![]() |
|
![]() |
![]() |
#1 |
|
![]() Eğer bu bir hikaye olsaydı NY ye olan yolculuğim yağmurlu bir Istanbul sabahında başladı demeliydim.
![]() Görevli artık bu tür soruları sormaya alışmış hızlıca soruyor bende başka yere bakarak daha cümlesini bitirmeden cevap veriyorum ama yinede sorusunu tamamlama konusunda inatçı.. Bense onu üzerime düşen bir kara bulut gibi görmeme konusunda kararlıyım.. bir an önce valizimden kurtulmak istiyorum, kurtulup gidip o güzel koltuklarda oturacağım kahvemi yudumlayıp çevreme bakınmak istiyorum.. Ilk önceleri geçmek bilmeyen zaman nasıl olduğunu anlamadan bir anda bitiveriyor kendimi kalabalık bir uçakta buluyorum.. Tabi beni bekleyen yeni süpriz yanıma oturan ama cüssesi yüzünden ceyreği benim koltuma taşan devasa bir bey.. Once ürküp bağırmak geliyor içimden.. "Ben bu adamın yanında boğulurum lütfen lütfen kurtarın beni" Buralarda ne beyaz atlı prensler var ne de kanatları olan melekler.. Benim büyüyen gözlerinden beyfenndi de benim ürküyor.. Ve yolun uzun bolumunu o koridora ben ise pencereye doğru eğik oturmaya başlıyoruz.. Neredeyse aramıza küçük bir çocuk sıgacak.. Ben dışarı bakarken o da iç taraftaki arkadaşları ile sohbet ediyor. Ben ise tüm ilgimi dışardaki yetkililere veriyorum.. Her birinin yüzünde ben olmasam burası yürümez edasında ellerinde garip aletler ve telsizler olan bazı yerlerine fosforlu bantlar taşıyan formalar giyen bir sürü insan.. Sonunda büyük başarı ile işlerini başarmış insan edası ile sohbete dalıyorlar. Yeni gelenlerle tokalaşıp iki yanaklarından birbirleni öpüyor, görev yerlerinden ayrılırken neşeli sohbetlerine devam ediyorlar.. Gözümün önüne gideceğim ülkenin havaalanı çalışanları geliyor. Onlar iri vücutlarını örten bu sefer turuncu fosforlu kıyafetleri içinde ellerindeki renkli sopaları sallarken akılları ve yürekleri başka yerde.. "Eh bu iş benim ve mesai saatleri içindeyim o yüzden bunu yapıyorum ve yapmalıyım. Varidiyam biter bitmez gideceğim" tavrındalar.. Ama bizden tenk farkları bir sürü bayan zencinin de bu işi yapmalırı.. Birbirlerine selam verselerde kendilerine ait bir duvarın yada görünmeyen perdenin ardından bakıyor.. Hani arada bir kilo sorunlarından bahsediyoruz ya işte buradaki insanların normal gözüken kilolarının yanında bir çok arkadaşımız zayıf incecik kalıyor.. |
![]() |
#2 |
|
![]() Ve uçak bulutlar arasından eyvah şimdi nereye inecek korkusunu körükleyerek havalalanını iniyor ve bir sürü zencinin koşuşturduğu hava alanından ilerliyor sonra bir yerde uzun sürü bekliyoruz. Pilot sanki söylenir gibi anons yapıyor kusura bakmayın yerimize park etmişler o yüzden beklemek zorundayız... Ardından herkez ayağa fırlayıp başüstü dolaplarından eşyalarını Amerika'lıların olumsuz bakışları altında alıp yerlerine oturuyorlar.. Gerçekten bunu yapan sadece Türkler.. Amerikalılara sistem ne yapıyorsan onları kesin kurallara uyan insanlar haline geliyorlar. Amerika basit ama zorunlu kuralların ülkesi.. Ama benim en hoşuma giden kural kimsenin birbirlerinin koruma alanlarına girmemesi..
Uçağın en sonunda oturduğum ve arka kapının açalmaması yüzünden uçaktan en son inmek zorunda kalıyorum. Ve gümrük sıranda Fransızlar ile girmek zorunda kalıyorum. Nasıl olduysa aynı uçakta seyehat ettiğimiz iki Türk arkamda kalıyorlar.. Fransız gençlerin kıkırdamaları ile arkamdaki acaba bize zorluk çıkartırları iki gencin arasında kalıyorum. Bu iki arkadaş kalacak bir yeri olmadığı için hesap yapıp duruyorlardı. Sonunda dönüp merak edilecek bir şey olmadığını sakin olmaların yeterli olduğunu belirtim. İkiside bir ağızdan "yok canım niye heyecanlanalım ki biz gayet iyiyiz" diye şiddet ile beni red ettiler. Ama ikisinin yüzleride korkudan bembeyazdı. İşin gerçeği insan sorguya çekileceği duygusu ile biraz huzursuz oluyor. Üstelik birde ingilizcen yetersiz ise.. Yeterli olsa ne yazar ki.. Karşındakinin korkunç aksanı senin anlamadığın bir ing haline geliyor. Şaşkın şaşkın kalakalıyorsun.. Sonunda sıra bana geliyor. Amanım ben ing konuşuyorum. Hocam duysa gözleri yaşarır. Ama adam bir soru soruyor ben tüm sorabileceği soruları cevaplıyorum. Halbuki soru tek. Neden burada kalıyorsunuz.. Çünki oğlumun okuluna yakın. Onuları iki aydır görmüyorum çok özledim 6 gün sonra dönecegim.. Her zamanki gibi uçakta doldurduğum beyaz kartının adres bilgilerinden bir tanesi yanlış. Tatlılıkla düzeltiyor ve beni gönderiyor. En sona kalmanın en büyük yararı işte valizim tek başına başı dönmeş bir şekilde bir kaç valiz ile kardeş kardeş dönüp duruyor. |
![]() |
#3 |
|
![]() Burada durup biraz valizler hakkında konuşmak isterim. Nedense alışveriş mağazalarına gittiğimizde en kalitelisinden en kalitesizine kadar tüm valizlerin dış görünüşleri aynı.. Sanırsınız ki hepimiz bir araya gelip aynı mağazalardan aynı indirimlerden almış gibi valiz seçmişiz. O yüzden dönüp duran valiz kalabalığı içinde yoklayıp yoklayıp bırakılan aynı valizler bantların üstünde döner dururlar. Tabi birbirinden ayrılması yanlışlıkla başkasının sizin valizinizi almasını engellemek adına renkli kurdele, büyük çıkartmalar yöntemi de iyi bir ayıraç. Biz ise gerçekten sık seyehat eden bir aile olduğumuz için iki sene önce oradan oraya atılması yüzünden yıpranan valizleri değiştirirken değişik valiz alma yoluna gittim. Sonunda yeşilli kırmızılı alaca bulacalı garip renkleri olan valiz çeşitleri seçtim. Böylece ailece bir yere gittiğimizde valizlerimizi seçmekte bir zorluk çekmiyoruz. Nerede renkli değişik valiz varsa bilin ki bizim ki.. Fransızlar ise çocuklarının valizlerin üzerine büyük çıkartmalar yapıştararak bunu halletmişler..
Beni bekleyen elinde nasıl olduysa ismimi doğru yazmış ama soyadımı kafadan atmış limuzin şirketinin bekleyeni ile buluştum. 20 yaşında Davn senromu olan bir kızı olduğu ve kızının burada ki olanaklardan faydalanması için ny de yaşayan ama green kart bile alamamış bir malatyalıydı.. Burada gerçekten hesaplı Türklerin çalıştıkları kampaniler var.. Eğer yolunun NY ye düşürse seve seve sizinle bu bilgilerimi paylaşabilirim. Oradan da otelime gittiğimde artık hava kararmıştı. Bana yolda katılmış olan oğlum ile otelle vardığımda alkolden düşmek üzere olan bir Türk rezervasyon müdürü ile karşılaştım. Uçakda asla yemek yemem. Daha doğrusu mümkün olduğunca yemek yemekten kaçınırım. Her seferinde bana keşke daha önceden söyleseydiniz size ona göre yemek hazırlardık demelerine karşılık da hep cevabım aynıdır. Haklısınız ama son dakikada yolculuk kararı aldım. Yağsız tuzsuz ve etsiz yemeği kim durup duruken bulundurur ki.. O yüzden karnım bayağı aç.. Oğlum ile italyan lokantasına gidiyoruz. Burada lokantaya gitmek hem kabus hem de çok zevkli.. Kabus kısmı insanların devamlı yüksek sesle konuşması. O yüzden müzik falan yok. Buranın italyan lokansı olması ika kat daha gürültülü olmasını sağlıyor. Birde ilginç bir geceyi seçmişiz sanırım. 20 masadan 8 inin doğum günü.. Garsonlar da italyan hepsi operadan kaçıp sanki burada çalışıyorlarmış gibi haykıra haykıra doğum günü şarkısı söylüyorlar. Bense önüme konulmuş koca susamla kaplanmış olan tuna balığıma bakıyorum. Ne kadar aç olursam olayım şu amerikaliların yemek porsiyonlarını asla bitiremiyecegim galiba ![]() |
![]() |
#4 |
|
![]() Saat farkının azizliğim gece dokuz olduğu anda gözlerimi bırakın kollarımdan ve ayaklarımdan bile uyku akmaya başladı.. Oğluma yalvarmaya başladım, ne olur güzel bir şeyler anlatma yoksa hatırlamıyacağım.. O kadar özlememe ramen onun yanında gece kıyafetimi giyiyorum onu öpüp gönderdikten sonra derin uykuya dalıyorum..
Ve uyandığımda saat 6, hah diyorum aferim kızım şimdi şapa oturdun bu saatte ne yapılır nereye gidilir.. Uyu.. Kendi kendimin sözünü dinliyor tekrar uykuya dalıyorum ama uyandığımda saat 8 ve hava buz gibi.. Kalkıp klimayı çalıştırsam onun çıkardığı gürültüden uyayamıyacağım. Kaldığım otelin hiç bir özelliği yok.. sadece temiz o kadar internet olsa canım sıkılmayacak dolanıp duruyorum 9 olduğunda hemen oğluma telefon ediyorum ben uyandım.. Hadi sende kalk ![]() |
![]() |
#5 |
|
![]() Ne zaman yurt dışına çıksam özellikle NY de kapılar ile kavga ederim. Düşünün biz bir yere girerken eğer kapılar otomatik değilse iterek içeri gireriz. Yani içeri girenlere bizim kapılarımız hoş geldiniz buyrun içeri girin der.. Çıkarken de gideni sevmediğimiz için mi ne bizi zorlar çekerek açarız..
Ama yurt dışında bunun tam tersidir. Çekerek açılır, çıkarken ise kapıyı iterek kullanırsınız. Geçen sene yaz döneminde çocukların kursları ve okulları yüzünden Ny ve İng arasında mekik dokumuş ve sonunda kapılar ile kavga etmemeyi öğrenmiştim. Aile toplantısında bunu dillendirdiğimde bir dost bana aslında doğrusunun onlarınki olduğunu anlattı. Mantık kısa ve doğru kapının gerçek amacı felaket sırasında insanların mekanı daha çabuk ve kolay bir şekilde boşaltması için planlanmış.. ![]() |
![]() |
#6 |
|
![]() Ve Türkçe..
Bugün oğlum ile bindiğim taksiden inerken, taksi şöförü dönüp bize Türkçe"iyi günler" dedi... Tipi hiç Türk'e benzemediği için "Türkçe konuşabiliyormusunuz? " diye sorduk. Taksi şöförü önce Türk olduğunu sonra da şaka yaptığını söyledi. Bende karşılık olarak ona "Hayırlı günler" demeyi öğrettim. ![]() Daha önceden NY de kaldığım dönemlerde özellikle alışveriş merkezlerinde Türkler ile karşılaşmaya alışmıştım. Bir keresinde kuzenime soyunma kabininden o salak kız yine yanlış beden getirecek diyordum ki iki kabin öteden biri lafa karıştı. "Benimki sizinkinden daha salak eminim" dedi.. Bir gün gittiğim alışveriş merkezinde yürürken bir sürü insan kime benzetiyorlarsa, beni gördüklerinde önce yüzleri aydınladıyor sonra koşarak gelip hiç anlamadığım bir dilde bir şeyler söylüyorlardı.. Bu o kadar sıklaştıki sonunda sıkılıp kendimi dükkanlardan birine attım. Orada ki güvenlik görevlisi hiç değilse ing bana Fransız olup olmadığımı sordu.. Bende sinir ile dönüp hayır ben Türk'üm dedim. O da bana çok şirin bir Türkçe nasıl olduğumu sordu. Meğerse Azeri Türklerindenmiş.. ![]() Ama beni en çok güldüren bundan 4 sene önce karşılaştığım bir grup Türk gençiydi.. Tam müzeden çıkacakken 4 delikanlı yüksek sesle Türkçe konuşarak bana doğru geliyorlardı. 3 haftadan sonra bende başlayan vatan hasredi otomatik bir şekilde yüzümde gülümseme olmasına neden oldu.. Bende onlara doğru ilerlemeye başladım.. Delikanlılardan bir tanesi.. Bak işte şu hatunu görüyormusun nasılda gülüyor deye başladılar ve bir sürü iltifat yağdırmaya başladılar ve bir tanesi Fransız biri Italyan olduğuma dair bahse girmeye başladılar. Aslında onlara Türk olduğumu söyleyebilirdim ama nedense gülmeye devam etmeyi tercih ettim. ![]() |
![]() |
#7 |
|
![]() Eğer şehrin merkezinde değilseniz New York'da taksiye binmek gerçekten bir kabus.. Hele bizim gibi duraklara yada elimizi kaldırarak taksi çağırma lüksüne sahip olanlar.. Ne yağmur yağdığında ortalıktan yok mu oluyorlar.. Aman canım o da bir şey mi?
Her şeyden önce alışveriş merkezlerinde olsanız bile elinizde o bölgenin taksi duraklarından birinin telefon numarasına sahip olmalısız. Arayıp isminizi ve telefon numaranızı veriyor ardından da nerede olduğunuzu ve nereye gideceğinizi bildiriyorsunuz. Tabi kredi kartı mı nakit mi, kaç kişisiniz bilgilerini verdikten sonra size ne kadar beklemeniz gerektiğini bildiriyorlar.. Bu yarım saat yada 1 saati bulan bir zaman dilimi olabiliyor.. Tabi gitmek istediğiniz yeri baştan gidip gitmemeye karar verme yetkileri de var.. Beğenmiyorsanız başka kapıya.. Siz taksi beklerken bazen fiyat farkı olmadan ozel arabada gelebiliyor.. Geldiklerinizi anlamak için kapıda beklemenize gerek yok.. Sizden istedikleri telefon numarasını işte geldiklerini bildirmek için kullanıyorlar.. Tek olumlu tarafı, siz arabaya bindikten sonra sizi istediğiniz yere kadar götürmek zorundalar. Her hangi bir yer yerde duraklayamazlar hatta benzin bile alamazlar.. ![]() Eğer NY dışında başka küçük bir eyaleteyseniz o zaman havaalanı dışında hiç bir yerde taksi göremezsiniz.. Orada da taksi tutmak farklı bir boyut.. Yine taksi ofislerini arayıp telefon numaranızı veriyorsunuz.. Bir kaç dakika sonra biri sizi arayıp tüm bilgilerinizi alıyor. Ardından kibarcık kibarcık sizi götürüp getiriyor. Sonra kartını verip sizden bir daha taksiye ihtiyacınız olursa beni arayın diye ricasında bulunuyor.. ![]() |
![]() |
#8 |
|
![]() Hani burası Türkiye... diye başlayıp ardından ne yapacaksın işte tavrı ile devam ettirdiğimiz anlatılar var ya.. Biraz gezip dolaşınca her ülkenin kendine has böyle hikayeleri olduğunu anlıyorsunuz..
Alın size bir tanesi.. Havaların soğuması yüzünden kaldığım otelin ısıtıcıları açıldı ve bununla beraberde klimalarda tam kapasite çalışmaya başladı.. İlk önce hem ısıtıcıların hemde soğutucuların aynı anda çalıştırılmasına anlam veremedim. Ama klimayı kapatıp pişmeye başlayınca hemen klimanın kulağını büküverdim.. Ben bu olayın sadece benim otelime has bir olay olduğunu düşünürken çevremdeki dostlar beni aydınlattılar.. Hayır tesisatları eskimiş bir çok binada böyle imiş.. Isıtıcıların termostatları bozulunca klimaları açarak ikisini dengeliyorlarmış.. ![]() |
![]() |
#9 |
|
![]() Hazır ısıtmadan ve klimalardan bahsetmişken, tipik amerikan evlerinden de bahsedelim biraz..
Dışardan hepsi birbirine benzeyen en fazla iki katlı olan bu evlerin hemen hepsi bize göre kağıttan yapılmış evler.. Yani alın elinize bir çekiçi vurmaya başlayın duvar yıkılır. Çok mu kızdınız elineze bir balyoz alın komşunuzun evini üzerine yıkın ![]() Ama sistem ona göre; İki sene önce Dayton'dayım. Orada kışlar -16 civarında geçiyor.. O yüzden otomatik olarak gaz devrede.. Birden evin önüne polis arabanıdan daha büyük ve ışıklı bir araba geldi durdu.. Acele ile insanlar fırladılar evin arkasına gittiler. Bizde camdan onları seyrediyoruz.. Bir iki saniye sonra ısıtcının çalışmadığını fark ettik. O zaman anladık ki bizim için gelmişler.. Ev büyük bir hızla soğumaya başladı.. Acaba mont mu hırka mı giysek yoksa evden gitsek mi demeye kalmadı ısıtıcı calışmaya başladı.. Görevliler aynen geldikleri gibi gittiler.. Demek burada yatağında kimse bu yüzden donmuyor diye düşündük ![]() Ama yinede bu kadar soğuk olması yüzünden ısıtıcılar öyle fazla çalışıyorlar ki hepimiz kolsuz yada yarım kollu tişörtler ile dolaşmak zorundayız.. |
![]() |
#10 |
|
![]() Ve komik bir olay.. Bir dost evinde kalıyorum.. Sabahın bir vakti banyoya gittim baktım bir tartı.. Merakla tartının üstüne çıktım bir de ne göreyim 120.. gözlerim faltaşı gibi açıldı.. Sonra küçük yazılar ile yazılmış kg karşılığını görünce içim rahatladı...
Siz söyleyin kim kendisine 55 kiloyum demek yerine 120 poundum demek ister ki ![]() |
![]() |
#11 |
|
![]() ![]() Bilmem hatırlarmısınız büyüklerimiz Aksaray Eminönü tarafına gideceklerinde Şehre Istanbul'a iniyorum derlerdi.. Burada yaşayanlarda şehire iniyorum dediklerinde anlayın ki Manhattan'dasınız.. İşte burası ıslıkla taksi çağırdığınız, değişik giyimli insanların olduğu semt.. Ama filmlerde gözükmeyen tek şey buradan gökyüzünün düşündüğümüzün tersine daha rahat görüldüğü.. Ve düşündüğümüzün tersine de yolların daha pis olduğu gerçegi.. Geri kalan her şeyi zaten biliyoruz.. ![]() |
![]() |
#12 |
|
![]() Bir yere gitmek beraberinde özlemleri getirdiği için dönüş yolu daha önemli hale geliyor.. Kendi ülkenizde sıkıntı ile katlandığınız tüm prosedürler kolaylaşıp birden güzelleşiyor..
Yaklaşık 5 saat sonra başlayacak olan dönüş yolculuğumun başına gelince en kötü olan dönüş yolculuğum hangisi diye düşünüyorum, kendimce bir zorluk ve mutsuzluk yakalamaya çalışıyorum bir türlü bulamıyorum.. Sadece Londra dönüşü havaalanlarında uzayan kuyrukların sıkıntısından bahsedebilirim ki o zamanda büyük bir bombalama olayı sözkonusu olmuş o yüzden dizüstü bilgisayarlarımız cep telefonlarımız dahil herşeyimizi valizlerimize koymak zorunda kalmıştık.. İşte bu bizim için büyük bir süpriz olmuştu.. elimizde sadece bilet pasaport ve bir iki kredi kartı cebimizdeki paralar hariç hepsini valize koymak mesele değilde oğlum her zaman ile yaptığımız hilenin ortaya çıkaması bize pahalıya mal oldu.. Herkezin gözündeki yurt dışı alışverişleri bizim içinde geçerli ama farklı bir formatta.. Ne kadar bulunamamış cd dvd almamız sanki büyük emir buna herkez alıştı, ama kitap büyük problem.. Bazen çok beğendigim kitapları sırf ciltli olduğu için bırakmak zorunda kalırım ..Çünki kitap ağır bir nesne olduğu gibi ciltlisi özel olarak daha ağır hale geliyor.. O yüzden vazgeçemiyeceğimiz kitapları satın alıp onları el çantamız ile valizlerimiz arasında eşit olarak dağıtmak zorunda kalıyoruz.. Düşünün el çantası almayınca meçburen tüm kitapları çantamıza koymak zorunda kalmış ve neredeyse bir bilet parası kadar ağırlık farkını ödemek zorunda kalmıştık.. Kısaca durumu şöyle özetlememiz mümkün.. Yurt dışından alacağınız kitapların ağırlıklarına dikkat edin yoksa ciddi bir fark fiyat ödersiniz yada onu taşıyacağım diye beliniz bükülür.. ![]() |
![]() |
#13 |
|
![]() Amerikaya geldiğimde genelde New York ile New Jersey'de kalıyorum.. New York gerçekten büyük bir eyalet.. Nj ile NY birbirine elle tutulacak kadar yakın olmasına ramen farklı yönetimler tarafından yönetilmenin farklılıklarını yaşıyorlar..
Örnek NY vergiler çok yüksek, NJ daha düşük olduğu için NJ yaşamak daha avantajlı.. Hatta bazı ürünleri NJ almak daha akıl karı aldığınız ürünün üstüne konunlan yüksek vergiler yok.. 10 doların üstünde herşeyi çok pahalı bulan Amerikan halkı için NJ alışveriş etmek her zaman daha karlı.. Buradaki şehir meclisleri oturup kendi kararlarını kendileri veremebilme hakkına sahipler.. Ama alınan bu kararlar bazı garip yasaklarıda beraberinde getirebiliyor. Örnek NY de oturduğunuz zaman mutfağınıza çöp makinesi taktırabilirsiniz ama NJ de çöp makinesi kullanamazsınız.. Mantığı nedir neden böyle bir şeye karar vermişler anlamak ve kavramak zor ama kural böyle.. Diyeceksiniz ki mutfak benim mutfağım kime ne ? Hayır diyemezsiniz. Bir kere yakalanırsanız cezası var ikincisi onu taktırmak için bir usta çağırdığınız anda onu denetleyecek bir başka denetçi gelmek zorunda.. Bir yere taşındığınız da ve tadilat tamirat yaptırdığınızda yetkililer gelip kontrol ediyor ve o evde yaşayıp yaşayamıyacağınızı nasıl değişiklikler yaptırmanız gerektiğini bildiriyorlar. Bu sayede ne gaz kaçağından, ne de elektrik kontağından kazalar olmuyor.. Bir de ustalar "yaptım abi, hepsini değiştirdim" yalanları söyleyemiyor, siz anlamasanızda bu konuda kazık yemiyorsunuz ![]() |
![]() |
#14 |
|
![]() Manhattan'dayım hemen otobüs istasyonunun yan girişinde uzun kızıl saçları olan biri avaz avaz bir yandan bağırıyor, bir yanda da saçlarını yoluyor.. Rüzgar adamın saçlarının yumuk halinde yuvarlanmasına neden oluyor..
Biraz ilerisinde olan kaldırımdan bir sürü insan geçiyor bazıları adama bakıyorlar ama durmak yada meraklanmak yok.. Belli işte adamın kafası dumanlı.. Korkmuyorlar bile hiç bir şey olmamış gibi ilerliyorlar.. Bense şaşkınım hem adamın haline hemde ulu orta yerde saçını başını yolmasına ramen kimsenin ilgilenmemesi alışkın değillim.. Yanımdakiler bile adamın bu haline burun kıvırıyorlar.. Birden bir polis beliriyor, adama doğru ilerlediği anda adam toparlanıyor.. Polis sinirli ve tehtitkar bir tavırla bir sorun olup olmadığını soruyor. Adam hiç bir şey olmamış gibi ilerliyor.. Halen adamın saçları kaldırım kenarlarında.. Adam mı numara yapmıştı yoksa polis bu kadar mı etkili işin doğrusu ben anlamadım.. ![]() Benim en beğendiğim polisler atlı polisler, kendileri gibi büyük cüsselere sahip atları ile devriye geziyorlar yada kaldırımlarda kendi aralarında sohbet ediyorlar.. Atlarını öyle eğitmişler ki sizi ürküten siren sesleri yada arabalardan yükselen müzik sesleri atları ürkütmüyor. Ve bu atların arkasından rahatlıkla geçmeniz mümkün.. Öyle ya bize hep atın arkasında geçerken çifte yiyebileceğimiz öğretilmişti.. Atlı polisleri her zaman görme imkanınız olmayabiliyor.. Ama tören alayları yada yıl dönümleri atlı polislerin Manhattan sokaklarına çıkması için harika bir neden... |
![]() |
#15 |
|
![]() Şimdi sessiz ıssız bir sokak hayal edin ve sokaklarında daha ıssız sessiz sokaklara bağlandığını..
Arabanın biri sokağa girer diğer sokağa geçmeden önce Stop talebesinin önünde durur.. Sokak boş olmasına ramen 2 saniye bekler sonra ağır ağır ilerleyerek diğer sokağa geçer.. ![]() İn cin de oynasa orası dağ başıda olsa Stop işareti olan yerde durup en az 3 saniye beklemek zorundasınız.. dünyanın her tarafında bu böyle biliyorum ama bunu ciddi ciddi uygulayan iki ülke biliyorum USA ve UK.. Benim gibiler büyük bir hayretle bunu izleyip gülüyorlar.. Öyle ya biz sadece böyle durumlarda duraklar yol boşsa yolumuza aynen devam ederiz.. ![]() ![]() |
![]() |
#16 |
|
![]() Eğer şehir merkezinde değilseniz ve çevrede en azından iki tane ağaç varsa orada sincapta vardır.
Ama bu sincaplar hayvanat bahçelerinde görmeye alıştığımız iri kuyruklu sevimli sincaplardan çok Buz devrinin sincabına benziyorlar.. Devamlı büyük bir heyecan içinde yemek peşinde koşturan bu hayvanlar hakkında duyduklarım gerçekten ilginçti.. Tüm yaz döneminde topladıkları palamutları, fıstıkları bir yerde biriktiriyorlar ama tam işlerine yarayacağı kış ayları geldiğinde kendi depolarını bulamıyorlar.. Büyük aramalar sonunda başka bir sincabın yuvasını bulup onun biriktirdiklerini, onunkinide başka sincaplar tarafından kullanılıyor.. ![]() İnsanların arasında yaşayan bu sincapların hiç biri evcil değiller. Sizin ikramlarınızı siz gidinceye kadar almıyorlar siz yaklaştığınızda deli gibi kaçıyorlar.. Kaçarken yüksek ağaçları tırmanıp sizin üzerinize palamutların düşmesine neden olabiliyorlar.. Ve kazara açıkta bıraktığınız her şeyi talan etmekten de geri kalmıyorlar. Mesela alışveriş yaptınız arabanız evinizin otoparkında kapı açık ve halen paketleriniz de var.. Sizden önce karnını doyurup kendilerine ziyafet çekebilirler.. ![]() |
![]() |
#17 |
|
![]() Özellikle sonbahar veya kış aylarında şehir merkezinde değilseniz en dengeli ve en güzel giyinen kişinin siz olacağınız gözlerim kapalı oy veririm dostlarım..
Daha önceden USA da ısıtmanın ve soğutmanın dengesiz olduğuna bir nebze olsa değinmiştim.. Bu dengesizlik insanların ve giyimlerine yansınıdığı gerçeği değişik resimler çıkardığını anlatma fırsatım olmamıştı.. Düşünün üstünde kalın kazak olan birinin altında kısa bir şort ve ayağında botları hatta çizmeleri ama çorabı yok.. Hayır şaka değil gerçek.. Yada altında botu ve pantolonu üstünde askılı tişortü.. Bazende kazağı pantolonu ama ayaklarında tokyo.. Kadın erkek çocuk hatta bebekler bile şu an öyle giyinmekteler.. Yarısı insan yarısı hayvan mitolojik canlılar varya bunlarda aynen öyleler yarısı yazılk yarısı kışlık dolaşıyorlar.. Sadece şehir merkezine geldiğinizde iş ortamı olduğundan yada daha fazla avrupa kökünli Amerikalıların yaşadığı yerler olduğunda giyim kuşamları birden normale dönüyor.. Ama yinede sizen üzerinizde vasat bulduğunuz takım elbiseniz yada bayan olarak giydiğiniz etek gömlek ile oraların en şık insanı olabilirsiniz.. Normal olarak oraya giderken en spor kıyafetlerimi yanıma almama ramen oraların en şık bayanı olma yarışmasına girebilirim. ![]() Tamam yarısı kışlık yarısı yazlık giyme dönemleri bahar dönemleri ama kışın ve yazın giyim kuşamlarının pek değiştiğini söyleyemem.. Genelde fazla kilolu olmaları nedeniyle bir kere herkezin üzerinde eşortmanları var. Ama bu eşortmanların üstüne kazak giymiş yada acaba geceliğinin atınıla mı dışarı fırlamış dedirtecek giyim kuşam ile karşılaşmak da mümkün.. Abartısız düz renklerde bir şey satın almak için zaten bayağı emek harcamanız ve bayağı yol kat etmeniz lazım.. Neyse bu onların zevkleri.. Ama siz siz olun yolunuz oralara düşerse ister yaz ister kış olsun yanınıza ince (yazlık) bir şeylerin yanında muhakkak kalın bir şeylerde almayı ihmal etmeyin. Özellikle kış aylarında.. Çünki dışarda bunaltıcı bir sıcak varken kapalı mekanlarda çalışan abartılı çalışan klimalar yüzünden donma ihtimaliniz var.. ![]() |
![]() |
#18 |
|
![]() Hangi ülkeye giderseniz gidin ortak probleminiz su olacak.. Bir lokantada su istediğinizde muhakkak önünüze seçenekler sunacaklar.. Mineralli, mineralsiz, balonlu balonsuz (aradaki fark ne hiç anlamadım ama illa ki sorulan sorulardan biri de bu özellikle İngilterede) limonlu, buzlu...
Bir ara sinirlenip gerçek su istiyorum demeye başlamış herkezi kendime güldürmüş garsonların yüzüme anlamsız bakmasına neden olmuştum.. Tabi bölgeye göre başka incelikler de var onu da deneme yanılma yöntemi ile öğreniyorsunuz.. Ve su tercihlerininiz içine limonsuz buzsuz su ricasında da bulunabiliyorsunuz.. Özellikle bazı yerlerde koca bardağın yarısında çoğu buz ve büyük bardağın yanına takılmış yada içine atılmış bir dilim limona anlamsız bakakalabiliyorsunuz.. Sonunda baktım olmuyor gidip marketlerden kendi suyu alayı tercih ettim.. Onda da yanlışlıkla soda almamak için bayağı zaman harcamak sorunda kalıyorum.. St.Petersburg'ta kaldığım otelde bildiğimiz içmekten hoşlandığım suyu bulmak imkansızdı. Kahve çay soda bulmak mümkün ama su yok.. Bende arkadaşım ile gidip marketten büyük sular alıp otel odamıza koymak zorunda kalmıştık.. Londrada su bulmak mümkün ama şehir merkezinde aldığınız bir şişe su ile şehir merkezi dışında 6 şişe su alma imkanınız var.. Hele Londra dışına çıktığınızda bu 8 şişeye kadar çıkıyor.. Hele hele müze gezmek istiyorsanız önce gidip suyunuzu satın almalısınız.. Londra'da müzeler bedava ama susayıp su almaya kalktığınız zaman hele bir de karnınız açıktığında aslında müzelerin neden bedava olduğunu anlıyıveriyorsuz.. ![]() NY de de durum yanı, şehir merkezinde aldığınız su ile şehrin dışına çıktığınız anda alacağınız su farklı fiyata.. Ama ister şehrin merkezi ister şehrin dışında bazı iyi su kaynaklarının markaları soda koladan daha pahalı olduğunu görüp şaşırıyorsunuz.. Ben artık öğrendim.. Gidip (ki bazı özel ucuz marketler var) oradan 700ml lik sulardan koli ile alıp otelle yada kaldığım yere bırakıyorum.. Dışarı çıkarken onlardan bir tane alıp çantama atıyor onunla dolaşıyorum. Böylece hem su ucuza geliyor hem de hangisi gerçek hangisi soda diye ayrıştırmaktan kurtuluyorum.. ![]() |
![]() |
#19 |
|
![]() Özellikle USA ya gittiyseniz sizi bekleyen ciddi bir tuzak var.. O da alışveriş..
![]() Burada büyük marka kabul gören bir çok mağaza orada da önemli markalar olmasına ramen Türkiye koşullarını karşılaştırdığınız anda şaşırıp kalıyorsunuz.. ![]() O yüzden en kaliteli mağazaların olduğu alışveriş merkezlerinde Türkler ile karşılaşmanız mümkün.. Herkez birbirine en pahalı markaları gösterip bu fiyata bizim oradalar böyle kalitelisini almak imkansız dediklerine tanık oluyorsun.. Hal böyle olunca evdeki hesap çarşaya uymuyor.. Aaa bizim oralarda bu şu kadar bu bukadar diye bir başlıyorsunuz alışverişe sonunda ciddi bir rakkam ile karşı karşıya kalıyorsunuz.. Sadece cazip olan şey fiyatlar değil tabi.. Gerçekten her şey tüketime göre öyle ayarlanmış ki, cicili bicili albenili bir sürü şeyle karşılaşıyorsunuz.. Bakıyorsunuz fiyatları ise 1 dolar cıvarında, cüzdanınıza dokunmadığına kanaat getirdiğini bu cicili bicili şeyler ile çantanızı öyle dolduruyorsunuz ki kasaya geldiğinizde gözlerini faltaşı gibi açılıyor.. ![]() Eh hayat elinde görünmez sopası ile bir çok konuda bizi eğitip öğretiyor.. NY ye 2. gidişimde bir aydan daha uzun bir süre orada kalmıştım.. O kadar sıkılmışım bir daha oralara gitmeme kararı almış ve o duygu ile öyle alışveriş yapmışım ki ![]() ![]() Şimdilerde kendimi bu konuda iyi eğittiğime inanıyorum.. ![]() ![]() |
![]() |
#20 |
|
![]() Bundan üç sene önce Ohio Dayton'a bir üniversitede araştırma yapmaya giden bilim kadını olan kuzenimi ziyaret etmiş New York'a dönüyorum, o zamanlar ingilizcem ile sadece karnımı doyurabilir ya da bir basit konularda yardım isteyebilir durumdayım..
Kuzenim beni uçağa kadar götürdü diğer bir kuzemin de New York'da karşılayacak.. Bundan alası olamaz.. Uçağımın saati geldiğinde birden ilanlı panodaki ışıklar söndü bende elimdeki bilet ile oradaki görevliye gittim. Onlarda işaret ile binmem gereken kapıyı gösterdiler.. Ben gayet güzel uçağa bindim ve tahmin ettiğim süre içinde uçağım indi.. Diğer kuzenimi arayarak geldiğimi valizimi beklediğimi belirttim. O zamana kadar hiç iç hatlar terminalini görmemiştim.. Ama bir tuhaflık hissetmeye başladım. Valizlerimi taşımak adına arabalara gidince jeton büyük bir gürültü ile düştü.. Burası New York değil Pistburg du.. Amerida hiç anlamadığım bir sorunu var. Biraz önce kapsama alanında olan telefonunuz birden kapsama alanının dışına çıkar.. Dehşete düşmüş bir şekilde kuzenimi aradım kapsama alanı dışında.. Koşarak bankolara gittim bir yanlış olduğunu söylerek biletimi gösterdim. Benimle aynı durumda olan başka biri daha var.. Ama kız neden bilmem ağlayıp duruyor. Kız ağlamasa derdini anlatsa ikimizin derdinede derman olacak.. Yok kız inatla ağlamaya devam ediyor. Bense yarım ingilizcem ile burada olmamam gerektiğini hemen bizi New York'a göndermelerini söylüyorum.. Yetkililer ing bilmeyenlere alışmışlar hemen biletimi alıyor NY gidecek bir uçakta yer ayarlayacaklarını bildiriyorlar. Ama belli bir miktar para ödemem lazım.. İnatla bu onların hatası olduğunu bilirtiyorum.. Tabi bu arada yanımda ağlamaya devam eden kızın işinide valizlerinide hallediyorum.. Bu arada NY de ki kuzenim deliye dönmüş durumda.. Çünkü NY deki yetkililer kusura bakmayın uçak iptal yolcunuzu hangi uçağa bindirdik bilmiyoruz galiba yolcumuz kayıp bilgisini veririp duruyorlar.. Sonunda tüm problemler çözülüyor ve yine cep telefonum kapsama alanı içinde kuzenimi arayıp yarım saat sonra NY uçağına binip geliyorum bilgisini veriyorum.. Beni asıl deli eden konu yanımda ağlayıp duran kız.. O ana kadar onunda benim gibi ing bilmediğini sanmıştım.. Ama ne zaman iş haloldu kız başladı ing şakımaya.. Gelip bana teşekkür etti.. Ama ona neden o kadar sinirli baktığımı bir türlü anlayamadı.. ![]() |
![]() |
#21 |
|
![]() Yine yol göründü..
![]() ![]() |
![]() |
#22 |
|
![]() Konya'ya gitmenin bu kadar kolay olduğunu bundan iki üç ay önce öğrendiğim de çok hoşuma gitti.. Hele Mevla'nın 800.yıl dönümü sayesinde kalkan Mevla tren seferleri dışında her gün Istanbul'dan Konya'ya iki tane uçak var.. Uçak seferleri sayesinde günü birlik Konya'ya gitmeniz gezilecek görülecek yerleri görüp dönmeniz mümkün..
Ama Ankara veya diğer illerden uçak seferleri konmamış olana Konya havaalanından yurt dışı seferleri bulmanızda mümkün.. Konya'ya gitmeden bir hafta önce hava durumuna bakmış ve yağmursuz hatta sıcak bir hafta sonunu seçmiştim.. Ama uçak İstanbuldan havalanıp Konya'ya vardığımızda bizi bir süpriz bekliyordu.. Sis! Uçak yarım saat şehrin üstünde uçtuktan sonra kendimizi Antalya havaalanında bulduk.. Uçağın inmesi ile yanımda yolculuğun başından beri kulaklıkla müzik dinleyen gülyüzlü kızım Konya'ya indik diye hareketlenmesi bir oldu.. Ama geldiğimiz yerin Konya değil de Antalya olduğunu öğrenince çok bozuldu.. Eee yol durumlarının süprizleri.. Uçak içinde uzun bir bekleyişten sonra uçağımız tekrar havandı.. Ve sonunda 10 sene aradan sonra Konya'ya kavuşmuş oldum.. ![]() |
![]() |
#23 |
|
![]() Konya'nın ova olması yüzünden her yer dümdüz, benim gibi tepeler şehrinde yaşayan biri için değişik bir bakış açısı..
Ama Konya'da hava kirliliği gerçekten büyük bir problem.. Belki hatırlarsınız bir zamanlar Ankara hava kirliliği ile meşhur olmuştu ya, şimdilerde Konya o kirliliğin üstüne çıkmış görünüyor.. Hele geceleri neredeyse dışarda kalmak sakıncalı diyecek kadar olmuş.. Orada tanıştıklarım çoğu halk olarak hava kirliliğini önlemek adına ellerinden geleni yaptıklarını ama sorunun zaman geçtikçe daha büyüdüğünü anlattılar.. İkinci problem ise Konya'lıların bir çok yeri bilmemeleri.. Hayır yanlış duymadınız, Konya'da gitmeyi amaçladığım ve bulamadığım adresler için "sorar öğrenirim" mantığı yürütmüştüm.. Bu mantığıma bir çok dostum gülüp "Konya'lılar bilmezler" demişler ama beni inandıramamışlardı.. Gerçekten doğruymuş.. Aradığım yerlerden biri Istanbul'daki bir dostumu arayarak, diğerini de yolda gördüğüm bir turiste sorarak öğrendim.. Yani İngilizce bilmek Konya'da bile geçer akçe dostlar.. ![]() |
![]() |
#24 |
|
![]() Konya gerçekten Türk turistlerden daha çok yabancı turistleri ağırlayan bir şehir.. Geçen sene yıl başında Mevlana'yı ziyaret eden yabancı turistlere bir jest yapılış..
Meydana bir semazen maketi koymuşlar ve jingle bell şarkısı eşliğinde platformun dönmesini sağlamışlar.. Sonuç jingle bell eşliğinde dönen bir semazen olmuş... |
![]() |
#25 |
|
![]() Yaklaşık bir senedir kredi kartı ile yaptığınız alışverişlerde şifre girmek zorundasınız.. İngiltere bizden bir sene önce bu uygulamaya geçti.. Ama Amerika'da bu uygulama imza üzerinden devam ediyor.. Çünki Amerika'lılara göre başkasının şifresini kullanmanın suçu hafif ama imza taklidi büyük bir suç..
Ve post makinesi aynı zamanda kasanın kendisi.. İngilizler şifre konusuna sıkı sıkı sarılmışken, Rusyada her iki sistemede evet diyor.. USA da tüm fiyatlar ya Amerikan doları yada Kanada doları üzerinden hesaplanırken, İngilterede yanınızda paunt taşımanız şart.. Ama Rusya'da dolar geçerli bir para.. Ama bazı milliyetçi esnaf inatla kendi paralarını istiyor.. Ülkemize gelince.. Büyük alışveriş merkezlerine gittiğinizde ,euro ve dolar hepsi geçerli.. |
![]() |
#26 |
|
![]() Londra iki katlı otobüsleri ile meşur olduğunu hepimiz biliriz.. Ama trafiğin tersten akması yüzünden ilk önceleri kafamızın karıştığını hatta yersiz korkulara kapılmamız doğal hale geliyor.. Dünyananı ne düzenli trafiğine ve bir birlerine saygılı davranan şöförlerine kısa zamanda alışıyorsunuz.. Yani orada bir otobüse yada taksiye binerek yüreğeniz ağzısızda bir yerden bir yere gitmeniz mümkün değil.. Trafiğin huzuru size de yansıyor..
Durakların bir çoğunda asılmış tarifeler var ve bu tarifeler üç aşağı beş yukarı aynen uygulanıyor.. Ve durakların %99 şeffaf malzemelerden yapılmış.. Yürüyüş yaptığınızda bazı durakların yola ters olduğunu görüp duralıyorsunuz.. Daha sonra yağmur yağdığında rüzgardan esiş yönün yüzünden durakta bekleyenlerin ıslanmaması için özellikle böyle tasarlandığını anlıyorsunuz.. Gelen otobüsler öyle duruyor ki siz üşümeden ıslanmadan rahatlıkla otobüse binebiliyorsunuz. Otobüse binecekseniz günlük haftalık yada aylık kartlar kullanabiliyor sınırsız bir şekilde seyehat edebiliyorsunuz. Yada kullanacağınız hatlara göre günlük bilet alabiliyorsunuz.. Ama otobüs deyip geçmeyin.. Diğer taşıma araçlarına göre ucuz olsada Londra'da otobüse binmek pahalı.. Özellikle şehrin merkezine doğru gidiyorsanır.. Bu metro içinde geçerli.. Pahalı hatlar şehrin merkezlerinde olan hatlar. Ama şehirden uzaklaştıkça ucuzlamaya başlıyor.. Sanki sistem şehrin merkezini mümkün olmadıkça kalabalık etmeyin diyor bizlere.. Toplu taşımaya hizmet eden otobüsler dışında şehri size gezdiren iki katlı otobüsler var binerken şöför elinize bir harika bir de kulaklık veriyor. Bir çok dilde şehri anlatan bu kayıtlarda Türçe yok.. Bu otobüslere bindiğinizde biletinizi sağlam yere koymanızı tavseyi ederim. Şehrin içinde turlarker kendilerine ait duraklarda duran otobüslerde istediğiniz durakta inebiliyor ardın da aynı bileti kullanarak arkadan gelen gezi otobüsüne binebiliyorsunuz.. Hatta işiniz gücünüz yoksa bütün gün aynı otobüste gezebilir canınız istediği yerde iner tekrar biner zamanınızın tümünü bu şekilde geçirebilirsiniz.. Üstü açık iki katlı otobüslere bindiyseniz yanınıza bir şemsiye almayı ihmal etmemenizi şiddetle tavsiye ederim.. ![]() |
![]() |
#27 |
|
![]() Düşünün bir dükkan dolusu kalem.. Hayır kurşun kalemden bahsetmiyorum.. Tükenmez kalemler ve dolma kalemlerden bahsediyorum..
Her çeşitten her renkten, üstelik aklınızın alamıyacağı kadar çeşit renkte dolmakalem mürekkepleri.. En ucuzundan en pahalısına kadar hepsi bir arada.. Kalem benim ilgi alanım değildir mi diyorsunuz.. Eğer bir gün yolunuz düşer İngilteredeki bir kalem mağazasına girerseniz emin olun fikriniz değişecektir.. Fikriniz değişmese bile o dükkanı bir daha unutmayacağınıza garanti edebilirim.. ![]() |
![]() |
#28 |
|
![]() Renkli renkli kalemlerle renkli dünyamızı beyaz sayfaya nakış gibi işlemek isterdim...Ama hayat hep renkli değil durgunluğu hangi renkle açıklasak..Karaları üzerimizden atıp mavi yeşil pembe mor turuncu eflatun kırmızı sarı vs
![]() |
![]() |
#29 | |||||||||||||||||||||||
|
![]()
Sayın Gülümse. Demek kuzeyde de durum çok farklı değilmiş. Güneyde yaklaşık 1 yıla yakın kaldığımız Teennesee State de bu sincaplar gerçekten her yerdeydi ![]() Üstelik Amerikalıların giyim zevkleri ve tarzları konusunda da size sonuna kadar katılıyorum. İlginç geliyor ama insan o rahatlığı ve kafasına göre giyinmeyi kabulleniyor. En güzel tarafı, bu konuda kimsenin kimseyi hiç bir şekilde yargılamaması. Garipseyerek bakmaması. Garipsenecek durumlarda bile ![]() Saygılar... |
![]() |
#30 |
|
![]() Snt.Simon adasına ve Jekland Island a gittiniz mi? Brunswick Florida yakınlarında. Georgia ile Florida sınırı arasında hemen. Muhteşem bir yer. Orada özellikle kuzey-güney savaşı döneminden kalma eski amerkan evleri aynen korunmuş. milli park. sahilde köpek balıklarının üreme alanı var ama ilginçtir aynı yerde plajda insanlar denize de giriyor
![]() |
![]() |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
Konu Araçları | Konu İçinde Arama |
Konuyu Değerlendirin | |
|
![]() |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Yine bir avukat yine bir saldırı... | ares139 | Hukuk Haberleri | 37 | 17-02-2007 22:43 |
Benzine yine ZAM | hukukçu42 | Tüketicinin Korunması Hukuku Çalışma Grubu | 1 | 31-01-2007 14:33 |
Yine Teşekkürler | Armağan Konyalı | Test Alanı | 1 | 15-04-2003 15:28 |
Yine Şans Oyunu, Yine Tazminat.. | Av.Mehmet Saim Dikici | Meslektaşların Soruları | 1 | 24-09-2002 10:48 |
Yine Kira :) | bigblue | Hukuk Soruları Arşivi | 5 | 28-04-2002 16:31 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |