|
Anket Sonucu: Boşanma davası açıldıktan sonra aynı konutta yaşamaya devam eden tarafların evlilik birliğini sürdürme iradelerinin de devam ettiği görüşüne | |||
Katılıyorum | 168 | 36,84% | |
Katılmıyorum | 272 | 59,65% | |
Kararsız | 16 | 3,51% | |
Oy Verenler: 456. Bu ankette oy kullanamazsınız. (Anket no : 308) | |||
|
29-04-2011, 11:33 | #1 |
|
Boşanma Davası "açtıktan sonra" aynı konutta yaşayan taraf için "ortak hayatı" sürdürme iradesinin de devam ettiğinin kabulü mümkün müdür?
Sayın Meslektaşlarım,
Aşağıdaki karar eşliğinde, boşanma davası açıldıktan sonra aynı konutta yamaşaya devam eden tarafların evlilik birliğini sürdürme iradelerinin de devam ettiğini kabul eder misiniz? Oldukça tartışmalı bulduğum yeni tarihli HGK kararını görüşlerinize açmayı uygun buldum. Teşekkürlerimle, T.C. YARGITAY Hukuk Genel Kurulu Esas: 2010/2-343 Karar: 2010/361 Karar Tarihi: 30.06.2010 Dava: Taraflar arasındaki <boşanma> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 4. Aile Mahkemesince davanın <kabulüne> dair verilen 26.02.2008 gün ve 2007/1005 Esas, 2008/182 Karar sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 25.05.2009 gün ve 2008/7984 E., 2009/9826 K. sayılı ilamı ile; (...Türk Medeni Kanunu’nun 166/1.maddesi uyarınca boşanmaya karar verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olması gerekir. Dinlenen tanık sözlerinden, boşanma davasından sonra da tarafların aynı evde birlikte yaşamaya devam ettikleri anlaşılmaktadır. Bu hal, evlilik birliğinin temelinden sarsılmadığını, ortak hayatın sürdürülmesinin fiilen mümkün olduğunu göstermektedir. O halde, davanın reddi gerekirken boşanmaya karar verilmesi doğru bulunmamıştır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 30.06.2010 gününde, oyçokluğu ile karar verildi. KARŞI OY Davacı kadın davalı kocası aleyhine açtığı boşanma davası evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması nedeni ile mahkemece kabul edilmiştir. Davalının temyizi üzerine Özel Daire boşanma davasından sonra da tarafların aynı evde birlikte yaşamaya devam ettikleri, bu halin evlilik birliğinin temelinden sarsılmadığını, ortak hayatın sürdürülmesinin fiilen mümkün olduğunu gösterdiğini, davanın reddi gerekirken boşanmaya karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesi ile yerel mahkeme kararı bozulmuştur. Aşağıda açıklanan nedenlerle bozma kararına katılamıyorum: Aralarında çıkan olaylar nedeni ile davacı kadın eldeki boşanma davasını açmıştır. Boşanma davasının açılması ile birlikte tarafların birlikte oturdukları konut ortak konut olmaktan,diğer bir anlatımla aile konutu olmaktan çıkmamaktadır. Taraflar boşanma davasına karşın bu konutu birlikte kullanmaya devam edebilirler. Aile konutunun boşanma davasının varlığına rağmen birlikte kullanılması davacının boşanmaya neden olan ve evlilik birliğini temelinden sarsan olaylara onay verdiği ve evlilik birliğini devam ettirmek niyetinde olduğunun kanıtı değildir.Bu düşünce kabul edildiği taktirde her boşanma davasının açılmasından sonra eşlerden birinin davadan önceki olaylara dayanabilmesi için ortak konutu terk etmesi gerektiği gibi bir sonuç çıkar ki bu yasanın temel ilkesine aykırıdır. Boşanma davasının açılması ile birlikte taraflardan birisi aile konutunu terk etme hakkına kavuşur, ancak bu muhakkak terk etmesi gerektiği biçiminde anlaşılmamalıdır, aksine isterse terk edebilir biçiminde yorumlanmalıdır.Özel Dairenin genel uygulaması da bu yoldadır. Özel Daire bozma kararında, dava açılmadan önceki olayların aile birliğini temelinden sarstığı yolundaki yerel mahkemenin davalı temyizine rağmen bunu bozma nedeni saymamış böylelikle davadan önceki olayların boşanmaya neden olan olaylar olduğu kabul edilmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle boşanmadan sonra tarafların aynı evde birlikte oturmaları davacının davadan önceki olaylara dayanmasına engel olmayacaktır. Zaten davacının barışma niyeti olsa idi eldeki davayı takip etmez veya feragat ederdi. Bu yönde bir irade beyanı olmadığına göre davacının davadan önceki olaylara dayanmaktan vazgeçtiğini söylemek mümkün değildir. O halde boşanmaya hükmeden mahkeme kararı yerinde olup, diğer hususların incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği düşüncesindeyim. |
29-04-2011, 12:51 | #2 |
|
Ben de karşı oya katılıyorum; kanun ayrı yaşıma hakkı tanımaktadır. Bunu mecburi hale getirmek mümkün değildir.
kaldı ki tarafların ekonomik durumu da bazen ayrı yaşama hakkını kullanmayı engeller nitelikte olabilir. Salt bu sebeplerle evlilik birliğinin sarsılmadığını düşünmek mümkün değildir. |
29-04-2011, 13:58 | #3 |
|
"Ekonomik" gerçekler karşısında, açtığı davadan sonra evi terk edemeyen tarafı sırf aynı hanede yaşıyor diye, evli kalmaya mahkum etmek doğru değil. Ki çoğu zaman evi elinde çocuğu ile terk edemeyen kadındır. Erkek, başka bir evi çıkmayı reddederek mecburiyeti dayatmaktadır.
Mahkemenin dinlenen tanıkların salt kuru biçimde aynı evden yaşadıklarından bahisle ortak hayat sürdürdüklerini düşünmesi son derece sığ bir yaklaşım. Tanık beyanları aynı zamanda taraflar arasındaki geçimsizliği ortaya koymuşsa, aynı mekanda olmaları karı-koca oldukları anlamına gelmez. Karar gerekçesine baktığımızda esas alınan noktanın sadece bu olduğunu görüyoruz.O zaman dava niye devam etti? Ortak hayatı "fiilen" sürdürmek yeterli midir? |
29-04-2011, 14:10 | #4 | |||||||||||||||||||||||
|
Her davayı kendi koşullarında değerlendirmek gerekir. Benim tanıdığım bir avukat, boşanma davası açılmadığı halde eşiyle tam 5 yıl aynı evde ve birbirleriyle konuşmadan yaşamıştı. Fiilen aynı evdeydiler ama ruhen başka yerde. |
29-04-2011, 16:11 | #5 |
|
Yargıtay'ın kararına katılmadığımı belirtmek isterim.
Şuanda vekilliğini yaptığım bir boşanma davasında müvekkilem maddi durumu elvermediği aynı zamanda da çocuğunun okul yaşamı için dava açtıktan sonra eşi ile yaşamaya devam etmiştir. Bu süreçte eşi müvekkileme hiçbir şekilde masrafları için para vermemiştir. Mahkemede ilk celse tedbir nafakası talebimiz tarafların aynı evde yaşamaları sebebiyle reddedilmiştir. Oysaki müvekkilemin günlük yaşamındaki ihtiyaçları için dahi herhangi bir geliri yoktur. Hakim tarafların aynı evde yaşamaları dolayısıyla boşanmaya karar vermek istemediğini açıkça olmasa da zımnen belirtmiştir. Bunun üzerine müvekkilem ailesinden borç alarak ayrı bir eve taşınmıştır. Malesef Yargıtay'ın görüşü yerel mahkemelerde de uygulanmaktadır. |
30-04-2011, 16:33 | #6 | |||||||||||||||||||
|
|
30-04-2011, 17:31 | #7 |
|
Boşanma davasından sonra tarafların ve özellikle de davacının, davalı ile aynı evde oturmasını(zorunlu) ekonomik nedenlerle açıklamak bana mantıklı gelmiyor; çünkü, kişi ekonomik nedenlerle boşanma davasından sonra aynı evde kalmayı sürdürüyorsa, boşandıktan sonra da mı aynı evde yaşamayı sürdürücek?! Boşanma davası açtığına göre bu durumu göze almış demektir. Ayrıca, boşanma davası sırasında tedbir nafakası diye bir uygulama var. Bu nedenle bence boşanma davasından sonra aynı evde yaşayan tarafların şiddetli geçimsizlik gerekçeleri ussal değildir diye düşünüyorum. Tabi ki istisnai durumlar varsa ve bu ispatlanırsa ve bu durum da hakimin takdirini etkilerse birlikte oturma durumu (taraflar arasında şidddetli geçimsizlik olmadığına)karine teşkil etmeyebilir diye düşünüyorum...
Saygılarımla. |
30-04-2011, 18:27 | #8 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Saygılarımla.. |
30-04-2011, 19:05 | #9 | |||||||||||||||||||
|
Çekişmeli boşanma davalarına hakim olan temel ilke KUSUR'dur. Boşanmaya karar verilebilmesi için davalı tarafın kusurlu olduğunun tesipti gerekir.
Belli ki ilk derece mahkemesi, davalının boşanmaya neden olan olaylarda kusurlu olduğu kabulü ile boşanma kararını vermiştir. Aksi düşüncenin dosyayı okumadan da mümkün olmaması gerekir. Davalının evlilik birliğinin üzerine yüklediği sorumlulukları yerine getirmediği, ortak hayat kaygısı yaşamadığı sabittir. O halde aynı konutta kalınıyor olması "aile birliğini" yürüttükleri anlamına gelemez. TMK. 169. Maddesi hakime boşanma davası açılması halinde tarafların barınmasına, geçinmesine, malların yönetimine ilişkin ve çocukların velayetine yönelik tedbirleri almasını yükler.
Burada hakim tarafların ikisinin de ortak konutta kalabilmelerine hükmedebileceğini düşünüyorum. Halihazırda kalacak yeri olmayan, imkanı bulunmayan tarafların evden barınmak için yararlanmalarında, tarafların somut tehlike arz eden durumları yoksa veya iradeleri de buna onay verebilecek durumdaysa mümkündür. Ancak aynı hanede kalmak, evlilik birliğinin "ruhuyla" yürütüldüğü anlamına gelmeyecektir. Evlilik birliği sorumluluk yükler, ortak gelecek kaygısı ve buna uygun davranış biçimleri ve anlayış barındırır. Taraflar aynı hanede kaldıkları halde, boşanmaya neden olan kusurlu davranışlar sürüyorsa ve davacı boşanma iradesini sürdürüyorsa ki dava nihayette çekişmeli biçimde sona ermişse, sırf birlikte oturuyorlar diye verilen boşanma kararının bozulması yanlıştır. Davalı kendine ilişkin sebeplerle de evde kalıyor olabilir, kadın evden gidemiyor olabilir, sorun aynı evde kalıyor olmak da olmayabilir. Boşanma tarafların hayatının akışını kökten değiştirecek bir karardır. Kararı veren tarafın veya davalının henüz sonrasına ilişkin bir planı olmaya da bilir. Ancak davacının iradesinin kararlılıkla devam ettiği hatırdan çıkarılmamalıdır. Kaldı ki, yine hane aile konutu olma özelliğini "boşanma davası kesinleşene" kadar sürdürmektedir. Taraflardan birinin bu konuttan yararlanması "hakim kararı ile" kısıtlanmadığı sürece (taraflardan birinin kullanımına bırakılmadığı sürece) her iki tarafın da aynı evde kalabileceğinin kabulü gerekir. Öte yandan boşanma davası açılmakla taraflardan biri ayrı yaşamaya hak kazanır. Hakkını kullanmak zorunda da değildir. Davacı boşanma iradesini ortaya koymuştur ve davalının kusurunu ispatlamıştır. Evlilik birliğinin devamını istediğine yönelik beyanı da yoktur. Üst derece mahkemesinin, yerel mahkemenin anlaşmazlığa ve kusura yönelik ve bu birlikteliğin "evlilik" olarak yürütülemeyeceğine ilişkin DOĞRUDAN tespitini inancını hiç dikkate almadan boşanma davası açıldıktan sonra aynı evde yaşıyorlar evlilik birliği sarsılmamıştır, boşanamazlar demesi akla ve kanunun ve insanın ruhuna uygun bir yaklaşım değildir. Düşüncesindeyim. *Nafakalara ilişkin bir iki şey söylemek de gerekirse, gerek evlilik birliği devam ederken gerekse boşanma davası açılmakla bağlanan tedbir nafakaları tarafların kira parasını karşılamktan oldukça uzaktır. Barınma temel ihtiyaçtır. Hele kadın hele çocuk için..Bu sebeple hiç bir davacı nafaka alırım da başımı sokacak bir yerim olur diye düşünmez. Davayı ve tarafları değerlendirirken fotoğrafı mümkün olduğunca büyük görmek ve değerlendirmek gerekir. Saygılarımla, |
30-04-2011, 19:17 | #10 |
|
Evlilik birliği, karşılıklı yükümlülük (sorumluluk) gerektirir. Eşlerin geçimsizlik nedeni olarak gösterdikleri hususlar sorumluluk ile ilgili ise, boşandıktan sonra çeşitli nedenlerle bir arada olmaları boşanma kararı ile çelişmez. Çünkü boşandıktan sonra (nafaka vs hariç) sorumluluk biter. Ama taraflar bir arada bulundukları zaman her an her hangi bir sebepten huzursuzluk çıkması, kavga vs. nedenleri ile boşanmışlarsa, elbette ki boşandıktan sonra bir arada olmaları, boşanma kararındaki gerekçe ile uyumsuz olur.
Dolayısıyla somut olaya göre sonuç değişebilir. |
01-05-2011, 00:02 | #11 |
|
Gerçek hayat hiç de yasakoyucunun öngördüğü gibi değil.
MK 169 boşanma davalarına ilişkin birçok konuda mahkemece resen tedbir alınabileceğini öngörmüş olsa da, bu tedbirlere karar verilmesi de, bunların uygulanması da çok uzun zaman alıyor. Tedbir nafakası örneği üzerinden devam edelim: Tedbir nafakasına karar verilmesi, bu kararın icraya konulması, tebligat yapılması, İİK'nın öngördüğü sürelerin geçmesi, daha sonra haciz aşamasına gelinmesi... Bunlar, ekonomik zorluklar içinde olan (genellikle kadın) taraf için çok uzun bir zaman. Adli yardımdan görevlendirildiğim bir yaşlı kadın için açtığım davada, tedbir nafakasının borçlunun maaşından kesilip dosyaya gelmesi, borçlunun o günlerde emekliliğini istemesi nedeni ile 4-5 ay zaman almıştı. Bu, o kadın için çok uzun bir zamandı. Ortak evden ayrılsa, ne kalacak yeri, ne yiyecek ekmeği vardı. Yasakoyucu o kadını düşünmemişti. Forum konusuna gelirsek; salt "sen aynı evde yaşamaya devam ettiğine göre, boşanmayı gerektirecek önemli bir neden yoktur" demek, gerçek hayattan uzak olmaktır. Özelikle kadını, o evde yaşamak zorunda bırakan birçok neden olabilir. Nasıl ki salt tarafların ortak evde birlikte kalmamaları, aralarında kesinkes bir geçimsizlik olduğunu göstermez ise, sadece aynı evde kalmaları da ortak yaşamın devam ettiğini göstermez. Yargıtay bu kararında yanılmış; "sen" ve "ben" her zaman "biz" değildir. |
01-05-2011, 03:17 | #12 |
|
Sayın meslektaşlarım; bana göre burada genel-geçer bir durumdan bahsedemeyiz. Somut olaya göre değerlendirme yapmak gerekir. Öyle bazı durumlar vardır ki, boşanma davası açmış olan tarafların aynı evde kalmaya devam etmeleri mazur görülebilir nedenlere dayanabilir. Örneğin; ekonomik nedenler, tarafların müşterek evden gitmek istememesi ve kimin evden gideceği konusunda tarafların anlaşmamış olması gibi.
Bu durumlar dışında, tarafların müşterek konutta kalmasını, evlilik birliğinin sarsılmadığı şeklinde yorumlayabiliriz. Ayrıca; tarafların beraber yaşamaya devam ederkenki karşılıklı ilişkileri, ev içindeki tutum ve davranışları da, müşterek konutta birlikte yaşama durumunun, evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığının tespitinde belirleyici olacağı kanaatindeyim. Konu ile ilgili görüşlerini dile getiren meslektaşlarımızın çoğu HGK kararının yerinde olmadığını savunmuş. Ben de bu kararın isabetli olmadığını düşünüyorum. En azından, HGK'nun, salt bu sebebe dayanarak, sonuca varmak yerine, "somut olaya göre yukarıda belirtilen hususlar konusunda bir araştırma ve değerlendirme yapılıp oluşacak duruma göre, tarafların ortak konutta yaşamasının evlilik birliğinin sarsılmasına neden olup olmayacağı yönünde karar verilmesi gerekir" demeliydi. Sayın meslektaşımız Şenoğlu, mesajında, taraflar boşandıktan sonra da aynı evde yaşamayacaklarına göre, boşanma davası sırasında aynı evde yaşamalarının ekonomik nedenli olma durumunun ussal olmadığını belirtmiştir. Ancak; bilindiği üzere, boşanma kararıyla birlikte, ortak konutun kime ait olacağı ya da kim tarafından kullanılacağı hususu da düzenleneceği için, boşanmadan sonra aynı evde kalma gibi bir ihtimal ya da zorunluluk kalmayacaktır. Saygılarımlaa... |
01-05-2011, 09:23 | #13 |
|
Temyize konu dava 4721 S.K. m.166'ya mesnetle ikame edilip karara bağlanmıştır.
m.166: "Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir..." demektedir. O halde yasakoyucunun "ortak hayat"tan kastının ne olduğu önem arz etmektedir. 4721 S.K. 185-186. maddelerine göre eşler: 1- Birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak, 2- Çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermek, 3- Birlikte yaşamak, 4- Birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmakla yükümlüler. 5- Oturacakları konutu birlikte seçerler. 6- Birliği beraberce yönetirler. 7- Birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılırlar. 4721 S.K.'a göre "birlikte yaşamak" evliliğin getirdiği bir yükümlülük olarak düzenlenmektedir; başka bir deyişle aynı evde oturmak da yasakoyucunun evli olan kişilere getirdiği bir yükümlülüktür. Bununla beraber görüldüğü üzere "ortak hayat" sadece aynı evde yaşamak değildir. Bu ahvalde (çocukları olanlar için) "çocukların bakım, eğitim ve gözetim" yükümü de evliliğin getirdiği ve tarafların "ortak hayat"ı içinde yer alan bir yükümlülük olmakla "...boşanma davasından sonra da tarafların çocukların bakım, eğitim, gözetim yükümünü birlikte devam ettirdikleri anlaşılmaktadır. Bu hal, evlilik birliğinin temelinden sarsılmadığını, ortak hayatın sürdürülmesinin fiilen mümkün olduğunu göstermektedir..." denebilecek midir? 4721 S.K. m.169'a göre mahkeme, "boşanma veya ayrılık davası açılınca davanın devamı süresince eşlerin barınmasına ilişkin geçici önlemleri re'sen al"makla mükelleftir. Mahkeme, dava devam ederken eşlerden birinin başka evde yaşamasına dair gerekli önlemi almış ve ayrı yaşamayı sağlamış olmasına rağmen taraflar aynı evde birlikte yaşamaya devam etmişlerse bu ahvalde Yargıtay'a katılmak mümkün olabilecek ise de; aksi takdirde Yargıtay kararının yerinde olmadığı kanaatindeyim. Tarafların "sadece" aynı evde yaşamaya devam etmeleri, "ortak hayat" temelinden sarsılmamış demek ki, demeye yeterli değildir (diye düşünüyorum ). Saygılar... |
01-05-2011, 22:49 | #14 |
|
özellİkle ÇaliŞmayan Kadinlar AÇisindan
Bizim toplumumuzda ev hanımı olan kadınların durumu mağlum.Mahkemece bağlanacak nafaka ve tazminat olmaksızın aileside yok ise eşi ile bir evde maddi imkansızlıklar nedeni ile yaşıyor olabilir.Bu durumun evlilik birliğini devam ettirmek iradesi ollarak kabul edilmemesi gerektiği düşüncesindeyim.
|
02-05-2011, 08:08 | #15 | |||||||||||||||||||||||
|
Aynen katılıyorum, Ev-lilik, aynı evde de sona erebilir. Zorunlu olarak yaşadıkları yer, onlar için bir yuva değil; sadece yatılan, geçiçi kalınan bir yerdir. Ki çok fazla örneğini ile karşılaştım. Bu nedenle buna bir karine olarak bakmak dahi doğru olmaz düşüncesindeyim. |
03-05-2011, 14:09 | #16 |
|
evlilik birliği devam etttiği müddet eşlerin aynı konutta devam etmeleri nasıl olağan karşılanıyor ise boşanma davası devam erttiği sürece eşlerin müşterek konutlarında yaşamlarını ikame etmeleri o kadar doğal bir sonuç olacaktır.taraflar eğer ki boşanma davaları sürmesine rağmen birlikte oturmayı devam ettiriyor iseler mefhumu muhaliften bunu tarafların birlikte yaşamaya devam etme iradesi olarak kabul etmemek gerekir. sanırım karşı oyda hakimin üzerinde durduğu bu olsa gerek ki kesinlikle katılıyorum.
|
03-05-2011, 14:09 | #17 |
|
Bir de 5510 sayılı yasanın 56. maddesi açısından olaya bakalım...
“Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96. madde hükümlerine göre geri alınır.” Bir dosyamızda tanık muhtar ben eşimden boşansam çok ötelere giderim bir daha da görmek istemem dedi. Normali de bu değil midir? Boşanıldığı halde fiilen birlikte yaşamak bana hiç mantıklı gelmiyor. Ayrıca kadının tedbir istemek gibi bir hakkı da var. Kocasının eve, kendisine yaklaşmaması hususunda bu tip bir kararın alınması ve kocanın evden uzaklaştırılması mümkünken bu şekilde birlikte yaşamaları bence hala evliliğin devamı mümkünmüş hissi uyandırıyor. |
03-05-2011, 14:25 | #18 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Sayın Av. Nur Hayat BURAN;
Saygılarımla.. |
03-05-2011, 14:32 | #19 | |||||||||||||||||||||||
|
Kararda "boşandıktan sonra birlikte yaşamaktan" söz edilmemektedir. "Boşanma davası sürerken birlikte yaşamaktan" söz edilmektedir. O nedenle 5510 S.K. konuyla ilgili değildir. HGK'nın kararına oy verenlerden(şimdilik) 27 kişi "katılıyorum" 40 kişi ise "katılmıyorum" şeklinde oy verdiğine göre kafalar hayli karışık. "Katılıyorum" sayısı bana göre hayli fazla çıkmış. Acaba HGK gibi bazı Sayın Üyeler de tek tip boşanma davasını mı düşünmüşlerdir. Hani adliyelerde sıkça görürüz, taraflar birbirleriyle ağız dalaşına girer veya tekme tokat kavga ederler. Bu tarz boşanma davalarında "aynı evde" oturmak mümkün gözükmeyebilir. Ancak her ikisi de belli bir kültür seviyesine gelmiş ama evlilikte uyumu yakalayamamış 2 kişi, boşanıncaya kadar aynı evde oturabilir. Bunun çeşitli nedenleri olabilir. Örneğin tek çocuk vardır ve iki taraf her hususta anlaşmalarına rağmen, velayet hususunda anlaşamamaktadır. En sonunda, velayet konusunu mahkemeye bırakmaya karar verip, mahkemenin kararına saygılı olacaklarını söyleyebilirler. Velayetin kime tevdi edileceğine göre, ev, eşya vb. hakkında da karar verilebileceği gibi, eşlerden birisinin başka bir şehire taşınma işlemi de buna göre şekillenebilir. Ben, benzer örnekleri çok yaşadım. Hem mesleki olarak tecrübe ettim hem de çevremde çok örnek var. Kısaca her boşanan çiftin birbirine kötü davranmasına gerek yoktur. İnsanca davranabilirler. Boşanmak iki tarafı da maddi ve manevi olarak üzeceğinden, ekonomik kararlar vermek zorunda kalabilirler. İlk mesajımda da belirttiğim gibi, her davanın kendi koşulları içinde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hakim olsam ve verdiğim örnekteki gibi bir dava önüme gelse, HGK kararına "katılmazdım". |
03-05-2011, 14:46 | #20 |
|
Boşanma davası açtıktan sonra aynı evde yaşamanın "ortak hayatı" sürdürme iradesinin de devam ettiğine dair karine olduğunu düşünüyorum.
Böyle düşünülmediğinde iki ihtimal var 1- Mal kaçırma gayesiyle muvazaalı olarak boşanıyorlar. 2- Dava açan tarafın başka çaresi yok. Hayatın olağan akışına göre değerlendirildiğinde boşanma talebinin arkasında evlilik birliğinin devam etmesinin mümkün olmadığını iddia eden EN AZ BİR tarafın varlığı sözkonusudur. Evlilik birliği her ne kadar bir arada yaşamayı gerektiriyorsa aksini iddia edenin de ayrı yaşıyor olması/istemesi gerekir düşüncesindeyim. |
03-05-2011, 14:47 | #21 |
|
Ben boşanma davası açıldıktan sonra tarafların birarada yaşamalarının evliliğin devamına karine teşkil edeceğini düşünüyorum ancak Suat Bey'in de dediği gibi her dava kendi içinde değerlendirilmelidir.
5510 sayılı yasanın bu konu ilgili olduğunu savunmamış sadece o açıdan da olaya bakmak istemiştim. Kocanın evden uzaklaştırılmasının mümkün olduğunu yazmamın nedeni ise hep mağdur kadından bahsedilmesidir. Yoksa uzaklaştırmayı eşlerden her biri isteyebilir. Ortak hayat çekilmez olmuşsa (bu iddia mevcutsa-ki mevcuttur) dava devam ederken birlikte yaşamanın devam etmesi hadisesinin evliliğin devamının mümkün olduğunu gösterdiği kanaatindeyim. |
03-05-2011, 14:54 | #22 | |||||||||||||||||||||||
|
Çeşitli nedenlerle (borçlu eş aleyhindeki hacizden korunmak vs gibi) eşlerin boşandığı halde birlikte yaşadıkları bir vakıadır. Dolayısıyla böyle bir ihtimal de düşünülmelidir. |
09-05-2011, 12:57 | #23 |
|
İki Arkadaşın Ortak Hayatı : Yeme , içme, ortak zevk , siyasi fikir birliği (!) , ekonomik paylaşım , ALIŞKANLIK , DUYGU , vs.
İki Eşin Ortak Hayatı : Yeme , içme , ortak zevk , siyasi fikir birliği (!) , çocuk eğitimi konusunda fikir birliği , CİNSELLİK , ekonomi paylaşım , ALIŞKANLIK , DUYGU , v.s. TEMELİNDEN SARSILMA : Hepsinin Sarsılması ( ? ) Herhalde kimse sadece kebap yemekten zevk aldıkları için bir araya gelmez.Birden çok ortaklık gerekçesi var olmalıdır ve kanun ; boşanma için aşağı yukarı tüm bir araya gelme gerekçelerinin ortadan kalkmasını aramaktadır.Yanınızdaki kişi artık gerçekten midenizi bulandırıyorsa -ki ortak hayatın çekilmemesi herhalde böyle bir şeydir-herhangi bir parkın bankında gecelemek sizi daha az rahatsız edecektir.Ama kişiler , boşanma davası açılmasına rağmen bir arada yaşamaya tahammül ediyorsa , fazla bir bulantı yok demektir. |
09-05-2011, 23:00 | #24 |
|
Sayın Cengiz ALADAĞ'a saygılarımla katılıyorum"HAYAT YARGITAYIN ALGILADIĞI GİBİ DEĞİL"gerçekten...Her olayın kendi hukuki statüsü var,bizim baktığımız bir boşanma dosyasında davalı müvekkil bayan ekonomik nedenlerden ortak evde yaşamaya devam ediyor ve ne yazık ki cinsel birliktelikleri de devam ediyormuş tabi biz davanın reddini talep edeceğiz ama gerçekte evlilik çoktan bitmiş dünyanın binbir türlü hali var durumu
|
10-05-2011, 10:02 | #25 | |||||||||||||||||||||||
|
Bir parkın bankında gecelemek... Sayın Demirtaş, Hiç denediniz mi bunu? İsterseniz bir gece, sabaha dek de değil, birkaç saat bir parkın bankında oturup çevrenizi ve kendinizi gözlemleyin. Ve düşünün, o bankta olsa kucağında 3 aylık bir çocukla bir kadın... Kar ya da yağmur, rüzgar, soğuk... Kadın acıkır, çocuk acıkır... Emzirmek, altını değiştirmek gerek... Tuvalet ihtiyacı, banyo ihtiyacı... Parasız... Başka insanlardan gelebilecek tehlikeleri saymıyorum bile. Ve kaç gün? Kaç gece? Nereye kadar? Gerçek yaşam Yargıtay kararlarındaki gibi değil. Gerçek yaşamda mide bulantılarından çok daha önemli sıkıntılar var. Gerçek yaşamda neler olduğunu anlamak için KAHDEM alanında yer alan soruları incelemeniz bile yeterlidir. |
10-05-2011, 10:43 | #26 |
|
Denemedim ; çünkü çok yatırım yaptım hayata dair. Bahsettiğiniz çocuklu kadın içinde söyleyeceğim tek şey ; hayata yatırım yapması . Acizlik yoktur , bencillik vardır.
|
10-05-2011, 11:24 | #27 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Meslektaşım, Mesajınızın konuya ilişkin kısmına yönelik olarak; çocuklu kadının hayata yatırım yapmasından kastınız veya örneklemeniz nedir? Çocuklu kadının yaptığı bencillik nedir? Anlaşılamadığını düşünüyorum. Saygılarımla, |
10-05-2011, 11:53 | #28 |
|
HAYATA DAİR YATIRIM : Gülümsedim her gördüğüm insana , para verdim ben de olduğu zaman , asla tek yemedim yemeğimi , asla tek gitmedim sinemaya , çevremdeki kimseyi tek başına ağlamak zorunda bırakmadım , kimse tek başına dayak yemedi ; eğer o sırada ben oradan geçiyorsam , kimse sıfır almadı ikinci sınavından ; eğer duymuşsam ilkindeki başarısızlığını ; bir de ben ; eve oturup , kulağıma çalınmasını beklemedim insanların dertlerinin ; gezdim kapı kapı , dertli arayarak ... Hayata yatırım yapmamaktır diye düşündüm bu yüzden , bir kadının bankta oturmasını ; ama oturulmaz mı , oturulur ; koşmaktan yorulunduğu için oturulur.Biraz mola diyerek oturulur.Ama kucağında 3 aylık bebekle oturanınki gibi değildir benim bahsettiğim bank oturuşu.
|
10-05-2011, 12:39 | #29 |
|
Boşanma davası açılmasına rağmen aynı evde oturmaya devam ediliyorsa buradan muvazaa kokusu yayılır. Sayın Dikici de buna parmak basmıştır.
Sığınma evleri var. Katlanılamazsa eğer birlikte yaşamaya, gidilir orada kalınır. Aynı evde yaşamaya devam etmek, katlanmaya devam etmektir zira. |
10-05-2011, 12:41 | #30 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın M.SERDAR DEMİRTAŞ,
Ancak ülkemizin şartlarının doğurduğu kendimize özgü bu çaresizlik durumu bir yana, bunun tam aksi yönde "Avrupa standartlarında" modern bir aile yapısı düşünüldüğünde de bir kişinin boşanabilmek için sizin tabirinizle "eşinizin artık midenizi bulandıracak hale gelmesini" zorunlu kılmayı da doğrusu anlayabilmekte güçlük çekiyorum. Sizin de dediğiniz gibi evlilik birliğinin kurulması için pekçok faktör bir araya gelir. Ama bunun ortadan kalkması için bunların hepsinin ortadan kalkması da bence zorunlu değildir. Kanunun aradığı "temelden sarsılma" bu faktörlerin bazılarının ortadan kalkması ile de ve ille partnerinizden ölümüne nefret etmeseniz bile gerçekleşmiş olabilir.Bir kişiyle arkadaş kalabileceğinizi düşündüğünüz halde, evliliğinizin temelden sarsıldığına ve artık evli kalamayacağınıza kanaat getirmeniz yaşadığımız yüzyılda çok da marjinal sayılamayacak bir anlayış olsa gerek. Dolayısıyla bu içtihatı yoksulluk, çaresizlik, imkansızlık kefesine koyuyorum eksik geliyor, tam zıt yöne gidip "AB kriterlerini" uyguluyorum yine tutmuyor, kısacası her ne yaptıysam bu içtihatla ben boşanma denklemini çözmeyi başaramadım.. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
" Devletin Dili ", " Resmi Dil ", " Ortak Dil "... | Doç. Dr. Özge Yücel | Hukuk ve Türkçe Çalışma Grubu | 12 | 14-11-2012 18:12 |
Hukuk Mahkemesinden yazışma için "masraf" isteyen Bankalara "dur" diyen karar | Avukat Hakan Eren | Hukuk Sohbetleri | 48 | 09-11-2012 01:33 |
Aynı anda "gerçek hasma tebliğ" ve "idari mercie tevdii" kararları birlikte verilebilir mi? | Av.Dursun KARACA | Meslektaşların Soruları | 0 | 21-01-2011 23:47 |
ALTIN alacağı için "fiili ödeme günündeki karşılığını " talep etmek mümkün müdür? | juristbtl | Meslektaşların Soruları | 1 | 17-06-2010 13:48 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |