|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
19-08-2006, 11:36 | #1 |
|
haksız azil durumunda vekalet ücreti
merhaba arkadaşlar;
Avukatlık sözleşmesi ve vekaletnameme dayanarak ayrıca Av.K35/a Maddesine göre; karşı tarafa dava açmadan uzlaşmak için görüştük. Teklif edilen rakamda anlaşamayınca dava açmaya karar verdik. Ertesi gün müvekkilimiz arayarak vekaletten azlettiğini bildirdi ve azilname gönderdi. Daha sonra öğrendik ki müvekkil parasını almış ve hemen akabinde karşı taraf avukatı kendi aleyhine dava açtırmış ve müvekilden, alacağımı aldım şeklinde feragat dilekçesiyle davayı 1 ay içinde sonuçlandırıyo. Bu durumda müvekkilden avukatlık sözleşmeme dayanarak vekalet ücretimi albilirim;tam mı yoksa 1/2 mi? karşı taraf vekalet ücretini alabilirmiyim? görüşleriniz ve yargıtay kararları konusunda yardımcı olursanız sevinirim. |
19-08-2006, 12:05 | #2 |
|
Avukatlık Kanunu:
Avukatın işi takipten vazgeçmesi, azli ve ücretin gününde ödenmemesi: Madde 174 - Üzerine aldığı işi haklı bir sebep olmaksızın takipten vazgeçen avukat hiçbir ücret isteyemez ve peşin aldığı ücreti geri vermek zorundadır. Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez. Anlaşmaya göre avukata peşin verilmesi gereken ücret ödenmezse, avukat işe başlamakla zorunlu değildir. Bu sebeple doğabilecek her türlü sorumluluk iş sahibinindir. Yazılı sözleşmedeki diğer ödeme şartlarının yerine getirilmemesinden dolayı avukat işi takip etmek ve sonucunu elde etmekten mahrum kalırsa sorumluluk bakımından aynı hüküm uygulanır. Ayrıntılar ve ihtimaller için http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=3556 linki ile meslektaşlarımızın konuyu enine boyuna tartıştıkları form'a ulaşabilir, sorununuzun çözümüne yardım bulabilirsiniz. Kolay gelsin. |
19-08-2006, 12:53 | #3 |
|
değerli arkadaşlar olayımızda dikkat edilmesi gereken önemli nokta:müvekkilimizin alacağı için dava açılmadan önce karşı tarafla görüşülüyor ve davaddeyi nasıl yorumlamak gerekr.
a açılmadan önce azil gerçekleşiyor. Bu durumda karşı taraf vekalet ücreti alınabilir mi. Avukatlık Kanunu 165 göre taraflar müteselsilen sorumlu. Bu m |
19-08-2006, 13:45 | #4 |
|
T.C.
YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ E. 1980/1600 K. 1980/6365 T. 15.5.1980 • VEKİLLİK GÖREVİ, NİTELİĞİ • VEKİLLİĞİN SONA ERMESİ • VEKİLLİKTEN UZAKLAŞTIRMA VE ÇEKİLME • HAKLI UZAKLAŞTIRMA 818/m.161 DAVA : Taraflar arasındaki alacak davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı 51.086 liranın faiziyle birlikte davalı fabrikadan alınarak davacılara ödenmesine ilişkin hükmün süresi içinde davalı fabrika avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşuldu: KARAR : Davacı avukat, davalı müvekkili şirketin haksız asli nedeni ile ödenmesi gerekli olan 51.165 lira avukatlık ücretinin davalıdan tahsilini talep etmiştir. Yerel mahkeme "azlin nedenlerinin azilnamede gösterilmemiş olması ve davacının kusurunun dahi bulunmadığı" gerekçesiyle 51.086 liranın tahsiline karar vermiştir. 1 - BK.nun 396/1. maddesinde ( vekaletten azil ve ondan istifa her zaman caizdir ) hükmü getirilmiştir. Vekalete özgü bir sona erme sebebi olarak belirtilen "azil ve istifa" vekalet ilişkisini ileriye doğru sona erdiren bozucu yenilik doğuran işlemlerdir. Vekalet sözleşmesi vekile özenle iş görme görevini yüklediğinden, özel bir güven ilişkisinin varlığını gerektirir ve vekile karşı güvenin sarsılması halinde de tek taraflı bir irade beyaniyle ve sebep gösterilmeksizin her zaman ortadan kaldırılabilir ( Hal–k Tandoğan - Borçlar Hukuku Özel Borç Münasebetleri c.II, s.396 ). ( Özer Seliçi - Borçlar Kanununa Göre Sözleşmeden Doğan Sürekli Borç İlişkilerinin Sona Ermesi - s.133-135 ) Aslında, sebep gösterilmeksizin gönderilen 30.4.1976 tarihli azilname ile vekalet ilişkisinin sona erdiği taraflar arasında çekişmesizdir. Hukuk kurallarına uygun sonuca ulaşabilmek için fesih ihbarının ( azlin ), dava konusu avukatlık ücret alacağına etkisinin de tartışılması gerekir. Kural olarak fesih ihbarı, muhataba tebliğ edilmekle taraflar arasındaki sürekli asli edimi ( iş görme borcunu ) sona erdirmekle beraber, tüm borç ilişkisini hukuk sahasından silmez. Tarafların sözleşmeden doğan yan yükümlülüklerinin ( görülmüş işin hesabını verme ve ücreti ödeme gibi ) meydana getirdiği dar anlamdaki borçlar devam eder ( Hal–k Tandoğan-age-380, 381 ) ( Özer Seliçi-age- 118 ). Bu nedenle azil ile birlikte, taraflar arasında Avukatlık Yasasının 174. maddesi uyarınca ( haksız azil halinde avukatın ücretin tamamını isteme hakkı ) yani yasal cezai şart niteliğindeki borç ( dar anlamda ) devam eder. İşte azle rağmen, dar anlamda bir borç olarak devam eden avukatlık ücret alacağına azlin tesiri, onu ödenmesi gerekli ( muaccel ) borç haline getirmesidir. O halde azlin asıl amacı temsil yetkisinin geri alınması suretiyle sürekli borç ilişkisini sona erdirmektir. Bu nedenle dar anlamda bir borç niteliğinde bulunan ( vekilin ) ücret alacağı, azil ile meydana gelmiş bir borç niteliğinde değildir. Çünkü ücret borcu aslında azilden evvelde vardı ve ancak azil onu muaccel hale getirmiştir. O halde, bir taraftan vekalet ilişkisini sona erdiren azlin neden göstermeksizin tek taraflı bir beyanla yapılabilmesi ve gerekse azil işleminin ücret alacağına ( onu muaccel hale getirmekten başka ) bir etkisinin olmaması karşısında, azilnamede azlin nedenlerinin gösterilmesi veya gösterilmemesinin bu davaya etkisi olduğu düşünülemez. Buna rağmen yerel mahkemenin, azilmamede gösterilmeyen azil sebeplerinin sonradan avukatlık ücret davasında ileri sürülemeyeceği ve incelenemeyeceğini kabul etmesi ve bu yolda dairemizin yukarıda belirtilen gerekçe ve görüşleri taşımayan terk edilmiş ve uygulanmayan bir kararına dayanması yasaya aykırıdır. 2 - Davalı şirket savunmasında, davacıyı haklı nedenlerle azlettiğini ileri sürdüğüne göre üzerinde durulması gereken ikinci sorun, azlin haklı olup olmadığının tesbitidir. Yukarıda da belirtildiği gibi; vekil üzerine aldığı işi, özel bir önem, sadakat ve özenle ifa yükümü altındadır. Bunun yarattığı güven ilişkisinin sarsıldığı anda kanun müvekkile azil yetkisini tanımıştır ( BK. 396/I ). Ancak haksız azil halinde Avukatlık Yasasının 174. maddesi gereğince avukatlık ücretinin tamamının ödenmesi gerekir. O halde avukat, kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise, ücret ödenmesi gerekmez. Davacı avukat davalı müvekkilinin birden fazla dava ve icre işlerini takip etmiştir. Yerel mahkeme işlerin görülmesinden davacının kusuru bulunmadığını kabul etmiş ise de, bu olayda gerçekleşen olgular bilakis azlin haklı olduğunu kanıtlamaktadır. şöyle ki; a - 971/722 sayılı icra dosyası, 15.2.1972 tarihinden azil tarihi olan 30.4.1974 tarihine kadar iki yıldan fazla bir süre takip edilmemiş ve azilden sonra ancak yeni vekil tarafından yenilenmiştir. b - 971/723 sayılı icra dosyası, 2.2.1972 tarihinden sonra takip edilmemiş ve azil tarihinden sonra yeni vekil tarafından takip edilmeye başlanmıştır. c - 973/8 sayılı icra dosyası, borçlunun malları haciz edildikten sonra 28.2.1974 azil tarihine kadar iki ay dosya üzerinde hiçbir işlem yapılmamıştır. Hal böyle olunca, icra kovuşturmalarını bu derece tekipsiz bırakan davacının azledilmesinin haklı bir nedene dayandığı gerçekleşmiş bulunmaktadır. Dairemizin yerleşmiş uygulamalarına göre, dava ve icra işlerinin yasal bir sebep olmaksızın uzun süre takipsiz bırakılması öteden beri kusurlu davranış sayılmaktadır ( 4.H.D. 18.2.1970 tarih E.8436, K.9466 ve 26.2.1979 tarih E. 9577, K.13130 sayılı kararları). Mahkemenin anılan maddi ve hukuki olgulara ters düşer şekilde davacının iş görme borcunu kusursuz olarak yerine getirdiğini kabul ile isteğe hükmetmiş olması da ayrıca bozmayı gerektirir. SONUÇ : Temyiz olunan kararın bir ve ikinci bentlerde gösterilen nedenlerle davalı yararına ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi. |
19-08-2006, 13:46 | #5 |
|
T.C.
YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2005/4634 K. 2005/10241 T. 16.6.2005 • ALACAK DAVASI ( Haksız Azil Nedeniyle Doğan Vekalet Ücretinin Tahsili İstemi ) • AVUKATLIK ÜCRETİ ( Mahkemece Öncelikle Avukatlık Kanunu Uyarınca Davalının Azilde Haklı Olup Olmadığının Araştırılmasının Gerekmesi ) • AVUKATIN HAKSIZ AZLİ ( Bu Durumda Bilirkişiden Denetime Elverişli Açıklayıcı Rapor Alınması Suretiyle Davacı Alacağının Hesaplanmasının Gerekmesi ) • HAKLI AZİL ( Azlin Haklı Olduğunun Tespiti Halinde Azil Tarihine Kadar Sonuçlandırılan Davalar Dışında Davacının Avukatlık Ücreti İsyememesi ) 1136/m.174 ÖZET : Bu durumda mahkemece öncelikle Avukatlık Kanunu 174. maddesi uyarınca davalının azilde haklı olup olmadığının araştırılması, azlin haklı olduğunun tespiti halinde azil tarihine kadar sonuçlandırılan davalar dışında davacının avukatlık ücreti isteyemeyeceğinin gözetilmesi, azlin haklı olmadığının tespiti halinde bilirkişilerden denetime elverişli açıklayıcı rapor alınması suretiyle davacı alacağının hesaplanması gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Davacı davalının avukatı olarak icra dosyası İcra Tetkik Mercii Sulh Ceza ve asliye Ceza dosyalarını takip ettiğini davalının haksız olarak kendisini azlettiğini, arada şifahi sözleşme olduğunu paralı işlerde %20, diğerlerinde avukatlık asgari ücret tarifesine göre ücret ödemesi gerektiğini, ödenen 200.000.000 Tl.nın mahsubu ile 28.550.000.000 Tl. avukatlık ücreti alacağının tahsilini talep etmiştir. Davalı, davacı ile ücret sözleşmesi olmadığını, davalarını takip etmediğini azlin haklı olduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne 7.250.000.000 Tl.nın davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir. Davalı tarafından davacının 16.6.2000 tarihinde vekil tayin edildiği, 12.3.2004 tarihli azilname ile de azledilmiş olduğu taraflar arasında tartışmasızdır. Davacı takip ettiği dosyalar nedeni ile şifai sözleşme ile kararlaştırılan avukatlık ücreti talebinde bulunmuş davalı ise aralarında ücret sözleşmesi olmadığını bildirerek azlin haklı olduğunu savunmuştur. Mahkemece ücret sözleşmesinin varlığının ispatlanamadığına dayanılarak Avukatlık asgari Ücret tarifesine göre hüküm kurulmuş ise de hangi dosya için ne kadar ücret verildiğinin denetlenmediği ve davalı tarafından ileri sürüldüğü gibi azlin haklı olup, olmadığı ile ilgili bir araştırmanın yapılmamış olduğu görülmüştür. Bu durumda mahkemece öncelikle Avukatlık Kanunu 174. maddesi uyarınca davalının azilde haklı olup olmadığının araştırılması, azlin haklı olduğunun tespiti halinde azil tarihine kadar sonuçlandırılan davalar dışında davacının avukatlık ücreti isteyemeyeceğinin gözetilmesi, azlin haklı olmadığının tespiti halinde bilirkişilerden denetime elverişli açıklayıcı rapor alınması suretiyle davacı alacağının hesaplanması gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı temyiz edilen hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 16.6.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi. |
24-08-2006, 12:28 | #6 |
|
karşı taraf vekalet ücreti
arkadaşlar ve/veya meslektaşlar ilginize teşekkür ederim;
vermiş olduğunuz ve yardım ettiğiniz konular davası ve takibi açılmış işlerle ilgili ve müvekkil vekalet ücretiyle ilgili: benim olayımda dava açılmamış, karşı tarafla görüşme yapılıyor sulh protokolu imzalanmıyor, müvekkil ve karşı taraf anlaşarak vekalet ücreti ödememek için beni azlediyor. Avukatlık K. 164-165 anlamında müvekkil ile aramda sözleşme olduğundan vekalete hak kazanıyorum ancak karşı taraf(dava açmış olsaydım davalı) vekalet ücreti talep edebilir miyim. |
24-08-2006, 15:01 | #7 |
|
Soruyu şu şekilde değiştirerek soracak olursak ; " sürdürülen icra takibi veyahut dava için gerekli masrafları vermeye yanaşmaz ve yazılı bir sözleşme de yapılmamış ve de bu halde vekil avukat icra takibini veyahut davayı devam ettiremez ise vekalet ücreti konusu nasıl çözümlenecektir?" (Müvekkilin azle yanaşmadığını düşünelim.)
|
24-08-2006, 16:39 | #8 |
|
Sayın İsmail Önder ,
Avukatlık Kanunu 165 . maddenin uygulanabilmesi için azilden önce sulh olmaları lazımdır. Daha önce azil ve sonrasında sulh oldukları için 165 madde ile karşı tarafı sorumlu tutamazsınız. Yalnız Kendi Müvekkilinize karşı azilde haksız olmamak kaydı ile vekalet ücreti alabilirsiniz. Saygılarımı sunarım. Av. Erdal olaya tam uymamakla birlikte aşağıdaki Yargıtay Kararının İçeriğini dikkatlice okursanız . aydınlatıcı olabilir kanatindeyim. T.C. YARGITAY İÇTİHADI BİRLEŞTİRME GENEL KURULU E. 1986/1 K. 1986/3 T. 12.12.1986 • AVUKATLIK ÜCRET SÖZLEŞMESİ YAPILDIKTAN SONRA VEKALET VERMEMEK • AVUKATIN DAVAYI TAKİP ETMESİNİ ENGELLEMEK ( Vekaletname Vermemek ) • AVUKATLIK ÜCRETİ ( Vekaletname Verilmeyen Avukata ) • İŞ SAHİBİNİN ÜCRET SÖZLEŞMESİNDEN SONRA AVUKATA VEKALET VERMEMESİ ÖZET : Bir davanın takibi için vekaletname verilmesi benimsenerek avukata yapılan ücret sözleşmesinden sonra, iş sahibinin vekaletname vermemek suretiyle avukatın davayı takip etmesini engellemesi halinde, iş sahibinin avukata karşı sözleşmede kararlaştırılan ücretle sorumlu tutulup tutulamayacağı konusunda içtihatları birleştirme yoluna başvurulmasına gerek yoktur. DAVA VE KARAR : Bir davanın takibi için vekaletname verilmesi benimsenerek avukata yapılan ücret sözleşmesinden sonra, iş sahibinin vekaletname vermemek suretiyle avukatın davayı takip etmesini engellemesi halinde, iş sahibinin avukata karşı sözleşmede kararlaştırılan ücretle sorumlu tutulup tutulamayacağı konusunda Üçüncü Hukuk Dairesi`nin 14.1.1985 gün ve 6375/66 sayılı kararı ile Dördüncü Hukuk Dairesi`nin 4.3.1971 gün ve 51/2019 sayılı kararı arasında aykırılık bulunduğu ileri sürülerek içtihadı birleştirme yolu ile aykırılığın giderilmesi 29.1.1985 günlü dilekçede istenilmesi üzerine, Dördüncü Hukuk Dairesi`nin az önce belirtilen kararının karar düzeltme yolu ile kaldırılarak mahkeme kararını onayan 3.3.1972 gün ve 11894/1780 sayılı kararını da dikkate alan Birinci Başkanlık Kurulu`nca kararlar arasında aykırılık bulunduğu belirlenerek içtihadı birleştirme yolu ile aykırılığın giderilmesine 5.6.1986 gün ve 54 sayılı karar verildiğinden 12.12.1986 günü toplanan Yaıgıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu`nda Raportör Üye dinlendikten sonra konu görüşülüp tartışıldı: Aralarında aylarılık bulunduğu ileri sürülen Üçüncü Hukuk Dairesi`nin 14.1.1985 gün ve 6375/66 sayılı kararında; maddi olayın özelliklerine değinildikten sonra, peşin ödemeyi öngören ücret sözleşmesindeki koşul yerine getirilmediğinden, vekaletname verilmeyen avukatın herhangi bir hizmeti sebketmemekle, ücret sözleşmesinin gecerlilik kazanmadığı gerekçesiyle avukatın ücrete hak kazanmadığı görüşü benimsenmiştir. Dördüncü Hukuk Dairesi`nin 3.3.1972 gün, 11894/1780 sayılı kararında, vekalet ilişkisinin gerçekleşmesine ilişkin kurallar değerlendirilerek, taraflar arasında bu ilişkinin gerçekleştiği benimsenmiş, gereksiz azil karşısında avukatın ücrete müstehak alacağı sonucuna varılmıştır. Konu hakkında düşüncesi sorulan Üçüncü Hukuk Dairesi Başkanlığı; davalı iş sahibinin savunması, peşin ödeme yapılması ve olayın özelliklerinin dikkate alınarak sonuca varıldığını açıklamış, içtihadı birleştirme görüşmelerinde de aynı husus tespit edilmekle birlikte daire kararında ilke niteliğinde bir esasın benimsenmediği ayrıca açıklanmıştır. Dördüncü Hukuk Dairesi Başkanlığı düşüncesinde de aynı yolda değerlendirme yapılarak içtihadı birleştirme yoluna başvurulmasına gerek bulunmadığı görüşüne yer verilmiştir. Az önce özetlenen Daire kararları da, düşünce yazılarında ve görüşmelerde ileri sürülen bu hususları teyit eder nitelikte görülmüştür. Bu duruma göre, kararlar arasında, benimsenen hukuki esaslar yönünden bir aykırılık bulunmadığı gibi, olayların özellikleri dikkate alınarak verilmiş kararlar dolayısıyla benzer olaylarda farklı sonuçların benimsenmiş bulunduğu halinin de gerçekleştiğinden söz edilemez. Diğer taraftan, şu hususun ayrıca açıklanması gerekir: Olayların özellikleri dikkate alınarak ve yerleşmiş bir görüşü yansıttığı gerçekleşmeyen tek bir karar dolayısıyla içtihadı birleştirme yoluna gidilmesi de bu müessese ile güdülen amaca da aykırı düşecektir. Bu gerekçelerle içtihadı birleştirme yoluna başvurulmasına gerek bulunmadığı sonucuna varılmıştır. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle içtihadı birleştirmeye gerek olmadığına, 12.12.1986 gününde ilk görüşmede üçte ikiyi aşan çoğunlukla karar verildi. KARŞI OY YAZISI 1 - İÇTİHADI BİRLEŞTİRMENİN KONUSU a ) Bir davanın takibi için vekaletname verilmesi benimsenerek avukatla yapılan ücret sözleşmesinden sonra, iş sahibinin vekaletname vermemek suretiyle avukatın davayı takip etmesini engellemesi halinde, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu uyarınca, avukatın ücrete müstehak olup olmayacağına ilişkin olmaık üzere, Yargıtay Üçüncü ve Dördüncü Hukuk Daireleri kararları arasında çıkan içtihat uyuşmazlığının çözümlenmesidir. b ) Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesi kararı: İş sahibi, işinin takibi için avukatla ücret sözleşmesi yapmış, sonradan vekaletname vermemek suretiyle işin avukatça takibini engellemiştir. Avukat ücret sözleşmesinden doğan alacağının tahsili için dava açmış, davayı kabul eden yerel mahkeme kararı, iş sahibinin temyizi üzerine, Üçüncü Hukuk Dairesi`nin 14.1.1985 tarih ve 6375/66 sayılı kararı ile: "...taraflar arasında yapılan ücret sözleşmesi, kararlaştırılan vekalet ücretinin peşin ödenmesi koşulu ile yapılmıştır. Davalı peşin ödemede bulunmadığı gibi davacı avukata vekaletname de vermediğinden, ücret sözleşmesi peşin ödeme koşulu yerine getirilmediğinden geçerlilik kazanmamıştır. Davacı avukatın vekaletname verileceği düşüncesiyle yaptığı bir vekalet hizmeti de yoktur. Esasen, peşin ödenecek vekalet ücreti kendisine ödenmeyen vekil, vekalet hizmetini yapmak zorunda da değildir. Bu itibarla, açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz" denilerek bozulmuştur. Davacının karar düzeltme isteği de Üçüncü Hukuk Dairesi`nin 27.6.1985 tarih ve 2616/4669 sayılı kararıyla reddedilmekle, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş ve bu karar süresinde temyiz edilmeyerek" kesinleşmiştir. c ) Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi kararı: Benzer bir olayda, avukatlık parasının tahsili amacıyla açılan ve yerel mahkeme tarafından kabul edilen bir davadaki karar ise, iş sahibinin temyizi üzerine Dördüncü Hukuk Dairesi`nin 4.03.1971 tarih ve 51/2019 sayılı kararı ile: "Taraflar arasında, açılmış bir dava için davacıya vekalet verilmesi benimsenerek iş sözleşmesi yapıldığında bir uyuşmazlık yoktur. Ayrıca bir vekaletname düzenlenmiş değildir. Bu durumda vekalet sözleşmesinin düzenlenmesi için tarafların önsözleşme yaptıklarının benimsenmesi gerekir. Gerçekten olay sırasında yürürlükte bulunan 3499 sayılı Avukatlık Yasasının 40 ve 44. ve Usulün 65., özellikle 67. maddelerinde yer alan hükümlerden, müvekkille vekil arasında ( onanlı vekaletname ) düzenlenip ibrazı zorunludur. Bu vekaletname düzenlenmedikçe, taraflar arasında Borçlar Yasasının genel vekalet hükümleri uyarınca vekalet sözleşmesinin gerçekleştiği, fakat, Usul ve Avukatlık Yasası uyarınca bu yasada gösterilen işlerde kullanmaya yeterli bir vekalet durumunun gerçekleştiği ileri sürülemez. Bunun sonucu, arada kurulan ilişkinin adi bir vekalet ilişkisi olduğudur. Bu takdirde, bu sözleşmeye aykırı davranışla, Avukatlık Yasası uyarınca gerçekleşen bir sözleşmeye aykırı davranış arasında, sonuç yönünden farklılık gözetmek gerekir. 3499 sayılı Yasanın 132. maddesi hükmünce avukata iş parasının tamamının verilmesi için avukatın azli veya azil edilmese bile işin bir başka avukata verilmesi gerektiği koşullanmıştır. Bu iki halden birinin gerçekleşmesinde, yasanın öngördüğü ceza koşulu, afaki iyiniyet kurallarına aykırılık sınırları aşılmamak kaydıyla uygulanır ve ceza koşulundan indirme yapılamaz. Aksi halde, Avukatlık Yasasının öngördüğü kanuni ceza koşulu söz konusu olmaz. Olayda, Avukatlık Yasası uyarınca gerçekleşmiş ve bu vekalet durumu ve azil değil, vekaletnamenin düzenlenmesinden vazgeçilme durumu bulunmaktadır ki, bu durumda, az yukarıda sözü edilen 132. maddenin 2. fikrasının öngördüğü durum ve bunun sonucu olan ceza koşulu değil, taraflar arasında düzelenmiş bulunan 5.12.1969 günlü ücret sözleşmesinin öngördüğü bir ceza koşulu söz konusudur. Bu takdirde bu sözleşmenin 9. maddesinde yazılı ceza koşulunun, Borçlar Yasasının 161. maddesi hükmünce değerlendirilmesi gerekir. O halde, mahkemenin Borçlar Yasasının 161. maddesini uygulamaması bozmayı gerektirir. Yapılacak iş, benzetme yoluyla Borçlar Yasasının 325. maddesinin olayda uygulanması ve bu esas uyarınca, davacının, davalının vekalet sözleşmesi yapmamasından doğan zararın sözü edilen maddenin 2. fıkrası uygulanarak, sonuca göre, gerçek zararlar, bunu aşan bir miktar müeyyide niteliğindeki tutara, ceza koşulu olarak hükmetmektedir. Temyiz olunan kararın gösterilen biçimde işlem yapılmak üzere bozulması gerekir" denilerek bozulmuştur. Bu karara karşı, davacı tarafından karar düzeltme isteğinde bulunulmuştur. Dördüncü Hukuk Dairesi karar düzeltme isteğini haklı bularak, davayı kabul eden yerel mahkeme kararını aşağıdaki gerekçeyle onamıştır. 3.3.1972 tarih ve 11894/1780 sayılı onama kararı şöyledir: "Esas hukuku bakımından vekalet sözleşmesi geçerlik biçimine bağlanmamıştır. Usulün vekaletname ibrazına ilişkin 65 ve 67. maddeleriyle, olay sırasında yürürlüğe girmiş bulunan 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 52 ve 56. maddelerinde düzenlenmesi öngörülen vekalet belgesinden söz edilmesi, usul yönünden ispat biçimi, Avukatlık Yasası yönünden bir mesleki disiplin kuralı olarak öngörülmüştür. Esasen Avukatlık Yasasının 174. maddesi, iş verildikten sonra azilden söz etmektedir. O halde taraflar arasında düzenlenen yazılı sözleşme uyarınca ve Avukatlık Yasasının 174. maddesinin belirttiği üzere, gereksiz azil sonunda verilen ödetme hükmü doğru olduğundan, bu yönü amaç tutan düzeltme dileği, Usulün 440. maddesine uygun görülmekle ve esasen davalı da karar düzeltme dilekçesine verdiği cevapta vekalet ilişkisinin kurulduğunu kabul ettiğinden, bozma kararı kaldırılmalı ve temyiz olunan karar onanmalıdır". d ) Kararların karşılaştırılması: Ücret sözleşmesi yapılıp sonradan vekaletname vermeyerek iş sahibinin davanın takibini engellemesi halinde, Yüksek Üçüncü Hukuk Dairesi, ücret sözleşmesi geçerlik kazanmadığı, bir vekalet hizmeti yapılmadığından dolayı, avukatın açtığı alacak davasının reddi gerektiği görüşünü benimsemiş bulunmaktadır. Oysa, Dördüncü Hukuk Dairesi benzer bir durumda, vekalet sözleşmesinin özel bir şekle tabi tutulmadığı, vekaletname ibrazının usul hukuku yönünden isbatı biçimi, Avukatlık Yasası yonünden meslek disiplini kuralı niteliğinde olduğu, taraflar arasında yapılan yazılı sözleşmeyle iş avukata verildikten sonra, vekaletname verilmeyerek davanın takibinin engellenmesinin, Avukatlık Yasasının m. 174`deki azil niteliğinde olduğu ve böylesine gereksiz azlin, alacak davasının kabulünü gerektirdiği söylenmektedir. Varılan sonuç, belirgin biçimde çelişiktir. Gerçekten benzer durumlarda, Üçüncü Hukuk Dairesi davanın reddini önerirken, Dördüncü Hukuk Dairesi kabulü gereğine değinmektedir. 2 - İÇTİHADI BİRLEŞTİRMEYE GEREK OLUP OLMADIĞI a ) Çoğunluk görüşü: Sayın Çoğunluk, kararların kapsadıkları konularda benzerlik bulunmadığından, aralarında aykırılık düşünülemeyeceğinden tevhidi içtihada gerek olmadığını kararlaştırmış ve bu sonuca varmakta şu gerekçeye dayanmıştır: "...Dördüncü Hukuk Dairesi...kararı ile ( taraflar arasında vekalet aktinin kurulduğu hususu davalı iş sahibi tarafından da kabul edildiğine ve haklı bir neden olmadan avukatın davayı takibi engellenmiş bulunmasına göre, Avukatlık Kanunu m. 174 hükmünce gereksiz azil sonucu verilen ödeme kararının onanması ) görüşünde bulunmasına karşılık, Üçüncü Hukuk Dairesi kararında ise, ( ...davalı iş sahibi ile avukat arasında iradi bir vekalet akti ilişkisi kurulmadığından mesaisi sebketmeyen avukatın önceden yapılan ücret sözleşmesine göre talepte bulunması haklı görülemeyeceğinden ödetmeye ilişkin hüküm tesisi isabetsizdir. Kararın bu nedenle bozulması... ) görüşünü benimsemiştir. Üçünc Hukuk Dairesi`nin görüşüne konu davadaki olayın cereyan şekli ve özelliği gözetilerek taraflar arasındaki iradi bir vekalet aktinin oluşmadığı sonuç ve kararına varıldığı hususu, müzakereler sırasında dairesince açıklanmış olup, Dördüncü Hukuk Dairesi kararı ise vekalet ilişkisinin varlığı kabul edilerek verilmiştir. Bant kayıtlarında da görüleceği üzere, müzakereler sırasında, Üçüncü Hukuk Dairesi`nin temsilcileri, Üçüncü ve Dördüncü Hukuk Dairesi kararlarının bu konudaki tek kararlar olduğunu, farklı görüşlerin istikrar kazanmadığını, HUMK.nun davaya vekalete ilişkin hükümlerinin değiştiğini, kararlarında bu değişiklikleri gözönünde tuttuklarını, ücret sözleşmesinin, yargıda vekalete önsözleşme niteliğinde bulunduğunu, ücret sözleşmesinin davalının, "ne olduğu bilinmeyen bir kağıt bana imzalatıldı" demesi karşısında serbest iradeyle yapılmadığı, irade fesadı bulunduğu kanısına vardıklarını, aslında kararlar çelişik olmakla beraber Üçüncü Hukuk Dairesi kararlarına konu işin, böyle bir özelliği bulunduğunu söylemişler, bazı konuşmacılar da sık sık tevhidi içtihada gitmenin hukuku statik hale getireceği vs. yolunda görüş açıklamışlardır. b ) Çoğunluk görüşünün değerlendirilmesi: Bir defa, HUMK. m. 388/3 uyarınca, kararın gerekçesi hükümde yazılı olmalıdır ve madde 428 ve 439 uyarınca Yargıtay Özel Dairesinin kararında da bozma gerekçesi açıkça yazılmalı ve gösterilmelidir. Bozma ilamında yazılı olmayan bir bozma gerekçesi, Dairesinin tevhidi içtihat müzakerelerindeki sözlü açıklamalarına dayanılarak varit ve kabule şayan sayılamaz. Diğer bir ifadeyle, iki Yargıtay Özel Dairesi kararları arasında Yargıtay Kanunu`nun 15/2-b maddesi çevresinde, "...biri birine uymazlık..." bulunup bulunmadığı, "...biri birine uymayan kararlar verilmiş olup olmadığı..." Yargıtay ilamlarında yazılı gerekçelere göre değerlendirilir. İlamlarda yazılı olmayan, sözlü açıklamada ifade edilen sebeplere dayanılamaz. Zira böyle bir davranış, HUMK. madde 388/3, 428, 439`a açıkça aykırıdır. Bir Yargıtay Özel Dairesi, incelediği dosya içeriğine göre var olan bozma sebeplerini, bozma ilamına eksiksiz, gerekçeleriyle birlikte geçirmelidir. Bozma kararında yer vermediği bir gerekçeye, içtihadı birleştirme müzakerelerinde dayanamaz. İçtihadı Birleşirme Kararlarında, böylesine sözlü açıklamalara değer verilmemesi gerekirdi. Yukarda, 1/b bölümünde Yüksek Üçüncü Hukuk Dairesi kararı yazılmıştır. Görüldüğü üzere bu kararda, ücret sözleşmesinin iradi olarak yapılmadığı, irade fesadı ile malul olduğu yollu bir açıklama yoktur. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunundaki davaya vekalet hükümlerinin değişmesine ilişkin veya ücret sözleşmesinin vekalete önsözleşme niteliğinde sayıldığına değinen bir bozma sebebi de yoktur. Buna rağmen, sayın Çoğunluk, bozma ilamında yazılanlara değil de, yazılı olmayan sözlü açıklamada ifade edilen bu gibi konuları, olayın özelliği sayarak değer vermiş olmaktadır ki, bu davranış Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa aykırı düştüğünden katılamıyoruz. Öte yandan, Üçüncü Hukuk Dairesi kararı ile Dördüncü Hukuk Dairesi kararının, neden dolayı biri birine uymadıkları yukarıda 1/b-c ve özellikle ( d ) bentlerinde etraflıca açıklanmıştır. Bu konuda, söz konusu iki karardan başka karar bulunamamış olması da içtihadın birleştirilmesine engel teşkil etmez. Bir defa Yargıtay`da henüz bilgisayar sistemine geçilmediğinden, Daire ve Kurul kararlarının sıhhatli bir tasnifi yapılmadığından, Dairelerin başka bir karara raslanmadığını ifade etmiş olmaları, işin gerçeğinde kesin şekilde başka karar bulunmadığını ifade etmemektedir. Aslında başka kararların bulunması olasılığı vardır. Kaldı ki, konunun özelliği itibariyle Dördüncü Hukuk Dairesi kararının 1971, Üçüncü Hukuk Dairesi kararının 1985 tarihli olduğu gözetilince Yargıtay`a nadir gelen uyuşmazlık türlerinden olduğu da kabul edilebilir. Nasıl kabul edilirse edilsin, aslında içtihadı birleştirme yoluna gitmek için, sırf iki kararınyetmediği, iki kararla içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceği görüşü, özelikle içtihadı birleştirmenin hukuku statik hale getireceğinden korkularak benimsenemez. Böyle bir benimseme 2797 sayılı Kanunun 15/2-b ve 16/5. maddelerine ters düşer. Zira bu maddelerde, "benzer olaylarda biri birine uymayan kararlar", "...arasındaki içtihat uyuşmazlıkları..."ndan söz edilmiş olup, biri birine uymayan iki karar, iki içtihat, içtihadı birleştirme için yeterlidir. Bu maddelerde iki kararın yetersiz olduğuna değinen bir açıklama yoktur. Tabiatıyla ikiden çok kararın bulunması daha yararlı olabilir. Fakat zorunlu değildir. Sayın Çoğunluğun vardığı sonuç itibariyle dolaylı bir şekilde iki çelişik kararı yeterli görmemesi de bizce yasaya aykırı düşmüştür. 3 - SONUÇ: Her iki Özel Dairenin incelediği olay aynıdır. Her iki olayda da bir gerçek kişi avukata başvurmuş, hukuki yardım istemiş, bunun yapılabilmesi için yazılı avukatlık ücret sözleşmesi imzalamıştır. Tabii ücret sözleşmesi yapmadan önce, yapılacak iş, karşılıklı yükümlülükler saptanmıştır. Bu sözleşme ücret sözleşmesini de kapsayan bir vekalet sözleşmesi niteliğindedir. Çünkü vekalet sözleşmesi olmalı ki, taraflar ona göre ücret hakkında anlaşma yapabilsinler. İşte taraflar vekalette de, ücrette de anlaşmışlardır. Ne var ki, sonradan iş sahibi, yargı mercilerinde işin takibini sağlayacak vekaletnameyi düzenletmemek suretiyle işin takibini engellemiş ve her iki olayda da avukat müvekkilinden ücret alacağını dava yoluyla istemiştir. Böyle bir olay karşısında, Dördüncü Hukuk Dairesi; "vekalet sözleşmesi geçerlik biçimine bağlanmamıştır... vekalet belgesi usul yönünden, isbat biçimi Avukatlık Yasası yönünden mesleki disiplin kuralı niteliğindedir... Taraflar arasındaki yazılı sözleşmeye rağmen vekaletname vermeyerek davanın takibini engellemek gereksiz azil niteliğindedir. Avukat hiç bir hizmet yapmasa da ücrete hak kazanır" demektedir. Üçüncü Hukuk Dairesi ise, ücret sözleşmesindeki ücret peşin ödenmemiş, vekil de hiç bir vekalet hizmeti yapmamış, avukata vekaletname de verilmemiş olduğuna göre, avukat ücrete hak kazanamaz" demektedir. Görülüyor ki, olaylar tamamen benzer nitelikte ve kararlar açıkça çelişiktir. Zira: a ) Dördüncü Hukuk Dairesi, ücret sözleşmesini vekalet akti niteliğinde görmektedir. Üçüncü Hukuk Dairesi, bu hukuki teşhisi kabul etmemektedir. b ) Dördüncü Hukuk Dairesi, vekalet sözleşmesi geçerlik şartına bağlı değil, vekalet belgesi ispat biçimi ve mesleki disiplin kuralıdır, diyor. Üçüncü Hukuk Dairesi, vekalet belgesi geçerlik şartıdır. Vekaletname olmadıkça, avukatlık parası peşin ödenmedikçe sözleşme geçerlik kazanmaz sonucuna varıyor. c ) Dördüncü Hukuk Dairesi, vekaletname vermeyerek işin takibini engellemek gereksiz azildir, diyor. Üçüncü Hukuk Dairesi, bu görüşe yer vermiyor. d ) Dördüncü Hukuk Dairesi, gereksiz azledilen vekil hiç bir iş yapmasa da ücrete hak kazanır, diyor. Üçüncü Hukuk Dairesi ise, yaptiğı bir vekalet hizmeti yoktur. Ücreti de peşin ödenmediğine göre, vekalet hizmeti yapmak zorunda da değildir. Ücrete hak kazanmaz, sonucuna varıyor. Demek ki, bu kararlar arasında maddi olaya uygulanacak hukuk kurallarının teşhisi, tavsifi, yorumu ve varılan sonuç itibariyle açık bir çelişki mevcuttur. Bu durum karşısında, maddi olaylar benzer nitelikte olduğu ve Üçüncü ve Dördüncü Hukuk Dairesi kararlarının biri birine uymadığı, içtihat uyuşmazlığının ortaya çıktığı sayın Çoğunluk tarafından kabul edilerek içtihadın Dördüncü Hukuk Dairesi kararı paralelinde birleştirilmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle, "içtihat aykırılığından söz edilemeyeceğine" karar verilmiş bulunmasına karşıyız. 12.12.1986 İ. Teoman OZANOĞLU Hakkı YAŞAR 10. Hukuk Dairesi Üyesi 4. Hukuk Dairesi Üyesi Orhan YALÇINKAYA Erbay TAYLAN 10. Hukuk Dairesi Üyesi 4. Hukuk Daresi Üyesi |
24-08-2006, 16:56 | #9 |
|
olayınıza ışık tutacak kararı ekliyorum
Saygılarımı sunarım. Av. Erdal T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 1978/4-260 K. 1978/389 T. 24.5.1978 • ALACAK DAVASI ( Avukatlık Ücreti ) • İŞ SAHİBİNİN AVUKATLIK ÜCRETİNDEN YOKSUN BIRAKMA AMACI ( Vekillikten Uzaklaştırma Yoluna Gidilmesi ) • VEKİLLİKTEN UZAKLAŞTIRMA ( Avukatlık Ücretinden Yoksun Bırakma Aacıyla ) • AVUKATLIK ÜCRETİNDEN YOKSUN BIRAKMA ( İş Sahibinin Vekillikten Uzaklaştırması ) ÖZET : İş sahibinin, avukatı mahkemenin belirleyeceği avukatlık ücretinden yoksun bırakmak amacı ile vekillikten uzaklaştırma yoluna gidip gitmediğinin araştırılması gerekir. DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 16. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 14.10.1975 gün ve 279/569 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 14.11.1976 gün ve 9853/9466 sayılı ilamı ile, "önceki dava dosyası getirtilip verilen red kararının bozulacağı konusuna varılırsa sulh ile gerçekleşen tutar üzerinden davacı yararına vekalet ücreti takdir edilmesi, red edileceği sonucuna varılırsa bu takdirde davanın reddine karar verilmesi icap ederdi." gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz eden: Davalı vekili. Hukuk Genel Kurulu kararı: KARAR : Davalının üçüncü şahısla düştüğü anlaşmazlığın çözümünde hukuki yardımlarda bulunmak, kendisini adli merci ve resmi daireler önünde temsil etmek üzere davalının davacı avukatla bir vekalet sözleşmesi kurduğu, bununla Avukatlık Kanununun 163/2. maddesinde belirlendiği gibi vekalet ücretini serbestçe kararlaştırdıkları, tutarını da belli ettikleri saptanmıştır. taraflara karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bu sözleşmede yer alan hükümlere yanlar uymak ve buyruğunu yerine getirmekle yükümlüdürler. Olayda davalıya düşen borcu oluşturan vekalet ücreti iki bölümden meydana gelmektedir. İlki muayyen ve belli bir miktar para olup davacı vekilinin azli üzerine bu tutarın davalı tarafça yukarıda anılan yasanın 17462. madde buyruğu doğrultusunda davacıya ödendiği bu konuda taraflar arasında mahkemece halli gereken bir uyuşmazlık bulunmadığı anlaşılmıştır. Çekişme, davanın kazanılması halinde hasmın davalı müvekkile ödeme zorunda olduğu ve sözleşme gereği avukata ait olan vekalet ücretini vekilin müvvekkilinden istemede haklı olup olmadığı noktasında toplanmakta, bu husus dava konusu teşkil etmektedir. Gerçekte sözü geçen ücretin istenmesi ve borcun mevcudiyeti Borçlar Kanununun 149 uncu maddesinde belirtildiği gibi meşkuk bir hadisenin tahakkukuna yani ( davanın kazanılması ) şartına bağlı tutulmuştur. Taraflar arasında çıkan bu uyuşmazlığa Borçlar Kanununun 154 üncü madde buyruğu çözüm getirmektedir. Orada şartın tahakkukuna iki taraftan biri hüsnüniyet kaidelerine muhalif bir hareketle mani olursa o şart tahakkuk etmiş addolunur, denilmektedir. hal böyle olunca, 154 üncü maddede benimsenen ilke uyarınca davalı müvekkilinin ücret sözleşmesinde benimsenen ilke uyarınca davalı müvekkilinin ücret sözleşmesinde öngörülen taliki şarta bağlı ücreti ödememek ve davacıyı bu tutardan yoksun bırakmak amacı ile ve iyi niyetle bağdaşmayan bir tutum içinde vekaletten azil yoluna gidip gitmediği araştırılarak hasıl olacak uygun sonuç çevresinde karar verilmek gerekirken eksik inceleme ile yazılı biçimde direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ : Temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen sebeplerden dolayı bozulmasına 24.5.1978 gününde oybirliği ile karar verildi. |
05-05-2009, 14:02 | #10 |
|
Sayın meslektaşlarım.Geçenlerde benim de başıma böyle bir olay geldi.İcra dosyasını takibe koyduktan 14 gün sonra Azilname aldım.
Dosyada mevcut bulunan vekalet ücretim için İcra işlemlerine başladık.tebliğden 1 gün sonra karşı tarafın avukatı tarafından dosyaya itiraz edilmiş itiraz nedeni olarak ta; "......Vekil dosyayı takip etmemiştir"(14 gün süren bir icra dosyası) "Müvekkilimin söz konusu takibe konu olan HAKLI AZİLNAME(Buraya dikkat edelim.Yargılama yapıp haklı azilname olduğu sonucuna varılmış) nedeni ile asıl alacak,faiz ve tüm ferilere olmak üzere borcun tamamına itiraz ediyoruz....." Kısa bir itiraz dilekçesi yazmak varken aynı meslek grubundan olan bir kişiyi yargılayıcı itiraz dilekçesi yazmak bir avukat'a yakışır mı? Noter'den gönderilen Azilnamenin yevmiye no'su ile karşı tarafın vekiline verilen vekaletnamenin yevmiye no'su sıralı ise vekaleti alan avukat açısından disiplin cezasını gerektiren bir davranış olabilir mi? Bu hususu görüşlerinize sunuyorum |
05-05-2009, 14:15 | #11 | |||||||||||||||||||||||
|
Elinizde bulunan sözleşme tek başına ücreti hak ettiğiniz anlamına gelmiyor. Dava açılmış olsaydı ücrete hak kazanırdınız. Ücret hakkınızla ilgili olarak dava açmamanızı öneriririm. Kaybetme oranı yüksektir. |
05-05-2009, 14:20 | #12 | |||||||||||||||||||||||
|
Avukat, takip ettiği dosyadan vekillikten istifa eder. Gerekçesini yazar. İstifa dilekçesinin tebliğ tarihinden itibaren 15 gün vekilliği devam eder. Daha sonra haklı nedenle istifa ettiğinden bahisle ücret alacağı için dava açar. |
27-05-2010, 14:21 | #13 |
|
iyi günler; müdahalenin men-i, ecri misil ve izale-i şuyu davalarına 2 yıl kadar baktığım bir müvekkilin beni yapılacak olan keşife başka şehirdeki işlerimden dolayı gidemeyeceğimi bildirdiğimden hemen sonra azlettiğini öğrendim,aramızda vekalet ücret sözleşmesi yok, dosyaları 2 yıldır takip ettim ve sona yaklaştı. Davaların sonunda alacağımdan dolayı vekalet ücretine mahsuben herhangi bir ücret de almamıştım. Bu halde vekalet ücret alacağı davası açtığımda maktu ücretten mi hesaplama yapılır yoksa bilirkişi verdiğim emek ve yıla göre bir hesaplama yapıp vekalet ücret alacağını belirler?
|
04-04-2011, 21:38 | #14 |
|
haklı ve haksız azil
müvekkil adına borçlu aleyhine 2009 yılında icra takibi başlattım.icra takibi esnasında haciz yaptım.haciz işleminden sonra borçlu aylık ödeme taahhüdünde bulundu.taahhüdünü yerine getirmediği için şikayet ettim.bu sırada müvekkil beni azletti.bende müvekkil aleyhine vekalet ücreti alacağım için icra takibi başlattım.icra takibi esnasında borca itiraz etti.bende itirazın iptali davası açtım.davalı taraf cevabında borçlunun 2004 yılında benim müvekkilim olduğunu,kendisinin talimat vermemesine rağmen benim borçludan taahhüt aldığımı,takibin kesinleşmesinden çok sonra hacze gittiğimi beyan etmiştir.dava sırasında davalı tarafından dinlenmesi istenen borçluda benim kendisi ile anlaşma yapıp icra takibini uzatmışlığımın olmadığını beyan etmiştir.Bu durumda davalı tarafın azli haklı mı haksız mı olur?
|
05-04-2011, 13:29 | #15 |
|
İsmail Bey,
Mesajınızdan anladığım kadarıyla henüz dava açılmadan sulh olunmuş ve uyuşmazlık sulh ile sona erdirilmiş durumda. Karşı vekalet ücretinin kaynağı HUMK 421-423/6 hükümleridir. Karşı ücretin istenebilir olması için bir yargılama sonucunda hükümle karşı tarafa yüklenmiş bir ücretin olması gerekir. Ortada dava dahi mevcut olmadığına göre talep edilecek bir karşı vekalet ücreti mevcut değildir. Azlin haklı olup olmadığının olayla bir ilgisi mevcut değildir. Selamlar. |
09-04-2011, 14:25 | #16 |
|
haksız azil sebebiyle vekalet ücreti
merhaba arkadaşlar,
müvekkilin bir iş davasını kazandım,ilamı icraya koyduk,akabinde davalı taraf bir miktar indirim yapılması ve kendilerine taksit yapılması halinde kararı temyiz etmeyeceklerini ve icra dosyasından tehiri icra kararı almayacaklarını bildirdi,müvekkile davalı tarafın bu anlaşma teklifini ilettiğimizde kendisi bunu kabul etti,bunun üzerine davalı tarafa 4 taksitle borcun ödenmesi halinde borcun sona ereceğini belirten bir anlaşma taahhüdü yazıp verdik. davalı taraf taksitleri icra dosyasına değil,bize haricen ödeyecekti. davalı 2 taksidi ödedi. bizde ödenen bu 2 taksidi müvekkile ödedik ve kendisinden ibraname aldık. geri kalan 2 taksit ise bizim alacağımızdı. 3.taksit zamanı gelince müvekkil bizi vekaletten azletti ve davalı tarafa gidip 3.taksidi elden alacağını söylemiş. davalı tarafta 3.taksidi müvekkile ödeyeceğini söyledi. yani müvekkil bir anlamda kötüniyetli olarak benim ücretimede el koymak istiyor.müvekkil ile aramda yazılı bir sözleşme yapmamıştık.. bu durumda neler yapabilirim,emsal içtihatlar varsa sevinirim arkadaşlar ..saygılar.. |
09-04-2011, 18:28 | #17 |
|
Davayı sonuçlandıran avukat ücrete müstehak olur.
Değerli Meslekdaşım,(Av.Cüveyri)
Siz işsahibinin davasını üstlenip neticelendirmişsiniz. Üstlendiğiniz hukuki yardım (dava) sizin karşı tarafla yaptığınız yazılı ödeme taahhüdü ile veya muhtemelen karşı tarafın kararı temyiz etmemesi ile (hangisi önce ise) sonuçlanmış durumdadır. Avukatlık ücreti, avukatın üstlendiği hukuki yardımın sonuçlanması ile muaccel hale gelir.(Av.K'nu 171/1). Sizin davaya ilişkin ücret alacağınız hükmün kesinleştiği ya da karşı tarafla ödeme anlaşması yaptığınız tarihte muaccel hale gelmiştir. Anladığım kadarı ile ücretiniz yukarıda anlattığım şekilde muaccel olduktan sonra siz karşı taraftan açtığınız icra takibine bağlı olarak tahsilat yapmış, sonra da azledilmişsiniz. Demek ki, siz davaya ilişkin ücret alacağınız muaccel olduktan sonra azledilmişsiniz.Ücret alacağınız muaccel olduktan sonra yöneltilen azil ve azil nedenlerinin haklı olup olmadığı azilden önce muaccel olmuş ücret alacağınız üzerinde etkili değildir. Bu nedenle davaya ilişkin ücret alacağınız nedeniyle açacağınız davada azil nedenlerinin tartışılması mümkün değildir, luzumsuzdur. Bu davada araştırılacak yegane husus hakettiğiniz ücretin miktarının belirlenmesidir. Yazılı ücret sözleşmesi olmadığına göre ücretinizin miktarı Av.K'nun 164/4. maddesine göre belirlenecektir. Yani kısaca iş davasındaki müddeabihin (Islah ettiyseniz ıslahla oluşan tüm müddeabih) kazanılan bölümünün %10-20 arasındaki miktarıdır. Siz yazmamışsınız ama ben size iki konuda ilave bilgi vereyim. 1. Sözleşmeye dayalı ücretin yanısra iş sahibinden ilamda yazılı karşı tarafa tahmil edilen vekalet ücretini de açacağınız davada talep edebilirsiniz.karşı tarafa tahmil edilen ücret ilamda yazılı olduğundan ve icra takibine konu yapıldığından ve de icra takibindeki alacak da tahsil edilmeye başlandığından karşı vekalet ücretinin de istenebilir olduğuna şüphe yoktur. 2. Siz bir dava ve bir de iş (icra) üstlenmiş durumdasınız. Davayı yukarıda konuştuk. Diğeri de icra takibi. Avukatlık Kanunu'na göre aksine yazılı sözleşme yoksa bağlantılı da olsa her dava ve iş ayrı ücrete tabidir. Siz ilamlı icra takibi için de hem sözleşmeye dayalı ücreti hem de karşı vekalet ücretini iş sahibi müvekkilinizden talep edebilirsiniz ancak bu iş devam ederken azledildiğinizden (yani takibe ilişkin vekalet akiti azil ile sona erdiğinden) müvekkilinizin azil nedenlerinin haklı olup olmamasına göre ücrete müstehak olursunuz. Azil nedeni sizi ücretinizden mahrum bırakmaktan ibaret ise azil nedenlerinin haklı olması mümkün değildir. Size önerim; Önce dava için muaccel olmuş - azil nedenlerinin tartışılamayacağı- sözleşmeye dayalı ücretiniz ile karşı tarafa tahmil edilen vekalet ücretini talep eden bir dava -yada takip- açın. Sonra da ayrı bir dava ile icradaki sözleşmeye dayalı ücretinizi ve karşı tarafa tahmil edilen icra vekalet ücretini talep eden bir dava -yada takip- açın. Bütün anlattıklarım malum hususlar dayanakları da Av.K'nun 163-174. maddeleri. Yine de izahta güçlük çekerseniz yargıtay kararı bulabiliriz. Selamlar. |
10-04-2011, 12:19 | #18 |
|
verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederim ömer bey,
yanlız kafamda soru işareti olan bir kaç konu daha var,müvekkil karşı tarafa 3.taksidi elden alacağını bildirdiği için,aslında benim ücretimi bu şekilde kötüniyetle almaya çalışıyor benim buna engel olmam mümkünmüdür? yani vekalet ücretime ilişkin dava açmadan önce değişik işten dosyaya ve işverene parayı ödememesi yönünde tedbir kararı istesem mahkeme bu yönde bir tedbir kararı verirmi? zira karşı taraf benim ücretimi müvekkile öderse,müvekkilin hiç bir malı mülkü yok vekalet ücretiminde bir anlamda tahsil kabiliyeti kalmayacak,tedbir konusunda şansımı denemelimiyim? birde dava açmak yada icra takibi yapmam için önce müvekkile ihtarname çekmek zorunlumudur? ve son soru olarak %10-20 oranını sözleşme olmadığı için neye göre nasıl belirlenecek zira biz %20 e anlaşmıştık. müvekkil %10 derse bunun ispat külfeti banamı düşüyor? şimdiden çok teşekkürler |
10-04-2011, 17:18 | #19 |
|
Sn. Av.Cüveyri.
1. Elbette davayı tedbir talepli açabilirsiniz. Davanın sonuçlandığını,ücretin muaccel olduğunu ancak ücret ödememek için müvekkilin sizi devre dışı bırakarak tahsilat yaptığını izah ederseniz tedbir kararı alabilirsiniz. 2. Dava açmak ya da takip açmak için önceden ihtarname keşide etmeniz gerekmiyor. Dava açmadan önce temerrüde düşürmek isterseniz ihtarname düşünülebilir. 3. Av.K'nun 164/4. Maddesine göre müdeabihin değerinin kazanılan bölümüne nispetle %10-20 arası ücret belirlenir. Diyelim 10.000.TL. talepli bir alacak davası açtınız. Davanın 7.500.TL. kısmını kazandınız. Ücret 7.500x%10-20 = şeklinde bulunacak yüzdelik oranınında sizin aranızda konuştuğunuz değil Mahkemenin takdir ettiği oran olacak. Bir an önce harakete geçin. Üstlendiğiniz dava tamamlamış bir avukat olarak ücret alacağınız mutlak. Selamlar. |
26-02-2014, 13:08 | #20 | |||||||||||||||||||||||
|
Merhaba meslektaşım, Sizin bahsettiğiniz gibi bir olay başımıza geldi. Bu nedenle sizin açtığınız itirazın iptali davasının Yargıtay aşamasının ne olduğu konusunda sizden bilgi rica ediyorum. |
13-10-2014, 08:59 | #21 |
|
aşağıdaki karar, davacısı olduğum bir davada verilmiştir, karar gerçekten ibretlik olduğu için sizinle paylaşmak istedim, sayın hakimimiz avukatların dolandırıcı olduğundan o kadar emin ki, hukuki hiç bir doneye ihtiyaç duymadan aşağıdaki kararı verebiliyor.Bu arada dosyada kötüniyet tazminatı talebi bile yok.
""TÜRK MİLLETİ ADINA" T.C. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR DAVA : İtirazın İptali (Vekalet Sözleşmesinden Kaynaklanan) Mahkememizde görülmekte bulunan İtirazın İptali (Vekalet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda, GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: DAVAavacı vekili 12/06/2013 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin İstanbul İlinde halen avukatlık yaptığını, davalıların babalarının vefatı ile … Mahallesindeki 37 ada 48 parsel sayılı taşınmaza hissedar olduklarını, davalıların söz konusu taşınmazdaki ortaklığı anlaşarak gideremediklerini bunun üzerine ortaklığın giderilmesi davası açılması ve yürütülmesi için müvekkiline 3 adet vekaletname verdiklerini, müvekkilinin üzerine düşen görevleri yerine getirmekte iken davalılar Sulh Hukuk Mahkemesine verdikleri dilekçeleri ile anlaştıklarını davanın müracaata bırakılmasını ve müvekkilinin davadan azlettiklerini,davalıların yaptıkları azilin haksız ve kanuna aykırı bir azil olduğunu, bu nedenle mahkemece verilecek kararın infazının sağlanması ve ileride telafisi imkansız zararların önlenmesi açısından davalıların miras sebebiyle hissedar bulundukları … Mahallesi, Atatürk Bulvarı Mevkii, 37 Ada 48 Parsel sayışı taşınmazdaki hisselerine dava sonuna kadar tedbir konulmasına, yapılacak yargılama neticesinde de davalıların icra takibine yapmış olduğu haksız ve yersiz itirazlarının iptaline ve icra takibinin devamına, itirazın haksız, yersiz ve kötü niyetli olması sebebiyle davalının alacağın %20'sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatını müştereken ve müteselsilen ödemeye mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara tahmiline karar verilmesini talep etmiştir. CEVAP; Davalılar benzer mahiyetteki cevap dilekçelerinde özetle; ikametgah adresinin … olduğunu bu nedenle davaya bakmaya yetkili mahkemenin … Mahkemeleri olduğunu, davanın yetki yönünden reddi gerektiğini, ayrıca davanın Sulh Hukuk Mahkemesinde açılması gerektiğini, tedbir isteminin haksız ve yersiz olduğunu, ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesini, davacı tarafın dava dilekçesindeki aleyhine olan tüm hususları alacaklı olduğu iddiasındaki miktarı da kabul etmediğini, bu nedenlerle hukuki dayanaktan yoksun, dava şartları içermeyen ve kötüniyet taşıyan hakkaniyete aykırı davanın reddine, yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmişlerdir. DELİLLER: İcra Müdürlüğünün 2013/212 Esas sayılı dosyası, … Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/13 D.İş Esas sayılı dosyası ve Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/41 Esas 2012/155 Karar sayılı dosyaları dosyamız arasına alınmıştır. Mahkememiz huzurunda tanıkların beyanları alınmıştır. GEREKÇE: Dava vekalet sözleşmesinden kaynaklanan ücret alacağı davasıdır. Davacı davalıların paydaş olduğu taşınmazın izale-i şuyu davasında davalıların avukatlığını yaptığı davalılar ile aralarında ücret sözleşmesi yapılmadığını, bu sebeple taşınmazın toplam değerine göre paydaşlara düşen miktar üzerinden vekalet ücretine hak kazandığını beyanla dava konusu taşınmazın davalılara düşen hissesinin değerleri toplamının %10'una tekabül eden miktarın fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere davalılardan alınarak kendisine verilmesi talebiyle dava açmıştır. Davalılardan …. dava konusu taşınmazın izale-i şuyu davasına bakması konusunda davacı ile anlaştıklarını, davanın sulh yolu ile çözülebileceğini davacı ile konuştuklarını,davanın sulh yoluyla çözülmesi durumunda 5000 TL vekalet ücretinin kararlaştırıldığını davacının akrabası olması sebebiyle güvendiğini, davacıya vekalet ücretinin ne kadar olacağını sorduğunda davacının kendisine " amca at ile deve değil ne kadar duruşmaya girersem o kadar ücretimi alırım" dediğini beyan etmiştir. Diğer davalılarda benzer beyanlarda bulunmuşlardır. Mahkememizce yapılan tahkikatta davacının davasının haksız olduğu anlaşılmıştır. Her şeyden önce davacı avukatın kendisine vekalet veren müvekkilini ücret konusunda aydınlatması gerekir, vekalet ücretinin net ve kesin olarak belirlenmesi gerekir. Bu avukatın yükümlülüğüdür. Davacının isticvap edilmek suretiyle alınan beyanında davalı … gereken bilgiyi verdiğini beyan etse de bu inandırıcı bulunmamıştır. Davalının beyanlarında da çelişkiler bulunmaktadır, fakat özü itibariyle doğru söylediği, davacı avukatın vekalet ücreti konusunda "at ile deve değil ya ..." gibi ifadeyle net konuşmadığı gerekli açıklamayı yapmadığı anlaşılmıştır. Davacı dava dilekçesinde davalılar ile vekalet ücret sözleşmesinin yapılmadığını beyan etmiştir, fakat isticvap edilmek suretiyle alınan beyanında davalılardan … ile vekalet sözleşmesi yapıldığını beyan etmiştir. Davacı; davalı … ile vekalet sözleşmesi yapıldığını beyan etmesine rağmen vekalet sözleşmesini dosyaya sunmamış ve ilk dilekçesinde de vekalet sözleşmesi yapılmadığını beyan etmiştir. Öncelikle davalıların beyanlarında çelişkiler bulunsa da doğru söyledikleri, kesin net bir vekalet ücreti belirlenmediği, görüşmeyi yapan davalı …vekalet ücretinin ne kadar olacağının kesin olarak bildirilmediği fakat at ile deve değil, 3000-5000 TL gibi belirsiz ifadelerin kullanıldığı tanıkların bu duruma işaret eden beyanları ile anlaşılmıştır. Tanık beyanları da bir tarafa davacı ve davalının beyanları değerlendirildiğinde bile inandırıcı olan davalıların beyanıdır. İzale-i şuyu davasında sulh yolu ile davanın bitirilebileceğini beyanla davacı avukat duruşmada süre istemiştir. Buda davalıların beyanlarını doğrular niteliktedir. İş Mahkemeleri işveren karşısında işçiyi korumakta ispat yükünü çoğunlukla işverene yüklemektedir. Bankalar karşısında tüketici korunmaya çalışılmaktadır. Bunların sebebi işçinin ve tüketicinin zayıf durumda olmasıdır. Avukatın karşısında vatandaş bunların hepsinden daha zayıf daha korumasız durumdadır. Vatandaş en zor durumda derdine derman için avukatlara sığınmaktadır. Hal böyleyken avukatların hukuki bilgilerini de kullanarak, savunmasız ve çaresiz olan vatandaşa karşı haksızlık yapmasına müsade edilecek olursa artık adaletin varlığından bahsedilemez. Somut olayda davacı avukatın davalılara büyük bir haksızlık yapmak istediği anlaşılmaktadır. Böyle büyük haksızlıklara mahkemelerce müsaade edilecekse basit olaylarda sağlanan adaletin bir önemi olmayacak adalet sembolik kalacak, sadece güçsüzlere güç yetinen, güçlülere karşı güçsüzleri koruyamayan bir faaliyetinden ibaret kalacaktır. Avukatlara karşı çok zayıf olan vatandaş adalete en çok avukatlar karşısında ihtiyaç duymaktadır. Böyle durumlarda adaleti sağlayamazsak mahkemelerin adaleti avukatları aşıp vatandaşa ulaşamaz ve adaletten de bahsedilemez. Somut olayda vatandaşın ücret konusunda aydınlatılmadığı davanın sulh yoluyla bitirileceğinin beklendiği konuşmanın bu temel üzerinden yapıldığı açıktır ve maksimum 5000 TL ücretin düşünüldüğü anlaşılmıştır. Davacı dava dilekçesinde davalılarla yazılı sözleşme yapmadığını beyan etmiş isticvap ile alınan beyanında ise sadece … ile yazılı sözleşme yapıldığını beyan etmiştir, fakat dosyaya davacı avukat tarafından sunulan bir sözleşme yoktur. Aksine davalı dosyaya bir sözleşme sunmuştur. Esasen bu sözleşme geçerli de kabul edilemez. Ortada aydınlatılmış irade ye dayanan bir sözleşme yoktur. Sözleşmenin de orada bulunan bir şahsın sırtında imzalandığı kanaatine varılmıştır. Fakat geçerli kabul edilecek olsa bile bu sözleşmeye göre de sulh durumunda ücretin 5000 TL olarak belirlendiği açıktır. Sözleşmeye göre sulh durumunda iş sahibi avukata durumu haber verecektir. Fakat avukat, sulh olunduğunu duruşmada öğrendiğini ve azledildiğini beyan etmiştir, fakat sulhun kendisine haber verilmemesinin yaptırımı daha fazla vekalet ücreti olamaz,sözleşmede de böyle bir şey yoktur. Vekalet ücreti işbu davaya konu izaleyi şuyu davasında davacının alacağı olan vekalet ücretinin yukarıda açıklanan gerekçelerle 5000 TL'den fazla olamayacağı kesin kanaatine varılmıştır. Bu beş bin TL'ye masrafların dahil olduğu anlaşılmış ve 2000 TL'sinin ödendiği anlaşılmıştır. Zira davacı avukatta, buna işaret eder şekilde, kendisine … tarafından bir ödemenin yapıldığını beyan etmiştir. 3 davalı ise yapılan icra takibinin 1000 TL'lik kısmına itiraz etmemiş ve 1000'er TL borcu ve toplamda 3000 TL borcu kabul etmişlerdir. Avukatın fazla vekalet ücreti talebinin ise reddi gerekmiştir. Netice olarak adalet ve hakkaniyet kuralları ve vicdanımız bizi davacı avukatın davasının tereddütsüz olarak reddedilmesi gerektiği sonucuna ulaştırmış ve kalp huzuru içinde davacının davasının reddine karar verilmiştir. HÜKÜM: 1- Davacının davasının REDDİNE, 2-Reddedilen alacak davasının %20'sine tekabül eden 5.786,96 TL kötüniyet tazminatının davacıdan alınarak5.586,96 TL'sinin tüm davalılara müştereken verilmesine, 200,00 TL'sinin ise sadece davalılar … mirasçılarına müştereken verilmesin..." |
13-10-2014, 10:56 | #22 |
|
Korkunç....
Meslekdaşım gerçekten böyle bir karar verildi mi ?
Bu metnin altında bir hakimin imzası gerçekten var mı ? Tek kelime ile korkunç.Yakındığınız konuda çok haklısınız. Ayrıca bu kararda gerek usul gerekse maddi hukuk yönünden bir çok bariz hatalar yapılmış. Umarım temyiz etmişsinizdir. İleri de temyiz sonucunu da paylaşabilir misiniz? Selamlar. Ömer Erlat |
13-10-2014, 13:02 | #23 |
|
meslekdaşım maalesef gerçek bir hakimin imzaladığı gerçek bir karar.karar evrakı elimize yeni ulaştı bittabi temyiz edeceğiz, avukatlık onuru açısından zaten temyiz edilmesi mecburi bir kararmış gibi geldi bana.maddi ve usuli hatalar yanında çok temel prensipler ihlal edilmiş durumda..ne demeli bilmiyorum.
|
13-10-2014, 14:33 | #24 |
|
Üslup bir kenara;
Hakim, kendi kararı ile de çelişmiş; sözleşmeyi önce geçersiz sayıyor sonra sözleşmeye göre, hatta sözleşmede taraf olmayan diğer iki davalı hakkında da sözleşmeye göre karar veriyor... Bu durumda sözleşmedeki 5000,00-TL sadece bir tarafın sorumluluğu, diğer taraflar için de sözleşme üzerinden karar verilse bile vekalet veren diğer iki taraf için de beşer bin lira sorumluluk olması gerekir, toplam 15.000,00-TL olur. Masrafları vekalet ücretine dahil etse dahi 15.000,00-2000,00-TL= 13.000,00-TL vekalet ücreti davalıların sorumluluğu olurdu... |
13-10-2014, 16:35 | #25 | |||||||||||||||||||||||
|
Bu kararın altını imzalayana "hakim" demek, mesleğini -barındırdığı anlamıyla- icra edenlere haksızlık olur... Ayrıca bu karara imza atan kişinin değil "hakim" hukuk fakültesi mezunu olduğundan dahi şüphe ederim... |
14-10-2014, 09:22 | #26 |
|
Dünden beri okuyorum ve hala inanamıyorum...
Bu kadar kişiselleştirilmiş ve ön yargılarla dolu metne karar bile diyemeyeceğim. |
16-10-2014, 14:27 | #27 |
|
Her okuyanı hayret ve dehşete sürükledi zaten bu karar...Dediğiniz gibi teknikten, hukuk terminolojisinden uzak bir karar.Açıkçası ben gülüyorum ve umarım bu ön yargı karar hakimimizle sınırlı kalır,Zira bu kadar açık dillendirilmese de adalet teşkilatı içerisinde maalesef bu ön yargı sık rastlanan bir şey.
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Avukatın Haklı ((haksız??)) Azli Ve Ücreti Vekalet | Av.Ayse E. | Meslektaşların Soruları | 10 | 06-07-2012 14:32 |
davanın konusuz kalması durumunda vekalet ücreti | feride yıldırır | Meslektaşların Soruları | 2 | 20-01-2011 14:04 |
Vekaletten azil halinde aukatlık ücreti..(Kadastro Mahkemesi'nde) | ibreti | Meslektaşların Soruları | 6 | 24-07-2008 11:00 |
azil halinde icra vekalet ücreti tahsilatı nasıl olacak? | meryem kalay | Meslektaşların Soruları | 12 | 14-05-2007 18:27 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |