|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
16-06-2013, 07:51 | #271 |
|
Yeni torba yasa tasari su an mecliste ve 56-83 arasi olan sure 1956-2012olarak degistiriliyor.
|
16-06-2013, 11:13 | #272 |
|
Eski tasarı da bu şekildeydi ama nasıl olduysa meclisten çıkarken 56-83 olarak çıkmıştı. Asıl amacın 2012 yani tüm davalar olduğu zaten belliydi. Tam cevaba cevap dilekçemi vermiş ve yıl kısıtlaması yönünden ilgili kanunun açılmış olan davamı etkilemeyeceğini söylerken yine kanun değişikliği geldi. Gerçi alıştık artık her hafta bir torba yasaya...
İlgili tasarı 24. madde http://www2.tbmm.gov.tr/d24/2/2-1613.pdf |
16-06-2013, 12:47 | #273 |
|
Bu da en fazla 3 haftaya yürürlüğe girer. Devam eden davaları vekalet ücreti yönünden etkiler. Uzlaşma zorunlu değil tercihli olarak belirlendiğinden devAm eden davalrda uzlaşılmayacağı beyanı tutanağa bağlanarak davaya devam edilir.
|
19-06-2013, 14:26 | #274 |
|
Avukatlık kanunu 168/3 uyarınca "Avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır." hükmü yer almaktadır.
Buna göre karara çıkmış ve yargıtayda olan dosyalarda vekalet ücretlerinin nisbi olarak onanması gerekmektedir. Buna ilişkin birde HGK kararı buldum bence Yargıtaydaki dosyaların vekalet ücreti yönünden bozulmaması gerekiyor. Ne düşünürsünüz ? |
19-06-2013, 14:42 | #275 |
|
kararda şu şekilde
T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2005/18-689 K. 2005/724 T. 14.12.2005 • AVUKATLIK KANUNU’NUN 168. MADDESİNDEKİ DEĞİŞİKLİK ( Yürürlük Tarihinden Sonra Karara Bağlanan Davalara da Uygulanacağı - Dava Tarihindeki Tarifenin Uygulanmayacağı ) • VEKALET ÜCRETİNİN KAMU DÜZENİNE İLİŞKİN BULUNMASI ( Avukatlık Kanununun 168. Maddesinde Yapılan Değişikliğin Önceden Açılıp Yürürlük Tarihinden Sonra Karara Bağlanan Davalara da Uygulanması Gereği ) • ÖNCEDEN AÇILIP YASAL DEĞİŞİKLİĞİN YÜRÜRLÜK TARİHİNDEN SONRA KARARA BAĞLANAN DAVALAR ( Dava Tarihindeki Değil Yürürlük Tarihinden Sonra Karara Bağlanan Davalara da Yasal Değişiklik Gereğince Vekalet Ücretine Hükmolunacağı ) • BOZMADAN SONRA YENİ BİLİRKİŞİ RAPORU ALINMASI ( Yeni Hükme Yönelik Temyiz İtirazlarının İncelenmesi İçin Dosyanın Özel Daireye Gönderilmesi Gereği ) 1136/m.168 1086/m.423 29.05.1957 tarih 4/16 sayılı YİBK 17.11.1948 tarih 5/8 YİBK ÖZET : Dava, kamulaştırma bedelinin artırılması istemine ilişkindir. Dava, 03.06.1999 tarihinde açılmış olup, davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, 4667 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra, 22.10.2003 tarihinde verilmiştir. Her ne kadar, davacı yararına dava tarihindeki tarife esas alınmak suretiyle vekalet ücretine hükmedilmiş ise de; 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 168. maddesinde 4667 sayılı Kanunun 81. maddesi ile yapılan değişikliğin, önceden açılıp yürürlük tarihinden sonra karara bağlanan davalara da uygulanması gereği, bir usul kuralı olan vekalet ücretinin kamu düzenine ilişkin bulunması nedeniyle mahkeme kararı bozma nedeni yapılmıştır. Mahkemece uyulan kısım yönünden İlçe Tarım Müdürlüğü veri listesi getirtilip, yeni alınan bilirkişi ek raporu esas alınarak; 1., 3. ve 4 numaralı bozma gerekçeleri yönünde hüküm kurulduğundan, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir. DAVA : Taraflar arasındaki “kamulaştırma bedelinin artırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Osmaneli Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 22.10.2003 gün ve 1999/126-2003/160 sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 18.Hukuk Dairesinin 6.4.2004 gün ve 2337-2717 sayılı ilamı ile, ( ... Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: 1-Kamulaştırma Kanununun 11.maddesinin üçüncü fıkrasının ( f ) bendi uyarınca arazilerde değerlendirme, taşınmaz malın değerlendirme tarihindeki mevki ve şartlarına göre olduğu gibi kullanılması halinde getireceği yıllık net gelire göre yapılır. Net gelir çevrede ekilmesi mutad olan ürünlerin münavebesi uygulanarak ürünün döküm-hasat zamanı ortalama verimi ve toptan birim satış fiyatı üzerinden yapılacak hesaplama sonucu bulunan değerden üretim giderleri düşülmek suretiyle bulunur. Birden çok ürün yetiştirilebilen yörelerde gerçek değere ulaşılabilmesi için tek ürünle yetinilmeyerek çevrede ekilmesi mutad olan ürünler dikkate alınır. Net gelirin hesaplanmasında münavebeye alınan ürünlerin dekar başına verimi ve üretim gideri ile satış fiyatlarının Tarım Müdürlüğü ve ürünün cinsine göre gerekiyorsa Hal Müdürlüğü, Tekel vs. gibi mercilerden getirtilecek listelerde yazılı verilere uygun olması gerekir. Hal böyle iken mahkemece, dava konusu taşınmazın bulunduğu yörede ekilmesi mutad olup münavebeye alınacak ürünlerin toptan satış fiyatı, üretim gideri ve dekar başına verim miktarı İlçe Tarım Müdürlüğünden sorulmadan yalnızca buğday ürününü dikkate alarak taşınmaza değer belirleyen birinci bilirkişi kurulu raporuna göre hüküm kurulması, 2-Avukatlık Yasasının 4667 Sayılı Yasa ile değişik 168.maddesinin son fıkrasında "Avukatlık ücretinin takdirinde hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır" hükmü öngörülmüş olup buna göre mahkemece davanın karara bağlandığı 22.10.2003 tarihinde geçerli Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre davacı yararına vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken dava tarihindeki tarifenin esas alınması, 3-Keza davanın reddedilen bölümü için karar tarihindeki Avukatlık Ücret Tarifesine göre davalı yararına vekalet ücreti hesaplanması gerekirken bu konuda karar verilmemiş olması, 4-Anayasa’nın 4709 Sayılı Yasa ile değişik 4.maddesinin son fıkrası hükmüne göre, ancak çekişmesiz ve kesinleşmiş kamulaştırma bedellerinin ödenmemesi halinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faizin uygulanmasına karar verilebilir. Mahkemece bu maddenin uygulanmasında yanılgıya düşülerek henüz kesinleşmemiş kamulaştırma bedeli için 17.10.2001 tarihinden itibaren kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanmasına karar verilmesi, Mahkemece, İlçe Tarım Müdürlüğünden taşınmazın bulunduğu yörede ekilmesi mutad olan münavebe ürünlerinin neler olduğu ve bunların dekar başına ortalama üretim miktarı, üretim gideri ve toptan satış fiyatına ait resmi veriler getirtildikten sonra bilirkişi kurullarından iki yılda üç ürün alınması esasına göre bulunacak net gelire, uygun kapitalizasyon faiz oranı uygulanmak suretiyle değerlendirme yapan ek raporlar alınmalı, raporların uygunluğu da denetlendikten sonra hasıl olacak duruma göre diğer bozma nedenlerini de karşılar biçimde hüküm kurulmalıdır... ), Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : Dava, kamulaştırma bedelinin artırılması istemine ilişkindir. Davacı vekili, tapuda müvekkili adına kayıtlı bulunan taşınmazın davalı idarece kamulaştırılması sebebiyle, kıymet takdir komisyonunca tespit edilen bedelin düşük olduğunu ileri sürerek, 45.406.830.000 TL. kamulaştırma bedel farkının faizi ile birlikte davalı idareden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili; kıymet takdir komisyonu raporunda tespit edilen bedelin yerinde olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece; “davanın kısmen kabulüne, dava tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre takdir edilen vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine” karar verilmiştir. Taraf vekillerince temyiz edilen karar, yukarıda açıklanan nedenlerle Özel Daire’ce bozulmuş; Mahkeme, İlçe Tarım Müdürlüğü’nden yörede ekilmesi mutad ürünlere ilişkin veri listesi getirtildikten sonra ek rapor alınması, davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesi ve hükmedilen bedel farkına yasal faiz oranının uygulanması gereğine değinen bozma gerekçelerine uymuştur. Ne var ki, mahkemece “1136 sayılı Avukatlık Kanununda değişiklik yapan 4667 sayılı Kanunun 10.05.2001 tarihinde yürürlüğe girdiği, bu değişik hükmün ancak 10.05.2001 tarihinden sonra açılan ve hüküm verilen davalarda uygulanacağı” gerekçesiyle, avukatlık ücreti yönündeki bozma gerekçesine uyulmayarak önceki kararda direnilmiştir. 1 )Kısmî direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 10.05.2001 tarihinde yayımlanan ve 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 168.maddesinde, 4667 sayılı Kanunun 81.maddesi ile yapılan değişikliğin; önceden açılıp, yürürlük tarihinden sonra karara bağlanan davalarda uygulanmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 31.10.1980 gün ve 2329 sayılı Kanun ile değişik 168 nci maddesinin 4 ncü paragrafında yazılı “Avukatlık Ücretinin takdirinde hukuki yardımın başladığı veya davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan tarifeler esas alınır” hükmü, 02.05.2001 tarihinde kabul edilip 10.05.2001 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 4667 sayılı Kanunun 81 nci maddesi ile “Avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır” şeklinde değiştirilmiş, anılan Kanunun 97 nci maddesinde “Bu Kanunun 9 ncu maddesinin yayımı tarihinden bir yıl sonra, 22 nci maddesinin yayımı tarihinden altı ay sonra, diğer hükümlerinin ise yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği” belirtilmiştir. Bu nedenle, 168.maddede değişiklik yapan 81.maddenin Kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe girdiği konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, bu değişiklik hükmünün önceden açılıp, yürürlük tarihinden sonra karar verilen davalara uygulanıp uygulanamayacağına ilişkindir. Yargılama giderleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 423 nci maddesinde sayılmış, 6 numaralı bendinde vekalet ücretinin de yargılama gideri olduğu belirtilmiştir. 29.05.1957 tarih 4/16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında karşı tarafa yüklenmesi gereken ve yargılama giderlerinden olan vekalet ücretine diğer yargılama giderlerinde olduğu gibi mahkemece kendiliğinden ( resen ) hükmedileceği belirtilmiştir. Öte yandan, vekalet ücretinin usul hükümleri dairesinde yargılama giderleri arasında yer aldığı 17.11.1948 tarih 5/8 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıkça vurgulanmıştır. Bundan, yargılama gideri olan vekalet ücretinin bir usul kuralı olduğu anlaşılmaktadır. Usul kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan aksine bir hüküm bulunmadıkça yapılan değişiklik derhal uygulanır. Bu nedenle hakim bu ilkeyi gözeterek kendiliğinden değişikliği derdest davalara uygulamalıdır. Hemen belirtilmelidir ki, kanun lafzına ve amacına göre yorumlanmalıdır. Amaçsal yorum hukukun evrensel ilkesidir. Amaç açık ise yoruma gidilemez. Anılan Kanunun amacı açık olarak “hükmün verildiği tarihte yürürlükte olan tarifenin esas alınması” olduğundan ve yürürlük tarihi konusunda ayrık bir hüküm bulunmadığından değişikliğin derdest davalara da uygulanması gerekirken aksine bir yorumla değişikliğin ancak kanunun yayımından sonra açılacak davalara uygulanacağının kabulü isabetsizdir. Somut olayda; dava 03.06.1999 tarihinde açılmış olup, davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, 4667 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra, 22.10.2003 tarihinde verilmiştir. Her ne kadar, davacı yararına dava tarihindeki tarife esas alınmak suretiyle vekalet ücretine hükmedilmiş ise de; yukarıda açıklanan ilke doğrultusunda 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 168. maddesinde 4667 sayılı Kanunun 81. maddesi ile yapılan değişikliğin, önceden açılıp yürürlük tarihinden sonra karara bağlanan davalara da uygulanması gereği, bir usul kuralı olan vekalet ücretinin kamu düzenine ilişkin bulunması nedeniyle ilke olarak bozma nedeni yapılmış, ancak temyiz edenin sıfatı nedeniyle miktara ilişilmemiştir. Hal böyle olunca, Yerel Mahkemece 1136 sayılı Avukatlık Kanununda 4667 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin, 10.05.2001 tarihinden sonra açılan davalarda uygulanacağı yönünde yanılgılı gerekçeyle verilen direnme kararı usul ve yasaya aykırıdır. 2 )Ne var ki, mahkemece uyulan kısım yönünden İlçe Tarım Müdürlüğü veri listesi getirtilip, yeni alınan bilirkişi ek raporu esas alınarak; 1., 3. ve 4 numaralı bozma gerekçeleri yönünde hüküm kurulduğundan, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir. SONUÇ : 1 )Yukarıda ( 1 ) numaralı bentde gösterilen nedenden dolayı Avukatlık ücretine ilişkin direnme kararının HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine oyçokluğuyla, 2 )Yukarıda ( 2 ) numaralı bentte gösterilen nedenden dolayı uyulan kısım yönünden yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 18.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, oybirliğiyle, 14.12.2005 gününde karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere karar verildi. |
19-06-2013, 14:42 | #276 | |||||||||||||||||||||||
|
Bu nedenle dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınacak ve o tarifedeki maktu ücrete karar verilmesi gerekecektir. Saygılarımla |
19-06-2013, 14:48 | #277 |
|
benim bahsettiğimde hüküm tarihinde mevcut bulunan kanun ve tarifeye göre karar verilmesidir. dolayısı ile açılmış karara çıkmamış dosyalarda maktu olacağına şüphe yok ancak 6487 sayılı kanun yürürlüğe girmeden önce sonuçlanan fakat kesinleşmeyen (nisbi vekalet ücreti verilen) dosyalarda yargıtayın kararı nisbi olarak onaması gerekir diye düşünüyorum
|
19-06-2013, 15:40 | #278 | |||||||||||||||||||||||
|
Saygılarımla |
19-06-2013, 17:30 | #279 |
|
6487 Sayılı Yasa 11.06.2013 günü yürürlüğe girmiş olmakla süreçte bu duruma göre işlemeli.
|
19-06-2013, 17:31 | #280 |
|
6487 sayılı yasa 21.madde ile 2942 sayılı yasanın geçici madde 6 değiştirildi.
|
20-06-2013, 12:52 | #281 |
|
5 Hukuk Dairesi ilke kararı almış. Buna göre yargıtaydaki dosyalarda dahil olmak üzere maktu vekalet ücreti verilecek yargıtaydakiler düzeltilerek onanacak. Öte yandan uzlaşmayla ilgili olarak kanun yürürlük tarihinden önce açılan davalarda uzlaşma sorulmasına gerek yok (nitekim 5999 da 3 ay süre vardı zaten deniliyor)yine yargıtaydaki dosyalarda uzlaşma sorulmamış diye geri çevrilmeyecek onanacak.
|
20-06-2013, 12:57 | #282 |
|
Benim 5hd since daha once onanan kararim var vekalet ucretim nispi idi. Simdi karar duzeltme asamasinda o da mi buraya girer acaba?bence girmemesi lazim cunkubkarar duzeltme asamasinda kanunda nelee istenebilecegi belirli duzenlenmis yani vekalet ucretini daha sonra arttirsalar yine de onaylayacaklar miydi hic zannetmiyorum
|
20-06-2013, 13:41 | #283 |
|
inşallah girmez ama sanmıyorum maktu yaparlar
|
20-06-2013, 14:34 | #284 |
|
Mülga 31/8/1956 tarihli ve 6830 sayılı İstimlak Kanununun 16 ve 17 nci maddeleri ile 2942 sayılı Kanunun mülga 16 ve 17 nci maddeleri uyarınca mahkemelerce idare adına tescil kararı verilen kamulaştırmalarda tebligatlar ve diğer kamulaştırma işlemleri tamamlanmış sayılır. Bu kamulaştırma işlemleri sebebiyle hiçbir hak ve alacak talebinde bulunulamaz; kamulaştırmaya veya bedeline karşı itiraz davaları açılamaz; açılmış ve devam eden davalar bu madde hükmü uygulanarak sonuçlandırılır.”
Bu madde ile usulsüz tebliğ nedeni ile dava açma imkanı ortadan kaldırılmış olmuyor mu? |
20-06-2013, 15:32 | #285 |
|
yargıtayın ilke kararına göre mahkemelerce tescil kararı verilmiş ise kararın hukuken kesinleşip kesinleşmediğine bakılacak ve kesinleşmiş ise dava reddonulacaktır diyor. usulsüz tebligat var fakat mahkemece verilmiş bir tescil kararı yoksa yada tescil kararı var fakat kesinleşmemişse davalara devam olunacak reddolunmayacak.
önceki konularda cengiz beyin sorduğu imar affı yasası uyarınca tescil kararı verilenlerde ise ipotek bedeine faiz uygulanarak karar verilecek yargıtaydaki dosyalarda bu doğrultuda bozulacakmış. |
22-06-2013, 11:54 | #286 | |||||||||||||||||||||||
|
Kesinleşmemiş hükmen tescil kararı ile tapuda tescil işlemi yapılabiliyormu? Tescil kararı usulsüz tebligatlara rağmen (ki tebligatlar ölü kişilere yapılmış) ilanen tebliğ ediliyor ve kararın arkasına kesinleşme şerhi düşülüyor. Burada esasında kesinleşmede hukuka aykırı ama şeklen kesinleşmiş gözüküyor. Bu durumda yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilebilir mi? Zira daha önce YHGK kararında yolsuz tescil durumunda davacının yargılamanın yenilenmesi yoluna gitmeden kamulaştırmasız el atma veya kamulaştırma bedelinin arttılması davası açabileceğinden bahsediyordu. Eğer yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilebilirse kesinleşmeye rağmen yapılan tescil hukuken geçersiz olacaktır. |
22-06-2013, 12:12 | #287 |
|
T.C.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2005/5-754 K. 2005/783 T. 28.12.2005 • KAMULAŞTIRMASIZ ELATMA ( Yapılan Tebligat Geçersiz Olduğundan Mal Sahibi İçin Henüz Başlamış Bir Kamulaştırma İşlemi Bulunmadığı/Davacıların Bedel Artırım Davası Açma Hakları Olduğu - Kamulaştırma Kanununun 17. Maddesi Uyarınca Verilen Tescil Kararının Kaldırılmasına Gerek Olmadığı ) • ALACAK DAVASI ( Kamulaştırmasız Elatma - Başlamış Bir Kamulaştırma İşlemi Bulunmadığından Davacıların Bedel Artırım Davası Açma Hakları Olduğu/Kamulaştırma Kanunu'nun 17. Maddesi Uyarınca Verilen Tescil Kararının Kaldırılmasına Gerek Olmadığı ) • GEÇERSİZ TEBLİGAT ( Davacıların Adresleri Tapu Vergi ve Nüfus Müdürlüklerinden Sorulmadan ve Haricen Zabıta Vasıtası İle Araştırılmadan Gazete İle İlan Edilmesi - Kamulaştırmasız Elatma ) • TESCİL KARARI ( Yapılan Tebligat Geçersiz Olduğundan Mal Sahibi İçin Henüz Başlamış Bir Kamulaştırma İşlemi Bulunmadığı - Kamulaştırma Kanununun 17. Maddesi Uyarınca Verilen Tescil Kararının Kaldırılmasına Gerek Olmadığı ) 2942/m.7, 13, 14, 17, 25 1086/m.74, 75, 76 7201/m.28 4721/m.705 </IMG> ÖZET : Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Davacıların adresleri; Tapu, Vergi ve Nüfus Müdürlüklerinden sorulmadan ve haricen zabıta vasıtası ile araştırılmadan gazete ile ilan edilmiş ise yapılan tebligat geçersiz olduğundan, mal sahibi için henüz başlamış bir kamulaştırma işlemi bulunmadığından, davacıların bedel artırım davası açma hakları vardır. Bu nedenle Kamulaştırma Kanunu'nun 17. maddesi uyarınca verilen tescil kararının kaldırılmasına gerek yoktur. DAVA : Taraflar arasındaki "kamulaştırmasız el koymadan kaynaklı alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; 1. Asliye 1. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 11/5/2004 gün ve 375-275 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 01/11/2004 gün ve 8054-10785 sayılı ilamı ile; ( ... Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, dava konusu taşınmazın 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 17. maddesi uyarınca K. Belediye Başkanlığı adına tapuya tesciline karar verilmesi ve bu kararın da 30.09.1998 tarihinde kesinleşmesi sebebiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosyada yapılan incelemede; dava konusu taşınmazın kamulaştırılması sebebiyle, kamulaştırmayı yapan K. Belediye Başkanlığı tarafından taşınmazın hissedarları hakkında 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 17. maddesi uyarınca idare adına tescil davası açıldığı, davalı hissedarların duruşmaya gelmemeleri sebebiyle yokluklarında duruşma yapılıp, kararın da Hanen tebliğ edildiği anlaşılmıştır. 1- Kamulaştırmasız el atma davasının görülebilmesi için; davacıların tapu malikleri ile hukuki irtibatlarının tesbit edilmesi gerekir. Bu nedenle, öncelikle davacılar vekiline davacıların, tapu malikleri ile hukuki irtibatlarını gösterir belgelerini ibraz etmesi hususunda mehil verilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması, 2- Dosya içinde mevcut İ. 11. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1997/399 Esas, 1998/592 Karar sayılı tescil davasındaki davacıların ve ayrıca dava konusu taşınmaz maliklerinin adreslerinin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 7. maddesinde belirtilen kuruluşlardan sorulup, alınacak cevaplar da denetlenmeden gazete ile yapılan ilanın geçerli olduğunun ve kamulaştırma işlemi ile tescil kararının kesinleştiğinin kabulü, doğru görülmemiştir... ) Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir. A- DAVACININ İSTEMININ ÖZETİ: Davacılar vekili, tapuda müvekkillerinin miras bırakanları adına kayıtlı bulunan İ. ili, G. mahallesi 42. ada 1. parsel sayılı taşınmaza davalı idarece kamulaştırmasız el atıldığını; her ne kadar idare, taşınmazın kamulaştırıldığını ve kamulaştırma işlemi ile bedelin kesinleştiğini ileri sürmekte ise de, mal sahiplerine tebligat yapılmadığını ve bedelin ödenmediğini; ayrıca yetkili merciin onayı bulunmadığından, kamulaştırma işleminin de geçersiz olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 1.000.000.000TL taşınmaz bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. B- DAVALININ CEVABININ ÖZETİ: Davalı K. Belediye Başkanlığı vekili, dava konusu taşınmazın müvekkili idare tarafından 3.10.1991 tarihli Belediye Encümeni kararıyla kamulaştırıldığını, mal sahiplerinin ferağ vermemeleri nedeniyle idarece İ. Asliye 11. Hukuk Mahkemesi'nin 1997/399E. 1998/592K. sayılı dosyasında açılan dava sonunda, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 17. maddesi gereğince taşınmazın idare adına tesciline karar verildiğini, anılan tescil kararının kesinleşmiş olması nedeniyle davacıların kamulaştırmasız el koyma nedeniyle tazminat davası açamayacaklarını savunmuştur. C-YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ: Yerel Mahkeme; "2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 17. maddesiuyarınca taşınmazın idare adına tesciline dair verilen karar kesinleşmekle mülkiyetin idareye geçtiği, bu nedenle davacıların kamulaştırmasız el koyma nedenine dayanarak taşınmaz bedelinin tahsilini talep edemeyecekleri" gerekçesiyle "davanın reddine" karar vermiştir. D-TEMYİZ EVRESİ, BOZMA VE DİRENME: Davacılar vekilince temyiz edilen karar, Özel Daire'ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkeme, "davacıların, tapu malikleriyle hukuki irtibatlarının tespit edilmesi" gereğine değinen 1 numaralı bozma nedenine uymuştur. Ne var ki Mahkemece, "kamulaştırma işlemi ile tescil kararının usulüne uygun kesin leş ip kesinleşmediğinin araştırılması gereğine" işaret eden 2 numaralı bozma nedenine ise direnilmiştir. E-GEREKÇE: 1 ) Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; görülmekte olan kamulaştırmasız bedel karşılığının istendiği davada, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 17. maddesi uyarınca açılan tescil davasında yapılan tebligatların geçerli olup olmadığının araştırılması ve kamulaştırma işlemi ile tescil kararının kesinleşip kesinleşmediğinin irdelenmesi olanağının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki; davanın, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili davası olarak açılması, bedel artırım davası olarak kabul edilip, bakılmasına engel değildir. Dava konusu taşınmazın kamulaştırıldığı ve bedel takdir edildiği, dosya kapsamından anlaşıldığından, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 74, 75 ve 76. maddeleri ile 04.06.1 958 tarihli 15/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi; Hakim, sadece tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve netice-i taleple bağlı olup, dayandıkları kanun hükümleri ve onların tavsifleriyle bağlı değildir. Hakim, kanunları re' sen tatbik ederek iddia ve müdafaadaki netice-i talepleri karara bağlamakla mükelleftir. Kısaca, olayları anlatmak taraflara, hukuki nitelendirme hakime aittir. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 25. maddesinde yer alan, "Hakların kullanılması ve borçların yerine getirilmesi bakımından kamulaştırma işlemi mal sahibi için 13. madde uyarınca yapılan tebligatla başlar" amir hükmü uyarınca, davacılara kamulaştırma işleminin usulüne uygun olarak tebliğ edilip edilmediğinin saptanması gerekir. Bu nedenle öncelikle; kamulaştırma işleminin gazete ile ilanen tebliğinden önce davacıların adreslerinin Kamulaştırma Kanunu'nun 7. maddesinde yazılı, Tapu, Vergi ve Nüfus kayıtları üzerinden ve haricen zabıta marifetiyle araştırılması zorunludur. Yapılan araştırmalar sonucunda adresleri bulunamayan veya tebligat yapılamayanlara, 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 28. maddesi gereğince, ilan yoluyla tebligat yapılması icap eder. Tüm bu işlemler yapılıp tamamlandıktan sonra tebligat geçerli hale gelir. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 14. maddesi uyarınca, taşınmazın malik, zilyet ve diğer ilgilileri tebligat gününden itibaren 30 gün içinde bedel artırım davası açabilirler. Bu 30 günlük süre, hak düşürücü süre niteliğinde olup, mahkemece re' sen araştırılması gerekir. Mahkemece; bu husus araştırılmadan, dava konusu taşınmazın Kamulaştırma Kanunu'nun 17. maddesine göre Konak Belediye Başkanlığı adına tapuya tesciline karar verildiği ve bu kararın kesinleştiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Daire bozma kararında da belirtildiği gibi, davacıların adresleri; Tapu, Vergi ve Nüfus Müdürlüklerinden sorulmadan ve haricen zabıta vasıtası ile araştırılmadan gazete ile ilan edilmiş ise yapılan tebligat geçersiz olduğundan, 25. madde uyarınca mal sahibi için henüz başlamış bir kamulaştırma işlemi bulunmadığından, davacıların bedel artırım davası açma hakları vardır. Bu nedenle 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 17. maddesi uyarınca verilen tescil kararının kaldırılmasına gerek yoktur. Şayet adresleri usulüne uygun araştırıldıktan sonra, ilanen tebliğ edilmiş ise tebligat geçerli olduğundan, davanın 30 günlük hak düşürücü süreden reddi gerekecektir. Yukarıda açıklanan gerekçelerle; gazete ile ilan yapılmadan önce, davacıların adreslerinin Kamulaştırma Kanununun 7. maddesinde belirtilen kuruluşlardan sorulup sorulmadığı araştırılmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır. 2 ) Ancak Mahkemece; Özel Daire bozma kararının 1 numaralı bendinde belirtilen ve "davacıların, tapu malikleriyle hukuki irtibatlarının tespit edilmesi" gereği ne değinen bozma gerekçesine uyularak oluşturulan yeni hüküm Özel Dairece incelenmediğinden; bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir. SONUÇ : 1 ) Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ( 1 ) numaralı bentte yazılı nedenlerden dolayı H.U.M.K. nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, oyçokluğu ile, 2 ) Yukarıda ( 2 ) numaralı bentte yazılı nedenlerden dolayı yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 5. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, oybirliği ile, 28.12.2005 gününde karar verildi. KARŞI OY : ...E-Karşı Oy Gerekçesi: Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık; dava konusu taşınmazın 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 17. maddesi uyarınca davalı idare adına tesciline karar verilmiş ve bu kararın kesinleşmiş olması karşısında, tapuda malik görünen kimseler tarafından sonradan açılan kamulaştırmasız el koyma nedeniyle taşınmaz bedelinin talep edildiği davada, davacıların aktif dava ( husumet ) ehliyetlerinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Öncelikle ifade edilmelidir ki; belirli bir davanın başarıya ulaşabilmesi, davacı ya da davalı olan kimselerin gerçekten o davada davacı ya da davalı olma niteliğini taşımalarına bağlıdır. Bu noktada taraflar, belirli bir davada davacı ve davalı olmak niteliğinden yoksun iseler, davanın bu yönden reddedilmesi gerekir. Davacı olma niteliği ile dava açanın, dava konusu olan hak üzerinde bir tasarruf yetkisi bulunmalı ki, o davada gerçek davacı niteliğini kazanabilsin. Görüldüğü üzere, bir kimsenin bir davada kendisine kondurulan davacı ya da davalı olma niteliğinin bulunup bulunmaması, usule ilişkin bir sorun olmayıp, maddi hukuka göre belirlenmektedir. Kısaca, bir hakkı dava etme yetkisi, o hakkın sahibine aittir. Dolayısıyla, Mahkemece dava konusu hakkın esası yönünden karar verilebilmesi, o kişilerin davada gerçekten davacı ve davalı niteliğine sahip olmalarına bağlıdır. Tersi durumda, dava konusu hakkın esası için bir karar verilemeyeceğinden; dava, niteliğin bulunmamasından dolayı reddedilmelidir. Niteliğin yokluğu ise bir itiraz olup, hakimin re'sen göz önünde tutması gerekir. Bu genel açıklamalardan sonra, taşınmaz mülkiyetinin kazanılması yollarının açıklanmasında yarar vardır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 705. maddesinin birinci fıkrası, taşınmaz mülkiyetinin kural olarak tescille kazanılacağını öngörmüştür. Bu genel kuraldan ayrık olarak, anılan maddenin ikinci fıkrasında; "Miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanunda öngörülen diğer hallerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olması şartına bağlıdır" denilmiştir. Yürürlükten kaldırılan 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 633. maddesinde de kural olarak tescil ilkesi benimsenmiş; bu kuralın istisnası olarak, işgal, miras, kamulaştırma, cebri icra ve mahkeme kararı ile mülkiyetin tescilden önce kazanılacağı açıklanmıştır. Mahkeme kararıyla da tescilden önce mülkiyetin kazanılacağı, Türk Medeni Kanunu'nun 705. maddesinde açıkça belirtilmiştir. Mahkemenin davanın kabulüne ilişkin ve kesinleşen kararı, davalının mülkiyet hakkına son vermekte ve davacı yararına mülkiyet hakkı kurmakta; böylece mülkiyet değişikliğini sağlamaktadır. Ne var ki, taşınmaz mülkiyetini devretmek ya da üzerinde sınırlı ayni hak kurmak veya kurulmuş bu hakları devretmek için tescil zorunludur. Bu noktada, kamulaştırılan taşınmazın malikinin idare lehine ferağ vermediği hallerde, tapulu taşınmaz malın kamulaştırma yapan idare adına tesciline olanak sağlayan 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 17. maddesi uyarınca verilen tescil kararının kesinleşmesi ile, mal sahibinin mülkiyet hakkının sona erdiği ve idare lehine mülkiyet hakkı kurulduğu kuşku ve duraksamadan uzaktır. Nitekim, Kamulaştırma Kanunu'nun 17. madde gerekçesinde; "Bu madde, kamulaştırılan taşınmazın mal sahibinin rızasına bakılmaksızın idareye geçmesi kuralının sonucudur" denilmiştir. Aksi düşünce, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 17. maddesine dayanılarak verilen tescil kararlarının, çeşitli nedenler ileri sürülerek geçersiz kabul edilmesi sonucunu doğurur ki, böyle bir kaosun yaşanmasına hukukun sebebiyet vermesi düşünülemez. Yukarıda da açıklandığı gibi, bir davada davacı sıfatı ( aktif husumet ), dava konusu hakkın sahibine aittir. Taşınmaz mülkiyeti tescilsiz iktisap yollarından biri ile başkasına geçmiş ise, tapu sicilinde malik olarak yazılı kişiler tarafından mülkiyet hakkına dayanılarak dava açılması olanaklı değildir. Somut olayda, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 17. maddesi uyarınca verilen tescil kararının kesinleşmesi ile, tapu sicilinde malik olarak yazılı kişilerin mülkiyet hakkı son bulmuş, taşınmaz mülkiyeti davalı Konak Belediye Başkanlığı'na geçmiştir. Davalı Belediyenin tescil ilamını infaz ettirmemiş olmasının, kesinleşmiş mahkeme kararı ile kazandığı mülkiyet hakkını etkilemeyeceği şüphesizdir. O halde; kesinleşmiş tescil ilamı ile mülkiyet hakkı sona eren davacıların aktif husumet ehliyeti bulunmadığından, mülkiyet hakkına dayalı olarak kamulaştırmasız el koyma nedeniyle taşınmaz bedelinin talep edildiği davanın, sıfat yokluğundan reddine karar verilmelidir. Bu nedenle direnme kararı yerindedir, onanması gerekir. Aksi düşünce ile bozma yönünde oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum. |
22-06-2013, 12:24 | #288 |
|
İlginç bir karar
T.C.
YARGITAY 20. Hukuk Dairesi ESAS NO : 2011/11424 KARAR NO : 2012/2576 Y A R G I T A Y İ L A M I İNCELENEN KARARIN MAHKEMESİ : Yalova 1. Asliye Hukuk Mahkemesi TARİHİ : 02/12/2010 NUMARASI : 2010/309-2010/489 DAVACI : Ali Özdemirer DAVALI : Orman Yönetimi Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Orman Yönetimi tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü: K A R A R Kadastro sırasında Çınarcık ilçesi Güllük köyü 2029 parsel sayılı 306 m2 yüzölçümündeki* taşınmaz senetsiz ve belgesizden kazandırıcı* zamanaşımı zilyetliği nedeniyle tarla niteliği ile Hasan Özdemir adına tespit edilmiş, itirazsız kesinleşmiştir Orman Yönetimi, çekişmeli* taşınmazın kesinleşen orman tahdidi içinde kaldığını belirterek, tapu kaydının iptaline, orman niteliği ile Hazine adına tapuya tesciline, davalının elatmasının önlenmesine ve beyanlar hanesindeki tüm şerhlerin silinmesine karar verilmesi istemiyle dava açmıştır. Yalova 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.12.2009 gün 2008/427 - 422 sayılı ilamı ile 2029 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının* iptal edilerek orman niteliği ile Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiş ve karar temyiz edilmeksizin 25.2.2010 tarihinde kesinleşmiştir. Davacı Ali Özdemirer'e 24.6.2010 havale tarihli dilekçe ile; babası olan** Hasan Özdemirer'in 29.11.1975 tarihinde öldüğü halde Orman Yönetiminin ölü kişiye karşı açtığı dava sonucu Yalova 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.12.2009 gün 2008/427 - 422 sayılı ilamıyla* 2029 sayılı taşınmazın** tapu kaydının* iptal edilerek orman niteliği ile Hazine adına tapuya tesciline*ve yargılama giderlerinin taraflarından alınmasına karar verildiğini, davadan haberlerinin olmadığını belirterek, taraflarına yükletilen 3.120.- TL yargılama giderinin Orman Yönetimi üzerinde bırakılmasına karar verilmesi istemiyle dava açmıştır. 11.11.2010 tarihli oturumda, Orman Yönetiminin açtığı dava tarihinde babası ölü olduğundan iptaline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, Orman Yönetiminin dava açtığı tarihte tapu maliki olan ve soy ismi mahkeme kararıyla Özdemirer olarak düzeltilen Hasan Özdemir'in (Özdemirer'in) 29.11.1975 tarihinde öldüğü anlaşıldığından ölü kişiye karşı dava açılamayacağı gerekçesiyle yargılamanın yenilenmesi davasının kabulüne, Yalova 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.12.2009 gün 2008/427 - 422 sayılı ilamının iptaline,2029 sayılı taşınmazın tapu kaydının iptal edilerek tapu kaydındaki isim düzeltilmesi kararı da gözetilerek, Mehmet oğlu 1927 doğumlu Hasan Özdemirer adına tapuya kayıt ve tesciline, 2008/427 esas sayılı dosyada ölü davalı Hasan Özdemir aleyhine açılan davanın husumet yokluğu yönünden reddine karar verilmiş, hüküm davalı Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir. Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tespit tarihinden önce 1944 yılında 3116 sayılı Yasa hükümlerine göre yapılıp 03.12.1945 tarihinde ilan edilerek kesinleşen orman kadastrosu, 1957 yılında arazi kadastrosu, 3302 sayılı Yasa hükümlerine göre yapılan ve 23.08.1991 tarihinde ilan edilen aplikasyon ve 2/B madde uygulaması bulunmaktadır. Mahkemece verilen karar usul ve yasaya aykırıdır. Şöyle ki; Yargılamanın yenilenmesi (iadesi), 6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi göndermesiyle H.Y.U.Y.'nun 445. maddesi uyarınca kesin olarak verilen veya kesinleşmiş olan hükümlere karşı istenebilir. Somut uyuşmazlıkta çekişmeli taşınmazın tapu maliki Hasan Özdemir (Özdemirer) 29.11.1975 tarihinde ölmüştür. Orman Yönetimi; 27.11.2008 tarihli dilekçe ile davanın açıldığı tarihte ölü olan tapu maliki Hasan Özdemir'i taraf göstererek 2029 sayılı taşınmazın tapu kaydının iptal edilerek orman niteliği ile Hazine adına tescil istemiyle dava açmış, Yalova 1.Asliye Hukuk Mahkemesi Orman Yönetiminin dava dilekçesini ölü kişiye ilanen tebliğ ederek yargılamayı yapıp taşınmazın tapu kaydının iptaline ve orman niteliği ile Hazine adına tapuya tesciline karar vermiş, gerekçeli kararda ilanen tebliğ edilip temyiz olmadığı yönündeki açıklama ile 25.02.2010 tarihinde dosya kesinleştirilmiştir. Tapu iptali ve tescil davasının açıldığı tarihte ölü olan kişiye karşı dava açılamayacağı bir yana ölü kişiye yapılan ilanen tebligat da geçersiz olduğu gibi gerekçeli karar tapu malikinin mirasçılarına tebliğ edilmediğinden kararın kesinleştiğinden de söz edilemez. Kesinleşmemiş kararlar aleyhine H.Y.U.Y.'nun 445. maddesi uyarınca yargılamanın iadesi yoluna başvurulamaz. Açıklanan nedenlerle Ali Özdemir tarafından açılan temyize konu davanın reddine karar verilmesi, Yalova 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.12.2009 gün 2008/427 - 422 sayılı kararının Hasan Özdemir (Özdemirer) 'in mirasçılarına Tebligat Yasası ve Yönetmeliğine uygun olarak tebliğ edilip yasal temyiz süresinin beklenmesi, kararın temyiz edilmesi halinde temyiz incelemesi için Yargıtay 20. Hukuk Dairesine gönderilmesi gerekirken aksi düşünce ile yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. *********** SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı Orman Yönetiminin* temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine* 23.02.2012 günü oybirliğiyle karar verildi. |
26-06-2013, 13:26 | #289 |
|
T.C.
YARGITAY Onsekizinci Hukuk Dairesi E: 1998/6388 K: 1998/8425 T: 6.7.1998 · Kamulaştırma Bedelinin Artırılması · Tescilin Hükümleri · 743 s. TÜRK KANUNU MEDENİSİ (1) (MÜLGA ) [Madde 932] · 2942 s. KAMULAŞTIRMA KANUNU [Madde 14] · 2942 s. KAMULAŞTIRMA KANUNU [Madde 17] Davacı Seydi Çelik ile davalı Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü aralarındaki kamulaştırma bedelinin arttırılması davasına dair Yeşilyurt Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 25.11.1997 günlü ve 1996/35-1997/212 sayılı hükmün bozulması hakkında dairece verilen 12.3.1998 günlü ve 1998/823-2471 sayılı ilama karşı davacı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiştir. Düzeltme isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü. KARAR : Kamulaştırma Kanununun 17. maddesi, tebliğ edilen kamulaştırma işlemine karşı idari ve adli yargıya başvurulmadığı veya bu konuda açılan davaların kesin olarak sonuçlandığı hallerde, kamulaştırılan taşınmazın kamulaştıran idare adına tescilini öngörmektedir. Kısacası, kamulaştırma ve bedel kesinleştiğinde, talep edildiği takdirde tescile karar verilir. O halde 17. maddeye göre tescile karar verilmeden önce resen varlığı tespit edilecek yasal koşullar bunlardan ibarettir. Hakim, yapılan tebligatın usulsüz olduğunu bu sebeple kamulaştırmanın ve bedelinin kesinleşmediğini tespit ettiğinde tescil isteminin reddine, aksi halde kabulüne karar verecektir. Olayımızda dava konusu taşınmazın 17. maddeye göre tesciline karar verilmiş, bu karar kesinleşmiş ve tapuya işlenerek idare adına sicil oluşmuştur. Bu durum gerçekleştikten çok sonra davacı taşınmaz maliki sanki böyle bir tescil işlemi yokmuş gibi bedel arttırım davasını açmış ve kendisine yapılan tebligatın geçersizliğini iddia etmiştir. Oysa bedel arttırımı davası açmak Kamulaştırma Kanununun 14. maddesine göre bir sükutu hak süresine bağlı olup, tescil kararı veren mahkeme bu hususu resen inceleyerek bu sürenin geçtiğini ( tebligatı geçerli sayarak ) belirledikten sonra o kararı vermiştir. Şimdi, açılan bu bedel arttırım davasında davanın ön şartı olan tebligatın usülüne uygun olmadığını, o nedenle kamulaştırmanın kesinleşmediğini, kesinleşmiş karara rağmen kabul edip, bedel arttırımına hükmetmek, davalı idarenin kesinleşmiş mahkeme kararına dayalı haklarını tanımazlık niteliğinde olduğu gibi kesinleşmiş mahkeme kararının da ihlalidir. Tescil kararı ve buna dayanılarak oluşan sicil geçerliliğini koruduğu sürece bedel arttırım davası açılamaz. Bu husus, kamu düzenini yakından ilgilendiren kesinleşmiş mahkeme kararlarına mutlak uyma zorunluluğunu getiren Anayasa hükmü gereğidir. Davacı, 17.maddeye göre verilen tescil kararının temel ögelerinden biri olan kamulaştırma tebligatının geçersiz olduğu, o nedenle oluşan sicilin dayanaksız bulunduğu iddiasında ise, yargılamanın iadesini isteyebilir veya Medeni Kanununun 932. maddesine dayanarak ilgililer hakkında tapu iptal veya tazminat davasını açabilir.[/b] Bu suretle Anayasa'nın teminatı altında bulunan kesinleşmiş mahkeme kararının ve sonuçlarının yok farzedilmesinden kaçınılmış ve aynı zamanda taşınmazının bedelini almış olur. Böyle bir davanın kimlere karşı açılacağı Yasada öngörülmüş olup gerek mahkeme kararından gerekse tapu sicilden tesbitinde hiç bir zorluk yoktur. Kamulaştırma Kanununun 17. maddesinde taşınmaz malikini koruma amacı yoktur. Aksine 17. madde, Medeni Kanununun 633. maddesi uyarınca kesinleşmiş kamulaştırma işlemi ile mülkiyeti kamulaştıran idareye geçmiş bulunan, taşınmaz üzerinde idarenin mülkiyetten doğan bütün haklarını teminat altına almayı ve eksiksiz uygulanmasını sağlamayı amaçlar. Ayrıca, geçerliliği kesinleşmiş mahkeme kararı ile belirlenmiş bir tebligatın, başka bir mahkemede geçersiz olduğunun kabul edilmesini öngören bir uygulamanın dava ekonomisi ile ilgisi yoktur. Örneğin davacı, kamulaştırmaya yeni muttali olduğunu belirterek bunun iptali için idare mahkemesine açtığı dava, tebligat geçerli sayılarak süreden reddedilse idi, bedel arttırım davasında bu karar göz ardı edilerek, bu davaya bakan hakim tebligatı geçersiz sayabilir miydi? Elbette geçerli sayamazdı. Aynı husus burada da geçerlidir. Öteden beri yerleşmiş uygulama bu yönde olup, bunun değiştirilmesini gerektiren bir hukuki neden yoktur. SONUÇ : Bu itibarla ve düzeltilmesi istenilen Yargıtay ilamında açıklanan gerekçelere göre düzeltme dileğinde ileri sürülen sebepler HUMK.nun 440.maddesindeki yazılı hallerden hiç birisine uymadığından vaki düzeltme isteğinin REDDİNE, 1.750.000 TL. para cezasının düzeltme isteyenden alınarak hazineye gelir kaydettirilmesine, 6.7.1998 gününde oyçokluğuyla karar verildi. KARŞI OY YAZISI : Kamulaştırma Yasasının 17.maddesi, tebliğ edilen kamulaştırma işlemine karşı idari ve adli yargıya başvurulmadığı yada bu konuda açılan davaların kesin olarak sonuçlandığı ancak, taşınmaz sahibinin ferağ vermediği hallerde, takdir edilen ve arttırılan bedelin bankaya yatırılması koşuluyla taşınmazın kamulaştıran idare adına tescil edileceğini öngörmektedir. Yöntemine uygun bir tebligat yapılmasını, adli ve idari yargıda açılan davaların kesin olarak sonuçlanmasını, takdir edilen ve arttırılan bedelin bankaya yatırılmasını şart kılan 17. madde, taşınmaz mal sahibini korumak amacını gütmektedir. Usüle aykırı bir tebligata dayalı olarak, kamulaştırma işleminin kesinleştiğini ve bedelin alındığını varsaymak ve böylece açılan bedel arttırım davasının reddedilmesi yada tescilin iptali koşuluna bağlanması gerektiğini savunmak, maddenin belirtilen konuluş amacıyla çatışır. Kamulaştırma Yasasının 7 ve 13. maddelerine göre kamulaştırılacak taşınmaz malın sahibinin gerçek adresini araştırıp tespit etmek ve bu adrese tebligat çıkarmak tamamen kamulaştıran idarenin görevidir. Bu görev, yapılan tebligat işleminin usulüne uygunluğunu denetlenmeyi de içerir. İdarenin görevini yerine getirmekteki ihmal ve kusuru sonucu verilen yolsuz tescil kararının, açılan bedel arttırım davasının reddine neden olması yada bu davanın yolsuz tescilin iptali koşuluna bağlanması, idarenin kusurunun külfetinin taşınmaz sahibine yüklenmesi sonucunu doğurur. Bedel arttırım davasının sonuçlanması, 17. madde kapsamında açılacak tescil davalarının bir ön koşuludur. Buna karşılık, bedel arttırım davası tescilden bağımsız bir kavramdır. Taşınmazın 16. madde uyarınca davalı idare adına tescilinin yada ferağının bedel arttırım davasını engellemediği gibi, 17. madde uyarınca yapılan yolsuz tescilin de bedel arttırımı davasına engel olmaması gerekir. Bedel arttırım davası açılmasının yolsuz tescil işleminin iptaline bağlı kılınması, idare adına yapılan tescilin iptali ve taşınmaz sahibi adına tescili, bedel arttırım davasının sonuçlanmasından sonra yeni bir tescil davasıyla taşınmaz sahibi adına tescilin iptaliyle idare adına tescili gibi dava ekonomisi kavramıyla bağdaşmayan bir seri işlemin yapılmasını gerektirecektir. Bedel arttırım davasının açılmasını 17. madde uyarınca yapılan yolsuz tescilin iptali önkoşuluna bağlamanın sakıncası somut olayda daha belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünce kamulaştırılan ve usulsüz bir tebligata dayalı olarak idare adına tescil edilen taşınmaz, yıllar önce bir kooperatife satılmış, İmar Yasası gereği gerçekleştirilen bir dizi ifraz ve tevhitten sonra yapılar tamamlanıp iyiniyet sahibi üçüncü şahıslara satılmıştır. Yolsuz tescilin iptali davasının kime karşı açılacağı belli olmadığı gibi, açılacak tescilin iptali davasının Medeni Kanununun 931 maddesi gereği kabulüne de olanak bulunmadığından, bedel arttırım davasının da redle sonuçlanması kaçınılmaz olacaktır. Belirtilen nedenlerle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyor, karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairenin bozma kararının kaldırılması ve mahkeme kararının esastan da incelenerek onanması gerektiğini düşünüyoruz. |
26-06-2013, 13:47 | #290 |
|
T.C
Yargıtay 10.Hukuk Dairesi 2000 / 4029 E. 2000 / 4206 K. SSK Genel Müdürlüğü Adına Av.M. Can ile 1-E. Yücetan 2-A. Kayabaş aralarındaki dava hakkında İzmir 3.İş Mahkemesinden verilen 06.12.1999 günlü ve 787-841 sayılı hükmün temyizen incelenmesi davalı E. Yücetan vekili tarafından istenilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Dava, davalı işveren E. Yücetan'a ait ....................... Seferihisar İZMİR adresindeki özel bina inşaatı işyerinde sıva işinde çalışan sigortalı işçi A. Kaya'nın 26.11.1993 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu % 48.20 oranında malul kalması üzerine Kurumca yapılan Sosyal Sigorta yardımlarının 506 Sayılı Kanunun 10 ve 26.maddeleri uyarınca rücuan ödetilmesi istemine ilişkin olup, davalı E. Yücetan'ın yaz aylarında yukarıda belirtilen adreste, kışın ise ..................................ALMANYA adresinde ikamet ettiği dava dosyasında bulunan SSK Müfettişi tarafından düzenlenen 25.09.1997 günlü rapor ve ilgisi nedeniyle bu dosyaya celbedilen İzmir 2.İş Mahkemesi'nin 1996 / 252 sayılı dava dosyasından davalı E Yücetan'a Almanya'daki adresine çıkartılan tebligattan açıkça anlaşıldığı halde, davalıya mülkiyeti kendisine ait olup, zabıta araştırmasına göre kiracısının oturduğu Tepecik İZMİR adresinden ilanen tebligat yapılarak verilen 06.12.1999 gün ve 787 / 841 sayılı hükmün; yine aynı adrese ilanen tebliğini müteakip davacı SSK ' nun temyizi üzerine Dairemizin 21.02.2000 gün ve 811-920 sayılı kararı ile onandıktan sonra davalı vekilince, 05.05.2000 günlü dilekçe ile onama kararının kaldırılarak usulsüz tebligata dayalı hükmün bozulmasına karar verilmesi istenilmiş olmakla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. 5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8. maddesine göre Yargıtay Kararlarına karşı karar düzeltme isteminde bulunulamayacağı öngörülmüş ise de; dava konusu somut olayda davalı E. Yücetan'a yöntemince yapılmış bir tebligat bulunmadığından Dairemizin maddi hataya dayalı 21.02.2000 gün ve 811 / 920 sayılı onama kararı kaldırılarak, maddi hata sonucu verilen kararın diğer tarafa lehine usuli kazanılmış hak doğurmayacağı da gözetilerek yeniden yapılan inceleme sonucunda davalıya usulüne uygun tebligat yapılarak, göstereceği deliller de toplandıktan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken davalının gerçek adresine tebligat yapılmaksızın, savunma hakkı kısıtlanmak suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ: 1- Dairemizin, maddi hataya dayalı 21.02.2000 gün ve 811 / 920 sayılı Onama kararının kaldırılmasına, 2-Mahalli mahkemenin 06.12.1999 gün ve 787 / 841 sayılı kararının yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı E.Yücetan yararına BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 08.06.2000 gününde oybirliğiyle karar verildi. |
26-06-2013, 14:18 | #291 |
|
YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ
2009/00529 ESAS 2009/03139 KARAR 02.03.2009 TARİH DAVA TEBLİGAT HUKUKU USULSÜZ TEBLİGAT YARGILAMANIN YENİLENMESİ USULSÜZ TEBLİGAT SONUCU VERİLEN HÜKMÜN GEÇERSİZLİĞİ ÖZET: Taraflar usulüne uygun olarak iddia ve savunma için mahkemeye çağrılmadıkça mahkemece karar verilemez. Usulsüz tebligatla verilmiş olan karar, kesinleşme şerhi olsa bile hukuki sonuç doğurmaz. Dava öğrenildikten sonra, verilen kararın hukuki sonucu olmadığından yargılamanın yenilenmesi değil, kararın temyizi istenebilir. Dava dilekçesinde yargılamanın yenilenmesine karar verilmesine masraflarla birlikte davalı taraftan istenilmiştir. Mahkemece, dava dilekçesinin temyiz dilekçesi olarak kabulü ile esasın bu şekilde kapatılarak dosyanın Yargıtay ilgili Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. YARGITAY KARARI Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü. Davacı dava dilekçesinde, taraflar arasında ecrimisil davasının görülüp karara bağlandığını, kararın kesinleştiğini, ancak o davada olan bu dosya davacısına askerde olduğu bir sırada tebligat kanununa aykırı bir şekilde usulsüz tebligat yaptırıldığını, savunma hakkının kısıtlandığını ve davanın yokluğunda bitirildiğini, kendisinin icra aşamasında davadan haberdar olduğunu ileri sürerek yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulü ile ecrimisil davasının reddine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı davanın reddini istemiştir. Mahkemece, hukuki nitelendirmenin hakime ait olduğu, ecrimisil davasında tebligatların usulüne uygun olarak yapılmadığı, usulsüz tebligatlar sonucunda kararın kesinleşmesinin de mümkün olamayacağı, dolayısıyla ortada kesinleşen bir karar bulunmadığından yargılamanın yenilenmesi şartlarının oluşmadığı, ancak davacının icra aşamasında ecrimisil davası ve kararından 24.09.2008 gününde haberdar olduğu, 06.10.2008 gününde de yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunduğu, tebligatın (öğrenmenin) henüz yeni olduğu, bu itibarla da dava dilekçesinin temyiz dilekçesi olarak kabulüne karar verilmek gerektiğinden bahisle, dava dilekçesinin temyiz dilekçesi olarak kabulüne, esasın bu şekilde kapatılmasına, dosyanın ilgili Yargıtay Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilmiş, hüküm davalı (Vakıflar İdaresi) tarafından temyiz edilmiştir. Davacı dava dilekçesinde ecrimisil davasının görüldüğü sırada askerde olduğunu, usulsüz ve geçersiz tebligatlar sonucunda davanın yokluğunda bitirildiğini, usulsüz kesinleştirme yapıldığını ileri sürerek yargılamanın yenilenmesini istemiştir. Dava dilekçesinin tebliğine ilişkin tebligat “davalının gösterilen adresten ayrıldığı, yeni adresinin bilinmediği” gerekçesiyle muhtar tasdikiyle iade edilmiş, sonraki safhadaki zabıta araştırması yazı cevabına göre “söz konusu adrese ait binanın yıkıldığı davalının bu adresi yaklaşık beş yıl kadar önce terk ettiği, çevreden sorulduğunda da yeni adresini bilenin bulunmadığı” bildirilmiş, bunun üzerine de mahkemece başka adres araştırılması yapılmamış, dava dilekçesi ve karar ilanen tebliğ edilmiştir. Tebligat Kanunu’nun 10. maddesine göre tebligat, tebliğ yapılacak kişiye bilinen en son adresine yapılır. Adreste bulunmama halinde, tebliğ memuru bulunabileceği yeri araştırır, bulamazsa durumu köy muhtarlığına doğruluğunu onaylatarak tespit etmeli (Tebligat Tüzüğü 28. md.) ve bu durumu da tebliği çıkaran kuruluşa bildirmelidir. Gösterilen adreste tebligat yapılmayan durumda, tebligat çıkaran merci tarafından memurların ve diğer meslek ve sanat erbabının adresleri, mensup oldukları teşkilattan, avukatlarınki Barodan veya Adliye Vekaleti’nden, askeri şahısların adresleri Askerlik Şubesi, Mülki Müdafaa Vekaleti gibi salahiyetli mercilerden sorulur. (Tebligat Tüzüğü 13. md.) Belirtilen özel ve resmi kuruluşların içinde adres tespitinin yapılabileceği Nüfus, Tapu İdareleri, Belediye, Sivil Savunma gibi kuruluşlar da yer almaktadır. Adres araştırmasının sadece zabıtaya yapılan bir inceleme ile sınırlı tutulması Tebligat Tüzüğü’nün 13. maddesine aykırıdır. Tebligat Tüzüğü’nün 13. maddesine uygun bir inceleme ve soruşturmayı kapsamayan adres araştırılmasıyla yetinilip, adresin meçhul olduğu kabul edilerek tebligatın ilanen yapılması davada davalının savunması hakkını kısıtlar. O nedenle adres araştırmasının titizlikle yapılması zorunludur. HUMK’un 73. maddesi gereğince taraflar usulüne uygun olarak iddia ve savunma için mahkemeye çağrılmadıkça mahkemece karar verilemez. Davacının adres araştırmasının Tebligat Kanunu ve Tüzük hükümlerine uygun olarak yapılmadığı anlaşıldığından mahkeme kararının hukuken kesinleşmiş olduğu kabul edilemez ve mahkemece verilen kesinleşme şerhi de bu nedenle hukuki sonuç yaratmaz. Mahkemenin bu yöndeki saptaması doğrudur. Ancak, davacı dava dilekçesinde açıkça HUMK’un 445. ve devamı maddeleri gereği, yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunduğundan bu talep doğrultusunda inceleme yapılıp, karar vermek gerekir. HUMK’un 445/1. maddesi gereğince ancak kesinleşmiş kararlar hakkında yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulabilir. Olayımızda ortada kesinleşmiş bir karar yoktur. Ayrıca davacı, karşı tarafın tebligata yarar açık adresini bildiği halde hileye başvurarak dava dilekçesinde yanlış adres göstermek suretiyle ilanen tebligatla yokluğunda yargılamanın bitirilip kesinleşmesini sağladığını da ileri sürmemiştir. Bu nedenle yargılamanın yenilenmesi talebinin dinlenemeyeceği açıktır. Bu durumda yargılamanın yenilenmesi istenilen ecrimisil dosyasının davalısı olan bu dosya davacısına ecrimisil hükmünün Tebligat Yasası’na uygun bir şekilde tebliğ edilerek sonucuna göre o dosya üzerinden işlem yapılması gerekir. O nedenle karar kesinleşmeden açılan yargılamanın yenilenmesi talebine ilişkin davanın bu nedenle reddine karar vermek gerekirken, dava dilekçesinin temyiz dilekçesi olarak kabulüne karar verilip esasen kapatılması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. Bozma nedenine göre diğer temyiz nedenlerinin incelenmesine gerek görülmemiştir. Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK’un 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA) ve şimdilik diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 02.03.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. |
26-06-2013, 17:33 | #292 |
|
6487 sayılı kanun md. 21 ile kamulaştırma kanunu geçici 6.md'sinde yapılan değişiklikte dikkate alındığında 04.11.1983 yılı sonrasından günümüze kadar yapılan kamulaştırmasız el atmalarda uzlaşmaya başvuru dava şartı mıdır? aynı maddenin mevhumu muhalifinden dava şartı olmadığını çıkarıyorum sanki. birde görevli mahkeme yapılan değişiklikle idare mahkemesi midir??
|
27-06-2013, 10:38 | #293 |
|
Sayın asuer45,
Fiili et atma söz konusu ise geçici 6. maddede yapılan değişiklik ile 1956 ile 1983 arası fiili el atmalarda uzlaşma dava şartı idi. Ayrıca, şu anda TBMM'nde bulunan torba yasada bulunan hüküm ile 1983 tarihi, 31.12.2012 tarihine çekiliyor. Bu teklifin de yasalaşacağı kuvvetle muhtemel olduğundan, 1956 ile 31.12.2012 tarihleri arasında fiili el atmalarda uzlaşma dava şartı olarak düzenlenmiş. 18. Hukuk Dairesi de uzlaşmayı dava şartı olarak öngörüyor. Hukuki el atmalarda ise yine aynı maddede yapılan değişiklik ile idare mahkemeleri görevli hale getirilmiş. İyi günler.. |
27-06-2013, 13:15 | #294 |
|
18 hukuk dairesi kimi dosyaları dava şartı yokluğundan kimi dosyaları uyuşmazlık mahkemesinin benzer konularda verdiği kararlardan dolayı görevsizlikten bozuyor. Görevsizliğe dair kararda ulaştı maalesef.
Kimi aynı mahiyette ki dosyaları da yukarıda ki görüşlerine rağmen evrakların eksikliğinden dolayı iade ediyor. 5. hukuk dairesi ile 18. Hukuk dairesinin kararları tümüyle bir birine zıt. Kısmi dosyaların kesinleşmesinden sonra açılan EK kamulaştırmasız el atmadan doğan tazminat davalarında ilk dava tarihinden faiz yürütülemez ek dava tarihinin esas alınması gerekir diye kararlarda çıktı 18. Hukuk dairesinden. (Değerlendirme tarihi ilk dava tarihi olmasına rağmen) Hukukun güvenliğine inancımız kalmadı açıkcası. |
27-06-2013, 14:23 | #295 |
|
Bu andan sonra idarelerin kamulaştırma yapmasına gerek var mı? Resmen kanun tarafından, vatandaşın taşınmazını gaspa sevk ediliyor.. Nasıl olsa idare haksız bir şekilde taşınmaza el atsa da, kamulaştırma yapsa da sonuç aynı.. Hatta kamulaştırmasız el atıldığında komisyon kurma, uzlaşmaya çağırma, dava açma gibi külfetlerden de kurtuluyor.. Bu nasıl bir adalet anlayışı, bu nasıl bir kanun..
|
04-07-2013, 18:17 | #296 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın özkan aynı durumda benimde bir davam var. sizinki ne aşamada bilgi verirseniz sevinirim. Benimki arşivde 12000 lerde. |
08-07-2013, 11:56 | #297 | |||||||||||||||||||||||
|
|
08-07-2013, 13:51 | #298 |
|
Usulsüz tebligat ile ilgili bir dava açtık. Sonra bu yasa bir anda çıktı. Davada idare adına tescil yapılmış ancak tebligat usulüne uygun değil? Yasalara, Anayasa Mahkemesi kararlarına tamamen zıt olan bu yasa yüzünden dava büyük ihtimalle reddedilecek. Duruşmada nasıl bir beyanda bulunsam diye düşünüyorum . Tavsiyelerinizi paylaşırsanız sevinirim . Kolay gelsin.
|
08-07-2013, 17:07 | #299 |
|
Yeni yasal düzenlemeye beyanda bulunmak üzere süre talep edin.
Beyanınızda Anayasaya aykırılık iddiasında bulunun ve itiraz yoluna başvurulmasını talep edin. Hakim incelemek zorunda kalacaktır |
09-07-2013, 16:34 | #300 |
|
Aynı daire aynı konuda farklı kararlar veriyor maalesef.
Aynı konuda onama kararı var, idari başvuru şartı yokluğu nedeniyle bozma kararı var, aşağıdaki gibi bozma kararı var, konu aynı olmasına rağmen eksik hususların araştır öyle dosyayı gönder dedikleri kararlar var. Bu konuda maalesef tutarlılık yok. T.C. YARGITAY 18. Hukuk Dairesi ESAS NO : 2013/3101 KARAR NO : 2013/6539 Y A R G I T A Y İ L A M I MAHKEMESİ : Elazığ 3. Asliye Hukuk Mahkemesi TARİHİ : 31/12/2012 NUMARASI : 2012/48-2012/489 DAVACI : DAVALI : Elazı ğ Belediye Başkanlığı Dava dilekçesinde, kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı taşınmaz bedelinin tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Dava, taşınmaz mala fiilen el atılmadığı halde idare tarafından 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 7. ve 8. maddeleri uyarınca düzenlenen 1/1000 ölçekli imar uygulama planına göre kamu hizmetine tahsis edilen taşınmaz malın bu durumu nedeniyle kullanım hakkının kısıtlanmasına dayalı tazminat istemine ilişkindir. Uygulama ve öğretide kamu idarelerinin, kamu hizmetlerinin yürütmesi sırasında tek yanlı irade açıklamalarıyla kamu hukuku esaslarına dayanarak ilgililerin hukuki durumlarını etkileyecek şekilde yaptıkları işlemlerin, idari işlem, görev ve yetki alanlarına giren konularda hukuka uygun olarak yaptığı fiiller ile bu görevleriyle ilgili hareketsiz kalmaları idari eylem olarak tanımlanmaktadır. Somut olayda idarenin icra yetkisini hukuka aykırı olarak kullanması olarak nitelendirilebilecek fiili el atma durumu söz konusu olmadığına göre, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun ilgili maddeleri uyarınca tek yanlı idari işlemle düzenlenen imar planları ve bu planlara dayanılarak yapılan işlemlerin idari nitelik taşıdığı, söz konusu imar planlarının zamanında uygulamaya geçirilmemesi durumunun da idari eylem olarak kabulünün gerektiği kabul edilmektedir. Yukarıda açıklanan uyuşmazlıklarla ilgili olarak açılan davalarda, görev itirazında bulunulması ve olumlu görev uyuşmazlığı çıkması üzerine durum Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından değerlendirilmiş ve 09.04.2012 gün 2011/238 Esas 2012/63 Karar ve 2012/41 Esas 2012/77 Karar sayılı kararlarında fiili el atmanın bulunmadığı durumlarda idari yargı yerinin görevli bulunduğuna oybirliği ile karar verilmiştir.2013/3101-2013/6539 -2- Bu nedenle; davacının mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamanın, dava konusu taşınmazın, genel ve düzenleyici bir işlem olan imar planıyla kamu hizmetine özgülenmesinden ve bu planda öngörülen kamulaştırma işlemlerinin zamanında yapılmamasından kaynaklandığının kabulü ile idari işlem ve eylemden doğan zarara ilişkin davanın Uyuşmazlık Mahkemesi kararı da dikkate alınarak 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu hükümleri uyarınca idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiğinden 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114/1-b ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA , temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 16.04.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 3 (0 Site Üyesi ve 3 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Kamulaştırmasız El Atma Davasında Müstakbel El atma Olur Mu? | avukat.derviş.yıldızoğlu | Meslektaşların Soruları | 4 | 19-08-2011 15:04 |
6111 sayılı ( TORBA ) kanun kapsamında yapılandırılması öngörülen kamu alacakları | Muhsin KOÇAK | Mali Hukuk Çalışma Grubu | 3 | 21-03-2011 10:29 |
6111 sayılı kanun kapsamında yapılandırma yapılırken dikkat ! | Muhsin KOÇAK | Mali Hukuk Çalışma Grubu | 0 | 16-03-2011 00:35 |
İdari para cezası -6111 sayılı yasa | ekinheval | Meslektaşların Soruları | 1 | 02-03-2011 18:07 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |