Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Bekar kadınların anne olma hakkı?

Yanıt
Konu Notu: 5 oy, 4,20 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 04-10-2006, 19:47   #1
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Bekar kadınların anne olma hakkı?

Merhaba

Anne olma olanağı kadınlar için biyolojik bir dönemle sınırlı.Çeşitli sebeplerle bu dönem kaçırıldığında(bazı teknolojik olanakları gözardı ederek) artık bir daha anne olma olanağı yok.Çeşitli tıbbı sorunlar :histerektomi ,erken menepoz,süresinde menepoz ,hormonal sorunlar ve eklenebilecek bir çok sebeple bir dönemden sonra kadınlar anne olma olanaklarını kaybetmektedir.

Diğer yandan anne olmaya sosyal ve kültürel olarak da bir çok engel bulunmaktadır.Evli olmamak bunlardan en önemlisi.

Taraflar birlikte olmayı istiyor ama evlilik kurumunu istemiyor olabilir,evlenmeye hukuki engeller bulunabilir veya kadın sadece çocuk doğurmak istiyor olabilir.

Kısacası bekar kadınların anne olma hakkı konusunda çok yönlü tartışmanın yararlı olduğunu düşünüyorum.

Bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Saygılar
Old 05-10-2006, 17:47   #2
Adilyaşam

 
Varsayılan

Değerli arkadaşım ben sizin özgürlük anlayışınızı kabul edemiyorum. özgürlük ve hukuk bireylerin her istediğini yapması ve bunun hukukça tescili değildir. İnsan aynı zamanda toplumda yaşar, insan toplum yaşamıyla birey olma özelliğini kazanır. toplum değerleri insanın birey olmasında çok önemli bir işlev görür. siz toplumun bütün değerlerini bu şekilde hiçe sayarsanız toplumu bir arada tutan değerler dizgesi bir süre sonra yok olur; ve toplum yavaş yavaş yok olmaya başlar. ben bekar insanın çocuk sahibi olmasını toplumun ve bireyin, en önemlisi doğacak o çocuğun gelecekteki yaşamı bakımından doğru bulmuyorum. Toplumun yüzyıllarca oluştuğu değer yargılarının bir çırpıda yok edilmesini doğru görmüyorum. aydın olmanın toplumun bütün değer yargılarını hiçe saymak anlamına gelmediğini düşünmekteyim. burada şu sorular sorulabilir. evlilik dışı çocuk dünyaya getirilirse bu çocuğun sorumluluğu kime ait olacak. çocuk anasız ya da babasız nasıl büyüyecek. bu çocuk üzerinde nasıl bir etki bırakacak. babasız ya da annesiz çocukğun psikolojik sorunları nasıl düzeyde olacak ve çocuk nasıl zorluklarla karşılaşacak. olaya bu açıdan da bakmak gerekir. sırf aydın edasıyla bir takım değerlere saldırı yapmakla bu sorunlar çözülmez. isterseniz bu konuda daha çok önermeler ileri sürerim. saygılarımla
Old 05-10-2006, 18:03   #3
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sn.Adilyasam

Özgürlük anlayışıma elbette ki katılmak durumunda değilsiniz.Tabi ben de sizin özgürlük anlayışınıza..Sizin ve benim anlayışlarım arasında değer farkı mı var?Geleneksel soyleyişe uyan anlayışlar bu sebepten daha değerli sayılabilir mi?

Kısacası anlayışlarımızın değerinin derecelenmesinden öte konuyu hukuki boyutta kalarak tartışmanın daha yararlı ve verimli olacağını düşünüyorum.
Alıntı:
sırf aydın edasıyla bir takım değerlere saldırı yapmak
şeklindeki satırlar yerine bu
Alıntı:
konuda daha çok önermeler
ileri sürmenizi bekliyorum.

Saygılar
Old 05-10-2006, 18:12   #4
Adilyaşam

 
Varsayılan

Önce siz benim önermelerime yanıt verin, ben sonra dilediğiniz kadar önerme ileri sürerim. çocuğun psikolojik durumu ve karşılaşacağı sorunlar konusunda. çocuk için en uygun ortamın ne olduğu, çocuk için en iyi ortamın aile ortamı olup olmadığı konusunda, bin bireyin sırf kendi dünya görüşü ya da zevki uğruna çocuğun nasıl sorunlarla karşılaşacağı hususunda neler düşünüyorsunuz. ideal olan nedir , neden bir kadının evlilik dışında çocuk dünyaya getirmesinin toplum ve çocuk için ne gibi yararlı yönlerinin olduğu hususunda .... yanıt verirseniz ben de seve seve yanıt veririm arkadaşım. saygılarımla
Old 05-10-2006, 19:59   #5
Merhaba

 
Varsayılan

Merhaba,

Konuyu başlatan sayın hukuçunun yazısındaki temel gerekçeler doğrultusunda konuyu tartışmaya açmak istemesine karşın, bir diğer katılımcının yanıtını okuyunca, aynı dili konuşan ve yazan insanlar olarak iletişimden ne denli kopuk olduğumuzu, olaylara ve kavramsal olgulara, adına “değerlerimiz” dediğimiz ve aslında genel geçerliliği olmayan kaygan zeminleri referans alarak ürettiğimiz kör gözlükleriyle bakmaya ne denli koşullandığımızı görmek şaşırtıcı değil elbette.

Konu içeriğinde bir haktan, “anne olma” hakkından ve bir kadının yaşamının belli bir evresinden sonra, bu biyolojik yeteneğini doğanın bir kanunu olarak yitireceği noktasından hareketle, kadın ve erkeğin ortak irade ve istemiyle “evlilik dışı çocuk sahibi olma” hakları ile ilgili olarak, hiç kuşkusuz olgunun hukuki boyutunu da içeren “çok yönlü” bir tartışma açılmak isteniyor. Tartışmanın çok yönlülüğü, doğal olarak ahlaki, sosyal, psikolojik…vb. boyutları da içeriyor.

Konuya yanıt yazan bir sayın katılımcı konuyu bu kapsamda değerlendirmek yerine, onu, başlangıç yazıda hiç te böyle bir gerekçe ileri sürülmediği halde, olayı sapkın bir “özgürlük anlayışı” na, ve bu özgürlük anlayışının toplum değerleriyle çatıştığına ve kabul edilemeyeceğine taşıyor. Sanki o yazıda, evlilik içinde çocuk sahibi olmak horlanmış ve evlilik dışı çocuk sahibi olmak teşvik edilmiş gibi. Daha da ileri giderek “bir aydın edasıyla, kendi değerlerine saldırıldığını” iddia ediyor.

Benim gibi hukukçu olmayan katılımcıların bu tür “yanlış anlamaları” bir nebze olsun mazur görülebilir belki, o nedenle bu sayın katılıcının bir hukukçu olmamasını diliyorum.


“Ocak 2002 tarihi itibarıyla yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunununda evlilik içi ve evlilik dışı çocuk ayrımı kaldırılmıştır. “

Şimdi “eski” olarak adlandırdığımız 2002 öncesi medeni kanunun yürürlükte kaldığı bilemiyorum kaç yıl boyunca, bu kanuna dayanarak verilen nice kararlar sonrasında belki on binlerce anne ve çocuk mağdur oldu. Bu kararlar “hukuki” idiler ama “adaletli” değildiler.

Yasamanın, (zaman zaman da kendi yaşam anlayışlarını ve değerlerini referans alarak) ürettikleri kanunlar bir dönemin hukuk zeminini oluştursa da, çoğu zaman onlar, ülke insanının temsilcisi olmak sıfatıyla, kendi inanç ve düşüncelerini ve hatta değerlerini temsil ettikleri ülke insanına dayatmışlardır.


Toplumumuzun yüzyıllarca oluşturduğu değer yargılarının bizi bu gün övünç duyacağımız bir uygarlık düzeyine taşıdığını, eğitimde, bilim ve teknolojide ve ekonomik kalkınmışlık düzeyinde katettiğimiz olağanüstü yolu, insanlarımızın mükemmele yakın refah düzeyini ve insanlarımız için hukuksallaştırdığımız insan haklarının ne denli evrenseliğe ulaştığını görmek, elbette bu “değerlere” daha bir sıkıca sarılmamızı gerektiriyor.!!!

Bu katılımım, konuyu başlatan sayın hukuçunun konusuna iştirak ve bu doğrultuda düşünce açıklamaktan öte, bu konuya verilen bir yanıta bakışımı yansıttı.

O nedenle özürlerimi bildiriyor, bilahare konunun özüne dönerek görüş ve düşüncelerimi açıklayacağımı bildirmek istiyorum.

Saygılarımla.

Merhaba.
Old 05-10-2006, 20:24   #6
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sn.Adilyasam

Diyorsunuz ki:

Alıntı:
ben bekar insanın çocuk sahibi olmasını toplumun ve bireyin, en önemlisi doğacak o çocuğun gelecekteki yaşamı bakımından doğru bulmuyorum.

Bekar kadınların çocuk sağlıklı olarak çocuk bakamayacağı,çocuğun ruhsal ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayamayacağı kaygısı mı bu?

Peki çocuk daha küçük iken boşanan taraflarda velayetin daha çok anneye verilmesini nasıl açıklamalıyız?Çocukların gelecekteki yaşamı burada gözden mi çıkarılıyor? Yoksa evlilik içi çocuk doğurmuş olmak boşanmış bekar kadını bu eleştirilerden koruyor mu?

Evlilik olmadan çocuk sahibi olmak boşanmış kadın örneğinde olduğu gibi zorunluluktan,kişisel seçimden veya tarafların ortak kararından doğabilir.


Diyorsunuz ki:

Alıntı:
evlilik dışı çocuk dünyaya getirilirse bu çocuğun sorumluluğu kime ait olacak. çocuk anasız ya da babasız nasıl büyüyecek. bu çocuk üzerinde nasıl bir etki bırakacak. babasız ya da annesiz çocukğun psikolojik sorunları nasıl düzeyde olacak ve çocuk nasıl zorluklarla karşılaşacak. olaya bu açıdan da bakmak gerekir


Çocuğun sorumluluğunun anne ve baba tarafından paylaşılması ve çocuğun ihtiyaçlarının öncelikli karşılanması elbette ki bir çocuk için en yararlı olanı denebilir.Fakat çocuk ihtiyaçlarının sadece evlilik içinde en iyi karşılandığı varsayımına nasıl gidebiliriz? Biliyoruz ki bazen evlilik şiddetin kaynağı haline de gelebiliyor.Bu durumda çocuk yararı için boşanmayı yasaklamak mı gerekecek?




Saygılar
Old 05-10-2006, 20:25   #7
Adilyaşam

 
Varsayılan

Arkadaşımk merhaba siz anlaşılan hukukçu değilsiniz. öyle anlaşılıyor. benim bildiğim medeni dünyada insanlar ve bireyler kendi uzmanlık alanları dışında yorumda bulunmazlar. ama siz maşallah kırk yıllık hukukçu gibi yorumda bulunmuşsunuz.sizi kutlarım bir mühendis olarak hukuk konusunda da yorum yaptığınız için.! ama size sorarsak çok uygarsınızdır. uygarlık toplumun değer yargılarıyla dalga geçmekle olmaz. bir insanın evlilik dışı çocuk dünyaya getirmesi bütün dünyada hukukla ilgilidir. bunu size anımsatırım. benim yorumumu ya okumadınız ya da kendi dünya görüşünüze göre okuyup at gözlüğüyle bakıp yanlış yorum yaptınız. ben bireylerin bireysel ahlak anlayışıyla ilgili yorum yapmadım, olaya hukuksal ve çocuk hakları yönünden baktım. ama siz hukukçu olmadığınız için bunu anlayamazsınız. ben 16 yıllık hukukçuyum. hem de dolu dolu hukukçuyum. size bunu anımsatmak isterim. arkadaşım. sizi bilimselliğe davet ederim. saygılarımla
Old 05-10-2006, 20:48   #8
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Yorumsuz...

Alıntı:
siz toplumun bütün değerlerini bu şekilde hiçe sayarsanız toplumu bir arada tutan değerler dizgesi bir süre sonra yok olur; ve toplum yavaş yavaş yok olmaya başlar

Alıntı:
Toplumun yüzyıllarca oluştuğu değer yargılarının bir çırpıda yok edilmesini doğru görmüyorum

Alıntı:
aydın olmanın toplumun bütün değer yargılarını hiçe saymak anlamına gelmediğini düşünmekteyim

Alıntı:
sırf aydın edasıyla bir takım değerlere saldırı yapmakla bu sorunlar çözülmez.

Alıntı:
bin bireyin sırf kendi dünya görüşü ya da zevki uğruna


Alıntı:
ben bireylerin bireysel ahlak anlayışıyla ilgili yorum yapmadım, olaya hukuksal ve çocuk hakları yönünden baktım

Alıntı:
bir insanın evlilik dışı çocuk dünyaya getirmesi bütün dünyada hukukla ilgilidir


Saygılar
Old 05-10-2006, 21:41   #9
asiyeöngü

 
Varsayılan

Bir süre önce bir ablamız evlilik dışı hamile kaldı.
Çok mutluydu, birara evlenicez diyordu, taki dokuz aylık hamileyken terk edilene kadar, bu abla babam beni keser diyip, bebeği aldırmak istedi.
Bizlerde böyle bir şeyin olamayacağını, olsa bile bebeğini parçalayarak alırlar,
çok pişman olursun, vicdanın çok acır dedik.
Abla ikna oldu, olmayıpta ne yapacak kim alır dokuz aylık bebeği, bebek doğdu,
şimdi okula gidiyor. Ancak bir başkasının nüfüsunda, (ve anneside bekar bir arkadaşımız.)

Acı olan şu: Arkadaşları babalarına sarıldığında onun bakışlarını görmek yeterli,
yürek dağlanması bu yani,

Adam ölmüş olsa mezarını gösterirsin, aaa benimde babam varmış der.

Bu olayı yaşayana kadar, bende herkesin evlenmeden çocuk sahibi olabileceğini düşünürdüm.

Kadınların böylesine küçümsendiği hor görüldüğü, bir ülkede bu imkansız,
kadınlarımızın çok duygusal olmaları sağlam beraberlikler kurmalarına engel.
yaparım ederim diyen erkeklerinde sıkıştıklarında ben gidiyorum bile demeden
gitmeler.

Arkadaşlar lütfen kusura bakmayın avukat degilim. Sadece düzeyli olduğu için bu siteye takılıyorum.
İmla kurallarının hepsinide istemeyerek ihlal ettim.

Yasal bir baba olmadan çocuk doğurulmamalı.

Bir gün o çocuğa hesap vermemiz gerekecek.
Old 05-10-2006, 21:45   #10
Merhaba

 
Varsayılan

Merhaba,

Sayın Hukukçu,

Evet ben bir hukuçu değilim. Fakat benim mesleğim benim tümümü tanımlamıyor. Bence sizin mesleğiniz de sizin tümünüzü tanımlamıyor. Yaşamın her alanında düşünebileceklerim ve söyleyebileceklerim, salt mesleki kimliğimle ve bu çerçevedeki bilgilerimle mi sınırlı olmalı.? Nasıl ki siz hukukçu olduğunuz halde, hukuk dışında her konuda düşünme ve bunları ifade etme özgürlüğüne sahipseniz ben de öyleyim.

(Yoksa gerçekten böyle bir hakkım olmadığını mı söylemek istiyorsunuz….!!!)

Medeni dünyada benim bildiğim, sizin iddia ettiğinizin aksine, her kes her konudaki düşüncesini çekincesizce ifade etme hak ve özgürlüğüne sahiptir. Bu düşüncelerin kabul görüp görmemesi de, tamamen diğer bireylerin düşünce özgürlüğü alanında kalır.

Hiçbir zaman, toplumun değer yargılarıyla dalga geçmek gibi bir hakkım olduğunu iddia edemem, ama bu değer yargılarını bilimsel ve felsefi boyutlarıyla sorgulamak, eleştirmek ve hatta bazılarını reddetmek hakkım olduğunu sonuna kadar savunabilirim. (Değerleri savunmak, bunu genele dayatmak anlamına gelir ki, birilerinin de bu değerleri sorgulamak ve onları reddetmeyi savunmak hakları vardır.)

Üzülerek görüyorum ki, yazınızdaki genel tutum, karşınızdaki kişiyle hemen bir düzey farkı yaratarak , kendince onu küçümseyen, rencide eden, değersizleştiren ve hatta yine çoğunluk ailelerin değer yargıları içinde olan “sen çocuksun, büyüklerin yanında konuşulmaz” , “çeneni kapatmazsan döverim haaa…” türünden kompleksli bir büyüklük taslamak biçiminde ön plana çıkıyor. Bu tutum ve ifadeleriniz beni hiç rencide etmedi. Sizi de etmediğini düşünüyorum.

Sizin konuyla ilgili yorumunuzu okumadığımı iddia ediyorsunuz. Sizin bakış açınızla okumadım, ya da okudum, ama anlama kapasitem sınırlı. Sınırlı anlama kapasitemle görebildiğim şu. Siz konuyla ilgili hiçbir hukuksal yorum yapmaksızın , doğrudan karşıt sorularla ve “değerlerinize saldırıldığı” duygusunun yarattığı hırçınlıkla konuyu başlatan meslektaşınıza saldırıyorsunuz.

Yazınızı yalnızca okuyup gülüp geçmek vardı. Ve siz, benim konuya girişimle ve düşüncelerimi ifade etmemle, gerçekte bana bir teşekkür borçlu olduğunuzu hiçbir zaman anlayamayacaksınız.

Değişen zaman ve koşullara bağlı olarak hukuk ve kanunlar yaşam alanlarımızı ve sınırlarımızı belirliyor. Ve onlar bir dönem, dokunulmaz ve tartışılmaz tabular gibi önümüzde duruyor. Değişen toplum dinamikleri yeni ve farklıyı olduğu kadar, daha da önemlisi gerçekte olması gerekeni zorluyor ve kanunlar değişiyor. Şu ya da bu suçtan dün idam edilenler, bu gün aynı suçtan yirmi yirmi beş yıl ceza alabiliyor.

Evlilik dışı doğan çocuklar, öyle ya da böyle, bu güne kadar vardı, bundan sonra da olacak. Hukukun ve hukukçunun yapması gereken, her durumda, çocuk, anne ve baba mağduriyetlerini ortadan kaldıracak, “değerleri” değil, insanı merkeze koyan bir anlayışı temelleştirmek ve hukuksallaştırmaktır.

Herkes kendi değerlerini sahiplenmek ve korumak ve yaşamak hak ve iddiasına sahip olabilir. Hukuksa bu değerleri sorgular ve hatta bazılarını reddeder. Neden daha düne kadar ülkede işlenen yüzlerce töre cinayeti, “namus” saikiyle, kanunların cezayı hafifletici maddeleri kapsamında değerlendirildi de, şimdi bu uygulamalardan vazgeçildi.

“Namus” kavramını ülke insanımızın çoğunluğunun sahiplendiği bir anlayışla “bir toplumsal değer” olarak addedip, bu cinayetleri cezasız bırakmak kanımca daha doğru olurdu…!!!!

Ben böyle düşünüyorum ve sizin iddianızın aksine, uzman olmasam da, bu konudaki düşüncelerimi ifade etmek hakkına sahibim.

Buna karşın, karşıt düşüncelerini ifade etmek yerine, sözüm ona rencide etmeye yönelik her türlü saldırıyı da kınıyorum.


Siteye saygılarımla.

Merhaba.
Old 06-10-2006, 00:40   #11
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Evlilik birliği içinde doğan çocukla, evlenme bağıtı olmadan yalnız bir anne tarafından dünyaya getirilen ve anne tarafından büyütülen çocuklar...

İkisi arasındaki farklar, ülkemizde, bir münazara konusu bile olabilir.

İkisi de birer örnektir ve her iki örneğin de sayısız türevleri vardır.

Her anne babayla büyüyen çocuk mutlu/başarılı/özgüvenli ve her babasız (veya annesiz) büyüyen çocuk ise eksik, mutsuz ve başarısızdır gibi bir önerme ise akıl dışıdır.

"Çocuklar evlilik birliği içinde ve mutlaka anne baba ile birlikte büyümelidir!" şeklinde bir çıkış, bir görüş değil, bilinenin, kabul görenin dayatmasıdır. Aynı şekilde, "Her kadın evlenmeksizin çocuk sahibi olup,onu kendisi yetiştirmelidir, annelik duygusunu tatmin edebilmelidir!" de bir görüş olamaz. Bu da bir dayatma olur.

Tek ebeveynle büyüyen, büyütülen çocuk, çoğunluğun arasında azınlık kimliğiyle ezilebilir, duygusal arazları olabilir , yahut bir çocuğu büyütüp yetiştirmek, tek ebeveyn için ağır bir sorumluluk olabilir, yorucu olur vb. noktalardaki eleştiriler anlaşılabilir. Çünkü arkalarına hiç bir toplumsal dayatmayı almayan, objektif, nesnel arayışları içerirler.

Elbette kimseyi değiştirmek mümkün değildir. Kişi,ancak kendisi isterse diğer pencerelerin de farkına varabilir, hatta yine eğer, seçimlerinin kendine mi ait , yoksa öğretiye mi ait olduğu noktasına dek ilerleyebilirse, yegane doğru dediği durumlarda bile seçenekler ve seçme hakkı olduğunu ayrımsayarak, hangisinin kendisi için doğru olduğunun kararını, bizzat kendisi verebilme noktasına gelebilir.

Asliye Hukuk Mahkemelerinin duruşma salonlarından, nüfus kayıtları değişerek çıkan , yüreklerinde kendileri, sinelerinde bebekleri ağlayan kadınların, yazgı denene bir gün böylesine dik ve ağırbaşlı karşı çıkabilmelerinin arkasında yatan tarihi, hor görmek değil, belki de alkışlamak gerekir.

Saygılarımla...
Old 06-10-2006, 11:07   #12
Merhaba

 
Varsayılan

Merhaba,

Sayın Sehper,

Konuyla ilgili olarak, her türlü koşullanmalardan arınmış, yalnızca gelişkin bir “insanlık” anlayışıyla yaptığınız açıklamalar için teşekkürlerimi iletmek istiyorum.

Alıntı:
“Asliye Hukuk Mahkemelerinin duruşma salonlarından, nüfus kayıtları değişerek çıkan , yüreklerinde kendileri, sinelerinde bebekleri ağlayan kadınların, yazgı denene bir gün böylesine dik ve ağırbaşlı karşı çıkabilmelerinin arkasında yatan tarihi, hor görmek değil, belki de alkışlamak gerekir.”


Saygıyla takdir eden ve alkışlayanlardanım. Bu değerlendirme ve seçenekle, erkek çoğunluğu içinde azınlıkta kalmış olmaktan da hiçbir zaman rahatsızlık duymuyorum. Karşıt düşüncenin ezici tahakkümüne rağmen, söz konusu tarihin, aynı dik ve ağırbaşlı tutumla, karşıtlarının kirlenmiş tarih sayfalarına karşın, temiz sayfalarda yazılmaya devam edeceği inancındayım.


Sayın Habibe Yılmaz Kayar,

Öyle sanıyorum ki, açtığınız konuda “bir kadının evlilik dışı çocuk sahibi olma hakkı” şeklindeki ifadeleriniz, bazılarımızda, son günlerde çokça gündemde olan, Elif Şafak’ ın “Baba ve Piç” romanındaki bir sözcüğü çağrıştırdı.

Bu sözcük ise, bizi, beyinlerimizin büyük bölümünü işgal eden, dokunulmaz ve tartışılmaz “değerlerimizi” korumaya yönelik bir refleksle, savunmaya ve karşı saldırıya zorluyor.

Bu ülkede evlilik dışı doğmuş çocuklara “Piç” dediler. Nerede, nasıl ve kimin çocuğu olarak dünyaya gelmekte hiç bir seçim hakkı olmayan ve evlilik dışı doğan çocuklar bu sözcükle anıldı ve aşağılandı.

TDK Sözlüğünden:

Piç:

1-Anası ile babası arasında evlilik bağı olmadan dünyaya gelen çocuk, veledi-zina.

2- Babası belli olmayan çocuk.

3- Kaba konuşmada : Terbiyesiz, arsız çocuk

4- Kaba konuşmada : Kalleş, kurnaz, kötü niyetli kimse.

5- “Piç kurusu” : Soysuz ve yaramaz kimse

Maalesef görüyoruz ki, “piç” sözcüğüne atfen kullanılan her anlam ve kavram hiçbir olumlu öğe içermiyor.Hep aşağılayıcı, hep kötü ve hep dışlayan…


Sözcük, evlilik dışı doğan çocuğa, ömür boyu taşımak zorunda kalacağı, ve “insan” kimliğinden çok daha öne çıkarılan bir “asli kimlik” olarak yapıştırıldı. Ve bu kimlikle toplum dışı görüldü, aşağılanıp horlandı. “Kanunlar önünde, dil, din, ırk ve cinsiyet ayırımı yapılmadan her kes eşittir” şeklindeki evrensel düşünce anayasada bile yer buldu, ama gerçek yaşamda toplumsal statü ve kimlikler, kanunlar önünde hep pozitif ya da negatif ayırımcılığa tabi tutuldu. Daha da öte, bu çocuğun annesi de, hepimizin bildiği aşağılayıcı sözcüklerle anıldı.

Her nasılsa, babası belli olsun ya da olmasın, baba ile ilgili bir aşağılayıcı “toplumsal etiket” yapıştırılmadı. İhtimal o bir “erkek” olduğu içindi…

Çünkü bu toplumda yüz yıllardır erkekler, kendi omuzlarına ağır gelen ve herkesten ve her şeyden bağımsız olarak, kendi benlikleriyle bütünleştirmeyi ve taşımayı başaramadıkları “NAMUS” gömleğini çıkarıp, kesip biçerek ve biçimini değiştirerek kadınlara giydirdiler ve bu kavramı ikiyüzlülükle öyle sahiplenir göründüler. “İnsanlık onuru” yerine, “erkeklik gururu” diye bir kavram türetmeyi, kadını “onurlu bir insan ve birey” olarak görmek yerine, ona hükmetmeyi, onu dilediğince kullanmayı, kendi acz ve kimliksizliklerinin önünde bir kamuflaj perdesi olarak kullanmayı seçtiler.


Hukuk başkalarına zarar vermeyen ve arkasında durduğumuz kendi özgür seçimlerimizin önünde bir sınırlayıcı ve engel olarak duruyorsa, o hukuk adil değildir. Hatta hukuk bile değildir.

Her kadının ve her erkeğin hukukla sınırlanıp kısıtlanmaması gereken haklarından birinin de çocuk sahibi olabilmek olduğunu düşünüyorum. Şu ya da bu gerekçe bunun önünde bir engelleme olamaz. Sosyal devlet ve hukuk ise, bu hakkın kullanılmasıyla ortaya çıkabilecek toplumsal, psikolojik ve diğer yaşamsal sorunları olabildiğince giderecek bir altyapı oluşturmakla yükümlü olsa gerek.

İnsanlığın bilinen beş bin yıllık yazılı tarihinin çok daha ötesinde, insanın var olduğu iki yüz bin yıllık yaşam serüvenine bakıp onu kavrayabiliyorsak, bu gün içinde sıkışıp kaldığımız dar kalıpların, doğmaların, inanç ve değerlerin anlamlarını biraz daha objektif olarak değerlendirebiliriz inancındayım.

Saygılarımla.

Merhaba.
Old 06-10-2006, 12:49   #13
Adilyaşam

 
Varsayılan

Değerli arkadaşlarım eğer sizi istemeden de olsa kırdıysam özürlerimi bildiririm. Ben bu konuda düşüncelerimi yazmak istedim. Ama bazı cümlelerim belki sert olabilir ama bu da benim biçemim . kimseye kırıcı olmak istemem. konuya gelince ben evlilik dışı doğan çocukların dışlanması ya da bu şekilde dünyaya çocuk getiren kadınların ayıplanması gerekir gibi bir düşünce ileri sürmedim. böyle bir iddia ileri sürmem de olanaklı değildir. ben bir hukukçu ve aynı zamanda insan hakları dalında doktora yapmış bir hukukçu olarak insanların bireysel ve topluluk haklarına saygılıyım. zaten şu an da evlilik dışı çocuk dünyaya getirilmesi yasaklanmamıştır. hatta evlilik dışı doğan çocuklarla evlilik içi doğan çocuklar arasındaki ayrım da son zamanlarda yapılan yasal düzenlemelerle çok büyük oranda kaldırılmıştır. ben burada toplumun en önemli öğesi olan ailenin önemine dikkat çekmek iztedim. ayrıca boşanmanın yasaklanması gibi bir saçmalık da ileri sürmedim. ben insanlar ve özellikle çocuklar için en iyi ortamın nasıl olması gerektiğini söyledim. Bireysel haklara saygılıyım ama hukuksal düzenlemelirn bireylerin ve toplumun yararı gözetilerek oluşturulması kanısındayım. Ayrıca özgürlüklere önem verdiğini belirten arkadaşım Merhaba benim düşüncelerime neden bu kadar sert tepki verdi onu da anlamadım. demek ki düşünce özgürlüğü saygımız ne yazık ki kendimizle aynı düşünenlere karşı var gibime geliyor. benim düşüncelerim de bana aittir ve herkesin düşüncesi kadar değerlidir kanaatiindeyim. Benim beyin yapım da sizinki kadardır en az. birkısmı az bir kısmı fala diye ayrılmaz beyin. benim iyi bir beyin kapasitesine sahip olmam için illa ki sizin gibi mi düşünmem gerekir?!
Old 06-10-2006, 13:12   #14
Av.Elvan Akkaya

 
Varsayılan

değerli katılımcılar;

konu başlığı ve tartışma temasından çok uzaklara gitmiş yorumlarınız açıkçası genç bir hukukçu olarak beni üzdü.

tartışma iki yönlü bıçak gibi görünüyor.
elbette hukuk düzeni insanların karşısında yer alan onları fazla sınırlayan kurallar getirmemelidir.çocuk sahibi olmak isteyen bir kadının hukuk kuralları ile sınırlandırılması , onun insan olmasından kaynaklanan haklarını fazla daraltıyor diye düşünülebilir. ve kadınların bu hakkının hukuk düzeni tararfından korunması gerektiğine yönelik mantıklı bir çok açıklama yapılabilir.

diğer taraftan evlilik dışı doğan çocuğun bütün hayatı, psikolojisi , sırf anne ve babasının (biyolojik baba deniyor ona burda.çünkü hukuken tanınmış bir baba değil) istekleri yüzünden dünyaya gelmiş olması... çocuk için doğuştan (-1) le hayata başlama anlamına geliyor bu durum.

aslında bu durumu hukuk, felsefe, psikoloji adı altında tartışmak gereksiz geliyor bana.
boşanmış bir ailenin çocuğuyum. ancak annem sadece kendisi için çocuk istiyor diye beni dünyaya getirip, beni kabul etmek bile istemeyen tanımadığım bir babam olmasını tercih etmezdim doğrusu.

ben çocukların evlilik birliği içinde doğmasından yanayım.sonrasında boşanma ister gerçekleşsin, ister gerçekleşmesin.

bir kadın (ki bu durum ilerde belki benim de başıma gelebilir) evlenme ihtimali yok ya da bunu istemiyor diye çocuk sahibi olmamalı. bu kendini tatmin etmek , bencilce davranmak olur. ben ileride doğacak çocuğumun sorunlarla büyümesini istemem açıkçası.


bence herkes bu konudaki düşüncelerini söylemeli. okumuş insanlar olarak birbirimizin cümleleri ve fikirleri üzerinde tartışmak yerine ortaya konulmuş fikirlere kendi bakış açımızla yaklaşmalıyız.
böylece bu fikirler başkalarına alternatif yönler gösterebilir.

saygılarımla...
Old 06-10-2006, 19:13   #15
Cest la vie

 
Varsayılan

Bu konunun tartisilmaya baslanmasi bile toplum olarak degistigimizin gostergesi degil midir aslinda? Cok degil, belki bir on yil once boyle bir dusunce absurd olmaktan oteye gidemezken, "tabu" olarak da degerlendirildigi icin tartisilmaya dahi acilamazdi belki. Su an farkli gorusler olsa da tartisabiliyoruz ve belki de bir on yil sonra bunu tartismaya bile gerek duymayacagiz.

Kendimi kucuk bir cocuk yerine koyuyorum ve iki farkli ailede hayal ediyorum:

Ilki, kalabalik bir ailede 'kaza' ya da 'bilincsizlik' eseri dogmus bir cocugum. Annem var babam var hatta kardeslerim de var. Ama benimle ilgilenen yok. Kendi kendime buyumeye birakilmisim. Gecim sikintisi yasiyoruz cunku diger kardeslerimin cogu da benim gibi 'yanlislikla' dunyaya gelmis, babam hepimize bakamiyor. Zaten aslinda kimse kimseye bakamiyor, herkes kendi halinde, kendi sorunlariyla ugrasiyor. Evde cok huzur yok. Annemle babamin herkese yetecek sevgileri yok. Buyuyorum...

Hemen 2. 'aile'me geciyorum:

Annemle bir aileyiz. Annem, uzun yillardan sonra bana sahip olmanin sarhoslugu icerisinde elinden gelenin ustunde bir ilgi ve sevgi gosteriyor bana. Yillarca biriktirdigi sevgisinin hepsini 'bana' aktariyor. Babam yok, evet uzuluyorum cunku ben hep sevgi gordum ve saniyorum ki babam olsaydi aldigim sevgi ikiye katlanacakti. Ama olsun, annem beni ihmal etmiyor ki. Onun herseyiyim ben, o da benim herseyim-hem annem, hem babam, hem arkadasim. Ah bir de kardesim olsaydi.. Bu arada annem bana hamile oldugu donemlerde, cocuk sahibi olacaginin hevesiyle oturup butun cocuk bakim-psikoloji kitaplarini okumus. Gercekten dort dortluk yetisiyorum. Buyuyorum...

Kim hangi cocuk olmak isterdi?

Sayin insan haklari hukuku doktoru, insan haklari nedir? Ya da en temel 'cocuk hakki' hangisidir? Elverisli bir ortamda buyumek degil mi? Oyleyse bu konuda hangi cocugun insan haklari daha cok koruma altinda oluyor?

Eger kiyaslama yapacaksak butun ihtimalleri dusunmeliyiz.

Bu arada Sayin Kayar, konuyu 'anne' acisindan actiginizin farkindayim. Ancak 'cocuk' haklari acisindan itirazlar oldugundan bu konuda gorus bildirdim sadece. Konu tekrar basa dondugunde o konuda da gorus bildirecegim.

Herkese Sevgi ve Saygilarimla
Ahu
Old 11-10-2006, 17:23   #16
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

Sn.Kayar yine çok güzel bir konuyu gündeme taşımış.
Bekar kadınların anne olmalarının önünde hukuki bir engel göremiyorum. Burada temel engel, toplumsal. Büyük kentlerin belli bakış açısına sahip insanları dışında "bekar anne" konumunu dışlamayan pek yok gibi. ( istisnalara teşekkürü bir borç bilirim.)

Evliliğin bir kurum olarak kutsanması, cinselliğin ancak evli olmak kaydıyla yaşanmasının hoşgörülmesi ve sair nedenlerle evli olmayanların haklarının toplum tarafından sınırlandırılması faşizan bir tutum.

Şimdi bir varsayımda bulunuyorum : bekar bir anne evlat edindiğinde toplum buna sempatiyle yaklaşacaktır, çünkü bebeğin oluşumunda "bekar anne"nin cinselliği yer almamaktadır. Bkz. şarkıcı Nilüfer örneği. Ancak evlilik dışı bir bebek "doğurursanız" işler değişecektir. Bkz. Herhangi bir evlilik dışı doğum hali.

Sn.Adilyaşamın bu tür konulardaki serzenişlerinin altında bu tür bir toplumsal bakış açısının yattığını düşünmüyor değilim. " Özgürsen özgürlüğünü bil, her istediğini yapma, sırf istedin diye çocuk doğurup toplumun/bizim değerlerimizi hiçe sayma..." Ben çocuk doğuruyorsam ve bu çocuğa yaşaması için gerekli koşulları, sevgiyi, saygıyı sağlıyorsam bundan topluma ne? Çocuk dövmeyi "tedip hakkı" içinde değerlendiren bir toplumun bana öğretecek bu kadar çok şeyi var mı gerçekten? Sokakta çocuğunu pataklayan evli bir anne ile aynı şeyi yapan bekar bir anne arasındaki fark ne? Ya da sevgiyle çocuğunu yetiştiren evli ve bekar anneler arasındaki fark?

Bu fark çoğunluğun neden hoşlandığı ile ilgili aslında, ya da neyi benimseyip içselleştirdiği ile.

Kalabalıklar acımasızdır!

Saygılar.
Old 11-10-2006, 17:59   #17
Veysel

 
Varsayılan

Toplum; bekar bir kadın evlat edindiğinde, bebeğin oluşumunda cinsellik olmadığı için değil, ilgi-sevgi ve bir anne sıcaklığına ihtiyacı olan bir bebeği himayesine aldığı için hoşgörü ile bakıyor. Üzgünüm ama tespitiniz yanlış.

Ayrıca, Bekar kadınının bencilce bir heves uğruna evlenmeden doğuracağı çocuğun ileriki yıllarda (-ki günümüz toplumunda bu kaçınılmazdır.) yaşayacaklarının bedelini kim ödeyecek? O Anne mi? Çocuk mu?
Old 11-10-2006, 20:47   #18
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Alıntı:
Toplum; bekar bir kadın evlat edindiğinde, bebeğin oluşumunda cinsellik olmadığı için değil, ilgi-sevgi ve bir anne sıcaklığına ihtiyacı olan bir bebeği himayesine aldığı için hoşgörü ile bakıyor. Üzgünüm ama tespitiniz yanlış.

Buradaki bekar kadın: ilgi-sevgi ve bir anne sıcaklığına ihtiyacı olan bir bebeği himayesine aldığı için alkışlanmaktadır.Evlat edinilen çocuğun ilerideki yıllarda yaşayacakları ve bunun bedelini kimin ödeyeceğine ilişkin hiç bir kaygı da bulunmamaktadır.


Fakat sonra ise:
Alıntı:
Ayrıca, Bekar kadınının bencilce bir heves uğruna evlenmeden doğuracağı çocuğun ileriki yıllarda (-ki günümüz toplumunda bu kaçınılmazdır.) yaşayacaklarının bedelini kim ödeyecek? O Anne mi? Çocuk mu?

diyerek önce kadının isteği bencilce bir heves olarak tanımlanmakta sonra da böyle hevesi olan kadınların çocuğunun geleceği ile ilgili olarak çok karamsar bir tablo çizilmektedir.

İkisi de çocuk.!!
İki çocuk da sadece annesiyle yaşayacaktır.!!
İki durumda da evlilik kurumu yoktur.!!

Tek fark kadınlar arasında yapılan ayrımcılıktır.Kadınların anne olma yolunda seçtikleri yöntemler arasında ayrımcılıktır.

Saygılar
Old 11-10-2006, 21:10   #19
Merhaba

 
Varsayılan

Sayın IŞIL YILMAZ,

Yazınızda verdiğiniz örnekleme, genel toplumsal bakış açısıyla, tam da konunun can alıcı noktası.

Toplumumuzda ise, inançları ve sahiplendikleri değerler doğrultusunda bu düşünceye karşı olanların bazıları “kişisel hak” kavramını hiçe sayarak, ya da gerçekten bu kavramla hiç tanışmadıkları için, tutup, “ toplum namusu!!!” bekçiliğine soyunuyorlar.

Gerek bu alanda, gerek forumun diğer alanlarında sıkça tanık olduğumuz üzere, bu misyon sahipleri, ortaya konan düşüncelere karşı, salt kendi düşüncelerini açıklamak yerine, kendilerine ters gelen görüş sahiplerine “yanlış tesbit” , “bencilce bir heves” (ve diğer yazım alanlarından verilebilecek bir çok örnekte olduğu gibi ) şeklinde, ortalama bir diyaloğun gereği olan saygıdan bile yoksun çıkışlarla, o düşünceleri küçümsemeyi ve değersizleştirmeyi amaçlamaktadırlar.



Sayın Veysel,

Sayın Adilyaşam’ın düşüncelerine katılıyor olabilirsiniz. Elbette bu sizin hakkınız. Salt düşüncelerinizi açıklamayı seçtiğiniz sürece, tamamen aksini düşünüyor olsam da, bu hakkınızı kullanmanıza sonuna kadar saygı duyarım.

Fakat bir diğer düşüncenin “yanlış tesbit” olduğuna siz karar veremezsiniz. O düşünce karşısında ancak kendi doğrularınızı söyler ve savunursunuz.

Bir hakkın ( ki ben bunun mutlak bir hak olduğuna inanıyorum) kullanılması konusundaki savunuyu “Bencilce bir heves uğruna” şeklinde değerlendiremezsiniz. Yine olsa olsa karşı düşüncenizi belirtebilirsiniz.

Sizi ve sizinle benzeşen tüm yazım sahiplerini saygıya davet ediyorum. O düşüncelere katılmasanız bile saygıya, yalnızca ve yalnızca kendi düşüncelerinizi açıklayarak saygıya davet ediyorum.


Gerek yazım biçimlerimizle, gerekse tartışma uslubu ve koruma konusunda özen göstermemiz gereken düzeyli bir tutumla, bu yazım alanlarına da ayrıca bir teşekkür ve saygı borcumuz olduğunu hatırlatmak istiyorum.


Saygılarımla.

Merhaba.
Old 11-10-2006, 21:50   #20
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

Sn.Veysel,
Sözünü ettiginiz kültür emperyalizminin Sn.Adilyasam'in "uygarlik" belirlemesiyle bir akrabaligi var mi?

Saygilar.
Old 12-10-2006, 01:54   #21
Av.Selim Balku

 
Varsayılan

Bugüne kadar çocuk doğurmanın bir hak olmayacağını ve bu hakkı ancak kefaleti ve teminatı gösterebilecek insanların çocuk doğurabileceğini düşünüyordum. Kimse, kimseye soramadan doğum yapmamalı, vesile olmamalı, rücu ve tazmin imkanı olmadığı için, bu hak mümkün mertebe kimseye verilmemeli!

Çok saçma öneriler gibi gelebilir ama samimi olarak ben bu fikri hep zihnimde barındırdım. arkadaşlar arasında "aslında" ile başlayan cümlelerde öne sürebildim, olmayacağını bile bile...

Eğer herşey tartışılabiliniyorsa ve isteklerin bu şekilde karşılanma umudu varsa bende bırakın bekar annelerin, evli çiftlerin bile çocuk doğurmamalarını istiyorum. Birisi bana senin bunu istemeye ne hakkın var diye sorarsa, benimde insanlara sizin çocuk doğurmaya ne hakkınız var diye şimdiden sorarım...

CENNETİ İSTEMİYORUM, CEHENNEMİ İSTEMEDİĞİM KADAR... (Selim BALKU)
Old 12-10-2006, 07:58   #22
Veysel

 
Varsayılan

Sayın Kayar : Doğrudur,
- İkiside çocuk,
- İkisi de annesiyle yaşayacaktır,
- Her iki durumda da evlilik kurumu yoktur.
Ancak tek fark, çocuğun edinilme şekli ve toplumun bu edinilme şekline olan yaklaşımı. Zaten sorun da bu değil mi?
Old 12-10-2006, 08:20   #23
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Ayrımcılığı Savunan Olabilir mi?

Alıntı:
İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ
Madde 2
Herkes; ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka bir görüş, ulusal ve toplumsal köken, doğuş ya da benzeri başka bir statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin bu Bildirgede ileri sürülen tüm hak ve özgürlüklere sahiptir

Alıntı:
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ
Madde 14
Ayırımcılık yasağı

Bu Sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayırımcılık yapılmadan sağlanır.


Alıntı:
KADINLARA KARŞI HER TÜRLÜ AYRIMCILIĞIN
ÖNLENMESİ SÖZLEŞMESİ
Madde 2-
Taraf Devletler, kadınlara karşı her türlü ayrımı kınar, tüm uygun yollardan yararlanarak ve gecikmeksizin kadınlara karşı ayırımı ortadan kaldırıcı bir politika izlemeyi kabul eder ve bu amaçla aşağıdaki hususları taahhüt ederler:

b) Kadınlara karşı her türlü ayırımı yasaklayan ve gerekli yerlerde müeyyideler de ihtiva eden yasal ve diğer uygun önlemleri kabul etmeyi,

e) Herhangi bir kişi, kuruluş veya teşebbüsün kadınlara karşı ayırım yapmasını önlemek için bütün uygun önlemleri almayı,

f) Kadınlara karşı ayırımcılık teşkil eden mevcut yasa, yönetmelik, adet ve uygulamaları, tadil veya feshetmek için yasal düzenlemeler de dahil gerekli bütün uygun önlemleri almayı,


Saygılar






.
Old 12-10-2006, 08:24   #24
Veysel

 
Varsayılan

Sayın Merhaba ;
Yanıtımda ifade eksikliği olabilir ancak, "saygı" dersi gerektirecek bir ifade göremedim. Dolayısıyla saygı dersine de ihtiyaç yoktur. Yine de yanlış bir anlaşılma varsa katılımcılardan özür diliyorum. Saygılarımla.
Old 12-10-2006, 10:34   #25
Merhaba

 
Varsayılan

Sayın Veysel,

Bilmem kaç yıllık yaşamlarımız bize “saygı dersi” verememişse, burada üç beş cümleyle benim böyle bir ders vermem söz konusu değil.

Bu sadece tartışmada “bir saygıya davet” temennisiydi ki, bunu kavrayıp kendi öz eleştirimizi yapmak ta, doğrudan doğruya yaşamın bütününden o dersi alıp almadığımızla ilgilidir.

Yine de yanlış bir anlaşılma varsa katılımcılardan özür diliyorum.” şeklindeki ifadeniz bile, gerçekte olmayan, yalnızca görünürde bir olgunluk sergiliyor. Burada “yanlış anlaşılmış olmanızı” karşı tarafa yüklüyorsunuz .

Yoksa yazdıklarınızı gözden geçirip kendi öz eleştirinizi yapmış olsaydınız, karşı düşüncelere nasıl da hakkınız olmayan biçimde saldırdığınızı fark eder, özürününüzü de ”karşı tarafın yanlış anlaması” na değil, kendi yanlış tutumunuza bağlı olarak dile getirirdiniz.



Alıntı:
Sayın Kayar : Doğrudur,
- İkiside çocuk,
- İkisi de annesiyle yaşayacaktır,
- Her iki durumda da evlilik kurumu yoktur.
Ancak tek fark, çocuğun edinilme şekli ve toplumun bu edinilme şekline olan yaklaşımı. Zaten sorun da bu değil mi?



Bu ifadelerinizle bir “durum ve sorun tesbiti” yapıyorsunuz. Evet, gerçekten de sorun, toplumun çoğunluğunun bu duruma nasıl yaklaştığıdır.

Sorular:

1) Toplumun bu duruma olumsuz bakışı hangi kültürel alt yapıyla şekilleniyor.
2) Bu bakışın kayıtsız şartsız ve sorgulamasız doğruluğunu kabul ederek aynı saflarda yer almamız mı gerekiyor.
3) Bu bakış açısına siz de katılıyor musunuz.
4) Katılıyorsanız gerekçeleriniz nelerdir. Bu katılımınızın hukuki temelleri var mıdır, varsa nelerdir.
5) Sayın Av. Habibe Yılmaz Kayar’ın son yazısında konuyla ilgili açıklamalar içeren

a)İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi

b)Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

c)Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımıcılığın Önlenmesi Sözleşmesi

içeriğindeki evrensel hukuka mal olmuş temel düşünceler hakkındaki görüşleriniz nelerdir. Sözünü ettiğiniz “toplumun bakışı” ile bu düşünceler arasındaki zıtlığı dikkate alarak, düşünce ve değerlendirmelerinizde hangi gerekçelerle hangisini referans aldığınızı açıklayabilir misiniz.

Saygılar.

Merhaba.
Old 12-10-2006, 10:49   #26
Viyola

 
Varsayılan

Bekâr annelik kavramının bir gelişmişlik kriteri olarak algılanmaması kanaatindeyim.Bence her çocuk evlilik birliği içinde doğmalı.Bir çocuğu baba sevgisinden mahrum etmek bencillik olur diye düşünüyorum.
Old 12-10-2006, 11:52   #27
Veysel

 
Varsayılan

Sayın Merhaba ; "Gerçekte olmayan yalnızca görünürde bir olgunluk sergiliyor" um şeklindeki tespitiniz daha önce yazdıklarınızla çelişmiyormu? daha açık bir ifade ile, bana ait bir cümleyi içtenlikle kullanıp kullanmadığımı siz mi bileceksiniz ? ben mi? Olayı kişiselleştirmeden burada noktalamak istiyorum.
Sorularınıza gelince ;
1. Endüstrileşme evresini tamamlamadığımızı, hala din ve tarım toplumu olduğumuzu unutmayın.
2. Kayıtsız şartsız aynı saflarda olmamız gerekmiyor, zaten değiliz de...
3. Toplumun değer yargılarını önemsiyorum. Bu benim hayat felsefem.
4. Bu sorunuza cevap olarak da, toplum hayatının sadece hukuk kuralları ile sınırlı olmadığını, toplumun ahlak yapısının, örfi adetlerin, kısacası sosyal hayatın kendi kültürel ve sosyal yapısından kaynaklı kuralları olduğunu, bireyin bundan kendisini soyutlamasının günümüzde pek mümkün olmadığını ifade etmeye çalışıyorum.
5. Evrensel hukuka inanmış biri olarak Habibe hanımın a,b,c diye sıraladığı beyanname ve sözleşmelere bir itiraz olamaz zaten. Sadece toplum tarafından benimsenmesinin ve uygulanabilir olmasının bir süreç gerektirdiğini vurgulamaya çalıştım.
Umarım bu sefer birbirimizi anlarız.
Saygılarımla.
Old 12-10-2006, 12:56   #28
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

Herkese merhaba!
Tüm yazıları olabildiğince dikkatimi vererek okudum. Konu başka yerlere gitmiş, biraz da ben yol aldırayım:=))

Yıllar önce eşimin bir çocuğu olduğu ortaya çıktı. İlişkinin kadın öznesi "aşkının meyvesine sahip olmak istemiş". Önceki evliliğinden iki çocuğu daha varmış. Erkek özne sevecen, dışa dönük, bütün çocukları seven bir kişiliğe sahip, feminist bir kadının yetiştirdiği (yani ben), karşı konulamayacak kadar tatlı dilli biri. Kadın bir çok nedenlerden dolayı "bu adam benim olsun" demiş. Sağlama almak için de bir çocuk dünyaya getirmiş.(Ailemdeki yaşlıların yargısı bu) Erkek kadını ilişki için kandırır. Önceden de bu tür öyküleri olmuş ama hiçbir başına ders açmamış. Cesareti buradan geliyor. (Ben de her şeyi 25 yılın sonunda öğrendim.)

Kadın tehdit ve şantajlara başlar bebek altı aylık olunca. İşi, çocuğu alıp benim kapıma gelme boyutuna vardırınca bana duyuruldu. Ufak çapta bir deprem oldu tabii. :=))

Ortalık biraz yatışınca (o tarihkerde münazaalı bir boşanma yaşamıştık. Aynı evde yaşıyorduk ama evli değildik.) Adama gitmesini ve kadınla çocuğa sahip olması için baskıda bulundum. Ve gitti. Bir ay sonra geri geldi. "Ailem sen ve çocuklarımız. ben o kadını istemiyorum diyerek." Kötü ve berbat günlerdi o günler. Evlilik dışı çocukları olduğu gerekçesiyle kadın ve erkek evlenmek için baş vururlar. Yanıt beklerken adam vaz geçip döner.

Yaklaşık iki ay sonra bir tehdit daha olur, adam gitmek zorunda kalır. Evdeki kadın-yani ben- nikahlanırsa dönmemesini söyler. Doğduğu şehirdedir, saygın bir ailesi ve adı vardır. feministtir, yasalarda zina maddesi vardır. Çıkacak olan gürültü korkunçtur. Belki "basın" bile el atacaktır, "ünlü feminist kocasıyla basıldı" diye.

Yine de üç gün sonra adam döner gelir. "Ben evlenmişim zaten" diyerek.

Kimse inanmadı. Tanıklar olmadan bir akit nasıl yapılır diye. Dönemin feminist avukat kadınları, bir kadın yargıç arkadaşım, hatta bir feminist gazeteci arkadaşım adamın yine yalan söylediğini ısrarla savundular. O red etti. Nüfus müdürü evlenme belgesini vermiş ellerine. Bir de belgeyi hemen gelip almadıkları için azarlamış onları.

Öykünün sonrası elbette var. Ama kısa keseyim: Olaydan altı ay sonra adamın kayıtlı olduğu nüfus dairesine gittim ve böyle bir nikahın nasıl yapıldığını sordum. Yedi memur açıklama getiremedi ve bilgi de veremeyeceklerini söylediler. Yanıtım "Bir çok erkek birçok kadını hamile bırakıp sorumsuzca yok oluyor. Bunu bir yolu varsa, el altından uygulayalalım da kadınlara "kahbe, çocuklarına kahbenin piçi" denmesin dediğimde güldüler ama içlerinden biri son çıkan yasayı hatırladı ve düğüm çözüldü.

Bir örneğini bana verdikleri başvuru metni, tarafların bağlı olduğu Nüfus dairelerince "evlenmeye engel olan bir hali yoktur" damgasını vurarak, başvuru yapılan yere yollanıyor. İki ayrı yerin imzasına o bölge de imza ve mühür basıyor, taraflar evlenmiş oluyor. (1991-1993 arası geçerli olan yasa)

Sonuçta yasa koyucu zaman zaman böyle yasalar çıkararak bir şekilde sorun çözmüş oluyor.

Bu da böyle bir öykü işte. Saygılar Ayşegül Kanat
Old 12-10-2006, 13:23   #29
Merhaba

 
Varsayılan

Sayın Veysel,

Olayı kişiselleştirmeme yaklaşımınıza aynen katılarak, yazınızdaki ilk paragrafla ilgili bir açıklamadan imtina ediyorum.

Verdiğiniz yanıtlar içinse teşekkür ederim. Bu yanıtlar üzerine görüşlerimi açıklarken, kaçınılmaz olarak başka bazı sorular gündeme geliyor.

1-Endüstrileşme evresini tamamlayamadık, hala bir din ve tarım toplumuyuz.

Evet, bu tesbitinize katılıyorum. Fakat sorun şu ki, endüstrileşeme evresini tamamlayamadığımız sürece, bir“din ve tarım toplumu” olarak kalmaya devam edeceğiz.

20 yüzyılda endüsrileşme sürecini tamamlayan toplumlar 21. yüzyılda bilgi toplumu olma yolunda hızla ilerlerken, biz din ve tarım tolumu olmayı kabullenip, bu yapımızın şekillendirdiği tüm değerleri koruyarak öyle kalmayı mı seçeceğiz.

2-Kayıtsız şartsız aynı saflarda olmamız gerekmiyor, zaten değiliz de.

Bu taraflardan biri mevcut statüyü koruyarak durağan ve değişime karşı bir yaşam biçimini seçmişken , karşı tarafın insan hakları temelindeki değişim taleplerini, salt kendi değerlerine ters düşüyor gerekçesi ile reddetmeye devam mı edecek.


3-Toplumun değer yargılarını önemsiyor olmanız ve bunu bir yaşam felsefesi olarak seçmiş olmanız, bunu başkalarına da dayatmadığınız sürece, elbette sizin hakkınız. Bu hakkınızı yok saymak gibi bir hakkım yok. Sizin de karşı seçimleri yok sayma hakkınız olmadığı gibi.

4-Toplum hayatının yalnızca hukuk kuralları ile sınırlı olmadığı, onu biçimlendiren ahlaki ve örf ve adetlere dayalı toplam değerlerin varlığı elbette bir gerçeklik. Fakat bireylerin kendilerini bundan soyutlamalarının mümkün olmadığı sizin düşünceniz. Bense bu değerlerin sorgulanmasını ve hatta bazılarının reddedilebileceğini düşünüyorum.

( Tam da bu günlerde, basında, on binlerce insana, salt onların inançlarını kötüye kullanarak “bir takım değerler şırınga” eden, ve bu şırınga karşılığında elde ettiği parasal çıkarla, şırınga ettiği değerlerden çok farklı bir yaşam süren bir zat-ı muhteremin ortaya dökülen çirkin yüzüyle tanışıyoruz.)

Bu, bu güne özgü bir durum değil. Söz konusu değerlerin bir çoğu, yüz yıllarca benzer şekilde şırınga edildi insanlarımıza.

5- Bir hukuk insanı olarak , Sayın Av. Habibe Yılmaz Kayar’ın sıraladığı İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve diğerlerinin içeriğine bir itirazınız olamayacağını, yalnızca toplum tarafından benimsenmesinin ve uygulanabilir olmasının bir süreç gerektirdiğini söylüyorsunuz.

Peki ama bir yandan bunlara itirazınız olmadığını söylerken, diğer yandan bunların tam da zıttı olan birtakım değerleri savunuyor olmanızı nasıl anlayacağız. Bu durumda bunlar toplum tarafından hangi süreçte nasıl benimsenecek, kim açacak bunun önünü…..

Ben de umuyorum birbirimizi biraz daha iyi anlamaya başlayacağımızı.

Saygılar.

Merhaba.
Old 12-10-2006, 13:29   #30
Merhaba

 
Varsayılan

Sayın Adilyaşam,

Mesajınız ve açıklamalarınız için teşekkür ederim.

Elbette sizi yanlış tanımış olmam söz konusu olabilir.

Fakat eğer öyleyse, bu yanlış tanımada, sizin ve benim sorumluluklarımızın tartışılması, en azından yazdıklarımızın gözden geçirilerek bir öz eleştiriye tabi tutulması gerektiğini düşünüyorum.

Bu forum alanlarında özellikle “hukuçu kimlikleriye” yazı yazanlardan çok ta doğal olarak beklenen, ne kadar karşıt düşünceleri tartışıyor olsalar bile, karşılıklı saygınlığı hiçbir zaman zedelemeyen ve karşıt düşünce sahiplerini rencide eden bir tutum içinde olmamalarıdır. Buna tanık olmaksa, bizlerde, hukuka ve hukukçu kimliklere olan güven ve saygıyı pekiştirecektir.

Karşıtlarına saygılı ve güçlü fikirler, karşıt düşünce sahiplerini bile, bu fikirleri anlamaya, değerlendirmeye ve belki de sonuçta kendi düşüncelerini revize etmeye davet eder.

Böylece uzlaşma alanları doğar ve bireylerin salt düşüncelerinden ötürü dışlanmadıkları toplumsal bir barış ortamı sağlanabilir.

Sayın Adilyaşam, bunlar benim düşüncelerim. Amacım hiç kimseye yol yordam göstermek değil. Hukukun hiçbir teknik alanında söz söylemek yetkinliğinde değilim ve zaten buna teşebbüs etmeyi bile kendi adıma ukalalık addederim.

Eğer yapabiliyorsak, her kavrama ve olguya, olabildiğince kendimizden bağımsızlaşarak, biraz olsun süzülmüş ve koşullanmalardan arındırılmış bir düşünce sistematiğiyle değerlendirme yaparak bakabilmek, her ne kadar mutlak doğru olmasa da, bizi ideal ve insanca olana biraz daha yaklaştırabilir diye düşünüyorum.

Düşünelim ki, ben, siz, ya da bir başkası, dünyanın bir başka ülkesinde, farklı bir kültürel ve inanç ortamında doğup büyümüş olsaydık, bizi şekillendirecek olan koşullar ve toplumsal dayatmalar çok daha farklı olacaktı, farklı değerleri benimseyecek ve bu zeminde bizim için farklı doğrular oluşacak ve biz onları savunuyor olacaktık.

İşte söylemek istediğim, zamana ve coğrafyaya bağlı son derece farklı değişkenlikler gösterebilecek bu kültürel kimliklerle bağlanmış olarak değil, onları bütünüyle reddetmeyi de önermiyorum tabii, ama onları ayrıştırıp, sorgulayarak ve imbikten geçirerek, haklar ve adalet temelinde tüm insanlığın benimseyebileceği ortak değerlere ulaşabilmeyi amaçlamaktır.

Son yazınızda, yazım biçiminizden kaynaklanan ve sizin, gerçekte olduğunuzdan farklı değerlendirilmenize yol açan gelişmeler sonrası, olgun bir tutumla üzüntülerinizi ve özürlerinizi dile getiriyorsunuz.

Ben de, bu gelişmelerin sürüklediği bir karşı tutumla, salt yazım biçeminizden ötürü, size karşı sert olabilecek ifadelerle ön plana çıkan bir duruş koydum.
Yazdıklarımın düşüncelerinize yönelik olanlarından ziyade, kişiliğinize dokunanlardan ve onu rencide edenlerinden ötürü, öncelikle kendi iç saygımın bir gereği olarak özürlerimi bildirmek istiyorum.

Biririmizi biraz daha iyi anlamış olmayı umarak, tamamen karşıtı olsam da, hukuçu kimliğinizle bağdaşır olarak bu alanlardaki görüş ve düşüncelerinizi izlemek ve aynı düzgün biçemlerle kendi yazma hakkımı kullanmaya devam etmek , bundan sonraki süreçte sanırım çok daha güzel olacak.

Saygılar.
Merhaba.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Dayıdan Anne Aracılığıyla Mahfuz Hisse Olur mu? Av.Mücahit Meslektaşların Soruları 14 09-05-2011 12:13
Boşanan anne-baba çocuğu istediği şehirde görecek Av.Suat Ergin Hukuk Haberleri 1 19-12-2006 12:10
Aile Mahkemelerinde Bekar Hakimler De Görev Yapabilecek Armağan Konyalı Hukuk Haberleri 0 18-04-2004 09:42
4 Yıllık Fakülte Mezunlarına Tanınan Öğretmen Olma Hakkı İptal Kararı İptal Davası hacım Hukuk Soruları Arşivi 0 25-02-2003 11:17


THS Sunucusu bu sayfayı 0,14376497 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.