19-12-2006, 11:08 | #1 |
|
Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu izlemekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı; ama küçük bir dükkan için yeterliydi. Onların en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle.
Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti. Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkandan dışarı fırlayıp: - Küçük!. diye seslendi. Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir harika!. Çocuk, ona dönerek: - Gerçekten çok güzeller!. diye tebessüm etti. Ama benim bir bacağım doğuştan eksik. - Bence önemli değil!. diye atıldı adam. Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki!. Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı. Kiminin de aklı ya da vicdanı. Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü: - Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi. Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp: - Anlayamadım!. dedi. Neden öyle olsun ki? - Çok basit!. dedi, adam. Eğer vicdan yoksa, cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa, problem değil. Zaten orada tüm eksiklikler tamamlanacak. Hatta sakat insanlar, sağlamlara oranla daha fazla mükafat görecekler... Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar, hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrini işaret ederek: - Baktığın ayakkabı, sana yakışır!. dedi. Denemek ister misin? Çocuk, başını yanlara sallayıp: - Üzerinde 30 lira yazıyor, dedi. Almam mümkün değil ki!. - İndirim sezonunu, senin için biraz öne alırım!. dedi adam. Bu durumda 20 liraya düşer. Zaten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder. Çocuk biraz düşünüp: - Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!. dedi. Onu kim alacak ki? - Amma yaptın ha!. diye güldü adam. Onu da sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım. Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam ederek: - Üstelik de öğrencisin değil mi? diye sordu. - İkiye gidiyorum!. diye atıldı çocuk. Üçe geçtim sayılır. - Tamam işte!. dedi adam. 5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira. O da zaten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti!. Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkana girdi. İçerideki raflar, onun beğendiği modelin aynısıyla doluydu. Ama adam, vitrinde olanı çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek. - Benim satış işlemim bitti!. dedi. Sen de bana, bunu satsan memnun olurum. Şaka mı yapıyorsunuz? diye kekeledi çocuk. Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi? - Sen çok câhil kalmışsın be arkadaş.. dedi, adam. Antika eşyalardan haberin yok herhalde. Bir antika ne kadar eski ise o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30-40 lira eder. Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları üzerinden atabilmiş değildi. Mutlaka bir rüyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rüya. Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kağıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek: - Bana göre 20 lira yeterli.. dedi. İndirim mevsimini başlattınız ya!.. Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu. Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün mallarını bir günde satsa, böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk, yavaşça yerinden doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip: - Babam haklıymış!. dedi. ‘Sakat olduğum için üzülmeme hiç gerek yok!’ demişti. Her rüzgar savuracak bir toz bulur, Her hayat yaşanacak bir can bulur, Her umut gerçekleşecek bir düş bulur Bulunmayacak tek şey senin benzerindir |
20-12-2006, 19:30 | #2 |
|
''Satılık köpek yavruları'' ilanının hemen altında küçük bir çocuğun başı gözüktü ve çocuk dükkân sahibine ''Köpek yavrularını kaça satıyorsunuz?'' diye sordu.
Dükkân sahibi: _30 dolarla 50 dolar arasında değişiyor fiyatları, dedi. _Benim 2 dolar 37 centim var, dedi çocuk. ''Bir bakabilirmiyim yavrulara?'' Dükkân sahibi gülümsedikten sonra bir ıslık çaldı ve köpek kulübesinden beş tane yumak halinde yavru çıktı. Yavrulardan biri arkadan geliyordu. Küçük çocuk yürümekte zorluk çeken sakat yavruyu işaret edip sordu: _Bunun nesi var? Dükkân sahibi onun kalça çıkığı olduğunu ve hep sakat kalacağını açıkladı. Küçük çocuk heyecanlanmıştı: _Ben bu yavruyu satın almak istiyorum, dedi. Dükkân sahibi: _Hayır o yavruyu satın alman gerekmiyor. Eğer gerçekten istiyorsan, o yavruyu sana bedava veririm. Küçük çocuk birden sinirlendi. Dükkân sahibinin gözlerinin içine bakarak: _Onu bana vermenizi istemiyorum. O da diğer yavrular kadar değerli ve ben fiyatını tam olarak ödeyeceğim. Aslında şimdi size 2 dolar 37 cent vereceğim ve geri kalanını ayda 50 cent ödeyerek tamamlayacağım. Dükkân sahibi çocuğu ikna etmeye çalıştı: _Bu köpeği gerçektende satın almak istediğini sanmıyorum. Bu yavru hiç bir zaman diğer yavrular gibi koşup, zıplayamayacak ve seninle oynayamayacak. Bunun üzerine küçük çocuk eğildi, pantolonunu sıvadı ve büyük bir metal parçasıyla desteklediği sakat bacağını dükkân sahibine gösterip, tatlı bir sesle: _Bende çok iyi koşamıyorum ve bu yavrunun, kendisini çok iyi anlayacak bir sahibe gereksinimi var, dedi. |
20-12-2006, 20:20 | #3 |
|
Son dört aydır bacağına çelik bağ takılan küçük çocuk, evinin ön kapısından içeri, kucağında yeni aldığı köpek yavrusuyla girdi.
Ertesi gün çocuk ve annesi küçük köpeğe nasıl yardım edebileceklerini öğrenmek için bir veterinere gittiler.. Veteriner çocuğa eğer her sabah yavru köpeğin bacağına masaj yapar sonra da en az iki kilometre yürütürse o zaman kalçasındaki kasların güçleneceğini, yavrunun artık acı çekmeyeceğini ve daha az topallayacağını anlattı. Yavru köpeğin yürürken rahatsızlığını inleyerek ve havlayarak belli etmesine ve çocuğunda kendi bacağından acı ve zorluk çekmesine karşın, proğramı iki ay sabırla sürdürdüler. Üçüncü ay, artık her sabah okuldan önce beş kilometre yürüyorlardı ve artık ikiside yürürken acı duymuyordu. Bir cumartesi sabahı çalışmadan dönerken çalıların arasından önlerine bir kedi çıktı ve köpeği korkuttu. Tasmasından kurtulan köpek hızla caddeye seğirtti. Hızla gelen bir kamyon köpeğe yaklaşırken çocukta caddeye fırladı, köpeğini yakalamak istedi ama yolun kenarına yuvarlandı. Geç kalmıştı. Kamyon köpeğe çarpmıştı, köpeğin ağzından kan geliyordu çocuk köpeğine sarılmış ağlarken kendi bacağındaki bağın çıkmış olduğunu gördü. Kendisi için üzülecek zamanı yoktu. Hemen ayağa kalktı: Köpeğini kucağına aldı ve eve doğru yola koyuldu. Köpek küçük küçük havlayarak çocuğa umut veriyor ve onun heyecan içinde elinden geldiğince hızlı koşmasına neden oluyordu. Annesi onu ve acı çeken köpeğini hemen hayvan hastanesine götürdü. Anne oğul merak içinde köpeğin ameliyatı atlatıp atlatamayacağını öğrenmek için beklerken çocuk hemde çelik bağları gevşemişken şimdi nasıl olupta hızlı hızlı yürüyebildiğini ve koşabildiğini sordu. Annesi '' Sende osteomiyelit vardı. Bu bir kemik hastalığıdır. Bu hastalık bacağını zayıflattı ve sakat bıraktı, bu nedenle de topallıyor ve acı çekiyordun. Bacağındaki çelik bağ destek içindi. Eğer acıya ve saatlerce sürecek tedavilere dayanmaya razı olsaydın, bu geçecekti. İlaçlara iyi cevap verdin ama fizik tedaviye her zaman karşı koydun. Baban ve ben ne yapacağımızı bilemiyorduk. Doktorlar bize bacağını yitirmek üzere olduğunu söylediler. Sonra eve köpek yavrusunu getirdin. Sanki onun gereksinimlerini anlıyor gibiydin sen ona yardım ederken aslında büyümek ve güçlenmek için kendine yardım ediyordun.'' Tam bu sırada da ameliyathanenin kapısı ağır ağır açıldı. Veteriner yüzünde bir gülümsemeyle ''Köpeğiniz iyileşecek'' dedi. Çocuk insanın verirken, aslında aldığını öğrendi. Vermek almaktan daha mutludur. |
20-12-2006, 20:43 | #4 | |||||||||||||||||||||||
|
Değişik açılardan ders almamızı sağlayacak yazınız için teşekkürler. Bu yazıda hoşuma giden, toplum olarak ders almamız gerektiğini düşündüğüm nokta ise ayakkabıcının yardım ediş tarzıdır. Gerçekten toplum olarak, muhtaçlara yardım etme konusunda o kadar acemiyiz ki; ettiğimiz yardım dolayısıyla, muhtaç olan kişiye sağladığımız katkıyı, yardım ediş tarzımızla kat kat geri alıyoruz. Bu noktadaki sıkıntımız belki cahillikten, belki de gösteriş hevesimizden ileri geliyor. Ama hangi nedenden olursa olsun, yardım edilirken insanların rencide edilmesi beni derinden üzüyor; umarım muhtaçlara yardım etme konusunda, ayakkabıcının göstermiş olduğu titizliği gösterebiliriz. |
21-12-2006, 22:54 | #5 |
|
Bir arkadaşım bu '' uyumsuz serçe''nin hikâyesini bana yolladı, çok sevip paylaşmak istedim.
Uyumsuz bir serçe varmış. Bu uyumsuz serçe, kışın her serçenin yaptığını yapmayıp, soğuktan korunmak için güneye uçmamaya karar vermiş. Ancak havalar çok fazla soğuyunca; bizim uyumsuz bakmış ki donacak, istemeyerek de olsa güneye uçmaya karar vermiş. Fakat hava o kadar soğukmuş ki, kanatları soğuktan buzlanmaya başlamış ve hemen hemen donmuş bir halde bir ahıra düşmüş. Küçük serçenin yanından geçen bir sığır üzerine pisliğini yapmış. Serçecik sonunun geldiğini düşündüğü anda, sığırın pisliği onu ısıtmış ve kanatlarındaki buzları çözmüş. Bizimki çırpınmış ve başını dışarı çıkarmış,ılık ve mutluymuş ve nefes alabiliyormuş artık. Şarkı söylemeye başlamış, tam o sırada, büyük bir kedi gelmiş pisliği diliyle temizlemiş. Bizim uyumsuzu da midesine indirmiş. Kıssadan hisse : 1- Üzerinize pisleyen herkes, mutlaka sizin düşmanınız değildir. 2- Sizi pislikten kurtaran herkes de, dostunuz değildir. 3- Bulunduğunuz konumda sıcak ve mutlu iseniz, çenenizi tutun. |
16-01-2007, 20:13 | #6 |
|
Küçük Bir Tebessüm
*Küçük kız, hüzünlü yabancıya gülümsedi.
*Bu gülümseme, adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu ve yakın geçmişte kendisine yardım eden bir dosta teşekkür etmediğini hatırladı. Hemen bir teşekkür mesajı yazıp yolladı.*Arkadaşı bu teşekkürden o kadar keyiflendi ki, her öğlen yemek yediği lokantada ki garson kıza yüklü bir bahşiş bıraktı. *Garson kız, ilk defa böyle bir bahşiş alıyordu. Akşam eve giderken kazandığı paranın bir parçasını her zaman köşe başında oturan fakir adamın şapkasına bıraktı. *Adam öyle minnettar olduki...İki gündür boğazından lokma geçmemişti. *Karnını ilk defa doyurduktan sonra, bir apartmanın bodrumundaki tek odasının yolunu tuttu. *Öyle neşeliydi ki, bir saçak altında titreyen köpek yavrusunu görünce, kucağına alıverdi. *Küçük köpek, gecenin soğuğundan kurtulduğu için mutluydu. Sıcak odada koşuşturdu durdu. *Gece yarısından sonra, apartmanı dumanlar sardı. Bir yangın başlıyordu. Dumanı koklayan köpek öyle bir havlamaya başladı ki, önce fakir adam uyandı, sonra bütün apartman halkı... Anneler, babalar dumandan boğulmak üzere olan yavrularını kucaklayıp ölümden kurtardılar... **Bütün bunların hepsi, beş kuruşluk bile maliyeti olmayan bir TEBESSÜM'ün sonucuydu. |
18-01-2007, 18:53 | #7 |
|
İş yaşamında önemli yerlere gelmiş bir grup eski mezun arkadaş grubu üniversitedeki hocalarından birini ziyarete gitmiş.
Çeşitli konular konuşulduktan sonra sohbet, işin yarattığı strese ve hayatın zorluklarına gelmiş. Yaşlı üniversite hocası ziyaretçilerine kahve ikram etmek üzere mutfağa gitmiş ve değişik boy, renk ve kalitede bir çok fincanın bulunduğu bir tepsiyle geri dönmüş. Kimi porselen, kimi seramik, kimi cam, kimi plastik olan fincanları ve kahve termosunu masaya koyup kahvelerini oradan almalarını söylemiş. Tüm eski öğrenciler kahvelerini alıp koltuklarına döndüklerinde hocaları onlara şunu söylemiş: ---Farkına vardınız mı bilmem, zarif görünümlü, güzel pahalı fincanların hepsi alındı, masada yalnızca ucuz ve basit görünümlü fincanlar kaldı. Elbette ki kendiniz için en güzelini istemek ve onu almak çok normal ama işte bu demin bahsettiğiniz problemlerinizin ve stresin nedeni. Hepinizin istediği fincan değil, kahve iken, bilinçli olarak her biriniz birbirinizin aldığı fincanları gözleyerek daha iyi olan fincanı almaya uğraştınız. Yaşam kahve ise, iş, para ve mevki fincandır. Bunlar yalnızca yaşamı tutmaya yarayan araçlardır ama yaşamın kalitesi bunlara göre değişmez. Bazen yalnızca fincana odaklanarak, içindeki kahvenin zevkini çıkarmayı unutabiliriz. |
18-01-2007, 19:09 | #8 |
|
İyilik ve Kötülük
Yaşlı kızılderili reisi kulübenin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, diğeri siyahtı ve oniki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesinin önünde boğuşup duruyorlardı..
Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri kurt köpeğiydi bunlar. Çocuk kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden illada siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla, sordu dedesine: Yaşlı reis bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı. _Onlar benim için iki simgedir evlat. _''Neyin simgesi'' dedi çocuk _İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları. Çocuk, ''mücadele varsa kazananda olmalı'' diye düşündü ve sordu: _Peki sence hangisi kazanır bu mücadeleyi? Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa. _Hangisi mi evlat? Ben, hangisini daha iyi beslersem........ |
23-01-2007, 09:16 | #9 |
|
Kürtaj
5 Ekim: Bugün var edildim. Buradayim. Varim. Müthi$ bir duygu bu. Var oldugumu henüz annem ve babam bilmiyor. Bir elma çekirdeginden bile küçügüm. Ama ne de olsa, ben benim. Varim ya! Bu bana yetiyor. Henüz bedenim belli belirsiz, yüzüm yok ama, varligimi ve benligimi hissedebiliyorum. Bir kiz olacagim ve baharda çiçekleri sevecegim. 19 Ekim: Biraz büyüdüm. Kimildamam mümkün degil. Annem henüz farkinda degil ama onun kaniyla besleniyorum. Kalbini dola$ip gelen simsicak kan bana geliyor. Beni sevecek bir kalbin kipirtilarini $imdiden hissediyorum. Annem beni çok sevecek. Annem için güzel bir sürpriz olacagim. 23 Ekim: Hiç göremedigim bir el agzimi biçimlendirmeye ba$ladi. Dudaklarimda onun dokunu$unu hissediyorum. Bu "el"in dokundugu yerler dudagim damagim oluyor. Dü$ünün bir yil sonra bu elin dokundugu yerde tebessümler açacak, gülecegim. Dudagimdan ve dilimden sözler dökülecek. Herhalde önce "Anne!" diyecegim. Anne duyuyor musun beni? Seninle konu$acagim. Sana gülecegim. Kimilerine göre hâlâ daha var degilmi$im… Nasil olur? Varim ve gülücükler sunacak dudaklarim da olmak üzere ya… Hem sonra bir ekmek kirintisi ne kadar küçük olursa olsun yine ekmektir. Öyle degil mi annecigim? Ah bir konu$abilsem! 27 Ekim: Bugün pek mutluyum. Ýçimde tatli bir kipirti ba$ladi. Artik bir kalbim var. Kalbim atmaya ba$ladi. Hayatim boyunca böyle atip duracak. Sevgilerle dolduracagim kalbimi. Tipki anneminki gibi... Annem bedeninde iki kalbin birden atmaya ba$ladigini bilseydi ne kadar sevinirdi! Duyuyor musun anne? 2 Kasim: Her gün biraz daha büyüyorum. Kollarim ve bacaklarim da biçimlenmeye ba$ladi. Hele bir büyüsün kollarim bak nasil kucaklayacagim seni annecigim. $u ayaklarim da tamamlansin da, beraber çiçekli bahçemizde yürürüz. Belki birlikte okula gideriz. 12 Kasim: Ah evet… Bunlar, bunlar ne kadar sevimli ve küçük $eyler. Aman Allah'im parmaklarim da çikmaya ba$ladi. Bunlarla çiçek toplayacagim, annemin elini tutacagim, kalem tutacagim. Belki de güzel bir $iir yazacagim. Annecigim, orada misin? Ellerimi ellerinin arasina koymak için sabirsizlaniyorum. 20 Kasim: Oh, nihayet.. Annem doktora gitti. Burada oldugumu ögrendi.. Ya$asin! Doktor teyze özel bir cihazla gördü beni. Ultrason diyorlarmi$. Resmimi bile çekti. Sevinmiyor musun annecigim? Seneye kalmaz kollarinin arasinda olacagim… 25 Kasim: Artik babam da burada oldugumu biliyor. Fakat henüz kiz oldugumun farkinda degiller. Onlara sürpriz yapacagim.. 10 Aralik: Bugün yüzüm tamamlandi. Artik iki güzel gözüm, bir küçük burnum, dudaklarim ve yanagim var… Anneme benziyorum galiba… 13 Aralik: Artik çevreme bakabiliyorum. Etrafim çok karanlik ama olsun. Yine de mutluyum. Ya$iyorum ve varim. Kisa bir süre sonra gün i$igini görebilecegim, renkleri ve çiçekleri taniyacagim. Rüyamda gördüm. Dünyada gökku$agi diye bir $ey varmi$.. Onu çok merak ediyorum.. Annecigim, babacigim sizin yüzünüzü de görecegim. Tani$acagiz…. Mutlu olacagiz. Gülü$ecegiz.. 24 Aralik: Kulaklarim daha iyi duyuyor artik. Annecigim, senin kalbinin seslerini duyuyorum. Benim kalbimin ati$larini da sen duyabiliyor musun? Hatta sesini bile taniyabiliyorum. Sesin ne kadar tatli… Hiç duymadigim bir $ey bu… Güzel ve saglikli bir kiz olacagim. Kollarinda uyuyacagim, yüzüne bakacagim, o tatli sesini dinleyecegim. Benim için ninni de söyleyecek misin annecigim? Sen de beni özlüyorsundur mutlaka… Beni koklayacaksin.. Çok seveceksin, degil mi? 28 Aralik: (84 gun sonra)Anne burada bir $eyler oluyor. Doktor abla neden mutsuz bakiyor böyle... Sen aci çekiyor gibisin. Kalp seslerin degi$ti... Sustun. Benimle niye konu$muyorsun anne? Anne… Anne… Annecigim… Yüzümde soguk bir $ey hissediyorum. Anne, yüzümü parçaliyorlar... Anne bir $eyler yap… Anne… Kolumu çekiyorlar anne… Canim yaniyor anne... Anne… Ayaklarimi parçaliyor bu $ey anne... Beni sana baglayan damari kopardilar anne… Anne kalbimi parçaliyorlar… Annecigim… Anne… Anne… An… Ah! Kürtajiniz tamamlandi hanimefendi. Geçmi$ olsun! : |
23-05-2007, 17:12 | #10 |
|
Bir gün çok zengin bir adam oğlunu yanına alarak, insanların ne kadar fakir olabileceğini göstermek için köye götürdü.
Çok fakir bir ailenin evinde bir gün-bir gece geçirdiler. Şehre dönerken baba oğluna sordu: ''Yolculuğumuzu nasıl buldun?'' ''Çok güzeldi babacığım'' diye cevap verdi oğul. ''İnsanların ne kadar fakir olabileceğini gördün değilmi?'' ''Evet'' ''Peki ne öğrendin?'' ''Bizim evde bir köpeğimiz onların dört köpeği var. Bizim evde bahçenin yarısına gelen bir havuzumuz var, onların kilometrelerce uzunluğunda dereleri var. Bizim bahçede ithal lambalarımız onların yıldızları var. Bizim terasımız ön bahçeye kadar, onların ki ise ufka kadar uzanıyor.'' Ufaklık konuşurken, babası şaşkınlıktan tek kelime bile edemedi. Ve çocuk ekledi: ''Ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğiniz için, teşekkür ederim babacığım TOLSTOY |
23-05-2007, 17:42 | #11 |
|
Adam yorgun argın eve döndüğünde, 5 yaşındaki oğlunu kapının önünde beklerken bulmuş.
Çocuk babasına: ''Baba bir saatte ne kadar para kazanıyorsun?'' diye sormuş. Zaten yorgun olan adam ''Bu seni ilgilendirmez'' diye cevaplamış. Bunun üzerine çocuk: ''Babacığım lütfen bilmek istiyorum'' demiş. Adam: ''İllaki bilmek istiyorsan 20 dolar kazanıyorum'' demiş. Bunun üzerine çocuk: ''Peki bana 10 dolar borç verirmisin?'' diye sormuş. Adam iyice sinirlenip: ''Benim, senin saçma oyuncaklarına ayıracak param yok, hadi derhal odana git'' demiş. Çocuk sessizce odasına çıkmış. Aradan 1 saat geçtikten sonra adam biraz sakinleşmiş ve çocuğa parayı neden istediğini bile sormadığını düşünmüş, belki de gerçekten lazımdı. Yukarı çocuğun odasına çıkmış, yatağında olan çocuğa: ''Al bakalım istediğin 10 dolar, sana az önce sert davrandığım için üzgünüm ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim. Çocuk ''Teşekkür ederim babacığım'' demiş. Ve yastığının altından diger buruşuk paraları çıkarmış adamın suratına bakmış ve yavaşça paraları saymış, bunu gören adam iyice sinirlenmiş: ''Paran olduğu halde, neden benden para istiyorsun?'' demiş. Çocuk, ''Ama yeterince yoktu'' demiş. Ve paraları babasına uzatarak: ''İşte 20 dolar, bir saatini bana ayırırmısın?'' demiş. |
23-05-2007, 17:43 | #12 | |||||||||||||||||||
|
Tolstoy bunu ne düşünerek yazdı bilmiyorum. Ama ben bunu ne düşünerek okuduğumu biliyorum: Bu çocuk adam olmaz. Saygılarımla |
25-05-2007, 22:58 | #13 |
|
Merhaba,
Bu hikayenin bana verdiği mesaj; Büyük sıkıntılar ya da olumsuzluklar içinde olsak dahi, bir çocuğun saflığıyla düşünür ve gören gözlerle bakabilirsek; her zaman bizi mutlu edecek yada mutlu olmaya değecek güzellikleri görebiliriz. Hayatımda gördüğüm en güzel gökyüzü Güneydoğuda çalışırken gördüğümdür. O zaman bütün sıkıntılara rağmen damlarda gökyüzünü seyrederek uyuyan o insanların sahip olduğu güzelliği kıskandım. İstanbul'da kendimizi evlerimize kilitleyip yatmaya alışkın olduğumuzdan ayrıca hangi saatte olursa olsun ışık kirliliği yüzünden onlarla aynı gökyüzünü paylaşmamıza rağmen aynı görüntüyü yakalama şansımız olmadığını biliyorum. Bu hikayedeki gibi, hayatın her paydasında yaşanan sorunlar ve eksikliklerle birlikte, güzelliklerinde olduğunu ve bunlarıda ancak görmek istersek görebileceğimizi hatırlattı bu hikaye. Saygılar |
25-05-2007, 23:40 | #14 | |||||||||||||||||||||||
|
''Bedava yaşıyoruz, bedava; Hava bedava, bulut bedava; Dere tepe bedava; Yağmur çamur bedava'' |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |