|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
25-12-2008, 00:03 | #1 |
|
İş-Eser Sözleşmesi
A evinin yapım işini mütaahhit B ye veriyor (çalıştığı gün karşılığı ücret ile değil de netice için ücrette anlaşarak) mütaahit B evin sıva işini m2 karşılığı götürü hesap ile C ve arkadaşlarına veriyor (yine çalışılan yevmiye ve süre karşılığı değil de evin m2 si belli olduğundan muaayen bir ücret ile, sıva 3 günde de bitse 10 günde de bitse aynı parayı alacaklar)
C işyerinde çalışmakta iken kendi kusuru ile kaza geçirerek yaralanıyor SSK müfettişi inceleme yapıyor yukarıda yazılanları tespit ettikten sonra olayın bir iş kazası olduğu neticesine varıyor, SSK tarafından resen kazadan 1 gün önce tarihli işe giriş bildirgesi düzenleniyor ve C ye sürekli iş göremezlik ödeneği bağlanıyor. C iş mahkemesinde A ve B aleyhine maddi manevi tazminat davası açıyor, yapılan bilirkişi incelmelerinde gerekçesi tartışılmamakla beraber olayın iş kazası olduğu vurgulanıyor HGK nın şu an esas karar numarasını hatırlamadığım 2006 tarihli bir kararında İŞ ve Eser sözlemesi tartışılıyor ve yukarıdaki alatılan durum eser sözleşmesine uyuyor şimdi diyelimki A nın B ile B'nin C ve arkadaşları ile aralarındaki sözleşmenin ESER sözleşmesi olduğunu kabul ettiğimiz taktirde 1-davaya iş mahkemesi sıfatı ile bakan Asliye hukuk mahkemesi davayı usul açısından ne şekilde devam ettirecektir? 2-Davanın esası açısından nasıl karar vermek gerekecektir? (hukuksal ilişkinin iş sözleşmesi olduğu kabul edildiği taktirde davalılar iş güvenliği tüzüğü açısından kısmen kusurlu durumdadır) |
13-01-2009, 13:18 | #2 |
|
1- Eser sözleşmesi olduğu takdirde görevli mahkeme genel mahkemelerdir, iş mahkemesi sıfatıyla davaya bakmayacaktır.
2- Eser sözleşmesi olduğu takdirde iş sahibinin ağır bir kusuruna veya hilesine bakılacaktır. Kusur ve hile yoksa iş sahibine sorumlu olmayacaktır. Kolay Gelsin... |
13-01-2009, 15:12 | #3 |
|
Sayın seasoul,
Meydana gelen olayın iş kazası olduğu tespiti yapılmış. Burada yola çıkarak Yargıtay uygulaması ışığında olayın hukuki analizini yaptığımızda ortaya şöyle bir tablo çıkacaktır: 1-A ev yapım işini anahtar teslim suretiyle B'ye devrettiği için olayda A'nın işveren sıfatı bulunmadığından kendisine yönelik dava husumet nedeniyle reddedilecektir. Bu çözüm şeklinin kabul etmek için A'nın iş sürecine doğrudan müdahalesi olmaması gerekir. Yani işçilerin nerede çalışacağını, ne şekilde iş yapacağını, hangi saatlerde gelip hangi saatlerde gideceklerini belirlememesi kısacası işin yönetimine doğrudan katılmamalıdır. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi'nin yerleşik görüşü bu yöndedir. 2- B ve C arasındaki ilişkide ise iki ihtimal vardır. Bunlardan birisi B'nin C'den hizmet satın almasıdır. Bu halde hem B hem de C işveren sıfatına sahip olacaktır. C'nin yanında getirdiği kişiler ise C'nin işçisi olacaktır. Bu işçilere karşı B asıl işveren; C ise alt işveren sıfatıyla sorumlu olacaktır. Ancak B'nin C'ye karşı işveren sıfatıyla bir sorumluluğu bulunmayacaktır. Ancak C ve arkadaşlarını B'nin işçisi kabul edersek -ki burada "hizmet sözleşmesi"nin unsurlarının var olup olmadığı incelenecektir - B, meydana gelen iş kazasından ötürü sorumlu olacaktır. 3- Davaya İş Mahkemesi sıfatıyla bakan Asliye Hukuk Mahkemesi olayın hukuki nitelemesini resen yapacaktır. Olayın iş kazası olduğuna kanaat getirip, C'yi B'nin emir ve talimatı altında çalışan bir işçi olarak kabul ederse şu yolu izleyecektir: a) Olaydaki kusur durumunun tespiti için iş güvenliği uzmanından rapor alacaktır. b) Kusur raporu geldikten ve tarafların itirazları sonrası kesinleştikten sonra davacının maluliyet oranının kesinleşmesini bekleyecektir. Esasında işveren buradaki sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Ancak kusur oranı tazminatın belirlenmesinde yine de etkilidir. İşveren tamamen kusursuz olsa bile tazminata hükmedilebilmektedir. Maluliyet oranının belirlenmesi ise şu şekilde olmaktadır: Kurum müfettişi olayla ilgili değerlendirme yapar, olayın iş kazası olup olmadığına, kimlerin ne oranda kusurlu olduğuna dair bir rapor hazırlar. Bu rapor sonrasında Kurum, sigortalıyı hastaneye sevkederek maluliyet oranını belirler. Maluliyet oranına itiraz olmazsa bu kesinleşr. Maluliyet oranına itiraz için dava açılırsa Mahkeme bu davanın kesinleşmesini bekler. Maluliyet oranı belirlendikten sonra da sigortalıya gelir bağlanır. c) Maluliyet oranı kesinleştikten ve sigortalıya gelir bağlandıktan sonra Mahkeme dosyayı maddi zararın belirlenmesi için hesap bilirkişisine gönderecektir. Bilirkişi dava sırasında alınan rapordaki kusur oranıyla bağlı kalacak, zararı hesaplayacak ve bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerini düşecektir. d) Bu rapora göre de Mahkeme kararını verecektir. 4- Mahkeme taraflar arasındaki ilişkinin hizmet ilişkisi olmadığına karar verirse olayı genel hükümler çerçevesinde çözümleyecektir. Eğer mahkeme iş mahkemesi olsaydı davayı görev yönünden reddecekti. Burada da yine dosya bilirkişiye sevkedilerek olayda B'nin kusuru olup olmadığını, zararın miktarını inceletecektir. Gelen sonuca göre ise kararını verecektir. Buradaki kusur belirleme yönteminin iş kazasındaki kusur belirleme yönteminden oldukça farklı olduğunu belirtmekte fayda var. |
19-01-2009, 00:22 | #4 |
|
İş kazası, eser sözleşmesi
ayrıntılı ve analitik cavabızınız için teşekkür ediyorum öncelikle,
dosyada son olarak netleşmeyen nokta, b ve c arasındaki durum, esasen bu da davalı vekilinin davayı özensiz takibinden kaynaklanıyor, B nin C ye işi m2 hesabıyla verdiği kesin, C nin işçişi olan tanıkların bir kısımı iş sözleşmesini bir kısmı eser sözleşmesini teyit eder beyanlarda bulunmuşlar, m2 hesabıyla verilen işte ücretin çalışılan süre ile değil de bitirilen işe göre tespit edildiği zaten tartışmasız, bu durumda eser sözleşmesinin söz konusu olduğuna dair 2006 tarihli genel kurul kararı var. bu nokta tam ortada yani, en son davalı vekiline sözleşmenin eser sözlemesi olduğunun ispatı hususunda yenim delilile başvurmayı isteyip istemediğini sormayı düşünüyorum. |
19-01-2009, 00:35 | #5 |
|
B ile C arasında eser sözleşmesi olması önemli değil. Zaten alt işverenlik ilişkisinin altında her zaman eser veya vekalet gibi borçlar hukuki ilişkisi vardır. Bu durum alt işverenlik ilişkisinin kurulmasını önlemez.
|
19-01-2009, 00:45 | #6 |
|
Sayın korayoz. Nasıl önemli değil? Kazayı geçiren bizzat C.
Hizmet sözleşmesi dersek B işveren sıfatıyla sorumlu olacka. Eser sözleşmesi dersek C de işveren sıfatına sahip olacak. O yüzden C'nin geçirdiği kazadan B sorumlu olmayacak. Sayın Ayfan Pısıl, hizmet sözleşmesini diğer sözleşmelerden ayıran özellik bağımlılık unsuru. Eğer taraflar arasındaki ilişkide bağımlılık unsuru ön plana çıkıyorsa bence sayı unsuru esaslı olsa bile ilişkinin iş ilişkisi olduğunu söyleyebiliriz. Bakılması gereken şu: C kimlerle çalışacağını kendi mi tayin etmiş, işe geliş gidiş saatlerini kendi mi belirlemiş, ara dinlenmelere kendi mi karar vermiş vs. Bunlar bağımlılık unsurunu ortaya çıkarabilir. Bence bu konu hukuki bir niteleme olduğundan yemine başvurulmaz. |
19-01-2009, 01:06 | #7 |
|
İş kazası, eser sözleşmesi
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
E: 2006/1084 K: 2006/121 T: 29.03.2006 HİZMET AKDİ � İSTİSNA AKDİ � İŞ KAZASI KOŞULLARI (506 SK. m. 11; BK. M. 313*354) Özet: Hizmet akdini karekterize eden unsurlar; �ücret�, �bağımlılık� ve �zaman� olarak sıralanabilir. İstisna akdinde ise zaman belirleyici olmayıp çalışma neticesinde ortaya çıkan sonuç ön planda tutulur. Binanın dış cephesinin boyanması şeklinde beliren somut çalışma ilişkisinde, belirli bir süre çalışma değil, bir sonucun meydana getirilmesi amaçlandığından, ortada hizmet akdinin bulunduğu kabul edilemez.(*) Taraflar arasındaki "Tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Samsun l. İş Mahkemesince davanın kabulüne, karşı davanın reddine dair verilen 13.09.2004 gün ve 2001/53*2004/786 sayılı kararın incelenmesi davalılar (karşı davacı) vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 24.03.2005 gün ve 2004/12320 * 2005/3188 sayılı ilamı ile; (...Uyuşmazlık, davacıların murisi H.K. ile Y.K. arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinde toplanmaktadır. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu�nun 2. maddesinde "bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların bu kanuna göre sigortalı sayılacakları" hükmü yer almaktadır. Borçlar Kanunu'nun 313. maddesinde hizmet akdi, "Hizmet akti bir mukaveledir ki, onunla işçi muayyen ve gayri muayyen bir zamanda hiz*met görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeyi taahhüt eder" şeklinde tarif edilmiştir. Hizmet akdinden söz edebilmek için belirli bir işin, işverene bağımlı olarak çalışma karşılığında bir ücret mukabili yapılması gerekmek*tedir. Borçlar Kanunu'nun 355 ve 356. Maddelerinde düzenlenen istisna akdinde ise "belirli bir işin belirlenen bedel mukabilinde işverenin mesai kısıt*lamasına tabi olmadan yapılıp veya başkalarına yaptırılıp teslim edilmesi" söz konusudur. Hizmet akdinde sürdürülen ve devam eden hizmet, istisna akdinde ise, işten hasıl olacak sonuç önemlidir. Bu ilkeler doğrultusunda somut olay irdelendiğinde; Y.K. oturduğu iki katlı ahşap evin dış cephesinin boyanması için boyacı H.K. ile anlaşmıştır. Her ne kadar mahkemece taraflar arasındaki hukuki ilişkilerin hizmet akdinden kaynaklandığı belirtilmiş ise de, tüm deliller birlikte değerlendi*rildiğinde; davacıların murisi H.K. ile davalı Y.K. arasında günün belirle*nen bir saatinde iş başı yapılıp belirlenen zamanda işin bırakılacağı bu me*sai karşılığında günlük ücret ödeneceği yönünde bir anlaşma olmadığı, müteveffa H.K. ile davalı Y.K. arasında istisna akdine dayalı olarak işin yürütüldüğü sırada meydana gelen kazada H.K.'nin öldüğü, bu nedenle taraflar arasındaki ilişkinin hizmet akdine değil istisna akdine dayandığı anlaşılmıştır. Bir kazanın iş kazası sayılıp sayılmaması kişinin, kazanın olduğu tarihte hizmet akdine dayanarak çalıştığının saptanmasına bağlıdır. Binanın dış cephesinin boyanması için getirilen ustanın yaptığı iş hizmet akdi değil istisna akdi olduğundan, dolayısıyla kazanın iş kazası sayılmayacağı düşünülmeksizin yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davalı Y.K.'nin ve Sosyal Sigortalar Kurumu�nun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece. önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN: Davalılar (karşı davacı) Y.K. ve SSK. vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra ge*reği görüşüldü; Dava, davacılar miras bırakanın ölümünün iş kazası so*nucu olduğunun, birleştirilen dava ise, anılan zararlandırıcı olayının iş kazası olmadığının tespiti ile buna aykırı Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir. Yerel mahkeme, davaya konu olayın iş kazası olduğunun tespiti ile birleştirilen davanın reddine karar vermiştir. Davalılar (karşı davacı) Y.K. ve SSK vekilinin temyizi üzerine Özel Daire; yukarıda metni yazılı gerekçe ile hükmün bozulmasına karar ver*miş, yerel mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Davaya konu zararlandırıcı olay; davacılar murisi H.K.'nin, davalıya ait evin dış cephesini boyaması sırasında, boya fırçasının metal sapının yüksek gerilim hattına temas etmesi sonucu meydana gelmiştir. Uyuşmazlık; davalı Y.K. ile davacıların murisi arasındaki iş görme ilişkisinin hizmet akdine mi, istisna akdine mi dayandığının belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 11. maddesinde iş kazasını oluşturan haller sınırlı olarak belirtilmiştir. Anılan maddeden yola çıkıla*rak iş kazası; maddede belirtilen hal ve durumlardan birinde meydana gelen ve sigortalıyı hemen ve sonradan bedence ve ruhça arızaya uğratan olay olarak tanımlanabilir. 506 Sayılı Kanunun "Sigortalı sayılanlar" başlıklı 2. maddesinde ise, bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanlar bu kanuna göre sigortalı sayılmaktadırlar. Taraflar arasındaki hukuki ilişkinin hizmet akdine dayanması, gerek sigortalılık olgusunun varlığında, gerekse meydana gelen zararlandırıcı olayın iş kazası sayılmasında ön koşul oluşturmaktadır. Hizmet akdi Borçlar Kanununun 313�354. maddeleri arasında düzenlenmiş olup, ayrıca İş Kanunlarında da hizmet akdini düzenleyen çe*şitli hükümler yer almaktadır. İstisna akdi Borçlar Kanununun 353. maddesinde "İstisna, bir akittir ki onunla bir taraf (müteahhit), diğer tarafın (iş sahibi) vermeği taah*hüt eylediği semen mukabilinde bir şey imalini iltizam eder." şeklinde ta*nımlanmaktadır. İstisna akdinde müteahhit eser meydana getirmekten ibaret bir iş görme edimini borçlanmaktadır. Bir iş görme borcu doğuran sözleşme olmakla beraber, burada önemli olan, çalışmanın kendisinden ziyade, bu çalışma neticesi ortaya çıkan ve objektif olarak gözlenmesi kabil sonuçtur (Cem Baygın. Türk Hukukuna göre istisna sözleşmesinde ücret ve tabi olduğu hükümle S.8) Müteahhit, iş sahibi ile akdi ilişkiye, girerken bir sonuç (eser) meydana getirmeyi taahhüt etmektedir. Bu anlamda eser, bir iş görme faaliyetinin maddi veya maddi olmayan sonucudur. Kuşkusuz bağımsız bir varlığı değiştirmeye, işlemeye veya biçimlendirmeye yönelik edimler de eser kavramına dahil sayılır ve istisna sözleşmesinin konusunu oluştururlar. Ücret belli bir süre çalışıldığı için değil, netice için ödenmektedir. Müteahhidin, kararlaştırılan zamandan önce taahhüdünü yerine getirmesi, ücret üzerinde herhangi bir etki meydana getirmeyecektir. İstisna akdinde ekonomik risk müteahhit tarafından yüklenirken, hizmet akdinde işveren tarafından karşılanacaktır. Hizmet akdini karakterize eden unsurlar; "ücret", "bağımlılık"'ve "zaman" olarak sıralanabilir. Hizmet akdinde zaman belirli bir süre çalışmak ön planda iken, istisna akdinde zaman belirleyici olmayıp, sonuç ön planda tutulmaktadır. Hizmet akdinde, işçinin işi ifa, özen gösterme, sadakat borcuna karşılık, işverenin ücret ödeme, ihtimam ve yardım gibi borçları bulunmaktadır. Zaman ve bağımlılık unsurları hizmet akdinin ayırıcı ve belirleyici özellikleridir. Çalışan, Borçlar Kanununun 313. maddesinin öngördüğü çerçeve içinde, zaman ve bağımlılık unsurlarını gerçekleştirecek biçimde çalışmaktaysa, aradaki çalışma ilişkisi hizmet akdine dayanıyor demektir. Bilindiği üzere zaman unsuru, çalışmanın, işgücünün belirli ya da belirli olmayan bir süre içinde, işveren veya vekilinin buyruğunda bulundurmayı kapsamaktadır. Hiç kuşkusuz çalışan, bu süre içinde, işveren veya vekilinin buyruğu ve denetimi altında (bağımlı olarak) edimini yerine getirecektir. Burada söz konusu olan bağımlılık ise, her an ve durumda çalışanı denetleme veya buyruğuna göre edimini yaptırma olanağını işverene tanıyan, çalışanın edimi ile ilgili buyruklar dışında, çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte bir çalışmadır. Eğer ki çalışan, işgücünü belirli ya da belirli olmayan bir zaman için çalıştıranın buyruğunda bulundurmakla yükümlü olmayarak, işveren buyruğuna bağlı olmadan sözleşmedeki amaçları gerçekleştirecek biçimde edimini görüyorsa, sözleşmenin amacı bir eser meydana getirmekse, çalışma ilişkisi istisna akdine dayanıyor demektir. Davada somut olayın özelliklerine bakarak çözüme ulaşılmalıdır. Çalışma ilişkisinin istisna akdine dayanması halinde iş sahibinin, iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan iş sağlığı ve güvenliğini sağlama yükümlülüğü bulunmayacağı gibi meydana gelen ölüm olayı da 506 Sayılı Kanunun kapsamında iş kazası olarak adlandırılamayacaktır. Binanın dış cephesinin boyanması şeklinde beliren somut çalışma ilişkisinde, belirli bir süre çalışmanın değil, bir sonucun meydana getirilerek, bağımsız bir varlığı değiştirmeye, işlemeye veya biçimlendirmeye yönelik edimin amaçlanmış olması, hizmet akdinin yukarıda tanımlanan ayırt edici ve belirleyici özelliklerinin somut iş görme ilişkisinde bulunmaması karşısında, meydana gelen ölümlü zararlandırıcı olayın iş kazası olarak değerlendirilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ: Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK�un 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının davalı Y.K.'ye geri verilmesine, 29.03.2006 gününde oyçokluğuyla karar verildi. (*) Gön.: Ali GÜNEREN, (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi Başkanı) |
19-01-2009, 01:11 | #8 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Bahsetmek istediğim buydu. Bağımlılık unsuru araştırılmış ve olayda bu unsurun olmadığı görülmüş. Somut olayda da bence bu durum araştırılmalı. Saygılar |
19-01-2009, 01:13 | #9 |
|
esasen, bahsettiğiniz hususlar tanıklara açık açık sorulmamış, kesin olan bişey varsa işçileri C bulmuş
sigorta müfettisi de aksi yöndeki iddialara rağmen bunlar hiç değerlendirmeyip iş sözlemesi ön yargısı ile tutmuş tutanakları, aslında C bir kısım tanık beyanlarına göre ordan başka da bir sürü inşaatın sıva işini kendi işçileri ile yürütüyormuş, sigorta müfettişi sayesinde hiç birim ödemeden şimdi sürekli iş göremezlik ödeneği alıyor. bu davada davacı avukatının 4 de biri kadar da davalı avukatı işine özenseymiş dosya çoktan kemale erecekmiş.. vs..vs.. herneyse yardımların için teşekkür ederim engin bey. ii akşamlar |
19-01-2009, 01:16 | #10 |
|
Sonuçta hizmet tespitine ilişkin bir durum da olduğundan tanıklar yeniden çağrılıp sorulabilir bence. Ama benim kanaatim B ile C arasındaki ilişkinin istisna akdine dayalı olduğu yönünde. İşçileri kendisinin bulması, başka şekilde de işler yapması istisna akdini ön plana çıkarıyor.
Yardımım olduysa ne mutlu. Saygılar |
19-01-2009, 01:19 | #11 | |||||||||||||||||||||||
|
dinlenen tanıkların bir kısmı tamamen C nin emrinde çalıştıklarını söylüyor, bir kısmı da B ve C nin emrinde olduklarını söylüyor, hepsinin ortak ifadesi maaşlarını C den alıyorlar. yukarıda belirtilen ayrıntılı belirleyici hususlar tanıklara açık açık sorulmamış, tanıkların tekrar dinlenmesi yoluna da resen gidemiyoruz, o yüzden durum ortada kaldı, esasen benim kanaatim eser sözlemeşi yolunda ama o genel, "yargıtay ne der" sorusunun cevabı netleşmiyor |
19-01-2009, 01:20 | #12 |
|
mesajları aynı anda yazıp yollamışız
teşekkürler tekrar |
19-01-2009, 01:23 | #13 |
|
Hizmet tespiti davalarında olayın kamusal yönü nedeniyle hakim kendisi tanık tespit edip dinleyebiliyor. Burada da benzer bir imkan tanınabilir bence
|
19-01-2009, 01:32 | #14 |
|
Olayınız anlattığınız kadarıyla tam bir muvazalı alt işverenlik ilişkisi. Buna göre alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçileri olarak işlem görecektir. Ancak C açısından bu durum kabul edilemez aksi takdirde B nin C ye bağımlı olarak çalışması, sözleşmesini fesh ettiği takdirde bildirim sürelerine uyması, B tarafından sigortalanması gibi çeşitli durumlar söz konusu olurdu. Bunlara dikkat edilmeksizin C nin B nin işçisi sayılması mümkün değil. Benim yukarda belirttiğim husus olayın diğer bir yönünü göstermek içindi.
|
19-01-2009, 01:39 | #15 |
|
C işveren değilmiş kusura bakmayın arkadaşlarıyla iş almış demişsiniz ozaman işçi sayılmasıda pek ala mümkün.
|
19-01-2009, 02:03 | #16 | |||||||||||||||||||||||
|
yenin konusunda eser aktini davalı iddia ediyor diye yemin verilebilirmi diye düşünmüştüm ama haklısınız yemin delili burda doğru olmayabilir. |
19-01-2009, 02:05 | #17 | |||||||||||||||||||||||
|
|
12-04-2013, 13:38 | #18 |
|
Benzer bir konuda fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim. A ve B arasında inşaat yapı işi dolayısıyla işveren- taşeron ilişkisi var. B ile müvekkil arasında imzalanan bir sözleşme mevcut ve bu sözleşme gereği müvekkil bu iş kapsamında imalat yapmayı taşeron sıfatıyla taahhüt ediyor. İşin gerçekleştirilmesi sırasında B'nin işçisinin de kusurundan kaynaklanan bir nedenle müvekkil göçük altında kalarak vefat ediyor. Tanık ifadeleri müvekkilin B'nin işçisi olduğu yönünde. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığımız tazminat davası görevsizlik kararı üzerine İş Mahkemesinde devam ediyor ve tazminata karar veriliyor. Bu arada B'den bir kısım da tahsilat yapılıyor ancak A'nın temyizi sonucu Yargıtay yukarıdaki kararda da geçen gerekçelerle uyuşmazlığın eser sözleşmesinden kaynaklandığından bahisle görev yönünden kararı bozuyor. Bu durumda ortaya çıkacak sonuç nedir? Davaya genel mahkemede devam edilmesi halinde sorumluluk ne şekilde belirlenecektir?İş Mahkemesinin görevi konusunda ne düşünüyorsunuz?Teşekkürler.
|
06-05-2015, 14:40 | #19 |
|
m2 ile ilgili yargıtay kararından bahsetmişsiniz.Fakat ben bulamadım.Yardımcı olursanız sevinirim..Saygılarımla.
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Eser Sözleşmesi /Hizmet Sözleşmesi | Fatma KAPUÇAM | Borçlar Hukuku Çalışma Grubu | 14 | 19-10-2011 10:54 |
eser sözleşmesi | avkt | Meslektaşların Soruları | 2 | 13-11-2007 22:28 |
eser sözleşmesi ve çekler | forever_freedom | Meslektaşların Soruları | 3 | 25-08-2007 15:53 |
eser sözleşmesi mi satış sözleşmesi mi | korayoz | Hukuk Soruları Arşivi | 5 | 08-03-2007 15:49 |
eser sözleşmesi | stjservet | Borçlar Hukuku Çalışma Grubu | 5 | 17-08-2006 19:11 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |