Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Fer'ilerin sükutu

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 12-06-2007, 19:40   #1
Av.Sencer Ersan

 
Varsayılan Fer'ilerin sükutu

Sayın Meslektaşlarım,

Bir konudaki tereddütümü sizlerle paylaşmak istiyorum.A şirketi ile B şirketi arasındaki satım sözleşmesinin ödeme konusunu düzenleyen maddesinde vadesinde ödenmeyen alacaklara "....... gecikme faizi" uygulanır şeklinde bir düzenleme yer almaktadır.B şirketi yaklaşık 3 yıldan beri ödemeleri belirlenen vadeden 10-15 gün gibi gecikmelerle A şirketinin banka hesabına yapmıştır.Sözleşme 3 senelik olup sürenin dolması ile sözleşme kendiliğinden sona ermiştir.Ne var ki ödenen paralar bankadan çekilirken herhangi bir ihtirazi kayıt konulmamıştır.Keza son ödemenin yapıldığı 19/11/2006 tarihinde B şirketine 39.000-YTL 'lik gecikme faizi için fatura gönderilmiş ise de fatura böyle bir borç yoktur gerekçesi ile süresinde iade edilmiştir.Şimdi can alıcı nokta şudur: Sizce bu olayda T.C YARGITAY Hukuk Genel Kurulunun Esas No : 2002/19-82
Karar No : 20021173 Tarih : 13.03.2002 tarihli kararındaki koşullar gerçekleş midir? Gecikme faizini dava yoluyla talep edersem burada BK 113/1 mi yoksa BK 113/2 mi uygulanacaktır.Şimdiden teşekkürler..

Old 12-06-2007, 20:06   #2
halit pamuk

 
Varsayılan

Merhaba,

Güzel bir konu. Hem de zaten cevabı da biliyorsunuz,gerekli araştırmayı yapmışınız.

13.03.2002 Tarihli içtihatın şu kısmını dikkatlice okursak

"taraflar arasında yıllara dayanan ticari ilişki mevcut olup, aradaki sözleşmeler gereğince alacağın davacı yanca faturalandırılıp, davalı şirkete ulaştırılması takip eden 9 takvim günü içinde fatura bedelinin davalı şirket tarafından davacının İstanbul Bölge Müdürlüğü hesabına yatırılacağı ve yatırılacak banka şube ve hesap numaraları konusunda taraflar arasında mutabakat sağlanacağı hükme bağlanmıştır. Yıllar içinde yapılan ödemeler sözleşme hükümleri gereği belirlenen banka şube ve hesaplarına yapılmıştır. Paranın tahsilini yapan banka memur veya görevlisinin davacının adamı ya da çalışanı olmadığı ve böyle olsa bile onun adına irade açıklamasında bulunma yetkisine sahip olmadığı açıktır."



yani alacaklı irade bildiriminde bulunma imkanı yoktu. İradesini daha sonra faturayı gönderek yapmıştır. Bu da onun hakkını saklı tuttuğu anlamına geliyor.
Old 13-06-2007, 09:53   #3
lawyer382

 
Varsayılan

Bu HGK kararının tam metnini kopyalayabilir misiniz?
Old 13-06-2007, 11:07   #4
Av.Yüksel Eren

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan lawyer382
Bu HGK kararının tam metnini kopyalayabilir misiniz?

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

E. 2002/19-82
K. 2002/173
T. 13.3.2002

• ALACAK DAVASI ( Satılan Mal Bedelinin Zamanında Ödenmemesinden Kaynaklanan Gecikme Faizi Alacağının Tahsili Talebi )

• SATILAN MAL BEDELİNİN ZAMANINDA ÖDENMEMESİNDEN KAYNAKLANAN GECİKME FAİZİ ALACAĞI ( Ana Alacağın Sona Ermesiyle Birlikte Ek Hakların da Sona Ermesi )

• EK HAKLAR ( Bir Ana Hakkın Varlığına İhtiyaç Gösteren ve Ancak Ona Bağlı Olarak Doğabilen Haklar Olması )

• ASIL ALACAĞIN SONA ERMESİ ( Ek Hakların da Sona Ermesi )

• FAİZ TALEBİNİN SAKLI TUTULMASI ( Ana Alacağın Sona Ermesiyle Birlikte Ek Hakların da Sona Ermesi Kuralının Uygulanamaması )

818/m.113

ÖZET : Dava, satılan mal bedelinin zamanında ödenmemesinden kaynaklanan gecikme faizi alacağına ilişkindir. Ana alacağın sona ermesi ile birlikte ek haklar da sona erer. Anlam açısından bakıldığında ek haklar, bir ana hakkın varlığına ihtiyaç gösteren ve ancak ona bağlı olarak doğabilen haklardır. Faiz de bu haklar arasındadır. Davacının faiz talebi konusunda karar verilirken, taraflar arasındaki sözleşme, kararlaştırılan ve yıllara yayılan ödeme biçimi, karşılıklı irade açıklamaları gözardı edilerek faize ilişkin yazışmalara başka anlamlar verilmesiyle davacının talebinin reddedilmesi doğru değildir.

DAVA : Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 1. Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 29.09.1999 gün ve 1998/2024-1999/906 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 06.04.2000 gün ve 430-2551 sayılı ilamı ile , ( ...Taraflar arasında bağıtlanan sözleşmelerde mal bedelinin geç ödenmesi halinde gecikme faizi ödeneceği kararlaştırılmıştır.

Bu durumda tarafların statüleri de gözetilerek BK.nun 113/2. maddesi hükmünce halin icabından gecikme faizi talep hakkının saklı tutulduğunun kabulü ile aynı maddenin ilk fıkrası hükmünün uygulanamayacağı gözetilmeden yazılı gerekçeyle davanın reddinde isabet görülmemiştir.... )gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Davacı vekili ; davalı ile müvekkili arasında 04.04.1990 tarihinden başlamak üzere 08.09.1997 tarihine kadar her yıl yenilenen birer yıllık sözleşmeler akdedildiğini, bu sözleşmeler gereğince davalıya ait filonun motorin, fuel-oil cinsleri ve madeni yağ ihtiyaçlarını bağlama limanı olan İstanbul ve diğer Türk limanlarında müvekkili tarafından karşılandığını, bu sözleşmelerin fiyat ve ödeme başlıklı 10. maddesinde açıkça yapılan teslimat üzerine kesilecek faturanın ibrazından sonra davalının kaç günlük süre zarfında ödemeyi gerçekleştireceğinin ve gecikme halinde uygulanacak faizin oranının -%7,5 ( 12 )- olarak belirlendiğini, tarafların bu sözleşmeleri kendi iradeleri ile kabul etmiş olmalarına göre ihtirazi kayıt düşmeseler de faiz talep edebileceklerini, BK.113/2 maddesinin uygulanması gerektiğini, faiz taleplerini içeren 22.08.1996 tarih ve 880/18451 sayılı yazıları ile 31.07.1996 tarihine kadar olan faiz borçlarını bir hafta içinde ödemelerinin davalıdan istendiğini, 05.12.1997 tarihinde faiz konusunda taraflar arasında toplantı yapıldığını, sonuca bağlanamadığını, baştan beri faiz isteklerine ilişkin iradeyi ortaya koyduklarını, faiz alacakları asıl alacağa dönüştüğünden buna da faiz isteyebileceklerini, ancak yapılan ihtarlara rağmen davalı tarafça kabul edilen kısma ilişkin olarak da herhangi bir ödemede bulunulmadığını, müvekkili P... Ofisi A.Ş. nin halen sermayesinin tamamına yakın kısmı kamuya ait bulunan ve başta Silahlı Kuvvetler ve Nato olmak üzere tüm resmi kurum ve kuruluşlarla birlikte piyasanın akaryakıt ve madeni yağ ihtiyaçlarını karşılamak üzere faaliyet gösteren milli bir kuruluş olduğunu, bu son derece hayati ve stratejik önemi haiz fonksiyonunu ifa ederken çok uluslu ve yabancı sermayeli dev petrol şirketlerinin yoğun rekabeti ile karşı karşıya bulunduğunu, bu ortamda davaya konu alacak tutarının ödenmemesi nedeniyle önemli ölçüde finans kaybına uğradığını ve mağdur olduğunu, bedelini peşin olarak ödemek suretiyle temin ettiği ürünü davalıya belli bir vade tanıyarak sattığını ancak teslim ettiği malın bedelini zamanında alamaması nedeniyle zarar ettiğini, sonuçta taraflar arasında akdolunan sözleşmeler gereği davalıya teslim edilen akaryakıt ve madeni yağ bedellerinin geç ödenmesinden kaynaklanan ve 31.12.1997 tarihi itibariyle 369.057.874.284 TL olan faiz alacağının dava tarihinden itibaren hesaplanacak reeskont faizi ile birlikte davalıdan alınmasına karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının davasına konu isteğinin zamanaşımına uğradığını, dayanak faturaları ibraz edilmeyen ve iç ilişkide düzenlenen hesap tablosunun delil olarak kabul edilemeyeceğini, faturaların tebliği ve ödeme tarihlerinin davacı yanca ispatlanması gerektiğini, sözleşme gereği tanınan opsiyonlara karşın temerrüt faizlerinin fatura tarihlerinden başlatılmasının da uygun olmadığını, bu sürelerin tenzili gerektiğini, BK. 113. madde çerçevesinde davacının temerrüt faizi hakkının sakıt olduğunu, davacının talebinin reddi gerektiğini, davacının asıl borcun ödenmesi sırasında ihtirazi kayıt koymadan bedelleri alarak feri hakların da asıl alacakla birlikte sakıt olmasına yol açtığını, bunların istenemeyeceğini, faiz hakkını saklı tutmanın davacının yükümlülüğünde olup,bunun yapılmadığını, davacı kuruluşun aylık, yıllık vs. hesaplarında da temerrütle ilgili bir hesaplama ve girişimin yapılmadığını, kendilerinden istenmediğini, davacının temerrüt faizi ile ilgili ilk açıklamasını 24.07.1997 tarih ve 2056 sayılı yazı ile yaptığını, bu yazıyla temerrüt faizleriyle ilgili hakların saklı tutulduğu değil aksine o ana kadar işleyen hakların saklı tutulmadığının anlaşıldığını, müvekkilinin açıklanan nedenlerle davacıya temerrüt faizinden kaynaklanan bir borcunun bulunmadığını, zira bu hakkın sakıt olduğunu, doktrin ve uygulamada sınırlı olarak kabul edilen halin icabından da aksi bir durumun anlaşılamadığını, yapılan ödemelerle ilgili banka dekontlarının makbuz hükmünde olup, borcun ödendiğinin ve sakıt olduğunun karinesi olduğunu, faize faiz isteminin de yerinde olmadığını, davanın reddini savunmuştur.

Yerel Mahkeme "Taraflar arasındaki akaryakıt ve madeni yağ satışından doğan ve uzun yılar süren bir ticari ilişki mevcuttur. Asıl alacağın faize yönelik herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürülmeden tahsil edildiği konusunda taraflar arasında çekişme yoktur. Hesaplama tablosuna göre 01.01.1991- 22.10.1997 tarihine kadar teslim edilen akaryakıt karşılığında muhtelif faturalarla davalı şirket tarafından ödeme yapılmıştır. Dava, hesap tablolarında detaylı olarak gösterildiği şekilde fatura muhteviyatının zamanında ödenmemesi nedeniyle gecikme gün sayısı ve faiz oranları belirtilmek suretiyle gecikme faizinin tahsiline ilişkindir. Gecikme faizi bir feri alacaktır. BK.113. maddesi hükmü açıktır. Davacı şirket davalı şirketçe gecikilerek ödenen fatura bedellerini hiçbir ihtirazi kayıt ileri sürmeden almış, asıl alacak kayıtsız şartsız ödeme nedeniyle sakıt olduğundan saklı tutulmayan ferileri de sakıt olmuştur. Davacı şirketin artık gecikme faizlerini talebe hakkı yoktur. Her ne kadar istenen gecikme faizleri konusunda 05.12.1997 tarihli tutanakla görüşme yapılmışsa ve davalı firmaya borcu kabul anlamına gelmemek üzere davacı firma tarafından talep edilen temerrüt faizleri yönünden 1996-1997 yıllarına ait dökümlerin incelenmesi için yıl sonuna kadar süre verilmişse de bu tutanak gecikme faizlerinin ödenmesi hususunda bir mutabakat olmayıp, davalı şirketin faiz istemine ilişkin hesapları incelemesi için süre verilmesine ilişkindir. Bu itibarla davacının bu tutanağa dayanarak taraflar arasında faizlerin ödenmesine ilişkin mutabakata varıldığı ve 21.04.1998 tarih 486/1162 sayılı yazı ile davalıdan talep edilmekle ana para alacağına dönüştüğü yolundaki görüş ve beyanında isabet yoktur. Sonuçta taraflar arasında temerrüt faizlerinin ödenmesi konusunda herhangi bir anlaşma ya da mutabakat yoktur. Asıl alacak bedelleri ihtirazi kayıt konulmadan davacı şirket tarafından tahsil edilmekle sakıt olduğundan asıl alacağın feri olması nedeniyle dava konusu gecikme faizi de sakıt olmuştur. Bu itibarla yerinde olmayan davanın reddine karar vermek gerekmiştir." gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.

Özel Daire; " Taraflar arasında bağıtlanan sözleşmelerde mal bedelinin geç ödenmesi halinde gecikme faizi ödeneceği kararlaştırılmıştır. Bu durumda tarafların statüleri de gözetilerek BK. nun 113/2. maddesi hükmünce halin icabından gecikme faizi talep hakkının saklı tutulduğunun kabulü ile aynı maddenin ilk fıkrası hükmünün uygulanamayacağı gözetilmeden yazılı gerekçeyle davanın reddinde isabet görülmemiştir." Gerekçesiyle hükmün oybirliği ile bozulmasına karar vermiştir.

Mahkemece önceki kararda direnilmiş, hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava, satılan mal bedelinin zamanında ödenmemesinden kaynaklanan gecikme faizi alacağına ilişkindir.

Taraflar arasında akaryakıt ve madeni yağ satışından doğan ve uzun yıllar süren bir ticari ilişki mevcut olup, mal alışverişi ve asıl alacağın faize yönelik herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürülmeden tahsil edildiği konusunda, dosyada mevcut çok sayıdaki fatura kapsamlarında da faize yer verilmediğinde uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Uyuşmazlık; davacının saklı tutulmayan faiz alacağının asıl borcun ödenmesi ile birlikte sakıt olup olmadığı, tarafların sıfatlarının ya da aralarındaki yazışmaların ayrı bir kabul şeklini gerektirip gerektirmediği,dolayısıyla davada BK.113/1 mi yoksa 113/2 maddesinin mi uygulanması gerektiği, noktasında toplanmaktadır.

Kural olarak; ana alacağın sona ermesi ile birlikte ek haklar da sona erer. Anlam açısından bakıldığında ek haklar, bir ana hakkın varlığına ihtiyaç gösteren ve ancak ona bağlı olarak doğabilen haklardır. Faiz de bu haklar arasındadır.

Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki; Borçlar Kanununun " borçların ferilerinin sükutu" ana başlıklı 113. maddesi aynen ; "Asıl borç tediye ile veya sair bir suretle sakıt olduğu takdirde kefalet ve rehin ve sair fer'i haklar dahi sakıt olur.

Evvelce işleyen faizleri talep hakkının mahfuz bulunduğu beyan edilmiş veya hal icabından neşet eylemiş olmadıkça bu faizler talep olunamaz.

Gayrimenkul rehine ve kıymetli evraka ve konkordatoya müteallik hususi hükümler mahfuzdur." hükmünü amirdir. Daha açık bir söyleyişle, eklentilerin sona ermesi başlığını taşıyan maddenin birinci fıkrasında ana borcun ödeme veya sair surette sakıt olması halinde kefalet,rehin vs. hakların da sakıt olacağı ilke olarak hükme bağlanmış, ikinci fıkrada ise bu ilkenin iki istisnasına yer verilmiştir.

Bunlar daha önce işlemiş olan faizleri isteme hakkının saklı tutulduğunun bildirilmiş olması ve/veya durumun özelliğinden bunun anlaşılmasıdır.

Daha açık ifadeyle Borçlar Kanununu 113/1. maddesinde yer alan karine mutlak ve sınırsız olmayıp, karinenin dayandığı esas ödemeyi kabul eden alacaklının eda sırasında feri ve tali hakları isteme yetkisini saklı tutmak iradesinin açıklanmasını gerektirir.

Somut olayda ; taraflar arasında yıllara dayanan ticari ilişki mevcut olup, aradaki sözleşmeler gereğince alacağın davacı yanca faturalandırılıp, davalı şirkete ulaştırılması takip eden 9 takvim günü içinde fatura bedelinin davalı şirket tarafından davacının İstanbul Bölge Müdürlüğü hesabına yatırılacağı ve yatırılacak banka şube ve hesap numaraları konusunda taraflar arasında mutabakat sağlanacağı hükme bağlanmıştır. Yıllar içinde yapılan ödemeler sözleşme hükümleri gereği belirlenen banka şube ve hesaplarına yapılmıştır. Paranın tahsilini yapan banka memur veya görevlisinin davacının adamı ya da çalışanı olmadığı ve böyle olsa bile onun adına irade açıklamasında bulunma yetkisine sahip olmadığı açıktır.

Süregelen ticari ilişki içinde ödemelerin de zaman içine yayıldığı dosyada mevcut hesap çizelgeleri ile bellidir. Son ödemenin yapıldığı tarihe kadar alacaklının faiz talep etme olanağı mevcut olup, davacı alacaklının faiz konusundaki iradesini ilk olarak 24.04.1996 tarih ve 2108 sayılı yazısı ile davalı yana bildirdiği anlaşılmaktadır. Davalı yan ise davacıya verdiği 14.10.1996 tarih ve 3941-68578 sayılı cevapta eski borçlar toplamının bir defada ödeneceği, gecikme faizi konusunda hem fikir olmakla birlikte kamu kuruluşu olmaları nedeniyle ödemelerin muntazaman yapıldığı ve tahsildarlarca istendiğinde ödendiği, yapılan ödemelerin nazara alınması gerektiği bildirilmiştir. Gerek asıl alacağın ödenmesi gerek bunun ferisi durumundaki faizin ödenmesi konusunda davacının devam eden 19.08.1996, 22.08.1996 vs günlü yazışmalarından sonra son olarak taraflar arasında 1997 dönemine ait anlaşma yapılmıştır. Bunun hazırlık aşamasında ve anlaşmanın yapılmasını takiben 24.07.1997 tarih ve 2056 sayılı yazı ile davacı birikmiş faiz talebini davalı yana iletmiş, davalı yan ise 27.10.1997 tarihli cevabında 1991-1996 yılı faiz ödemelerine ilişkin faturalar konusunda gerekli birimlere talimat verildiği , iyi ilişkilerin sürmesinin istendiğini belirtmiş, davacının bu tarihi takip eden gecikme faizi ödenmesi talepli diğer yazılarından ( Örn.13.01.1998, 26.03.1998 )sonra da davalı yan 13.05.1998 gün ve 364 sayılı yazıda da istenen alacak konusunda mutabakata varılmadığını davacı yana bildirmiştir. Dava bu açık iradenin bildirilmesinden sonra açılmıştır.

Açıklanan olguların varlığı karşısında artık davacının faiz isteğini saklı tuttuğunun kabulü halin icabına tamamen uygun düşmektedir. Bu yönüyle sadece davacı ya da davalı yanın statüleri değil, aralarındaki olayların gelişimi ve bu gelişim içinde karşılıklı ortaya konulan irade beyanları da somut olayda Borçlar Kanunun 113/1.maddesindeki karinenin değil bunun istisnasını teşkil eden 113/2. maddesinin uygulanmasını gerektirmektedir. Mahkemece, taraflar arasındaki sözleşme, kararlaştırılan ve yıllara yayılan ödeme biçimi, karşılıklı irade açıklamaları göz ardı edilerek faize ilişkin yazışmalara başka anlamlar verilmesiyle davacının talebinin reddi doğru bulunmamıştır.

Bu nedenle, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile,direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine,13.3.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04208207 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.