13-05-2002, 12:26 | #1 |
|
İstanbul'u Terk Etmek -I-
Uzun zamandır bu şehri terk etmek, uzaklaşmak istiyorum. Ama mümkün olmuyor, olamıyor. İşim, çevrem ve geleceğim beni mıknatıs gibi çekiyor.
Bu uğurda, yeni yöntemler denemeye başladım, belki bir denenmiş taktik.. İstanbul' da olup da olmamak. Nasıl olur bu? İstanbul içinde çok güzel bir köy bulup, yerleşmek. Arıyorum, buluyorum da ama alamıyorum, delireceğim.. 15 Gün önce Anadolu yakasında yine aradım, buldum hayran kaldım... ne yazık kii gücüm yetmedi. Köylü evini satmıyor, arsa yok, olsa da imar yok... Bir site kurulmuş, natamam ama fiyatı tamam kere tamam.... vazgeçtim, site istemem zaten.. Bu hafta yani dün, yine buldum bir yer aman allahım, tam bana göre. Mükememl de lafmı, olağanüstü.. mucize. Ayrıca arsa da var.. Köy' e girerken tepeden aşağıya doğru bir kartal edasıyla süzülerek iniyorsunuz, her taraf ağaçlarla kaplı, yemyeşil... sağ tarafta bir göl masmavi.. gölde bir kaç kayık, salına salına yol alıyor, nur yüzlü köylü dedeler balık tutuyor,.....inanılmaz derecede temiz.. yaşasın... derken o da ne, gölün arkasında muazzam bir mavilik daha var... Hımmm o da anlaşılıyor deniz.. balık... harika bir şey bu.. Köye hışımla, belki de 5. viteste iniyorum.. o da ne? Huzur dolu bir mezarlık.. Tam bana göre, sorumluluk yok, stres yok, müvekkil yok, dırdır yok, para yok, düşman yok, kıskançlık yok, .. Yeşillikler içinde, göle nazır.. sessiz bir sürü arkadaş, mezardaşş.. Köy' e hoş geldiniz.. yazısı ve benden '' Hoş bulduk!hem de Çok hoş '' nidası.. Köy değil cennet mübarek, tezek kokusu yok, ter kokusu yok, insanlar miss gibi, yerler parke taşı ile döşenmiş ve tertemiz, yağ dök yala misali... elektrik direkleri bile kafesle korumaya alınmış ki,elektrik kazası olmasın... her şey düzenli... Avrupa' da bile böyle bir köy yok... gerçekten yok.. Veni - (?) - (?) Devam ederiz.. |
13-05-2002, 12:53 | #2 | |||||||||||||||||||
|
Ynt: İstanbul'u Terk Etmek
Kulübe hoşgeldiniz! |
13-05-2002, 14:28 | #3 | |||||||||||||||||||
|
Ynt: Ynt: İstanbul'u Terk Etmek
Bu kulüp beni anlar o zaman.. Değerli kulüp mensupları, mensup namzetleri! Bu bahsettiğim yeri göstermek için, bana kahve ısmarlamanız gerekiyor |
13-05-2002, 16:13 | #4 |
|
Bahsettiğiniz yeri doğru tahmin edersem, o kahve bana ısmarlanıyor mu?
|
13-05-2002, 16:20 | #5 | |||||||||||||||||||
|
Memnuniyetle ısmarlanır. Hatta dilerseniz çeşitli aromalı kahve, yanında elma aromalı tütün dumanı asavuran Nargile ve dahası kullanıyorsanız, ıslak cıgar BACKWOOD bile ikram edlir.. |
13-05-2002, 16:28 | #6 |
|
Peki bir şansımı deneyeyim o zaman:
Beykoz'da, sahil yolu ile yeni Şile yolu arasında kalan köylerden birinden mi bahsediyoruz? |
13-05-2002, 16:41 | #7 |
|
İstanbul'u Terk Etmek -II-
Böyle köy yok demiştim..
Kartal edası ile süzüldüğüm köy girişinden aynı kartal edası ile yukarı doğru salvo yapmam ve köyün nefis meyadanına çıkmam gerekiyordu, o sırada yola doğru sol tarafımda bir piknik alanı gördüm, 4 yada 5 arabalı piknik sakinleri, huşu içinde piknik yapıyorlardı... Güzel demek ki yasal Piknik alanı da var köyümüzün... Farklı köyümüzün piknik alanı da farklı idi, temiz ve sessiz... Neyse, köye çıktım aman allahım ne şirin yer burası.. Köyün tam ortasında Üç yol ayrılmakta, onun da tam ortasında küçük bir kır kahvesi hatta kahve değil Köy kıraathanesi, üç yada dört masalı bir yer.. orada oturup, kahve, çay yada sonradan öğreniyorum kakao içen köy ahalisi.. hepsi huzurlu, yüzler güleç... Kıraathanemizin tam önünde heybetli bir Atatürk heykeli, pırıl pırıl, etrafı zincirlerle çevrilmiş... Süzülerek önünden geçiyorum, yolu takip edip aşağıya doğru, yani göle doğru yol alıyorum.. evler sıra sıra, bahçeli, çiçekli yemyeşil... ohh be miss gibi çiçek kokusu.. Göl manzarası muhteşem.. çok mavi bir göl.. yahu diyorum yeşiller normalde gölü de yeşile boyar ama, bu göl çok mavii... Nihayet göldeyiz.. kıyıda üç beş motorlu küçük tekne, bir kaç motorsuz kayık.. kürekli müreklii... Yaşlı amca oturmuş şöyle uzun uzun... lüküsss hayatttt !.. - Amca merhaba, kolay gelsin.. - merabayın olum diyor amca.. gel otur, çay içelim.. balık yok Hazirandan sonra inşallah bol olur... sizi gezdireyim mi diye hemen soruyor.. (Ben balık sormamıştım ama, balıksever olduğumu anladı zahir..) - Yok amca şimdi değil, daha çok geleceğim buraya, inşallah sonra... diyorum ve öğreniyorum ismi de Recep' miş amcamın... bir çok şey sorup, cevabını hatta püf noktalarını alıyorum Recep amca' dan... hafta içi geleceğim deyip, ayrılıyorum.. Neyse biraz kıyıda dolaşıp, temiz hava aldıktan sonra... doğru piknik alanına.. Burası daha da ilginç; Hayatı maksimum yaşamak için para, şan şöhret vs.. gerekmediğine en önemli bir örnek,.. Devam ederiz.. |
13-05-2002, 16:43 | #8 | |||||||||||||||||||
|
Üzgünüm... kahve, elde var bir |
14-05-2002, 13:32 | #9 |
|
İstanbul' u Terk Etmek-III-
Evet maksimum yaşam... imkanlar ölçüsünde yaşam sınırlarını genişletmek.. Önemli bir felsefe.
4-5 arabadan ibaret tertemiz bir piknik alanı, köy belediyesinin güzel hizmeti. Oturmak için ahşap masa ve banklar, her masanın üzerine oturtulduğu özel bir zemin.. Cabası mangal yakmak isteyenler için, masanın yanıbaşında korumalı mangal alanı... en önemlisi Çöp bidonları.. Ağaçlar arasında, hoşluk.. İki özel minibüs yanyana, pırıl pırıl boyası parlıyor, yeni yıkanmış belli.. yanında küçüklü büyüklü 11 çocuk, en küçüğü yürüyebiliyor.. en büyüğü ise muhtemelen yeni evlenmiş, eşi ve çocuğu da henüz yeni.. Kahramanımız başında arapların başlığı, hani bezden olan bir şey var, adını bilmediğim.. arap kökenli olduğu anlaşılıyor, esmer hafif kilolu, yuvarlak da denebilir.. sevimli bir yüzü var yaş bilemedin 38-40 arası bir şey.. Uzun oturmuş, sanki arap şeyhi... önünde bir mangal ama bildiğimiz mangallara pek benzemiyor, genişce ve bakırdan bir alet... boru benzeri bir maşa var elinde, közlerin yerini değiştiriyor.. sürekli yanıyor ateşi.. Yanıbaşında bir nargile, o ise biraz küçük... ama hiç dumanı eksilmiyor.... buhar gibi.. Bitmedi sol kolunun hizasında bir semaver ama ne semaver... sanki adam küçük bir çay ocağı açmış... üzerinde demlik, tavşan kanı çay eksik olmuyor, habire dolduruyor bardağına... Minibüsün kapıları açık, biz vardığımızda Ahmet Kaya' dan dinliyor.. ama sesi öyle bangır bangır değil, usulce dinliyor... CD olduğu belli.. yarım saat sonra, Ahmet kaya yerini klasik müziğe bırakıyor... adam çok mutlu çoluk çocuk da öyle, kendi halindeler.. kimseye rahatsızlık vermiyorlar... ama ne klasik müzik.. kahramanımız kendinden geçiyor... bir dinleyişi var, sanki yaşıyor.. 1 saat kadar deva ediyor klasik.. tabiki mangalda et, yenileniyor.. durmaksızın atıştırıyor beyimiz.. çocuklar da keza... dünya umurlarında değil.. Arada bir cümle çıkyor ağzından, Rojini kurban, hadi kurban! allah allah.... çouğun ismi midir nedir? neyse ya boşver...diyorum. Sonra, başlıyor arapça şarkılar... haydaaa... Kalkıp oynuyor beyimiz... ama kendi kendine, öyle allah vallah değil... sakin sakin... yeri toprağı ezmemek istercesine.. 3-4 yaşlarındaki küçük çocuğu yada torunları ile... bir keyif bir keyif... yüzler, piyangodan ikramiye kazanmış insan çehresinde... Bu arada adam, değiştirdiği müzik cd' leri gibi dilini de değiştiriyor, bir bakıyorsunuz düzgün Türkçe kullanıyor, biraz sonra Arapça, daha sonrasında ise Kürtçeye benzer bir dil... arada bir Almanca.. allah allahh.. şaşırıyorum.. bu adam kimdir nedir... İki minibüs, 11 çocuk, rahat bir hayat, huzur dolu yüzler... Köy insanı gibi ama köy insanından farklı kültürde ... rengi de farklı hatta.. dilide, çocukları da... ama yüzün güleçliği aynı... sevecenlik keza... yaşamak, farklı da olsa yaşamak, bir arada bulunmak saygı ve sevgi olunca sorun değil.. 4 dil, 11 çocuk, 4 ayrı müzik türü... et, mangal, nargile, çay.... ya alkolll ...? yok ama, alkolsüz bu neş' e nasıl, soruyorum kendime.. Yadus yine dürtüyor, nargile tütünü yerine Esrar olmasın?? Yok yok.. olamaz, adamın günahını almayalım.. ya olabilir aslında, vakit geçtikçe gözleri iri iri oluyor, neş' e tavana vuruyor, ama saygısızlıkdan zerre emare yok... Kendine göre entellektüel bir portre... okumamış olsa da... yaşamdan yaşam kadar zevkalabilmek... bravo... bir de konuşabilsem şununla neler vardır kimbilir.. neler.. Marjinal fayda bu olsa gerek.... Devam ederiz.. |
14-05-2002, 15:49 | #10 |
|
Kahve
Sayın Admin,
Sevgili Tikici'nin bahsettiği yeri biliyorum.(Kopya çektim ) Ancak,sevgili dostum Tikici'nin kahvesi de içilir ama gel gör ki Adıyaman nire İstanbul'un ....köyü nire Sevgili dostum Tikici,kahveyi alacağıma yaz Selam ve saygılarımla... Av.M.Aydın Bilen |
14-05-2002, 15:54 | #11 | |||||||||||||||||||
|
Ynt: Kahve
Sevgili Bilen, Orası değil.. yanıldın ama gel kahven hazır Sevgi ve saygılarımla.. |
20-05-2002, 10:33 | #12 |
|
İstanbul'u Terk Etmek -IV-
Yine köyüme gittim dün..
Aynı güzellik yerli yerinde ama biraz kalabalıklaşmış. gelen giden çoğalmış.. Aradığımı bulduğumu sandım ve hızla görmeye gittim, köy içinde bir ev ama ahırdan bozma bir şey, bir müştemilat ... eeee? Bu kadar küçük yer nasıl olacak amca dedim? Anlattı Cevdet amca.. : ''Bak evladım burası dedemizden kaldı... 1100 m2.. evin olduğu yer. Yan tarafta bitişik tarlası da var, o da 4500 m2. ama ayrı tapu ayrı parsel.. biz 16 mirasçıyız, anlaşamıyoruz, alıcı çıkarsa ve istediğimiz parayı alabilirsek sorun yok... işin zor yanı şu, önceden yapılmış binanın (yani ahırdan bozma yer) olduğu yeri yıkıp yenisini yapmak mümkün ama arsası yetersiz, bitişik tarlanın alanı geniş 4500 m2, ama 10 dönümden az olduğundan imar yok.... '' Nasıl olacak? İkisini de alacaksın... Yer harika, çiçekler, güller, meyva ağaçları, ceviz ağacı meşeler... yemyeşil... insanın ömrü eğer gerçekten uzatılabiliyorsa, burada olabilir.. köyün içinde ama büyük ve geniş bahçeli... inanılmaz güzel bir bahçe, bayır aşağı... tarlası var.. biraz da yamuk.. aslında çok yamuk... şöyle, ana yola göre 45 derece açı ile kıvrılıp gidiyor.. Değeri çooook ama çoook... ne yapsam bilemiyorum.. Kafaya koydum alacağım, ama nasıl? ''Bir bahar akşamı rastladım size... '' (Vidi)- ( ?? ) |
23-05-2002, 13:20 | #13 |
|
İstanbul'u Terk Etmek -V-
Hayallerim suya düştü.
Aramaya devam ...ederiz. |
23-05-2002, 14:50 | #14 |
|
cok uzuldum!
ben de diyordum ta buralardan, belki biz de sebeblenirdik kahveden, caydan! neyse kismet belki bir gun Istanbul`un ortasinda bi koy! guzel ruya.... ) |
23-05-2002, 15:14 | #15 | |||||||||||||||||||
|
Merhaba, Güzeldir şimdi Londra!, nehirde boydan boya tur atmak, çay kahve olmasa da kola içmek güzeldir.. Pes etmek yok... aramaya devam ediyorum.. sadece hayallerim askıda hükümsüz kaldı Deprem olmadan kesin yerleşeceğim.. Bu arada; istanbul' un orta yeri sinema Kahveye beklerim.. sevgi ve saygılarımla. |
25-05-2002, 21:10 | #16 |
|
İstanbul Türküsü
İstanbul’da Boğaziçi’nde Bir fakir Orhan Veliyim, Eli’nin oğluyum, Tarifsiz kederler içinde. Rumeli Hisarı’na oturmuşum; Oturmuşta bir türkü tutturmuşum: 'İstanbul’un mermer taşları; Basıma da konuyor aman martı kuşları; Gözlerimden boşanır hicran yaşları; Edalım Senin yüzünden bu halim.''İstanbul’un orta yeri sinema; Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama; El konuşur, sevişirmiş; bana ne? Sevdalım Boynuna vebalim!' İstanbul’da Boğaziçi’nde Bir fakir Orhan Veli; Eli’nin oğlu; Tarifsiz kederler içindeyim. . Orhan Veli Kanık |
31-05-2002, 22:49 | #17 |
|
Hazır Hayat,
Ben özgürüm, köle olduğumdan beri, sabah kalkarım erkenden, koyulurum işime işim bana.. çalışırım, çalışırım, okurum hatta yazarım... Ben ÖZGÜRÜM.. Hatta sadece ÖZGÜRÜM, ÇİZERİM, yazarım, yazdırırım.., konuşurum ve anlatırım, dinlerim saatlerce, İşim bana, ben işime bağlıyım, Ben ÖZGÜRÜM.. yok yok eminim ÖZGÜRÜM, Telefon, faks, bilgisayar ve mail... müvekkil, muhatap, sorun, dır-dır, tehdit, yalvarış, küfür, saygı.., Kesin ben özgürüm, Akşam olur, kafam kazan,yol uzak.. düşünürüm yolda, ayağım gazda, zırrrr..telefon, yine hukuk, oki, olur, tamam, çözeriz, yes, no .. Ben Özgürüm......hatta.., Eve giderim,.. giderim. dedim ya BEN KESİN ÖZGÜRÜM.. |
01-06-2002, 15:45 | #18 |
|
biraz ara ver!
cok yorulmus ve bikkinsin. unut muvekkilleri. istersen gondereyim biraz yagmur Londradan ferahlarsin! sevgiler G. |
01-06-2002, 17:48 | #19 |
|
Ne büyük iyiliğe geçer bir bilsen..! Sevgi ve saygılarımla.
|
02-06-2002, 14:38 | #20 |
|
Biz haber etmeden haberimizi alırsın,
yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin. Gözümüzün dilinden anlar, elimizin sırrını bilirsin. Namuslu bir kitap gibi güler, alnımızın terini silersin. O gider, bu gider, şu gider, dostluk, sen yanı başımızda kalırsın . Nazım Hikmet Ran |
09-06-2002, 19:41 | #21 |
|
Köyümüze bi haller olmuş..
Hani o köy vardı ya.. bi hal olmuş. Gürültü, patırtı, kalabalık..kirlilik baş göstermiş.. yazık.
Bu gün gazetede bir söz (dua da denebilir) okudum, çok tuttum. '' Allahım!.. Bana kitaplarla dolu bir evle, çiçeklerle dolu bir bahçe nasip et!.. '' Konfüçyus... Allahım bana da, lütfen... |
01-07-2002, 23:05 | #22 |
|
Konfiçyus 2500 sene evvel bunu derken ve ben ona biat etmişken uzaktan bir ses geldi, dağlardan süzülerek, aks ederek, raks ederek, hüda' dan ırak nida ile, dedi:
'' Ben para isterem .....'' Ya kitap, ya çiçek, yaa böcek yaaa biz,hatta sizz, yaaaaaaa benn... anlamam dedi ayı: '' Ben para isterem...'' Ne zamanki para pul denildi, Pul para oldu.. derken bu günde, Kitap para oldu, para ise kitap... Tanrı günah olmuş, paralar sevap..... |
05-07-2002, 09:59 | #23 |
|
merhaba;
bu kulüp bana göre değil ama yinede bir şeyler yazmak geldi içimden, İstanbula aşığım burayı hiç terk etmeyi düşünemiyorum her gün bir yeri keşfediyorum, bazan hep önünden geçtiğim bir yeri şaşırarak izliyorum ya dün burada bu varmıydı diye, Zor bir şehir sanki insanı yormak için kafasını karıştırmak için yaratılmış, ama bu kargaşa bu karmaşa bir anda sihirli bir değnek değmiş, bir mucize olmuş gibi sizi alıp derinliklere götürüp dinlendiriyor. Bazan yollarında kayboluyorum başka şehirde olsa panikleyip heyecanlanıyorum ama burada öyle değil gine tanrım neler yaratmışsın bu kadar güzelliği bu şehire nasıl verdin diye şaşkınlık yaşıyorum. Tek şikayetim bizler, ben, arkadaşlarım ve İstanbul'lu olmayı beceremeyen insanlar. İstanbul Ağrısı kanatları parça parça bu ağustos geceleri yıldızlar kayarken şangur şungur ayaklarımın dibine dökülen sen eğer yine İstanbul’san yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim pançak pançak şiirler tüküreceğim demek yine ben limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler Yahudi sokaklarını aydınlatan Telaviv şarkıları mavi asfaltlara çökmüş diz bağlıyor eğer sen yine İstanbul’san kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan Sirkeci Gar’ında tren çığlıklarıyla bıçaklanıp intihar dumanları içindeki Haydarpaşa’dan Anadolu üstlerine bakıp bakıp ağlıyan sen eğer yine İstanbul’san aldanmıyorsam yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar yine senin emrindeyim utanmasam gözlerimi damla damla kadehime damlatarak kendimi yani şu bildiğin Attila İlhan’ı zehirleyebilirim sonbahar karanlıkları tuttu tutacak Tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor imtihan çığlıkları yükseliyor üniversiteden Tophane İskelesi’nde diesel kamyonları sarhoş direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler uykusuz dalgalanıyor ulan İstanbul sen misin senin ellerin mi bu eller ulan bu gemiler senin gemilerin mi minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında liman liman götüren ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor antenlerinden neden peki İstanbul ya ben ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu Abbas ya benim kahrım ya senin ağrın ağır kabaranlarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın çaresiz zehirler kusan çılgın bir yılan gibi burgu burgu içime boşalttığın o senin ağrın o senin eğer sen yine İstanbul’san yanılmıyorsam koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim Sicilyalı balıkçılara Marsilyalı dok işçilerine satır satır okumak istediğim sen eğer yine İstanbul’san eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim ulan yine sen kazandın İstanbul sen kazandın ben yenildim kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar yine emrindeyim ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam hiçbir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa yanılmıyorsam sen eğer yine İstanbul’san senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir ulan bunu sen de bilirsin İstanbul kaç kere yazdım kimbilir kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken 1949 Eylül’ünde birader mırç ve ben sokaklarında mohikanlar gibi ateşler yaktık sana taptık ulan unuttun mu sana taptık Attila İlhan uzun bir şiir ama İstanbul sevgisini çok güzel anlatıyor diye düşünüyorum sevgiler: Av. Rezzan Aydınoğlu |
05-07-2002, 10:04 | #24 |
|
Konu İstanbul olunca dayanamadım, belki şiirler size istanbul'u anlatır
sevgiler, av. rezzan aydınoğlu LALE DEVRİ Ne olur İstanbul'u böyle ağlatmayın Biraz sevindirin şu sokakları, ya da Gelin benimle bir akşam, Kumkapı'da Balıkçı meyhanelerinde sabahlayın Her sabah güneşi doğarken seyredelim Gelin yaşayalım uykular şöyle dursun Yeter ki canım efendim gönlünüz olsun Bugün Emirgan'a yarın Göksu'ya gidelim Kaptırın kendinizi bir çılgınlıklara Elbet böylesine yaşamak daha iyi Bir gün ölüp yem olmaktansa balıklara Bilene aslında her devir lale devri Aklınız varsa Nedim gibi yaşayın Orhan Veli misali dinleyin bu şehri Ü.Y.Oğuzcan |
05-07-2002, 12:17 | #25 |
|
Saygıdeğer rezzan hanım,
İstanbul' u kim sevmezki. Unutulmamalıdır ki insan sevdiğini de bazen terk etmek zorunda kalabilir İstanbul'u ben de en az sizin kadar seviyorum. Ancak yaşamak çok zor. İnsanlarımız, yani biz zorlaştırıyoruz bu yaşamı. Sorun İstanbul değil, İstanbul' un içindeki her türlü yoğunluk taşıyan ve nefes alma imkanı vermeyen yabancı cisimlerdir.. Köyde temiz hava var, doğa var, temiz duygu ve insanlık var.. özlem bunlar.. Temiz, insani ve dost bir İstanbul gördüğünüzde lütfen bana da haber verin.. sahilde bir fincan kahve içeriz, İstanbul' u konuşuruz.. Saygılarımla.. |
05-07-2002, 13:36 | #26 |
|
Sayın Tikici;
söylediklerinizde haklısınız bende bunları belirtmiştim ama küçük yerlerde de bu dediklerinizden var üstelik orda herkes biribirini çok tanıdığı için kaybolma derdi yokdiyeceksiniz ama ben kaybolmayı tercih ederim çünkü, sizin yaşamınız sizden önce herkes tarafından biliniyor, İstanbul'u yaşamak zor ama küçük mekanlar yaratıp, bulup bunların güzelliklerini hissetmeli, böyle yerler var az insanın gittiği, işletmecinin ,sahibinin samimi olduğu, garsona söylediğiniz menüyü kabul etmeyip başka yemekler gönderen, yemekten sonra gelip fikrimi soran, bir süre gitmeyince merak eden, bu kadar kalabalıkta ve insanların yer edinmek için biribirini iteklediği yerde hala böyle kişilerin bulunması beni çok mutlu eder duygulandırır. sizi böyle yerlerden birine davet edeyim kahve içip İstanbul'u konuşalım. İyi günler Av. Rezzan Aydınoğlu |
05-07-2002, 18:49 | #27 | |||||||||||||||||||
|
Ben.. |
05-07-2002, 20:04 | #28 |
|
Sayın rezay,
Memnun olurum. Bahsettiğiniz yer 2002' de halen faal olarak çalışıyor mu, yoksa mazi kalbimde yara kabili güzel bir hatıramıdır? Sayın admin, Why? |
06-07-2002, 18:47 | #29 |
|
bunu ne anlamda söylediniz anlamadım,ekonomik kriz mi? yoksa insan düşüncesindeki bozulma mı? ben ekonomik kriz diye düşünüp yanıtlayayım.
insan düşüncesindeki değişimi kabul etmemek için. elbette sanırım uzun yıllarda çalışırlar, öyle büyük, çok kişinin çalıştığı yerleri düşünmeyin bazısı karı koca çocuk, bazısı, iki üç kişinin işlettiğ, "reina" "laila" nın hala çok dolu olduğunu düşünürseniz buralarda minik samimi geleni gideni belli yerler ve hala çalışıyor. iyi günler av. rezzan aydınoğlu |
11-07-2002, 17:38 | #30 |
|
Hafta sonu da adli tatil de geliyor arkadaşlar. Kahve, köy, kayık... diye diye hayallere daldırdınız bizi. Şöyle bir parti, toplantı vs. düzenleseniz ne güzel olur. İlla da köyse Yeşilköy, Ortaköy, Bakırköy, Ataköy de var hiç olmazsa oralara gitsek?
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 16 (0 Site Üyesi ve 16 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Atiye Terk Ettiğimiz Davayı Tekrar Takip Etmek İstersek Yeniden Harç Gerekir Mi? | av.suleyman | Meslektaşların Soruları | 21 | 30-09-2014 15:18 |
Savcının görevi "suç isnat etmek" mi, yoksa "suç ispat etmek" mi olmalı? | sibelniko | Hukuk Sohbetleri | 21 | 30-09-2013 08:43 |
Karşılıksız Yararlanma - Konaklama Ücreti Ödemeden Oteli Terk Etmek | Av. Çetin | Meslektaşların Soruları | 3 | 20-12-2006 09:43 |
Ölümü İhale Etmek! | Av.Mehmet Saim Dikici | Site Lokali | 2 | 01-05-2003 17:20 |
Evi Terk | M.Günel | Hukuk Soruları Arşivi | 2 | 15-02-2002 00:14 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |