ve çocuklar en kolay sağlık çalışanlarına ulaşabiliyorlar hatta tek ulaşabildikleri kişiler bunlar olmaktadır. Bu nedenle sağlık çalışanları için stratejiler belirlenmeli, hizmet sunan ile alan arasındaki engeller aşılmalıdır. Sağlık çalışanları şiddet uğrayanlarla karşılaştığında; yan tutmamalı ya da pozitif ayrımcılık yapmalı, saldırgan olmamalı, tecavüze uğrayanlarla grup çalışmaları yapmalı, kadının güvenliğini tehlikeye atmamalı, uygun servislere yönlendirebilmeli ve yasal destek önermelidir. Sağlık çalışanlarının eğitiminde ise; kadın bakış açısı geliştirilmeli, kendi kültür ve inançlarını değiştirmesine yardımcı olunmalı, iletişim becerileri geliştirilmeli ve empatinin kurulması oluşturulmalıdır. En önemli nokta da konuyla ilgili gerekli eğitimlerin verilmesidir. Sempozyumda hemen hemen bütün konuşmacıların, verilen 20 dakikalık sürenin sonunda, sürelerinin bittiğini anımsatılması üzerine, "daha söyleyeceğim çok şey vardı" demesi, konunun önemi ve üzerinde konuşulması gereken ne kadar çok şey olduğunun bir göstergesiydi. Bu kadar önemli bir konuyu, özenli bir biçimde ve farklı alanlarda çalışanlarla, ilk kez tartışmaya açan ATO ya çok teşekkür ediyor ve herkese şiddetsiz bir yaşam diliyorum. İstanbul Tabip odası Web Sayfasından Alınmıştır |
04-01-2003, 20:52 | #3 |
|
Kadına Yönelik Şiddet ve Hekimlik-2
Psk. Gönül OZAN'ın kaleminden
İKİNCİ GÜN (17 KASIM 2002) Oturum başkanlığını Dr. Deniz Dülgeroğlu'nun yaptığı ilk panelin konusu, "Kadına yönelik cinsel şiddet" idi. Av. Erem Keskin, gözaltında cinsel taciz ve tecavüze karşı hukuki yardım projesi başlıklı konuşmasına; cinsel işkencenin ne kadar ağır travmalara yol açtığını, ilk kez cezaevine girdiğinde orada bulunan diğer kişilerin yaşantılarını paylaşması sonucu öğrendiğini ve daha sonra devlet kaynaklı (polis, jandarma, korucu vb.) şiddet karşı mücadele etmek amacıyla kurdukları büronun faaliyetlerinden söz ederek başladı. Gözaltında her kadının cinsel tacize uğradığını ama yasalarımızda bu suçun tanımının ve cezasının olmadığını, yasalarımızda tecavüzün tanımının olmasına rağmen, tecavüzlerin her zaman cinsel organlarla gerçekleştirilmediği için (anüse jop sokmak gibi) suç olarak kabul edilmediğini bu nedenle tanımlamalardaki yetersizliklerin belirleyici rol oynadığını, bu belirsizliğin uluslararası hukukta da söz konusu olduğunu belirtti. Cinsel şiddetin belgelenmesinin de önemine değinen Keskin, kadınların çeşitli nedenlerle gerekli muayene süresini aştıkları için olayı belgeleyemediklerini ancak artık psikolojik raporlarında kabul edilmesinin sevindirici olduğunu fakat bu tür raporu verebilecek sadece bir merkezin (Çapa Tıp Fakültesi Psikososyal Travma merkezi) var olduğundan söz etti. Bekaret kontrolünün de bir işkence yöntemi olduğuna değinerek, bu konuda çıkarılan genelgelere rağmen evli ya da boşanmış bayanların bile gözaltı sürecinde bu muayene zorlandıklarını aktardıktan sonra Türkiye'de sivil siyaseti, siyasilerin değil militarizmin belirlediğini, genel sistemdeki sorunlar çözülmeden kadına yönelik şiddetin çözümlenemeyeceğini düşündüğünü ifade etti. Psk. Dr. Ufuk Sezgin, gözaltında cinsel şiddetin psikolojik boyutlarını anlattığı konuşmasında, gözaltında yapılan taciz ve tecavüz cinsel şiddetin bir türüdür ve işkencedir, işkence insan hakları ihlallerinden biridir, kişinin bedensel, ruhsal, toplumsal bütünlüğüne doğrudan yapılan bir saldrırı olduğunu belirterek, cinsel işkencenin sonuçlarını aşağıdaki şekilde özetledi: 1. Travmanın yeniden yaşantılanması a. Olayın gerçekleşmeyeceği yerlerde sık sık akla gelmesinin kişiyi rahatsız etmesi, b. Sık sık rüyalarda ortaya çıkabilir c. Sanki olay yeniden yaşanacakmış gibi olabilir d. Kendi bedenine dokunduğunda hatırlayıp, psikolojik sıkıntılar yaşayabilir e. Fiziksel semptomlar ortaya çıkabilir 2. Kaçınma ve duygusal yoğunluk a. Olayı düşünmeye eşlik eden duygu ya da kişilerden uzak durma çabaları b. Travma anılarını hatırlatacak etkinlik yer ya da kişilerden uzak durma eğilimi c. Yaşadıklarının bir kısmını hatırlayamama d. Daha önce katıldığı etkinliklere katılmama e. İnsanlardan uzaklaşma f. Duygulardan uzaklaşma, sevememe, hissedememe gibi g. Gelecekle ilgili ümitsizlik, elem h. İştahta değişme, kilo kaybı ya da aşırı yemek yeme 3. Artmış uyarılmışlık Depresif belirtiler (depresif mizaç, yeme bozuklukları, intihar düşünceleri, Haz alamama, yorgunluk, dikkat bozuklukları, değersizlik hisleri) 4. Bu yakınmalar bir aydan fazla sürdüğünde travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) tanısı konulabilmekte. TSSB yıllar sonra bile başlayabilmekte, tecavüze uğrayanların % 16.5'inde 10 yıl sonra bile belirtilere rastlanılıyor ve cinsel saldırılarda TSSB gelişme olasılığı fazla. 5. İşlevlerde genel bir zayıflama görülmekte. Gözaltında tecavüze uğrayanla dışarıda tecavüze uğrayanlar arasında yaşananlar açısından bir fark bulunmadığını ama cezaevi koşulları nedeniyle kişide ortaya çıkabilecek psikopatolojinin artacağını ifade eden Sezgin, Psikososyal Travma Programında neler yaptıklarını deneyimleriyle bizlere aktardı. Cinsel işkence konusunda yaklaşımlar ve işkencenin hukuksal değerlendirilmesi konusunu Av. Meryem Erdal aktardı. Bunları şu şekilde özetleyebilirim. Cinsel işkence, işkencenin bir alt dalı olmasına rağmen, işkence olgusunun önüne geçmektedir ve bedensel duyusal ve sosyal bütünlüğe saldırı olması nedeniyle sonuçların ağırlığını belirleyebilmektedir. Cinsel işkence, sadece cinsel organlardan ibaret değildir, cinsel öğelerden oluşur. Örn. kulak işitme organı olması rağmen kulağa cinsel içerikli şeyler söylemek ya da öpmek de cinsel işkencedir. Cinsel işkencenin diğer işkence türlerinden farklılıkları söz konusudur. Cinsel işkencenin yarattığı travma nesiller boyunca aktarılabilmektedir. Ayrıca diğer cinsel şiddet yöntemlerinde, fail haz duygusu ile hareket ederken, cinsel şiddet de birincil amaç haz alma duygusu değil, mağdurun bütünlüğünü bozmaktır. Cinsel işkenceyle ilgili farklı tanımlar yapılmaya çalışılmış, ama herkes farklı bir açıdan yaklaştığı için bu tanımlamalar hala tartışmaya açıktır. Benzer şekilde cinsel işkencenin, hangi işkence türü olduğu konusunda yapılan çalışmalarda da bazıları fiziksel işkence olarak değerlendirirken, bazıları da ruhsal işkence olduğunu belirtmektedirler. Prof. Dr. Şahika Yüksel ise "Cinsel işkence hem fiziksel hem de ruhsal öğeler içeren bir işkence yöntemidir" demektedir. Cinsel işkencenin amaçları konusunda da tartışmalar sürmekle birlikte temel amaç, ifade almak değil, bireyin otoriteye boyun eğmesini sağlamak, ruhsal dengesini sarsarak kişinin bütünlüğünü bozmaktır. Cinsel işkence savaşlarda ve mültecilik yaşantıları sırasında sık görülebilmektedir. Cinsel işkenceden sabıkası olan ülkelerin sayısı çok fazladır. Olayın hukuksal boyutunda ise Türk Ceza Yasasında işkence yöntemleri ayrı bir nitelemeye sahip bulunmamakta, 243. ve 245. Maddeler kapsamında değerlendirilebilmektedir. Eğer fiili tecavüz gerçekleşmişse 414. Madde devreye sokulabilmektedir. Bunların yarattığı sorunlarda, mağdurları hak arama sürecinden soğutabilmekte. İç hukuktaki bu düzenleme uluslararası hukukta da söz konusu ve uluslararası anlaşmalarda cinsel işkencenin tanımlaması yapılmamaktadır. Kişiliği ve kendilik saygısını yaralamaya yönelik cinsel saldırı ve aşağılamalar konulu konuşmasında Doç. Dr. Doğan Şahin, cinsel işkencenin tanımı, amacı, ortaya çıkış biçimi, yarattığı etkiler, ve konuyla ilgili tanımların yetersizliğinden söz ederek, cinsel işkence ve travmanın etkilerini nesne ilişkileri kuramına dayanarak açıklamaya çalıştı. Bu açıklamaları şöyle özetleyebilirim: her bireyin bir kendilik görünümü vardır. Kendilik görünümü kişinin kendini belirli anda, belirli bir rol görünümünde algılamasıdır. Bu nesnel bir görünümdür. Bununla ilgili bir duygu oluşur. Hissedilen duygu, bundan önceki yaşantılardaki kendilik görünümleriyle belirlenir. Kendilik tasarısı da bütün kendilik görünümlerinin toplamıdır. Bireyin kendini nasıl algıladığını gösterir. Cinsel saldırı ve işkence çok ağır kendilik görünümü yarattığı için kendilik algısını bozmaktadır. Cinsel işkencede kendilik görünümünün nasıl olacağı, 1. Kişinin kendilik tasarımına ve olayı nasıl algıladığına bağlıdır. 2. Uygulanan yönteme bağlı olarak değişiklik gösterebilir. 3. Yeni kendilik görünümleri ve nesne görünümlerinin ruhsal yapı tarafından nasıl değerlendirildiği de önemlidir. 4. Cinsellikle ilgili özdeşim ve cinsel kimliğin algılanışı önemlidir. 5. Saldırıyı yapanların nasıl algılandığı önemlidir. Genel nesne tasarımlarından ayrı tutulabiliyorsa, kişi için nispeten koruyucu olabilir. Burda hangi mekanizmanın kullanıldığının da bir anlamı vardır. Splitting ve disosiasyon mekanizmalarının koruyucu yanları olmakla birlikte sorunların ağırlaşmasına da neden olabilmektedir. Tedaviyle ilgili en önemli unsur, ayrı tutulan kendilik ve nesne görünümlerinin ruhsal yapının bütünlüğüyle entegre edilmesidir. Travma ve işkence kişinin destek bağlarını da zayıflatmaktadır. Kişi korku, çaresizlik ve utanç duygularıyla baş başa kalmaktadır. Bunlar öfkeye dönüştürülmezse, ayrı nesne tasarımları geliştirilemezse, tedavi başarılı olamamaktadır. Tedavide mesleki kimliklerimiz dışında insan olarak bize düşenler; toplumsal cinsel rollerin değiştirilmesi için mücadele etmek ve bu insanlara sahip çıkarak, bu şiddeti uygulayanlara toplumsal öfke yaratılmasıdır. Öğleden sonraki oturum Dr. Adnan Ataç tarafından hazırlanan "Anadolu'dan Kadın Manzaraları" isimli çok güzel bir saydam gösterisiyle başladı. Oturum başkanlığını Dr. Binnaz Başaran'ın yapığı konferansta, cinsel taciz ve tecavüzle ilgili profesyonellerin davranışları ve eğitimi konusunu Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu aktardı. İnsan evrendeki en seçilmiş ve özenilmiş canlı mıdır sorusuyla konuşmaya başlayan Hakan Bey, yaptığı hesaplamalar sonucunda, sadece bir cinsel ilişkide, bir insanın olabilme olasılığının, 1katrilyon 400 trilyon olduğunu, insan olmanın çok zor bir olay olduğunu belirtti. Üreme sağlığı, üreme hakkı, aile planlaması konularından sonra cinsel şiddetle ilgili Türkiye ve dünya verilerinden örnekler verdi. Kadına yönelik şiddet, fiziksel, cinsel ve emosyonel olabilmektedir. Eş yada partner (%10-58), toplum ya da yönetimler tarafından uygulanabilmekte. Cinsel rollerin biçimlendirilişine mitolojiden ilkokul kitaplarına kadar her yerde rastlamak mümkündür. Bu konu evrensel bir sorun oluşturmaktadır. Cinsel şiddetin türleriyle ilgili veriler (dünya):Cinsel ilişkiye zorlanmak %12-15. İlk cinsel deneyiminin zorla gerçekleştirilmesi %40-52. Kız çocuklarına taciz, tecavüz %7-36.15 yaş öncesi evlilik. Cinsiyet tercihi -kız çocuklarının ihlali. Töre cinayetleri. Fuhuş (zorla). Sağlık çalışanları; bakirelik muayeneleri, endikasyonsuz sezeryenler, kötü muamele, ön yargılı olma ve ticari yaklaşımla cinsel şiddette rol alıyorlar. Tüm ülkelerde kadına yönelik şiddet; sosyal, kültürel, ekonomik, inanç temelli ve kontrasepsiyon kullanımının sınırlı olması nedeniyle ortaya çıkabiliyor. Şiddetin sağlığa etkileri yaşamın her döneminde görülebilmektedir. Doğum öncesi cinsiyet tercihi yapılıyorsa, kız bebek doğduğunda ihmal edilebiliyor. Çocuklukta kız çocuk, istenmeyen bir çocuk olduğu için yeterli bakım almayabiliyor ve buna bağlı gelişim bozuklukları ortaya çıkabilmekte. Adölesan döneminde fuhuş, zorla evlilik ve cinsel taciz yaşayabiliyor. Üreme çağında, töre cinayetleri, koca dayağı, cinsel taciz, tecavüz ve fuhuş yaşayabilmekteler. Yaşlılık döneminde de cinsel taciz ve tecavüzler yaşanabilmekte. Toplum sağlığı açısından, cinsel şiddet yaşayanların, bedensel ve ruhsal sağlıkları daha kötü, fiziksel yaralanma ve bozuklukları daha fazla ve tıbbi bakım ve hizmete daha fazla gerek duymaktadırlar. Şiddete uğrayan kadınların sağlık sorunları çok fazla ve bu kadınların çocuklarında da bebeklik ve çocukluk döneminde ölümler daha fazla görülmektedir. Şiddete şahit olan çocuklarda öğrenme güçlükleri, duygu ve davranış bozuklukları daha dazla görülmekte ve bunlar şiddete daha fazla maruz kalmaktadırlar. Cinsel şiddet, fizik ve mental travmaya, cinsel organ yaralanmalarına, erken yaş gebeliklerine ve cinsel yolla bulaşan hastalıklara neden olmaktadır. Cinsel şiddet yaşayan kadın ve çocuklar en kolay sağlık çalışanlarına ulaşabiliyorlar hatta tek ulaşabildikleri kişiler bunlar olmaktadır. Bu nedenle sağlık çalışanları için stratejiler belirlenmeli, hizmet sunan ile alan arasındaki engeller aşılmalıdır. Sağlık çalışanları şiddet uğrayanlarla karşılaştığında; yan tutmamalı ya da pozitif ayrımcılık yapmalı, saldırgan olmamalı, tecavüze uğrayanlarla grup çalışmaları yapmalı, kadının güvenliğini tehlikeye atmamalı, uygun servislere yönlendirebilmeli ve yasal destek önermelidir. Sağlık çalışanlarının eğitiminde ise; kadın bakış açısı geliştirilmeli, kendi kültür ve inançlarını değiştirmesine yardımcı olunmalı, iletişim becerileri geliştirilmeli ve empatinin kurulması oluşturulmalıdır. En önemli nokta da konuyla ilgili gerekli eğitimlerin verilmesidir. Sempozyumda hemen hemen bütün konuşmacıların, verilen 20 dakikalık sürenin sonunda, sürelerinin bittiğini anımsatılması üzerine, "daha söyleyeceğim çok şey vardı" demesi, konunun önemi ve üzerinde konuşulması gereken ne kadar çok şey olduğunun bir göstergesiydi. Bu kadar önemli bir konuyu, özenli bir biçimde ve farklı alanlarda çalışanlarla, ilk kez tartışmaya açan ATO ya çok teşekkür ediyor ve herkese şiddetsiz bir yaşam diliyorum. İstanbul Tabip odası Web Sayfasından Alınmıştır |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
Konu Araçları | Konu İçinde Arama |
Konuyu Değerlendirin | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Töre Ve Namus Cinayetleri Ile Kadınlara Yönelik Şiddet Olayları - İstanbul Valiliği | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Kadın Hakları Çalışma Grubu | 0 | 27-11-2006 18:42 |
Kadınlara Yönelik Şiddet,Töre Ve Namus Cinayetlerinin Önlenmesi İçin Genelge | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Kadın Hakları Çalışma Grubu | 6 | 05-10-2006 22:35 |
Kadın Kadına Şiddet | Armağan Konyalı | Kadın Hakları Çalışma Grubu | 0 | 05-06-2004 10:35 |
Kadına Yönelik Şiddet Ve Başa Çıkma Yöntemleri | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Adliye Duvarı | 0 | 11-10-2003 08:36 |
Bilim Ve Hukuk:Kadına Yönelik Şiddette Kriminal Soruşturma | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Kadın Hakları Çalışma Grubu | 0 | 09-12-2002 22:44 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |