|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
20-06-2011, 12:47 | #1 |
|
Kamulaştırmasız El Atma Görevli Mahkeme sorunu
belediye tarafından üzerine park yapılan 6 farklı taşınmaz ve pazar yeri yapılan 1 taşınmaz için 7 ayrı Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açtım ve 6 farklı mahkemeye dosyalarım düştü. Belediye görevli mahkeme idare mahkemesidir şeklinde cevap verdi ve ilk duruşmada 6 farklı hakim nerden çıkardınız yıllardır asliye hukuk hakimiyim, yüzlerce bu davalara baktık edasıyla göreve yönelik taleplerini reddetti, sonra belediye Danıştay C. Savcılığına başvurdu ve tüm dosyalar Uyuşmazlık Mahkemesine gitti ve dosyalar tek tek oy çokluğu ile idare mahkemesi görevlidir şeklinde kesin olarak karar verdi. Gerekçe olarak da 3194 sayılı İmar Kanunu’nun arazi ve arsa düzenlenmesine ilişkin 18. maddesinin uygulamasından kaynaklanan ve imar planı ile buna dayalı imar uygulaması sonucundan kaynaklanan uyuşmazlıkların idare mahkemesi görevli olduğu belirtildi. Söz konusu karara dayanarak ve kararı ekleyerek idare mahkemesinde dava açtım. İdare mahkemesi üzerine inşaat yapılan tapunun bedelini idarenin ödemesine, tapunun da idareye geçirilmesine şeklindeki tapu iptal tescilin ne işi var idarede mantığıyla dava dilekçelerimi düzeltmesi için yazı gönderiyor, uyuşmazlığın kamulaştırma işlemi yapılmaması nedeniyle kamulaştırma bedeli mi olduğunun açık ve net ortaya konulmadığı, doğduğu ileri sürülen zarardan hangi tarihte haberdar olduğumuz yönünde düzeltme istiyor. (Uyuşmazlık mahkemesinin kesin kararına rağmen) Aynı şekilde şimdide üzerine belediyenin lokal yaptığı arsalar var ve doğrudan idare mahkemesinde dava açtım bu kez ne işi var tapu iptal tescil davasının idare mahkemesinde dercesine dilekçemin 30 gün içerisinde düzeltilmesini istiyorlar, birde doğduğu ileri sürülen zararın başlangıcına ne yazacağım onu bile bilemiyorum. Anlayacağınız dansöze çevirdiler, bu hakimleri çok arıyorlar mı? bilemiyorum, idari davaları da bilemiyorum. bu konuda görüşlerinizi bekliyorum
|
21-06-2011, 14:57 | #2 |
|
http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=22829
ilgili link işinize yarayabilir İlhan Bey |
19-06-2012, 10:44 | #3 |
|
KAMULAŞTIRMASIZ
EL KOYMA DAVALARI VE YARGITAY İÇTİHATLARI Hazırlayan : EMEL KARABAĞ YARGITAY 5. H.D. TETKİK HAKİMİ KAMULAŞTIRMASIZ EL KOYMA DAVALARI 1) Bir Mülkiyet Hakkı Sınırlaması Olarak Kamulaştırma Kavramının Tanımı Hukuk sistemimizde, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan itibaren, 1924 ve 1961 Anayasaları ile halen yürürlükte bulunan 1982 Anayasasında mülkiyet hakkı temel insan haklarından birisi olarak kabul edilmiştir. Yürürlükte olan T.C. Anayasasının 35. maddesinde herkesin mülkiyet ve miras hakkına sahip olduğu ve bu hakların ancak kamu yararı amacıyla yasayla sınırlanabileceği hükme bağlanmış, Anayasanın 13. maddesinde ise temel haklar arasında yeralan mülkiyet hakkının özüne dokunulamayacağı, yalnızca Anayasanın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere bağlı olarak ve ancak yasa ile sınırlandırılabileceği belirtildikten sonra, Anayasanın 46. maddesinde bir mülkiyet hakkı sınırlaması olarak kamulaştırma kavramı “devlet ve kamu tüzel kişilerinin özel mülkiyete konu olan taşınmazları, kamu yararı amacıyla ve bedelini peşin ödemek suretiyle, malikin rızası olmaksızın elinden alınması” olarak tanımlanmıştır. Buna karşın en genel tanımı ile idarelerin usulüne uygun bir kamulaştırma yapmadan özel mülkiyete konu taşınmazları kamu hizmetine tahsis etmek amacıyla tesis yapması olarak karşımıza çıkan kamulaştırmasız el koyma eylemi ise, idarelerin anayasa ve yasalar tarafından izin verilen bir eylemi değildir. Özel kişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmaz bir mala kamu hizmeti için ihtiyaç duyan ve kamulaştırma yapma yetkisine sahip olan idareler kamu yararının bulunduğu durumlarda Anayasanın 46. maddesindeki koşullara uyarak ve parasını peşin vermek suretiyle kamulaştırma yapabilirler. Hukuk sistemimizde, kamulaştırma işleminin nasıl yapılacağı ve bu konudaki anlaşmazlıkların nasıl çözümleneceği kaynağını Anayasanın 46. maddesinden alan kamulaştırma kanunları ile düzenlenmiştir. 2) Kamulaştırmasız El Koyma Kavramının Tanımı Kamulaştırma yapmaya yetkili devlet kamu tüzel kişileri kamu kurumları veya kamu yararı bulunması halinde adlarına kamulaştırma yapılacak gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri, Anayasa ve yasalara uygun bir kamulaştırma işlemi yapmaksızın, bir kimsenin mülkiyetinde bulunan taşınmaz malına sahiplenme kastı ile ve kalıcı olarak el koyup, taşınmaz üzerine bir tesis veya bina yapar yahut da o taşınmaz malı bir hizmete tahsis ederek mal sahibinin taşınmaz üzerinde dilediği gibi kullanma hakkını engellerse, kamulaştırmasız el koymuş sayılır. Kamulaştırmasız el koyma kavramı yukarıda tanımlanan en genel şeklinin dışında; yani- idarenin bir kimsenin taşınmaz malına kamulaştırma işlemi yapılmaksızın el koyması şeklinde ortaya çıkan görünümü- dışında, a) Kamu yararı kararı alınan hallerde; kamulaştırma işlemleri tamamlanmaksızın idarenin, taşınmazlara el koyması, b) İdarenin usulüne uygun olarak yapmış olduğu kamulaştırma işleminde kamulaştırma sınırlarının dışına çıkarak, taşınmazın kamulaştırma projesi dahilinde olmayan bölümlerine de el koyması, c) Belediyelerce yapılan imar uygulamaları sırasında, imar kanunu hükümleri uyarınca düzenlemeye tabi tutulan taşınmazların, kamu hizmetleri için ayrılıp üzerinde kamu tesisleri bulunan alanlara hisselendirilmesi d) İmar uygulamaları sırasında, imar kanunu hükümleri uyarınca düzenlemeye tabi tutulan taşınmazlardan, yasal olarak kesilmesi gereken imar düzenleme ortaklık payı miktarından fazlasının kesilmesi suretiyle kamu hizmetlerine tahsis edilmesi, Şeklinde karşımıza çıkan olgular Yargıtay uygulamaları ile kamulaştırmasız el koyma olarak kabul edilmektedir. 3) Kamulaştırmasız El Koyma Davalarının Temeli olan Yargıtayın İçtihadı Birleştirme Kararları Yukarıda kısaca değinilen kamulaştırmasız el koyma kavramı, Türk hukukunda belirli bir yasa ile düzenlenmemiş, ilk olarak Yargıtay’ın 16.05.1956 gün ve 1956/1-6 sayılı İBK’ı ile tanımlanmıştır. Kamulaştırmasız el koymaya ilişkin davaların temelini oluşturan bu İBK.nda; taşınmazına, kamulaştırmasız el konulan malikin, el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, bu eylemli duruma razı olduğu takdirde taşınmaz bedelini isteme hakkı olduğu kabul edilmiş ve mal sahibinin el konulan taşınmazın bedelini talep ederek dava açması halinde taşınmazın el koyma tarihindeki bedeli değil, mülkiyet hakkının devrine razı olduğu tarih olan dava tarihindeki değerinin belirlenerek tahsiline karar verileceği de açıkça vurgulanmıştır. Yine kamulaştırmasız el koyma davalarına ilişkin olarak Yargıtayın 16.05.1956 gün ve 1956/1-7 sayılı İBK.nda ise usulüne uygun şekilde kamulaştırma işlemi yapılmaksızın taşınmazına el konulan mal sahibinin açacağı davanın herhangi bir zamanaşımına tabi olmayacağı kabul edilmiştir. Ancak bu İBK.nın istisnası 08.11.1983 tarihinde yürürlüğe giren 2942 sayılı kamulaştırma kanununun 38.maddesidir.(Bu konuya sonraki bölümlerde değinilecektir.) 16.05.1956 tarihli 1956/1-6 ve 1956/1-7 sayılı bu iki içtihadı birleştirme kararı, konuya son derece çağdaş bir yaklaşım getirmesi ve bireylere ait mülkiyet hakkına, yasalarla belirtilen usuller dışında getirilen hiçbir sınırlamayı kabul etmemesi ve en önemlisi de mülkiyet hakkının zaman ötesi bir kavram olduğunu kabul ederek, açılacak bu davaların herhangi bir zamanaşımına tabi olmadığını vurgulaması ve mülkiyet hakkını ayni hak olmasının ötesinde temel bir insan hakkı olarak ele alması nedeni ile anayasamıza, uluslar arası hukuka ve AİHS’ne uygun bakış açısı nedeniyle son derece dikkat çekicidir. Nitekim AİHS ne ek 1 numaralı protoklün 1. maddesine göre “ Gerçek ve Tüzel Kişilerin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı olup; her hangi bir kimse ancak kamu yararı nedeniyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslar arası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir” hükmü yer almaktadır. AİHS ne ek 1 nolu protokolün 1 maddesinde yer alan bu hükme paralel olarak,iç hukukumuzda, kamulaştırmasız el koyma davalarında izlenilecek olan usul ve esasları içeren ilk düzenleme şeklinde karşımıza çıkan 1956 tarihli söz konusu içtihadı birleştirme kararlarının getirmiş olduğu, insan hak ve özgürlüklerini temel alan, çağdaş bakış açısı son derece önemlidir. Yargıtayın Kamulaştırmasız El Koyma davaları ile ilgili bu içtihadı birleştirme kararalarından çok kısa bir süre sonra 09.10.1956 tarihinde 6830 sayılı Kamulaştırma Kanunu yürürlüğe girmiş ve bu yasa ile idarelerin Kamulaştırmak istedikleri taşınmazlar ile ilgili olarak izleyecekleri usuller ve açılacak davaların ne şekilde çözümleneceği belirlenmiştir. Ancak 13.01.1961 tarihinde yürürlüğe giren 221 sayılı Yasa ile 6830 sayılı Yasanın yürürlük tarihi olan 09.10.1956 gününden önce, idarelerin kamulaştırma yapmaksızın el koyduğu taşınmazların kamulaştırılmış sayılacağı kabul edilmiş ve taşınmazına 09.10.1956 tarihinden önce Kamulaştırmasız el konulan kişilere Yasanın yürürlük tarihi olan 13.01.1961 tarihinden itibaren 2 yıllık hak düşürücü süre içersinde dava açma hakkı tanınmıştır. Böylece 221 sayılı yasada dikkate alındığında hukuk sistemimizde kamulaştırmasız el koyma kavramı 09.10.1956 tarihinden sonraki olgular için söz konusudur. 4) Kamulaştırmasız el koyma kavramının istisnaları İdarelerin bir taşınmaza kamulaştırma işlemi yapmadan ve sahiplenme kastı ile de olsa devamlı suretteki her el koyması kamulaştırmasız el atma değildir; a) 221 Sayılı Yasa bakımından; 09.10.1956 tarihinden önce kamulaştırma yapılmaksızın idareler tarafından fiilen kamu hizmetine tahsis olunarak el konulan taşınmazlar 221 sayılı yasa uyarınca kamulaştırılmış sayılacağından bu tarihten önceki el koymalar kamulaştırmasız el koyma niteliğinde değildir. b) 3194 sayılı imar kanunu bakımından; İmar kanunun 18. maddesi uyarınca düzenleme ortaklık payı adı altında bedel ödenmeden ve yasada belirtilen oranları aşmayacak miktarlarda yapılan kesintiler kamulaştırmasız el koyma değildir. Ancak; Yargıtay uygulamasında imar uygulamasına tabi tutulan taşınmazlardan, düzenleme tarihinde yürürlükte bulunan imar kanununda belirtilen oranlarda yapılan kesintinin kamu hizmeti için ayrılan yerlere rastlayan alanlara yetmemesi nedeniyle fazla kesinti yapılması halinde de kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı kabul edilmiştir. c) İmar planlarında taşınmazın tamamının veya bir kısmının kamu hizmetleri için ayrılması; Kamulaştırmasız el koymadan söz edebilmek için en önemli unsur idarelerin taşınmaza fiilen ve kalıcı nitelikte el koymasıdır. İdarenin fiili el koyması söz konusu değilse imar planları ile taşınmazların yol, yeşil alan, park, okul gibi kamusal alanlara tahsis edilmesi Yargıtay içtihatlarında kamulaştırmasız el koyma olarak kabul edilmemektedir. d) Taşınmazların tapu kaydına kamulaştırma şerhi konulması; Fiili el koyma yaksa taşınmazların tapu kaydına konulan kamulaştırma şerhi kamulaştırmasız el atma olarak kabul edilmemektedir. e) Kamulaştırma kanunun 35. maddesi; Özel parselasyon sonunda, malikin muvafakati ile kamu hizmet ve tesisleri için ayrılmış olan yerlere el konulması da yasa hükmü gereği kamulaştırmasız el koyma olarak kabul edilmemektedir. 5) Kamulaştırmasız El Koyma Davalarında Görev ve Yetki Konusu Yargıtayın 11.02.1959 gün ve 1958/17 Esas, 1959/15 Karar Sayılı ictihadı birleştirme kararında kamulaştırmasız el koyma kavramı “İdarenin kanunsuz bir hareketi” olarak tanımlanmış ve bu eylemden kaynaklanan davaların medeni kanun hükümlerine giren mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde meydana gelen zararın tazmini davası mahiyetinde olduğu ve bu bakımdan adli yargının görevli olduğu kabul edilmiştir. Bu içtihadı birleştirme kararı dikkate alınarak, Yargıtay uygulamasında, idarenin haksız fiilinden kaynaklanan ve adli yargının görev alanına giren kamulaştırmasız el koyma nedenine dayalı el atmanın önlenmesi veya taşınmaz bedelinin tahsili davalarında görev HUMK’nun 1. maddesi uyarınca müdeabihin dava tarihindeki değerine göre belirlenmesi ike olarak benimsenmiştir. Yetki konusunda ise HUMK’nun 13. maddesi uyarınca taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin yetkili olduğu kabul edilmektedir. Kamulaştırmasız el koyma olgusuna dayanan davalar yukarıda bahsedildiği üzere, Yargıtay içtihatlarında idarenin yasalara aykırı eyleminden (haksız eylem) kaynaklanan davalar olarak tanımlandığından, yine Yargıtayın yerleşik uygulamasında, bu davalarda kamulaştırma kanunun sadece değer biçmeye ilişkin hükümlerinin kıyasen uygulanacağı, bunun dışındaki hususlarda genel hükümlere tabi olduğu kabul edilmiştir. 6) 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunun Anayasa Mahkemesi Tarafından İptal Edilen 38. Maddesi Kamulaştırmasız el koymaya ilişkin hukuk sistemimizdeki ilk yasal düzenleme 08.11.1983 tarihinde yürürlüğe giren 2942 sayılı Kamulaştırma kanunun 38., maddesinde yer almıştır. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 38. maddesinde “Kamulaştırma yapılmış ancak işlemleri tamamlanmamış veya kamu hizmetine ayrılarak veya kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmaz malın malik, zilyet veya mirasçılarının taşınmaz mal ile ilgili her türlü dava hakkı 20 yıl geçmekle düşer ve bu süre taşınmaz mala el koyma tarihinden başlar” hükmüne yer verilmiştir. Böylece 16.05.1956 gün ve 1/7 sayılı Yargıtay İçtihadı birleştirme Kararı ile Kamulaştırmasız el koyma nedeniyle mal sahibinin açacağı bedel davasında zaman aşımının söz konusu olamayacağı benimsenmiş iken, 2942 sayılı Yasanın 38. maddesinin yürürlüğe girmesiyle yasanın yürürlük tarihi olan 08.11.1983 gününden sonra açılacak olan davalar bu yasa hükmü gereğince 20 yıllık hak düşürücü süre ile sınırlanmış ve bu süre geçirildikten sonra taşınmaz mal sahibinin her türlü dava hakkının düşeceği kabul edilmiştir. İşte; Türkiye’nin AİHM nezdinde çok sayıda mülkiyet hakkı ihlali kararına maruz kalmasına neden olan yasal düzenleme yukarıda sözü edilen 2942 sayılı yasanın 38. maddesi ile hukuk sistemimizde 08.11.1983 tarihinden itibaren yerini bulmuştur. 2942 sayılı Yasanın 38, maddesinde belirtilen koşullar oluştuğunda, idarenin, mal sahibine herhangi bir bedel ödemeksizin ,taşınmazın kendi adına tescilini isteyebileceği hususunda bir hüküm bulunmamakla beraber ,kanunun gerekçe metninde “ Medeni Kanunun 638,639 ve 897. maddeleri dikkate alınarak mülk edinmedeki kazandırıcı zaman aşımı süresinin, mülkiyetin kaybedilmesinde de idarelerin menfaatleri dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği” belirtildiğinden uygulamada idareler kamulaştırmasız el koydukları taşınmazlarla ilgili olarak el koyma tarihinden itibaren 20 yıllık sürenin dolmasından sonra açtıkları tapu iptali ve tescil istemli davalarda tapu kaydındaki maliki hasım göstererek de kamu hizmeti için el konulan taşınmazlara her hangi bir bedel ödemeksizin, bu yerin idare adına tescilini isteme hakkına sahip olmuşlardır. Öte yandan 2942 sayılı Yasanın 38. maddesinin yürürlüğe girmesinden itibaren taşınmazına kamulaştırmasız el konulan mal sahipleri tarafından açılan el atmanın önlenmesi ya da taşınmaz bedelinin ödenmesi istemli davalar el koyma tarihi ile dava tarihi arasında 20 yıllık süre dolmuş ise ret edilmiştir. Kamulaştırma Kanunun 38. maddesinde yer alan 20 yıllık süre doğrudan doğruya hakim tarafından dikkate alınması gereken ve zaman aşımı gibi kesme ve durma hükümlerine bağlı olmayan ve hakkın özünü ortadan kaldıran (hak düşürücü) bir süredir. 1982 Anayasasının geçici 15. maddesinin son fıkrasında “bu dönem içerisinde çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde kararnameler ile 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca alınan karar ve tasarrufların Anayasaya aykırılığı ileri sürülemez hükmü yer aldığından 04.11.1983 tarihinde kabul edilip 08.11.1983 tarihinde yürürlüğe giren 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 38. maddesinin Anayasaya aykırılığı iddiası ile iptal davası açılamamış, Anayasanın geçici 15. maddesinin son fıkrasının 03.10.2001 tarih ve 4709 sayılı yasa ile iptal edilmesinden sonra ülke genelindeki bazı Asliye Hukuk Mahkemelerinin itiraz yolu ile Anayasa Mahkemesine başvurmaları üzerine Anayasa Mahkemesi 10.04.2003 tarihli kararı ile Kamulaştırma Kanunun 38, maddesini Anayasaya aykırı bularak iptal etmiş, iptal kararı 04.11.2003 tarihli resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Anayasa Mahkemesi iptal kararındaki gerekçelerinde “ Kamulaştırma Kanunun 38. maddesinin, Anayasının 35. maddesindeki mülkiyet hakkı ile ilgili düzenlemeye aykırı olduğunu bu madde ile mülkiyet hakkının temel insan hakkı olarak korunduğunu ve Anayasanın 13. maddesindeki temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin hükme ve Anayasanın 46. maddesine aykırı olduğunu belirtmiş ve özelliklede mülkiyet hakkının zaman ötesi bir hak olup bu hakkın zaman aşımına uğratılamayacağını vurguladıktan sonra destek norm olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine atıf da bulunarak sözleşmeye ek 1 nolu protokolün 1. maddesindeki “ Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslar arası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.” Şeklindeki ilkeye kararında yer vermiş, nitekim bu kural uyarınca AİHM nin önüne gelen değişik davalarda kamulaştırmasız el koymanın mülkiyet hakkına aykırı bulunduğu da belirtilerek iptal kararının gerekçesinde AİHM nin kamulaştırmasız el koymayı mülkiyet hakkı ihlali olarak kabul ettiği Papamichalopolus-Yunanistan, Corbonare and Venture-İtalya, Belvedere Alberghiera S.R.L-İtalya davalarında Yunan deniz kuvvetleri ile İtalyan Belediyelirinin Kamulaştırmasız el atmaya ilişkin eylemlerinin mülkiyet hakkı ihlali olarak değerlendirildiği açıkça belirtilmiştir. Yukarıda kısaca açıklanan gerekçelere dayalı olarak Kamulaştırma Kanunun 38. maddesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilerek , iptal kararının 04.11.2003 tarihli resmi gazetede yayınlanması ile yürürlükten kaldırılmıştır. Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilerek yürürlükten kaldırılan 2942 sayılı Yasanın 38. maddesinin uygulandığı dönemde, idarelerin Kamulaştırma yapmaksızın taşınmazlara el koyma tarihinden itibaren 20 yıllık sürenin dolması nedeniyle mülkiyet hakkını kaybeden veyahut da idare aleyhine açtıkları tazminat davaları hak düşürücü süre nedeniyle mahkemeler tarafından reddedilen taşınmaz sahiplerinin iç hukuk yollarını tükettikten sonra AİHM ne yasal süre içerisinde yaptıkları başvuruları kabul edilerek Kamulaştırma Kanunun 38. maddesinin Türk iç hukuku açısından Anayasanın 13,35 ve 46. maddelerine aykırı olduğu gibi AİHS nin ek 1 nolu protokolünün 1. maddesine de aykırı olduğu ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği kabul edilerek başvuranlar lehine tazminata hükmedilmiştir. (I.R.S ve diğerleri- Türkiye davası Börekçioğulları-Türkiye davası, Akyüz-Türkiye davası, Akagün-Türkiye davası, Erbey-Türkiye davası vs. gibi) AİHM bu konudaki kararlarında Kamulaştırma Kanunun 38. maddesinin Türk Hukuk sisteminde yasa dışı bir unsur oluşturduğunu bununda sözleşmeye ek 1 nolu protokolün 1. maddesinde belirtilen mülkiyet hakkının ihlaline yönelik bir uygulama olduğunu belirterek kamulaştırmasız el koyma eyleminin, meydana geldiği sırada geçerliliği olan bir kanun maddesine dayalı olarak gerçekleştirilse dahi kamu menfaatleri ile bireysel hakların korunması zorunluluğu arasında hakkaniyete uygun bir dengeyi sağlayacak hiçbir tazmin süreci yürütülmediğinden yapılan müdahalenin keyfiyete dayalı olup mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ve değeri ile makul oranda bir meblağ ödenmeksizin bireylerin elinden mülkiyetin alınmasının sözleşme hükümleri çerçevesinde meşru görüleyemecek bir müdahale olduğunu vurgulamıştır. 7) KAMULAŞTIRMA KANUNUN 38. MADDESİNİN ANAYASA MAHKEMESİ TARAFINDAN İPTAL EDİLMESİNDEN SONRAKİ DURUM Kamulaştırma Kanunun 38. maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi ile bu Yasa yürürlükten kalkmıştır. Hukuk sistemimizde Anayasa Mahkemesi incelediği bir kanun veya Kanunun Hükmünde Kararnamenin Anayasaya aykırı olduğu kanısına varırsa, o hükmün iptaline karar verir. Anayasanın 153/2. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi iptal kararı verirken yasa koyucu gibi hareket ederek yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez ve Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilen Kanun ve Kanun hükmünde kararname Anayasanın 153/3 maddesi uyarınca iptal kararının resmi gazetede yayınlandığı tarih de yürürlükten kalkar. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun Hak Düşürücü süre başlıklı 38. maddesine ilişkin Anayasa Mahkemesinin 04.11.2003 tarihinde yürürlüğe giren iptal kararı ile birlikte bu tarihten önce idarelerin Kamulaştırmasız el koyduğu taşınmaz mallarla ilgili 20 yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmiş olması halinde Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümeyeceği ilkesinden hareketle idare yararına kazanılmış mülkiyet hakkının varlığının kabul edilip edilmeyeceği, bu bağlamda idarece taşınmaz maliki aleyhine Anayasa Mahkemesinin iptal kararından önce iptal edilen yasa kuralına dayanılarak açılan tapu iptali ve tescil davasına Anayasa Mahkemesinin iptal kararının etkili olup olmayacağı hususunda, Yargıtay 5. ve 18. Hukuk Daireleri ile Hukuk Genel Kurulu arasında görüş ayrılığı çıkmış bu nedenle de 15.12.2005 tarihli Başkanlar Kurulu kararı ile bu konuda içtihadı birleştirme yoluna gidilmesine karar verilmiştir. Ancak Yasama organı tarafından Kamulaştırma Kanunun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 38. maddesi ile ilgili olarak meydana gelen yasal boşluğun doldurulması amacıyla bir yasa tasarısı hazırlanması girişiminde bulunulmuş, bu nedenle de Yargıtayın yukarıda belirtilen içtihat aykırılığının giderilmesi amacıyla yapacağı toplantı 3 kez ertelenmiştir. Kamulaştırma Kanunun 10.04.2003 tarihinde iptal edilen 38. maddesi ile ilgili olarak hazırlanan Yasa Tasarısında Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümeyeceğine ilişkin ilkeden hareketle uygulamada doğacak sıkıntıları gidermek ve bu husus da taşınmaz sahiplerinin haklarına iç hukuk hükümleri çerçevesinde kavuşmasına olanak sağlamak ve dolayısıyla da bu konuda AİHM ne yapılan başvuruları azaltmak amacıyla idarelerin haksız fiili niteliğindeki eylemi olan kamulaştırmasız el koymadan kaynaklanan uyuşmazlıklarda mal sahiplerinin herhangi bir hak düşürücü süreye tabi olmaksızın dava açma hakkına sahip olmaları hedeflenmiş ve hatta 38. madde yürürlükte iken açtıkları davalar hak düşürücü süre nedeniyle ret edilen kişilerin dahi yeniden dava açma hakkına kavuşturulması amaçlanmıştır. Ancak bu tasarı yasama organında tasarı halinde beklemekte olup, henüz yasalaşarak yürürlüğe girmemiştir. Yukarıda o kadar acıklamalara ragmen Uyusmazlık Mahkemesine göre görevli mahkeme idare mahkemesi |
19-06-2012, 15:14 | #4 |
|
Sayın meslektaşım hayretler içerisindeyim.Yani fiili olarak el atılmış bulunan davalarınız idare mahkemesine gitti ha.Yani Mayıs ayında yayımlanan Uyuşmazlık mahkemesinin fiili el atılmaksızın hukuki kısıtlamaya yönelik davalar konusunda idare mahkemelerini görevli kabul etmesindeki yanlışlığa ilişkin şoku atlatamamışken ,sizin bugünkü iletiniz beni iyice hayretler içinde bıraktı.Fiili olarak el atılan yerlere ilişkin bu kararları verdi değilmi yanlış okumadım yani...
Ayrıca sayın meslektaşım tetkik hakimi tarafından hazırlanan bu yazı yenimi acaba.Çünkü bu yazıda kamulaştırmasız el atma davasından bahsedilebilmesi için fiili el atma şartını arıyor .Ancak biliyoruzki 2010 ve 2011 tarihli Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarında imar planlarında kamu hizmetine ayrılmış ancak uzun yıllardır işlem tesis edilmeyerek vatandaşın mülkiyet hakkının kısıtlanmasını da kamulaştırmasız el atma olarak değerlendirmişti. |
19-11-2012, 15:51 | #5 |
|
T.C.
UYUŞMAZLIK' MAHKEMESI HUKUK BÖLÜMÜ ESAS NO : 2012 1158 KARAR NO : 2012 1196 KARAR TR : 1.10.2012 ÖZET: Idarenin dava konusu taşınmaza kamulaştırmasız el atmasından doğan zararın tazminine yönelik bulunan davanın haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre ADLI YARGı YERINDE çözümlenmesi gerektiği hk. KARAR Davacı Vekilleri Davalı Vekili : Harun Salbaş : Av. Ercan Aydın, Av. ılhan Salbaş : Altındağ Belediye Başkanlığı : Av. Nazife Işık Kaşıkçı OLA Y : Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin Ankara ili, Altındağ ilçesi, Ulubey Mahallesi, 23395 ada, 1 parselde, 105327/8180800 hisseli toplam 65,82 m2taşınmazının bulunduğunu; davalı idarenin, istimlak işlemlerine geçilmeksizin taşınmaz üzerine belediye hizmetlerinde kullanmak üzere bina inşa ettiğini, haricen öğrendiklerine göre lokal veya gençlik merkezi olarak hizmet verdiğini; davalı belediyenin, müvekkili adına kayıtlı taşınmaz üzerine bedel ödenmeksizin ve kamulaştırma kararı alınmaksızın bina inşa ettiğini, taşınmazın kamu hizmetine ayrılan yerde kaldığını, ancak idarenin kamulaştırma kararı olmaksızın, fiilen söz konusu taşınmazda bina yapmak suretiyle müvekkilin kullanımını imkansız hale getirdiğini ifade ederek; müvekkilinin tapusunun iptali ile davalı idare adına tesciline, oluşan zarara karşılık fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 20.000,00 TL'nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davandan tahsiline, karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır. Davalı Belediye vekili birinci savunma dilekçesinde, davanın idari yargının görev alanına girdiğini öne sürerek görev itirazında bulunmuştur. ANKARA 10. ASLIYE HUKUK MAHKEMESi; 28.02.2012 gün ve E:2011/511 sayı ile, davalı vekilinin yargı yolu itirazının reddine karar vermiştir. Davalı Belediye vekilince süresi içinde verilen dilekçe ile, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine dilekçe, dava dosyası örneği ile birlikte Danıştay Başsavcılığı'na gönderilmiştir. DANıŞTAY BAŞSAVcısı; Ankara Ili, Altındağ ilçesi, Ulubey Mahallesi, 23395 ada, 1 sayılı parselde bulunan davacıya ait taşınmazın bir kısmına hizmet binası yapılarak kamulaştırmasız el atılması nedeniyle bedelinin yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle Ankara Onuncu Asliye Hukuk Mahkemesinin E:2011/511 esas sayısında kayıtlı dosyada açılan davada, davalı idarece, davanın görüm ve çözümünün idari yargının görevine girdiği lTeri sürülerek görev itirazında bulunulduğu ve itirazın reddi üzerine olumlu görev uyuşmaz~ğı çıkarılması istenildiği anlaşılmış olmakla gereğinin düşünüldüğü; dosyanın incelenrneslnden: arsa vasıflı taşınmazın bir kısmının imar uygulanması sonucu hizmet binası yapılmak suretiyle olayda kamulaştırmasız el atma olduğundan bahisle, fazlaya dair hakları saklı olmak kaydıyla, 20.000.00 TL tazminatın yasal faiziyle birlikte davaıldan tahsili istemiyle da;ta açıldığının anlaşıldığı; Anayasa'nın 125'inci maddesinin birinci fıkrasında; idarenin her tQrlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu; son fıkrasında da, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun hükme bağlandığı; 2577 sayılı Idari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2'nci maddesinin 1'inci fıkrasının (b) bendinde; "Idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları"nın idari dava türleri arasında sayıldığı; idari işlemler, idari makam ve mercilerin idari faaliyet alanında i'" IJku çerçevesinde, tek taraflı irade açıklamasıyla ESAS NO : 2012/158 KARAR NO: 2012/196 hukuk aleminde sonuç doğuran kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tasarruflar olduğu; 3194 sayılı imar Kanunu'nun "Arazi ve arsa düzenlemesi" başlıklı 18'inci maddesi uyarınca tesis edilen imar uygulaması işlemlerinin, yukarıda tanımı yapılan idari işlemlerden olduğundan; bu işlemlerden doğan zararların tazmini istemiyle açılan davaların, 2577 sayılı Kanunun 2'nci maddesinde yer alan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesinin gerektiği; açıklanan nedenle, 2247 sayılı Yasa'nın 10'uncu maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesme gönderilmesine karar vermiştir. Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa'nın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'ndan yazılı düşüncesi istenilmiştir. YARGıTAY CUMHURiYET BAŞSAVcısı; Dava dosyasının incelenmesi sonucunda; Altındağ Belediyesi tarafından yapılan ve Ankara Büyükşehir Belediyesi imar Dairesince onaylanan 1/1000 ölçekli uygulama imar planlarında davacının tapulu arsasının sosyo kültürel tesis alanı olarak ayrıldığı ve bu alana hizmet binası yapılarak fiilen el atıldığının anlaşıldığı; Yargıtay Beşinci Hukuk Dairesinin 2007/13728 E, 2008/546 K sayılı 29/01/2008 günlü kararında da işaret edildiği gibi imar planında kamusal amaçla ayrılan bölümün bir kısmına fiilen el atılması halinde bu bölümün tamamının mülkiyet hakkının sınırlandırıldığı ve mülkiyet konusunda tasarrufun olanaksız hale geldiğinin tartışmasız olduğu; Belediye yönetimlerinin 3194 sayılı imar Kanunu 8. maddesi ve 18. maddesinin verdiği yetki ile arazi ve arsalar üzerinde imar planlarının hazırlanması ve yürürlüğe konulması, arazi ve arsa düzenlemesi gibi faaliyetleri kapsamında yaptıkları imar planlarından kaynaklanan işlemlerin tek yanlı ve kamu gücüne dayanan irade açıklamaları ile tesis edilen genel ve düzenleyici işlemler olduğu, bu yönü ile de idari eylem ve işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların idari yargı alanında halledilmesi gerektiğinin tartışmasız olduğu; ancak, 3194 sayılı Kanun'un 10. maddesinin "Belediyeler; imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlarlar. Beş yıllık imar programlarının görüşülmesi sırasında ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarının temsilcileri görüşleri esas alınmak üzere Meclis toplantısına katılır. Bu programlar, belediye meclisinde kabul edildikten sonra kesinleşir. Bu program içinde bulunan kamu kuruluşlarına tahsis edilen alanlar, ilgili kamu kuruluşlarına bildirilir. Beş yıllık imar programları sınırları içinde kalan alanlardaki kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerleri ilgili kamu kuruluşları, bu program süresi içinde kamulaştırırlar. Bu amaçla gerekli ödenek, kamu kuruluşlarının yıllık bütçelerine konulur. / imar programlarında, umumi hizmetlere ayrılan yerler ile özel kanunları gereğince kısıtlama konulan gayrimenkuller kamulaştırılıncaya veya umumi hizmetlerle ilgili projeler gerçekleştirilinceye kadar bu yerlerle ilgili olarak diğer kanunlarla verilen haklar devam eder." hükmü ile uygulama imar planlarında kamu yararına ayrılan yerlerin kamulaştırılmasını öngörmekte olduğunu; davaya konu olayda, davacının hissedar olduğu tapulu taşınmazin 1998 yılındaıı beri davaya konu bölümünün sosyo kültürel tesisi alanı olarak aynlrnasrna rağmen idare tarafından yasada öngörülen süreyi de aşkın uzun bir süre kamulaştırrrta işlemlerine başvurulmadığı gibi, alanda sosyal tesisi yapılmak suretiyle fiilen de el atıldığıoın anlaşıldığı; Yargıtay Içtihadı Birleştirme Kurulunun 11/2/1959 günlü, 1958/17 E, 1959/15 K sayılı kararında, kamulaştırmasız el atma kavramının "Idarenin kanunsuz bir hareketi" olarak tanımlandığı ve bu eylemden kaynaklanan davaların mülkiyete tecavüzün önlenmesi ve"Fd haksız fiil neticesinde meydana gelen zararın tazmini davası mahiyetinde olduğu ve-bu
yazılı düşünce vermiştir. ESAS NO : 2012/158 3 KARAR NO: 2012 / 196 iNCELEME VE GEREKCE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölürnü'nün, Serdar ÖZGÜLDÜR'ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLlOGLU ve Ayhan AKARSU'nun katılımlarıyla yapılan 1.10.2012 günlü toplantısında: I-ILK iNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa'nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; davalı Belediye vekilinin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen snre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı'nca, "davanın taşınmazın bedelirt-n tahsiline hükmedilmesi istemine ilişkin kısmı yönünden" 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi. II-ESASIN INCELENMESI: Raportör-Hakim Taşkın ÇELiK'in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ve Gülşen AKAR PEHLIVAN'ın sözlü açıklamaları ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN'ın davada adli yargı yerinin, Danıştay Savcısı Tuncay DÜNDAR'ın ise davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREGi GÖRÜSÜLÜP DÜSÜNÜLDÜ: Dava, davacının, Ankara Ili, Altındağ ilçesi, Ulubey Mahallesi, 23395 ada, 1 parselde bulunan hissesine davalı idare tarafından, bina inşa edilmek suretiyle kamulaştırmasız el atıldığından bahisle, şimdilik 20.000,00 TL'nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle açılmıştır. Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden; Ankara Ili, Altındağ Ilçesi, Ulubey Mahallesi 23395 ada, 1 parsel sayılı taşınmazın, Altındağ Belediye Meclisinin 22.12. 1998 tarih ve 247 sayılı kararı ile uygun görülen ve Ankara Büyükşehir Belediyesi Imar Daire Başkanlığının 22.02.1999 tarih ve 903 sayılı yazısı ile onaylanan Önder-Ulubey-Hacılar Mahalleleri ii. Etap Imar Planı kapsamında Sosyo-Kültürel Tesis Alanı olarak ayrıldığı, söz konusu alanın, KOP kesintilerinden oluştuğu; davacı vekilinin, dava dilekçesinde ve Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen davanın 28.02.2011 tarihli duruşmasında, anılan taşınmaz üzerinde davalı idare tarafından, istimlak işlemlerine geçilmeksizin belediye hizmetlerinde kullanmak üzere bina inşa edildiğinin ileri sürüldüğü; davalı idarenin savunma dilekçesinde ve duruşmada bu iddiaya karşı çıkmadığı ve dava konusu parselin de içinde bulunduğu Önder-Ulubey-Hacılar Mahalleleri imar Planının iptali talebiyle idareleri aleyhine açılan bir dizi dava ile planın iptali talebinde bulunulduğu, ilgili mahkemeler tarafından işlemin yürütülmesinin durdurulmasına karar verildiği; bu nedenle halen kamulaştırma yapılamamakta ise de ilgili mahkemelerden verilecek kararlar ışığında kamulaştırma çalışmaları kapsamına alındığı, davacının hissesinin de bu kapsamda kamulaştırılacağı yolunda savunma yaptığı anlaşılmıştır. Beledişelerin 3194 sayılı imar Kanunu 8. maddesi ve 18. maddesinin verdiği yetki-ile arazi ve arsalar üzerinde imar planlarının hazırlanması ve yürürlüğe konulması, arazi ve arsa düzenlemesi gibi faaliyetleri kapsamında yaptıkları imar planlarından kaynaklanan işlemlerin tek yanlı ve kamu gücüne dayanan irade açıklamaları ile tesis edilen genel ve düzenleyici işlemler olduğu bu yönü ile de idari eylem ve işlemlerden kaynaklanan uyuşmazhklann idari yargı yerlerinde çözümlenmesi gerektiği tartışmasızdır. Buna karşılık, Belediyece, Kamulaştırma Kanunu'nda öngörülen usul ve yöntemlere uygun idari nitelikte uygulapıa işlemleri yapılmaksızın, dava konusu taşınmaza fiilen el atılarak bina inşa etmesi karşısında, idarenin bu eyleminin kamulaştırmasız el atma niteliğini taşıdığı açıktır. Öte yandan, Idarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya koyduğu plan ve projeye göre meydana getirdiği yol, kanal, baraj, su yolları, su şebekesi gibi tesislerin kurulması, işletilmesi ve bakımı sırasında kişilere verdiği zararların lazmini istemiyle açılacak dava idari eylem ve işlemlerden dolayı ESAS NO : 2012/158 KARAR NO: 2012/196 kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine ait olduğu; idarece herhangi bir ayni hakka müdahalede bulunulduğu, özel mülkiyete konu taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığı veya plan ve projeye aykırı iş görüldüğü iddiasıyla açılacak müdahalenin men'i ve meydana gelen zararın tazmini davalarının ise, mülkiyete tecavüzün önlenmesine ve haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümleneceği, yerleşik yargısal içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır. Nitekim, yukarıda belirtilen genel kabul doğrultusundaki Yargıtay Içtihadı Birleştirrrre Kurulunun 11.2.1959 günlü, E:1958/17, K:1959/15 sayılı kararının iii. bölümünde, "istimlaksiz el atma halinde amme teşekkülü Istimlak Kanununa uygun hareket etmeden ferdin malını elinden almış olması sebebiyle kanunsuz bir harekette bulunmuş dururndadır. Ve bu bakımdan dava Medeni Kanun hükümlerine giren mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde meydana gelen zararın tazmini davasıdır. Ve bu bakımdan adiiye mahkemesinin vazifesi içindedir." görüşüne yer verilmiştir. Bu durumda, idarenin dava konusu taşınmaza kamulaştırmasız el atmasından doğan zararın tazminine yönelik bulunan davanın haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümü, adli yargı yerinin görevine girmektedir. Açıklanan nedenle, Danıştay Başsavcısı'nın başvurusunun reddi gerekmiştir. S O N Uç: Davanın çözümünde ADLI YARGıNıN görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı'nın BAŞVURUSUNUN REDDINE, 1.10.2012 gününde OY BIRllGi iLE KESiN O RAK karar verildi. |
12-01-2013, 17:20 | #6 |
|
İdari yargıda açacağımız kamulaştırmasız hukuki el etma davalarında taşınmazın değerini nasıl belirleyeceğiz?Bilindiği üzere idari yargıda ek dava veya kısmi dava bulunmuyor. Bir de idari yargıdaki dava açma sürelerinin uygulanması halinde tüm kamulaştırmasız el atma davalarının süresinde olmadığından reddi gerekmekte?Bu hususa nasıl bir çözüm buldunuz?Şimdiden teşekkür ediyorum cevaplayacak arkadaşlara.
|
29-05-2013, 09:32 | #7 |
|
6487 Sayılı Kanunla imar uygulamasından kaynaklı kamulaştırmasız el atma davalarında idari yargının görevli olduğu hüküm altına alınmıştır.
Kanunla bu hükmün kesinleşmemiş tüm davalara tatbik edileceği belirtilmiştir. Sonuç olarak Yargıtayda olanlar dahil imar uygulamasından kaynaklanan tüm kamulaştırmasız el atma davalarında adli yargı yerlerince GÖREVSİZLİK KARARI verilecektir. Yine Aynı kanunla kamulaştırmasız el atma davalarında maktu vekalet ücreti ödeneceğide hükme bağlanmıştır. BAZI KANUNLAR İLE 375 SAYILI KANUNHÜKMÜNDE KARARNAMEDE
DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN Kanun No. 6487 Kabul Tarihi: 24/5/2013 |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Kamulaştırmasız El Atma Davasında Müstakbel El atma Olur Mu? | avukat.derviş.yıldızoğlu | Meslektaşların Soruları | 4 | 19-08-2011 15:04 |
Görevli Mahkeme ve Harç Sorunu | Güldal | Meslektaşların Soruları | 0 | 23-03-2011 16:48 |
Görevli Mahkeme Sorunu! | Derya DEMİR | Meslektaşların Soruları | 12 | 28-08-2009 16:42 |
Aile mahkemesi ilamına dayalı ihtiyati hacizde görevli mahkeme sorunu | Av. İshak Altınöz | Meslektaşların Soruları | 9 | 12-03-2009 17:03 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |