05-01-2007, 09:39 | #1 |
|
düşlü/yorum
güz şırası
1 kudüslü bir bulutla seviştim ana dilimde gözleri güz şırası biraz da bu yüzden vurdular beni kına gibi kokmasa kanım anama erken ulaşmazdı ölüm haberim ölü çocukların parmaklarına, kon(a)maz güvercin mavileri beyrut ezgisiyle geçer çöl kavminin yüzünde ki yırtık atlaslardan kurumuş nehirler filistinli yağmurları içer gelincikler kırılırken bir bir boyunları boyunları bir bir şiirimin dizelerine dökülür 2 silahın namusudur arpacık kurşunun pervazsız kanatlarında açılır araf’ın beyaz gülü bir başına gelir ölüm sonra… sonrasız öyküler dinleriz bozacılardan biraz da bu yüzden düşer saçlarımıza kadınların eli hanım hanımcık oturur yerinde züleyha bacakları kı-v-rılır süleymanın yılkılarda başı dolu sonu boş türküler söyler atlar kadınlar atlara hasret erkeklerin düşleri dağılır arpacıkta biraz da bu yüzden kına gibi kokar anamın baktığı dağlar… 3 düş, kabzasına kan bulaşmış bir imgedir hiçbir kente sığdıramaz çocuklar ve meleklerin kanatlarına dokunur uçurtmalar takılır ipe tanrının dudakları ad seçeriz mavi kıvrımlar yanından bütün ırmaklar sağırdır haritalarda bütün denizler ölü… kendi rahmini deşer göller biraz da bu yüzden kına gibi kokar gökyüzü eylül-ekim 06 |
05-01-2007, 09:40 | #2 |
|
yedi ekim gecesi
yedi ekim gecesi ve ben aynı dünyaya bakarız soluk atlasların mavi çizgileri dokunur ayaklarımıza mardinli semaverden içeriz çayı sivas yangınının koru avuçlarımızda… yedi ekim gecesi ve ben aynı korkunun sabahındayız karanlığımızdan su içmeyecek bir daha portakal ağaçları ve gençliğimiz saçlarımız kısa yenimizde ölümün kolu cepkenimiz kadavra yedi ekim gecesi ve ben seviş-e--meyeceğiz bir daha yedi ekim 2006 |
05-01-2007, 09:41 | #3 |
|
kıskanç..
kabarıyor gecenin iniltisi duvar dipleri ılık gölgeleri ikiye bölüyor bir çığlık aşktan çıkarsa yalnızlık insan insandan çıkarsa ölüm çıplak kalıyor aşk ölümü kıskanıyor 2-1=0 veya 2-1=2 (mi ki?) cebir içinde “bir” her zaman deliliktir. sabit ağustos 2000 altı |
10-01-2007, 10:58 | #4 |
|
şair nedir?
şair anadilinde konuşabilen mutlu bir insandır. daha doğrusu ana dilinde konuştuğu zaman mutlu olabilen ama hayatının çok az zaman diliminde bunu başarabilen, çoğu zaman ızdırap çeken (muzdarip) kişidir şair. şairliğin yazgısı, acıdır. şair hakikati aramak için yola düşmüş bir serüvenciden başka ne ola ki? hakikat tez beriye bulunacak bir şey de değildir elbette. aramak ve bulamamak, işte bunun ızdırabı ile yanar şair. hakikatin ışığını gören şair sadece anadilini konuşabildiği kısa zamanlarda mutlu olur. onun haricindeki zamanları tamamen sanrılarda geçiyordur. sanrılar, sayıklamalar, gerçek ile düş karışıklığında yontulan yaşamın sisler ülkesinde ki serüveni. bilebilecekleri uğruna tüm bildiklerinden vazgeçip hiçbir şey bilmediğini kabulleniştir. hiç bir şeyi, her şeye tercih ediştir. dünyasını, yaşantısını bir dizenin peşine takıp varını yoğunu kaybeden kişinin pespayeliği...! kazanmaya umudu yoktur. içinde umut beslemez. o sadece arar. bu arayışı ruhunun karanlıklarını besleyecek olan serüvenciliğini doyurmaktır. ruhunun karanlığı ile bilinmezliğin karanlığı yan yana yürür. ışık arar ve bilir ki ışık kendi içindedir. bu sebeple bütün yolculuğu içine olacaktır. her su nasıl kendine akar, nasıl her su kendini yıkarsa (temizlerse) şair de kendini yıkamak, kendini yıkmak peşindedir. bunu kendine akarak yapabilecektir elbette. dünya için dünyadan vazgeçmek, sevgili için sevgiliden vazgeçmektir. anadilinde konuşabilmek mutluluğuna erişebilmektir şairlik. şairlik nedir? sadece bir vazgeçiş midir? içinde taşıdığı evrenin ağırlığını yeteri kadar hissetmeden şair olunmaz. evreni içinden çıkarıp evrenin içine girmedir şairin telaşı. ve o : "zerreyim ummanda umman bendedir." bilinci ile zerreye yönelmiştir ummana değil. çünkü ummanı taşıyabilmek için önce zerre olmak gerekmektedir. ummanın şifresi zerrededir. zerre olmadan umman olabilmek mümkün değildir. ve şair bu hadsizliği yapamayacak denli edeplidir. ve bilir ki şair, önce insan tanrıyı yaratmış sonra da tanrı insana can vermiştir. tanrıyı yarattığının bilincinde olmayan bir kişinin şairlik neyine ki? şiir, şairin yanma, ölme biçimidir. aklın kıvrımlarının tene eğilmesi değil. çünkü ten bir olma biçimidir. ölürken çıkardığı mutluluk çığlıklarıdır. şair ölürken konuşabilir ana dilinde ve yeniden doğar her şiirden sonra. "aşk öznenin nesne de kendini görebilme arzusudur." der, şeyh bedreddin. şair ve şiir ilişkisinde de özne şair iken nesne şiirdir. şair şiirde kendini görme, kendini bulma, nesne ile bir olma çabasındadır. bir olmadan kasıt elbette bütünleşme ve bir birine geçme, ayırt edilemeyecek derecede bir birine karışma durumudur. şair şiire ayırt edemeyecek derecede karışmadıkça şiire tabi olamaz. bu durum şiir içinde geçerlidir. ortaya çıkan ürünün şiir mi şair mi olduğunu bilemeyiz biz. çünkü, ikisi bir birinden ayrılmayacak derece de karışmışlardır. bu bakımdan ürün hem şiirdir hem şairdir. şair şiirinde görünürken şiirde şairde görünür. bu şiirin yaktığı hakikat ateşinden nefeslenmek isteyen ve kendi yüreğinde yahut dimağındaki özü, ateşi tutuşturmak isteyenler biraz da şairi kendi dimağlarına yada ateşlerine bulaştırırlar ki şair, şiiri okuyan; anlayan ve şiirin içine girip şiiri kendi içine alan her kişi ile biraz daha yanmaktadır. şairin acısına, varoluşuna ve duyuşuna bu yola ulaşabilen hakikat arayıcısı, aynı zamanda şairi de kendi acısına ve duyuşuna ortak etmektedir. bu yönüyle bakıldığında şiir sadece şairine ait olmayan ortak bir bilinç yada herkesin bir kıvrımında yer aldığı çatal dilli bir ateştir. göğü yalayan. şair anadilinde konuşabilen mutlu insandır dedik yazımızın en başında. evet. şair anadilinde konuşur bu devredilmeyecek ve vazgeçilmeyecek bir mutluluktur şair için. şairin ana dili ateştir. şair, kendi ateşi ile kendi yaralarını dağlamakta, dağladığı yaraları ile bir kül olarak tekrar yanmakta ve her şiirden (ölümden) sonra küllerini soğutmakta ve yeniden doğmakta (dirim)dır. ilk tohum dirimle toprağa düşerken ölümle hasada duracaktır. çünkü şiir, her zaman bir ölme biçimi olmuştur. ama bu ölümün can çekişme safhası elbette çoğu zaman uzun sürecektir. çünkü iyi bir ölüm için muhakkak iyi bir yaşam gereklidir. şair olsam bunları yazıyor olmazdım. sadece yanıyor olurdum. yangınımı dağa taşıyacak rüzgârlarla cilveleşirdim. alevimi aşırıp ormana bulaştıracak rüzgar elbette şiirime ortaklık ederdi. şair olsam sadece yanıyor olurdum, yazıyor değil...! çünkü şiir bir yanma biçimidir, yazma biçimi değil!.. engin akbaba düşlü/yorum edebiyat dergisi editörü düşlü/yorum edebiyat dergisi 17. sayı su ihanettir şiir bir ölme biçimidir ve ben öldüğüm için çoğalır aynada sesim... uyaklı dirimler geçer ana dilimden aklımın kıvrımları eğilir tene oysa ten bir olma biçimidir rengini buza satmış sabah sesinde şiir bir ölme biçimidir serbest vezinde dağlara sokulur gecenin dudakları sevişir kal-emle kan erken kal-kan döllenir uçur(tma)um alırız her akşam şiir bir kalma biçimidir öğrenmeyi bilenler için ç/akıl taşlarından su her zaman ihanettir e. akbaba |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
düşlü/yorum | avenginakbaba | Kültür ve Sanat | 1 | 04-01-2007 17:13 |
4320 S.K.Göre Verilen Önlemlerin Yürürlük Biçimine İlişkin Bir Yorum | hilmiseker | Aile Hukuku Çalışma Grubu | 0 | 15-10-2003 00:14 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |