Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

Anket Sonucu: Bakire/bakir olmadığını eşten gizlemek veya bekaret zarı diktirmek:
Hukuk düzeni tarafından korunamaz. 22 50,00%
Hukuk düzeni tarafından korunmalıdır. 6 13,64%
Bazı durumlarda hukuk düzeni tarafından korunabilir. 16 36,36%
Oy Verenler: 44. Bu ankette oy kullanamazsınız. (Anket no : 281)

bekaret zarı diktirmek ve bunu eşten saklayarak yapılan evlilikler

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 28-12-2009, 01:53   #31
yalcin3

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Neslihan
Cinsel yaşamdan örnek verildi diye bu örneği veriyorum. Erkeğin penis ölçüleri hakkında yanılmayı da bu hüküm içine sokabilecek miyiz mesela ?
Kesinlikle aynı şeyi ben de düşündüm ama haddimi aşmış olur muyum diye sormaya çekinmiştim açıkçası.Ya bir kadın da evlenmeden önce evleneceği adamın cinsel organının ölçülerinin onun için çok önemli olduğunu evleneceği kişiye söylemişse,adam da susmuşsa veya olduğundan farklı göstermişse ve bu evlendikten sonra ortaya çıkmışsa,kadın da o zaman önemli bir aldatıcı sebep yüzünden evliliğin iptalini evleviyetle isteyebilir yani...
Old 28-12-2009, 13:07   #32
GECE

 
Varsayılan

Elbette ki birer hukukçu olarak olayı irdelerken hukuku göz ardı etmek olmaz. Lakin hukuk denen olgu havada bir ibare de değildir; zira hukuku şekillendiren, hukuk normlarına ilham olan etkenlerden biri de toplumsal kanaatlerdir. Tabiki bu ifadelerden "hukuk zihniyeti sadece toplumsal kanaatin eseridir" anlayışı da çıkarılmamalı. Hukuk gerektiğinde toplumsal eğilimleri ve toplumun genel kanaatlerini gözettiği gibi; gerektiğinde toplumsal yargıları hiçe sayarak toplumu geliştirme ve dönüştürme hedefi içinde olmalıdır. Toplumumuzda bekaret hususu bir tabudur ve kadının namuslu olup olmadığı hususunda temel kriterdir (her ne kadar da bu anlayış yavaş yavaş yumuşasa da)... Bu anlayış ister istemez yargı kararlarına da yansımaktadır. Erkeğe bekaret sormak gülünç bir şey iken, hatta evlenmeden önce (hiç cinsel deneyimi olmayan erkekler) akrabaları veya arkadaşları tarafından genelevlere götürülürken; kadının bırakın biriyle birlikte olmak, birisiyle bir flört dönemi geçirmiş olması bile psikolojik ve/veya fiziksel şiddet nedeni olabiliyor. Bekaret zarı diktirmenin aldatmak mı mecburiyet mi olduğu bu sosyal gerçekler ışığında bir kez daha düşünülmelidir...
Old 28-12-2009, 13:45   #33
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

İşte binlerce farklı bakış açısı, kültür çeşitliliği, insana ait ve her bireyde farklılık gösteren hak algısı ve hak arama anlayışı, binlerce farklı psikoloji, binlerce farklı kavrayış OLDUĞU İÇİN HUKUK VAR.

-Hukuksal düzenleme, bekaret kavramını artık TANIMIYOR.
-Herhangi bir yasamızda , içinde "BEKARET" kelimesi geçen bir madde bulabilir misiniz?
-Eskiden var mıydı? EVET. Şimdi yok. Acaba NEDEN YOK?

Anlayış sürmekle beraber, yasada eskiden var olup da artık bulunmayan kavramın bulunmama nedeni, TOPLUMDA HALA YAŞAMASINA RAĞMEN, TOPLUMU DEĞİŞTİRİP, DÖNÜŞTÜRMEK ten ibaret.

Amaç şu ki; üzerine vaktiyle yasal düzenlemeler yapılan, izalesi halinde sanıkları daha ağır cezalandıran, dolayısıyla BİR DEĞER ATFEDİLEN KAVRAMI, yok etmek. Yok etmekle hedeflenen gaye ise, kadına, gecikmiş bir hakkın tesliminden; "Bedenin sana aittir, üzerinden elimizi çekiyoruz" özründen farklı değil.

Hal böyleyken -Ki bunu yıllar önce de tartıştığımızı anımsıyorum, bulursam linkini eklerim, hala değişen fazla bir şey yok-, yasaya rağmen kavramı tartışmaya devam ediyoruz.

Kadının bekareti diye bir kavram yoksa, kadının ne eşine, ne babasına, ne ağabeyine, ne de törelere, bekaret borcu yoktur. Olmayan borç için, boşanma diyeti de ödetilemez.

Saygılarımla...



http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=9792

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=2748

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=11827

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=2740
Old 28-12-2009, 13:58   #34
Av. Yavuz Şahin

 
Varsayılan

Evlilik bir sözleşmedir.
Evlilik sözleşmesi sıkı şekil şartlarına bağlandığı için kanun koyucu MK 149 ve 150. maddeleri ile bireylere bu konuda sözleşme serbestisi tanıma yoluna gitmiştir.

Kişiler evlenecekleri zaman kendi kriterlerine uyan insanları aramakta ve seçmekte özgürdür. Bu kriterler kızlık zarı da olarabilir penis ölçüleri vs. de.

Karşı taraf için önemli olan bir durumu olduğundan farklı göstermek her halukarda aldatmadır. Aksini iddia edenin ne gibi bir mantıklı gerekçesi olabilir ki?!

Özellikle bir kısım bayan meslektaşlarımızdan gelen cevaplarda hukukçuluktan ziyade toplum mühendisliği edasını görmekten ziyadesiyle üzüntü duydum.

Sizin için önemli olmayabilir ama başkası için önemlidir ve bu sizi ilgilendirmez. "Yok efendim bu zamanda kızlık zarı mı kaldı, namus sultası, yabancı toplumların konuyla ilgili örnek kararları" gibi gerekçeler üretmek yerine insanların hak ve hürriyetlerine saygı göstermeye çaba gösterirsek her şey daha güzel olacak.

Not: Kızlık zarı sağlam olmadığı için bayanların öldürülmesi, işkenceye tabi tutulması veya bu nedenle aşağılanması da doğru bir yaklaşım olmadığı gibi bir insanlık ayıbıdır.
Old 28-12-2009, 14:08   #35
kemal çelik

 
Varsayılan

Arkadaşlar,
hukukun düzenlemek zorunda olup düzenlemesi ise çok ama çok zor hususlar vardır. Bence bu konu da buna tipik bir örnek.
Old 28-12-2009, 14:14   #36
üye25928

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Yavuz Şahin
Evlilik bir sözleşmedir.
Evlilik sözleşmesi sıkı şekil şartlarına bağlandığı için kanun koyucu MK 149 ve 150. maddeleri ile bireylere bu konuda sözleşme serbestisi tanıma yoluna gitmiştir.

Kişiler evlenecekleri zaman kendi kriterlerine uyan insanları aramakta ve seçmekte özgürdür. Bu kriterler kızlık zarı da olarabilir penis ölçüleri vs. de.

Karşı taraf için önemli olan bir durumu olduğundan farklı göstermek her halukarda aldatmadır. Aksini iddia edenin ne gibi bir mantıklı gerekçesi olabilir ki?!

Özellikle bir kısım bayan meslektaşlarımızdan gelen cevaplarda hukukçuluktan ziyade toplum mühendisliği edasını görmekten ziyadesiyle üzüntü duydum.

Sizin için önemli olmayabilir ama başkası için önemlidir ve bu sizi ilgilendirmez. "Yok efendim bu zamanda kızlık zarı mı kaldı, namus sultası, yabancı toplumların konuyla ilgili örnek kararları" gibi gerekçeler üretmek yerine insanların hak ve hürriyetlerine saygı göstermeye çaba gösterirsek her şey daha güzel olacak.

Not: Kızlık zarı sağlam olmadığı için bayanların öldürülmesi, işkenceye tabi tutulması veya bu nedenle aşağılanması da doğru bir yaklaşım olmadığı gibi bir insanlık ayıbıdır.


Katılıyorum
Old 28-12-2009, 15:49   #37
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Biri bana MK 149/2 ve 150/1 maddelerinin uygulanabileceği (forum konusundan farklı) bir örnek verebilir mi?
Old 28-12-2009, 16:03   #38
E.Polat

 
Varsayılan

150/1 e eşin dolandırıcı olması,

149/2 ye de eşin bulaşıcı bir hastalığı olması, bunu saklaması örnek gösterilebilir.
Old 28-12-2009, 16:17   #39
avmeralarslan

 
Varsayılan

Yaşadığımız yerde genç bir çift evlendi. Durumları kötü olması hasebiyle yardımlarla evlendirilen çiftin 3 ay sonra tek celsede boşandığını öğrendik. "Meğer kız kız değilmiş" herkesin dilindeki söz buydu.
Kızcağız koyun güderken tecavüze uğramış. sadece annesinin bildiği bu konu herkeslerden gizlenmiş. Evlendiğinde delikanlımızda durumu anlamamış. Çok mutlulardı. 3 ay sonra eşinin sevgisinden emin olan kız gerçeği söylemiş ve o gece evden kovulmuş
Old 28-12-2009, 18:26   #40
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Konunun iki boyutu var: Birincisi, bir bayanın evlenmeden önce, bilimsel adı hyman (Yunan mitolojisinde evlilik tanrısı) olan ve halk arasında kızlık zarı olarak bilinen dokusunun zedelenmiş olması ayıp veya namussuzca bir davranış mıdır ve dahi bir erkek, evleneceği bayanda kızlık zarının zedelenmemiş olmasını arama hakkına sahip midir? İkincisi; hukuki açıdan bakıldığında bayanın, evlilik öncesinde kızlık zarının zedelenmiş olduğu gerçeğini evleneceği/evlendiği erkekten gizlemesi, "aldatma" olarak nitelendirilebilir mi?

Erkeklerin evlilik öncesi cinsel birliktelik yaşamış olmaları halinde bu durumu ortaya koyan fiziki bir emare bulunmamaktadır. Aynı şekilde, fakülte yıllarında Adli Tıp dersinden edindiğimiz bilgiler ışığında, çok esnek özelliğe sahip zarların ancak doğumla yırtılabildiğini biliyoruz. Dolayısıyla bu istisnai durum haricinde kadın açısından, evleneceği erkeğin bu yönde bir beklentisi olması halinde yırtılmış bir zarın varlığını öyle ya da böyle bir şekilde gizlemek gibi bir zorunluluk ortaya çıkmaktadır ki, tartışmanın temelinde de bu husus var.

Gizlemeli mi yoksa açıkyüreklilikle bu durumu paylaşmalı mı? Ülkemizde söz konusu durumun evlenilecek erkekle paylaşılması halinde evliliğin büyük oranda gerçekleşmediğini görüyoruz. Ancak zar diktirme operasyonuyla sağlam bir zarın sahip olduğu özelliğe kavuşturulan zedelenmiş zarla bu sorun halledilmekte (!) ve namus cepte olmaktadır (!). Kızlık zarının evlilik öncesi bir ilişkide (isteyerek ya da irade dışı) yırtılmış olması, o kişinin kesinlikle namussuz olduğu anlamına gelmemelidir ancak ataerkil bir zihinsel anlayışın hakim olduğu bizim gibi ülkelerde maalesef dilediği bayanla gezip tozan erkekler bile evlenme arefesinde eş adayından saf ve temiz (!) olmasını beklemekteler. Hiç birliktelik yaşamamış bir erkeğin dahi eş adayından bu tip bir beklenti içerisinde olması kabul edilebilir değil diye düşünüyorum ancak bu anlayışın değişmesi çok zaman alacak ve birçok insan istemediği halde dürüst davranmayacak.

Hukuki açıdan, bir bayanın eş adayına bakire olmadığı halde bakire olduğunu beyan etmesi "aldatma" olarak nitelendirilmelidir. Çünkü erkeğin eş adayında kızlık zarı aramasının doğruluğu veya yanlışlığı etik açıdan değerlendirilmesi gereken ayrı bir konu, zarın yırtılmış olduğunun gizlenmesine bağlı olarak gelişen hukuki olaylar ise ayrı bir konudur. Hukukçu bakış açısıyla yaklaşıldığında erkeğe bu konuda doğruyu söylememek (ki kadını bu duruma iten düşünce sistemini kesinlikle kabul etmiyorum) kadın açısından erkeği yanıltan bir durum olmakla aldatmanın varlığından sözedilebilir. Saygılarımla..
Old 28-12-2009, 19:22   #41
emrahcevik

 
Varsayılan

merhaba,

konu hukuken aslında oldukça net. sosyolojik olarak karmaşık bir sorun. bizi olayın salt sosyolojik yanı ilgilendirmiyor.

burada "bekaret" kelimesine takılmayalım. ülkemizde bekaret halen tabu olduğu için üzerinde bunca tartışmanın olması da normal.

yasa koyucu konuyu "nisbi butlan" başlığı altında düzenlemiştir. nisbi butlan halinde bilindiği üzere; işlemde bulunan eksiklik ve sakatlıklar ancak tarafların ileri sürmesi halinde dikkate alınır. yani borçlar kanununun akdin nisbiliği mantığı ile son derece uyumludur. işlem tarafların iradesine bağlı olarak sonuç doğurabilir. zaten işlemin iptali için belli süre öngörülmüş olması da tarafları, sürekli işlemin iptal edilmesi olasılığının geriliminden kurtarmak, işlemi ayakta tutmaya çalışmakla açıklanabilir. bu halde tarafların iradesi ile hukuki işlem doğmuştur. fakat sonradan taraflardan biri işlemin yapılması anında iradesinin aslında sakat olduğu beyanı ile işlemin iptal edilmesi gerektiğini, eğer o irade sakatlığı olmasaydı işlemi gerçekleştirmeyeceğini iddia etmektedir.

şimdi olayımıza bakarsak; erkek, bekaretin bir kadında önemli olduğunu düşünüyor. ancak bakire olması halinde kadınla evleneceğini söylüyor. kadın da erkekle evlenebilmek için bakire olduğunu söylüyor. akdin kurulmasından sonra bir şekilde kadının bakire olmadığı anlaşılıyor. işte tam da burada 149/2'nin uygulanması gerekir.

neden?

çünkü ortada bir akit var. nisbilik burada önemli. sadece taraflar kullanabiliyor iptal hakkını. çünkü bu irade sakatlığı olmasaydı akit kurulmayacaktı. burada dikkat etmemiz gereken bir diğer nokta da eşte böyle bir niteliğin olmamasının diğer eş için birlikte yaşamayı çekilmez hale getirecek olmasıdır. eğer diğer eş bekareti önemsemiyorsa yine sorun yok.

madde bekaret halini de kapsayacak(beraber yaşamanın çekilmezliği ön şart) ama salt bekarete indirgenemeyecek kadar kanunun genel ruhuyla uyumlu, liberal özelliği ağır basan bir madde.

kişisel fikrime gelince; aile toplumun temeli de olsa, onu birarada tutacak şeyin ne olduğunu ancak taraflar bilebilir. burada, iradeyle beyan arasında uyumsuzluk varsa istem halinde iptal müessesesi işletilmelidir. bu müessese irade ile beyan arasında uyumsuzluk olan tüm durumlarda işletilmelidir.

neyin çağdışı neyin çağdaş olduğuna ise yasayla karar vermek mümkün değildir.
Old 28-12-2009, 20:30   #42
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan E.Polat
150/1 e eşin dolandırıcı olması,

149/2 ye de eşin bulaşıcı bir hastalığı olması, bunu saklaması örnek gösterilebilir.

149/2'ye verdiğiniz örnek, biraz daha farklı olmakla birlikte 150/2'de düzenlenmiş ama dolandırıcılık örneği çok güzel.
Şimdi eşlerden birinin (A olsun) yıllar önce dolandırıcılıktan ceza aldığını, cezasının af ile ortadan kalktığını, evleneceği kişinin (B olsun) sorması üzerine A'nın bu konuda yalan söylediğini, hatta (forum konusuna benzesin diye) beraat ettiğini gösteren sahte bir mahkeme kararı yapıp B'ye gösterdiğini düşünelim.
Şimdi bu örnekte "A'nın sabıkası kişisel bilgidir, B'yi ilgilendirmez, üstelik cezası af ile tüm sonuçları ile ortadan kalkmıştır, halk arasında yine de dolandırıcı dense bile yasa önünde sabıkasızdır, bu yaptığı ortaya çıksa bile aldatma sayılmaz" diyebilir miyiz?
Old 28-12-2009, 21:09   #43
Academic

 
Varsayılan

Daha önce de belirttiğim gibi konuya "bekaret" konusunu dikkate almadan sadece nesnel bakış açısı ile bakılırsa elbette buna aldatma dememek yanlıştır çünkü "var olmayan bir şeyin var olduğu söylenerek karşı tarafı kasıtlı bir şekilde yanıltma" söz konusudur.

Yukarıda gözden kaçtı sanırım. Aynı konu erkek için söz konusu olduğunda "erkeğin penis ölçüleri konusunda yanıltması" durumunda da aldatma sayılabilir mi o zaman? Yine evlenmeden önce söylenmiş bir yanıltma söz konusudur diyebilir miyiz? Bu koşullarda kadının bu gerekçe ile boşanmak istemesini haklı bulabilir miyiz?

Bu konu ne kadar değer yargılarımızı ve kişisel bakış açımızı dışta tutarak tartışsak da genellikle savunulan kendi bakış açımızın bir yansıması olur. Hukuk bu öznellikleri ortadan kaldıracak bir ortak zemin olmalıdır. Bekaret konusu sadece Türk toplumunda değil hala pek çok gelişmiş dediğimiz ülkede de belli gruplarda önem verilen ve kadının namusunun ölçüsü kabul edilen bir kavram ve bence kadının sırtında ince ve küçük bir zar olmasına rağmen büyük bir yüktür. Hukuk toplumun önünde olacaksa ki bence olmalı ve toplumsal yaşantıyı demokratik esaslara göre düzenlemeli ve toplumu ileriye götürmelidir; o zaman bekaretin geleneksel bağlayıcılığını da çözebilecek hükümler getirmeli, sonuçlar ortaya koymalıdır.
Old 28-12-2009, 22:02   #44
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Academic
Hukuk bu öznellikleri ortadan kaldıracak bir ortak zemin olmalıdır.

Hukuk toplumun önünde olacaksa ki bence olmalı ve toplumsal yaşantıyı demokratik esaslara göre düzenlemeli ve toplumu ileriye götürmelidir; o zaman bekaretin geleneksel bağlayıcılığını da çözebilecek hükümler getirmeli, sonuçlar ortaya koymalıdır.

Sayın Academic'e açık teşekkür ediyorum.

"Olmalı" şeklinde aktardığı, zaten bugün "Olandır".

Yasa bu forum konusunda somutça tartıştığımız kavramı lafzından dışlamış, (Tatbik edilecek -Ve hatta tatbik edecek, tatbik edecek olanları denetleyecek- olanların da ruhundan ve izanından dışlamayı amaçlamış) , Yüksek Yargı da konu açılırken bu konuda verdiği yegane emsalinden isabetle dönmüştür.

Yani tartıştığımız konu, hukuk nezdinde "Yok hükmünde" bir konudur.

Sayın Academic'in özlem olarak belirttiği, yaşayan HUKUKTA mevcut olandır; Hukuk açıkça toplumun önündedir.

Bunun için artık tecavüzcüsüyle evleneceğim diyen (Dedirtilen ya da demek zorunda hisseden) kadına, o affetse de sanığa cezadan bağışıklık hakkı tanımamaktadır.

Bunun için tecavüzlerde "Ruh ve beden tamlığı"ndan "NE ANLAŞILMASI" gerektiği, hala hummalı biçimde tartışılmaktadır.

(Tecavüzün mağduru fahişe ise faile indirim sağlanmalıdır mantığından bugünlere gelen kanun koyucuyu burada kutlamamak mümkün değil!)

Salt bu forum tartışması bile, hukukun toplumun "Oldukça" önünde olduğunu açıkça ortaya koymuştur.

Neyse ki kuralları eleştirmekte özgür olsak da; uymakla mükellefiz. Hukuksal açıdan önemli olan ve bizleri öncelikli ilgilendiren kısmı da budur.

Saygılarımla.
Old 28-12-2009, 22:32   #45
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Academic
Daha önce de belirttiğim gibi konuya "bekaret" konusunu dikkate almadan sadece nesnel bakış açısı ile bakılırsa elbette buna aldatma dememek yanlıştır çünkü "var olmayan bir şeyin var olduğu söylenerek karşı tarafı kasıtlı bir şekilde yanıltma" söz konusudur.


Hukuki manada aldatma (hile), ancak bu hile nedeniyle hukuki bir işlemde bulunulmuş, hile yapılmamış olsaydı hukuki işlem yapılmayacak idi ise anlam ifade eder.

Eşine (bakirelik yönünde) bir vasıf taahhüdü yoksa, neden hile olsun?

Kadın, belki de kendi psikolojisini rahatlatmak için veyahut aile baskısından endişe ettiği için zarı diktirmiştir.

Salt zarın diktirilmesi, aldatmaya (hileye) karine teşkil etmez!
Old 28-12-2009, 22:35   #46
Doç. Dr. Özge Yücel

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Hukuki manada aldatma (hile), ancak bu hile nedeniyle hukuki bir işlemde bunulmuş, hile yapılmamış olsaydı hukuki işlem yapılmayacak idi ise anlam ifade eder.

Eşine (bakirelik yönünde) bir vasıf taahhüdü yoksa, neden hile olsun?

Kadın, belki de kendi psikolojisini rahatlatmak için veyahut aile baskısından endişe ettiği için zarı diktirmiştir.

Salt zarın diktirilmesi, aldatmaya (hileye) karine teşkil etmez!

Açıkça teşekkür etmek istedim.
Old 28-12-2009, 22:51   #47
emrahcevik

 
Varsayılan

burada yüksek yargının olayı yorumlama şekli alıntılanan metin itibariyle son derece sakıncalıdır.

nisbi butlanı ve kişilerin iradelerini hiçe sayan bir yorum yapmıştır. yüksek yargının bu kararı hatalıdır ve umarım başkaca bu tür uyuşmazlıklarda da benzer sonuçlara varmaz.

burada nesnel bir durum tartışması yapılmamıştır. bu olay tecavüzle karşılaştırılamaz. ikisinin koruduğu değrler farklıdır. olayların esasları farklıdır.

yargıtayın verdiği karardaki bu yaklaşımı kesinlikle çağdaş bir yaklaşım değildir ve yasanın ruhuna uymaz. olaydaki anahtar kavramlarımız kapsayıcılık sıralarına göre; liberalizm, nisbilik, irade fesadı, iptal olmalıdır.

burada bekaret olgusu konunun temelini teşkil eden bir olgu değildir. bir yandan bireyin iradesini kutsayıp onu diğer tüm değişkenlerin üzerine çıkaran bir hukuk sistemi var, diğer tarafta bu iradeyi hiçe sayan bir karar var. bu açık bir çelişkidir.

yargıtayın bu kararı neresinden bakarsanız bakın yanlıştır. ortada kamu düzeni, eşitlik gibi temel ilkelere aykırı bir durum da sözkonusu değildir. ortada basit bir irade sakatlığı vardır ve yasanın bu irade sakatlığına bağladığı sonuçlar bellidir. aksi iddia yasanın lafzına ve ruhuna aykırıdır.
Old 29-12-2009, 00:52   #48
Adli Tip

 
Varsayılan Konuyla doğrudan ilgili olmayan bir karar. Katkı sağlayabilir diye düşündüm.

Daire:HGK
Tarih:2009
Esas No:2009/4-273
Karar No:2009/314

“…dava manevi tazminat istemine ilişkindir.Davacılardan Fatma, davalının, kendisi ile evlenme vaadi ile cinsel ilişkiye girip kızlığını bozduğunu, bir hafta sonra kendisini terk ettiğini, bu sebeple sağlığının bozulduğunu, halen tedavi altında olduğunu beyan ederek, diğer davacı ise kızının sağlığının bozulması ve intihar tehlikesi nedeni ile hastanede sürekli yanında kaldığını, bu durumdan fazlası ile üzüntü duyduğu gibi toplumun ahlak anlayışı nedeni ile küçük düştüğünü beyan ederek ayrı ayı manevi tazminat isteminde bulunmuşlardır. Mahkemece davacıların manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davacı, dava konusu olayın meydana geldiği 2004 yılında reşit ve mümeyyizdir. Resmi nikah olmaksızın kendi iradesi ile ilişkiye girmeyi kabul etmiştir. Buna rağmen evlilik vaadi ile kandırılıp kızlığının bozulduğu iddiası ile manevi tazminat isteminde bulunamaz. Kaldı ki 5237 sayılı Yeni TCK da ergin ve mümeyyiz kişiler arasında evlenme vaadi ile kızlık bozmak ta suç olmaktan çıkarılmıştır. Şu durumda manevi tazminat isteminin reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde kısmen kabul edilmiş olması doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, bozma nedenine göre öteki yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığı…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI

….
Hemen belirtmelidir ki, ceza yasalarında suç olarak düzenlenmemesi olgusu, hukuk yargılaması açısından o eylemin haksız eylem olarak nitelendirilmesine engel oluşturmaz. Kaldı ki, somut olayda olduğu gibi, gerçekleştiği tarihte suç olan bir eylemin daha sonra suç olmaktan çıkarılması da varılacak sonuca etkili görülemez. Toplumumuzun geleneksel yapısı ve tarafların yaşadıkları sosyal çevre de gözetildiğinde; davalının davranışları ve iknası sonucunda, evlenecekleri inancına kapılan davacının, taraflar arasında meydana gelen yakınlaşma sonucunda cinsel ilişkiye girerek kızlığının bozulması olgusunun toplumda açığa çıkması halinde gelecekte onun yeni bir evliliğe adım atarken kendine olan güvenini sarsacağı, belki de evleneceği insan veya çevresindekiler tarafından böyle bir durumun varlığının aleyhine kullanılabileceği, kaçınılmaz bir gerçektir. Aynı sosyal çevreyi paylaşan davalının, davacının içine düşeceği bu durumu da gözeterek, daha hassas davranmasının, ondan beklenen ve olması gereken bir davranış modeli olduğu da unutulmamalıdır.
….
O halde, yerel mahkemece davacılar lehine manevi tazminata hükmedilmiş olması, usul ve yasaya uygun olup, direnme yerindedir. Ne var ki, tazminatın miktarına ilişkin temyiz itirazları incelenmediğinden, dosyanın bu inceleme yapılmak üzere Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, tazminat miktarına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4.Hukuk Dairesine gönderilmesine, 01.07.2009 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY YAZISI :

….
Öncelikle, “evlenme vaadi ile kızlık bozma” ismi altında gerek hukuk ve gerekse ceza yasalarımızda herhangi müessese ve düzenleme yoktur.
…..
Kadın ile erkek arasında birinin diğerine karşı hak ve borçlar yönünden eksiklik ve üstünlüğü yoktur. Erkek ve kadın haklara ve borçlara ehil olmada, şehirli, taşralı, doğulu, batılı ayırımı yapılmaksızın yasalar önünde eşittir. On sekiz yaşını bitirip ergin olan akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan dolayısıyla ayırt etme gücüne sahip olan her kadın ve erkek eşit olarak fiil ehliyetine sahiptir. Fiil ehliyetine sahip ve eşit olan her kadın ve erkek kendi fiilleri ile hak edinebilir ve borç altına girebilir. İradeyi fesat’a uğratan hata, hile ve ikrah sonucu eylemde bulunmak zorunda kalan kadın ve erkek bu eylemlerinden sorumlu olmazlar. …
Kadın olsun erkek olsun kendisine karşı bir eylem yapılması nedeniyle manevi tazminat isteyebilmesi için ya cismani zarara uğradığını ya da hukuka aykırı bir şekilde kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu kanıtlaması gerekir tespitleri sonucuna varılır. Bu tespitlerden sonra somut olayımıza döndüğümüzde olayımız, reşit ve mümeyyiz olan kadın ve erkek kendi rızaları ile sonuçlarını da bilerek ve düşünerek arkadaşlık kurmuşlar (evlilik düşüncesi ile de olabilir) bir kadının rızası ile kızlığı bozulmuş ama ne var ki bu birliktelik evlilikle sonuçlanmadan ayrılma ile son bulma şeklinde gerçekleşmiştir. Anlatılan olayımız nedeniyle davacı kadın tarafından manevi tazminat istenebilmesi için yukarıda tek tek yazdığım düzenlemelerden TMK’nun 24/1, BK’nun 47 ve 49 ncu maddelerindeki koşulların oluşması gerekir. Olayımızda, davacı kadın cismani zarara uğramadığı gibi ve bu konuda iddiada olmadığından BK’nun 47 nci maddesinin uygulanmasının koşulları yoktur.

Ergin ve ayırt etme gücüne sahip kadınların erkeklerle eşit olduğunu, seçimlerde iktidarları belirleyecek oy verme hakkının bulunduğunu, evlenme veya evlenmeme veya evlilik harici moda tabirle düzeyli (seviyeli) birlikte yaşama kararını verme hakkının bulunduğunu kabul ettiğimiz kadının somut olayımızda olduğu gibi, cinsel ilişkiye girerken karar vermekten aciz, kandırılmış olabileceğini kabul etmek, yukarıda belirttiğim yasal düzenlemelere aykırı olduğu gibi, kendi içinde çelişkili olan tazminat verilmesine ilişkin gerekçeleri de anlayabilmiş değilim. Her şey bir tarafa ortada hatalı kabul edilebilecek bir davranış varsa bu hata, tamamen erkeklerle eşit olan reşit ayırt etme ve karar verme güç ve yetkisine sahip olan iradesinin hile ve zorla değiştirildiğini iddia ve ispat etmeyen davacı kadına aittir. Ve yukarıda belirttiğim gibi, TMK’nun (3/2) maddesine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyi niyet iddiasında bulunamayacağı gibi, TMK’nun (2/2) maddesine göre de böyle bir kimseyi hukuk düzeni korumaz. Bu nedenlerle evlenme vaadi ile kızlık bozulduğu iddiası ile davacı kadın lehine manevi tazminata karar verilmesinin yasal dayanağı ve koşulları bulunmadığından sayın çoğunluğun görüşlerine katılmıyorum.
Üye Kamil Kancabaş
Old 29-12-2009, 01:24   #49
Academic

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Hukuki manada aldatma (hile), ancak bu hile nedeniyle hukuki bir işlemde bulunulmuş, hile yapılmamış olsaydı hukuki işlem yapılmayacak idi ise anlam ifade eder.

Eşine (bakirelik yönünde) bir vasıf taahhüdü yoksa, neden hile olsun?

Kadın, belki de kendi psikolojisini rahatlatmak için veyahut aile baskısından endişe ettiği için zarı diktirmiştir.

Salt zarın diktirilmesi, aldatmaya (hileye) karine teşkil etmez!

Yazdığımın önceki mesajla bir bütün olarak okunması gerektiğini düşünüyorum. Burada bekaret konusunu dışlayarak konu tartışıldığında sadece yapılan eylem bazında düşünülürse sorun, yalan söyleyerek karşısındakini aldatmak olarak görülebilir. Tümüyle objektif bakarak yorumladığımda eylemin etik dışı olduğunu düşünüyorum ancak bu bekaretin bu şekilde yorumlanmasını onayladığım anlamına gelmiyor. Bu konudaki görüşlerim açıktır zaten.

Ayrıca Sayın Şehper Ferda Demirel'e aydınlattığı için açıktan da teşekkür ediyorum. İyi ki Hukuk var diyorum...

Bakınız kadın haklarını savunuyor olmak ve kadın bedeninin üzerinde başkalarının hak iddia etmesine karşı olmak demek kadın doğru da yanlış da yaparsa yapsın onu savunmak ve onaylamak anlamına gelmiyor. Ben kadınların bekaret nedeniyle itilip kakılması ve böylesi hilelere başvurmak zorunda bırakılmasına ve bundan dolayı baskı görmesine şiddetle karşı çıkıyorum ancak bu koşullarda örnek vakada olduğu gibi her ne sebeple olursa olsun (ister vicdanını rahatlatmak isterse durumu kurtarmak için olsun) bu durum yalan söylemesini onaylamayı gerektirmez. Etik olmayan davranış, ortam ve koşullara ya da duruma göre ya da cinsiyete göre değerlendirilmemeli. Daha önce de belirttiğim gibi "yalan , her zaman yalandır"..
Old 29-12-2009, 04:44   #50
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Academic

Bakınız kadın haklarını savunuyor olmak ve kadın bedeninin üzerinde başkalarının hak iddia etmesine karşı olmak demek kadın doğru da yanlış da yaparsa yapsın onu savunmak ve onaylamak anlamına gelmiyor. Ben kadınların bekaret nedeniyle itilip kakılması ve böylesi hilelere başvurmak zorunda bırakılmasına ve bundan dolayı baskı görmesine şiddetle karşı çıkıyorum ancak bu koşullarda örnek vakada olduğu gibi her ne sebeple olursa olsun (ister vicdanını rahatlatmak isterse durumu kurtarmak için olsun) bu durum yalan söylemesini onaylamayı gerektirmez. Etik olmayan davranış, ortam ve koşullara ya da duruma göre ya da cinsiyete göre değerlendirilmemeli. Daha önce de belirttiğim gibi "yalan , her zaman yalandır"..


"Yalan, her zaman yalandır."
Ve hukuk yalanı korumaz.
Old 29-12-2009, 08:54   #51
Adli Tip

 
Varsayılan

Alıntı:
"Eşinin namus ve onuru hakkında doğrudan doğruya onun tarafından veya onun bilgisi altında bir başkası tarafından aldatılarak evlenmeye razı olmuşsa,"

Cesartimi topladığımda, Kanunda kullanılan terimlerin, Kanunun bir başka yerinde ya da bir başka kanunda tanımı yapılmış mıdır diye soracağım.


İçinde yaşadığı toplumun değer yargıları sebebiyle, bahsi geçen tıbbi müdahaleyi yaptırmak zorunda kalan kadının mağduriyeti örnek gösteriliyor. Bu durum, aynı toplum içinde yaşayan erkek için de bir toplumsal baskı sebebi olamaz mı? "Bakire olmadığım duyulursa mahvolurum korkusu" yaşayan kadın gibi "karımın benden önce bizim köyden şununla birlikte olduğu duyulursa mahvolurum" diyen erkek de olamaz mı?

Kadın için önemsizse, niye operasyon yaptırır? Kadın için bu kadar önemliyse, erkek için neden önemli olmasın?

Toplumsal değerler ve kişisel ahlak anlayışı zamanla değişebilir. Türkiye'de de bekareti namusla eş görme anlayışı değişmektedir. Bu değişimi olumlu görenler de olabilir olumsuz görenler de.

Bekaret konusunda evleneceği kişiden beklentinin açıkça konuşulmuş olmasını, her yerdeki herkesten beklemek bence doğru değildir.
Old 29-12-2009, 09:47   #52
üye25928

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Hukuki manada aldatma (hile), ancak bu hile nedeniyle hukuki bir işlemde bulunulmuş, hile yapılmamış olsaydı hukuki işlem yapılmayacak idi ise anlam ifade eder.

İşte bizim demek istediğimiz de burası, şayet bekaret zarı diktirilmeseydi, diğer eş yine evlenecek miydi? Cevap hayırsa, TMK 149-150 burada fonksiyon görür.

Zaten diğer söylemlerinize biz de katılıyoruz ama tartışmanın döndüğü yer de burası.
Old 29-12-2009, 13:22   #53
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Cengiz Aladağ

"Yalan, her zaman yalandır."
Ve hukuk yalanı korumaz.



Yalan, beyana tabidir. Beyan edilmeyen şey yalan değildir.

O halde, somut olaydaki gibi:

1) Kadın, zarı bekarken diktirmişse ve eşine evlenmeden önce bakire olduğunu ya da olmadığını dile getirmemişse, eşi de bu konuyu hiç sormamışsa!

- Aldatma yoktur.(Diye düşünüyorum)
- Tarafların içinde yaşadığı toplumun yaşam tercihleri ve algıları temelinde, bekaret EVİLİLİK için aranan mutlak bir tercih nedeni ise, bu durumda herhangi bir açık ya da örtülü beyan bulunmadığından, erkek eş kendisinin aldatıldığını iddia edemezse de, (Bu noktada şiddetli tartışmalar olabilir ) vasıfta hata temelinde dava açabilir diye düşünüyorum. Bu durumda ise aldatma (hile) haliyle söz konusu değildir.

2) Kadın, zarı bekarken diktirip, eşine, evlenmeden önce ayrıca bakire olduğunu söylemişse veyahut eşi "bakire olduğun için seninle evleniyorum demişse" ve kadın susmuşsa...

Özellikle 2. halde, susmak yalan beyan mıdır? tartışmak gerekir.

Kanaatimce özellikle 2. durumda susmak, pasif eylemle gerçekleştirilen bir aldatma sayılabilir.
Old 29-12-2009, 14:50   #54
Av. Yavuz Şahin

 
Varsayılan

Bir durumu olduğundan farklı gösteren söz, işaret yada sükut bariz bir ALDATMADIR.
Old 29-12-2009, 15:06   #55
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Hala kadınların bekaret zarı gündem konusu!

Yasa bekaret kavramını kaldırmış, "Genç kız-Kadın" ayrımını kaldırmış ve kadına sadece "Kadın" demiş, ne gam!

Bize ait olmayan bir bedeni sorgulayacak, mercek altına yatıracağız. Kim olduğunu bugünden bilmediğimiz gelecekteki eşlerimizin bedenine bugünden ipotek koyacağız. Yani anneler kız evlatlarını doğurduklarında "Mülkiyeti muhafaza kaydıyla" yetiştirecekler! Gerçekten, hukukun işlemediği, tanınmadığı ve sözün de bittiği yer...
Old 29-12-2009, 15:11   #56
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Şehper Ferda DEMİREL
Hala kadınların bekaret zarı gündem konusu!

Yasa bekaret kavramını kaldırmış, "Genç kız-Kadın" ayrımını kaldırmış ve kadına sadece "Kadın" demiş, ne gam!

Ve kadınlar kızlık zarı diktirme gereği duydukça da gündemde kalacak.
Kadınlar kimi kandırmak için buna gerek duyarlar? Kendilerini mi?
Old 29-12-2009, 15:28   #57
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Yavuz Şahin
Bir durumu olduğundan farklı gösteren söz, işaret yada sükut bariz bir ALDATMADIR.

Sayın meslektaşım,

Bir durumu olduğundan farklı gösteren şey nedir? Olan nedir, olması gereken nedir? Bu kişiden kişiye göre değişeceği gibi, toplumdan topluma göre de değişebilir.

Size göre veya bana göre, bakirelik olması gereken bir şart olabilir ama bir başkası için sorun olmayabilir.

Tek bir cümle ile, "şu şöyledir, bu böyledir" dersek, çok doğru olmaz kanaatindeyim.
Old 29-12-2009, 17:27   #58
emrahcevik

 
Varsayılan

ferda hanım,

olaya neden hala bekaret açısından bakıyorsunuz anlayabilmiş değilim. bir kadın bekaretini kaybetmeden de cinselliğini yaşayabilir. bunun birçok yolu vardır ve taraflar istemezlerse kimse bunu anlayamaz. ama meselemiz bu değildir. olayı pür hukuk açısından tartışıyoruz.

akdin kuruluşu sırasında taraflar için akdin kurulmasına engel teşkil edecek bazı olguların varlığının gizlenmesi sözkonusudur. irade ile beyan arasındaki uyumsuzluk sözkonusudur. bu uyumsuzluk söz gelimi bir satış akdi olsaydı akdin iptali talep edilebilecekti. fakat olaydaki gibi evlenme olunca neden edilemiyor bunu anlayabilmiş değilim.

ayrıca sizin için önemli olmayan bir husus bir başkası için önemli olabilir. bekaret konusunun toplumun geneli tarafından önemli addedilmesi ayrı bir şey bunun evliliğin iptaline neden olması ayrı bir şeydir.

konuyu temel ilkeler ve genel kavramlar açısından tartışmakta fayda görüyorum. yoksa bir arpa boyu yol alamayız.
Old 29-12-2009, 18:04   #59
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Cengiz Aladağ
Ve kadınlar kızlık zarı diktirme gereği duydukça da gündemde kalacak.
Kadınlar kimi kandırmak için buna gerek duyarlar? Kendilerini mi?

Kızlık zarını diktirmek, mutlaka kandırmak için midir?
Old 29-12-2009, 20:55   #60
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Kızlık zarını diktirmek, mutlaka kandırmak için midir?

Mesajınızın sonuna eklediğiniz im "bilen" imi olduğu için yanıtı sizden bekliyoruz sayın Dikici.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 2 (0 Site Üyesi ve 2 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Evlilikler süreli olabilir mi? av.semire nergiz Kadın Hakları Çalışma Grubu 48 14-03-2013 09:08
eşten mal kaçırmak için anneye yapılan muvazaalı satış ruken Meslektaşların Soruları 3 18-05-2011 14:55
kadınlarımızın bekaret sorunu doktor2002 Kadın Hakları Çalışma Grubu 28 22-01-2010 16:13
Bekâret cinayeti mi? Y£LİZ Hukuk Haberleri 2 17-02-2007 22:44


THS Sunucusu bu sayfayı 0,09048605 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.