01-02-2007, 05:00 | #1 |
|
Bİlişim Suçları Yasası Nasıl Olmalı?
Türk ceza kanununda var olan m243 244 245 246 nın yeniden düzenlenmesiyle ilgili görüşleriniz nelerdir? Sizce izlenmesi gereken yol özellikle internet alanında nasıl olmalı (yarar ve zararları göz önünde tutularak)?
|
13-02-2007, 11:19 | #2 |
|
Neler Bilişim Suçu olmalı
Sn.Katılımcılar,
Bilişim suçlarını tanımlamaya kalkışmadan önce, bilişimi bu amaca uygun tanımlamalı. 30 yıldır teorik, 23 yıldır da pratik olarak içinde bulunduğum bir alan olduğundan; konuyu felsefi, teknik ve vicdani yönleriyle ele almaya olduğunca uygun biçimde, sıfırdan yapacağım. Yasamanın nasıl tanımladığı ise ancak suç işleyip yakalanınca önem kazanır; ama umarım doğru ve yeterli olur. GİRİŞ ===== TANIM ----- Bilişim; gerçek hayattaki olaylar ve insan faaliyetlerinden kaynaklanan bilgi/verinin 1. Elde edilmesi 2. İşlenerek a) özetlenmesi b) Değerlendirilmesi c) Başka biçimlere dönüştürülmesi 3. Aynen ve / veya işlenmiş haliyle depolanması 4. İletimi ve dağıtımı ve bu işlemlerin sağlıklı ve verimli yürümesi için gerekli olan çalışmalar bütünüdür. Dikkat ederseniz, burada bilginin soyutluğu açıkça belirgindir. Gerçek hayattaki olaylar dediğimiz zaman; olayların görüntüsü, sesi gibi doğrudan bilgiler ile, ölçülebilir yönlerine ilişkin ölçüm değerlerini, veya sözel aktarımlarını kastediyoruz. İnsan faaliyetlerinden kaynaklanan bilgi derken de, onlara ait söz ve yazıları, hayal ürünlerini. Elbette bunları sıralarken amacım bilişime konu olabilecek bilgileri kısıtlamak değil; anlamayı kolaylaştırmak. Yoksa, bilgi tanımına giren herşey; bugün olmasa yarın, eninde sonunda bir gün, bilişimin konusu olacaktır. Olmayacağını düşünmek safdillik olur. Birkaç gün önceki bir gazete haberine göre, insan duygu ve düşüncelerinin EEG üzerinden anlaşılması yolunda başarı elde edilmiş. Bu bir bilişim faaliyetinin sonucudur. Bilişim, her türlü bilginin ölçülebilir, işlenebilir hale getirilmesi diye özetlenebilir; ve bu iş için kullanılan, olmazsa olmaz araçlar, bilgisayarlardır. Veri-İşlem, Bilgi-İşlem, Bilişim sözcükleri genellikle eş anlamlı kullanılır. Veri, (data) işlenen bilginin, içeriğinden bağımsız olarak kullanılabilir parçalarını ifade eder. Bazen yanlış olarak girdi (input) yerine de kullanıldığını görürüz. Bilgi-İşlem yerine bilişim dememizin nedeni; bilgi işlenerek elde edilen sonuçlara göre, varılan kararlarla, bilgi edinme ve işleme süreçlerinin yeniden biçimleniyor olmasıdır. Yani işlenen bilgiler, hem kaynakları, hem işleyenler, hem kullananlarla etkileşim içindedir. Böylece herkes 'bilişmekte' dir; hatta işleyen araçlar, yani programlar bile. Bunun en somut örneği, tablolama programlarıdır. Bundan on yıl öncesiyle bugünküler arasında dünyalar kadar fark görülür. UNSURLAR -------- Tanımdan yola çıkarsak, bilişimin unsurları, taraflarına varırız: 1. Bilginin kaynağı: Bilgiyi elde eden araçlar veya bilginin üreticisi 2. Bilginin işlemcisi: Bilgiyi işleyen araçlar veya bilginin işleyicisi 3. Bilginin depolayıcısı 4. Bilginin hedefi: Bilgiyi kullanan araçlar ve bilginin kullanıcısı Bilgiyi elde eden araçlar derken, bunların en tipik olanını örnek gösterebiliriz: klavye. Fakat, bir telsiz cihazı veya bir preamplifikatör aracılığıyla EKG elektrodu da olabilir. Ya da daha genel anlamda: (buna dijitalizasyon = sayısallaştırma diyoruz) 1. Gerçek hayattaki bir olayı elektriksel olarak ifade edebilen 2. Bu elektriksel ifadeyi bilgisayarlarca işlenebilir hale getirebilen herşey bilgiyi elde eden araç olabilir. Bilginin üreticisi dediğimizdeyse, bunun bir insan olması gerekir. Her ne kadar araçlardan gelene veri, insanlardan gelene bilgi deme eğilimi var ise de; bilgi sözcüğü veriyi de kapsar. Örneğin, 'Ahmet' deki 'A', 'h', 'm' harflerinin herbiri veridir. Ama 'kapıyı kim kapadı?' sorusunun cevabı olarak 'Ahmet', bilgidir. Yine de bu, 'Ahmet' in veri olması niteliğini değiştirmez. Dikkatinizi çekmiş olacağı üzere, 'veri' her zaman bize anlamlı gelmek zorunda değildir. Bilgiyi işleyen araç derken vermemiz gereken örneklerden biri ekran kartı, bir diğeri de bilgisayarın ana kartıdır. Bir bilgisayarın içindeki ve ona bağlanan her araç aslında bilgi işleyen araç niteliği taşır. Örneğin, bir modem, yazıcı, monitör de. Bu araçların ortak özelliklerinden birisi de hepsinin kendi içinde bu 'işleme' işini yapacak donanıma gömülü yazılım unsurları taşımalarıdır. Hiçbirisi kendilerine iletilen bilgiyi olduğu halde bırakmaz, mutlaka bir veya birkaç program kullanarak değiştirir, amaca uygun hale getirir. Bilginin işleyicisi dediğimiz zaman ise, elbette yine 'Ahmet' gibi, bir insandan söz etmemiz gerekir. İnsan, hem programları tasarlayan ve yazan, hem verileri giren, hem de bilgisayar tarafından kendisine sunulan bilgileri beyninde işleyerek bir sonuca veya karara varan kişi olarak iş görüyor olabilir. Bilginin depolayıcısı, burada sadece araç niteliğindedir, çünkü bilgisayarlarda depolanan bilgiler o kadar fazla ve çeşitlidir ki, bir insanın onları depolaması hemen hemen olanaksızdır. Kaldı ki, bu gereksizdir de. Bilgisayarlar zaten bu iş için icat edilmiştir. Bilgisayarlar bu bilgileri elbette sadece veri anlamında, çoğu manyetik olan çeşitli yöntemlerle depolamaktadır. Örneğin hard-disk dediğimiz parçalar bu işi yapar ve bir hard disk içindekilerin ne olduklarını asla bilmez. Onun için depolanan şey sadece 0 ve 1 lerden ibarettir. Onları tarif edilen parçalar halinde alır, saklar ve istendiğinde sunar. Bilgisayarların bellekleri de depo niteliğindedir. Belleklerin büyük bölümü sadece bilgisayar açıkken depo görevi görür, kapatılınca bilgiyi kaybederler; fakat kaybetmeyen de vardır. Bilgiyi kullanan araçlar, bilgisayarlara bağlı olarak bir iş yapmak üzere depolanmış bilgiden yararlanan araçlardır. Örneğin; yazıcılar kağıt benzeri ortamlara aktarılma sırasında depolanmış bilgiden yararlananlardan biridir. Veya, bir iletişim kodlama programı, bellekte depolanmış bir dizi veriyi şifreleyerek farklı hale getirir. Ya da daha somut bir iş olarak, bir üretim tezgahı, bilgisayarla yönetiliyorsa, hem PLC programını ondan alabilir, hem de çalışması sırasında yolladığı kontrol değerlerinin bellekteki değerlerle karşılaştırılmasını bekleyip, gelecek emre göre hareket edebilir. Bilginin kullanıcısı olan insansa, bilgiyi onun algılayabileceği biçimlere dönüştürmek gerekir. Bunlar hemen daima yazı, ses, görüntü biçimindedir. Bu noktada, çok önemli bir saptama yapmakta yarar var. Nasıl depolama araçları depodaki bilgiler konusunda bir bilince sahip değilseler; bilişimde rol alan araçların hiçbirisi de aslında ne yapmakta oldukları konusunda bir bilince sahip değildir. Onlara belli durumlarda belli veriyle ne yapmaları gerektiği programlar tarafından bildirilmiştir. Örneğin, bir sayı peşinden belli bir işaret, onun da peşinden bir başka sayı gelirse iki sayıyı topla denmiş olabilir. Sayının ne olduğu, işaretin ne olduğu önceden tarif edilmiş olduğundan, işlemci bu işlemi yapar. Bilgisayarın kendisine tarif edilmemiş bir veri veya işlemle birşey yapması mümkün değildir. Bunu sadece insan yapabilir. Yani, aslında işleyici daima bir insandır; ama işi o anda yürüten, insan değil, bir araç olabilir. O aracın yaptığı işlemi, daha önceden ona yapması gerekeni tarif etmiş olan insanın, yani programcının yaptığı bir işlem olarak görmek gerekir. SUÇLA İLİŞKİ ============ Bilişimde rol alan unsurlarda aynı noktaya gelebildiysek; suç kavramı ile ilişkileri nasıl kuracağımıza bir göz atmakta yarar var. Tanımda yer alan işlemlerin her aşaması suça konu olabilir. Yani bilgiyi elde ederken, işlerken, depolarken, iletir veya dağıtırken suç işlenebilir. Ancak, işlenen suçun failini tayin etmeye kalkışmadan önce, bilginin sayısallaştırma dönemi öncesindeki haliyle işlenegelen suçları ayırmamız gerekir. Yani, bilginin sayısallaştırılarak işlenmesine özgü durumlarla, bu sayede kolaylaşmış suçları ayrı ele almak gerekir. ESKİ SUÇLARA YENİ YORDAM ------------------------ Örneğin, fikri haklara ilişkin suçlar, özellikle de telif hakları, internet sayesinde milisaniyeler içinde dünyanın her tarafından gerçekleştirilebilir hale gelmiştir. Aynı biçimde, şirket bilgileri veya şahıs özel bilgilerinin çalınması veya kötü amaçla kullanımı da. Nasıl bir bilgisayarın çalınmasını bilişim suçu sayamayacak isek, bu suçları da bilişim suçları sayamayız. Eğer istenirse, ilgili ceza maddelerine ağırlaştırıcı veya hafifletici bağlar kurulabilir, ama ayrıca tanımlanmalarının ne anlamı, ne de gereği vardır. Diyelim ki, internet sitesinin girişini tek sayfaya kısıtlamamış bir şirket var. Sayfaların telifi ve marka ya da patent haklarına ilişkin duyurusunun okunmamış olmasından doğal birşey olamaz. İyi niyetli birisi, bir arkadaşının verdiği bağlantı ile dördüncü sayfayı okuyup, orda yer alan koruma altındaki bir buluşu kullanma özgürlüğü olduğunu pekala düşünebilir. Bu gibi bir durumda, kullanıcının değil, site sahibi şirketin kötü niyetinden bile söz edilebilir. Bilmeyenlere kullanma fırsatı verip, sonra onların mal ve gelirlerine el koymayı planlamadığını bilmemiz mümkün değildir. Ancak, internet öncesinde bu durumu yaratmak mümkün değildi. Kişinin şirkete gitmesi, bilgiyi edinmesi gerekiyordu ve o sırada doğal olarak kendisine durum bildirilecekti. Daha büyük olasılıkla buluştan hiç haberi olmayacak ve doğal olarak da kullanma fırsatını bulamayacaktı. Tersini düşünelim: şirket her türlü önlemi almış olsun ve ilgili sayfalara girmeden önce herkes duyuruyu okumak zorunda kalsın. Bu durumda, şirketin niyetinden kuşku duymak mümkün olmayacaktır; hakka tecavüz edenin niyeti belli, suçu sabit olacaktır. Bir başka durum, şirket sitesinin şirket yerel ağına da bağlı olması ve yeterli güvenlik önlemi olmadığı için gizli bilgilerine engelle karşılaşılmadan erişilebilir olmasıdır. Şirketin bu yolla elde edilmiş bilgilerden şikayetçi olması mümkün müdür? Elbette değildir; çünkü iç ağa erişim açıktır ve internet kullanıcısı doğal olarak karşı karşıya geldiği her bilgiyi memnuniyetle alıp kullanacak veya yararlanacaktır. Aslında bu durumların hepsi eski suçların yeni yüzleridir; ve her zamanki gibi, koşullar ve niyetleri ortaya çıkartan unsurlar, suçun kanıtlarıyla birlikte değerlendirilmek durumundadır. Eskisine göre göze çarpan tek fark, koşullar ve niyetleri ortaya çıkartan unsurların çok hızlı, saniyeler içinde değişiyor olmasıdır. Örneğin, 10:18:03.0000 da gördüğünüz bir sayfayı 10:18:03.0100 de artık göremiyor olabilirsiniz. Bu durumda, suçun değerlendirmesini nasıl yapacaksınız? Doğrudan hasar bırakan haller hariç, suçu saptamanız bile mümkün olamayacaktır. Üstüne üstlük, şikayetçi tarafın belirttiği zamanda üzerine düşenleri yerine getirmiş olup olmadığını, örneğin her türlü önlemi almış olduğunu nerden bileceksiniz? Önlemi rahatsız edici olayın farkına vardıktan sonra aldıysa (örneğin yeni bir yazılımı devreye soktuysa veya bir parametreyi değiştirdiyse) buna ilişkin kayıtlar yoksa, nasıl saptayacaksınız. Bundan ayrı olarak, özel olarak kötü niyet taşımadığı halde, satın aldığı bir programın yetenekleri sayesinde bir kullanıcı haberi bile olmadan yasak bölgelere girmiş ve görmüş olabilir. Bunu sitenin sahibi şirket farketmiş, kanıtları toplamış, gireni de uyarmış olabilir. Giren uyarıyı almış veya alamamış, almış ama yazılım ve donanımı uyarıyı işleyip ona iletmeyi becerememiş olabilir. Bu durumu kanıtlamak da her zaman mümkün olmayabilir, ama şirket gireni kovalama yolunu bulabilir ve bir daha girilmesini önleyebilir olmalıdır. Bunu internete açık olmanın önkoşulu olarak görmek gerekir. İnternetin özelliği, bir noktadan dünyanın her yerinde sunulan bilgiye erişmek olduğu kadar, oradan her yere bilgi sunabilmek özgürlüğü veya kolaylığıdır. Anahtar nokta, bu ortamı 'kolaylık' olmaktan ibaret mi bırakacağımız, yoksa bir 'özgürlük' olarak mı değerlendireceğimizdir. Yasa koyucunun bakışının 'özgürlük' olarak şekillenmesi, fakat ticari kuruluşların kendi bilgilerini güvence altına almak için istedikleri düzenlemeleri yapma yoluna gitmeleridir. Ticari bilginin sağlığı ve güvenliğini korumak ticari kuruluşların, iletişim özgürlüğünü güvence altına almaksa devletin görevidir. Yasa, iletişim özgürlüğünü kısıtlar maddeler içermemelidir. MEDYA NİTELİĞİ -------------- Öte yandan, bütün bilişimi değil, ama interneti bir iletişim medyası olarak tanımak ve bu açıdan da eski suçları gözden geçirmek gerekmektedir. Öncelikle herkesin sanki başka konu yokmuş gibi sürekli ilgilendiği yasak yayınlar konusuna değinmek isterim. Yasak yayınların ne oldukları yasalarda bellidir. Hatta, kırmızı noktalı yayınlara dahi izin verilmektedir; basılı halde veya sinema ve televizyondan. Belirlenen kuralları çiğneyenlere verilecek cezalar da bellidir. O halde, neden internet bu açıdan sürekli gündemdedir? Bunun üç önemli nedeni vardır: 1. erişimin dünya çapında kolaylaşması, dolayısıyla devletin kendi başına yapacağı düzenlemelerin yetersiz kalmasının kaçınılmazlığı 2. yasak veya kısıtlı yayınlar için ne yerli, ne uluslararası kuralların olmaması 3. internet kullanımının çocuklar ve gençlerde daha bilinir ve yaygın olması Yasak yayın diye birşeyin asla mümkün olamayacağı artık kabul edilmelidir. Bunda direterek; o ya da bu yönde yayın yapılamaz, şu ya da bu söylenemez demekten vaz geçilmelidir; çünkü bununla başa çıkmak mümkün değildir. Kapıkule' nin öteki tarafında geçince okunabilecek bir yayını Edirne' den okutmamaya çalışmak kadar saçma birşey olamaz. Kaldı ki, Almanya' dan alınma hatlı bir cep telefonunu bilgisayarınıza bağlayıp internete çıkabilir; oradan da istediğiniz siteye erişebilirsiniz. Eğer Almanya' da iken erişebildiğiniz siteye buradan erişmenize izin verilmezse, hem aracı şirket, hem de onu buna zorlayan devlet, yasa, dava konusu olabilir. Olmadı, isterseniz o telefonla Ege sahilleri veya Edirne, Kırklareli' nin sınıra yakın bölümlerine gidip aynı işi yapın, Yunan aracıları üzerinden nereye isterseniz ulaşın. Hiçbirini beğenmediniz mi, bir uydu bağlantısı kiralayın ve istediğiniz yere erişin. Daha nasıl anlatayım, bu tür bir sansür sadece maddi olanakları kısıtlı vatandaşlar üzerinde uygulanabilir bir niteliktedir; devletimize yakışmaz. Olsa olsa kullanıcısı kısıtlanan yayınlardan söz edilebilir; bu da yazılı ve görsel basındaki kurallardan elbette farklı olamaz. Yani, internetin, daha da doğrusu ağ yayıncılığının (web publishing) bir yayın ortamı olduğunu belirtmek yeterlidir. Her ne kadar yasayı kullanıcısı kısıtlı yayınların neler olacağını belirleme zahmetinden kurtarsak da, bunu nasıl kontrol edilir kılabileceği bir soru işareti olarak kalmaktadır. Bunun bir yolu, parmak izi algılayıcılarını zorunlu kılmak olabilir. Kayıt olma ve parola kullanımı yeterli olmayabilir. Kendi ülkemizde hangi sitenin neyi nasıl yapacağına ilişkin kurallar koymak mümkün olmakla birlikte, diğer ülkelerden yayın yapanlara kural koyacak halimiz yok. Fakat bu durumla ilgili olarak, bilgi kaynağı ülke içinde olduğu saptanan kural dışı dış yayınları yapan kişi ve kuruluşlara ağırlaştırılmış cezalar pekala konabilir. Dikkat ediniz, bilgi kaynağı dedim, bilgi deposu değil; çünkü site Galapagos' ta olsa ve yayınladığı sayfalar oradaki bir bilgisayarda bulunsa bile, o sayfaların kaynağı TC nde olabilir. Sayfalar burada hazırlanıp, oradaki bilgisayara yükleniyor (upload) olabilir. Ancak, kırmızı noktalı yayınlar ve diğer koşullu kısıtlı yayınlar için en kısa zamanda uluslararası kurallar konmasının da peşini bırakmamak gerekir. Çünkü, bazı küçük ülkeler belli paralar karşısında bu tür sitelerin hiçbir kurala tabi olmaksızın yayınına izin vermektedirler. Kendi vatandaşları internete bağlanmaktan yoksun, ama yüzlerce ağ yayıncısını barındıran ada devletler bulunmaktadır. Kırmızı noktalı yayınlar kadar, cinsel açıdan suç kabul edilen işlere karışan veya vasat sağlayan siteler de vardır. Çocuk pornosu örneğin. Bunların faili yurt içinde olduğu sürece bulunduklarında o suçların cezası neyse onu alırlar, fakat yurt dışında iseler haklarında gıyabi kararlar alınmalı, yabancıysalar ilgili devletin işlem yapması için başvuruda bulunulmalıdır. IP numaraları veya site adı blokajı gibi yöntemler bu sitelere karşı yeterli önlem olamaz. Bu noktada, internet bağlantısı yoluyla erişilen elektronik posta ve sohbet hizmetlerini yayından ayrı tutmak gerekir, çünkü onlar kişinin kendi isteği ile yürüyen faaliyetlerdir ve halka açık değildir, tarafları vardır. Bağlantı bu tür işleri yürütmenin ortamını sağlamakla birlikte, bunlar ağ yayıncılığı hizmeti değildir. Bu işlerde kolaylık olarak bilgisayar dünyasında kabul edilen servis numaraları kılavuz alınabilir. İLETİŞİM NİTELİĞİ ----------------- Elektronik posta, sohbet (chat), duyuru panoları (forum, bulletin board), tartışma odaları (chat room) bu grupta sayılabilir. Bunlarda her zaman taraflar olduğu için, birçok suç daha bireyseldir. Örneğin, size küfür edilmiş olabilir, başkasına edilen küfürlerden haberdar edilmiş olabilirsiniz. Sizin açınızdan teke tek görünen bu faaliyet, sizinle birlikte yüzbinlerce kişiye karşı aynı anda yapılmış olabilir. İstemediğiniz biçimde bilgisayarınız ve özel yaşamınıza tecavüz edilmiş olabilir. Ama bütün bunların gerçek hayatta da karşılıkları olduğundan, ayrı cezalara gerek yoktur. Tek konu, gönderenin veya suçu işleyenin saptanmasıdır. YENİ TANIMLANMASI GEREKEN SUÇLAR ================================ MEDYAYA İLİŞKİN --------------- Bir yayının içeriğini çalmak eski bir suçtur; hatta yayına engel olmak bile; fakat yayının içeriğini değiştirmek diye bir suç ben bilmiyorum. Ağ yayınında ise bu çok kolay olabiliyor. Bu tam bir telif hakkı suçu da değil. Bir açıdan; böylesi girişimi; Hürriyet gazetesi adı ve görünümünde bir gazete basarak; dağıtım sırasında kamyonlardaki asıl gazeteleri kendi bastıklarımla değiştirmem gibi değerlendirmek gerekiyor. Bir başka açıdan, Hürriyet matbaasına girip, gazetenin basım öncesi son halini kimseden habersiz ve izinsiz olarak değiştirdiğim, ve basımın sonuna ve kamyonlara yüklenene dek beklediğim ve gerekirse zor kullandığım da düşünülebilir. Yol açtığım sonuç bunlarla aynıdır. Bastığımın içeriğiyle ilişkili suçların cezaları da bu suçlarınkine eklenmelidir. Ayrıca, bu suç bir marka ihlali de sayılır. Bu tür suçlara ne ceza verildiğini bilmiyorum; ancak, yeterli ise, ayrı ceza ihdasına gerek kalmaz. Fakat, bir gazete veya derginin müşteri / okur adedi cezada etkinse, ki en azından maddi cezada etkin olmak zorunda, ağ yayıncılığında bunu saptamak mümkün olmayabilir. Çünkü içerik değiştirme anıyla farkına varılma ve düzeltilme anına kadarki okuyucu sayısını bilmek için her anki okuyucu sayısını kaydetmek gerekiyor. Halbuki, okuyucuların bilgileri tutulmadığı için, belli bir anda kaç kişinin okumakta olduğunu bilmekle birlikte, okurların kaç kişi olduğunu bilmek mümkün olamıyor. Kalabalık, halka açık sayfaları çok olan sitelerde bu sadece bir külfet değil, aynı zamanda ileride ele alacağımız farklı gereksinimleri olan bir işlem. İkinci özellik de yine sürat ve sahiplik meseleleri. Suçu oluşturan farklı içeriğin bana ait olup olmadığının kanıtlanması gerekiyor. Yayıncının olabilir, suç ortağımın olabilir, benim olabilir, başka yerden aldığım bir içerik olabilir. İçeriği şimdi değiştirip, on dakika sonra ortadan kaldırabilirim, veya bir bağlantı yoluyla kendi içeriğime yönlendirebilir, belli süre sonra eski haline döndürebilirim. Bunların hepsi aslında ayrı nitelikte suçlar ve bugüne dek işlenmeleri mümkün değildi. Dikkat ettiyseniz, bu suçların bir de süre parametreleri olması gereğine işaret ediyorum. Bilgim dahilinde değil, ama belki zorla alıkoyma suçunda cezayı ağırlaştırıcı olabilen, çoğu zaman normalde konu olmayacak birşey bu süre meselesi. Ama bilişim suçlarında mutlaka göz önüne alınmak zorunda. İLETİŞİME İLİŞKİN ----------------- Size istemediğiniz içerikte bir posta gelebilir, çöpe atarsınız. Ama işin kötü tarafı, gerçek postada bir masraf olduğu halde, ağ ortamında masraf götürüdür. Karşınızdaki size saniyede bir posta yollayıp sizin kendi postalarınızı okumanızı, hatta kutunuzun kapasitesini doldurup, başka posta almanızı engelleyebilir. Böylesi bir girişim, postacıyı evinize uğramaktan alıkoymakla aynı niteliktedir. Sanırım bunun cezası çok ağır. İstemediğiniz içerikli olmasa, hatta siz istemiş olsanız dahi; bilgisayarın donanımına, yüklü yazılımlara, veya donanım ya da yazılım ayar değişkenlerine zarar verecek, değiştirecek postalar da gelebilir; veya sohbet sırasında bu tür işlemler gerçekleştirilebilir. Bu tür girişimler, en hafifinden sizi ayarlarınızı gözden geçirmeye zorlayacaktır. Bunu yapabilir bilgi ve deneyime sahipseniz sadece zamanınıza, değilseniz, hem daha çok zamanınıza, hem de paranıza mal olacaktır. Böylesi girişimler hem özel hayata saygısızlık, hem de bilerek ve isteyerek mülke zarar verme niteliğindedirler. İşin ilginç tarafı, bu tür suçlar birçok ticari site tarafından pervasızca yapılagelmektedir. Size bir soru sorulmakta, sorulan soru konuyu yeterince açık anlatmadığı için, devam etmek için 'Evet' cevabını vermenize yol açmakta, bunun sonucunda da, örneğin ağ yazılımınızın ayarları değiştirilmektedir. Bunlara karşı protestodan başka birşey yapmanız mümkün değildir, çünkü soruya bilerek ve isteyerek 'Evet' yanıtı vermişsinizdir. Kandırma olduğunu ileri sürebilirsiniz, ama sadece sizin bilgisiz olduğunuza hükmedilmesiyle kalır. Benzer birşey, istenmeyen veya gizli pencerelerde görülmektedir. Bu yanlışı devlet siteleri bile yapmaktadır. Örneğin, Bakanlık sitesine girdiğinizde, karşınıza önce bir duyuru penceresi çıkmaktadır. Sizin duyurulara bakmak için mi, yoksa mesela bir ihale sonucunu görmek için mi girdiğinizi bilmeden yapılan bu zorlama, en basitinden bilgi ve hizmet ihtiyacının suistimali anlamını taşır. Bu davranışı bir ticari veya şahsa ait sitede makul görmek mümkündür; çünkü oraya girerken bunu kabul etmiş durumdasınızdır; beğenmez iseniz bir daha girmeyiverirsiniz. Ama belediye, devlet, üniversiteler, meslek örgütlerinin bu yola başvurması hoş görülemez. Birçok elektronik posta ve sohbet kullanıcısı yeterli teknik bilgiye sahip olmadığından, kendisine başkasından gönderiliyormuş süsü verilmiş iletiler geldiğinde bunu ayırdedemez. Hatta, kimi zaman uzman kişilerin bile bunun ayırdına varmayacağı ustalıkta iletiler alınabilir. Bu suç da zaten açık olarak yasalarda bellidir: sahtekarlık ve / veya dolandırıcılık. Herkesi iletişim uzmanı yapamayacağımız ortadadır, fakat en azından bu tür iletiler olabileceğinin bilinmesini sağlamak için eğitime önem vermek gerekir. YEPYENİ ALAN: ETKİLEŞİMLİ YAYINCILIK ------------------------------------ Normalde ağ yayıncılığında yayına erişene ilişkin bilgi toplanmasına gerek yoktur. Her sayfa, kendi başına bir parçadır ve talep ettikçe gelecektir. Fakat yayının yanında bazı işlemlere de olanak tanınmak istenirse, yayıncı okurdan bazı bilgiler almak ve onlarla kendi için gerekli bilgileri harmanlayarak bilgisayarınızda saklamak ve bir oturum açmak zorundadır. 'Cookie' denen bu bilgiler sizin bilgisayarınızda saklanırken, karşıda, yayıncıda da, sizin oturumunuzu yönetecek bilgiler tutulacaktır. IP adresi, bilgisayarınızın adı, modeli, iletişimde kullandığınız yazılımın adı, sürümü, ekranınızın çözünürlüğü, varsa kullanıcı adınız da bunlar arasında yer alır. Örneğin, THS de o anda kimlerin hangi sayfada gezinmekte olduğu bilgisi oturum yönetimi sayesinde mümkün olmaktadır. Bu nitelikte çalışan siteleri iletişim sitesi olarak değerlendirmek gerekir. Bir sitenin bu nitelikteki bölümleri mutlaka yayın bölümlerinden ayrı olmalı ve iletişim sırasında edinilen bilgilerin gizliliği ilkeleri açıklanmalıdır. Elbette, o ilkelere de uyulmak gerekir; çünkü artık konu yayıncılıktan iletişime geçmiştir. Buradaki iletişim sizinle bir başka şahıs arasında değil, sizin makinenizin sitedeki makinede açmış olduğu bir oturum çerçevesinde makineler arasında yürümektedir. Siz birşey ilettiğinizin ve sürekli etkileşim içinde olduğunuzun farkında bile değilsinizdir; ama öyledir. Bu tür sitelerde kimse aynı sayfaları görmez. Sadece kendisi başka sayfaya bakmakta olduğundan değil, aynı sayfada farklı içerikler bulunacağı için. Bu nedenle buna etkileşimli yayıncılık diyoruz. Bankacılık işlemleri ve alışverişe yönelik siteler de bu gruba giriyorlar. Bu konuda toplumun, özellikle de internetle yeni haşır neşir olanların yeterince aydınlatılmaları kurallara bağlanmalıdır. Her etkileşimli yayıncının bu bilgi gizliliği ilkelerine uyumu kontrol edilmeli, gereğinde çok ağır cezalar uygulanmalıdır. Kimin, nasıl, ne aralarla kontrol edeceği yasada açıkça yer almalıdır. Ayrıca, toplanan bilgilerin neler olabileceği de açıkça sıralanmalıdır. Onların kullanım koşulları yanında, üçüncü şahıslar nezdinde gizliliğin korunması için minimum standartlar şart koşulmalı, uymayanlar hem cezalandırılmalı, hem de yayından koşulları sağlayana dek men edilmelidirler. Öte yandan, benim favorim olan siteler etkileşimli olanlar değil, okuruyla bir yazışma e-posta adresi vererek veya doğrudan yazışma kutusu açarak iletişime geçenlerdir. Onların sizden bilgi talep etmelerine gerek kalmaz, iletişim biraz daha yavaş gelişir, fakat çoğu zaman iş görür ve yeterlidir. Buna etkileşimli yayıncılık denemez. Bence etkileşimli yayıncılığın yapılmasını kayıt altına almak (izin değil, belgeleme yoluyla) ve sürekli denetlemekte yarar var. Çünkü internetin getirdiği temel medyatik yenilik buradadır ve önceki medyalara ilişkin suç tanımlarından çok farklı suçlara gebedir. En basit, bilinen örnek, cookie'lerin çalınarak sizmişsiniz gibi sitede işlem yapılabilmesidir. Cookie' ler sizin makinenizden, yoldayken, veya sitenin bağlantı makinesinden çalınabilir ve onların yapısını çözebilir bilgiye sahipseniz her istediğinizi yapmanız mümkündür. Parolaların şifrelenmesi için kullanılan matematik yöntemler deliksiz değildir. Şu anda kullanılmakta olan 128-bit şifreleme, olağan olasılık koşulları altında şifrenin çözümü için yıllar gerektirecek niteliktedir, ama bu bir olasılık meselesidir. Üstelik, şifreyi çözmektense şifreli halini çalarak kullanmak da her zaman mümkündür. Bunun en basit yolu da şifreli halini saklayan kuruluştaki dosyayı bir şekilde ele geçirmektir. YEPYENİ ALAN: ETKİLEŞİMLİ REKLAMCILIK ------------------------------------- Etkileşimli yayıncılığı tanımladıktan sonra, bu yeni ticari alanı anlamamak mümkün değil. Aslında korkunç. Düşünün; herkese alışveriş eğilimleri, yaş, cinsiyet, din, dil, ırk gibi ölçütlere göre ayrı ayrı reklamlar yerleştirilmiş sayfalar hazırlanabiliyor ve bu tümüyle otomatik olarak gerçekleştiriliyor. Hatta, bireyin hangi konulu site ve sayfaları ziyaret ettiğine göre bile bu reklamlar (banner) farklı ayarlanabiliyor. Aslında olağan ağ yayıncılığında bile kesin kurallara bağlı olması gereken bir konu, etkileşimli yayıncılıkta daha da önemli hale geliyor. Bu tür reklamların miktarları, süreleri, biçimleri konusunda mutlaka düzenlemeler yapılmalı. Bunların reklam olduklarının da ayırdedilebilir olması şart koşulmalı. Neden diye aklınıza bir soru geliyorsa, RTÜK' ün TV ve Radyo yayınları için koyduğu kurallar ve gerekçelerine bakmanızı öneririm. Ağ yayını çok daha etkin, ve karmaşık. Ağ yayınlarında reklamın süresi değil, sayfada kapladığı alanla ilgili kısıtlamalar daha önemli. Reklamın bir bağlantı olup olmadığının gözle anlaşılır olması da şart. Ayrı pencerede çıkanların ise sayıları ve engelleyici olup olmadıklarına dikkat edilmeli. Reklamdaki hareketli unsurların yüzdesi ve nokta duyarlıklarına göre içlerinde bulunabilecek renk sayısı da göz sağlığı açısından önem taşıyor. Öte yandan, özellikle etkileşimli reklamlar ve bağlantıların çocukların girebildiği halka açık yayıncılıkta yasaklanmasından başka çözümü pek hayal edemiyorum. Eğer çocuklara özel bir site ise, reklamlara ayrılan yerin de daha düşük tutulması gerekir. KISMEN YENİ ALAN: ADRES ŞAŞIRTMACALARI -------------------------------------- Digital santraller devreye girmeden önce, telefonumuzda bizi hangi numaranın aradığını görme olanağımız yoktu. Bunun sonucu olarak da birileri bizi başkasıymış gibi arayarak rahatlıkla aldatabilirdi ve bizim onu bulmamızın olanağı yoktu. Şimdiyse arayanı görüyoruz, fakat bu sefer de arayanı başkası gibi gösterme olanağı doğdu. Bu da dijital çağın cilvesi. Benzer bir durum IP adresleri için var. Çoğu durumda IP adresleri rastgele veriliyor. Yani, modemim ADSL den bugün bağlanırken 3 numara olarak bağlanıp, yarın 8 numarayı alabilir. Büyük hizmet sağlayıcılar artık bu eşleşmeleri bilgisayarların fiziksel parçalarından, örneğin modemlerden elde ettikleri üretici numaralarıyla izlemekte ve bunların kayıtlarını tutmaktalar. Yani, benim modemim hangi gün, hangi saatte, hangi IP ile ağa bağlandı, ne zamana kadar o IP yi kullandı, tutuyorlar. Fakat elbette bunun bir zaman sınırı var ve delinmez değil. üstelik her modem veya ethernet kartının bu bilgilerini almak mümkün olmuyor. Hiçbirşey bulamasalar, telefon hattımın bilgisini kullanıyorlar. Fakat, gayet açık ki, o hattan birkaç kişi bağlanabilir, hatta dışarıdan girilebilir, santral digital olduğu için, uzaktan kontrol parametreleri bilinirse, bir hat bir başka hatmış gibi gösterilebilir, vs, vs ... insanın başı döner. Bütün bunlara ilaveten, digital dünyada her zaman karşıdakinden bağlantı çalmak, yani bir başkasının iletişiminde pasif dinleyici olarak yer alıp, o çıkar çıkmaz, oymuş gibi davranmak da mümkün. Çoğu zaman altyapıdaki donanım ve yazılımların üreticileri ülkemizde olmadığından, bu konular karanlıkta kalıyor, ancak yeterince ilgili ve bilgililer veya aşırı derecede meraklılar bunları her zaman becerebilirler. Yine de hizmet sağlayıcılarının ne tür bilgileri, ne kadar süreyle saklamaları gerektiğini kurala bağlayıp, altyapıda kullanılacak unsurlara ona göre standart getirmek gerekir. Elbette bu tür unsurlar yönetmeliklerle düzenlenecek ayrıntılardır, fakat yasada da en azından bunu kimin, nasıl yapacağı ve asgari önkoşullarından söz etmek gerekir. Şunu unutmamak gerek: bir suçu işleyeni bulmak her zaman beklendiği kadar kolay olmayabilir, ilk hamlede saptanan ve suçlu sanılan kişi masum olabilir. Eğer ortada en ufak kuşku doğuracak bir durum varsa, işinin ustası kişilerden yardım almak gerekir. Bu hemen hiçbir zaman tek bir kişi olmayacaktır. Ağ uzmanı, işletim sistemlerinin uzmanları, programcılar, iletişim altyapısı uzmanlarına başvurmak gerekebilir. VİRUS, WORM, SPY ÜRETME / YERLEŞTİRME / BULAŞTIRMA -------------------------------------------------- Yukarıda kısmen değindiğimiz mülke zarar veren iletilerden öte, sadece iletiyi alana değil, onun iletişim içerisine girdiği başka, üçüncü şahıslara da ulaşan nitelikteki zarar verici unsurlara virus diyoruz. Worm (solucan) larda bunların bir çeşidi. virus bulaşmasını önlemeye çalışan yazılımlar aynı zamanda onların bulaşmasına da engel olabiliyorlar. Bu nedenle, bunlardan zarar görmek istemeyen herkes bir anti-virus yazılımını devreye soktuğunda aynı zamanda başkalarına virus bulaştırma açısından da iyi niyetini kanıtlamış sayılabilir. Ama elbette, bu yazılımlar hiçbir zaman % 100 etkin değiller, tanım olarak da olamazlar zaten. İşte bu nedenle, virusun size kimden bulaşmış olduğunu bilmeniz, o kişiyi suçlu hale getirmeye yetmiyor. Ona bulaştıranı, ondan öncekini, daha öncekini .... zinciri en başına dek izleyip, daha öteye gidemeyeceğiniz kişiye varana dek geri gitmeniz gerekiyor. Orası dünyanın öbür ucu olabileceği gibi, oradan geriye, sizin komşunuza kadar dönebilir. Öte yandan, bunların bazıları posta sunucuları veya yayıncıların site sayfalarına yerleşerek de bulaşabiliyorlar. Bu da şu demek: zincirin ucunu asla bulamayabilirsiniz. O halde, burada suçluyu bulmak işi uluslararası bir işbirliği ve prosedürler çerçevesinde yürütülmek durumundadır. Maalesef, böyle bir kuruluş yoktur. Olmamasının nedeni, bunun yüksek teknoloji alanı olması ve bilgilerin paylaşılmak istenmemesidir. Hatta, filmlere konu olduğu üzere, bazı virusların üreticileri özel şirket veya devlet kuruluşlarında istihdam da edilmişlerdir. Bir rivayete göre, bu şekilde ABD ye göç etmiş birçok rus ve ukraynalı vardır. Öte yandan, anti-virus yazılımları pastası her geçen gün hızla büyümektedir. Normalde işletim sisteminin parçası olması gerekirken, ayrı bir ürün olarak geliştirilmek tercih edilmektedir. Bu durumda, bizim gibi ülkelerin de virus üretenlere kol kanat germemiz gerektiği ortaya çıkmaktadır. Öte yandan, görünüşte hiçbir zarar vermediği için virus olarak adlandırılmayan, fakat birçok programın içinde yer alan spy (casus) parçacıklar da vardır. Bu casuslar size zarar vermez, fakat sizin faaliyetleriniz hakkında bilgi toplayıp bir yerlere yollar. Hatta, bunlardan biri işletim sisteminin kendi içinde bulunur ve hata çıktığı zaman size mesajla sorarak 'hata raporu göndereyim mi?' diye sorar. Windows için orijinali 'Dr.Watson' adını taşıyan bu program nasıl yapılabiliyorsa, diğerleri de benzer yöntemlerle üretilmektedir. Örneğin, yazıcınız aktifken aynı zamanda ağa bağlıysanız, yazıcı sürücünüzün içinden bir casus program parçacığının yazıcıyı kullanma istatistiklerini yollamadığından asla emin olamazsınız. Nitekim, bunu yapma yeteneğinde olduğunun göstergesi, hata durumunda çıkan yardımda ileri yardım için bir internet sitesine bağlantı yapabilmesidir. Elbette, aldığınız bir programda casus parçacığı olup olmadığını bilemeyeceğiniz gibi, o programa sonradan birilerinin casus parçacığı yapıştırmayacağını da bilemezsiniz. Bunları yakalamak için yazılımlar var ise de, olağan bir kullanıcının onları kullanmaya bilgisi yeterli değildir. Anti-virus programlarındaki bazı koruma önlemleri sizi sonradan yapışanlara karşı koruyabilir, fakat ilk kuruluşta içinde casus bulunanları algılaması hemen hemen olanak dışıdır. Her ne kadar ABD de bu tür girişimler yasaklanmış ve birileri tarafından saptandığında ağır cezalar konmuş ise de, bize ulaşan yazılımlarda bunların bulunmadığının, yani aynı kuralların geçerliliğinin garantisi yoktur. Nitekim, yaklaşık on yıldır, aynı yazılımın ABD de satılan sürümü ile ihraç edilenlerde farklılıklar bulunmaktadır. Hatta, avrupa sürümü ile Türkiye sürümlerinin bile farklı olduğu hallere rastlamaktayım. Elbette, dış kaynaklı olanlara uygulamamız mümkün olamayacaktır, fakat yerli üretim yazılımların bu konuda bağlı olması gereken kuralların da açıkça belirtilmesi ve uyulmadıklarında ne ceza verileceğinin bildirilmesi gerekir. Casuslar bir yazılımın geliştirilmesi sırasında istenen bir unsur olabilirler. Dolayısıyla, casusları kimin yazdığından çok, faaliyetlerinden kimin menfaat elde ettiğine bakılmak gerekir. Solucanlar sitelerde programcı hataları sonucunda da ortaya çıkabilir. Bu nedenle, hızlı geliştirme ve değişikliklere tabi olan sitelerde kalıcı olup olmadıklarına bakmakta yarar vardır. Viruslar ise, şaka için yapılmış olsalar bile, olmadık bir anda tehlikeli hale gelebilirler, bu nedenle asla müsamahaya mahzar olmamalıdırlar. ZEKA, EĞLENCE, EĞİTİM VE OYUN YAZILIMLARI ----------------------------------------- Çok önemli, cazibesi inanılmaz derecede yüksek bir yazılım alanı da eğlence yazılımlarıdır. Sanal gerçeklik boyutuna erişeli beri iyice özen gösterilmesi gereken bir alan haline gelmiştir. Öncelikle, bu gruplardaki yazılımların mutlaka cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi açısından sınıflanmaları ve bu sınıfların ayırdedici nitelikleri belirlenmelidir. Bunları da denetleme görevi birilerince üstlenmeli, sınıf belgeleri verilmelidir. Aslında gerçek oyuncaklar için de yapılması gereken bu sınıflamanın bir sorumlusu var mıdır, bilemiyorum. Cezasını da hiç duymadım. Ama iş bilgisayar ortamına gelince, zararı çok daha büyük olabilir. Ağ üzerinden bu oyunları oynatan sitelerin de aynı kurallara bağlanması ve etkileşimli yayıncılıkla birlikte bu kurallara uymasının sağlanması gerekir. Tanımlar ve sınıflamalar ortada olmadan bu konuyu tartışmak yersiz. Bu konu psikiyatristler, psikologlar, eğitimciler, sosyologlardan oluşan bir akademik heyete verilmesi uygun olacak bir görev olmalı. Güya YÖK diye bir kurum var, ve bunlarla ilgilenmesi, yol gösterici raporları hazırlatması gerekiyor, ama ortada görmüyorum. Benim söyleyebileceklerimse çok kısıtlı. Öncelikle şunu göz önüne almanız gerekir. Hiçbir oyuncak kendi başına kararlar alarak çocukla etkileşim içerisinde oynamaz, fakat bilgisayar oyunlarında insanlar, hayvanlar, canlı cansız tüm nesneler oyuncuyla etkileşim içerisinde belli davranışlar sergilerler. Bu durumu ne sinema filmlerinde, ne TV de görmeyiz. Hatta, bir panayırdaki Keloğlan karakteri bile bu oyunlar kadar etkili olamaz, çünkü çocuğun yanında daima ebeveynleri ve başka çocuklar vardır. Halbuki bilgisayar oyunlarında çocuk oyundaki ortam ve karakterlerle başbaşadır. Üstüne üstlük, daha yüksek puanlar alarak oyunda daha başarılı olmak istemekte, bu nedenle defalarca aynı oyunu oynayabilmekte, alamadıkça da üzülmektedir. Belki de en tehlikeli şeylerden biri, ağ üzerinden farklı yaş gruplarından insanların birbirlerine karşı kişilik temelli oyunlar oynamalıdır. Örneğin, 15 yaşında ve kötü kişiliğe bürünmüş bir erkek çocuğu ile 5 yaşında, iyi karaktere bürünmüş kız çocuğunun içinde bulunduğu bir sanal evren düşünün. Ya da tam tersini. Ve ikisinin de karşısındakinin kim olduğunu ne bildiğini, ne de gördüğünü ... Bu konuda suçun tarifinden çok, düzenlemelerin neler olacağı çok daha büyük öncelikler taşımaktadır. Yani, suçun önlenmesi öncelikli gelmelidir. SONUÇ VE ÖZET ============= Görüldüğü üzere, bilişimi evrenin bir modeli gibi düşünmek gerekir ve gerçek hayatta olabilecek herşey de bu sanal evrende gerçekleştirilebilir. İnternet ağıyla etkileşimli yönleri daha da ön plana çıkan bilişim suçlarını suçun içeriği ve faili açısından da üç ana grupta incelemek gerekir: 1. Zaten suç olan şeylerin sanal ortamda işlenenleri 2. Sanal ortama özgü suçlar 3. Bilişim çalışanlarının birbirlerine karşı bilişim araçlarını kullanarak işledikleri suçlar Son grubu ele almadım; çünkü o ilk ikisinden çok daha teknik bir konu. Bence ilk grubu da zaten var olan yasalara bırakmak yeterli. Ama bırakırken de; yargı mensuplarının konu hakkında bilgilendirilmeleri gerek; ki hangi suçların önceki suç tanımlarına eşlenmesi gerektiğine doğru karar verebilsinler. Bu bakış açısıyla ele alındığında, bütün hukukçuların kendi çalıştıkları alanlardaki bütün suçlar için bilişim yoluyla işlenebilirliğin farkında olmaları gerektiği ortadadır. Yani, sadece bilişim suçları yasası çıkartmak ve bu suçlar için özel mahkemeler kurmak işi içinden çıkılmaz hale getirir. Bilmiyorum, meslek kuruluşlarınız bu konularda ne gibi faaliyetlerde bulunuyor. Yasa hazırlığından çok önce bu hazırlıklara başlanması, fakültede dersler konması gerekirdi. Ne kadar yapıldı, yapılıyor acaba? Şu anda asıl anahtar nokta, yasamanın işin temel felsefesine uygun hareket etmek isteyip istemeyeceği ve etken olan baskı gruplarının istemleri gibi görünüyor. Maalesef, bu konulardaki genel bilgi düzeyi, uygulama fakirliği ve sistematik düşünme eksikliği, yasanın olması gerekenden oldukça uzak çıkmasına yol açacak gibi görünüyor; en azından bana öyle görünüyor. Saygılarımla, |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
"İçtihat Uyuşmazlığı" Varsa Gidermenin Yolu Nasıl Olmalı | VARTO'LU | İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Çalışma Grubu | 11 | 30-12-2015 16:43 |
Aile mahkemelerinin duruşma salonları nasıl olmalı | A.Turan | Hukuk Sohbetleri | 2 | 28-01-2007 13:32 |
Ruh Sağlığı İnsan Hakkı,Artık Yasası Olmalı! | Av.Görkem TURGUT | Hukuk Sohbetleri | 0 | 04-01-2007 22:20 |
hukukçunun dili nasıl olmalı? | Av.Suat Ergin | Site Hakkında Yazışmalar | 7 | 05-12-2006 16:53 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |