|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
29-12-2011, 09:11 | #331 | |||||||||||||||||||||||
|
evet bir huzura erememe durumu söz konusu. Müvekkiller murisi 30.12.2010' da işyerinde rahatsızlanıyor ve 19.01.2011' de kaldırıldığı hastahanede vefat ediyor. Dolayısıyla iddia ettiğim iş kazası 30.12.2010 tarihinde gerçekleşmekle birlikte yarın itibariyle 1 yıl dolmuş oluyor. Huzursuzluğum biraz da bu yüzden aslında, bugün bir karar verip hemen uygulamaya geçmem gerekiyor. Dediğiniz gibi davayı tümden ıslah etmeyi de düşündüm ancak yine okuduğum bir takım görüş ve yorumlar bu şekilde bir ıslah gerçekleştirmem halinde, bir defaya mahsus olan ıslah hakkımı tüketeceğimi ve dava sonucunda ıslah hakkımın kalmayacağı yönünde olunca o hususta da bir tereddüt yaşadım. Tabi ilk aklıma gelen ıslah ile davamı belirsiz alacak davasına çevirdiğim için bir daha ıslaha gerek kalmayacağı zira alacağıma zaten bilirkişi raporuyla beraber hakimin karar vereceği oldu. Ama takdir edersiniz ki bunda da bir netlik yok. Kaldı ki, şu şartlar altında bugün ıslah dilekçemi versem, yeni dilekçemi haftaya sunduğumda zaman aşımı zaten olmuş olacak 1 yıldan korunmaya çalışıyorsam. Dolayısıyla ıslahın zaman aşımı yönünden bana şu aşamada bir faydası yok diye düşünüyorum. İlerleyen günlerde uygulamaya bakarak ıslah etmem daha garantili geliyor. Sanırım zaman aşımının 10 yıl olduğu konusuna güvenerek sakinleşmem gerekiyor Davamla ilgili başka bir husus da müvekkiller murisinin iş yerinde beyin kanaması geçirmesi sonucu hastahaneye kaldırılarak vefat etmiş olması. 10 yıllık zaman aşımı ancak bu durumun iş kazası olarak tespit edilmesi halinde, ya da en azından işverene bir kusur izafe edilmesi halinde (ambulans çağrılmamış, doktor yok, ilgilenen olmamış, hastahaneye sevki 2 3 saati geçmiş) geçerli olacak zira ancak o zaman bir akde aykırılıktan bahsedilebilecek. Tabi zaten bunlar hususunda olumlu karar verilmezse davam reddedilecek, zaman aşımı önemli olmayacak. Konuyu fazlaca dağıtmak istemem, belki de halihazırda dağıttım bile İlginiz ve cevaplarınız için tekrar teşekkür ederim. Saygılarımla |
29-12-2011, 09:22 | #332 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Dikici, Mahkemelerin de sizin bu yorumunuzu benimsemesini içtenlikle umuyorum . Aslında bu şekilde pek çok sorun da çözülür gibi geliyor bana. Bu arada dün bu konuyla ilgili meslektaş arkadaşlarımla konuşurken Adana' dan bir arkadaşım işçi alacağı davalarının aynen eskiden olduğu gibi açıldığını hakimlerin ya da tevzidekilerin bu konuyla ilgili hiç bir yorumunun olmadığını söyledi. Sanırım bazı şeyler oturana kadar oldukça uğraşacağız. Saygılar |
29-12-2011, 12:01 | #333 | |||||||||||||||||||
|
Benim yukarıdaki "hukuki görüşten" anladığım: 1-)1 Ekim 2011 öncesi kısmi olarak açılan davalara TAM DAVA olarak devam edilemez: Nasıl ki olmayan bir şeyi sonradan var edemezsiniz, olanı da yok edemezsiniz. Yani "artık" hukuki yararın yoktur, alacağının kalanını dava edemezsin demek hiçbir hukuk ilkesi ile bağdaşmaz. Davacı talebini tekrarla alacağının bir kısmı ve sonrasında ıslahı veya ek davası ile de tüm alacağını hüküm altına aldırabilmelidir. 2-)1 Ekim 2011 öncesi kısmi olarak açılan davalara aynen KISMİ DAVA olarak devam edilir: 1.Ekim 2011 öncesi davanın açıldığı tarihte hukuki yararı olan kişinin eldeki davada hukuki yararının varlığı aynen devam edecektir. 3-) 1 Ekim 2011 öncesi kısmi olarak açılan davalara BELİRSİZ ALACAK DAVASI olarak devam da edilebilir: Bu da ancak davacının kullanmak zorunda olmadığı ancak usul hükümleri ile "dava açıldıktan sonra" HMK. 141 ile yolu yöntemi belirlenmiş kendisine tanınan hak ile kullanabileceği irade açıklaması ile mümkündür. Bunda da şuna dikkat edilmelidir. Dilekçeler aşaması geçmediyse davacı davasını kendiliğinden değiştirebilir. Veya açıklayabilir. Eğer dilekçeler aşaması geçmişse de ıslah yöntemini kullanabilir. Kendimce : Burada dikkat edilmesi gereken -vurgu- şudur; ekim öncesi belirsiz alacak davası yoktu, bu tarihten önce açılanların hiçbiri kendiliğinden belirsiz alacak davası değildir. Ve yine bu tarihten önce açılanlar kendiliğinden yeni bir şey(tam dava) de değildir. Saygılarımla, |
29-12-2011, 14:20 | #334 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın meslektaşım, Aksi görüş benimsenirse aslında davayı açarken belirli olan bir alacak miktarı için HMK.109/2'ye aykırı şekilde kısmi dava açıp ancak dava dilekçesinde talep sonucuna "belirsiz alacak davasıdır" yazılması halinde de, hakimin HMK.109/2'yi re'sen tatbik edememesi icap eder ki kanaatimce bunun mümkün olamayacağı açıktır. |
30-12-2011, 13:25 | #335 |
|
arkadaşlar yukarda da sorulmuş ama bi netlik yok. Hmuk zamanında 1 yıllık zamanaşımına tabi bir tazminat davası açtık ve hmuk hala yürürlükte iken rapor geldi ve biz zamanaşımı nedeniyle ıslah edemedik davanın ilk miktarı üzerinden davamız kabul oldu 1 yıldır yargıtayda. şu an sormak istediğim ilk dava fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak açıldığı için hmk gereğince zamanaşımı problemi olmadan ek dava açabilirmiyiz.
|
30-12-2011, 18:16 | #336 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
belirsiz alacak davasındaki asıl ölçüt belirlenebilirlik mi, beklenebilirlik mi
Üstad bütün davalarda alacaklar hesaplanabilir ve bu anlamda teorik olarak alacak belirlidir. İşçilik alacakları yada iş kazası sonucu oluşan zarar ve tazminatta hesaplanabilir. Bu konuda hem fikiriz. Bir uyuşmazlıkta 107. Madde de düzenlenen belirsiz alacak davasının uygulanıp uygulanmayacağına karar verirken asıl ölçüt belirlenebilirlik değil,davanın henüz başında davacıdan bunun beklenebilir olup olmadığıdır.Kanaatimce asıl mihenk taşı BEKLENEBİLİRLİK unsurudur. Kanunun metni;
Görüldüğü üzere kanunun metninde, "kesin olarak belirlenmesinin mümkün olmaması halinde" demiyor, "kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenememesi halinde" diyor.Bunun bir anlamı olmalı. Peki beklenip beklenemeyeceği yönündeki değerlendirmeyi neleri kıstas olarak yapacağız, buradaki ölçümüz ne olacak. Bir işçi alacağı uyuşmazlığı önüne gelen hâkim talep edilen alacaklar belirlenebilir bunun belirlenmesi de davacı işçiden beklenebilir, dolayısıyla davanın belirsiz alacak davası olarak açılması mümkün değildir diyebilir. Bunun tam terside mümkündür. Belirsiz alacak davası bundan önceki usul kanunumuzda ve uygulamada yer almayan bir dava çeşidi. Düşünceme göre bu dava eski kanunda açıkça düzenlenmediği halde uygulamada ihtiyaçların dayatmasıyla usul hukukunda yer edinen eski kısmi davanın, defolarından arındırılmış daha kullanışlı bir versiyonu. Avrupa da öteden beri uygulanan böyle bir dava çeşidinin kanun koyucu tarafından ihdas edilmesinin gayesi hak arama özgürlüğünü genişletmek, adalete hızlı ve doğru bir şekilde en az giderle ulaşılabilmenin yolunu açmaktır. Hâkim önüne gelen uyuşmazlıkta, davanın henüz başında alacak miktarının tam ve kesin olarak belirlenmesinin davacıdan BEKLENİLMESİNİN somut olayda hak arama özgürlüğüne uygun düşüp düşmediğine karar vermelidir. Örneğin Büyükdere Caddesinde, işyeri kayıtlarının düzenli tutulduğu, ücretlerin bordroya bağlandığı bir plazada çalışan beyaz yakalı bir işçi Aralık ayına ait maaşını alamadığını iddia ederek maaş alacağı için 100 liralık belirsiz alacak davası açtığında, dava dilekçesi önüne gelen iş hâkimi dava açılırken ancak miktarının tam ve kesin olarak belirlenmesinin davacıdan BEKLENEBİLECEĞİNİ, bunu beklemenin davacının hak arama özgürlüğünü kısıtlamayacağını gerekçe göstererek, davayı belirli alacak davası olarak görmelidir.(Bu noktada davacıya çıkarılacak ihtarda dava her ne kadar belirsiz alacak davası olarak açılmış ise de, usul kuralları gereği belirli alacak davası olarak görülüp karar bağlanacağından bahisle alacak miktarını belirleyerek beyan etmesi davacıdan istenmelidir diye düşünüyorum) Ancak iş davasını, işyeri kayıtlarının düzenli tutulmadığı, ücretlerin asgari ücret üzerinden gösterildiği, bir sanayi stiesinde 15 yıldır çalışan bir işçi kıdem, ihbar ve fazla çalışma ücretlerini talep ederek açmış ise böyle bir durumda işçiden davasını belirli alacak davası olarak açmasının BEKLENEMEYECEĞİNİ düşünüyorum. Teknik olarak talep edilen 15 yıllık kıdem ihbar ve hatta fazla çalışma ücretlerinin hesaplanabilir, belirlenebilir olduğunu hepimiz kabul ediyoruz. Bu dava için tek ölçüt bu olacak ise bu dava hiç açılamaz. Ancak burada önemli olan bunları dava başında tam ve kesin olarak belirlemesinin davacıdan beklenip beklenemeyeceği. İkinci örnekte çifte kayıt tutulduğundan mahkemece ücretin gerçek ücret üzerinden mi yoksa kayıtlarda belirtilen asgari ücret üzerinden mi kabul edileceği işin başında belli değil, delillerin dosyaya girmesi en azından emsal ücret araştırması gibi incelemelerden sonra olay netleşecek. Ücretin ve eklentilerinin belirlenmesi ve netleşmesi kıdem ve ihbar alacağını büyük ölçüde belirleyecek ana unsurlar. Yine geriye dönük yıllarca süren fazla çalışma ücretlerinde, davacının tanık bulup bulamaması, tanıkların duruşmada hangi yönde beyanda bulunacakları büyük ölçüde alacağın miktarını belirleyecek. İkinci örnekte yargılamaya getirilecek vakıaların ve delillerin seyrine göre işçi 10.000.TL üzerinden de, 50.000.TL üzerinden de davayı kazanabilir. Yargılama giderlerinin ve karşı vekâlet ücretinin kabul ret oranına göre belirlendiği bu tür davalarda işçi ret edilebilecek muhtemel 40 bin lira üzerinden oldukça yüklü masraflara mahkûm edilmek tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu işçiye belirsiz alacak davası açma imkânı tanımamak, işçinin tereddüt etmesine, giderek işçinin hak arama özgürlüğünün sınırlanmasına sebep olabilir. Sonuç olarak yeni usul kanunumuzla getirilen yeni bir enstrüman olan belirsiz alacak davasının uygulamasının mümkün olduğu kadar geniş tutulması gerektiğini düşünüyorum. Belirsiz alacak davasının davanın karşı tarafındaki davalı için pek tercih edilir bir dava olmadığının farkındayım. Ancak hak arama ve adalete ulaşma uğraşısının esas oğlanı davalı değil davacıdır. Bu davanın davalı aleyhindeki dezavantajları göz ardı edilebilir şeyler bence. Hak arama özgürlüğü ve etkin hukuki korumanın sağlanabilmesi, adalete en doğru, hızlı ve ucuz bir şekilde ulaşılabilmesi için belirsiz alacak davalarının antika bir şeymiş gibi bir köşede bırakılmaması,uygulama alanının genişletilmesi gerektiğini düşünüyorum. herkese,mutluluk ve huzurlarının arttığı ve belirginleştiği bir sene dilerim |
05-01-2012, 10:50 | #337 |
|
Belirsiz alacak ve tespit davası
MADDE 107 - (1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. İşçi alacakları yönünden yapılacak bir değerlendirmede alacak kalemlerinin tek tek ele alınması gerekir. Ancak, öncelikle belirtmek gerekir ki, madde metninden de açıkça görüldüğü üzere alacağın miktarının davanın açıldığı tarih itibari ile tam ve kesin olarak belirlenemiyor olması gerekmektedir. Bu durum ise kanaatimce objektif kriterlerle değil her davanın kendi özellikleri içerisinde tespit edilmelidir. Talep konusu alacak kaleminin tam ve kesin olarak belirli olup olmadığı veya 109’uncu maddenin istediği hali ile taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olup olmadığının tespiti ancak, davalının cevap dilekçesini vermesiyle mümkün olabilecek bir husustur. Dolayısıyla davanın belirsiz alacak davası veya kısmi dava olarak görülüp görülmeyeceğinin yani bu konuda “hukuki yarar” ın olup olmadığının mahkemece tespiti davalı tarafça cevap dilekçesinin verilmesinin ardından ön inceleme aşamasında yapılabilecektir. Ön inceleme aşamasında davacının kısmi dava veya belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararın olmadığı kanaatine varılırsa ne yapılacaktır? Böyle bir durumda, talep sonucu genellikle şimdilik …. TL nin tahsili talebini içereceğinden hakim, HMK 119/1-g gereğince talep sonucunun açık bir şekilde belirtilmediği, bu durumun aynı maddenin 2’nci maddesi gereği sonradan giderilebilecek bir eksiklik olduğu belirtilerek talep sonucunun açıkça belirtilmesi ve eksik harcın tamamlatılması maksadıyla kesin süre verilmesi gerekmektedir. Hukuki yararın olmaması bir dava şartı olarak kabul edilerek davanın usulden reddi gerekeceği düşünülebilse de kanaatimce 115/2 gereğince bu eksikliğin giderilmesi için davacı tarafa süre verilmesi daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Yukarıda ilk olarak alacak kalemleri bakımından tek tek değerlendirme yapılmalıdır demiştim. Bu bağlamda örneğin; Kıdem tazminatı alacak kaleminin hesabında hizmet süresi en temel unsurlardan biridir. Kıdem tazminatına hak kazanma ve hesaplama bakımından hizmet süresi çok önemli bir unsurdur. Dolayısıyla taraflar arasında hizmetin başlangıç ve sona erme tarihleri bakımından bir anlaşmazlık/tartışma var ise bu bağlı olarak alacağın da belirsiz olduğu kanısındayım. Kıdem tazminatın hesabında dikkate alınacak ücret son ücrettir. Bu ücrette brüt ücrettir. Yani işçinin eline geçen ücret değil, vergi,sigorta primi gibi kesintiler ile asıl ücrete ek olarak işçiye sağlanan para veya para ile ölçülebilen menfaatlerin de hesaba katılmasıyla tespit edilen ücrettir. Yani ikramiye, yakacak yardımı, kira, servis gibi ödemeler de kıdem tazminatı hesabında dikkate alınır. Ayni olarak yapılan gıda yardımının parasal değeri bile kıdem tazminatının hesabında dikkate alınır. Yardımın periyodik olarak her yapılması ile yılda bir veya iki defa yapılması da sonucu değiştirmez. Bu durumda örneğin yılda iki defa bayramlarda ayni gıda ve erzak yardımı alan işçi, kıdem tazminatına esas ücretini tam ve kesin olarak belirleyebilir mi? Kanaatimce bu soruya evet yanıtını vermek her zaman mümkün değildir. Ayni olarak verilen gıda ve erzakların değerinin ne kadar olduğunu bilmek işçi için mümkün değildir. Zira kıdem tazminatının hesabına eklenmesi için yılda bir ya da iki defa yapılan ayni yardımın toplam değerinin bilinmesi gereklidir. Yani ayni yardımların yapıldığı davalı tarafından kabul edilse dahi işçiden kendisine yapılan yardımın değerini bilmesini beklemek hakkaniyetli bir tutum olmayacaktır. Dolayısıyla, yukarıdaki açıklamalarımızda belirttiğimiz üzere işçinin iş yerindeki çalışma sürelerinin ve ücretinin tartışmasız olduğu durumlarda belirli bir alacaktan söz edilebilir. Yoksa, işçinin hizmet başlangıç ve sona erme tarihinin tartışmalı olduğu, aralıklı, fasılalı çalışmaların olduğu, ücretsiz izin ve diğer askı hallerinin olduğu durumların varlığı halinde bu gibi durumların birinde bile taraflar arasında bir anlaşmazlık var ise belirli bir alacaktan söz etmek mümkün değildir. Doktrine bakıldığında belirsiz alacak davasının haksız fiilden kaynaklı tazminat davalarında mümkün olduğu ancak işçi alacaklarında bunun mümkün olmadığı görüşü ekseriyettedir. Bu görüşün en büyük dayanağı da işçi ne kadar süre çalıştığını, ne kadar ücret aldığını bildiği varsayımıdır. ( işçi bu hususları SGK’dan öğrenebilir varsayımı nedeniyle) Ancak, belirtmek isterim ki, bir trafik kazasında da bir uzvunu kaybeden kişi de bir uzvunu kaybettiğini bilmekte, hesaplama kriterlerini de işçinin kendisi ile ilgili bilgileri bilebildiği kadar bilebilecek durumdadır. Veya ölüm vuku bulduğunda mirasçılar mirasbırakanın öldüğünü bilmekte, varsayımsal olarak ne kadar yaşayacağını, ne kadar ücret aldığını vs.. hususları da işçinin kendisi ile ilgili bilgileri bilebileceği kadar bilebilecek durumdadır. Bu nedenle eğer işçi alacaklarında daha en baştan belirsiz alacak davası açılamaz deniyorsa, haksız fiilden kaynaklı tazminat davalarında da veya sözleşmeden kaynaklı kazanç kaybı davasında da belirsiz alacak davası açılamaz denilmelidir. Son olarak bir hususu da belirtmek istiyorum. Yukarıdaki örneklerde olduğu gibi bir çok durumda alacağın belirsiz olduğunu söylemek mümkündür. Ancak, dava açarken yine kanunun aradığı şekilde belirlenebilen miktarın dava dilekçesinde gösterilmesi gerekmektedir. Yani alacağın bir miktarı belirsiz ise de belirli olan kısmı mutlaka olacaktır. Bu nedenle şimdilik 100,00-500,00 TL gibi belirtilen rakamlarla dava açılması kanaatimce mümkün değildir. İş mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulandığından dava dilekçesinin yazımına özen gösterilmelidir. Zira, İddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı dilekçesinin verilmesiyle başlamaktadır. Tüm iddia ve deliller ortaya konulmalı ve mümkün olduğunca dilekçe somutlaştırma yüküne uygun dilekçeler yazılmalıdır. Yeni dönemde her ne kadar avukatla temsil zorunluluğu getirilmese de zımnen böyle bir zorunluluk hasıl olmuştur. Dolayısıyla zamanla vatandaşların avukatlara yönelmesinde ciddi artışlar meydana gelecektir. Bu nedenle ilerde bir takım sıkıntılara maruz kalınmaması bakımından dava dilekçelerine her zamankinden dava fazla özen gösterilmeli, düşük ücretle davalar alınmamalıdır diye düşünüyorum. Hele de yeni asgari tarife yürürlükte iken. |
09-01-2012, 10:39 | #338 |
|
Avukatlık Kanunu 164/4 dayanan ücret alacağı talebinde dava çeşidi
Bu forumun çerçevesi genel olarak belisiz alacak davaları ve kısmi davalar olduğundan yeni bir başlık açmak yerine burada değerli meslektaşlarımın görüşlerini almak istedim.
Avukatlık Kanunun 164/4 dayanan bir ücret alacağı açmam söz konusu. Bilindiği üzere 164/4. madde özetle iş sahibi ile avukat arasında ücret sözleşmesinin olmadığı, tartışmalı, belirsiz yada geçersiz olduğu durumlarda mahkemenin müddeabihin değerinin % 10 ile % 20 si arasında bir miktarı avukatlık ücreti olarak belirleyeceği hükmünü taşıyor. Benim görüşüm bu alacak çeşidi için avantajları düşünüldüğünde HMK 107. Madde gereği davayı belirsiz alacak davası olarak açmak. Sizce bu davanın şartları bu alacak için geçerlimidir? Değerli meslektaşlarımın bu konudaki görüşlerini merak ediyorum, şimdiden teşekkür ederim. |
10-01-2012, 23:31 | #339 |
|
İstanbul Barosu Başkanlığınca geçtiğimiz Cuma günü düzenlenen “HMK’da Dava Çeşitleri ve Gider Avansı” konulu toplantının ses kaydı baronun internet sitesine yüklenmiş.
Aşağıda linkini verdiğim panelin ikinci bölümünde Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Müjgan Tunç Yücel belirsiz alacak,tespit ve kısmi davayı akademisyen kimliğiyle anlatıyor.Sayın akademisyen İş davalarının belirsiz alacak davası şeklinde açılamayacağı görüşünde. Aşağıda linkini paylaştığım ses kaydının ikinci bölümünde (yaklaşık 59. dakikadan sonra ) Kadıköy 2. İş Mahkemesi Hakimi İbrahim Halil Şua Belirsiz Alacak ve Tespit Davası ile Kısmi Davanın iş hukukuna yansımasını anlatıyor.Sayın hakim konuşmasının başında kendisinden önce konuşan akademisyenin belirsiz alacak davası ile ilgili teorik ve kavramsal değerlendirmelerine katılmadığını ifade etmiş. Genç ve oldukça donanımlı bir hakim olarak sayın Halil İbrahim Şua'nın sırtında yumurta küfesiyle yaptığı tespit ve yorumları oldukça yararlı ve doyurucu bulduğumu söylemeliyim.Sayın İbrahim Halil Şua İş davalarının belirsiz alacak davası şeklinde açılabileceği yönünde görüş belirtmiş.Anladığım kadarıyla 9. Dairenin hakimlerinin genel görüşü de bu yönde. Panelin tamamını dinleme fırsatım olmadı ancak uygulayıcıların belirsiz alacak davasının uygulama alanını genişletici şekilde yorum yaparak hak arama özgürlüğünü etkin kılma yönündeki yaklaşımlarından memnuniyet duyduğumu ifade etmeliyim. Link şu ; http://www.istanbulbarosu.org.tr/dow...ayitlari/2.mp3 |
11-01-2012, 08:08 | #340 |
|
İstanbul Barosunun HMK panelinde konuşan kadın akademisyen panelist tarafından, Manevi Tazminat Davalarının belirsiz alacak davası olarak açılabileceği söylendikten hemen sonra, "manevi tazminatın hakimin takdirine bağlı olduğu ve davacının, davasını tam değere çıkaracağı zamanın (tahkikatın bitiminine kadar artırması gerektiği açıktır!) karara kadar belli olmayacağı" şeklindeki haklı soruya verdiği cevap şaşırtıcıdır: "Hakim, kısa kararını açıkladıktan sonra davacıdan harcın artırılmasını isteyebilir… Bunun dışında şu aşamada bir çözüm yoktur" demektedir. (Bant kaydı http://www.istanbulbarosu.org.tr/dow...ayitlari/2.mp3 39. dakikadan ibaret dinleyiniz)
Bu,(yani böyle bir şey) Türk Hukukuna göre mümkün değil. Bu durumu kendisi de itiraf ediyor.. Peki o zaman Türk Hukukuna göre nasıl manevi tazminat belirsiz alacak davasına konu edilebiliyor? Lütfen ya.. Not: Hakim Sayın İbrahim Halil Şua'nın sunumunu çok ama çok beğendiğimi belirtmeliyim; herkese dinlemelerini öneririm. |
11-01-2012, 08:43 | #341 |
|
Görüş
1.Manevi tazminat ve bölünüp bölünemeyeceği, maddi hukuka ait bir konudur.
2.Usul hukuku (HMK.m.107) maddi hukuka ait bir konuyu düzenlemiş olamaz! Saygılarımla |
11-01-2012, 09:30 | #342 |
|
Bence değişen fazla bir şey yok. Dava türlerini düzenleyen HMK 105-113 maddelerinde, zaten önceden beri uygulamada varolan davalardan sözedilmektedir. Yenilik olarak yalnızca "belirsiz alacak davaları"nı getirmiştir. Hatta aslında bu bile yeni değil, bildiğimiz "pilot dava". 107/1'de açıkça yazılı olduğu gibi, talep edilen alacak miktar ya da değeri belirli değilse ya da davacının bunu belirlemesi kendisinden beklenemeyecekse, böyle bir dava açılabilir. Örneğin, alacak miktar ya da değeri için mahkemenin bilirkişiye başvuracağı her dava bu tür bir davadır. (Mahkemenin yapamadığını davacıdan bekleyemeyiz değil mi? ) Dolayısıyla işçilik alacakları, destekten yoksun kalma tazminatı vb. hala belirsiz alacaktır.
Diğer dava türlerinde de fazla bir değişiklik olduğunu düşünmüyorum. Yine eskisi gibi, eda davası açmak mümkünken tespit davası açılamaz, manevi tazminat yine bölünemez vb. Talep konusunun miktarı belirli ise kısmi dava açılamaması ile fazlaya dair hakları açıkça saklı tutmak gerekmemesi ise yeni getirilen düzenlemeler. Dava türlerini düzenleyen bu maddelerde "seçimlik dava"ya ilişkin 112. madde tam bir felaket. 2. fıkrasında "... seçimlik ifaya karar verir." demek varken "... seçimlik mahkûmiyet hükmü verir." şeklindeki düzenleme hiç oturmamış. Hele 3. fıkradaki düzenleme ile ne amaçlandığı hiç anlaşılmamakta. Sonuç olarak "HMK cephesinde değişen fazla bir şey yok" bence. |
11-01-2012, 11:04 | #343 | |||||||||||||||||||||||
|
Bana göre sayın akademisyenin panelde sorduğu soru yanlış ve gereksiz olduğu gibi verdiği cevapta yanlıştır. Davacının dava safahatında alacağını belirlediğinde yapması gerekeni düzenleyen 107/2. Maddesi belirsiz alacak davasının açılma şartı değildir.Belirlenme anı (Davacı) ile hüküm anı(Hakim) farklıdır. Sayın akademisyenin yanlış sorulara verdiği yanlış cevapların bulunduğu bant kayıtları belirsiz alacak davası aleyhinde delil olarak kullanılamaz. Aksi durum belirsiz alacak davası kurumu için haklı manevi tazminat alacağı doğurabilir. |
11-01-2012, 11:12 | #344 | |||||||||||||||||||||||
|
Değerli üstad görüşlerinize büyük oranda katılmakla birlikte, yeni HMK da getirilen belirsiz alacak davasının eski uygulamada başvurulan pilot dava ile hemen hemen aynı şey olduğu yönündeki görüşünüze katılamıyorum. Belirsiz alacak davasında ıslah zorunluluğunu kaldırılması, zamanaşımı ve faiz sorunun olmaması,talebin bölünmesinin gerekmemesi gibi pek çok avantajının onu diğer dava çeşitlerinden oldukça farklılaştırdığı ve bir adım öne çıkarttığını düşünüyorum. Saygılarımla. |
11-01-2012, 11:14 | #345 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Gökmen, Peki manevi tazminat davası 107. madde gereği belirsiz dava olarak açılabilecekse, 107/2'nin genel ifadesi ile, davanın açılmasından sonra tahkikatın sonuna kadar alacak ne zaman belirlenirse, o zaman davacı tarafından talebin artırılabileceği düşüncesi karşısında kısa karar ile tahkikat sonuçlanmış olmuyor mu Tahkikatın sonuçlanmasından sonra, diğer bir ifade ile hakimin dosyadan el çekmesinden sonra, harç ikmali konusunda bir mahkeme kararı da bulunmaksızın, davacı tarafından yatırılmak istenilen harcı hangi hakim havale edecek |
11-01-2012, 11:37 | #346 | |||||||||||||||||||||||
|
Olayı somutlaştıralım; teker teker çözüme gitmeye çalışalım. Size göre: Manevi tazminat talepleri bakımından HMK.107/1 esas alınarak Davacı tarafından "hukuki ilişki" ve "asgari bir miktar ya da "değer" belirtilmek suretiyle belirsiz alacak davası açılabilecektir. Eyvallah… Oysa HMK.107/2'ye baktığımız zaman, Davacı, karşı tarafın verdiği bilgi veya "tahkikat sonucu" alacağın miktarı ve değerinin "tam" ve "kesin" olarak belirlenmesinin mümkün olduğu zaman talebini artırabilecektir. Bu artırımın karara kadar yapılacağı da açıktır. Soru: Manevi tazminat davasında alacak miktarı size göre ne zaman "tam" ve "kesin" olarak belirlenebilir hale gelir? |
11-01-2012, 11:57 | #347 | |||||||||||||||||||||||
|
Burada teknik anlamda bir belirlenebilme mümkün değil. O zaman davacının talebini kafasında netleştirip nihai talebini yargılama bitene kadar mahkemeye iletmesi halinde belirlenebilirlik oluşur diyebiliriz. Hakimin kararını tespit niteliğinde belirlemesinden sonra davacının gerçek talebine yönelik harcı yatırması da talebinin ıslahsız arttırıldığı sonucuna bizi götürür. (Burada hakimin reyini belli etmesi sözkonusu değildir keza artık kararını değiştiremez. İstenenden fazlaya da hükmetmiş olamaz çünkü dava belirsiz alacak ve tespit davasıdır. Yani artık yapacağız birşeyler Hiç olmaz diye düşünmeyelim.) Manevi tazminat davalarında, davacının dava açtıktan sonra dava değerinin daha fazla olmasına ilişkin pek çok düşüncesi veya fizyolojik, sosyolojik nedeni olabilir. Manevi yönden acı çeken kişinin mahkemede uğraşması ve davanın uzaması bile tazminatın kendince arttırılması için bir nedendir. Örneğin; ceza yargılamasından sonra açılan manevi tazminat davalarında, tazminata hükmetmek için ceza dosyasının yargıtaydan dönüşünün!! beklendiği durumlarda davacının çekeceği acıyı siz düşünün..Yine talep ettiği manevi tazminatın zamanla düştüğü mütevazılığı.. Geç gelen adalet için dahi manevi tazminatın yargılama aşamasında arttırılması mümkün olabilmelidir. Düşüncesindeyim. Saygılarımla, |
11-01-2012, 12:06 | #348 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Yiğit bütün mesele harç ikmali mi ? Mesele yalnızca buysa çözeriz kolay, yeter ki kanunda olmayan şartları davanın açılış şartı gibi algılayıp hak arama özgülüğünü kısıtlamayalım. Manevi tazminat davamı asgari bir miktar belirleyerek(örneğin 5.000.TL) belirsiz alacak davası şeklinde açtım diyelim. a)Tahkikat safhasında gelen belge ve bilgiler sonrası yaptığım belirleme sonucu talebimi artırma ihtiyacı duymadım.(Kanunda artırma zorunluluğu yok, artırabilir diyor.)Hakimde yargılama sonunda manevi tazminat miktarını takdir etti ve kararını açıkladı.Bir harç sorunu var mı bence yok.Bu ihtimalde harç sorunu da yoksa manevi tazminat davasını belirsiz alacak davası olarak açabilir miyiz açamaz mıyız,bence açarız. b) Tahkikat safhasında gelen belge ve bilgiler sonrası yaptığım belirleme sonucu talebimi 5.000.TL den 10.000.TL ye arttırdım. b1) Hâkim yargılama sonucu takdir hakkını da kullanarak davayı 3.000.TL üzerinden karara bağladı. Allah devletimize zeval vermesin. Gerekçeli kararında 10.00.TL üzerinde belirli alacak davası olarak açılan bir manevi tazminat davasında kabul ret oranına göre harcı kime yükleyecek ise burada da ona yükler devletimizin hak ettiği harçlar ödenmezse defterdarlık muhatabın defterini dürüverir devletimiz de iflastan kurtulur. b2) Hâkim yargılama sonucu takdir hakkını da kullanarak davayı 10.000.TL üzerinden karara bağladı. Allah devletimize zeval vermesin. Gerekçeli kararında 10.00.TL üzerinde belirli alacak davası olarak açılan bir manevi tazminat davasında harcı kime yükleyecek ise burada da ona yükler devletimiz hak ettiği harçlar ödenmezse defterdarlık muhatabın defterini dürüverir devletimiz de iflastan kurtulur. Burada harç bakımından devletin tek dezavantajı dava başında 10.000.TL yerine 5.000.TL üzerinden peşin harç alınması. Davaların ortalama 2 yıl sürdüğünü düşünürsek 2 yıl boyunca aradaki farkın devlet kasasına girmemiş olması.Somut olayda 100.TL bile değil. Özetle Manevi tazminat davasının belirsiz alacak davası şeklinde açılmasının, belirli alacak davası şeklinde açılmasından harç ikmali bakımından bir farkı yok. Söz konusu hak arama özgürlüğü ise harç ikmali teferruattır. |
11-01-2012, 12:08 | #349 | |||||||||||||||||||||||
|
Bakın önce bir noktada anlaşalım: HMk.107'ye göre, manevi tazminat davasının belirsiz alacak davası şeklinde açılmasına bir engel gözükmemektedir. Ancak manevi tazminat davasının mahiyeti itibariyle daha sonraki aşamada artırılması gereken tutarı ve zamanı Davacının beliryebilmesi zordur. Bu bakımdan, Davacı varsayalım davasını belirsiz alacak davası şeklinde açtı ve ön inceleme bitti, tahkikat aşamasına gelindi (HMK.147) ve hakim tahkikatın bittiğini sözlü olarak bildirip, sözlü olarak açıklamalarını istedikten sonra (HMK. 184/1) kararını açıkladı. (184/2) Bu durumda hakimin tahkikat hakkında sözlü görüşlerini sorması ile birlikte Davacı talebini artırdı artırdı aksi takdirde yapacak hiçbir şey yok. Davanın açıldığı tutar tam dava gibi kabul edilir. Tahkikat hakkında davacından sözlü görüş istenmesi durumunda davacı davanın başındaki konumunda olacak ve tahminen bir artırıma gidecektir. Bu durum ise, Davacının başlangıçta davasını belirsiz açmasındaki maksada tam uygun bir maksat değildir, diye düşünüyorum. Tek getirisi 5-6 ay veya 1 yıl geç harç yatırmış olmakla kalır. Yoksa dava seyri içinde alacak belirli bir hal almış olmaz. Teorik olarak mümkün ama pratikte çok da fayda getireceğini sanmıyorum. |
11-01-2012, 12:14 | #350 | |||||||||||||||||||||||
|
1- Bu artırımın yapılması şart değil davacının takdirine bırakılmış bir imkandır. 2- Davacı bu artırımı yapıp yapmayacağına ve ne zaman yapacağına kendisi karar verir. Cevap dilekçesi üzerine belirledim diyebileceği gibi, bilirkişi incelemesi üzerine de belirledim diyebilir.Bizim bunu sorgulama hakkımız, alacak tam ve kesin olarak belirlenebilir hale gelmedi diyerek artırım beyanını geri çevirmek gibi bir yetkimiz yoktur. Saygılarımla. |
11-01-2012, 12:15 | #351 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Bu durumda, m.107/2'de geçen,
ölçütü yerine gelmiş mi oluyor? Davacı, 5 bini 10 bin yaparken, yasanın aradığı "tam ve kesin" belirlemeyi mi yapmış oluyor? Bu bapta, manevi tazminatın, belirsiz alacak davası olarak açılabileceğine, bölünebileceğine ilişkin görüşlerin, maddi hukuk ve usul hukuku açısından; hukuksal zorlama olduğu kanısındayım. Ezcümle; manevi tazminat istemi belirli ve tam dava olarak istenmelidir. İstem, ıslah yoluyla dahi artırılamaz. Belirsiz alacak davasına uygun özellikler taşımaz; tümüyle yargıcın takdirindedir; beyan yoluyla dahi artırılamaz. Saygılarımla. |
11-01-2012, 12:21 | #352 | |||||||||||||||||||||||
|
Üstad öncelikle HMK 107 açısından Manevi tazminat alacağının belirsiz alacak davası şeklinde açılmasına bir engel olmadığını belirtmiş olmanız dikkate değer.Tartışmanın ana konusu hakkında hemfikir olmamıza sevindim. Ancak Tahkikat yapılıp bittikten sonra davacı neden davanın başındaki konumunda olacak anlayamadım.(Zarar,Kusur,Sosyal ekonomik durum vs vs açısından)Koskoca tahkikat safhasında tahkikat yerine sohbet mi yapıldı ki ? |
11-01-2012, 12:21 | #353 | |||||||||||||||||||||||
|
Elbette ki dava seyri içinde netice-i talep miktarını artıramazsın demek için "hakkın kötüye kullanılması dışında" ileri sürülebilecek hiçbir geçerli kanuni hüküm yoktur. Ancak davanın belirsiz açılmasının gayesi kanunun gerekçesinde açıkça belirlenmiştir. Dava seyri içinde alacak belilenebilir durumda olmadığı ve esasen başlangıçtan itibaren olamayacağı ortada iken sadece harcı geç ödemek için zaman kazanmak kanunun amacına uygun değildir. Esasen kısmi dava yasağı getiren 109/2'nin getiriliş gayesi bu ve benzeri kötü niyetli yaklaşımı engellemektir. Özetle artırım kanunun aradığı bu gayeye uygun olmaz, diye düşünüyorum. |
11-01-2012, 12:24 | #354 | |||||||||||||||||||||||
|
Zarar, kusur vs durumlar hakimin takdirindeki konular. Bu bakımdan Davacının fikir edinmesi bakımından değişen bir şey olmaz. Sosyal ekonomik durumu ise, genellikle Davacılar başlangıçta da az çok bilirler, çok istisnai hallerde bilmeyebilirler ki (Yoldan geçen adamın küfretmesi gibi) bu da tek başına zararın miktarını belirleyebilmek için yeterli değildir.. |
11-01-2012, 12:26 | #355 | |||||||||||||||||||||||
|
Üstadım ben olayı daha da somutlaştırma ve basitleştirme amacındayım: 107/1 gereği hangi durumda açılan davanın belirsiz alacak davası olduğu izah edilmiştir. Genel Türkçe bilgimiz bize, yükleme en yakı kelimelerin, cümledeki en önemli kelimeler olup, o cümle ile, o kelimelerin vurgulanmak istendiğini öğretmiştir. ".... belirsiz alacak davası açılabilir." Burda cümle bitti. "Açılabilir" yüklemine en yakın kelimeler "belirsiz alacak davası". Demek ki bu cümle bize "belirsiz alacak davası" 'nın açılabileceği halleri söylemektedir. "Aynı madde düzenlemesi içinde", 2. fıkra, önceki fıkrada yazılı durumlarda (davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde ..) açılabilecek belirsiz alacak davası sürmekte iken (karşı tarafın verdiği bilgi) veya tahkikat sonucu (hüküm) alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda, .. dedikten sonra yine yukarıdaki mantıkla yüklem olan "artırabilir" kelimesine en yakın kelimelerin vurgulandığını düşünürsek bunlar; "davanın başında belirtmiş olduğu talebini" 'dir. Davanın başında belirtilmiş talebin yasal engel sebebi ile artırılamayacak (manevi tazminatın bölünemeyeceği) bir davanın açıldığı tarihte belirsiz alacak davası olduğunun iddiası 2 fıkranın birlikte değerlendirilmesi sonucunda çelişki yaratmaktadır, düşüncesindeyim. |
11-01-2012, 12:27 | #356 | |||||||||||||||||||||||
|
http://www.turkhukuksitesi.com/showp...3&postcount=25 Burada manevi tazminatı belirleyebileceğin en yüksek değer üzerinden direkt açtığında yüksek harç ödemek zorunda kalacaksın. Maddi durumu iyi olmayanların hakkını aradığını söyleyemeyiz. Ve sonunda da karşı yana vekalet ücreti ödemek zorunda kalacaksın. Bir kısım açıp, sonradan arttırabilmek ise, hak arama özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmak ve hak aramayı yaygınlaştırmaktır. Manevi tazminatlar zenginleşme aracı olamazlar. Bu kural da "azami değer talebini" ve "azami hükmü" en çok etkilediğinden pratik yarar tartışmalı kalacaktır. Dava türü açısından açılabilir ve uygulama açısından da umarım çok fayda getirir... |
11-01-2012, 12:34 | #357 | |||||||||||||||||||||||
|
Üstad buradaki tam ve kesin olarak belirleyebilmeyi maddi gerçek açsından değil davacı açısından yorumlamalıyız kanaatindeyim. Dava safahatında alacak değerinin belirlenmesi anında artırım imkanı,davacı açısından düzenlenmiş ve ona sağlanmış bir imkandır.Davacının belirleme anında ve alacak miktarında yanılması, kendisine zarar verir. Buradaki belirlenme anı 107 nin uygulama şartı olarak düşünülseydi ,artırabilir şeklinde değil artırmalıdır şeklinde düzenlenirdi. Eğer 107/2' yi düzenleyici bir hüküm ,davacıya sağlanmış bir imkan olarak görmeyip 107 nin şartı olarak göreceksek,davacının hiç arttırıma girmemesini nasıl izah edeceğiz.Dolayısıyla 107/2 tıpkı harç ikmali farazi sorunu gibi sonuca etkili bir sorun değildir.Mevzubahis olan hak arama özgürlüğü ise bunlar teferruattır. Saygılarımla, |
11-01-2012, 12:40 | #358 | |||||||||||||||||||||||
|
üstad öncelikle Manevi tazminatın bölünemeyeceği kuralı "YASAL" değil "YARGITAYSAL" bir engeldir. ikincisi belirsiz alacak davasında talebin bölünmesi söz konusu değildir. |
11-01-2012, 12:42 | #359 | |||||||||||||||||||
|
1.Manevi tazminat... 1.1."gelen belge ve bilgiler"le somutlaştırılabilen bir tazminat mıdır? 1.2."gelen belge ve bilgiler" talebin hüküm altına alınabilmesi için midir? 2.Manevi tazminatın tanımı nedir ? Saygılarımla |
11-01-2012, 12:59 | #360 | |||||||||||||||||||||||
|
Değerli üstadım, 1.1- Gelen bilgi ve belgeler,davanın başına nispeten davacı için manevi tazminat alacağının belirlenmesini sağlayabilir.Somutlaştırmaktan kasıt maddi gerçek ise nihai kararı takdir hakkını kullanarak hakim verir.Hükümle adalet gerçekleşmiş olur.(yada olmaz.) 1.2- Hüküm hakime aittir.Talebi hüküm altına almak için takdir hakkını kullanan hakimin gelen belge ve bilgilerden ne oranda yararlanacağı hakim ile vicdanı arasındaki bir meseledir. 2- Üstad, manevi tazminatın tanımı hakkında rivayet muhtelif. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Menfi tespit davası ile alacak (eda) davası birlikte açılabilir mi? | av.s_ulusinan | Meslektaşların Soruları | 6 | 22-05-2014 11:24 |
menfi tespit ve alacak davası | av.senemyuksel | Meslektaşların Soruları | 5 | 09-04-2012 13:10 |
Kiralanın kötü kullanımı nedeniyle tespit ve akabinde alacak davası | Av. Can Özbalık | Meslektaşların Soruları | 1 | 20-08-2010 23:26 |
likit alacak - kısmi dava | namutenahi | Meslektaşların Soruları | 24 | 17-09-2009 21:36 |
hizmet tespit ve alacak davası | parézer | Meslektaşların Soruları | 2 | 05-10-2007 14:28 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |