23-09-2006, 11:33 | #1 |
|
Sizi Seviyorum
gerunsal notu: Sevgili M.Ünsal Elbeyli'nin kaleminden kendisine özgü uslubuyla muhteşem bir hikaye Söz konusu hikaye Bütün Dünya dergisinin 2001/12 sayısında yayınlanmıştır. Sizi Seviyorum •M. Ünsal Elbeyli - Bütün Dünya• Sevgili bayan... Hanımefendi... Muhterem hanımefendi... Size nasıl hitap etmeliyim?.. Adınızı bile bilmiyorum ki... Sizi gördüğüm andan buyana başka birşey düşünemez oldum. O anlamlı yüzünüz, iri gözleriniz, dalgın bakışlarınız tüm dünyam oldu. Sizi ilk kez bir akşamüstü arkadaşlarla buluşmak için sözleştiğimiz Pera Palas'ın çay salonunda gördüm. Gözlerden uzak bir köşede oturuyordunuz. Doğrusunu söylemek gerekirse ilk bakışta size fazla dikkat etmedim. Daha doğrusu bakışlarıyla kadınları rahatsız eden tiplerden olmadığım için, şöyle bir bakıp size çaprazlama bir koltuğa oturmuş, dergimi okumaya başlamıştım. Arkadaşlarım gecikince biraz sıkıntı, biraz merakla çevremi incelemeye başladığımda birden sizdeki farklılığı, başkalığı gördüm. Kıvrık, gür kirpiklerinizin gölgelediği iri gözlerinizde gezinen hüzün bulutunu... İnce hatlı yüzünüzde, şeffaf, narin porselenlerin kırılganlığını... Küçücük dudaklarınızdaki ağlama titreşimlerini görür gibi oldum. O kadar duygu yüklüydünüz ki sanki çevrenize özel titreşimler saçıyordunuz. Siz, günümüzün her konuda erkeklerle mücadele etmeyi görev sayarken farkında olmadan git gide erkekleşen kadınlarından olamazdınız... Sanki çok uzaklardan, geçmiş zamanlardan çıkıp gelmiş gibiydiniz... 28 Eylül
Tüm gün işte sizi düşündüm. Gerçekle düş arasında gidip geldim. Sizi gerçekten görmüş müydüm?.. Anımsadıklarımın ne kadarının düş ne kadarının gerçek olduğunu ayırt edemedim. Siz gerçekten var mıydınız?.. En önemlisi de sizi tekrar göre- bilecek miydim?.. 30 Eylül
Pera Palas’a, çok istememe karşın işlerimin yoğunluğu dolayısıyla ancak dün gidebildim. Çay salonuna girince telaşla çevreme bakındım, yüreğim çarparak sizi arandım. Oradaydınız... Aynı asil, gururlu tavrınızla aynı köşede, gene tek başınıza... Sizi görünce birden derin bir soluk aldım. Bu kez biraz daha yakınınızdaki bir masaya oturdum. Kahvemi ısmarladıktan sonra bir süre kendimi zorlayarak sizden tarafa bakmamaya çalıştım. Kahvemi içerken gözlerim sanki tesadüfen görmüş gibi size takıldı. Koltuğun ahşap koluna tüy dokunuşundaki ellerinize, parmaklarınıza baktım. Elleriniz, bembeyaz, parmaklarınız sanki kalemle çizilmiş gibi düzgün, eklem yerleri ince, tırnaklarınız uzun ve bakımlı... O kadar narinler ki ev işi dahil hiçbir iş yapmamış olduğunuzu tahmin ettim. Bu elleri soğan doğrarken, çamaşır, bulaşık yıkarken düşünemedim bir türlü. Bunlar yalnızca öpüp okşanacak ellerdi... Oldukça rahat bir yaşantınız olmalı... O halde neden bu kadar yalnız ve üzgün duruyorsunuz, bu hüzün neden?... 1 Ekim
Bugün her zamankinden daha derin bir üzüntü içindesiniz sanki. Başınızı kaderci bir tavırla hafifçe yana doğru eğişinizde artık herşeyi kabullenmiş, herşeye razı olmuş insanların yenilmişliği, çaresizliği seziliyor... Sizi bu halde yenik-ezik görünce içim burkuluyor... Bol ampullü avizeden gelen ışık demeti yüzünüzü aydınlatıyor. O da ne?.. Gözlerinizin altında mor halkalar oluşmuş, üstelik hafif bir torbalanma da var gibi...Yoksa dün tüm gece ağladınız mı?.. Bir türlü uyku tutmadı mı?.. Sizi bu kadar üzen, kahreden her neyse onu bilmek, derdinize çare olmak isterdim. Sizi neşe içinde gülerken, en azından yüzünüzde mutlu bir tebessüm ile görmek için neler vermezdim... 2 Ekim
Her akşamüstü iş çıkışı karşınıza oturup bir kahve içmem sanırım çay salonuna bakan garsonun da dikatini çekmiş. Siparişimi alırken bana bıyık altından gülüşünü yakaladım. Kendimi gülünç duruma düşürdüğümün farkındayım ama çevrenize öyle bir elektrik saçıyorsunuz ki etkilenmemek elde değil... İşte gene karşınızdayım, size yakın olmak, kaçamak gözlerle de olsa sizi seyretmek ne mutluluk... Dün gece eve döndüğümde sizi düşünürken hayretle üzerinizde ne olduğuna dikkat etmediğimi fark ettim. Onun için bu gece önce ne giydiğinize bakıyorum. Bugün her zamankinden daha güzelsiniz. Günün son ışıkları alacalı renklerde üzerinize düşüyor. Gür siyah saçlarınız daha öncede olduğu gibi sıkı bir düşük topuzla ensenizde toparlanmış. Teninizin beyazlığı, siyah elbisenizin etkisiyle daha bir belirginleşmiş. Yanağınızdaki, daha önceden fark etmediğim küçük gamze size çocuksu bir hava veriyor... Ama gözlerinizdeki o hüzün... Sanki sizin ayrılmaz bir parçanız. Siyah elbisenizin üzerine taktığınız tek sıra iri inci kolye ile o denli asil ve ulaşılmaz bir havanız var ki. Üzerinizde daha önce bir mücevher görüp görmediğimi anımsamaya çalışıyorum... Kimbilir bu inciler belki de paha biçilmez aile mücevherlerinden elinizde kalan son değerli parçadır. İster istemez parmaklarınıza bakıyor, herhangi bir evlilik yüzüğü aranıyorum. Oysa parmaklarınız boş... Kalbiniz gibi.. Bunu da nereden çıkardım böyle birden bire?.. Siz o kadar duygu yüklü, sevgiye açık bir insansınız ki... Yo, hayır sizin kalbiniz boş olamaz... Gençsiniz, en fazla otuzbeş olmalısınız. Güzelsiniz, sıradan hoppa bir güzellik değil oturmuş bir güzellik, hazmedilmiş, görgülü bir zenginlik sergiliyorsunuz... O halde gözlerinizdeki bu hüzün, bu yalnızlık neden?.. Neden dalgın bakışlarınız uzaklara dalmış, köşenizde öylece oturuyorsunuz?.. Siz eğlenmeli, alabildiğine mutlu olmalısınız. İri dalgalı simsiyah saçlarınızı savurarak sevdiğinizin kollarında dans etmelisiniz. Yüzünüzde güller açmalı, gözleriniz parlamalı, kendinizden geçercesine kahkahalar atmalısınız... Karşınızdaki masaya oturan genç çifti görünce gözleriniz mi buğulandı?.. Göz pınarlarınızda biriken bu yaşlar... Siz aşk acısı çekiyorsunuz... Tabii ya, bunu neden daha önce düşünemedim ki?.. Hep o koltukta, sessiz, bir başınıza otururken kalbinizin sesini susturmaya çalışıyorsunuz. Peki bu mutsuzluğun sebebi kim?.. Ailenizin onaylamadığı bir genç mi, ya da evli bir erkek?.. Evet... Evet!... Evli bir erkek... Her zaman mantıklı, aklı başında davranmanıza karşın aşk kapıyı çaldığında sizi hazırlıksız yakalamış olmalı. İnsan yüreğinin gizemini kim bilebilir, kim çözebilir ki?.. Uzun bir süre kendinizle mücadele etmenize karşın sonunda duygularınıza söz geçiremediniz değil mi?.. Belki bir süre duygularınızın seline kapıldınız herşeye karşın çılgın ca sevdiniz, sevildiniz... Ama gerçeklerle yüzyüze geldiğiniz zaman yetiştirilme tarzınız ve mantığınız bu sevdadan vazgeçmeniz konusunda sizi uyardığında aşkınızı kalbinize gömüp kaçtınız ondan. Kalbinizi ve gözlerinizi başkalarına, başka sevgilere kapatıp seçilmiş bir yalnızlığı yaşamayı yeğlemeniz, çok kısa sürmüş bir mutluluk için ömür boyu kendinizi cezalandırmayı seçmeniz bir çözüm olacak mı?.. Peki, içinizde çağlayanlar gibi kabaran duygulardan... Kendinizden de kaçabilir misiniz?.. Bu mümkün mü?.. 5 Ekim
Üç gün İstanbul dışında olduğum için sizden uzak kaldım. Ama uzaklık dediğiniz nedir ki?.. Siz bendeydiniz, benimleydiniz... Hayaliniz devamlı gözümün önünde olmasına karşın sizi tekrar gördüğümde, ne çok özlediğimi fark ettim... Sizden önce özlemenin ne demek olduğunu, sevdiğinden ayrı kalmanın insanın içini nasıl yakıp kavurduğunu bilmezdim... Daha önce kimseyi bu kadar sevmemiş, bu kadar özlememiştim ki... Siz de benim yokluğumu fark ettiniz mi? Her akşamüstü gelip karşınızda oturan... Yeni yetme liseliler gibi belli etmemeye çalışarak göz ucuyla, kaçamak sizi izleyen beni... Benim yokluğumu hissettiniz mi?... 6 Ekim
Artık tüm dünyam sizsiniz. Gece gündüz sizi düşünüyor, sizinle yatıyor sizinle kalkıyorum. O kadar dalgınlaştım ki iştekiler "Hayrola âşık mısın, nesin?.." demeye başladılar. Evet âşığım, âşığınızım. Ben yıllarca sizi beklemişim meğer. Sizden önce herşey yarım, herşey eksikti benim için. Beni siz tamamladınız, ben ancak sizinle bir bütün olabilirim. Ama o kadar gururlu ve erişilmez bir havanız var ki... Size nasıl açılabilirim, sevgimi nasıl söyleyebilirim?.. Gün gelip de gözleriniz beni görebilir, yüreğinizde bana da bir yer olabilir mi?.. Olanaklı mı bu?.. Ah!.. Bir inanabilsem... 8 Ekim
Sizden önce meğer ne kadar yalnızmışım... Yalnızlığımın farkına sizi tanıdıktan sonra vardım... Grip olduğum için size gelemediğim geçen pazar günü ilk kez yalnızlığımın acısını içimde hissettim... Günün son ışıkları küçük penceremde kaybolurken yalnızlığım da evin içindeki karanlıkla birlikte büyüdü... Elle tutamıyor, gözle göremiyor ama açıkça hissedebiliyordum... Sonsuz bir boşluğun içine düşmüş gibiydim. O boşluğun içinde yalnızlığım sanki üzerime üzerime geldi. Boğulur gibi oldum... Bir an soluk alamadığımı hissettim. Pencereye koştum, ardına kadar açtım başımı dışarı uzattım. Serin hava beni kendime getirdi. Pencereyi kapatıp ışıkları yaktığımda birden arkamda duyduğum sesle irkildim. Sessizliğin sesiydi bu... Kulakları sağır edici bir halde giderek yükseliyor, yükseliyordu... Ve onu gördüm... Vücudumdan soğuk bir ürperti geçti... Yalnızlığımdı, "O"... Boş duvarlardan bana bakan... Karşımda oturan... Uzanıp bana dokunan... Varlığıyla beni sarıp sarmalayan... 9 Ekim
Her akşam işten çıkıp doğruca otele, size koşarken içimi kuşkular kaplıyor. Ya sizi her zamanki yerinizde bulamazsam... Ya yanınızda başka birisi –başka bir erkek– olursa... O hüzünlü yüzünüzü benden başka birisi güldürürse... Dudaklarınız onun adını söylemek için aralanırsa... Gün gelir de sizi kaybedersem bu benim sonum olur... Varlığınızla küçük, küçücük dünyamı o kadar doldurdunuz ki tüm geçmişim, geleceğim, yaşadığım her an siz oldunuz. Sizden önceki yalnızlığıma dönemem. O boşluğu artık tek başıma taşıyamam... Dayanamam buna... Tüm korkularım salonun kapısından girip de sizi gene her zamanki yerinizde yalnız başınıza otururken görünce dağılıyor. İçim sevinçten kıpır kıpır size en yakın masaya doğru yürüyorum... 10 Ekim
Her gece sizden ayrılırken içimi bir burukluk sarıyor, sizden ayrılmak istemiyorum... Eğer kabul ederseniz sizi evimin sultanı, kalbimin ecesi yapmak istiyorum... Sizi gülerken görebilsem... Sizi yaşama ben döndürebilsem... Sınırlı olanaklarımla size layık olduğunuz gibi zengin bir yaşam vaad edemem ama sıcak bir yuva verebilirim. Ne kadar lüks olursa olsun bu otelin soğukluğundan sizi kurtarmak istiyorum. “Size bakan bir çift göz, Bir tatlı söz ben olacağım. Her doğan günün ilk ışığında, Yüzünüzü okşayan, saçınızı dağıtan meltemde, Dudağınızdaki içten bir gülümsemede, İzin verirseniz ben hep yanınızda olacağım...” Dün gece sizi rüyamda gördüm... İpekler, şifonlar içindeydiniz... Sislerin arasından çıkıp bana doğru koşuyordunuz. Uzun ve gür saçlarınızı omuzlarınıza bırakmıştınız. Tam ellerimiz birbirine kavuşacağı sırada birden kayboluyordunuz. Ümitsizce sizi aranıyordum... Sisler o denli yoğunlaşıyordu ki arasından geçemiyordum... Sonra birden aynalı bir salonda buldum kendimi... Yerler, tavanlar, her taraf aynaydı. Binlerce aynada siz vardınız, beni çağırıyor, elleriniz, kollarınızla "Gel" diyordunuz... Size doğru koşuyordum ama her seferinde de aynalara çarpıyor bir türlü size ulaşamıyordum... Ter içinde uyandım... 12 Ekim
Otelin basamaklarını ikişer üçer atlayarak çıkıyorum. Bugün size duyduğum hislerimi açıklamakta kesin kararlıyım. Kalbinizin de en az yüzünüz kadar güzel ve şefkat dolu olduğunu biliyorum. En azından sizi bu denli seven bir insanı hor görüp kırmayacağınıza, derinden yaralamayacağınıza inanıyorum. Aşkım için, sizin için her fedakârlığa katlanırım. Sizden uzak kalmamak için dostluğunuza bile razıyım. Kimbilir belki günün birinde beni sevebilirsiniz... Bu ümitle size koşuyorum... Çay salonunun kapısında kısa bir an durup soluklanıyor, üstüme çeki düzen veriyor sonra içeri adımımı atıyorum... Ama o ne?.. Siz yoksunuz... Her zamanki yeriniz bugün bomboş... Telaşla salonda dolaşıyor sizi aranıyorum... Belki bugün salonun başka bir yerinde oturduğunuz düşüncesine inanmak istiyorum... Yoksunuz... Sizi tam bulmuşken kaybediyorum... Hayır sizi kaybedemem, kaybetmek istemiyorum... Bana her gün servis yapan garson yanımdan geçerken koluna yapışıyor, sizi soruyorum. Alaycı bir tavırla, bana açıkça gülmesi bile artık umurumda değil. Herşeye razıyım, yeter ki sizi bulayım, size kavuşayım. Oysa garson umursamaz bir tavırla omuz silkiyor "Ha!.. o mu?.." diyor, "Dün akşam bir kaza olmuş..." Birden sendeliyorum, salon çevremde dönüyor, olduğum yere yıkılmamak için tüm gücümle direniyorum. Kendimin bile zor duyduğu bir sesle "Kaza mı olmuş?.." diyorum. "Evet, çivisi yerinden çıkmış... Yere düşerken de eşyalara çarpıp yırtılmış... Zaten oldukça eski bir tabloydu, sanırım kolay kolay eski haline getiremezler...• |
23-09-2006, 12:23 | #2 |
|
Büyük bir ihtimal ile finalde elinde bir buket gül ile hastahane odası arayan bir erkek ilişti gözümün ucunda.
Ama bakışlarım cansız bir tabloya çarptığında nasıl aldatılmış ve de soğuk hissettim kendimi anlatamam. Soyut ile somut arasında yıkıcı bir med cezir bu yazı. OKUMAYA YENİ BAŞLAYACAKLARA GEÇMİŞLER OLSUN. Nilgün/Bursa/22.09.2006/13.23 |
15-09-2009, 22:15 | #3 |
|
Ama bu hiç adil değil
|
16-09-2009, 07:49 | #4 |
|
Öykğnün finalini ağzım bir karış açık okudum,şaşkınım
|
18-06-2011, 11:31 | #5 |
|
Kadın mağduru bir erkek daha işte.
|
18-06-2011, 12:09 | #6 | |||||||||||||||||||||||
|
)) Son satırları 2 kere, ortadan tekrar bir kere okudum, baştan sona hızlıca öyküyü taradım ama nafile ))) Sonuç değişmedi Asıl okuyucunun mağdur olduğu konusunda hemfikirim. @ Güzel öyküydü, teşekkürler |
21-06-2011, 09:08 | #7 | |||||||||||||||||||||||
|
Size kesinlikle katılıyorum öyküdeki asıl mağdur okuyucudur, okuyalı epey zaman oldu ancak ben hala mağdurum |
21-06-2011, 09:14 | #8 |
|
Okumak hiç bir zaman mağduriyet vermez bence. Bu yazı da size mutlaka fayda sağlamış oldu. Hiç olmazsa "okuduğunuz her yazının mutlaka beklediğiniz gibi sonuçlanmayabileceğini" öğrenmiş oldunuz.
|
21-06-2011, 10:07 | #9 | |||||||||||||||||||||||
|
Ya da, hayal alemine dalmadan önce tablo mu? biblo mu olduğundan emin olmak lazım. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
MSN'de kim(ler) sizi arkadan vurdu, hiç merak ettiniz mi? | Tiocfaidh | Teknoloji ve Bilgisayar | 44 | 14-04-2010 00:55 |
Eflatun'a Sormuşlar: İnsanoğlunun sizi en şaşırtan davranışı nedir diye.. | güher | Site Lokali | 5 | 29-03-2008 11:31 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |