08-09-2003, 15:59 | #1 |
|
Ne Kadar Özgürüz?
"Bedenin kölesi olan hiç kimse özgür değildir"
SENECA (Alıntı;Müjdat GEZEN) Özgürlüğü herkes,her yerde ve her alanda tartışıyor;her yerde de özgürlüğü kısıtlama çabaları mevcutken Seneca'nın bu sözünü yorumlarınıza sunmak istiyorum. (Pencereler ilk yorumla birlikte açılır umuyorum). Teşekkürler. |
08-09-2003, 16:58 | #2 |
|
Sayın Av.Karaca,
Bedenin aşağılanması Uzak Doğu felsefelerinde de yer almış çok eski bir tezdir. Uygar insanların bu teze itibar etmemesi gerekir. Beden beş duyusu ile yaşamın tadını bize aktarır. Bedenin isteklerine karşı gelmek doğaya ve yaşama karşı gelmektir. Bedenin isteklerini yerine getirmek özgürlüğün ta kendisidir. Bizi özgürlükten alıkoyan bedenimiz değil, aklımızdır. O kıt aklımızla doğanın yaşamımıza sunduğu zengin kaynakları kurutuyoruz. Özgürlükler bedenin zincire vurulması ile değil, aklın toplum kurallarına zincirlenmesi ile kısıtlanıyor: Akıl bedenin hizmetinde olacağına (seneca'nın deyimi ile bedenin esiri olacağına), beden aklın esiri oluyor ki akıl zaten toplumun esiri olmuş durumda. Zavallı bedenlerimiz esirin esiri... Hangimiz bedeninin asgari isteklerini karşıladı ki? Hangimiz bedenini yeterince şımarttı ki? Toplum, kendi yamuk varlığını sürdürebilmek için aklımızı aldı, Seneca 'ya verdi. Seneca bizim adımıza konuşmuyor, yamuk toplumun adına konuşuyor. Geçmişin ve zamanın toplumu ise özgürlüklerin baş düşmanıdır. Gelecekte bireylerini özgür bırakacak ve mutlu kılacak bir toplum modeli kurulması dileklerimle konuyu açtığınız için teşekkürlerimi sunarım. Saygılarımla Bir Dost |
08-09-2003, 17:59 | #3 |
|
ozgur ?
Saatlerce calisan ve calismaktan yorlumayan Picasso'ya hic yorulmuyormusun diye sorarlar..
Picasso ise "Muslumanlarin camiye girerken ayakkabilarini cikarmalari gibi bende calirken bedenimi atolyenin disinda birakiyorum". (kaynak:Picasso ile Yasamak) Severek istiyerek yaptigmiz tum islerin sorumlulugundan sikayetci olmayiz. Ama istemedigimiz yapmak zorunda oldugumuz her sey bizim esaretimizdir. Simdi yazarini hatirlamadigim bir oyunda bir adam kendini bir odaya kapatir ve hayatini orada surdurmeye devam eder. Bunun esaret oldugunan inanan dostu onu disariya cikarmaya calisir. Adam itiraz eder. "Bak oradaki kapi acik buyuk pencerelerim de var. Istedigim zaman o kapiyi acip disari cikabilirim. Disari cikmama hic bir sey engel olmadikca ve kapi kilitlenmedikce ben ozgurum.. Bence sen git disardaki esareti yasa" Saygi ile |
08-09-2003, 21:27 | #4 |
|
Sayın Gülümse,
Picasso örneğinde bedenin esir gibi çalıştırılması anlamında yeni bir yaklaşım getirmişsiniz. Severek yapılan şeylerde beden de yapılana katılır zaten. Bedenimizi topuğuna basılı ıslak pabuç gibi kendimizin dışına atmamalıyız. Yoksa dağ zirvelerine nasıl ulaşırız; çölde Leyla'mızınasıl ararız? Zaten Picasso da bedenini bu kadar dışlamamıştır; kadınlara düşkünlüğünü herkes bilir. İkinci örneğinizde, adamın kendini bir odaya kapatması, benim ''bireyin özgürlüğünü toplum içinde kaybettiği'' yolundaki düşüncemi destekliyor. Odanın içi toplumun dışı demektir. Özgür olunan yer. Adam doğru yeri bulmuş. Saygılarımla Bir Dost |
09-09-2003, 14:41 | #5 |
|
Bedeni Taşımak !
Beden kimi zaman ruhun üzerine yüklenmiş bir çuval yük gibi gelmekte bana.. Belki biraz iddialı ama sonuçta bedenin ağırlığı ile ruhumuzu serbest bırakamadığımızı düşündüm Senecanın sözünde..
Sayın Karaca bu sözü iletirken özgürlüğü sonuna kadar tartışanların belki de kendi bedenlerine hapis yaşadıklarını anlatmaya çalışıyordu..Ya da ben bu tarafını görmek istedim sözün ) Belki de esaretin en acısı bu ... Bedene hapsedilmiş bir ruh ile yaşamak.... Karanlık bir günde bedeni kendi haline bırakıp, ruhu güneşe uçuramamak..! Aslında dışarıdan gelen kısıtlamalara öyle şartlamış ki insanlar kendilerini; içlerindeki kısıtlanmışlığı göremez olmuşlar... Ve ondan sonra çevreden gelen kısıtlamalara feryat edip söylenmişler... Oysa bilseler ki asıl esaret zincirini kendileri boyunlarına takıp dolaşmaktalar.) Kimbilir belki de böyle yaşamak doğal .... |
09-09-2003, 15:56 | #6 |
|
bedenin kolesi olan insanin, ruhu da esir duser , dogru
ölümlü/bitimli ve nahos isteklere karsi koyamayan ve bu isteklerden ruhunu arindirmayi basaramayan her ruh; ozgurlukten yoksundur, esir dusmustur, kaleler fethedilmistir (biraz daha fazla para icin hakki olmayana el uzatmak, biraz daha fazla yemek icin bir digerinin hakkina goz koymak vs. vs.) bu soz insan bedenini dislayip asagiliyor kismen , bir dost itirazinizda haklisiniz.. bedeni akla degil, akli bedene sahip kilmak onemli sizin de soylediginiz gibi.. bunu daha ileri goturup, akli, bedeni isteklerden arindirmaya kadar goturmeye gerek yok elbette, mutlulugun anahtari olarak gorulemeyecek bir formul akli, insanca yasamaya , aynaya futursuzca bakmamiza engel olabilecek bedeni eylemlere yonelmeyecek olgunluga eristirmek.. kalaninda da akli bedenle bir yasamak, iste ozgurluk |
09-09-2003, 16:25 | #7 | |||||||||||||||||||
|
Seneca adını ilk defa duyuyorum. Onun özgürlük hakkında ne düşündüğüne ilişkin fikirlerimin yukarıdaki tek cümleyi temel aldığını vurgulamak isterim. Seneca'nın sözünü geçmişte kalmış bir felsefe kırıntısı olarak görüp buna itibar edenlerin uygar olamayacaklarını söylemek fazla iddialı bir açıklama.Kaldı ki Seneca'nın sözü yanlış anlaşılmış görünüyor ve bence Seneca özgürlüğün sadece bir kısmına değiniyor. Sadece bedeninin gereksinimleri doğrultusunda hareket eden kişinin aklını geri plana iteceği aşikardır. Özgürlük ise salt bedenin istekleri doğrultusunda hareket edilerek elde edilecek bir olgu değildir. Seneca'nın, bu sözü ile bedenin isteklerinin tamamen göz ardı edilmesinin özgür olmanın bir şartı olduğunu vurguladığını sanmıyorum.Zİra bedeninizin kölesi olmayın diyor onu tamamen gözardı edin demiyor. Özgürlük için bedenin gereksinimleri ile akıl arasında bir denge şarttır. Ne tam olarak aklın kölesi ne de bedenin kölesi olmak bizleri özgür kılmaz. Ancak özgür olmakta aklın daha baskın bir role sahip olduğu kannatindeyim. Bedenimizin ihtiyaçlarına cevap verebilmek ne kadar özgür olduğumuzla doğrudan orantılıdır, yani bedenimizin herhangi bir ihtiyacını tam olarak karşılayabilmek(ki bunun da sınırı vardır ve olmalıdır) özgür olmamızın bir sonucudur. Bu durumda akılsız bir beden özgürlüğümüzün kaynağı olamaz. Toplumun, insanı kısıtladığı kesindir. Ancak ona tek başına erişemeyeceği özgürlükler de tanıdığı açıktır.Toplumun( Bizim toplumumuzdan bahsediyorum) bizi gerektiğinden daha az özgür kılmasının sebebi insanların bedensel ihtiyaçlarına daha az önem vermesinden kaynaklanmamaktadır. Tabi bedenin ihtiyaçlarından neyi anladığımız da bu tespit için önem arzeder. Özgürlüğü de bu anlamda bir ihtiyaç olarak görürsek toplumun bedenini hityaçlarına önem vermemesi özgürlüğümüzü kısıtlar diyebiliriz, ancak bunun Seneca'nın söylediği ile ve Sn. bir dost'un kastetiği ile doğrudan bir ilişkisi yoktur. Aslolan akıldır.(Devamı yarın) Hoşçakalın, |
09-09-2003, 17:35 | #8 |
|
Sayın Paulus,
Cordoba'da (İspanya) M.Ö 4-65 yıllarında yaşamış olan bir felesefeci, siyasetçi,tarihçi,edebiyatçı,coğrafyacı ve fizikçi olan avukat Seneca'nın adını ilk kez duyan yalnız siz değilsiniz. İlk defa adını duyduğumda bir şey ifade etmedi ama okuyunca büyük işler,sıra dışı şeyler yaptığını öğrendim.Damarlarını keserek (İÖ 65)intihar etmiş olması dahi, (düşüncelerini çoğunlukla yadırgayanlarca da - ölüm biçiminde de) öncülük olarak algılanmaktadır. "Tanrı soylu ruhları sert biçimde sınıyorsa bunda şaşılacak ne var?" Seneca'nın ,Ortaçağ'da sıkça başvurulan yapıtında (De Providentia'sında) Tanrısal Öngörü'nün nitelik ve sınırları açımlanmıştır (Stoa felsefesi).Alın yazısı ve talih gibi terimlerin kullanım alanları belirlenmiş Seneca'nın bu eserinde. Ders aldığı hocası Sotion gibi etyemez olmuş ve ruhun ölümsüzlüğüne inanmıştır. Daha sonra da Attalus'a bağlanıp güzel kokulardan ,istiridye ve mantar yemekten,şarap içmekten, yumuşak bir yatakta yatmaktan vazgeçmiştir.Roma'dan sürülmüş,Prens Nero tarafından geri getirilmiş,yaşamı filozofça olmadığı için başı dertten kurtulmamış Seneca'nın günümüze ulaşan kitapları daha çok ahlak üzerinedir. İlk satırdaki cümlesinden yararlanarak Seneca'nın düşüncelerini 2000 yıl sonra da olsa irdelemeye devam edelim diyorum. Çok değerli ve özgün görüş sahibi olduğuna inandığım katılımcı arkadaşlara teşekkür ediyorum.Saygılar. |
09-09-2003, 17:59 | #9 |
|
"aslolan akıldır.."
Genç yaşlarda böyle görünüyor insana. Sonra farkediyorsun ki; aslolan akıl değil. düşüncelerinize sağlık izliyorum |
09-09-2003, 18:25 | #10 |
|
katılacağım da
şimdi zamanım yok. |
10-09-2003, 09:22 | #11 |
|
Neden-Niçin ?
"Uygar insanlar" hangi tezlere itibar etmeli ya da "hangi tezlere itibar etmemeli?" Sıralamak mümkün mü?
"Esaret zincirini kendilerinin boyunların takıp dolaşmayan insan " var mı acaba? "İstemeden yaptığımız herşey bizim esaretimiz" mi gerçekten ? "Aklı bedeni isteklerden arındırmaya kadar götürmek" niye aşırılık olur ki? Özgürlüklerin kaynağı "akılsız beden olur" tezi mi var da; "Olamaz" deniliyor. Sayın Ege,"aslolan akıl da değil" niye? Vakit bulursanız lütfen. Selam ve saygılar. |
10-09-2003, 10:01 | #12 |
|
"Aptallığın en büyük kanıtı ,aynı şeyi defalarca yapıp farklı sonuç almayı ummaktır" EİNSTEİN"
Bu sözü sevdim. ) bana kendimi hatırlattı.. |
10-09-2003, 11:25 | #13 | |||||||||||||||||||
|
Sayın Karaca, bununla asıl söylemek istediğim aklın egemen olmadığı beden bizi özgür kılamayacağıdır. Ayrıca böyle bir şey söyleyebilmem için ille de bir tez olmasına gerek olduğunu düşünmüyorum. Sayın Ege, ASlolan akıldan kastım özgürlüğümüz için aslolan akıldır. Duygularımızı ve sezgilerimizi gözardı etmek değil niyetim. Bu üçü arasındaki denge önemlidir benim için. Bir de düşüncelerime sağlık mı dilediğinizi veya nasıl izlediğinizi anlayamadım. Zamanım oldukça bu konuda bir iki şey daha yazacağım. Özgürlüğümüz konusunda başka özgün fikirler de var. Hoşçakalın, |
10-09-2003, 12:04 | #14 |
|
"insan"
Sayın Karaca
İçimden geçenleri şöyle çalakalem sıralayayım İnsan'ı tariflemeye başladığımızda(kendimizden yola çıkmak bilimsel tariflerden öncelikli derim) pek de kolay olmadığımızı görüyoruz. Akıl; "öğrenebilen" bir yeti.öğrendikleriyle de gelişen.İnsanı ayırd eden en önemli yetilerden biri. Bu sebeple insan öğretilebilir bir varlık. Yaşamı yönlendiren sebep ve sonuçları akıl çok iyi bulup çıkarıp yönlendirebiliyor. Akıl nettir.Öğrendiklerinin "sınırları"içinde ve öğrenebileceklerinin sınırları içinde. Ama akıl acı çekmez,korku duymaz, sevme sevilme duyguları yaşamaz. Aklımızın kabul ettiği,bildiği sonuçları "insan" kabul etmeyebilir.. Toplumsal birlikte yaşama kurallarını akıl koyar. insan bunları aşmaya çalışır. İnsanın tarifinde Akıl,beden-ruh-can- ve duygular vardır. Akıl düzenlediği toplumsal ilşkilerde insan ilişkilerinde nettir. ama insan net değildir. bu sebeple bana göre ruh ve duygular aklı yönlendirmeye başlar. Çünkü yetmez insana öğrendikleri ve aklı insanın istedikleriyle de çalışmaya başlar. Örneğin "ölüm" net bir sonuçtur. bunu hepimiz biliriz. Ama insan ölümü kabullenmeyi reddettiği için aklı da yönlendirmeye başlar. Din-inanç- ruh-duygularla uğraşmaya başlar bu kez akıl. Beden özgürlüğü fiziksel yaşanılan bir özgürlük tanımına belki uygundur ama, bir odanın içinde zorunluluğu olmadan da yaşayabilmeyi "insan" tercih eder. Uzak doğu felsefelerinin "bedeni aşağıladığı" tezini doğru bulmuyorum, Çünkü insanda "bedenden" önemli başka şeylerde var.Uzak doğu felsefesi insanın bedenine bile "sahip" olacağını anlatmaya çalışır hep. Acı duygusunu bedenin değil "insanın" hissettiğini kanıtlamaya çalışır. ve bana göre binlerce yıldır bilimin,teknolojinin insan ilişkilerinin, mistik kavramların,inancın sürekli değişmesi insanın değişkenliğindendir.yetinmezliğindendir. bu da yalnızca öğretilmişliklerle yetinen "akıl" dan dolayı değildir.Ve sadece Bedene özgürlük olarak çalışmak rahat yatak ve mide ve yaşamzevklerinden oluşurdu.. her zaman yaptığım bir espri vardır Tanrı ademi cennete koyduğunda herşey vardı.Bilgi ağacından yemeği yasaklamıştı sadece..yetinmeyen adem(birazda havvanın dolduruşu ile...!) bilgi ağacında yasak meyvayı kopardı. Bu akıl işi değildi) diyorum şimdilik. Sevgilerimle |
10-09-2003, 12:10 | #15 |
|
sevgili Paulus
evet düşüncelerinize sağlık dedim. bu keyifli konuşmayıtek bir pencereden bakarak yapsak gökyüzü mavi renklidir, eniyi renk mavidir konuşmasından öte olmazdı. Önemli olan farklı bakış açılarını yakalayabilmek. doğru yada yanlış yargılaması yapmadan düşüncelerimize sağlık diyerek |
10-09-2003, 12:11 | #16 |
|
bedenimizi de, duygularimizi da, korku, aci , ruh vb. vb. adina ne derseniz deyin bunlara dair insani iyi ya da kotu duyumsatan da AKIL dir..
nasil bakarsan oyle gorursun sozu bosuna degildir mumeyyiz olmayanlari kapsam disi tutuyorum |
10-09-2003, 12:27 | #17 |
|
mümeyyiz olmayanlar acı çekmiyor mu Sehber?
o zaman da "acıyı çeken beden değil" diyebileceğiz.. Aklımızın sesi içimizdeki sesle barışık olmayabiliyor..Hatta aklımız bağırarak bize başka şeyler derken biz bambaşka şeyleri yapabiliyoruz. Niye dersiniz? "bir ben vardır bende,benden içeru " demiş Yunus Emre. (konuşmalarımın "düşüncelerle sınırlı" olduğunu hatırlatmak istiyorum.bir sesli düşünme ve sorgulama. lütfen kişiliklere yönelik algılamayınız) |
10-09-2003, 14:32 | #18 |
|
Mümeyyiz olmayanlar da acı çekiyor sayın ege !
) sınırlı mümeyyiz sınırsız mümeyyiz ne varsa ! Bilir misiniz ..! Çiçekler bile acı çekerlermiş... (Uzakdoğu felsefesi olduğunu söylüyorlar bunun.. İtibar etmesem mi acaba ? ) )) |
11-09-2003, 12:29 | #19 | |||||||||||||||||||
|
Ynt: Neden-Niçin ?
Ben bu konuyu sevdim,bu başlığı açtığınız için teşekkürler Sayın Karaca Uygarlığın seyir tarihine kendimizce şöyle bir göz attığımızda,"çağında" itibar edilen tezlerin bu seyire temel etken olduğunu görüyorum. Çağında yaşayan insanlar her zaman değişimden yana olmuşlardır. "Bilinen var zaten,ya bilinmeyen..??" İnsan,doğa ile sürekli bir yarış ,mücadele ve öğrenme cabası içinde bana göre. Uygarlık olarak tanımlanan da doğa ile insanın çekişmesi sanki ve insan doğadan alması gerekeninin hep peşinde. karıncanın toplumsal yaşam anlayışından,yunusların aile ve sevgi bağlarından,kaplanın avlanma ustalığını nasıl elde ettiğine,yıldızları güneşin samanyollarının değişkenliğine ve seyrine kadar hemen herşeye "aklını" yormakla meşgul insanoğlu. Peki Niye?? bütün düşünce sisteminin temel sorusu "neden varız?" Seneca nın(yada örnek olabilecek yine bir çok insanın) yolunda ömrünü harcadığı inançları ve ilkeleri uğruna damarlarını keserek intihar etmekten gözünü kırpmadığı "yaşam" nedir ki? Düşünmeye fırst bulabilmek için önce birlikte yaşamayı öğrenmek mi lazım da acaba bunca toplumsal kural,yasa,yaptırım,ve yaşama şekli oluşturulmaya çalışılıyor. Ve insan bir türlü ilkönce bu işi bir türlü halledemiyor. Seneca" bedenin kölesi olan hiç kimse özgür değildir" derken söylediği bu mu acaba diye düşünüyorum. biraz espriyle karışık bir tanımlama yapmıştım bir forumda buradada paylaşayım; insan : su.. değişken.. kendi değişimine kendi bile akıl erdiremeyen.. akışkan, buz, buhar.. set çekilemeyen.. insan karşıtı: e bunu(suyu-insanı) bi kaba oturtmak lazım diyen toplum. toplum :dersini önceden ezberlemiş öğretmen düzen : dağınıklığı "duruma göre" toplama stratejisi mevki : düzenin yıldızlı aferim alanı karlılık : parayla saadet olmaz hikayeleri boş! özgürlük tanımlanması insandan yola çıkılan zor bir kavram. Düşünce katılımlarınızı bekliyorum. SibelUzak doğu felsefelerine itibar edilmeli bence. Sevgiler.. |
11-09-2003, 12:32 | #20 |
|
Sayın TİKİCİ,
Sözde tanımlanan kategoriye öncelikle kendimi dahil ettiğim için sözü vitrine çıkarmak istemiştim.Kategorimize değil foruma hoş geldiniz efendim. Sayın EGE'nin dolu dolu katkıda bulunacağını biliyor ve bekliyordum.Yorumların kişiliklere yönelik algılanacağı endişeniz haklı.Umarım öyle algılanmayacak.Derinlik ve çeşitlilik için "düşüncelerinize sağlık" "Her görüş muteber olmayabilir,fakat muhterem sayılmalıdır"ı imzası olarak benimseyen bir arkadaşımızın (yanılmıyorsam Hukuk Doktoru'nun) kulaklarını çınlatarak belirtmek gerekirse; ifade olunan görüşlerin birbirini yukarı nasıl taşıdığını görmemek mümkün değil. Selam ve saygılar. |
11-09-2003, 14:57 | #21 |
|
Sevgili Ege, sozlerimde mumeyyiz olmayanlar aci cekmez gibi bir tezim yok, olamaz da, bilmem de oanakli degil, az da olsa akla sahip olmakla ovunuyorum cunku
Onlar kapsam disi.. İnsani iyi ya da kotu duyumsatan, akildir diyorum.. Ya beden , dokunma, fiziki etkilenimler diyebilirsiniz.. Bunun kesinlikle 2.planda geldigine inaniyorum. Hatta bu noktada bunu 2.plan olmaktan da cikarma ugrasi verenleri, bedeni acilari dusunce gucuyle asan , batan ignenin aciisni duymayan gostericileri animsayiniz diyorum. AKLIN bizi yonlendirdigi ve yasamimizi bicimlendirdigini ifade etmeye calisiyorum. Ozgurluk nedir , daha dogrusu nasil ozgur olunur sorusunun cevabini akil yolu ile diye yanitliyorum Boyle olmasaydi; ceza evinde yatan her mahkumun, dort duvar arasinda oldugu basit fizik gerceginden yola cikarak ozgur olmadiklari sonucuna varabilirdik. Dusuncesi ugruna savasim veren ve bunun karsiliginda hapisle cezalandirilan bir insanin, artik ozgur olmadigini soyleyebilir miyiz? Sevgilerimle.. (Yanitlar kisiye yonelik de olabilir, hic birimiz alinmayiz , kisiliklere yonelmedikce sorun yoktur, zaten bu da guzel sitemiz icinde hic karsilasmadigimiz ve karsilasacagimizi da sanmadigimiz bir durum, oyle degil mi?) |
11-09-2003, 15:10 | #22 |
|
İnsan toplum içinde yaşamak zorundadır. Sosyal bir varlıktır çünkü. Tek başına, yalıtılmış bir ortamda hayatını mutlu olarak devam ettirebilmesi, varoluşundan kaynaklanan doğal kaygılar nedeniyle imkansız denecek kadar zordur. Toplum içerisinde ancak varolduğunu hissedebilir. Ancak toplum olarak örgütlenmesinin tek nedeni bu değildir tabi. Bu kurallar bütünü içine atması kendisini huzur ve barış içinde yaşabilme isteğidir aynı zamanda. bu sebeple tek başına, doğanın elverdiği ölçüde istediğini yapabilme özgürlüğünden feragat ederek topluma katılmıştır. Ancak toplumun kendisine daha önce tek başına elde edemeyeceği imkanları sunduğu da bir gerçek.
Kanımca, varoluşsal gereksinimi bir kenara bırakırsak toplum olarak örgütlenmenin en önemli sebebi güvenlik ihtiyacıdır. Bu durumda toplum, güçlülerin karşısında kendini güvenli hissetmeyen güçsüz çoğunluk ile güçlünün doğuştan gelen bu üstünlüğü sebebiyle dilediği gibi hareket etmesini adil bulmayan hümanist güçlü azınlık tarafından oluşturulduğunu söyleyebilir miyiz? Biraz daha düşünmem gerek. Yazılarınızı ilgiyle takip ediyorum. Hoşçakalın, |
11-09-2003, 16:16 | #23 |
|
Köşede bir cümle;
(Aynı günlük gazeteyi okumuş isek hatırlayacaksınız) "Bi yerde bi yanlışlık yaptık ama haydi hayırlısı" Peter Sweper (Güneş enerjili sobanın mucidi) Sevgili katılımcı dostlar; Birliktelik içinde "bi yanlışlık " yapmaya devam lütfen. Karıncanın,yunusların,kaplanın davranışlarına,samanyolunun değişkenliğine akıl yormağa, Akıl yolu ile de,duygu yolu ile de,fiziksel açıdan da özgür olup olamayacağımıza ilişkin olarak "yeni yanlışlıklar " bekleniyor. Selam ve saygılar. |
12-09-2003, 10:56 | #24 |
|
Sayın Av.Karaca,
Toplum aklımıza öylesine egemen olmuş ki; aklımızı öylesine yanlış yönlendirmekte ki , yanlış düşünmemiz hoşgörülmeli. Ayrıca felsefe, sosyoloji, psikoloji bilgimizin yetmeyeceği ağır bir konuya girdik. Kafamızı taşlara çarpmadan da çikamayız. En iyisi bazı tanımlamalar yaparak baştan başlamak: AKIL : Ne zaman, nerde, nasıl davranacağımızı belirler. Bu nedenle akıl toplum tarafından yüceltilir. Bireylerin nerde ye yapacaklarını acımasız toplum kuralları belirlediğinden, bireylerin "akıllı" olması istenir ki, bu kurallar sorunsuz uygulanabilsin. Aklın bu biçimde kullanılması aklı özgürlük yolunda adım atmaktan alıkoymakta. Toplumun yönlendirdiği akıl toplumu yüceltmekte. Böylelikle ögürlüklerimiz gittikçe yücelen akıl ve toplum ağırlığı altında iyice ezilmekte. Bu arada bu bahaneyle Seneca'yı da tanımak lazım: Sayın Av.Karaca'nın da dediği gibi, Seneca'nın gerçekten ilginç bir yaşamı var. Annesini bile öldüren zalim Neron'un en güçlü yöneticisiydi. Ama bu iktidarı istemediği de doğruydu. Bedenine esir olmaktan söz edip karides yemezdi ama aşk ilişkileri yüzünden ülkesinden sürülmüştü. İdama mahkum edildi ama o infazı beklemeden kendini öldürdü. Hiçbir şeye bağlanmamakla övünürdü; yaşamına da bağlı kalmadı. Seneca'nın inatçılığına saygım var ama örnek almak konusunda tereddütlerim var. :-) Saygılarımla Bir Dost |
12-09-2003, 12:23 | #25 |
|
Sayın bir dost,
) Bizim atalarımız da birşeyler söylemiş.. Yazdıklarınızı okuyunca aklıma aşağıdaki söz geldi...))) " Hocanın dediğini yapın , yaptığını yapmayın! " )) |
12-09-2003, 12:27 | #26 | |||||||||||||||||||
|
Sayın bir dost,
Sizin de belirttiğiniz gibi konu aslınad hayli çetrefil. Tabi ki bu bizim fikir yürütmemize engel değil.
Evet doğru, ama bu aklın sadece bir görevidir. Duygularımızın ve sezgilerimizin olduğunu, bunların insanda doğasında var olduğunu ve gözardı edilmemesi gerektiğini söyleyen( söylemesi gereken) de akıl değil midir? Bugün toplumumuzun kuralları karşısında eziliyorsak bu aklın fazlaca yüceltilmesinden değil rasyonel aklın yüceltilmemesinden kaynaklanıyor bence. Bu arada aklın tanımına farklı anlamlar veriyor gibiyiz. Toplum bireyi sınırlar ama toplum olmadan insanlar bir arada yaşayamaz. Birarada yaşayıp da toplum haline gelmemek olmaz, olamaz.Şu halde özgürlüğün önündeki engel toplum değil toplumu oluşturan bireylerdeki değer yargılarıdır. Bireyi insanlığınla bağdaşmayacak şekilde kısıtlayan toplum da bir toplumdur ama bu örnek toplumu özgürlüğü kısıtlayan bir olgu olarak görmemizi gerektirmez. |
17-09-2003, 12:06 | #27 |
|
Sayın Bir Dost;
"Seneca'nın inatçılığına saygım var ama örnek almak konusunda tereddütlerim var." diyorsunuz. Elbette,örnek almak konusunda aynı tereddüdü duymamak mümkün değil. İdam mahkûmunun,infazdan önce hayatına son vermesi nasıl bir duygudur.Korku mu,cesaret mi bu? Yoksa idama karar verenleri cezalandırma (infazdan haz alınmasını önleme) yolu mu? "Bilgimizin yetmeyeceği bir konuya " girdiğimizde, "başımızı taşlara çarpmadan " çıkamayacağımız ortada. "Yanlış düşünmemiz hoş görülmeli" yi de lütfen üzerinize almayın.Düşüncenin yanlış olabileceği savına katılmıyorum. Her fikir biraz eleştirilmeye, Her görüş biraz muhalefete, Her ifade biraz sarsmaya,sarsılmaya,sallanmaya muhtaç bence. Sarsmalı, sallamalı ki, olgunlaşmamış ya da tam tutunamayan meyveler düşsün,çürümeye yüz tutan unsurlar bulaşmadan, bulaşıcı olmadan, dal budak salmadan ortadan kalksın. Seneca'nın düşünceleri de 2000 yıldır sallandı,sarsıldı ve hâlâ sallanıyor.Bizden önce de sarstılar.Biz de O'nu sarstık.Siz de salladınız,sarstınız.Çürüklerin kalanını atmaya çalışıyoruz. Bakın bendeniz de konunun içinden çıkmak için kafayı taşlara çarpıyorum. Monte edilen yeni pencereler çok yakıştı doğrusu. Selam,saygı ve sevgiler. |
13-10-2003, 23:29 | #28 |
|
bu konuya ara verdik yeterince.. niye devam edemedik ki?
Sn Karaca , bekliyoruz |
14-10-2003, 12:09 | #29 |
|
Sayın Ege;
Virgülü ben koymuştum .Nokta konulmadığına göre devam edebiliriz . Sağolun döndünüz. Yeni pencereler açmak üzere. Buyurun efendim. Selam ve saygılar. |
14-10-2003, 18:25 | #30 |
|
Peki sn Karaca,
virgülden sonrasını dilim döndüğünce yine aklıma gelen şekilde sıralamaya başlıyayım ki, katılımlarla çoğalsın. Düşünmek serbest sanırım daha önce bu sitede köşe yazılarındada da yazmıştım bir ara. Yaşam bir tiyatrodur derdi eski bir dostum.Bu tiyatroda herşey var. kimi zaman mutluluk oyunu, kimi zaman drama, kimi zaman trajedi. oyuncuları da biz. Ama her oyunun bir kulis kısmı vardır. kuliste oyuncu değildir. artık sadece kendi dir insan. o zaman kendini gözler.sahnede aldığı rollerinde kimlere özgürlük ölçütü, kimlere gardiyanlık öğrettiğini düşünür. bizim gibi |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Bu Kadar Sevebİlİrmİsİnİz? | PINAR YILMAZ | Site Lokali | 36 | 04-06-2009 13:40 |
Ne kadar başarı istiyoruz? | yağmurdamlası | Hukuk Lisans Eğitimi | 7 | 29-12-2007 13:40 |
Hukukçular Ne Kadar İdealist? | Admin | Konumuz : Hukukçular | 63 | 03-04-2007 00:18 |
O Kadar | Av.Emel Nişlioğlu | Site Lokali | 1 | 12-08-2006 13:23 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |