|
Hukuk Haberleri Hukuk Haberleri, duyuruları, güncel hukuki gelişmeler. [Haber Ekleyin] |
25-12-2006, 17:32 | #1 |
|
Defalarca Ölümle Tehdit Edilen Hukuk Fakültesi Öğrencisi Devlet Korumayınca Öldürüldü
Sığındığı devlet cinayeti seyretti
Eski sevgilisinin ölümle tehdit ettiği Derya, 'Beni koruyun' feryadıyla devlete sığındı. Ama onu ne polis, ne savcı duydu. Derya artık yaşamıyor! Lube Ayar Derya Samancı Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi bir genç kızdı. Ayrıldığı erkek arkadaşının ölüm tehditleri üzerine defalarca polise ve savcılıklara başvurdu. Korunmak için devlete yaptığı bütün başvurular, her seferinde eski sevgilinin serbest kalmasıyla sonuçlanıyordu. Eve de baskınlar düzenleyen eski sevgiliyi iki baskın arasında polise yapılan başvuru da durduramadı. Sonunda, Üsküdar'da bir ilköğretim okulunda öğretmenlik yapan eski sevgili, Derya'yı bıçaklayarak öldürdü, erkek arkadaşını da ağır yaraladı. Derya Samancı, 2002'de tanıştığı X'ın (28) psikolojik sorunları olduğunu fark edince ayrılmak istedi. Genç kız, üç yıl boyunca X'la ilişkisini bitirmeyi başaramadı. 2005'te ayrıldıklarında ise ölüm tehditleri başladı. 27 Eylül: İlk baskın ve ilk tedavi Samancı eski sevgilisinden kurtulmak için X'ın aramalarına yanıt vermedi ve cep telefonunun numarasını değiştirdi. Ancak X 27 Eylül gecesi, genç kızın Üsküdar'daki evini bastı. Derya'nın çağırdığı polis X'ı gözaltına aldı. Yarım saat geçmeden serbest kalan X, yeniden genç kızın evine geldi. Derya, daha sonra savcılığa yaptığı suç duyurusunda durumu şöyle anlatıyordu: "Tekrar gelince onu sakinleştirmek ve kurtulmak için konuşmak zorunda kaldım. Birlikte doktora gitmeye ikna ettim. Doktora gitmesinin etkisi sadece 20 gün sürdü. Tekrar rahatsız etmeye başladı." 5 Kasım: Silah aldım, öldürürüm X, Kadıköy Gençlik Merkezi'ndeki dans kursundan çıkan Derya'nın yolunu kesti. Genç kızın sonraki suç duyurusuna göre X burada, "Senin için Adana'dan silah temin ettim. Ya benimle görüşeceksin ya da öleceksin" diye bağırdı. 8 Kasım: Yine yolunu kesti Kadıköy'de genç kızın ikinci kez yolunu kesti. Derya, polise ihbarda bulunacağını söyleyince X, "Daha kötü olur, delik deşik ederim seni" dedi. 9 Kasım: Çifte suç duyurusu Genç kız, ......... ve .......... başsavcılıklarına suç duyurusunda bulundu. Dilekçesinde, "Her an ölüm tehdidi altında yaşıyorum. Psikolojim bozuldu. Geceleri uyuyamıyorum, dışarı çıkmaya korkuyorum" ifadelerini kullandı. 2 Aralık: Silahlı baskın Derya, kız arkadaşı Mine'nin doğum günü için buluştuklarında silahlı olan X'ın evinin kapısını tekmelediğini ve tehdit ettiğini polise bildirdi. Olay yerine gelen ........ Polis Merkezi ekibi, tutanak düzenleyerek evden ayrıldı. Polis, 4 Aralık'ta X'ı ifade vermeye çağırdı. Karakolda Derya'nın iddialarını yalanlayan X, evindeki kurusıkı tabancayı polise teslim etti. Nöbetçi ...... Savcısı YZ, X'ın serbest bırakılmasını istedi ve tabancayı kendi rızasıyla verdiği için el koyma iznine gerek görmedi. 6 Aralık: Baskın üstüne baskın Derya, X'ın tehditlerinden korktuğu için erkek arkadaşı Özgün Ç. ile birlikte arkadaşının Kartal'daki evinde kalmaya başladı. 6 Aralık gecesi saat 21.00'de Üsküdar'daki evin zilini çalan X, Derya'nın ev arkadaşı Güneş Y.'ye ve nişanlısı Erdoğan B.'ye tehditler savurup gitti. X, saat 23.00'te ve 01.00'de tekrar kapıya dayanınca, Güneş ve nişanlısı karakola başvurdu. Olanları polise anlatan Güneş, ağlayarak Derya'yı aradı. Genç kız, Özgün ve arkadaşı Himmet'le birlikte taksiyle Üsküdar'daki eve gitti. Ve ölüm kapıyı çaldı Saat 03.00'te X bir kez daha zili çaldı. Derya, kapıyı açar açmaz içeri dalan X, elindeki 14 santimlik bıçağı genç kızın göğsüne, Özgün'ün de karnına ve kasığına sapladı. Evdeki diğer gençlerin yardımıyla etkisiz hale getirilen X, polise teslim edildi. Derya, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Özgün'ün tedavisi ise sürüyor. X savcıya verdiği ifadede, kendisine 'psikoz depresyon' tanısı konulduğunu söyledi. Devlet, katili kontrol altında tutmalıydı Olayla ilgili olarak görüşüne başvurduğumuz İstanbul Üniversitesi Ceza Hukuku öğretim üyesi Doç. Dr. Adem Sözüer şunları söyledi: "Tehdidin tekrarlanması durumunda, mutlaka tedbir almak gerekir. Bazı olaylarda tehdidi yapanların ruhsal dengesizliği söz konusudur. Bu nedenle böyle kişiler üç haftaya kadar gözlem altına alınabilir. Ancak önemli olan resmi makamlara verilen yetkilerin etkili biçimde kullanılmasıdır. Bu yetkiler kullanılmaz ve bu nedenle kişiler zarar görürse, zarar gören insanlar devlete karşı tazminat davası açabilirler. Ayrıca yetkiler kasten kullanılmamış, kasten ihmal edilmişse bu da bir suç olur." Dava için yeterli delil yokmuş Polislerle savcıların Derya'nın çabalarına rağmen sergiledikleri tutum, cinayetten sonra da devam etti. ...... Cumhuriyet Savcısı AB, Derya'nın ev arkadaşı Güneş Y.'nin cinayet günü polise yaptığı şikâyeti takipsizlikle sonuçlandırdı. Savcı kararda, kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilemediğini iddia etti. Direkt öldürsem mi? Kapıdayım... Özgün Ç.'nin avukatı tarafından savcılığa verilen Derya'nın cep telefonundan, X'ın gönderdiği tehdit mesajları çıktı. İşte o mesajlardan bazıları: 19 Kasım (Saat 20.12): Şu babanı da bulayım, müthiş bir final yapacağım... 6 Aralık (Saat 18.31): Kurusıkıyı teslim ettim, bundan sonra Özlem'in ordayım, bu son olacak inan.. 6 Aralık (Saat 19.59): Boşu boşuna hapis yatmayacağım, göreceksin.. 6 Aralık (Saat 20.55): Deniz perde çekmiş camına.. 6 Aralık (Saat 21.37): Deniz'i rehin alsam gelir misin? 6 Aralık (Saat 21.42): Direkt öldürsem mi? 6 Aralık (Saat 23.35): Kapıdayım... http://www.milliyet.com.tr/2006/12/2...m/axyas02.html |
25-12-2006, 17:53 | #2 |
|
Devletin Sistemine güvenmiyorum ! Sİstem ilkel ve çağdışı.
Aktardığınız olay TÜrkiye'nin suçu önleme ve hukuk sisteminin,hazırlık kovuşturmalarının ilkel ve çağdışı olduğunu gösteren çok güzel bir örnek.
Tanık koruma proğramına alınan şahitlerin de polis kayıtlarına ulaşılarak öldürüldüğü duyumları var. Türkiye bu şekilde çağdaş dünyada yerini alır mı ? Türkiye ve TÜrk Halkı böyle bir durumu hak ediyor mu ? Rüşvetle ve Karaparayla Mücadele Yasası uyarınca bir memuru şikayet ettim.Yasa uyarınca bu tür soruşturmalar çok gizli olur ve şikayetçinin kimliği özenle saklanır.İki-üç gün sonra yaygın basından bir gazeteci arıyarak elimdeki bilgileri istedi,olayı manşet yapacaklarını söyledi."Bana nasıl ulaştınız ?"dedim."Biz gazeteciyiz."dedi.DÜşünün.Ve ürperin. Peki bu neden böyle oluyor ? Kimse üzerine düşeni yapmıyor da ondan. Av.Ali HALLAÇ www.merthd.orh.tr www.merthd.org.tr/forum |
25-12-2006, 18:51 | #3 |
|
ne denilebilirki allah ailesine sabır versin
şimdi devlet gerekeni yapar adamı cezalandırır sonra mı birileri genel af çıkarır adam serbest kalır ve giyer bir siyah takım elbise vs... sorun sistem de mi insanlarda mı bir önemi varmı netice ortada bunu değiştirmek mi uzun süreç yeni bir nesil gerektirir,20 yıl önce itiraz edilen uygulamalar şu anda bile görmek mümkün heralde yapabileceğimiz engüzel şey halil ibrahime su taşıyan karınca misali gibi tarafımızı belirlemek daha fazlasını beklemek bu memleketde hayal olur, alacağımız yolda ancak karıncanın alacağı yol kadar olur |
25-12-2006, 19:40 | #4 |
|
Allah bu kardeşimiz ve benzeri şekilde katledilen insanların ailesine sabır versin..başka diyecek bişey bulamıyorum...bir hukukçu olarak böylesi olayları duydukca tüylerim diken diken oluyor..yetkililerin ve görevlilerin artık daha dikkatili olması gerekiyor sanırım..hele ki artık adam öldürmenin bi ekmek parasına yapılacak kadar basitleştiğ dönemimizde..
|
25-12-2006, 19:46 | #5 |
|
Gerçekten bu olay çok vahim bu kız ne yapsaydı daha ölmemek için...
Adalete güvenmenin sonucu bu olmamalıydı.Ünlü yada Zengin biri mi olması gerekiyordu onun adaletten faydalanabilmesi için... yada yargı yerlerine başvurmayıp adaleti kendisi mi sağlasaydı ölmemek için... olay yargı sistemi için çok üzücüdür.Olay bir cana malolmuştur... Bir can yok olduktan sonra adaletin ne önemi vardır...Adaletin amacı o canı korumak değil midir? daha nice canların yok olmaması vede canilerin toplumda elini kolunu sallayarak serbestçe her istediklerini yapamaması ümidiyle... Saygılarımla... |
25-12-2006, 19:56 | #6 |
|
Yazık...
Daha gencecik bir can....Böyle ihparlara ve de suç duyurularına daha itimalı davranmalıyız ne yazık ki ne canları böyle boşvermelerle kaybediyoruzzzzz
|
25-12-2006, 21:14 | #7 | |||||||||||||||||||
|
Değerli Üyeler,
Gelin bir değişiklik yapalım: Gelin en azından bu habere "duygularımızı" yazmayalım! Ahlarla, vahlarla, "yazık olmuş gencecik kıza" mesajlarıyla, başsağlığı iletileriyle bir yere varamadık, varamıyoruz, varamayacağız. Bu mesajları her sitede, her forumda yazıyorlar, en basitinden haberi yayınlayan milliyet gazetesinin sitesinin habere yorum bölümünde bu tip duygusal yorumlardan yüzlercesi var. Biz hukuk sitesiyiz ve hukukçularız. Biz sadece üzüntülerimizi değil, çözümü de paylaşmak için konuşabiliriz. Biz "Derya Samancı"yı geri getiremeyiz, ama söylediklerimizle, yaptıklarımızla, önerilerimizle bir sonraki benzer olayın kurbanının hayatta kalmasını sağlayabiliriz. Gelin bunu yapalım. Bakınız haber içinde güzel bir detay var, diyor ki:
İşte bu bir hukukçu yorumudur. Gelin bunları konuşalım: Hangi devlet görevlisi suç işledi? Bu ölümde Polisin, Savcının rolü nedir? Kusuru olan görevlilere karşı hangi yollar işletilebilir? Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı benzer olayların bundan sonra olmaması için hangi önlemleri alabilir? Yasalarda, yönetmeliklerde ne değiştirilebilir? Emniyet Müdürlüğü benzer olayları engellemek için alt kademelere nasıl bir talimat verebilir? Tehdit suçlarının cezai takibi nasıl yapılabilir, müeyyideleri nasıl belirlenmelidir? Biz bunları konuşmalıyız. Biz fikir üretmeliyiz. Biz ürettiğimiz fikirlerle benzer olayların bir daha olmamasını sağlamaya çalışmalıyız. Kederli aileye başsağlığı dileyecek, faile lanet okuyacak, taziyelerini ve üzüntülerini bildiren çok insan olacak ama onlar bizim sahip olduğumuz çözüm ve fikir üretebilme gücüne sahip olmayacak. Bırakın duygularını o insanlar paylaşsın, biz hukukçular daha önemli ve daha zor birşey yapmayı deneyelim: duygularımızı bir kenara bırakıp, somut çözümler ve önerilerle bir sonraki kurbanın hayatını kurtarmaya çalışalım. |
25-12-2006, 23:02 | #8 |
|
Bu kız daha ne yapsaydı hukuka güvenmekten başka...
eğer hukuk bu kızı korumadıysa neden hukuk var o zaman insanlar öldükten sonra isterseniz idam edin ne olacak o ölen kız geri gelebilecek mi? Hukukun caydırıcılık özeliiğini falan bir yana bırakıyorum o zaten kalmadı,en azından aleni bir tehlikeyi durdurabilseydi... ama durdurmadı veya durduramadı bu hukukun acizliğidir...ve biz hukukçular demekki toplumun değerlerini koruyamaz durumdayız suç oranları her geçen gün artmakta hukukçular acaba kendilerine bir soruyorlar mı?neden insanlar öldürülüyor diye... Eğer bu kız adalete güvenmeyip kendisi adaleti sağlasaydı şimdi belki de ölmemiş olacaktı...Hukuk artık adaleti insanların kendilerinin sağlamasına yol açacak seviyeye geldi buna bir ilaç bulunmalıdır... Saygılarımla... |
25-12-2006, 23:07 | #9 |
|
Sayın Admin,
Çabanız ve temennileriniz çok güzel, çok idealist! Ancak siz kağıt üzerinde istediğiniz kanunu çıkartın, mevzuatınızı dört dörtlük hazırlayın, bir şeyi değiştirmedikçe, sonuç yine aynı olacaktır maalesef! İnsana değer vermeyen kafa yapısı! Esas meselemiz bu bence! Bunu nasıl değiştireceğiz, mümkün müdür ve dahası elimizden gelir-gücümüz yeter mi? Saygılarımla. |
25-12-2006, 23:20 | #10 | |||||||||||||||||||||||
|
O zaman hukuk niye var?Sosyoloji veya psikoloji olurdu hukukun yerine.. Buna katılmıyorum nasıl toplumun cevaz verdiği davranışlar olacaksa elbetteki toplumun cevaz vermediği yani onaylamadığı davranışlarda olacaktır. İnsan yaratılış gereği davranışlarını iradesine göre yönlendirebilme yeteneğine sahiptir ve bu özelliğinden vazgeçemez... Esas problem hukukun tam olarak yeterli olamamasıdır ve hukuku yeterli düzeye getirebilmekte biz hukukçuların görevidir...Bu görevimizi yapmıyorsak bizim hukukçuluğumuz nerede kalıyor. |
25-12-2006, 23:25 | #11 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Admin'e katılıyorum. Sizler sıradan vatandaşlar değilsiniz. "Bir eylemi bir hukukçu gerçekleştiriyorsa yol göstermeme ihtiyacı yoktur, o ne yapmak istediğini biliyordur" diye düşünürüm. Hukuk'un içinden gelen insanların "ah-vah" demeye hakkı yoktur. Yol gösterin izleyelim sizi. Kısacık hukuk bilgimle (daha önce de yazdığım gibi) yasaları ben uygulayacaksam, neden vergilerimle polis, yargıç ve savcıları besliyorum? Vatandaş olarak yasaları, içtihatları eski-yeni hukuk kurallarını bilemem ama siz bilirsiniz. Görevini yerine getirmeyen görevlileri "neye dayanarak" suçlayacağımızı bize gösterin, biz de sizinle eşzamanlı çalışıp, sorunu çözelim diye düşünüyorum. (Van'da kadın sığınma evleri ile ilgili devletin harekete geçirilmesini hatırlayınız) İsyana teşvik gibi oldu ama "pasif güç, güçlerin en güçlüsüdür" diye eklemek istiyorum. Saygılar |
25-12-2006, 23:41 | #12 |
|
http://www.bianet.org/2006/12/25/89497.htm
-------------------------------------------------------------------------------- BİA Haber Merkezi 25/12/2006 Ayça ÖRER ayca@bianet.org -------------------------------------------------------------------------------- BİA (İstanbul) - Bugün (25 Aralık) gazetelere yansıyan "Ölüm Gelirken Adalet Seyretti" ve Veresiye Alan Eşe Ölesiye Dayak haberleriyle ortaya çıkan "kadınların şiddet tehdidine karşı ne yapabileceği" sorusuna Avukat Şenal Sarıhan, yasaların yetersizliğini belirtip, kişilerin koruma almak için kendi kanıt ve tanıklarını yaratmak zorunda olduğuna işaret ederek yanıt verdi. Milliyet'in haberine göre Ersan Yıldız'ın tehditleri nedeniyle polis ve Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvuran ve başvurularından sonuç alamayan Derya Samancı'nın, Yıldız tarafından öldürülmesi, "Adli birimlerin tehdit karşısında aldığı önlemler yeterli mi?" sorusunu akla getiriyor. Mor Çatı gönüllüsü Zelal Yalçın ve İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Nazan Moroğlu fiziksel ve psikolojik şiddet gören kadınların hukuki süreçleri işletmekte zorluk çektiğini belirtiyor. bianet'in görüştüğü adlarını vermek istemeyen Adalet Bakanlığı yetkilileri "konunun inceleneceğini", İstanbul Barosu Başkanı Kazım Kolcuoğlu ise, görevini yerine getirmediği iddiası ortaya atılan Savcı Haşim Güvercin hakkında durumun gelişimine göre, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) başvuruda bulunabileceklerini söylüyor. Sarıhan: TCK çıkarken boşluğa dikkat çekmiştik Avukat Sarıhan, Derya Samancı örneğinde olduğu gibi, aynı çatı altında yaşamayan, sevgililik ilişkisi sürdürmeyen ya da geçmişte sürdürmüş olan çiftler arasında yaşanan tehditlerin ispat zorluğuna işaret ediyor. Bireylerin aile içi şiddetten 4320 sayılı yasayla koruma altına alındığını hatırlatan Sarıhan, yasa kapsamına girmeyen vakaların "çaresizliğin"den söz ederek, "Bu konuda yargı sistemimizin çok daha iyi yapılandırılması gerekiyor" diyor. Bu tür vakalarda gözden kaçan, Türkiye'de uygulanmayan bir konu olduğunu belirten Sarıhan, bu konunun tehdit edenlerin psikolojik durumunun tespiti için işlem başlatılması olduğunu açıklıyor. Savcılığın Adli Tıp Kurumu'ndan kişilerin psikolojik durumuyla ilgili tespitte bulunmasını isteyebileceğine işaret eden Sarıhan, bu tür bir durumda yapılması gerekenleri şöyle maddeledi: * Öncelikle polise, sonrasında Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvuruda bulunacağız. * Olayı ispatlayacak kanıtları toplarken, çok kanıt ve tanık bulmaya özen göstereceğiz. * Olayda cinsel tehdit söz konusu ise, bunu da yetkili makamlara ileteceğiz. * Kanıt gösterecek durumda değilsek ve telefonla tehdit almışsak, telefon dinlenmesi talebinde bulunacağız. "4320'nin kapsamı genişletilmeliydi" Sarıhan bu durumda, savcının tehdidi tehlikeli bulması halinde tutuklama isteyebileceğini söyleyip, ancak delil yetersizliğinin korunmaya engel olduğunu vurgulayarak, "genel olarak suçun önlenmesi konusunda özel korumalar yok" diyor. TCK'nin çıktığı süreçte kadın örgütlerinin itirazları arasında birlikte yaşayan ya da imam nikahı olan kadınların maruz kaldığı şiddete ilişkin 4320'nin kapsamının genişletilmesi önerisi olduğunu anımsatan Sarıhan, bu talebin "imam nikahını teşvik etmiş oluruz" itirazıyla geri çevrildiğini hatırlatıyor. Sarıhan, "Esas olarak kadının şiddete karşı korunması konusunda özel düzenlemelere ihtiyaç var; sadece evli olması gerekmiyor. Kadının şiddete daha çok maruz kalması sorunu varsa, özel koruma gerekiyor" diye ekliyor. Moroğlu: Ailenin harekete geçirilmesi gerekiyor Avukat Moroğlu, Derya Samancı'nın başvurusunun değerlendirilmesi sırasında ihmal olup olmadığının araştırılmasının ancak Samancı'nın ailesinin başvurusuyla mümkün olduğunu açıklıyor. Bu durumda, yalnızca kadın örgütlerinin girişimlerinin yeterli olmadığını anlatan Moroğlu, bundan sonra ancak kamuoyu oluşturarak olayın unutulmasının engellenebileceğini dile getiriyor. İstanbul Barosu Kadın Komisyonu'nun şikayetlere ne ölçüde yardımcı olduğu sorusuna ise Moroğlu, 2006 yılı içinde 13 binden fazla kadının Baro'ya başvurarak çözüm aradığını, buna karşın 12 milyonluk İstanbul'da halen nasıl bir yöntem izlemesi gerektiğini bilmediğini ifade ederek yanıt veriyor. Yalçın: Erkek şiddetine karşı hala tedbir yok Mor Çatı gönüllüsü Yalçın da Sarıhan gibi 4320 sayılı yasa dışında kalan kadınların korunmadığını belirtiyor, bunun bir zihniyeti işaret ettiğini dile getiriyor. "Bu erkeğin vurduğunu, devletin baktığını gösteriyor" diyen Yalçın, bu tür olayların ardından açılan davaları takip etmememin de bir eksiklik olduğunu aktarıyor. Bu konuda, sivil toplum kuruluşlarının baskı oluşturmasındansa yasalardaki boşlukların doldurulmasını öneren Yalçın, polisten savcılığa uzanan süreçte, bir ara birimin önemini de vurguluyor. Yalçın, sözlerini, "erkekler vuruyor devlet koruyor. Erkek şiddedine karşı hala tedbir yok" diyerek bitiriyor. Kolcuoğlu: İnceleme isteyebiliriz Konuyla ilgili bir açıklama yapılıp yapılmayacağı sorumuza, adını vermeyen Adalet Bakanlığı yetkilisi, "gerekli görülmesi halinde bir açıklama yapılacağını" bildirmekle yetindi. İstanbul Barosu Başkanı Kolcuoğlu, İstanbul ve İzmir'de yaşanan vakaların ardından yargı süreçlerinde bir eksiklik olup olmadığının Baronun başvurusu ile araştırılabileceğini açıkladı, İstanbul'daki Derya Samancı'nın vakasının inceleyeceklerini söyledi. (AÖ/TK) |
26-12-2006, 00:29 | #13 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Bence hukukun acizliği değil, devletin acizliği. Olanlara bakınca insan, tüm bu olaylarda devlet güçlerinin kasıtlı bir hareketi mi var demekten kendisini alamıyor. Ama ben tüm olanları acizliğe ve iyi eğitilmemişliğe bağlıyorum, kasıtlı harekete değil. Kadınlar dayaktan ve ölümden kurtulmak için kaçar, polise sığınır ve şikayetçi olur. Polis ne yapar peki ? Şikayetçiye inanmaz, şahit dinlemez, olayı ciddiye almaz ve kanuni işlemde bulunmaz. Tehdit eden kişi göz altına bile alınmaz ve bundan cesaret alarak tehditlerini artırır ve günün birinde kurbanını öldürür. Bence Ceza Kanunu'nun 106. maddesi oldukça açık. Bu açıklığı hayata geçirmek için polisni ve savcıların gelen şikayetleri dikkate alıp gereken incelemeyi yapmaları gerekir.
Şiddet kurbanlarının polisi, hayati tehlike içinde olduklarına inandırmaları her ülkede zor. Hafta sonunda Münih'te çıkan gaztelerin bildirdiklerine bakılırsa, Alman Polisi, en azından Münih Polisi bu konuda biraz daha hassas. Haberlere göre kendisinden on yaş küçük karısını ve 9 ve 11 yaşlarındaki çocuklarını durmadan döven Türk koca, karısının şikayeti üzerine geçen hafta tevkif edilmiş. Polis kadının dövme ve seksüel baskı konusunda anlattıklarını inandırıcı bulmuş. Polis kocalarından dayak yiyen kadınları cesaretlendirmek için bu gibi durmlarda çekinmeden şikayet etmelerini salık veriyor. Saygılarımla |
26-12-2006, 02:05 | #14 |
|
Türkiyede birşey olur biter sonra ah-vah etmeye başlarız. Oysa kurban çoktan verilmiştir ve bir hayat son bulmuştur. Artık Derya için söylediklerimizin, söyleyeceklerimizin ve yapacaklarımızın hiçbir önemi yok. O artık duymuyor,görmüyor,hissetmiyor, gülmüyor, ağlamıyor, sevmiyor... o artık suçlu da sorumlu da aramıyor.
Saygılarımla.. |
26-12-2006, 09:10 | #15 |
|
Ne kadar kolay insan hayatı görüyoruz
|
26-12-2006, 09:40 | #16 |
|
Bu türden olaylar ne yazık ki toplumun özellikle de kadınların hukuka olan güvenlerini sarsıyor.Aynı zamanda suça eğilimli kişilerin cesaretlenmesine de katkıda bulunuyor.Bunu önlemede sadece suç sonrası değil suç öncesi önleme görevi de olan polise yeterli eğitim verilmesi gerekmektedir. Zira aksine hareketleri TCK md.257/2 de tanımlanmış olan Görevi İhmal suçuna vücut verecek ve sorumluluklarına neden olacaktır.Aynı husus değerli savcılarımız için de geçerlidir.
Bu nedenle hukukun yeterince işlemediği ülkemizde üzüntülerimizi belirtmek yerine daha somut çözümler üretmeliyiz. |
26-12-2006, 12:18 | #17 |
|
'Asıl suçlu, kızımı koruyamayanlar'
Defalarca polise şikâyet ettiği ve savcılığa hakkında suç duyurusunda bulunduğu eski arkadaşı öğretmen Ersen Yıldız tarafından öldürülen Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi Derya Samancı'nın babası Turgut Samancı, asıl suçlunun "adalete sığındığı halde kızını korumayanlar" olduğunu söyledi. Kızının hukuk okuduğu için sorunu hukuki yollarla aşmaya çalıştığını, ancak savcı tarafından kovulduğunu söyleyen Samancı, "Ben çocuğuma silah kullanmayı, gayri ahlaki yöntemleri öğretmiş olsaydım, hakkını aramak için bu kadar çırpınmazdı" dedi. Samancı şunları anlattı: "Benim hukuka saygım sonsuz. Hukuki mercilerde bulunup da görevini yapmayanlaradır isyanım. Bakın kaç tane şikâyeti var kızımın. Bir insan feryat ediyor; öleceğini, öldürüleceğini bile bile adalete sığınıyor. Ama, sığındığı adalet onu koruyamıyor. Savcının gerekçesine bakın, 'delil teşkil edecek herhangi bir şüpheye rastlanmamıştır' diyor." Samancı, kızının ölümünde ihmali bulunanların peşini bırakmayacağını belirterek, "Bu davanın başka olayların önüne geçmesi için mücadele edeceğim. Bütün hukuki yöntemleri deneyeceğim" dedi. www.milliyet.com.tr |
26-12-2006, 12:58 | #18 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Kaç hukukçu utandı, kaç hukukçunun yüzü kızardı, kaç hukukçunun vicdanı sızladı?
Diyen acılı bir babanın cümlesini, kaç hukukçu "belki de hayatta da kalırdı" şeklinde dillendirmese de, içinden geçirerek tamamladı? Saygılarımla. |
26-12-2006, 14:12 | #19 |
|
Sayın Üyeler
Sorumlulukları ayırarak tartışmakta fayda var. Yoksa çözüm yolu bulmak zorlaşıyor: Birinci konu: tehdit suçu şikayet edildiği halde, müştekiyi yalnız bırakan hukukun zayıflığı İkinci konu: tehdit olduğu halde müştekiyi koruyamayan idarenin zayıflığı diye düşünürsek, bu üzücü ölümün arkasında devletin hem yargı erkinin, hem de yürütme erkinin (idarenin) kusuru bulunduğu ortaya çıkıyor: Bu durumda da tehdit suçunun işlenmesinde yeterince etkin ve hızlı olamayan yargı konusunda neler yapılmalı sorusu ve tehdit karşısında önlem alamayan idarenin bu görevini yapmasını sağlayacak neler yapılmalı sorusunu cevaplandırabiliriz. Sorular doğru olursa yanıtlar da doğru olur. Bu nedenle üyeleri hukuk çerçevesine davet eden Sayın Admin'e ve bu çerçevede hukuki katkıda bulunan üyelere teşekkür ederim. Saygılarımla |
26-12-2006, 16:36 | #20 |
|
Bir 'Derya' vakası daha
İstanbul'da eski sevgilisi tarafından öldürülen Derya Samancı'nın başına gelenler Antalya'da tekrarlandı. Şevket Akbulut ve kızı Seval, 3 ay önce savcılığa şikâyet ettiği kızının eski sevgilisi tarafından öldürüldü İstanbul'da kendisini tehdit eden eski sevgilisine karşı defalarca polise ve savcılığa başvurmasına karşın öldürülmekten kurtulamayan Derya Samancı'nın başına gelenlerin benzeri Antalya'da da bir baba kızın başına geldi. Kahvaltı masasında önceki gün kızı Seval ile birlikte öldürülen Şevket Akbulut'un, kızının eski sevgilisi zanlı Ahmet Ergün Özkala hakkında daha önce suç duyurusunda bulunduğu ortaya çıktı. Milliyet, dün Samancı'nın ölmeden önce polis ve savcılığa yaptığı başvuruları manşetten duyurdu. Hukukçular, resmi makamların yetkilerini kullanması durumunda Samancı'yı tehdit eden zanlının üç haftaya kadar gözlem altına alınabileceğini, ancak bunun yapılmadığını belirttiler. Kumluca'da oturan emekli eczacı kalfası Şevket Akbulut (67), üst katı inşaat halindeki tripleks villasının giriş katında kızı Seval (37) ile kahvaltı yaparken kapısı olmayan binaya giren saldırgan, tabancasıyla peş peşe ateş etti. Baba kız olay yerinde can verdi. http://www.milliyet.com.tr/2006/12/26 |
26-12-2006, 20:52 | #21 |
|
Bilindiği gibi maalesef emniyetin can güvenliğini koruma görevi idari niteliktedir. Esas itibariyle bu konuda C. Savcının bir suç olmadan müdahale yetkisi yoktur. Somut olayda Derya, tehdit sebebiyle sık sık C.Savcılığına müracaatta bulunmuş bu çerçeve de işlemler yapılmıştır. Derya kaymakamlığa müracaat ederek korunma talebinde bulunsa durum değişir miydi? Hayır.
O halde ne yapmalı. Öncelikle gönüllü bir kaç arkadaş çıkıp Derya'nın ailesi ile irtibat kurarak Türkiye'de hiç bir yargı yoluna başvurmadan direkt olarak İnsan hakları mahkemesine dava açmalıdır. Uzalşama teklifini asla kabul etmemelidir. buradan çıkacak mahkumiyet bu yolda düzenleme yapılmasını itici sebep olacaktır diye düşünüyorum. |
26-12-2006, 21:29 | #22 |
|
İstanbul da polisinde Jandarmanın da işi çok yoğun. zaten savcılığın yoğunluğunu düşünemiyorum. personel açığı ne yazıkki çok. ama bu yoğunluk altında yinede teknik takip yapılabilirdi. o zaman elde edilemeyen bütün delillere ulaşılabilirdi. bu noktada ben baştan savmadan başka bişey göremiyorum. kim olursa olsun sorumlulular hakkında yasal işlem başlamalı. zaman zaan jandartmaq personeli olamam karşın ben bile tehdit alabilyorum ki belinden silahı hiç çıkarmayan biri olduğum herkezce bilinmesine karşın o genç kız ne yapsın..
|
26-12-2006, 21:53 | #23 | |||||||||||||||||||
|
Sayın Turan
Devleti ittirmek gerektiği görüşünüze katılıyorum. Siz bu ittirmenin dışardan hukuki yolunu göstermişsiniz. Ama bildiğim kadarıyla AİHM den de kararlar çok geç çıkıyor. Ayrıca o kararların devleti ne kadar ileri götüreceği belli değil. Acaba içerden bir ittirme daha kolay ve çabuk olmaz mı ? AİHM ‘nden karar alacağımıza kendi yargımızdan alacağımız bir karar daha etkili ve yararlı olmaz mı ? Açılacak bir dava sonucunda devlet organlarını kendine getirecek bir karar çıkmaz mı? Bu nedenle mi iç hukuk yolları tüketildikten sonra başvurulacak uluslararası mahkemeden medet umuyoruz ? İç hukuk yolları kaç yılda tüketilir? Kendimizden umudumuz olmalı. Kendimize güvenimiz olmasa da, hiç olmazsa kendimizden umudumuz olmalı. Saygılarımla |
26-12-2006, 21:56 | #24 |
|
1 - Bu olayda polis üzerine düşeni yapmış yakalamış ifadeleri almış ama adliyede inkar gelerek ben yapmadım ben etmedim ikrarı ve serbest polisin aldığı ifadeler dikkate alınmış olsa (%10) bu duruma gelinmez..
2 - Kanunlarımız yeterli konumda değil mağduru koruma programı var ama sanıklar korunmakta veya söz sahibi mağdur (ekabir) kişiler korunmakta |
26-12-2006, 22:01 | #25 |
|
Sayın Armağan,
Türk yargısına güvende hiç sıkıntım yok. Sonuna kadar da güveniyorum. Lakin Türk politikasına o kadar güvenim yok maalesef. Türk yargısının vereceği karar ne olursa olsun idare ve siyaset bundan ne yazıkki etkilenmiyor. Ama AİHM karar verince ne oluyorsa oluyor bizimkiler harekete geçiyor. Önerim o nedenledir. |
26-12-2006, 22:45 | #26 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Direkt öldürsem mi? Kapıdayım... Özgün Ç.'nin avukatı tarafından savcılığa verilen Derya'nın cep telefonundan, X'ın gönderdiği tehdit mesajları çıktı. İşte o mesajlardan bazıları:
Sayılanlar Ceza Kanunu Madde 106 daki TEHDİT suçunu oluşturmuyor mu Sayın Turan? |
27-12-2006, 00:43 | #27 |
|
Soruşturma dosyasını görmeden olay hakkında yorum yapmanın doğru olmadığına inanıyorum.İhmali olanlar varsa gereği elbette yapılacaktır.Türkiye bir hukuk devletidir ve hukuk herkes için gereklidir.Mağdur ya da şikayetçinin yanında yer alan hukuk elbette şüphelinin yanında da yeralacaktır.Olayları sadece yargı açısından yorumlayıp bakıp "devlet seyretti" diye nitelendirmek yanlıştır.Olay toplumsal boyutta ele alınmalıdır.Örneğin psikolojik hasta olan kişi nasıl öğretmenlik yapmaktadır.Ya da bu insanı hiç gözünü kırpmadan insan öldürmeye sevk eden nedenler nelerdir. Süre ve kişi bakımından Yeterli sayıda gözlem altına alabileceğimiz kurumlarımız varmıdır.Bırakın bu kadar insanın yoğun olduğu istanbulu anadolunun ücra köşelerinde sadece ama sadece bir kişinin ruhsal durumunu değerlendirebilecek merkezlerimiz varmıdır.Olayı soruşturan cumhuriyet Savcısı ne yapmalıydı, ne yapabilirdi, ne yaptı.Yasalarımız neye ne kadar müsaade etmekte.Bir kişinin özgürlük alanını kısıtlarken dengeyi de koruyabilmeliyiz.Çok üzücü bir durum keşke yaşanmasaydı.Bir daha Keşke dememek için doğru düşünüp doğru yorumlamak doğruyu bulmaya çalışmak gerekmektedir.Saygılarımla
|
27-12-2006, 00:45 | #28 |
|
okuyunca insanın tüyleri ürperiyor,bir düşünün psikolojik rahatsızlığı olan biri tarafından devamlı tehdit ediliyorsunuz hayatınızın tehlikede olduğunu gereken merciilere başvuru yaparak yardım bekliyorsunuz, ama hiçbir şey yapılmıyor siz her an ölümün nefesini ensenizde hissederek korku ve infial içinde yaşamınızı sürdürmeye çalışırken bir gün saldırı gerçekleşiyor ve hayata elveda ediyorsunuz. şimdi sadece haber olarak okuduğumuz bu olayın müştekisi yerine kendinizi koyar mısınız ve yorumlarınızı o pencereden yaparmısınız? Suç teşkil edecek delil bulunamadığından.......devam edip gidiyor, bu arada derya korku filmindeki gibi her an huzursuz uykularını kaybetmiş,her an ölüm korkusu içinde tedirgin ve kendini koruyacak mekanizma ne yazıkki yukarda belirttiğim cümle ile müdahale edemiyor,şimdi suç teşkil edecek delil bulundu,ama bir cana mal oldu orası başka, benim asıl tedirginliğim bu şahsın bir süre sonra değişik isimlerle anılan afla yine aramızda olacağı,ve kendine yeni kurbanlar bulmakta gecikmeyeceği,neden bu konuda tek satır cümle göremiyorum yazılanlar havanda su dövmekten öteye gidemiyor,bu kadar mı kaderci bir toplum olduk, ben sade bir vatandaş olarak böyle bir durumla karşılaştığımda kesin ve köklü bir çözüm ne olabilir onu merak ediyorum,kendi işin kendin gör olayı mı yoksa nickimdede vurguladığım hukukun üstünlüğü ilkesi ile en doğal hakkım olan yaşama hakkımın yasalar çerçevesinde en ivedi şekilde çözümünü beklemek mi tabii bu sırada hala hayatta kalabilme şansına sahip olabilmişsem,bunun yanıtını okumak istiyorum ama inandırıcı olması kaydıyla, buyrun!
|
27-12-2006, 03:37 | #29 |
|
"Esas itibariyle bu konuda C. Savcının bir suç olmadan müdahale yetkisi yoktur" denilmiş. İlk sorun şu: Savcının müdahale etmesi için burada TCK anlamında bir suç oluşmamışmıdır? Elbetteki oluşmuştur:"Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." TCK m. 106 oldukça açıktır. Bu maddeye göre tehdit suçunun oluşması için belirtilen şekilde bir tehdidin var olması yeterlidir. Ayrıca tehdit konusu edilen şeyin gerçekleştirilmiş olması gerekmez.Yani olayda öldüreceğim demesi yeterlidir "öldürülmesi gerekmez". Ayrıca maddeye göre tehdit konusu yapılan şeyin fail tarafından gerçekten yapılabilecek olması gerekir.Sanırım açıklamaya gerek yok: yapılamayacak birşey olsaydı şimdi tartışılmazdı zaten. TCK m. 106 anlamında "TEHDİT" suçu oluşmuştur ve bu durumda şikayet üzerine savcılığın olaya müdahale etmesi gerekirdi.
Gerçekten de soyut düşünceler yerine somut düşünceleri sunarsak ve somut adımlar atarsak daha verimli sonuçlar alınabilir. Evet şimdi bizler hukukçu kimliğimizle (her ne kadar henüz öğrenci olsam da) hareket edip somut adımlar atmalıyız. Yazılanları okurken ve yorum yazarken kaç sigara içtim hatırlamıyorum. Umarım burada bütün üyelerin yazdıkları dikkate alınır ve bu tür olaylarla karşılaşmayız. Saygılar.. |
27-12-2006, 08:50 | #30 |
|
...genç bir insan toprak olmuştur.ben hukuk devletine olan inançımı aklımla birlikte yitiriyorum...saygılarımla...akdevrim...27.12.06.
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Hukuk Fakültesi Öğrencileri! Hangi Üniversitedensiniz..? | oguzhand0 | Hukuk Lisans Eğitimi | 723 | 24-03-2014 18:00 |
Gazi Üniversitesinde Hukuk öğrencisi olmak! | Hasan Bahadır Büyükavcı | Hukuk Lisans Eğitimi | 91 | 12-11-2010 17:23 |
hangi hukuk fakültesi | myilmazin | Hukuk Lisans Eğitimi | 49 | 27-12-2009 21:25 |
hukuk öğrencisi öldürüldü | urteil | Hukuk Haberleri | 39 | 22-03-2007 14:47 |
Hukuk öğrencisi kız, eski sevgili kurbanı | Av. Galip DAĞTEKİN | Hukuk Haberleri | 0 | 08-12-2006 11:41 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |