22-07-2005, 01:52 | #361 |
|
bir yaşam..
kadın 24 yaşında ve tıp fakültesinden yeni mezun olmuş. erkek 10 yaş kadar daha büyük ondan.. yaş meyve ihracatına bulaşmış ve artık zengin olmuş. aşk zaman ve mekan dinlemez.. genel cerrahi sınavlarını kazanıyor genç kız ve aşık da oluyor o zamanlarda.. birlikte kocaman bir evde hem güzel günler var, hem de yaşama hazırlık.. azimli ve zeki bir genç kız.. genel cerrahi herkesin harcı değil. asistan oluyor..artık her ameliyatta aranılan bir asistan oluyor hemde.. yorgun..zaman zaman yorgunluktan şikayet ediyor.ama mutlu.. aynı zamanda özel bir hastane görev alıyor. İstanbulun en önemli cerrahlarının aranılan asistanı oluyor bir süre sonra.. yorgun.. ama mutlu.. işinde iyi çünkü ve de aşık deliler gibi.. bir gece yarısı sevgilisinin acı çeken sesiyle uyanıyor adam. bir çeşit kramp ağrısı sanki, genç kadın kıvranıyor yatakta. "beni hastaneye götürmelisin" diyor adama . ama benim hasteneme götürme, yakındaki şu hastaneye götür hemen. adam şaşkın zaten. telaşla ve panikle sevdiğini kucaklayıp götürüyor.. yorgunluğa bağlı bir takım kramplar diyorlar.. bir kaç iğne yapılıyor, zaten genç kadın onları yönlendiriyor.. sakinleşiyor ve eve dönüyorlar.. aradan bir ay kadar geçmiyor. bir gece yarısı çığlıklarla uyanıyor adam.. sevdiği bir yumak olmuş inanılmaz ağrılar çekiyor ve canhıraş bağıyor, ..kendini paralıyor.. ambulans çağrılıyor, ona sıkıca sarılıp acısını hissetmeye çalışarak ve onunla ağlayarak yine önceki hastaneye gidiyorlar.. acil serviste bir dizi tahlil.. ama o arada yatağa bağlanacak kadar yerlere atmakta kendini genç kadın...acı dayanılamaz.. sabah oluyor bir şekilde.. adam doktoru bekliyor.. genç kadın artık uyumuş. doktor "sizinle özel görüşmek gerekiyor.." diyor. odasına gidiyorlar. "nesi oluyorsunuz" diyor adama.. "hukuken değilse de eşiyim " diyor adam. "o zaman iyi dinleyin "diyor doktor. "eşiniz, ameliyathanede kullanılan narkoz ilacının bağımlısı..ameliyathane çalıştığı için bunu bulabilmesi sorun değil..ama bu ilaç ölümcül.. uzun ve kesin kararlı ama riskli bir tedavi süreci var.. ve hukuken eşi değil iseniz ailesini çağırmak zorundayız.. çünkü izin gerekli.." belki de bir kanser türüyle karşılacağını düşünmekte olan adam, algılamıyor önce doktorun ne dediğini.. bir bağımlı.. ve kendisinin nasıl olup da farkedemediği bir bağımlılık bu. sabah genç kadın sağlığına kavuşmuş kadar sakin uyanıyor.. Adam onunla konuşuyor. genç kadın akşamki yaşadıklarından sonra bunun farkedeilebileceğini düşünmüş durumda ama.. "evet" diyor "çünkü başarılı olmalıyım ve yorulduğumda başarılı olamıyorum..bu ilaç bana tüm ağrılarımı unutturuyordu..." ailesine haber verilmesi gerektiği ve tedavi süreci anlatıldığında şiddetle karşı çıkıyor genç kadın.. ve kendisinin tedaviye hazır olduğunu söylüyor.Amerikadan deri altına yerleştirilen bir plaka getirtiliyor.. ve üç ayı geçkin yoğun ama zorlu günler yaşanıyor. tedavi sonuç verdiğine inanıldığında,doktor adamla konuşuyor. "bundan sonra ilk eğilimi alkol olacaktır.. buna dikkat edin..Ve hastaneden ayrılmalı,çalışmamalı, elinin altında bulunmamalı." diyor. o dönemlerde 2001 krizi başlıyor Türkiyede.. ve bir gemide yüklenen mal da bir şekilde telef oluyor.sigortası yarı bedelle yapıldığı için bir anda batışı yaşıyor adam..eve hacizler arabalarına yatlarına hacizler geliyor.. zorlu günlerin bu sağlık sorunuyla çatışmasından çok huzursuz olmakta adam.. herşeyini kaybederken sevdiğini gözlüyor sürekli.. o kalmalı.. bir gece yarısı evde koltuğun altında boş bir viski şişesi buluyor..çok huzursuz oluyor ama sözetmiyor sevdiğine. bir seyahat sırasında, eve iki gün sonra dönebileceğini söyleyip, ertesi gece yarısı geliyor.. manzara korkunç.. yerlerde boş şırıngalar..dumanaltı bir ortam..ve viski şişeleri dolu...genç kadın şaşkın ve suçlu bir yüzle koltukta yığılmış şekilde.. sabah olduğunda konuşuyorlar.tartışmalar büyüyor..adam bana söz vermiştin diyor, kadın bu acıya dayanamıyorum diyor.. hastaneye götürüyor adam.. kadın sürekli direniş halinde.. doktor bu kez ciddi bir şekilde ve en az 6 ay yatması gerektiğini söylüyor.. genç kadın hastaneye geldiğinde krizlere başlıyor.. adamla görüşmesini doktor yasaklıyor.. acılı günler başlıyor.. bir hafta sonra doktor, ailesinin imzası olmadan devam edilemiyeceğini söylüyor adama.. aile heber ediliyor anne ve baba geliyor memleketten.. kızlarıyla görüşüyorlar.. genç kadın kendisini hastaneye yatırdığı için çok kızgın adama.. |
22-07-2005, 01:54 | #362 |
|
anne baba kızlarını dinliyor.. adama çıkışıyor, nasıl olur da yatırabilirsin kızımızı diye,
doktor müdahale ediyor ama çare yok. doktor ancak bir hafta daha tutabiliyor hastanede, anne-baba dirençli, kızlarını memlekete götürüp temiz havada iyileştireceklerine kararlılar. Adama kızlarını bu hale onun getirdiğini işlerini dağıttığı üstelik doktorluk yaptırtmadığı ve bu yüzden kızlarının üzüldüğünü söyleyip suçluyorlar; genç kadın da kendi rızası olamadan hasateneye yatırdığı için adama "hoşçakal" diyor.. ve gidiyor.. aradan bir yıl kadar geçiyor.. telefonunu değiştirmiş olan genç kadına kimse ulaştırmıyor adamı,ir yıl sonra genç kadının kuzeni ile karşılaşıyor. öğreniyor ki memleketteki devlet hastanesinde ve ameliyathanede çalışmakta.. yıkılıyor adam.. ama ulaşması mümkün değil. aradan bir yıl daha geçiyor. bir arkadaşı tansiyon nedeniyle rahatsızlanınca oraya yakın bir hastaneye gidiyorlar.. tansiyon ölçtürmek için.. ama karşısında nöbetçi doktor olarak genç kadın!! "Türk filmlerine gülerdim" diye anlatıyor adam.. "bu ancak Türk filmlerinde olur sanırdım.." şaşkın oturuyorlar.. genç kadın bir dr. arkadaşı ile birlikte yaşadığını söylüyor.. hayattan konuşuyorlar.. adam sonunda dayanamıyor.."yine kullanıyormusun o ilaçtan?" diye soruyor.. ama korkarak.. genç kadın gülüyor "evet ama bu sefer dr. kontrolünde" diyor.. ayrılıyorlar... adam bir nebze rahatlamış gibi hissediyor kendini.. genç kadın yaşamına bir dr. almış.. ama huzursuzda... "doktor kontrolünde.."" yine zaman geçiyor aradan.. bir pazar sabahı rehaveti ile gazeteleri okumakta adam.. bir dolu güncel ve resimli haber.. katlıyor başkasına geçiyor. derken kahve içmek için yerinden kalkıyor.. birden başı dönmeye başlıyor.. elleri titriyor.. az evvel katladığı gazeteyi yeniden açmaya çalışıyor.. orta sayfa haberi "28 yaşındaki genç dr. evinde ölü bulundu... oldukça başarılı ve sevilen genç dr.un ölüm nedeni araştırılıyor..intihar etmesinden şüpheleniliyor..." ..... "hayat, biz gelecek için planlar yaparken, başımızdan geçenlerdir...""" john lennon |
17-11-2005, 11:16 | #363 |
|
CEVİZ AĞACI
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz, ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda, budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda. Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl. Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril, koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil. Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var. Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a. Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım. Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u. Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım. Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında Nazım Hikmet Ran |
10-12-2005, 03:49 | #364 |
|
teşekkür ederim
|
19-03-2006, 10:01 | #365 |
|
"BAŞLAMADAN BİTEN ETKİNLİĞİMİZ …”
Yer, tatil sitelerinin orta yeri, aslında orta yeri değil ama öyle söylüyoruz adres soranlara. Buraya göre büyükçe bir bina. Bir yan da Lokantası bulduğu müşterisini kazıklayan, kaba-saba bir hizmetli sürüsü. Hemen karşı yanı bir Kafe. Gülsüm Hanım’ın Kafesi… Çalışkan güler yüzlü bir insan, hoş orada şimdilerde kendi durmuyor genç bir çalışanı var. Pöh, suratsız bir genç. Küçücük salonu sitenin kadınları doldurmuş, yok doldurmuş demeyelim topu topu 8 kadın gelmiş ama artık kış olduğundan çoğu site sakini evlerine döndüler. Şu an burada olanlarsa kışın burada yaşayanların birkaçı sadece. Bence çok önemli bir konuyu tartışıyorlar. “Onca etkinlik yapıyoruz (resim, fasıl, bisiklet turları geziler) ama bu sadece aramızda kalıyor. Bu etkinliklerimizi duyurmak için yetersiz kalıyoruz. Ne yapmalıyız? Belki de bir dernek kuralım ya da belediye çatısı altında olalım. En azından belediye bize ya yer gösterir ya da destek verir.” İşte toplantının özü bu... Bu arada katılımcılardan Gülten Hanım Almanca öğrenmek istiyorum diyor, bir diğeri de BS. (bilgisayar) Aralarında tek erkek ben oluyorum, hoş küçük Kafe’nin salonunda bir iki erkek müşteri var ama konu onları ilgilendirmediği için kayıtsızlar. Daha doğrusu “bu kadınlar ne konuşuyor?” gibi bir merak yüzlerinde. Hemen her konuda içinde var olanı vermeye hazır ben, atılıyorum. “Almanca ve BS kullanmayı ücretsiz öğretebilirim”. diyorum. Önce bir şaşkınlık geziyor yüzlerde, sonra bazı itirazlar geliyor. Ben diyor, Almanca öğrenmek isteyen Gülten Hanım, kurs için İlçe‘ye gideceğim, çünkü orada başka insanlarla tanışmak istiyorum. Eh doğru söze ne denir, haklı. Teklifime olumlu bakanlar çoğunlukta, ama “ücretsiz olmaz” diyor Nurten Hanım. “Ücretsiz olursa kimse ilgi göstermez, en azından aylık az bir ücret tespit edelim”. Benim itirazım sonuçsuz kalıyor ve aylık küçük bir ödeme belirleniyor. Ben de bir heyecan ki sormayın, emekli olmadan önce çalıştığım otelde sezon öncesi personelime kısa süreli ders verir, onları hazırlardım. Burada neden olmasın ki? Ama bir sorun var galiba, onlar benim personelimdi, burada ise? Neyse… Bir yandan da korkuyorum sanki. Hemen kara tahtamı, kara tahtayı üzerine koyacağım sehpamı hazırlamalıyım. Tüm bu etkinliklerin anası Nurten Hanım. Kışlık evine dönmeden önce ise Canan Hanım’dı. Nurten Hanım, “burada boş oturmayalım, yaptığımız etkinlikleri tanıtalım ve eksik olanlar varsa da tamamlayalım” istiyor. Öyle ya, BS en önemli sorun, birçoğumuz daha BS başına oturmadık bile. Kullanmayı bilmiyoruz. Hep etraftan duyduklarımızla hareket ettik. Ve efendim neymiş duyduklarımız? BS bir uyuşturucu gibiymiş, saatlerce önünde oturmak gerekirmiş. - Yok efendim, ben bu aletin esiri olamam!.. Haklı bir yaklaşım… Okey masasında öğle saatlerinden gecenin karanlığına kadar oturuyorsanız, üstelik zaman öldürmek dışında hiçbir yararını görmüyorsanız, elinize bir kitap, bir gazete almıyorsanız… Haklısınız. - Sizce ne gereği var BS, ya da yabancı dil öğrenmenin. - Hele kitap okumak, pöh saçmalık canım. Kitap okuyunca ne oluyor ki? - Ben hiç kitap okumam, neden gereksiz yere başımı ağrıtayım ki? Okey oynamak, dedi-kodu yapmak varken… Bir yanda bu düşüncelerle beynimde tartışıyorken, diğer yandan hazırlıklarımı yapıyorum. Yaşadığımız bu ortam çok ama çok güzel. İnsana, yaşama sarılma, üretme isteği veriyor. Ama bir eksiği var! Günlük ihtiyaçlarımızı karşılayan bakkallar dışında (hoş tümünün adı artık market ya) öyle marangoz, nalbur, demirci vd. yok. Bunun için İlçeye inmek gerekiyor. Kara tahta ve yazı için silinen kalemler gerek. Kalem işini çözüyoruz, şimdi tahta bulmak gerek. Tahta bulamıyorum, bunun için kenarda duran çıkma bir pencereyi alıyorum. Oldukça ağır ama olsun. Bir yanını beyaza boyarsak bu iş olur. Boyarsak olurda boya nerede? Bunu da badana ile çözüyorum. Bir tarafını kireçle kapatıyor üzerine de A4 Kâğıdı ile kaplıyorum. Nurten Hanım da eski bir resim sehpasını veriyor ve böylece malzemelerimiz hazırlanıyor. Şimdi yüreğimdeki heyecanla ders günü ve saatini beklemeye başlıyorum. Neden bilmem biraz korkuyorum sanki… Kolay değil, yetişkin bayanlara Almanca dersi vereceğim. Dersimi beğenmeyenler olacaktır, yabancı dil dersi vermek sana mı kaldı diyenler de... Olsun, tümünü göze alıyor ve belirtilen saatte ilk dersimiz için Kafe’ye gidiyorum. Yok, öyle uzakta değil hemen 100 metre yakınımda. İçeriye giriyorum, sadece bu etkinliğin oluşmasına öncülük eden Nurten Hanım tek başına oturmuş, Kafe’nin boyalı gazetesine göz atıyor. Neşeli, heyecanlı bir sesle “İyi akşamlar” diyorum. Gülümsüyor ve masanın diğer bir sandalyesine çöküyorum. Saat henüz erken, beklemeye başlıyoruz. Saat geliyor ve de geçiyor… Ne gelen var ne de giden!.. Bilmem hangi arkadaşımız telefon etmiş, bugün gelemeyecekmiş. Olsun. İlk gün olduğu için bu normaldir diyerek malzemeyi bir kenara yerleştirerek evlerimize dönüyoruz. Önceki akşam (Çarşamba) ikinci dersimiz vardı. Tahta bulmuştum. Biraz dar ve uzundu ama olsun. Ortadan kestim yan yana çiviledim, üzerine de naylon zımbaladım. Harika oldu. Üstelik bir tarafı da beyaz boyalı. Öğle saatlerinden beridir içimde korkunç bir tedirginlik var. Galiba korkuyorum. Sebebi dersim olabilir mi acaba? Bilemiyorum, göreceğiz. Sonuç bu defa da değişmiyor. Ders saatinden yarım saat önce ben ve Nurten Hanım oradayız ve bekliyoruz heyecanla. Kimse gelmiyor kös kös oturup bekleşiyoruz bir süre. Sonra? Üzgün evlerimize dönüyoruz… Düzenlemek istediğimiz bir etkinlikte böylece daha başlamadan bitiyor. Ama yüreğimde yeni filizler oluşmakta durmadan. Burası öylesine güzel! Öylesine dinlendirici bir ortam ki! Boş oturmak, özellikle de burada bizlere yakışmıyor. Şimdi buradan tüm dostlarıma bir çağrıda bulunacağım. Bu çağrım yayınevleri için de geçerli tabii ki. Küçük bir kütüphane kursam (evimde) diye düşünüyorum. Bunun için de ilk adımı ben atacak ve var olan tüm kitaplarımı başlangıç olarak kütüphanemizin raflarına dizeceğim. Sonra da dostlardan önce üye olmalarını ve kitap isteyeceğim. Kitapların yeni olması gerekmiyor, yeter ki okunabilsin. Niyetim okumayan, her fırsatta bir mazeret bulan site sakini dostlarımı okumaya alıştırmak… Sonra BS alacak birçok arkadaşımız… Ama sadece BS olması yetmiyor ki. Yaşadığımız bu şirin yerde ADSL hizmeti yok. Yanımızda 5 adet 5 yıldızlı otel varmış, birçok Avrupalı sakinimiz varmış, bu nedense Telekom’u ilgilendirmiyor olmalı ki burada ADSL yok, yazık. Düşündüğüm konu çok başka, BS’ın bir uyuşturucu olmadığını, edebiyat sitelerinin çok rağbet gördüğünü, buralara üye olarak öyküleri okumaları, sonra belki kendilerinin bile yazabileceğini anlatmaya çalışacağım… İyi de, öyle kitap istiyorum deyince hemen kitap bulunmaz ki. Bilmem, ama mutlaka denemeliyim. Çoğunlukla TV ekranlarında, bazen de gazete sayfalarında benzeri anonslar duyar okuruz ya. Bundan cesaret alıyorum galiba. Bunun için alta e-posta adresimi ekleyeceğim tüm bunları konuşmak için. Ha bu arada unutmadan eklemeliyim. Geçen sezon geç kalmıştık çok önemli bir etkinlik için. Ama bu defa es geçmeyeceğiz. Bir oyun koymak istiyoruz sahneye. Bu, Usta Aziz Nesin’in bir oyunu olacak… “Hadi Öldürsene Canikom!” Kitabından fotokopi yaptırdık ve tekstleri birkaç arkadaşa dağıttık. Umarım bu defa başarılı oluruz. Tabii amatörce hazırlanacağımız bu oyunumuz en erken Haziran ya da Temmuz ayında sahneye konacak. Üstatlardan tavsiye, yeni oyun tekstleri bekliyoruz. Oyunumuz için tavsiye, şimdilik sadece bir düş olan kütüphanemiz için de kitap desteği yapmak isteyen dostların e-posta adresine yazmalarını, bilgi istemelerini rica edeceğiz. Ha, şayet bu taraflara yolunuz düşerse mutlaka bize de uğrayın olur mu? Burası neresi mi? Antalya’nın çok şirin bir başka (belde) köşesi efendim… Sevgi ve dostlukla kalınız… Cumok *************** turkcelil@yahoo.com www.turkcelil.com ---------------- Evet dostlar, uzun çok uzun bir aradan sonra tekrar merhaba... |
30-05-2006, 16:49 | #366 |
|
Uzun süre vareste kalmıştım,
sanırım biraz daha fazla zaman ayırma şansım olacak eski dostlara buradan bir merhaba demek istedim. selamlar ve sevgiler |
30-05-2006, 21:48 | #367 | |||||||||||||||||||||||
|
|
31-05-2006, 12:41 | #368 |
|
Sayın ege,
Tekrar hoşgeldiniz, Bizden de selam ve sevgiler... |
01-06-2006, 09:28 | #369 |
|
Günaydın hukuk sitesi
sabahları işe giderken radyoda çoğu zaman fıkra gibi haberler oluyor. bu sabhata yolda gelirken duyduklarımı güne hayli eğlenceli başlamam sebep oldu ben de sizlerle paylaşayım dedim brezilyada 63 yaşında bir adam 2003 yılında birini öldürmek suçundan yargılanmakta iken beraat etmiş. Öldürülen kişinin ruhu ile konuşması için medyum talebinde bulunmuş, Medyum öldürülen kişi ile konuşup konuşmalarını kağıda dökmüş. RUh kendisini öldürenin yargılanan kişi olmadığını söylemiş, veee mahkeme bu belgeyi kabul ederk yargılanmak olan kişinin "beraatına" karar vermiş.. bu medyumun bizde ne çok iş yapabileceğini düşünebiliyormusnuz)))) merhaba sevgili admin, sizleri özledim |
06-06-2006, 15:46 | #370 |
|
merhaba ilk kez hukuk sitesinde yazı yazan bir üye olarak radyo ve tv canlı yayınlarında olur ya ay çok heycanlıyım
ilk mesajı okudum da sabahları ilk yaptığım perdeleri sonuna kadar çekip pencereyi açmak evim yemyeşil bir dağa bakıyor ve hava müthiş. sonra çayı koyup eşimi kaldırıyorum. Avukatım ve işime severek geliyorum. Kurum vekili olmama rağmen herkesle arana bir mesafe koy laflarını bir kenara atıp, herkezden günü iyi geçirecek bişeyler alıyor yolda giderken tanımadığım çocukları seviyorum. Bulduğum ekmek kırıntılarını kaldırıma koyuyor çiçek gördüğümde duruyor ve ne muhteşem bir yaratılış diye Rabbime şükrediyorum. Düşünüyorum da aslında yaptığım her şeyi ben kendim için yapıyorum. Mutlu olabilmek için ve son olarak nasılsın diyen herkese şükür diyorum. Biliyorum ki mutluluğun kaynağı burda başlıyor. |
07-06-2006, 01:15 | #371 | |||||||||||||||||||||||
|
"bügün kendiniz için ne yaptınız?" sevgili arkadaş.. tanrı insanlarla konuşmak istediğinde çevresindekileri seslendirirmiş.. hoş geldiniz |
07-06-2006, 09:45 | #372 |
|
Güzel sözlerinize çok teşekkür ederim umarım artık daha fazla mutluluk ve bilgi paylaşırız. Muhabbetle
|
28-06-2006, 16:44 | #373 |
|
"Amerikan Mahkemelerinden tutanaklar" diyerek epey eğlenceli yazılar var bizim kantarda
zaten hep anlatılır ya, Amerikada marketlerde 11 lira hesap tuttuysa,daha bozuk para da yanımızda yoksa 21 lira verip siz 10 lira geri verin deyince kasiyer panik olurmuş :P işte bu da bir tutanakmış, soru : "otopsiye başlamadan önce bay..'in nabzına baktınız mı doktor?" cevap : "hayır" soru : "kalbini dinlediniz mi?" cevap : "hayır" soru : "nefes alıp almadığını kontrol ettiniz mi?" cevap : "hayır" soru : " o halde siz otopsiye başlarken bay... hala yaşıyor olabilir, değil mi?" cevap : "hayır" soru : "nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz, doktor??" cevap : "çünkü adamın beyni masamın üstünde bir kavanozun içindeydi.!" soru : "yine de hasta hala yaşıyor olamaz mıydı??" cevap : "evet... hatta şu anda bir mahkeme salonunda avukatlık yapıyor bile olabilir..!" |
30-06-2006, 10:56 | #374 |
|
Dostlar
. Fethi Naci'ye Geldin mi, iyi Yollarindan yürüyüsler sizdiran sonbahar Bir tenhaligi eskisinden çok sezmeyi Bakimsiz bahçeler mi olur, büyük ahsap bos odalari mi olur Ne olur Ey bana sevmeme gücü veren güzellik Eski bir kadini eski bir park kanepesinde birakan sonbahar Aldatilmis bir yüzü yagmur oluklarinda O yüz ki bir denizin tekrar tekrar bittigi Gece yarisi kokularinda Yosunlu bir kiyida ancak Dilinde çakillarin ve derinligin en son tadi Iste Bir vakit daha geçti, simdi ne yapsak Ne yapsak, bir vakit geldi ve geçti Ey bana sevmeme gücü veren güzellik Sonbahar Sen mi kaldin bir Yok birsey yapacak. Bin dokuz yüz yetmis bir yazi, ey unutulmayan yaz Biraktigin gibi mi kalsak Bir çiçek milyon kere katilasti eridi Açti dagildi Yasamadi hiç belki Bir isik olsun yakmadi Tuzlu ve islak bir isik Tankerler geçti kiyilardan gene Suyu zonklataraktan Gül koktu saçlarinda tasidiklari benzin Senin saçlarinda Alnin üstünden kuzular inen bir tepe gibi egildi Boynun bir uçurumdan çekiliyormus gibi gergin Bitti o yaz, simdi Yerlesti çoktan Bize sevmeme gücü veren güzellik. ... |
30-06-2006, 10:57 | #375 |
|
Tenha bir meyhanede oturuyorduk sevgilim
Izmir'in eski rihtiminda Bilirsin, severim çok Izmir'in eski rihtimini Hani bir çesit kuslar vardir bulanik denizinin Insanlar gibi konusur o kuslar bazen Ve unutulmus diller gibi pek anlasilmaz ne konustuklari Millerce yil öteden bir tenhaligi sözlendirirler Hatirla Ne demistim o gün ben sana 'Her tenha semtte kurulmamis bir saat yakisir' Benim o bunaltili günlerimden kalma bir misra Ve sense bana Aragon'un -Parisli sair, yüzü aslan dolu- Simsicak, dipdiri bir misrasini anlatmistin Seninle ve parmaklarinla Bardakta duran suyun bir akarsuyu Nasil kiskandigini anlatmistin boyuna Nasil mi Dedim ya, seninle ve parmaklarinla Neden olmasin, yeni yakilan bir sigarayla da anlatilabilir siir Apansiz bir yolculukla da Bir karpuzu ikiye bölmekle, bir portakali dilim dilim ayirmakla Anlatilabilir Ama bizim memleketimizde siir Yazik ki ölümle anlatilir biraz Ölümle anlasilabilir Olsun, diyeceksin ne çikar bundan Biz hayati siirden Siiri hayattan özümlemedik mi Ölümde girse araya Sahici asklar kurmadik mi seninle Tertemiz, dosdogru asklar Izmir'de Izmir'in eski rihtiminda Unutmak için simdilik Kolayca unutulmaz ya Içimizdeki bin dokuz yüz yetmis bir yazini. Yeni bir yüzmüydü ne Kuru bir bozkiri çikarip gögsünden Yeni yazdigi bir siiri düzeltiyordur Ahmet Oktay Alnini dayayaraktan cama Kalemsiz kagitsiz yazar çünkü Ahmet Oktay Içinden geldigi gibi Ve misra çeker durmadan, hafifçe egri sirtini dogrultarak Nemlenir kimi zaman da gözleri Siir yürür, siir sever, siir içer mi Siir mi Yürür de, sever de, içer de elbet. ... |
30-06-2006, 10:57 | #376 |
|
Kocaman bir sevgi miydi ne
Dünyanin bütün zamanlarini dolasan Bastirip gögsüne bozkirin Ey, baksana, diyor, ne biçim kent bu Geçerek caddelerinden Dalarak meyhanelerine Ne biçim kent bu Bilmiyor ki nice insan kolsuzdur Sevgisizlige, bir sevgisizlige kullanirlar kolu. Hohlayip siliyorum iyice Gözlügümün camlarini Göge bakiyorum gözlerimi kisarak Güneye gidiyor bir leylek sürüsü Yeni Caminin üstünde Son bir defa daha süzülerekten Erimeye yüz tutuyor kentin pembe kapilari Günbatimi! Günbatimi! yeni konusmaya baslayan bir çocugun diliyle Kolumu tutuyor Fesi Naci, su manzaraya bak, diyor Tam Galata Köprüsünün üstünde Diyor ya, biz alistik, yüreklerimize bakiyoruz gene de Uykusuz gecelerimize bakiyoruz: onurun uykusuzlugu Susturulmanin Ve gün batimiyla leylek sürüsü Hüzünlü bir görüntüyü akitiyorlar Naci'nin yüzüne Kirilmak ama birlikte Birlikte, ama kirilmamak ve sanki kalplerimiz her yani dökülen bir otobüste Öyle Iste son damlalarini da birakiyor günes Karanlik bastiracak neredeyse Tirmaniyoruz Yüksekkaldirimi Iyi biliyoruz, sevgimiz de öfkemiz de yalniz bizim olmamali Günes çekiliyor iyice Ne manzara kaliyor, ne gögün evlerindeki kizarti Ak bulutlar kara bulutlar Ötede bir bulut yavrusu Bilinmeli, diyoruz yeniden Yeniden baslamali, yeniden Dostum, görüyorsun ya iste Bozuldu birkere umudun ordusu. ... |
30-06-2006, 10:58 | #377 |
|
Gelsene, diyordu Izmir'deki sevgilim
Son mektubunda Kemeraltindaki kahveleri anlatiyordu Ince belli çay fincanlarini Kim bilir, belki de avutmak istiyordu beni Unutup kendi mahzunlugunu O kadar çabuk yeserir ki, diyordu umut Öyle çabuk çiçeklenir ki Güçtür çünkü, herseyden daha güç Denize, göge topraga karismis bir kalebentlik Üstelik biliyorsun da Öfkeliyiz, öfkeyse sonuçtur er geç Bir ask gibi yasamak gerek öfkeyi Sevginin agitidir bir bakima Ve bir gün de gelebilir ki sevgilim Kapkara bir davet olabilir kin Zulmün ve tutsakligin diyeti olabilir Sen bunu bilemezsin Bilsen de sairsin, havalar da, sogudu, kendine iyi bak Ve sakin unutma: sıra öfkenin. Bin dokuz yüz yetmis bir yazi Yok böyle bir sevgilim benim Ama dayanikli, ama gözü pek, ama umutla dolu Olunca böyle bir sevgilim olsun isterdim. ... |
30-06-2006, 10:59 | #378 |
|
Elimde bir çanta, surda burda dolasiyorum
Hep bir yerlere gidecegim sanki Güvercinler konuyor saçlarima bileklerime Uçusuyorlar Bir çinar yapragi düsüyor ayaklarimin dibine Kupkuru Elime aliyorum, çiziyorum üstüne kalbimi Kalbim, diyorum Yorgunsa da, yaraliysa da, hepimizin . Edip Cansever (bunu buraya eklemek istedim.. bir yaşam öyküsü gibi her mısrası..keşke sağ olsaydı da gidip teşekkür etseydim.) |
18-07-2006, 11:37 | #379 |
|
bugün ne yaptığımı anlatayımmmmm
Yigenim ile kısa süreliğine aynı odayı paylaşıyorum, kendileri 2,5 yaşında kıvırcık saçlı bir çıtır. Sabah 5:30 gibi ağlama sesi ile uyandım süt istiyomuş,koştum biberonuna doldurdum azıcık oynadık,minicik ellerini öptüm uyudu. 6:45 gibi üzerini açmış tekrar kalkıp üzerini örttüm, bu işlemi 8:00'e kadar yaklaşık üç kez tekrarladığımı hatırlıyorum,sonunda uyuyup kalmışım kalktığımda saat 8:55'ti duruşmalarım başlamış. Nasıl hazırlandığımı hatırlamıyorum Allahtan dosyalarım yanımdaydı kendimi adliyede buldum. Hakim rahatsızlanmış boşta hakim bulunamadığından kısa süreliğine hakimcilik oynadık falan. Sonnnra diğer dosyalarımı almaya gittiğimde müvekkili olduğum şirket aleyhine açılmış, yanlış adrese nasıl tebliğ edildiği belli olmayan iki davanın açıldığını ve karar aşamasına geldiğini öğrenerek hafif panikledim.Nasıl kurtarırım diye düşünüyorum. Neyse bir itirazın iptali aldım. Davalıyı sıkıştırmam işe yaradı mal teslimi ispattan kurtuldum. hııııııııııııı bu arada bir avukat arkadaş ile dondurma yemiştim onu unuttum. (sanırım tatile ihtiyacım var.!!!!) |
21-08-2006, 23:16 | #380 |
|
Bugün çok mutluyum
Bugün en mutlu günlerimden birini yaşıyorum.8 saat sonra askerde olan oğlum terhis oluyor.Umarım askerde çocuğu olan tüm anne ve babalar bu mutluluğu yaşar.Sevincimi ve mutluluğumu sizlerle paylaşmak istedim.
|
22-08-2006, 18:46 | #381 |
|
Ben bir askerim, sevinçinizi anlamaya çalışıyorum.. sevinçle beraber onur da duyyosunuzdur. Ne mutlu size, inşallah tüm askerlerimiz sağ sağlim annelerine ve tüm sevdiklerine kavuşurlar..tekrar gözünüz aydın..
|
22-08-2006, 19:36 | #382 |
|
Çok teşekkür ederim Hasan Bey.Tabi ki gurur da duyuyorum ama her gün haberlerde fidan gibi gençlerin toprağa verilmesi sadece benim değil tüm toplumun içini acıtıyor.O fidanlar kolay yetişmiyor.Tabiki vatansever bir insanım ama önce anneyim.Her cenaze töreninde anne ve babaların "Vatan sağolsun"sözleri gurur verici olabilir ama ülkemiz savaş halinde olan bir ülke değil.Vatanın sağ olması, umarım gencecik bedenleri toprağa vermekle değil iyi ve tutarlı bir siyasetle sağlanır.Ordu mensubu olan herkese saygım sonsuz.Artık çocuklar yetim kalmasın,analar ağlamasın.Saygılarımla.
|
23-08-2006, 15:11 | #383 |
|
uzun süredir bu tarafa uğramamıştım.
oğlunuza sağlıkla kavuşmanızı diliyorum ayfer gökçen |
23-08-2006, 15:32 | #384 | |||||||||||||||||||||||
|
Bu kadar kısa...Bu kadar öz...Son 25 yıl böyle özetlenir işte...Bence kelimesine dokunmadan bu yazıyı "büyüklerimize" göndermek gerekir. Teşekkürler Sayın Gökçen. Saygılarımla |
23-08-2006, 15:36 | #385 |
|
Darısı...
Özlettiniz Sayın Ege;
Sizin de gözünüz aydın Ayfer Hanım .. Darısı , anne, baba, eş, yavuklu, çocuk ve tüm asker yolu bekleyenlerin başına... |
23-08-2006, 16:49 | #386 |
|
Söylenecek o kadar çok şey var ki...
Sayın Ergin,,
Mesajınız için çok teşekkür ediyorum.Yazılacak ve söylenecek o kadar çok şey var ki.Tabiki burası yeri değil.En kibarca bu kadar yazılabiliyor.Askere çocuğunu gönderen anne babalar çok iyi bilir ki bu olay çok farklı bir duygu.Kesinlikle bencil olamıyorsunuz.Sadece kendi çocuğunuzu düşünemiyorsunuz,düşündüğünüz zamanda kendinizi çok suçlu hissediyorsunuz.Benim çocuğum tehlikeden uzak bir yerde yaptı diğer gençler ne olursa olsun diyemiyorsunuz.Her cenaze töreni izlediğimde askerin annesinin yerine koyuyorum kendimi.İnsanın başına gelebilecek en üzücü olay.Maalesef büyüklerimiz empati yapmaktan uzak insanlar.Ateş düştüğü yeri yakıyor maalesef.Büyüklerimizin yaptığı hataların bedelini gencecik çocuklarımız ödüyor.Bizim nesil başka türlü ödedi,şimdiki nesil de bu şekilde ödüyor. Sayın Ergin, yazımı burda bitirmek istiyorum.Zira kendimi zor tutuyorum.En iyisi sitenin kurallarını bozmamak adına yazıma son vereyim Çok iyi niyetli bir temenni olacak belki ama umarım büyüklerimizin aklı başına gelir de biraz olsun toplumun mutluluğu için çalışırlar...Saygılarımla. |
23-08-2006, 17:09 | #387 |
|
Teşekkür ederim
Sayın Karaca ve Sayın Ege,sevincimi paylaştığınız için çok sağolun.Umarım herkes hasret kaldığı sevdiklerine kavuşur.Sevgilerimle.
|
02-10-2006, 14:15 | #388 |
|
BU SİTE DE YENİYİM. öNCELİKLE HEPİNİZE MERHABA DEMEK İSTİYORUM. UMARIM BUNCA HUKUKÇUNUN ARASINDA YABANCILIK ÇEKMEM. GEÇEN HAFTA İNTERNETTE BİR KANUN MADDESİ ARARKEN, ARADIĞIMIN ÇOK ÇOK FAZLASINI ÖRNEKLERİYLE AÇIKLAYAN BİR MAKALE BULDUM. ÇOK BEĞENDİM VE ETKİLENDİM. İNTERNET İÇİN FAZLA VAKTİM OLMUYOR AMA AZ OLAN VAKTİMİ DE BÖYLESİNE GÜZEL VE ZAMANIN NASIL GEÇTİĞİNİ ANLAYAMADIĞIM BİR ORTAMDA GEÇİRMEK GÜZEL. TERCİH KONUSUNDA; AYRICALIĞIN ORTAYA KONULMASIDIR DÜŞÜNCESİNDEYİM....BU SİTE BENİM TERCİHİM... VE AYRICALIĞIM.
|
10-10-2006, 16:26 | #389 |
|
Her zamanki gibi bugünde kendim için bir şey yapmadım.
Yılların alışkanlığı olsa gerek. Ramazan olurda Bektaşi olmazmı. Bektaşiyi yine ramazanda öğle vakti yemek yerken yakalayıp sıkıştırırlar: -Neden oruç yiyorsun?.. Bektaşi: -Ulan, demiş aç gezerken kimse bir şey sormuyor, bugün yiyecek birşey buldum, hepiniz üstüme geliyorsunuz! ******** Softanın biri, ramazanın sonuna doğru, mahalle kahvesinde demişki: -Mubarek ramazana doyamadık, yine gidiyor... Bektaşi hemen yanıtlamış: -İmanım yalan söyleme!.. Ramazanı sevseydiniz 'bitti' diye bayram yapmazdınız... Sevgiyle ve sağlıcakla kalın.. |
16-10-2006, 11:14 | #390 | |||||||||||||||||||
|
aslında fıkralarımız sadece gülmece değil,
iyi de bir düşündürmece.. aşağıdaki fıkra da bana ramazan fıkrası diye gelmişti. ama düşündüğümde hayatımızdaki pek çok manzara ile ne çok örtüştüğünü görüyorum.
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 6 (0 Site Üyesi ve 6 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Dün / Bugün | Av. Hulusi Metin | Site Lokali | 3 | 16-10-2009 15:57 |
bugün buketoz'un yaş günü | Armağan Konyalı | Site Lokali | 0 | 24-05-2006 12:27 |
Ayışığı Bugün Doğdu | Armağan Konyalı | Site Lokali | 6 | 29-12-2004 11:54 |
İlamsız İcra Takibi Başlatabilmem İçin Neler Yapmalıyım, Alacağım İçin Nasıl Dava Aça | ufukgenturkoglu | Hukuk Soruları Arşivi | 3 | 02-03-2002 00:10 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |