29-01-2022, 12:06 | #1 |
|
Adaletin toplumdaki yeri
Adaletin toplumdaki yeri
Bir toplumda çoğulculuk, demokrasi, çeşitlilik, özgürlük ve güvenlik denkleminden yana olmak; her bireye ayrı ayrı ödev ve sorumluluklar yüklemektedir. Adalet; bilim, etik, estetik değerlerle yoğrulursa, hakkaniyet ve meşruiyete yelken açar. Adalet arayışı ve icrasında; din, iman, ırk, etnik, kültürel kimlik, mezhep, tarikat, grup, parti, hizip, ekol, ideolojik nitelik/tanım/değer ve aidiyetlerin olumlu ya da olumsuz bir etkisi olamaz. Adalet; herkese, hakkı olanı zamanında ve şartsız vermektir. Ceza ise ceza, mükafatsa mükafat. Hal böyle olunca, hukuk güvenliğimizden endişe etmeyiz, hukukun üstü çizilmez, üstünlüğü olur. Bakan da, başkan da, bakkal da aynı adli teraziyle tartılır. Bu kısa ölçü, öngörü, kavram, değer ve ilkelere aykırı davranışlar zaman kaybıdır, kavgadır, kaostur. Tam zıttı arayışlar, sopayı gündemden düşürmeyecek, güce göre el değiştiren bir nitelik kazandıracaktır. Memnun olanlar; ayrıştırmaya, ötekileştirmeye, kin ile düşman yaratmaya, kendini ve dostlarını harcamaya devam edebilirler. Evresel hukuk ve onun ilkelerine gönül verenler, bu tür söylemlerle yaşayarak, dünyadan göçeceklerdir. Samsun, 29.01.2022 Ali Rıza Malkoç |
12-04-2022, 22:25 | #2 |
|
Adalet Kavramı üzerine yüzyıllarca tanımlamalar, tartışmalar yapılmış ve hala bu tanım ve tartışmalar sürüp gitmektedir. Hal böyle olunca adalet konusuna değinmek, belirtilen görüşü savunmak ve sürdürmek ciddi bir iş olduğu kadar çetrefilli ve az da olsa cesaret gerektiren bir konu.
Adaletin toplumdaki yeri hususunda bir değerlendirmeden önce, adaletin ne olduğuna değinmeye ihtiyaç vardır elbette (Bu vesileyle belki de ileride adalet konusunda görüşlerinizi de ifade edersiniz). Şuanda adalet konusuna değinmeden (bu hususta ileride ifade edeceğiniz görüşe karşılık görüşümü ifade etmeyi saklı tutarak) , "Adalet arayışı ve icrasında; din, iman, ırk, etnik, kültürel kimlik, mezhep, tarikat, grup, parti, hizip, ekol, ideolojik nitelik/tanım/değer ve aidiyetlerin olumlu ya da olumsuz bir etkisi olamaz." ifadeniz, tartışılır olduğu kanaatindeyim. Şöyle ki; Öncelikle belirtmek gerekir ki, her insan bir konu hakkında görüşünü belirtirken, gündelik işlerini bile yaparken vs. hülasa, hayatını idame ettirirken yapacağı veya yaptığı her hareket ve fiilinde muhakkak heybesinde yer ettiği değerler (felsefi düşünce, dini inanç, siyasi görüş vs) ile ilintili(dir) olacaktır. Bununla birlikte kişinin bir konu hakkında da görüşü ve icrası, heybesindeki değerlerden ayrık düşünülemez. İlliyet bağının olduğu kuşkusuzdur. Kişinin dini inancından felsefi görüşüne değin heybesinde olan tüm değerleriyle, adalet arayışı ve icrası için yaptığı/yapacağı her arayış ve icrası, "adalet arayışı ve icrasında" olumlu veya olumsuz yönde etkilediği ve ilintili olduğu/olacağı kanaatindeyim. Nitekim adalet arayışında olan da icrasında olan da;sıfatı, dili, mezhebi, rengi ne olursa olsun akli melekeleri yerinde olan herkestir(bu kişiye adalet arayışçısı ve icracısı da denilebilir) . Netice olarak adalet arayışçısı ve icracısı olan insanın heybesindeki değerler, adalet arayışı ve icrası konusunda olumlu ya da olumsuz etki yapacaktır kanaatindeyim. Saygılarımla... |
14-04-2022, 11:48 | #3 |
|
Sayın Gnyl'nin düşüncesine katılmadığımı belirteyim. Adalet arayışında olan asil ve avukat için heybesindekileri kullanmak mümkündür. Ama bir savcı ya da özellikle hakim için kişisel heybeden söz edilemez. Bu ikisinin heybeleri hukuki bilgi ve yasalardan oluşur.
Sami Selçuk şöyle diyor: "Yargıç her türlü etkiden arınmış olmalı, herkes için geçerli bir mantıkla konuya yaklaşabilmelidir. Yasamanın istenci somut olayda ancak böylelikle gerçekleşebilir. Zira yargıç, somut olay karşısında hukukun ne dediğini söyleme yetkisini kullanırken, başkalarına ve kendisine karşı yabancı kalabilmelidir.... Yalnızlık ilkesi "herkesin yasa önünde eşitliğini" sağlar.... Yargıç ise bizzat kendine karşı yansız, kayıtsız kalabilmeli, kendini, "ben"ini bütünüyle elemelidir. "Ben"inin elenmesi olayını yargılamada gerçekleştiremeyen bir yargıç, yargılama yeterliliğinden yoksundur."(Bağımsız Yargı Özgür Düşünce, sf. 27-28) Felsefi, dini ya da başkaca temeldeki düşüncesini, sanığın saç traşının şeklini veya sabah eşiyle yaptığı tartışmayı kararına yansıtan hakim, maneviyatını yasa koyucunun amacının önüne koyar. Bu da adalete zarar verir. Kişi, ülkedeki hangi hakimin karşısına çıkarsa çıksın aynı kararla karşılaşacağına inanmalıdır. Zira yasa tektir. Uygulayıcı, o yasayı uygulayacaktır. Özellikle hakim olmak, bu nedenle zordur. Yalnızlığa bürünmek, kendi manevi değerlerinden dahi arınabilmek, kolay iş değildir. |
14-04-2022, 13:51 | #4 |
|
Sayın Akçay, öncelikle yanıtınız için teşekkürlerimi ifade etmek isterim. Barika-i hakikat,müsademe-i efkardan doğar.
Sayın Erdem Akçay,* yanıtınızda bana katılmadığını peşinen ifade ettiniz fakat katıldığınız anlaşılmakta ("Adalet arayışında olan asil ve avukat için heybesindekileri kullanmak mümkündür."). Sayın Akçay, yanıtınız, bir önceki yanıtımdan farklı bir konu. "Acaba kullandığım kavramları tam olarak açıklayamadım mı? "diye düşünürken sordum, cevap vermeden tekrar açıklamak isterim: 1-) Belirtmek gerekir ki "adalet arayışçısı ve icracısı"* salt hakim-savcı mesleğini ifa edenler değildir, bu arayışçı ve icracı; akli melekeliri olan herkes olabilir. Adalet arayışı ve icrasında olan kişinin heybesindeki değerlerin, adaletin arayışı veya icrasına etki ettiğini, bu etki olumlu veya olumsuz neticelenebilecektir. 2-)"heybedeki değerler" den kasıt, elbette nesne veya objelerden duyulan duygu durumları değil, siyasi görüş, dini inanç, felsefi düşünce vs. dir. Söz hakim-savcı ya açılmışken, elbette düşüncenize katılıyorum. Fakat her hakim savcı, belirttiğiniz düzeyde olmadığı da bir gerçek. Katıldığım nokta; Hakimden de savcıdan da beklenen ve olması gereken tüm duygu durumları ve heybesindeki değerlerden uzak ve ari; çağımızın hukuk öğretisi ve adalet ile neticeleneceğini kabul görmüş araç-gereç olan mevzuat ( mutlak olmadığını belirterek) doğrultusunda karar ve işlem yapmasıdır. Aksi halde, kanun yolları var ki kanun yolları bu sebepten vardır denebilir. Her hakim savcının belirttiğiniz düzeyde olmadığı nokta; Mevzuatımızında kabul ettiği kanun boşluğu halinde nasıl bir yol izlendiği, izlenen bu yolun heybedeki değerlerden uzak ve ari olduğu denebilir mi? Peki ya "Takdiri karar veya işlem" kısmında? Tekraren, adalet arayışçısı ve icracısının, adaletin arayışı ve icrası sırasında "heybesinde olan değerleri" nden uzak, ari olması mümkün değildir. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Kadının Toplumdaki Yeri | Gemici | Kadın Hakları Çalışma Grubu | 23 | 05-11-2015 19:37 |
Kadın’ın Toplumdaki Yeri .- Tarih’te ve Günümüzde - | Gemici | Kadın Hakları Çalışma Grubu | 1 | 16-08-2008 16:22 |
Adaletin Terazisi | Av.Cengiz Aladağ | Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. | 2 | 26-04-2008 23:04 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |