|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
26-12-2011, 11:17 | #91 |
|
TEBLİĞ 4077 SAYILI TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUNUN 22 NCİ VE TÜKETİCİ SORUNLARI HAKEM HEYETLERİ YÖNETMELİĞİNİN 5 İNCİ MADDELERİNDE YER ALAN PARASAL SINIRLARIN ARTTIRILMASINA İLİŞKİN TEBLİĞ (TEBLİĞ NO: TGM-2011/2) MADDE 1 – (1) 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 22 nci maddesinde belirlenen usule göre Türkiye İstatistik Kurumu tarafından bildirilen Üretici Fiyatları Endeksinde meydana gelen ortalama % 12,58 (oniki virgül ellisekiz) oranında artış esas alınarak 1/1/2012 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere; a) 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 22 nci maddesinin beş ve altıncı fıkrasındaki tüketici sorunları hakem heyetlerinin kararlarının bağlayıcı olacağına ilişkin üst veya tüketici mahkemelerinde delil olacağına ilişkin alt parasal sınır 1.161,67 TL, b) 1/8/2003 tarihli ve 25186 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri Yönetmeliğinin 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasında, büyükşehir statüsünde bulunan illerde faaliyet gösteren il hakem heyetlerinin uyuşmazlıklara bakmakla görevli ve yetkili olmalarına ilişkin alt parasal sınır 3.032,65 TL, olarak tespit edilmiştir. MADDE 2 – (1) Bu Tebliğ 1/1/2012 tarihinde yürürlüğe girer. MADDE 3 – (1) Bu Tebliğ hükümlerini Gümrük ve Ticaret Bakanı yürütür. |
12-04-2012, 17:44 | #92 |
|
nüfusa kayıtlı olmayan kişinin veraset ilamı
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU E. 1999/2-58 K. 1999/53 T. 3.2.1999 • VERASET DAVASI ( Nüfusa Kayıtlı Olmayan Kişi İçin Veraset Belgesi İstenebilmesi ) • NÜFUSA KAYITLI OLMAYAN KİŞİ ( Kişi Hakkında Veraset Belgesi İstenebilmesi ) 743/m.35,39,41 ÖZET : Nüfusta kayıtlı olmayan bir kişi içinde veraset belgesi istenebilir. Murise ait olduğu bildirilen tapu kayıt ve dayanak belgeleri celp edilmeli, davacıdan tanık dahil bu konuda göstereceği diğer delilleri sorulup incelendikten sonra, bir karar verilmelidir. Yerel mahkemenin bu hususları göz önünde bulundurmaksızın davanın reddine karar vermesi isabetsizdir |
22-08-2012, 11:03 | #93 |
|
ŞEKİL EKSİKLİĞİNİ İLERİ SÜRMENİN HAKKIN KÖTÜYE KULLANIMI
OLDUĞU BİRKAÇ ÖRNEK İÇTİHAT ; " Sözleşmenin taraflarından biri,o sözleşmenin yerine getirileceği hususunda o güne kadar süregelen davranışları ile karşı tarafa tam bir güvence vermiş ve karşı taraf ta,sözleşmenin yerine getirileceği inancına iyiniyetle bağlanarak kendisine düşen edimleri yerine getirmiş ise,artık sözleşmenin biçim yönünden geçersizliğini ileri sürmesi hakkın kötüye kullanılması niteliği taşır ve bu iddia yasal korumadan yoksun kalır.(HGK 6.6.1979 1978/190-1979/199 ) Belediyenin 2490 sayılı yasada öngörülen şekillerden ayrılarak davalı ile özel hukuk kurallarına dahil sözleşme yapmış olması halinde,belediyeyi koruyan yasanın Belediye Meclisi Kararına güvenen kişiyi korumadığını düşünmek,kamu hukukunda düzenin değil,düzensizliğin varlığını kabul etmek demektir ki,yasanın öyle bir çelişkiye izin vereceği beklenemez. O halde açıklanan ilke ve düşüncelerle belediyenin açtığı davanın reddine karar verilmesi gerekir. 1 HD 25.12.1981 13206-14956 --------------------------------------------------------- "Kira sözleşmesi 2 yılı aşkın süredir devam etmiş,davalı tüm yükümlülüklerini yerine getirmiştir. Davacı Belediye,dava konusu taşınmazın kayden malikidir. (..T ve .. Sayılı encümen kararı ile) ihale açılmış,anılan karar gereğince eski şartname hükümlerine göre yapılan ihale davalı üzerinde kalmıştır. Davacı idarenin sözleşmenin 2490 SY ya uygun olmadığını iddia etmesi ve bu yöndeki, şekil noksanlığına dayanarak davalının fuzuli şagil olduğuna dair iddia dürüstlük kuralı ile bağdaşmaz. 1 HD 12.3.1984 2949-2707 ---------------------------------------------------- Davacı Belediye ile davalı arasındaki kira sözleşmesi uzun süredir devam etmektedir. Belediyenin amacı fazla kira almaktır.Kira sözleşmesinin 2490 S Y ya uygun olmadığı iddiası MK M 2 ile bağdaşmaz. Mahkemece,davacının şekle aykırılık iddiası kabul edilmiş,sözleşmenin noterde resen tanzim edilmemiş bulunması nedeniyle geçersizliğine ve davalının tahliyesine karar verilmiştir. Davalının karar düzeltme yoluna başvurusu üzerine yapılan inceleme sonunda,değerlendirmede yanılgıya düşüldüğü anlaşılmıştır. Şöyle ki : Belediyenin 2490 SY ya tabi olduğu kuşkusuzdur. 1- Belediye bir kamu kuruluşudur.Bu nedenle 2490 SY ya tabi olmakla beraber,özel hukuk ilişkilerinde genel yasalara ait kuralların dışında değildir.Ayrıcalığı da yoktur. 2- a)Belediyenin açtığı dava,kira bedelini yükseltme amacı taşımaktadır. Şekil noksanını tehdit unsuru olarak kullandığı dosyadan anlaşılmaktadır. b) Resmiyet,ciddiyet taşıdığı kuşkusuz bulunan ve yasaları tarafsızlık,eşitlik ilkeleri içinde uygulaması, sözleşmelerdeki şekil şartlarını en iyi düzeyde bilmesi gereken davacı idarenin sözleşmelere ait biçimsel külfetleri yerine getirmeyi vatandaştan beklemesi,onun da bilgisizliğinden yararlanarak "şekil şimdilik noksan kalsın,ileride davama dayanak olur"tarzında bir düşüncenin yıllarca korunması iyiniyetle nasıl bağdaşır ? Davacının içtenliğine inanmak için önem verdiği,ve davaya bile konu yaptığı şekil şartını,sözleşmenin yapıldığı anda bizzat yerine getirmesi gerekirdi. Eğer bu konuda bir kusur var ise,öncelikle Belediye"ye aittir. Hiç kimse kendi kusurundan yararlanamaz. Davalının ihaleye katıldığı,baştan sona iyiniyetli olduğu,kendisine düşen edimleri yerine getirdiği, istenen parayı peşin ödeyerek ve kiraları da zamanında ödeyerek Belediye idaresine içtenlikle güvendiği ortadadır. d) Taraflarca üç yıl süre ile benimsenen ,hukuki varlığı kabul edilen bu sözleşme yasaların ve hak duygularının altına girmiş,hükmünü ifaya engel kalmamıştır. ... Davacı Belediye sözleşmedeki şekil noksanlığını siper ederek dava hakkını,kira bedelinin artırılması için baskı aracı yapıp kötüye kullandığına göre,yasal himayeden yararlanamaz,korunabilirlikten uzaklaşmıştır. Bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerektiğinden,davalı vekilinin tashihi karar talebinin kabulü ile yanılgıya dayanan onama kararının kaldırılmasına oybirliği ile karar verildi. 1. HD 5.7.1982 7680-8993 --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- evlatlık sözleşmesi ile ölünceye kadar bakma sözleşmesinde şekil eksikliğini ileri sürmenin hakkın kötüye kullanılması sayılacağına ilişkin yargıtay kararları mesleki hukuk rehberi yargı içtihatları 1.bölümde hukuk alanı ile ilgili içtihatlar arasındadır. |
27-09-2012, 09:47 | #94 |
|
Ticari Faiz Oranı
Sanırım güncelleme gerekiyor.
Ticari faiz: 19.06.2012 - 16,50 |
27-09-2012, 17:16 | #95 |
|
Ticari faiz oranı %17,75 tir. Değişmesi için bir sebep yoktur. Yasa değişikliği olmadığına göre ticari faizin 19 Haziran tarihinde değişmesi zaten mümkün değildir. Değişecekse 1 temmuzda değişir. Ancak değişiklik olabilmesi için de + / - 5 puanlık fark kriterinin gerçekleşmesi gerekir ki bu da gerçekleşmemiş. Yani ancak TCMB 19.06.2012'de 12,75 veya 22,75 gibi bir oran açıklasaydı. Bu oran 1 temmuzdan itibaren geçerli olacaktı.
|
19-12-2012, 10:54 | #96 |
|
Sarigazi-Emek / Kartal
Dun (18/12/2012) Sarigazi Emek Mahallesine Kartal İcradan hacze ciktim. Buraya bakip umraniye oldugunu dusunerek once umraniyeye gitmistim ama neyseki kartala yetistim.
|
25-12-2012, 19:43 | #97 |
|
faiz oranı
Aşağıdaki değişiklikten haberiniz var mı?
20 Aralık 2012 PERŞEMBE Resmî Gazete Sayı : 28503
TEBLİĞ
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasından:Bankamızca, vadesine en çok 3 ay kalan senetler karşılığında yapılacak reeskont işlemlerinde uygulanacak iskonto faiz oranıyıllık %13,50, avans işlemlerinde uygulanacak faiz oranıise yıllık %13,75 olarak tespit edilmiştir. Belirlenen bu oranlar yayımıtarihinde yürürlüğe girer. |
26-12-2012, 08:35 | #98 |
|
Evet var. 31 Aralık günü sonuna kadar yeni bir tebliğ yayınlanmazsa 1 ocaktan itibaren ticari faiz bu oranda değişecektir. Bekleyeceğiz...
|
04-01-2013, 09:28 | #99 |
|
2013 yılı değerleri ilgili başlıklar altına işlenmiştir.
|
08-02-2013, 14:50 | #100 |
|
küçük bir hata..
30.06.2013 yazması gereken sütunda 30.06.2012 yazıyor.
iyi çalışmalar diliyorum.. |
23-08-2013, 22:38 | #101 |
|
Ticaret Sicili İşlemleri
Hukuk Rehberi kısmında ticaret sicili işlemleri,ticaret odası işlemleri,dış ticareti ilgilendiren hukuki bilgiler eksiktir.Bu eksiklikleri meslekdaşınız olarak hem kendi web sayfam olan www.ticaretsicili.net web adresinden hem de bizzat yazarak sizlere ve okurlarınıza faydalı olmak isterim.Saygılarımla
|
25-12-2013, 13:09 | #102 |
|
Tüketici Hakem Heyetine Zorunlu Başvuru Sınırı 2014
Tüketici Hakem Heyetlerine Başvuru Sınırı Değişti
2014 yılının Ocak ayından itibaren geçerli olmak üzere, Tüketici Hakem heyetlerine başvurunun zorunlu olduğu ve tarafların bağlayıcı olduğu sınır 1.272,19 TL olarak tespit edilmiştir. Yine, Büyükşehir statüsünde bulunan illerde kurulu bulunan İl Hakem Heyetlerinin uyuşmazlıklara bakmakla görevli olduğu alt parasal sınır ise, 3.321,17 TL olarak tespit edilmiştir. Buna göre 2014 yılı için 1.272,19 TL’nin altında olan uyuşmazlıklarda tüketici hakem heyetlerine müracaat zorunludur. Bu uyuşmazlıklar hakkında hakem heyetleri tarafından verilen kararlar tarafları bağlayıcı olacaktır. Yine bu kararlar İcra ve İflas kanununda yer alan ilamların yerine getirilmesi hakkındaki hükümlere göre icra takibine konu olabilecektir. Taraflar bu kararlara karşı yine 15 gün içerisinde itiraz edebileceklerdir. Ancak itiraz edilmesi tüketici sorunları hakem heyetinin kararının icrasını kendiliğinden durdurmayacaktır. Sadece talep edilmesi halinde hakim tarafından tedbir olarak bu kararın icrasının durdurulmasına karar verilebilir. Bu kararlara karşı yapılan itiraz üzerine tüketici mahkemeleri tarafından kararlar kesindir. Bu yazı makalesi www.adliyesarayi.net sitesinden, http://www.adliyesarayi.net/5133/tuk...i-degisti.html adresinden alınmıştır. |
25-12-2013, 22:27 | #103 |
|
avans faiz oranı %13,75 mi %11 mi?
Araştırmalarım sonucu sorumun cevabını buldum gibi ama emin olmak için meslektaşlarıma da danışmak istedim.
21.06.2013ten itibaren avans faiz oranı %11 olarak uygulanıyor. Ancak 3095 sayılı kanunun 2. maddesi kafamı karıştırdı. "bu oran uygulanır" diyince kanun maddesi 13,75 mi acaba diye şüpheye düştüm. %11 olduğuna kanaat getirdim kendimce ama sizlerden de gerekçeli onay bekliyorum İyi çalışmalar herkese... |
26-12-2013, 00:32 | #104 |
|
3095 SAYILI
KANUNİ FAİZ VE TEMERRÜT FAİZİNE İLİŞKİN KANUN Temerrüt faizi Madde 2 Söz konusu avans faiz oranı, 30 Haziran günü önceki yılın 31 Aralık günü uygulanan avans faiz oranından beş puan veya daha çok farklı ise yılın ikinci yarısında bu oran geçerli olur. Dolayısıyla %13.75 avans faiz oranı uygulanmalıdır... |
26-12-2013, 08:33 | #105 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Av. Tümer 13,75 ile 11 arasında 5 puan fark olmadığına göre 11 uygulanmalı diye yorumluyorum ben. 5 puan fark olsaydı 13,75 uygulanırdı. Faiz oranlarının birden çok düşmesi ya da artmasının bir anlamda kontrolünü yapmış olmuyor mu bu madde? Fark 5'ten fazla değilse yenisi uygulanır bence. Aksi halde ondan önceki 6 aylık dönemde de 13,75 değil 16,50 mi uygulanmalıydı fark 5 değil diye? Ama 13,75 uygulandı? |
26-12-2013, 09:39 | #106 |
|
Sevgili meslektaşım cevabı düzeltiyorum. Her ikisi de uygulanabiliyormuş. Ama ben %11 uyguluyorum. Kolay gelsin.
|
26-12-2013, 12:49 | #107 |
|
|
27-12-2013, 18:26 | #108 |
|
Vakitsizlikten gerekçelerini yazamayacağım ama %13,75
Ama yeni yıl ile birlikte (son dört gün içinde TCMB bir değişiklik yapmaz ise) %11,75 uygulanacak... (Bir ülkenin, faiz hukuku ile en temel yasası [3095 s.Yasa] anca bu kadar kötü ve anlaşılmaz şekilde kaleme alınabilir) |
28-01-2014, 18:32 | #109 |
|
2014 yılı THH parasal sınırları
4077 sy. kanun 28/11/2013 tarihli 6502 sy. kanunla yürürlükten kalkmış ve yeni kanunun 68. maddesi gereğince parasal sınırlar yeniden düzenlenmiştir.
|
29-01-2014, 01:25 | #110 |
|
Madde 87
Yürürlük (1) Bu Kanun yayımı tarihinden itibaren altı ay sonra yürürlüğe girer. |
26-11-2014, 16:03 | #111 |
|
http://www.resmigazete.gov.tr/main.a...1/20141126.htm
Bugün yayınlanan ve yürürlüğe giren değişikliğe göre AAÜT'deki son durum yukarıdaki linkten görülebilir. |
27-11-2014, 08:48 | #112 |
|
Değişiklikler işlendi. Teşekkürler Sn. Ergin
|
06-06-2016, 13:57 | #113 |
|
Islaha karşı zamanaşımı defi ileri sürülebilir mi? HGK 2016 tarihli kararı Özet: Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ıslah dilekçesi ile talep edilen tazminata karşı zamanaşımı def’inin ileri sürülmesinin mümkün olup olmadığı, varılacak sonuca göre, davacının ıslah dilekçesi ile talep ettiği maddi tazminat yönünden zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır. Bu ilkeler ve açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; davacının 28.06.2003 tarihinde gerçekleşen haksız eylem nedeniyle davalı aleyhine 09.06.2006 tarihinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak maddi ve manevi tazminat davası açtığı, maluliyet oranının tespitine ilişkin Adli Tıp raporunun 07.05.2009 tarihinde tebliğinden sonra 24.08.2012 tarihinde maddi tazminat yönünden davayı kısmen ıslah ettiği,ıslah talebine karşı davalı vekilinin zamanaşımı def'inde bulunduğu görülmektedir. Dava açılmakla fazlaya ilişkin haklar yönünden zamanaşımı kesilmediğinden kısmi ıslaha karşı zamanaşımı def'inin ileri sürülmesinde bir usulsüzlük bulunmadığından yerel mahkemenin bu yöne ilişkin direnme gerekçesi isabetlidir. Ne var ki mahkemece BK.nun 60. maddesinde düzenlenen 1 yıllık zamanaşımı süresi hesaplanırken zararın öğrenildiği tarih olarak Adli Tıp Kurumunun maluliyete ilişkin raporunun davacıya tebliğ tarihi esas alınarak ıslaha konu talebin zamanaşımına uğradığı sonucuna varıldığı görülmektedir. Adli Tıp Kurumunun sözkonusu raporunda yaralanma nedeniyle oluşan maluliyet oranı belirlenmiş olup zarar miktarına ilişkin bir tespit içermediğinden zararın öğrenilmesi olgusuna esas alınamaz.Davacının zararı maddi tazminat miktarının belirlenmesine ilişkin 07.08.2012 tarihli bilirkişi raporu ile tespit edilmiştir. Sözkonusu bilirkişi raporu 13.08.2012 tarihinde davacı vekiline tebliğ edildiğine göre 1 yıllık zamanaşımı süresinin zararın öğrenildiği 13.08.2012 tarihinden itibaren hesaplanması gerekir. Davacı vekili 24.08.2012 tarihinde davayı ıslah ettiğinden ıslaha konu talebin zamanaşımına uğradığı kabul edilemez. Kanun No:6100 Madde No:176 Fıkra:Tümü-0 T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No:2014/896 Karar No:2016/332 Taraflar arasındaki “maddi ve Manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 02.10.2012 gün ve 2006/265 E-2012/379 K sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 14.11.2013 gün ve 2012/17640 E-2013/17728 K sayılı ilamı ile; (...Davacı M. vekili avukat A. tarafından, davalı M. aleyhine 09/06/2006 gününde verilen dilekçe ile haksız fiil nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 02/10/2012 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı ve davalı vekilleri tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının tüm, davacının asağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir. 2-Davacının diğer temyiz itirazına gelince; Dava, haksız fiilden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Yerel mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir. Davacı, davalının haksız eylemi nedeni ile malul kaldığını ileri sürerek maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuş, 24/08/2012 tarihli dilekçe ile de maddi tazminat talebini ıslah ederek artırmıştır. Davalı, kusursuz olduğunu beyanla davanın reddini talep etmiş, ıslahla artırılan bölümün de zamanaşımına uğradığını ve reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, maddi tazminat isteminin ıslahla artırılan kısmının zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 176. maddesinde "Taraflardan her biri yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir" şeklinde yine aynı kanunun 177. maddesinde "Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir" biçiminde düzenleme getirilmiştir. Dava dilekçesinde belirtilen dava konusunun (müddeabihin) ıslah yoluyla artırılması ek dava niteliğinde olmayıp dava dilekçesinin kısmi ıslahı niteliğindedir. Islah kurumu yasada ayrıca düzenlenmiş olması ve kendine özgü kurallarının olması nedeniyle ek dava niteliğinde kabul edilemeyeceğinden asıl davaya karşı ileri sürülebilecek zamanaşımı defi, ıslah edilen kısma karşı ileri sürülemez. Davacı, süresi içinde tazminat davası açtığından ve sadece miktar yönünden davasını ıslah ettiğinden ıslah ile artırılan miktara ilişkin talebin süresinde olduğunun kabulü gerekir. Açıklamalar doğrultusunda; mahkemece ıslah ile artırılan maddi tazminat miktarı yönünden zamanaşımına uğradığı gerekçesi ile red kararı verilmesi doğru bulunmamış, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir....) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN : Davacı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava,haksız eylem nedeniyle maddi ve manevi tazminat isteğine ilişkindir. Davacı vekili; 28.06.2003 tarihinde davacı konutunda iken davalının kapıyı çaldığını,davacının kapıyı açması üzerine davalının nedensiz bir şekilde davacıya küfür ve hakaret ederek onu darpettiğini, parmağını ısırarak 1/4 ünü kopardığını,ceza yargılaması sonucunda davalı hakkında mahkumiyet kararı verildiğini,meslek lisesinin elektronik bölümünde öğretmen olarak görev yapan davacının parmağında meydana gelen yaralanma nedeniyle verimliliğinin düştüğünü,emekli olmak zorunda kaldığını,olay nedeniyle itibar kaybına uğradığını,evini satarak başka yere taşındığını belirterek haksız fiil nedeni ile fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak şimdilik 1.000 YTL maddi tazminat ile 9.000 YTL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiş,24.08.2012 harç tarihli ıslah dilekçesi ile de bakiye maddi tazminat miktarı olan 7.913.00TL için davayı ıslah ettiğini bildirmiştir. Davalı vekili ; olay günü aynı apartmanda davacı ile aynı katta oturan kız arkadaşının evine girerken davacının, davalının kız arkadaşına sözlü tacizde bulunması üzerine tartışma çıktığını, kız arkadaşının evine girerek kapıyı kapatmak istedikleri sırada davacının parmağının kapıya sıkışarak tırnak hizasından koptuğunu, davalının kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuş, ıslah talebine karşı ise zamanaşımı def'inde bulunmuştur. Mahkemece; davacının bilirkişi raporu doğrultusunda ıslah ile arttırdığı miktar yönünden talebinin maluliyetle ilgili adli tıp raporundan 07.05.2009 tarihinde haberdar olduğu halde ıslah dilekçesini 23.08.2012 tarihinde verdiği, zararı öğrenme tarihinden itibaren 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu, davalının eylemi nedeni ile davacının parmağının kopması sonucu davacının çekmiş olduğu üzüntü nedeniyle bir miktar manevi tazminata hükmolunması gerektiği belirtilerek davacının ıslah ile arttırdığı miktar yönünden talebinin zamanaşımı nedeni ile reddine, davacının maddi ve manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile, 1.000 TL maddi tazminatın, 3000 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 28.06.2003 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davacının fazla taleplerinin reddine karar verilmiştir. Davacı vekili ile davalı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçelerle bozulmuştur. Yerel Mahkemece; ''Zamanaşımı alacağın varlığını değil istenebilirliğini ortadan kaldırır. BK. 133. Maddesinde zamanaşımını kesen sebepler arasında dava açılması da sayılmıştır. Kısmi davada zamanaşımını yalnızca dava edilen kısım için kesilir. Henüz açılmayan ve daha sonra ıslahla arttırılan bölüm için zamanaşımı işlemeye devam eder. 6100 sayılı HMK 107. maddesinde düzenleme altına alınan belirsiz alacak davası ve tespit davasında davacının iddianın genişletilmesi yasağı olmadan, karşı tarafın rızasına ve ıslaha gerek kalmaksızın talep sonucunu arttırabileceği kabul edilmiş, gerekçesinde de dava ile ilk dava tarihinde zamanaşımının kesileceği belirtilmiştir. Aynı Kanunun 109. maddesindeki kısmi davada zamanaşımının kesileceği yönünde bir açıklama yoktur. Davamızda davacının maluliyetle ilgili adli tıp raporundan 07.05.2009 tarihinde haberdar olduğu, ıslah dilekçesinin 23.08.2012 tarihinde verildiği, zararı öğrenme tarihinden itibaren BK. 60/1 maddesindeki 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu '' gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararını davacı vekili temyiz etmektedir. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ıslah dilekçesi ile talep edilen tazminata karşı zamanaşımı def’inin ileri sürülmesinin mümkün olup olmadığı, varılacak sonuca göre, davacının ıslah dilekçesi ile talep ettiği maddi tazminat yönünden zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır. Hukuk Genel Kurulunun 06.03.2013 gün ve E:2012/4-824, K:2013/305; 22.10.2014 gün ve E:2014/4-840, K:2014/837 sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere, kavram olarak ıslah; taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesine denir (HUMK. m.83); (Baki, Kuru:Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Baskı, C.IV, İstanbul 2001, s.3965) Islah müessesesi, dava değiştirme, başka deyişle iddia ve müdafaanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkandır. Zira bu suretle, aslında yasal itiraz ile karşılaşılabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık bu itirazı davet etmeksizin yapılabilmektedir (Saim Üstündağ:Medeni Yargılama Hukuk, C.I-II, B.5, İstanbul 1992, s.534). Islahın konusunun tarafların yapmış oldukları usul işlemleri olduğu için, ıslahla düzeltilecek usul işlemlerinin neler olduğundan da söz etmek gerekir. Gerek öğreti, gerekse Yargıtay uygulaması davanın değiştirebileceğini ve genişletilebileceğini aynı şekilde savunmanın genişletilebileceğini ilke olarak kabul etmektedir. Yine müddeabihin artırılıp artırılmayacağı hususu da bir usul işlemi olup, ıslahın konusudur (Baki, Kuru:age, s.4035). Islahın amacı, yargılama sürecinde, şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan, hak ve alacağı bu sürecin dışında ortadan kaldırmış olan işlemlerin, yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilebilmesi elbette ki mümkün değildir. Bir başka deyişle, maddi hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler, velev ki dava içinde yapılsın, asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından, usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyetini de taşımaktadır ve bu sebeple, bu işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi imkansızdır. Çünkü ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için, ıslahın konusu olamaz. Bilindiği gibi, HUMK’nun 87.maddesinin son cümlesindeki “müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez” hükmü Anayasa Mahkemesinin 20.07.1999 tarih ve E:1999/1, K:1999/33 sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Bundan böyle davacı, dava dilekçesinde gösterdiği müddeabihini (davalı muvafakat etmese bile) aynı dava içinde ıslah yolu ile artırabilecektir. Bu düzenleme, davacının ilk dava dilekçesinde saklı tuttuğu fazlaya ilişkin hakkını ek bir dava ile istemesine engel olmayacaktır. Davanın tamamen ıslahı, dava dilekçesinden itibaren bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılmasını gerektirir (HUMK.m.87). Gerek öğretide, gerekse yerleşik yargısal kararlarda, davanın tamamen ıslahında yeni bir dava açılmamış sayılacak, tamamen ıslah edilen dava ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğundan, bunun doğal sonucu olarak, zamanaşımı, hak düşürücü süre ilk davanın açıldığı tarihteki duruma göre dikkate alınacaktır. Onun için davanın tamamen ıslahında ıslah olunan dava, ilk dava gününde açılmış sayılacaktır (Baki, Kuru:age., s.3998 vd; Sabri Şakir, Ansay; Yargılama Usulleri, 1960 baskı sh:194 vd.; İlhan, Postacıoğlu:Medeni Usul Hukuku Dersleri, 1975 Baskı, s.460 vd,; Saim, Üstündağ:Medeni Yargılama Hukuku Esasları, 1973 Baskı, s.335 vd.; aynı yöndeki HGK’nun 18.12.1957 gün E:2/66, K:64; 30.1.2002 gün E:2002/2-63, K:23;3.7.2002 gün ve E:2002/9-564, K:572; 5.3.2003 gün ve E:2003/9-76, K:126;06.03.2013 gün ve E:2012/4-824, K:2013/305 sayılı ilamları). Davanın kısmen ıslahı durumunda ise davacı; kısmi davada saklı tuttuğu fazlaya ilişkin haklarını, ek bir dava açarak isteyebileceği gibi, müddeabihin arttırılmasını önleyen yasal düzenlemenin yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesinin kararı ile ortadan kalkmasından yararlanarak müddeabihi aynı davada kısmi ıslah dilekçesi verip harcını yatırmak suretiyle arttırabilecektir. Bu aşamada açıklanması gereken diğer bir husus zamanaşımının kesilmesi konusudur. Bir davanın açılması halinde zamanaşımı kesilir (Mülga 818 sayılı BK.m.133/2). Ancak, kesilen zamanaşımı, kesilme tarihinden başlayarak yeniden işler (Mülga 818 sayılı BK.m.135/1). Dava ile kesilmiş zamanaşımı, davanın devamı süresinde taraflardan birinin yargılamaya ilişkin her bir işleminden ve hâkimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden cereyana başlar. Öğretide, kısmi davada dava edilmeyen alacak kesimi için, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmuş olmasının zamanaşımını kesmeyeceği kabul edilmektedir (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı Baskı, Cilt:II s.1541 vd.; Pekcanıtez Hakan/Atalay Oğuz/Özekes Muhammet, Hukuk Muhakemeleri Kanununa Göre Medeni Usul Hukuku, 12.Bası, s.321). Kısmi dava açılması halinde zamanaşımı yalnız alacağın kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesilir (HGK’nun 20.3.1968 gün ve E:1968/9-210, K:151; 3.7.2002 gün ve E:2002/9-564, K:572; 9.10.2002 gün ve E:2002/9-809, K:802; 06.03.2013 gün ve E:2012/4-824, K:2013/305 sayılı ilamları). Öte yandan olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 60. maddesinde "zarar ve ziyan yahut manevi zarar namıyla nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ıttıla tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz. Şu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti, daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruruzaman tatbik olunur..." hükmü yer almaktadır. Buna göre haksız fiillerle ilgili üç tür zamanaşımı öngörülmektedir. Bunlar; bir yıllık kısa zamanaşımı; on yıllık uzun zamanaşımı ile olağanüstü nitelikteki ceza zamanaşımıdır. Haksız fiil nedeniyle tazminat alacakları bir yıllık kısa zamanaşımına tabi tutulmuş olup, anılan maddeye göre bir yıllık süre "mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ıttılaı tarihinden itibaren" işlemeye başlayacaktır. Zamanaşımı süresinin başlaması için zarar görenin hem zararı hem de failini öğrenmesi gerekmektedir. Bunlardan sadece birinin öğrenilmesi kısa zamanaşımı süresinin işlemesi için yeterli değildir. Zarar, zarar verici fiil veya olayın zarar görenin hukuki varlık ve değerleri üzerindeki olumsuz etki ve sonuçları olarak tanımlanabilir. Zamanaşımının işlemeye başlaması için zarar verici olayın değil zararın miktarının öğrenilmesi gerekir. Zarar miktarını bilmeyen davacı rastgele bir miktar üzerinden dava açmak zorunda kalacak ya da zamanaşımı baskısıyla rastgele bir miktar üzerinden davasını ıslah etmek zorunda kalacaktır. Zararından daha yüksek bir miktar için dava açtığında ya da davayı ıslah ettiğinde reddedilen kısım yönünden avukatlık ücreti ve yargılama gideri ödemeye maruz kalacak, zararından daha düşük bir miktar yönünden dava açtığında ya da davayı ıslah ettiğinde ise dava açmakla amaçladığı hakkına tam olarak kavuşamayacaktır. Bu nedenle zarar miktarının öğrenilmiş olması zamanaşımının işlemeye başlaması için zorunludur. Bu ilkeler ve açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; davacının 28.06.2003 tarihinde gerçekleşen haksız eylem nedeniyle davalı aleyhine 09.06.2006 tarihinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak maddi ve manevi tazminat davası açtığı,maluliyet oranının tespitine ilişkin Adli Tıp raporunun 07.05.2009 tarihinde tebliğinden sonra 24.08.2012 tarihinde maddi tazminat yönünden davayı kısmen ıslah ettiği,ıslah talebine karşı davalı vekilinin zamanaşımı def'inde bulunduğu görülmektedir. Dava açılmakla fazlaya ilişkin haklar yönünden zamanaşımı kesilmediğinden kısmi ıslaha karşı zamanaşımı def'inin ileri sürülmesinde bir usulsüzlük bulunmadığından yerel mahkemenin bu yöne ilişkin direnme gerekçesi isabetlidir. Ne var ki mahkemece BK.nun 60. maddesinde düzenlenen 1 yıllık zamanaşımı süresi hesaplanırken zararın öğrenildiği tarih olarak Adli Tıp Kurumunun maluliyete ilişkin raporunun davacıya tebliğ tarihi esas alınarak ıslaha konu talebin zamanaşımına uğradığı sonucuna varıldığı görülmektedir. Adli Tıp Kurumunun sözkonusu raporunda yaralanma nedeniyle oluşan maluliyet oranı belirlenmiş olup zarar miktarına ilişkin bir tespit içermediğinden zararın öğrenilmesi olgusuna esas alınamaz.Davacının zararı maddi tazminat miktarının belirlenmesine ilişkin 07.08.2012 tarihli bilirkişi raporu ile tespit edilmiştir. Sözkonusu bilirkişi raporu 13.08.2012 tarihinde davacı vekiline tebliğ edildiğine göre 1 yıllık zamanaşımı süresinin zararın öğrenildiği 13.08.2012 tarihinden itibaren hesaplanması gerekir. Davacı vekili 24.08.2012 tarihinde davayı ıslah ettiğinden ıslaha konu talebin zamanaşımına uğradığı kabul edilemez. Hal böyle olunca; mahkemece, davacının maddi tazminata yönelik ıslahının süresinde yapılmadığı gerekçesiyle ıslah edilen tazminat miktarı bakımından davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulmalıdır. S O N U Ç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 16.03.2016 gününde oyçokluğu ile karar verildi. |
06-06-2016, 14:06 | #114 |
|
HAKSIZ FİİLE DAYALI KISMİ TAZMİNAT DAVALARINDA EK DAVA İÇİN ZAMANŞIMI SÜRESİNİN MADDİ ZARARA İLİŞKİN BİLİRKİŞİ RAPORUNUN TEBLİĞİ İLE BAŞLAYACAĞINA DAİR HGK KARARI ;
T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No:2014/896 Karar No:2016/332 Taraflar arasındaki “maddi ve Manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 02.10.2012 gün ve 2006/265 E-2012/379 K sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 14.11.2013 gün ve 2012/17640 E-2013/17728 K sayılı ilamı ile; (...Davacı M. vekili avukat A. tarafından, davalı M. aleyhine 09/06/2006 gününde verilen dilekçe ile haksız fiil nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 02/10/2012 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı ve davalı vekilleri tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının tüm, davacının asağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir. 2-Davacının diğer temyiz itirazına gelince; Dava, haksız fiilden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Yerel mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir. Davacı, davalının haksız eylemi nedeni ile malul kaldığını ileri sürerek maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuş, 24/08/2012 tarihli dilekçe ile de maddi tazminat talebini ıslah ederek artırmıştır. Davalı, kusursuz olduğunu beyanla davanın reddini talep etmiş, ıslahla artırılan bölümün de zamanaşımına uğradığını ve reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, maddi tazminat isteminin ıslahla artırılan kısmının zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 176. maddesinde "Taraflardan her biri yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir" şeklinde yine aynı kanunun 177. maddesinde "Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir" biçiminde düzenleme getirilmiştir. Dava dilekçesinde belirtilen dava konusunun (müddeabihin) ıslah yoluyla artırılması ek dava niteliğinde olmayıp dava dilekçesinin kısmi ıslahı niteliğindedir. Islah kurumu yasada ayrıca düzenlenmiş olması ve kendine özgü kurallarının olması nedeniyle ek dava niteliğinde kabul edilemeyeceğinden asıl davaya karşı ileri sürülebilecek zamanaşımı defi, ıslah edilen kısma karşı ileri sürülemez. Davacı, süresi içinde tazminat davası açtığından ve sadece miktar yönünden davasını ıslah ettiğinden ıslah ile artırılan miktara ilişkin talebin süresinde olduğunun kabulü gerekir. Açıklamalar doğrultusunda; mahkemece ıslah ile artırılan maddi tazminat miktarı yönünden zamanaşımına uğradığı gerekçesi ile red kararı verilmesi doğru bulunmamış, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir....) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN : Davacı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava,haksız eylem nedeniyle maddi ve manevi tazminat isteğine ilişkindir. Davacı vekili; 28.06.2003 tarihinde davacı konutunda iken davalının kapıyı çaldığını,davacının kapıyı açması üzerine davalının nedensiz bir şekilde davacıya küfür ve hakaret ederek onu darpettiğini, parmağını ısırarak 1/4 ünü kopardığını,ceza yargılaması sonucunda davalı hakkında mahkumiyet kararı verildiğini,meslek lisesinin elektronik bölümünde öğretmen olarak görev yapan davacının parmağında meydana gelen yaralanma nedeniyle verimliliğinin düştüğünü,emekli olmak zorunda kaldığını,olay nedeniyle itibar kaybına uğradığını,evini satarak başka yere taşındığını belirterek haksız fiil nedeni ile fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak şimdilik 1.000 YTL maddi tazminat ile 9.000 YTL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiş,24.08.2012 harç tarihli ıslah dilekçesi ile de bakiye maddi tazminat miktarı olan 7.913.00TL için davayı ıslah ettiğini bildirmiştir. Davalı vekili ; olay günü aynı apartmanda davacı ile aynı katta oturan kız arkadaşının evine girerken davacının, davalının kız arkadaşına sözlü tacizde bulunması üzerine tartışma çıktığını, kız arkadaşının evine girerek kapıyı kapatmak istedikleri sırada davacının parmağının kapıya sıkışarak tırnak hizasından koptuğunu, davalının kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuş, ıslah talebine karşı ise zamanaşımı def'inde bulunmuştur. Mahkemece; davacının bilirkişi raporu doğrultusunda ıslah ile arttırdığı miktar yönünden talebinin maluliyetle ilgili adli tıp raporundan 07.05.2009 tarihinde haberdar olduğu halde ıslah dilekçesini 23.08.2012 tarihinde verdiği, zararı öğrenme tarihinden itibaren 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu, davalının eylemi nedeni ile davacının parmağının kopması sonucu davacının çekmiş olduğu üzüntü nedeniyle bir miktar manevi tazminata hükmolunması gerektiği belirtilerek davacının ıslah ile arttırdığı miktar yönünden talebinin zamanaşımı nedeni ile reddine, davacının maddi ve manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile, 1.000 TL maddi tazminatın, 3000 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 28.06.2003 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davacının fazla taleplerinin reddine karar verilmiştir. Davacı vekili ile davalı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçelerle bozulmuştur. Yerel Mahkemece; ''Zamanaşımı alacağın varlığını değil istenebilirliğini ortadan kaldırır. BK. 133. Maddesinde zamanaşımını kesen sebepler arasında dava açılması da sayılmıştır. Kısmi davada zamanaşımını yalnızca dava edilen kısım için kesilir. Henüz açılmayan ve daha sonra ıslahla arttırılan bölüm için zamanaşımı işlemeye devam eder. 6100 sayılı HMK 107. maddesinde düzenleme altına alınan belirsiz alacak davası ve tespit davasında davacının iddianın genişletilmesi yasağı olmadan, karşı tarafın rızasına ve ıslaha gerek kalmaksızın talep sonucunu arttırabileceği kabul edilmiş, gerekçesinde de dava ile ilk dava tarihinde zamanaşımının kesileceği belirtilmiştir. Aynı Kanunun 109. maddesindeki kısmi davada zamanaşımının kesileceği yönünde bir açıklama yoktur. Davamızda davacının maluliyetle ilgili adli tıp raporundan 07.05.2009 tarihinde haberdar olduğu, ıslah dilekçesinin 23.08.2012 tarihinde verildiği, zararı öğrenme tarihinden itibaren BK. 60/1 maddesindeki 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu '' gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararını davacı vekili temyiz etmektedir. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ıslah dilekçesi ile talep edilen tazminata karşı zamanaşımı def’inin ileri sürülmesinin mümkün olup olmadığı, varılacak sonuca göre, davacının ıslah dilekçesi ile talep ettiği maddi tazminat yönünden zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır. Hukuk Genel Kurulunun 06.03.2013 gün ve E:2012/4-824, K:2013/305; 22.10.2014 gün ve E:2014/4-840, K:2014/837 sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere, kavram olarak ıslah; taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesine denir (HUMK. m.83); (Baki, Kuru:Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Baskı, C.IV, İstanbul 2001, s.3965) Islah müessesesi, dava değiştirme, başka deyişle iddia ve müdafaanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkandır. Zira bu suretle, aslında yasal itiraz ile karşılaşılabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık bu itirazı davet etmeksizin yapılabilmektedir (Saim Üstündağ:Medeni Yargılama Hukuk, C.I-II, B.5, İstanbul 1992, s.534). Islahın konusunun tarafların yapmış oldukları usul işlemleri olduğu için, ıslahla düzeltilecek usul işlemlerinin neler olduğundan da söz etmek gerekir. Gerek öğreti, gerekse Yargıtay uygulaması davanın değiştirebileceğini ve genişletilebileceğini aynı şekilde savunmanın genişletilebileceğini ilke olarak kabul etmektedir. Yine müddeabihin artırılıp artırılmayacağı hususu da bir usul işlemi olup, ıslahın konusudur (Baki, Kuru:age, s.4035). Islahın amacı, yargılama sürecinde, şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan, hak ve alacağı bu sürecin dışında ortadan kaldırmış olan işlemlerin, yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilebilmesi elbette ki mümkün değildir. Bir başka deyişle, maddi hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler, velev ki dava içinde yapılsın, asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından, usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyetini de taşımaktadır ve bu sebeple, bu işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi imkansızdır. Çünkü ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için, ıslahın konusu olamaz. Bilindiği gibi, HUMK’nun 87.maddesinin son cümlesindeki “müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez” hükmü Anayasa Mahkemesinin 20.07.1999 tarih ve E:1999/1, K:1999/33 sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Bundan böyle davacı, dava dilekçesinde gösterdiği müddeabihini (davalı muvafakat etmese bile) aynı dava içinde ıslah yolu ile artırabilecektir. Bu düzenleme, davacının ilk dava dilekçesinde saklı tuttuğu fazlaya ilişkin hakkını ek bir dava ile istemesine engel olmayacaktır. Davanın tamamen ıslahı, dava dilekçesinden itibaren bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılmasını gerektirir (HUMK.m.87). Gerek öğretide, gerekse yerleşik yargısal kararlarda, davanın tamamen ıslahında yeni bir dava açılmamış sayılacak, tamamen ıslah edilen dava ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğundan, bunun doğal sonucu olarak, zamanaşımı, hak düşürücü süre ilk davanın açıldığı tarihteki duruma göre dikkate alınacaktır. Onun için davanın tamamen ıslahında ıslah olunan dava, ilk dava gününde açılmış sayılacaktır (Baki, Kuru:age., s.3998 vd; Sabri Şakir, Ansay; Yargılama Usulleri, 1960 baskı sh:194 vd.; İlhan, Postacıoğlu:Medeni Usul Hukuku Dersleri, 1975 Baskı, s.460 vd,; Saim, Üstündağ:Medeni Yargılama Hukuku Esasları, 1973 Baskı, s.335 vd.; aynı yöndeki HGK’nun 18.12.1957 gün E:2/66, K:64; 30.1.2002 gün E:2002/2-63, K:23;3.7.2002 gün ve E:2002/9-564, K:572; 5.3.2003 gün ve E:2003/9-76, K:126;06.03.2013 gün ve E:2012/4-824, K:2013/305 sayılı ilamları). Davanın kısmen ıslahı durumunda ise davacı; kısmi davada saklı tuttuğu fazlaya ilişkin haklarını, ek bir dava açarak isteyebileceği gibi, müddeabihin arttırılmasını önleyen yasal düzenlemenin yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesinin kararı ile ortadan kalkmasından yararlanarak müddeabihi aynı davada kısmi ıslah dilekçesi verip harcını yatırmak suretiyle arttırabilecektir. Bu aşamada açıklanması gereken diğer bir husus zamanaşımının kesilmesi konusudur. Bir davanın açılması halinde zamanaşımı kesilir (Mülga 818 sayılı BK.m.133/2). Ancak, kesilen zamanaşımı, kesilme tarihinden başlayarak yeniden işler (Mülga 818 sayılı BK.m.135/1). Dava ile kesilmiş zamanaşımı, davanın devamı süresinde taraflardan birinin yargılamaya ilişkin her bir işleminden ve hâkimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden cereyana başlar. Öğretide, kısmi davada dava edilmeyen alacak kesimi için, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmuş olmasının zamanaşımını kesmeyeceği kabul edilmektedir (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı Baskı, Cilt:II s.1541 vd.; Pekcanıtez Hakan/Atalay Oğuz/Özekes Muhammet, Hukuk Muhakemeleri Kanununa Göre Medeni Usul Hukuku, 12.Bası, s.321). Kısmi dava açılması halinde zamanaşımı yalnız alacağın kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesilir (HGK’nun 20.3.1968 gün ve E:1968/9-210, K:151; 3.7.2002 gün ve E:2002/9-564, K:572; 9.10.2002 gün ve E:2002/9-809, K:802; 06.03.2013 gün ve E:2012/4-824, K:2013/305 sayılı ilamları). Öte yandan olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 60. maddesinde "zarar ve ziyan yahut manevi zarar namıyla nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ıttıla tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz. Şu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti, daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruruzaman tatbik olunur..." hükmü yer almaktadır. Buna göre haksız fiillerle ilgili üç tür zamanaşımı öngörülmektedir. Bunlar; bir yıllık kısa zamanaşımı; on yıllık uzun zamanaşımı ile olağanüstü nitelikteki ceza zamanaşımıdır. Haksız fiil nedeniyle tazminat alacakları bir yıllık kısa zamanaşımına tabi tutulmuş olup, anılan maddeye göre bir yıllık süre "mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ıttılaı tarihinden itibaren" işlemeye başlayacaktır. Zamanaşımı süresinin başlaması için zarar görenin hem zararı hem de failini öğrenmesi gerekmektedir. Bunlardan sadece birinin öğrenilmesi kısa zamanaşımı süresinin işlemesi için yeterli değildir. Zarar, zarar verici fiil veya olayın zarar görenin hukuki varlık ve değerleri üzerindeki olumsuz etki ve sonuçları olarak tanımlanabilir. Zamanaşımının işlemeye başlaması için zarar verici olayın değil zararın miktarının öğrenilmesi gerekir. Zarar miktarını bilmeyen davacı rastgele bir miktar üzerinden dava açmak zorunda kalacak ya da zamanaşımı baskısıyla rastgele bir miktar üzerinden davasını ıslah etmek zorunda kalacaktır. Zararından daha yüksek bir miktar için dava açtığında ya da davayı ıslah ettiğinde reddedilen kısım yönünden avukatlık ücreti ve yargılama gideri ödemeye maruz kalacak, zararından daha düşük bir miktar yönünden dava açtığında ya da davayı ıslah ettiğinde ise dava açmakla amaçladığı hakkına tam olarak kavuşamayacaktır. Bu nedenle zarar miktarının öğrenilmiş olması zamanaşımının işlemeye başlaması için zorunludur. Bu ilkeler ve açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; davacının 28.06.2003 tarihinde gerçekleşen haksız eylem nedeniyle davalı aleyhine 09.06.2006 tarihinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak maddi ve manevi tazminat davası açtığı,maluliyet oranının tespitine ilişkin Adli Tıp raporunun 07.05.2009 tarihinde tebliğinden sonra 24.08.2012 tarihinde maddi tazminat yönünden davayı kısmen ıslah ettiği,ıslah talebine karşı davalı vekilinin zamanaşımı def'inde bulunduğu görülmektedir. Dava açılmakla fazlaya ilişkin haklar yönünden zamanaşımı kesilmediğinden kısmi ıslaha karşı zamanaşımı def'inin ileri sürülmesinde bir usulsüzlük bulunmadığından yerel mahkemenin bu yöne ilişkin direnme gerekçesi isabetlidir. Ne var ki mahkemece BK.nun 60. maddesinde düzenlenen 1 yıllık zamanaşımı süresi hesaplanırken zararın öğrenildiği tarih olarak Adli Tıp Kurumunun maluliyete ilişkin raporunun davacıya tebliğ tarihi esas alınarak ıslaha konu talebin zamanaşımına uğradığı sonucuna varıldığı görülmektedir. Adli Tıp Kurumunun sözkonusu raporunda yaralanma nedeniyle oluşan maluliyet oranı belirlenmiş olup zarar miktarına ilişkin bir tespit içermediğinden zararın öğrenilmesi olgusuna esas alınamaz.Davacının zararı maddi tazminat miktarının belirlenmesine ilişkin 07.08.2012 tarihli bilirkişi raporu ile tespit edilmiştir. Sözkonusu bilirkişi raporu 13.08.2012 tarihinde davacı vekiline tebliğ edildiğine göre 1 yıllık zamanaşımı süresinin zararın öğrenildiği 13.08.2012 tarihinden itibaren hesaplanması gerekir. Davacı vekili 24.08.2012 tarihinde davayı ıslah ettiğinden ıslaha konu talebin zamanaşımına uğradığı kabul edilemez. Hal böyle olunca; mahkemece, davacının maddi tazminata yönelik ıslahının süresinde yapılmadığı gerekçesiyle ıslah edilen tazminat miktarı bakımından davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulmalıdır. S O N U Ç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 16.03.2016 gününde oyçokluğu ile karar verildi. |
07-06-2016, 15:50 | #115 |
|
Tüketici Hakem Heyeti zorunlu başvuru sınırı 2016 yılı için güncellenmemiş görünmekte. İlgili tebliğ: http://www.tuketici.gov.tr/source.cm...016_teblig.pdf
|
07-06-2016, 16:34 | #116 |
|
Haksız fiile dayalı kısmi tazminat davalarında ek dava için zamanaşımının kısmi davadaki zarara ilişkin bilirkişi raporunun tebliğiyle başlayacağına dair HGK kararını yukarıda 114 nolu mesajda paylaştım.
|
15-06-2016, 14:39 | #117 |
|
CEVAP DİLEKÇESİ VERMEYEN
ARTIK DELİL GÖSTEREMEZ Süresinde cevap dilekçesi VERMEYEREK delillerini bildirmeyen davalı tarafın süre geçtikten sonra gerçekleşen delil bildirme talebinin REDDİNİN gerektiğine ilişkin olarak Yerel Mahkemece verilen DİRENME KARARI yerindedir. (YHGK, 20.04.2016, E. 2014/2-695, K. 2016/522) Ömer Uğur GENÇCAN Yargıtay 2. Hukuk Dairesi BAŞKANI |
16-06-2016, 14:24 | #118 |
|
"DAVACILARIN" ÖNEMLE DİKKATİNE:
Dava Dilekçesi ve varsa Cevaba Cevap Dilekçesinde Delil Göstermeyen DAVACI ARTIK DELİL GÖSTEREMEZ !!! "Dilekçelerin TEATİSİ AŞAMASINDA herhangi bir delil bildirmeyen "DAVACIYA" ön inceleme duruşmasında delillerini bildirmesi için YENİ SÜRE verilmesine imkan bulunmamaktadır." (YHGK, 20.04.2016, E. 2014/13-856, K. 2016/523) Ömer Uğur GENÇCAN Yargıtay 2. Hukuk Dairesi BAŞKANI |
18-06-2016, 20:45 | #119 |
|
Özet:
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 321.maddesinin 2.fıkrasına göre; kararın tefhimi için hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanamadığı ve bu nedenle zorunlu olarak hüküm özetinin tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Bu hüküm doğrultusunda, hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilmediği hallerde gerekçeli kararın taraflara tebliği zorunludur (Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru sayılı kararı da aynı yöndedir). Mahkemece, taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi halinde temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar. Ancak, hüküm tüm unsurları ve gerekçesi ile birlikte tefhim edilmiş ise artık hükmün HMK’nın 321/2 maddesine göre usulüne uygun ve eksiksiz bir biçimde tefhim edildiği kabul edilir ve temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren başlar. 5521 sayılı Kanun‘un 8.maddesinde yer alan ve temyiz süresinin başlangıcına esas alınan tefhim kavramının "hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal" olarak anlaşılması zorunludur. Kanun No:6100 Madde No:321 Fıkra:2 T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No:2013/1441 Karar No:2014/1000 Esas No:2013/1441 Karar No:2014/1000 Hukuk Genel Kurulu 2013/1441 E. , 2014/1000 K. • "İçtihat Metni" MAHKEMESİ : Ankara 15. İş Mahkemesi TARİHİ : 14/03/2013 NUMARASI : 2013/136-2013/160 Taraflar arasındaki " işçilik alacağı ve tazminat " davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 15. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 24.01.2012 tarih 2008/340 E., 2012/21 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi'nin 13.11.2012 gün ve 2012/4069 E., 2012/25204 K. sayılı ilamıyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: İstek, iş akdinin feshi nedenine dayalı ücret alacağı ile maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir Mahkemenin, davanın kısmen kabulüne dair verdiği karar, Özel Daire’ce bozulmuş; yerel mahkeme önceki kararında direnmiştir. Hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir. Direnme kararı ve ekleri temyiz incelemesi için gönderilmiş ise de yapılan incelemede; direnmeye ilişkin gerekçeli kararın davacı vekiline tebliğ edildiğine dair dosyada herhangi bir bilgi veya belgeye rastlanamamıştır. Hukuk Genel Kurulu'nda yapılan görüşmede işin esasının incelenmesine geçilmeden önce taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi halinde temyiz süresinin gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlayıp başlamayacağı, burada varılacak sonuca göre, hüküm özeti tefhim edilen davacı vekiline gerekçeli kararın tebliğinin gerekip gerekmediği; dolayısıyla tebliğ işleminin yapılabilmesi için dosyanın geri çevrilmesi gerekip gerekmediği önsorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir. İlkin, konuyla ilgili kısa bir açıklama yapılmasında yarar vardır. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 321.maddesinin 2.fıkrasına göre; kararın tefhimi için hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanamadığı ve bu nedenle zorunlu olarak hüküm özetinin tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Bu hüküm doğrultusunda, hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilmediği hallerde gerekçeli kararın taraflara tebliği zorunludur (Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru sayılı kararı da aynı yöndedir). Mahkemece, taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi halinde temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar. Ancak, hüküm tüm unsurları ve gerekçesi ile birlikte tefhim edilmiş ise artık hükmün HMK’nın 321/2 maddesine göre usulüne uygun ve eksiksiz bir biçimde tefhim edildiği kabul edilir ve temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren başlar. 5521 sayılı Kanun‘un 8.maddesinde yer alan ve temyiz süresinin başlangıcına esas alınan tefhim kavramının "hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal" olarak anlaşılması zorunludur. Tarafların, gerekçeli karar tebliğ edilmeden önce, temyiz süre tutum dilekçesi veya gerekçeli temyiz dilekçesi sunmak suretiyle kararı temyiz ettikleri hallerde, kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanması mümkün olduğundan, gerekçeli kararın taraflara tebliği gerekir. Davanın tümden kabul veya tümden reddedildiği hallerde, reddedilen bir talebi bulunmadığından davacının veya davacı yararına kurulan bir hüküm bulunmadığından davalının kararı temyizde ilke olarak hukuki yararı bulunmadığı kabul edilmekte ise de tarafların kararın gerekçesini temyiz etme hakları bulunduğundan gerekçeli karar taraflara tebliğ edilmelidir. Mahkemece oluşturulan direnmeye ilişkin gerekçeli kararın davacı vekiline tebliğ edildiğine dair dosyada herhangi bir bilgi veya belgeye rastlanamamıştır. O halde, mahkemece yapılacak iş; öncelikle direnmeye ilişkin gerekçeli kararın, davacı vekiline yöntemine uygun olarak tebliği ile temyiz süresinin geçmesinin beklenmesi; direnme kararının temyiz edilmemesi halinde bu şekliyle, temyizi halinde ise devamı işlemler de tamamlanarak ondan sonra dosyanın son kontrolünün yapılıp, eksiksiz olmak üzere temyiz incelemesi yapılmak üzere Hukuk Genel Kurulu’na gönderilmesi olmalıdır. Açıklanan nedenle; dosyanın, belirtilen eksiklik giderilerek temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtay’a gönderilmesi için, Yerel Mahkemeye geri çevrilmesi gerekir. S O N U Ç : Yukarıda açıklandığı üzere işlem yapılarak, anılan eksiklik tamamlandıktan sonra temyiz incelemesi için Hukuk Genel Kurulu’na gönderilmek üzere dosyanın yerel mahkemeye GERİ ÇEVRİLMESİNE, 03.12.2014 gününde oybirliği ile karar verildi. |
21-06-2016, 11:11 | #120 |
|
Emekli maaşı alan eş lehine yoksulluk nafakasına hükmedilemez.
Yargıtay HGK 2014/2-1250 Esas 2016/435 Karar 30.3.2016 T. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 2 (0 Site Üyesi ve 2 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Hukuk eğitimi sırasında yapılan sınavların test şeklinde olması ne kadar faydalı? | Özge Özbakır | Hukuk Lisans Eğitimi | 35 | 14-04-2012 11:31 |
Elimizin Altında Olması Gereken Faydalı Hukuk Bilgileri | Admin | Site Hakkında Yazışmalar | 111 | 10-10-2007 20:06 |
olan ve olması gereken açısından hukuk | Av.Denizhan Erbek | Hukuk ve Felsefe | 44 | 29-07-2007 21:14 |
Bazı Faydalı Hukuk Programları | symbazz | Hukuk ve Bilgisayar Yazılımları | 1 | 22-03-2007 06:14 |
Hukuk Ayaklar Altında | Av.Suat Ergin | Hukuk Haberleri | 2 | 07-11-2006 00:04 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |