25-08-2009, 08:51 | #1 |
|
Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasında Temyiz Başvurusu Ne zaman Yapılır
Arkadaşlar aşağıda, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun kararlarını gönderiyorum.Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı,denetim süresi içerisinde bu karar temyiz edilebilir mi, bu konuyu tartışmak istiyorum.
T.C. YARGITAY Ceza Genel Kurulu Esas: 2009/4-13 Karar: 2009/12 Karar Tarihi: 03.02.2009 ÖZET: İtiraz merciince, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar, suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ile sınırlı olarak yapılmalıdır. (2709 S. K. m. 174) (5237 S. K. m. 62, 257) (5271 S. K. m. 223, 231, 164, 267, 268, 269, 270, 271, 305, 309) (1412 S. K. m. 305, 322) (5395 S. K. m. 23) (YCGK. 19.02.2008 T. 2006/6MD-346 E. 2008/25 K.) Dava: Görevi savsama suçundan sanık N. T.'nun 5237 sayılı TCY'nın 257/2, 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezasıyla cezalandırılması na, sanığın geçmiş sabıkasız hali, şahsi ve sosyal durumu, duruşmadaki davranışı, olayda somut bir zararın bulunmaması nedeni ile 5728 sayılı Yasa ile değişik CYY 231/6. maddesi uyarınca sanık hakkında verilen mahkumiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına, sanığın 5 yıl süre ile denetime tabi tutulmasına ilişkin Edirne 1. Sulh Ceza Mahkemesince 13.05.2008 gün ve 118-432 sayı ile verilen karara karşı sanık tarafından, beraatına karar verilmesi gerektiğinden bahisle itiraz edilmesi üzerine; Dosya üzerinde inceleme yapan Edirne 2. Asliye Ceza Mahkemesince 17.06.2008 gün ve 2008/149 müt. sayı ile; <Mevcut dosya kapsamına göre, itirazın kabulüyle yapılan incelemede öncelikle sanığın sübut sorunu ile ilgili olarak karar verilmesi gerektiği dosyadaki mevcut deliller kapsamında yapılan değerlendirmede sanığın TCK 257/2. maddesi kapsamında mevcut eylemin sanığın görevi kapsamında bulunmadığı, yine suçun sübut unsurlarından olan, kamu zararı, şahsi menfaat, üçüncü şahsa menfaat sağlandığına ilişkin delil bulunmadığı ve suç teşkil etmeyeceği, memurun söz konusu eylemi olsa olsa disiplin soruşturmasını gerektirebileceğ i, görevi ihmal ettiğine ilişkin somut delil bulunmadığı, sanığın savunmasının aksine başkaca delil bulunmadığı, sanığın bu durum itibariyle şüpheden sanık istifade eder genel ceza hukuku prensibi gereği sanığın unsurları oluşmayan ve cezalandırılması için somut delil bulunmayan eyleminden dolayı delil yetersizliği nedeniyle beraatine karar verilmesi gerektiği anlaşılmakla 1.Sulh Ceza Mahkemesinin söz konusu mahkumiyet ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kaldırılarak atılı suçun işlendiğine ilişkin mevcut deliller kapsamında CMK 223/2-e maddesi gereğince beraatine> karar verilmiştir. Adalet Bakanlığınca, itiraz üzerine yapılan incelemede suçun sübutuna yönelik karar verilemeyeceğ inden bahisle mercii kararına karşı yasa yararına bozma isteminde bulunulması üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 18.11.2008 gün ve 15822-20920 sayı ile; <Edirne 1. Sulh Ceza Mahkemesinin kararı itiraza tabi bir karar olmakla birlikte, sanığın beraat etmesi gerektiği ya da daha hafif bir ceza ile cezalandırılması veya kamu davasına katılan tarafın sanığın daha ağır ceza ile cezalandırılması gerektiği yönündeki istemini kararı veren mahkemenin itiraz yasayolu gereğince, itirazı yerinde bularak düzeltmesi ve mahkumiyet kararını kaldırarak beraate hükmederek CYY'nın 268/2. maddesi uyarınca düzeltmesi olanağı yoktur. Bunun yanında itiraz merciinin kendisine gönderilen kararı suçun sübutu açısından inceleme ve beraate ya da daha ağır veya hafif bir cezaya hükmetme olanağı da bulunmamaktadı r. Edirne 2. Asliye Ceza Mahkemesi, 17.06.2008 tarih ve 2008/149 sayılı müteferrik kararında sanığın itirazını yerinde bulmuş ve hakkında beraat kararı vermiştir. İtiraz konusu, kararı veren mahkeme ya da inceleme merciince ancak, mahkemenin hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının koşullarına ilişkin ve CYY'nın 231/6. maddesinde belirtilen <a) sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış bulunması, b) mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması, c) suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi> koşullarının tartışılıp tartışılmadığı ve tartışıldı ise verilen kararın hukuki yerindeliği ile sınırlıdır. İtiraz merciinin suçun sübutuna ilişkin değerlendirme yapma yetkisi bulunmamaktadı r. Açıklanan nedenlerle Edirne 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.06.2008 gün ve 2008/149 sayılı kararının CYY'nın 309. maddesi uyarınca Yasa Yararına Bozulmasına> karar verilmiştir. Yargıtay C.Başsavcılığı ise, 19.01.2009 gün ve 164983 sayı ve özetle; <Bilindiği üzere, halen uygulanmakta olan ceza yargılama sistemimize göre olağan bir yasa yoluna tabi bulunan karar için aynı anda başka bir olağan yasa yoluna gidilemez. Bu nedenle, itiraza tabi kararlar için temyize, temyize tabi kararlar için ise itiraz yasa yoluna başvurulamaz. Mahkumiyet kararı bir hükümdür ve temyiz yasa yoluna tabidir. Ancak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hallerde, bu mahkumiyet hükmü açıklanmamış durumdadır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ise bir hüküm değildir. Sorun, yapılan yargılama sonunda önce bir mahkumiyet hükmü kurulması ve bunun üzerine hükmün açıklanmayarak geri bırakılmasına karar verilmesinden kaynaklanmaktadı r. Ortada, açıklanmayan bir hüküm ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin bir karar bulunmaktadır. Yasanın 231. maddesinin 12. fıkrasında mahkemece verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının itiraza tabi olduğu belirtilmiştir. Yasanın 231. maddesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebileceği belirtildikten sonra, itirazın süresi, mercii, inceleme şekli ve kararın nasıl verileceğine ilişkin hükümler bulunmadığından, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itirazın Yasanın genel hüküm niteliğindeki 267-271. madde hükümlerine göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Yasanın 267-271. ve 231. maddelerinde; itiraz nedenleri, itiraz yasa yolunda hangi konuların incelenebileceğ i gösterilmiş değildir. İtiraza tabi kararların türünün çeşitliliği karşısında bu hususa ilişkin bir düzenleme yapılması da uygun ve de mümkün değildir. Şu muhakkak ki, merciin inceleme yetki ve görevi, itiraza tabi karar ile sınırlı olmak zorundadır. Yasanın 231. maddesinde, itiraza tabi olanın açıkça hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı olduğu belirtilmiştir. Bu hükümden de, açıklanması geri bırakılan mahkumiyet hükmünün itiraza tabi olmadığı anlaşılmaktadır. İtiraza tabi bulunan mahkumiyet hükmü değil, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Maddede, açıklanması geri bırakılan mahkumiyet hükmü için yasa yolu konusunda bir düzenleme getirilmemiştir. İtiraz yasa yolu, yalnızca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı yönünden kabul edildiğinden itiraz merciin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar ve onun içeriği ile ilgili bir inceleme yapma yetki ve görevi bulunmaktadır. Bunun dışında açıklanması geri bırakılan mahkumiyet hükmüne yönelik (mahkumiyet kararının esasına ilişkin) bir inceleme yapması olanaklı değildir. Mahkumiyet kararının bünyesine dahil olan hususlar itiraz yasa yolu ile incelenemez. Aksi durum, temyiz merciinin görevinin itiraz merciince yerine getirilmesine neden olur. Ayrıca, Yasanın 305. maddesinde bazı hükümler, kanun maddesinde öngörülen ceza miktarları veya hükümde yer alan ceza miktarları nedeniyle kesin nitelikte görülmüş, bu tür kararların olağan yasa yolu olan temyiz incelemesine tabi bulunmadığı öngörülmüştür. Bu hükümlerin ancak olağanüstü yasa yolu olan kanun yararına bozma yolu ile incelenebileceğ i kabul edilmiştir. Yasanın 267 ve devamı maddelerinde itiraza tabi olan kararlar yönünden CMUK.nun 305. maddesine benzer bir sınırlama getirilmemiştir. İtiraz üzerine, açıklanmayan mahkumiyet hükmünün incelenebileceğ inin kabulü, CMUK'nun 305. maddesi uyarınca temyiz edilemez nitelikteki- kesin hükümlerin itiraz yasa yolu ile incelenmesini mümkün hale getirir. Bu ise, CMUK'nun 305. maddesi hükmü ile çelişir ve hukuka aykırı olur. İtiraz yasa yolunun sadece hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı yönünden kabul edilmiş olması nedeniyle itiraz üzerine kararı veren mahkemenin ve itiraz merciinin yetkisi bu karar ile sınırlı olacaktır. Bu bağlamda, itiraz yasa yolunda yapılacak inceleme, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin koşulların bulunup bulunmadığı ve hükmün açıklanmasına ilişkin kararda hukuka aykırılık olup olmadığı hususları ile sınırlıdır. İtiraz yasa yolu ile; hükmün açıklanmasının geri bırakılması için maddenin 6. fıkrasında belirtilen koşulların bulunup bulunmadığı, mahkumiyet hükmündeki cezanın tür ve miktar olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamında kalıp kalmadığı (2 yıl ve altında hapis cezasına hükmedilip hükmedilmediğini) incelenebilir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararda hukuka aykırılık bulunup bulunmadığına ilişkin olarak ise; mahkum olunan hapis cezasının ertelenmesi veya kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilmesi yasağına uyulup uyulmadığı (f.7), deneme süresinin yasaya uygun tayin edilip edilmediği ve denetim süresi içinde yüklenecek denetimli serbestlik tedbirinin ve yükümlülük süresinin yasaya uygun olup olmadığı (f.8) itiraz yasa yolu ile incelenebilir. Dolayısıyla, Özel Dairenin itiraz yasa yolu ile hükmü veren mahkemenin ve itiraz merciinin sanığın beraat etmesi, daha hafif veya daha ağır bir ceza ile cezalandırılması gerektiği yönündeki istemleri inceleyemeyeceğ ine ve mahkumiyet kararını düzeltemeyeceğ ine veya mahkumiyet kararını kaldırarak beraate hükmedemeyeceğ ine ilişkin gerekçesine katılmaktayız. İtiraz yasa yolunda, mahkumiyet hükmüne yönelik inceleme yapılamayacağından dolayı mahkumiyet hükmünün temelini oluşturan; suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı, suçun sübut bulup bulmadığı, suçun niteliği, noksan kovuşturma olup olmadığı, hakimin takdir yetkisini yasaya uygun olarak kullanıp kullanmadığı, kanun maddelerinin uygulanması ve cezanın hesaplanması sırasında hata yapılıp yapılmadığı gibi hususlar incelenemez ve bu hususta bir karar verilemez. Mahkumiyet hükmünün temelini oluşturan suçun unsurlarının oluşup oluşmadığının, suçun niteliğinin hükmedilen cezanın tür veya miktarını değiştirerek hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesini engelleyecek vasıfta bulunup bulunmadığının, hakimin takdir yetkisinin yasaya uygun kullanılıp kullanılmadığı, cezanın doğru bir biçimde saptanıp saptanmadığı gibi hususların temyiz yasa yolu ile incelenmesi gerekmektedir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına müteakip, denetim süresi içinde veya sonunda CMK'nun 231. maddesinin 10 ve 11. fıkralarında belirtilen koşulların gerçekleşmesi durumuna göre hükmün açıklanması veya yeni bir mahkumiyet hükmü kurulması ya da düşme kararı verilmesi halinde, bu kararların hüküm olması nedeniyle temyize tabi bulunduğu açıktır. Bu konuda bir tereddüt bulunmamaktadı r. Bu nedenle, yukarıda bahsettiğimiz suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı, suçun sübuta erip ermediği gibi hususların, denetim süresi sonunda açıklanan veya verilen hüküm üzerine temyiz yasa yolu ile incelenebileceğ i ileri sürülebilir. Ancak bu durumda, açıklanmayan mahkumiyet hükmündeki hukuka aykırılıkların denetim süresi sonunda hükmün açıklanması, yeni bir mahkumiyet hükmü kurulması veya düşme kararı verilmesi anına kadar incelenememesi sonucu ve sakıncası doğacaktır. Temyiz yolu ile incelenmesi mümkün olan hukuka aykırılıkların denetim süresi sonuna kadar incelenmemesi; (özellikle noksan kovuşturma hallerinde) delillerin karartılması, mahkumiyet kararı verilmemesi gereken (düşme, red, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, ceza verilmesine yer olmadığı ve beraat hükümleri) hallerde verilen mahkumiyet kararlarının ortadan kaldırılmasının geciktirilmesi, yargılamanın uzaması ile adil yargılanma hakkının ihlali, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile birlikte ileride beraat edecek sanıkların denetim süresine tabi tutulması ve haklarında denetimli serbestlik tedbiri uygulanması sonuçlarını doğurur. Bu sakıncalar ve sonuçlar da göz önüne alındığında; açıklanmayan mahkumiyet hükmünün hükmün açıklanması veya düşme kararı verilmesi veya yeni bir mahkumiyet hükmü kurulması anına kadar temyiz yasa yolu ile incelenemeyeceğ i kabul edilemez. 5271 sayılı CMK'nun 231. maddesinin incelemesinden anlaşılacağı üzere; Kanun koyucu, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi için öncelikle yargılamanın sonuçlanmasını ve bir mahkumiyet hükmü kurulmasını zorunlu kılmıştır. Dolayısıyla açıklanmasını yasakladığı yalnızca maddede öngörülen koşulları taşıyan mahkumiyet hükmüdür. Yasa koyucu mahkumiyet hükmü dışındaki beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, davanın reddi, düşme, güvenlik tedbirine hükmedilmesine ilişkin hükümlerin ise açıklanmasını zorunlu kılmış, bu tür hükümler verilmesi gerektiğinde hükmün kurularak açıklanmasını, böylece bu hükümlerin temyiz yasa yolu ile Yargıtay'da incelenmesini istemiştir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, mahkumiyet hükmü verilmesine müteakip verilebileceğ ine göre, öncelikle ortada mahkumiyet kararı verilebilir durumun olması gerekmektedir. Bu ise, suçun unsurlarının oluşup oluşmadığının, sübut bulup bulmadığının ve noksan kovuşturma olup olmadığının saptanması ile anlaşılabilir. Suçun maddi ve manevi unsurları oluşmamış, suç sübuta ermemiş ise mahkumiyet hükmü kurulamaz. Bu durumda beraat kararı verilmesi gerekir. Keza, uzlaşma, zamanaşımı, şikayet yokluğu veya vazgeçme halinde düşme kararı verilmesi zorunlu bulunmaktadır. Kanun Koyucunun, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilebilmesi için mahkumiyet hükmü kurulmasını zorunlu tutması, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile birlikte sanığın denetim süresine tabi tutulmasının ve hakkında denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasının mahkumiyet hükmünün hukuka aykırı olmamasının gerektirmesi, mahkumiyet dışındaki hükümlerin açıklanmasının zorunlu kılınması ve bunların böylece temyiz yasa yoluna tabi tutulmasının amaçlanması karşısında; mahkumiyet hükmünün suçun unsurlarının oluşup oluşmadığının, suçun sübuta erip ermediğinin, noksan kovuşturma bulunup bulunmadığının, suçun niteliğinin verilecek ceza miktarı ve türünü hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu kapsamı dışına çıkarıp çıkarmadığının temyiz yasa yolu ile incelenmesi zorunlu bulunmaktadır. Söz konusu temyiz incelemesi, mahkumiyet kararı verilemeyeceğ ine, mahkumiyet dışında bir karar verilmesi gerektiğine veya mahkumiyet hükmünün, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı kapsamı dışında kalan bir mahkumiyet kararı olması gerektiğine ilişkindir. Başka bir anlatımla, temyiz incelemesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine esas bir mahkumiyet hükmü verilemeyeceğ ine ilişkindir. Zira, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesi için mahkumiyet kararı verilebilmesi ve bu mahkumiyet kararının da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesini mümkün kılması gerekmektedir. Bu koşulun, temyiz incelemesi ile denetlenmesi zorunludur. Ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı kapsamında kalacak şekilde cezanın yanlış hesaplanması, hükmün açıklanmasının geri bırakılması dışına çıkmayacak bir biçimde takdir yetkisinin yanlış kullanılması gibi hususlar bu aşamada temyiz incelemesinin konusunu oluşturamazlar. Bu tür hukuka aykırılıklar, ancak denetim süresi içinde veya sonunda, açıklanan veya verilen hükümle birlikte temyiz incelemesine tabi tutulabilir. Bu nedenlerle, kanun yoluna başvuru hakkı olanların mahkumiyet hükmü dışında bir karar verilmesi gerektiğine, suçun sübutuna, unsurlarının oluşmadığına, noksan kovuşturma ile karar verildiğine, suçun vasfı nedeniyle (yaralama-kasten öldürmeye teşebbüs, görevi kötüye kullanmak- zimmet) hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı kapsamı dışında bir ceza verilmesi gerektiğine, ceza miktarının uygulama sırasında sanığın lehine olarak hatalı saptanması sonucu hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiğine ilişkin istemlerin temyiz istemi olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Belirtilen hususları içeren istemlerin itiraz merciine yapılması halinde; merciin, 5271 sayılı CMK'nun 264. maddesi uyarınca kanun yolu ve mercide hatanın başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağından bu talepleri temyiz talebi olarak değerlendirmesi ve dosyayı temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtay'a göndermesi gerekmektedir. Bu durumlarda, itiraz merciin istemi inceleme yetki ve görevi bulunmadığından vereceği karar hukuken geçersiz olacaktır. Bu itibarla; sanığın 13.05.2008 tarihli dilekçesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yönelik olmayıp, açıklanması geri bırakılan mahkumiyet hükmüne yöneliktir ve suçun sübut bulmadığı ve unsurların oluşmadığı ileri sürülmektedir. Sanığın bu istemi temyiz istemi niteliğindedir. Bu durumda, Edirne 1. Sulh Ceza Mahkemesinin kararı kesinleşmemiştir. Edirne 2. Asliye Ceza Mahkemesinin istemi temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtay'a göndermesi yerine itirazen inceleyerek verdiği karar hukuken geçersizdir. Açıklamalar ışığında; sanığın 20.05.2008 tarihli dilekçesi temyiz istemi niteliğinde bulunması nedeniyle Edirne 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 13.05.2008 gün ve 2008/118-432 sayılı kararı henüz kesinleşmediğinden ve Edirne 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.06.2008 tarih ve 2008/149 müteferrik sayılı kararı hukuken geçersiz olduğundan kanun yararına bozma isteminin reddi yerine yazılı şekilde karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır. İtiraz yasa yolunda, açıklanması geri bırakılan mahkumiyet hükmüne yönelik olarak inceleme yapabileceği, bu bağlamda suçun sübutu ile unsurlarının oluşup oluşmadığının ve diğer hususların itiraz merciince incelenebileceğ inin kabulü; aşağıda belirtilen gerekçelerle de hukuka uygun düşmeyecek, eşitliğe ve hakkaniyete aykırı sakıncalı sonuçlar doğmasına neden olacaktır. Öncelikle, itiraz merciinin yukarıda belirtilen hususlar ile ilgili olarak inceleme yapması, temyiz incelemesi yapma yetkisine sahip Yargıtay'ın inceleme görevini üstlenmesi sonucunu doğuracaktır. Özellikle, suçun sübutu ve niteliğinin tayininde yetkili ve görevli hale gelecek, kasten öldürmeye teşebbüs-yaralama, zimmet-görevi kötüye kullanma ve yağma-hırsızlık gibi suçların oluşup oluşmadığını ve vasfını tayin eder durumda olacaktır. Merci kararlarının kesin olması nedeniyle bu kararlar aleyhine temyiz yasa yoluna başvurulamayacaktı r. Hukuka aykırı mercii kararları, ancak denetim süresi içinde veya denetim sonunda hükmün açıklanması, yeni bir hüküm kurulması veya düşme kararı verilmesi üzerine temyiz yasa yoluna başvurulması veya kanun yararına bozma yasa yolu ile kaldırılabilecektir. Temyiz yasa yoluna uzunca bir süre sonra gidilebileceğ i, kanun yararına bozma yasa yolunun ise ancak ciddi hukuka aykırılıklar için başvurulabilen etki alanı sınırlı olan olağanüstü bir yasa yolu unutulmamalıdı r. Ayrıca 5271 sayılı CMK'nun 271. maddesinde, kanunda aksi yazılı olmadıkça itiraz hakkında duruşma yapılmayacağı öngörülmüştür. Cumhuriyet savcısı ile müdafi veya vekilin dinlenmesi zorunlu olmadığı gibi, sanığın ve katılanın dinlenilmesi öngörülmemiştir. Yasanın 270. maddesi uyarınca itiraz mercii karar vermeden önce yazı ile cevap vermek için itirazı, Cumhuriyet savcısı ile karşı tarafa bildirebilecek, araştırma ve inceleme yapabileceği gibi gerek gördüğünde bunların yapılmasını isteyebilecektir. Madde hükümlerin incelemesinden; aksi yazılı olmadıkça itirazın duruşma yapılmaksızın karar verileceği, takdire bağlı olarak Cumhuriyet savcısı ile karşı tarafın dinlenebileceğ i, gerekli araştırmalar yapıldıktan sonra karar verileceği ve itirazın kabulü halinde itiraz konusunun esası hakkında da karar verilmesinin öngörüldüğü ve böylece işin kesin bir biçimde sonuçlandırılması nın amaçlandığı anlaşılmaktadır. Yasanın 231. maddesinde de, itirazın duruşmalı olarak yapılması öngörülmediğinden bu konudaki itirazın duruşma yapılmaksızın inceleneceği anlaşılmaktadır. CMK'nun 271. maddesi uyarınca gerçekleştirilen işlemin duruşmalı bir inceleme olmadığı açıktır. Çünkü, yargılamanın asıl tarafı olan sanık ve katılanın hazır bulunması istenmemiş, Cumhuriyet savcısı ile müdafi veya vekilin dinlenmesi dahi zorunlu tutulmamıştır. İtiraz merciin 5271 sayılı CMK'nun 271. maddesinde belirtilen şekilde bir karar verebilmesi için itiraz konusunun buna uygun olması ve itiraz konusunda karar verebilmesinin hukuken mümkün olması gerekmektedir. 5271 sayılı Yasa, ceza yargılaması sırasında uyulacak kurallar ile yargılama sonucu yargılama makamlarının vereceği kararların neler olduğunu göstermiştir. Buna göre, hükümlerin yargılama yapılması sonucu verilmesi kuraldır. Yargılama-duruş ma yapılmadan hüküm verilmesi mümkün değildir. Yine, yargılama sonunda verilecek davayı sonuçlandırıcı kararlar olan (hükümleri) yargılamayı yapan mahkemenin vermesi asıldır. Yargılamayı yapan mahkeme veya hakim dışında hüküm verecek merciiler ile haller yasada açıkça ve istisnai olarak düzenlenmiş ve gösterilmiştir. Nitekim, halen yürürlükte bulunan CMUK'nun 322. maddesinde, Yargıtay'ın olağan yasa yolu olan temyiz incelemesi neticesi beraate, davanın düşmesine veya mahkumiyet hükmünün düzeltilmesine karar verebileceği açıkça öngörülmüştür. Ancak bu halde bile Yargıtay'ın beraat hükmü verebilmesi istisnai niteliktedir ve ancak belirli koşullara bağlıdır. Bunlar, olayın daha fazla aydınlanmasının gerekmemesi (f.1) ve hükümden sonra yürürlüğe giren yeni kanun ile fiilin suç sayılmamış olmasıdır. (f.4) Yasada belirtilen bu hal dışında, yargılamayı yapan makam dışında olağan yasa yollarına başvuru durumunda merciin (hüküm) verebileceği düzenlenmemiştir. Bu nedenle, itirazı inceleyen merciin yargılama yapan makam yerine geçerek beraat kararı vermesi hukuken mümkün değildir. Kanun koyucunun temyiz merciine ancak sınırlı hallerde tanıdığı beraat hükmü verebilme yetkisinin, itiraz merciine hiçbir sınırlama olmaksızın verdiği kabul edilemez. Yasanın 231. maddesinin 10 ve 11. fıkralarında, mahkumiyet hükmünü açıklama veya yeni bir mahkumiyet hükmü kurma ya da düşme kararı verilmesi de yargılama yapan mahkemeye verilmiştir. Maddenin 11. fıkrasında, <....mahkeme hükmü açıklar ... > denilmek suretiyle hükmün duruşma yapılarak verilmesi gerektiğini ifade edilmiştir. Bu durumda, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı üzerine açıklanmayan mahkumiyet kararına yönelik istem nedeniyle, mercii tarafından (henüz hükmün açıklanmasının yapılmadığı bir aşamada) duruşma yapılmaksızın evrak üzerinde inceleme ile beraat hükmü verilmesi hukuka uygun olmayacaktır. Zira, denetim süresi içinde veya sonunda mahkumiyet hükmünün açıklanması için bile duruşma yapılması koşul olarak gösterildiği halde, bu aşamadan önceki bir dönem olan itiraz mercii safhasında duruşma yapılmaksızın hüküm kurulması çelişki olacağı gibi, söz konusu durum, yargılamanın duruşmalı yapılması ve hükmün de duruşma sonunda verilmesi gerektiğine ilişkin ceza yargılamasının temel ilkesine ve bu ilkeye paralel olarak düzenlenen CMK'nun duruşmaya ilişkin hükümlerine aykırı olur. Belirtilen nedenlerle, söz konusu hususların itiraz merciince incelenebileceğ inin kabulü halinde bile; itiraz merciince hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kaldırılmasına ve gerekli işlemlerin yapılması ve kararın verilmesi için dosyanın yargılamayı yapan mahkemeye gönderilmesine karar vermesi gerekmektedir. İtiraz üzerine verilen kararlar kesin olduğundan yargılamayı yapan mahkemenin mercii kararına direnme yetkisi bulunmamaktadı r. Mercii kararı üzerine yargılamayı yapan mahkeme duruşma açmak suretiyle davayı sonlandırıcı nitelikteki kararı (hükmü) vermeli, böylece temyize tabi olan bu hükümlerin temyiz incelemesinden geçirilmesi sağlanmalıdır. Mahkumiyet hükmünün noksan kovuşturma sonucu verilmesine ilişkin istemin incelenmesi sırasında da, mercii tarafından itiraz istemi kabul edildiğinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı kaldırılmalı ve noksan kovuşturmaya ilişkin işlemlerin yargılama yapan makam tarafından yerine getirilmesi için dosya o mahkemeye gönderilmelidir. İtiraz mercii tarafından noksan kovuşturmaya ilişkin işlemlerin tamamlanması hukuka aykırı olur. Zira, mercii tarafından itiraz duruşma yapılmaksızın incelenip sonuca bağlanacak, böylece noksan kovuşturma bulunan hallerde yargılama yapılmaksızın hüküm verilmiş olacaktır. İtiraz mercii tarafından davanın esasına (örneğin beraate) hükmedilmesinin doğuracağı hukuka uygun olmayan, hak ve adalet duygusu ile bağdaşmayan sonuçlar, özellikle merciin itiraz üzerine verdiği kararın kesin nitelikte olması nedeniyle ortaya çıkacaktır. Öncelikle, merci kararının kesin olması nedeniyle beraat kararına karşı olağan yasa yolu olan temyiz yasa yoluna başvurulamayacaktı r. Böylece, CMK'nun 223. maddesi uyarınca temyize tabi olması gereken hüküm, temyiz incelemesine tabi tutulamayacaktı r. Bu durum, bütünüyle yasal düzenlemeye aykırıdır. Temyize tabi olan hükümlerin temyiz merciin görevi kapsamı dışına çıkarılması, Yargıtay'ın temyiz inceleme görevinin hukuka aykırı olarak sınırlandırılması sonucunu doğuracağı gibi, adil yargılanma ilkesinin ihlali sonucunu da doğuracaktır. Bu sakıncalar, merciin vereceği davanın esasını çözümleyen diğer kararlar için de geçerlidir. Ayrıca, merci kararının kesin olması karşısında vereceği hükmün mahkumiyet hükmü dışında bir hüküm (beraat, düşme, ceza verilmesine yer olmadığı, davanın reddi) olması durumunda, bu kararlar aleyhine yalnızca Adalet Bakanlığınca kanun yararına bozma yoluna başvurulabileceğ i gibi, bu hükümlere karşı kanun yararına bozma yoluna gidilmesi hukuka, hak ve eşitlik ilkesine uygun kararlar verilmesini sağlamaktan uzak olacaktır. Çünkü, davanın esasını çözümleyen mahkumiyet dışındaki hükümler aleyhine kanun yararına bozma kararları aleyhe sonuç doğurmayacak, hukuka aykırı olarak haklarında davanın reddi, düşme, ceza verilmesine yer olmadığı ve beraat kararı verilen sanıkların mahkumiyeti sağlanamayacaktı r (m.309/4-c). Belirtilen tüm bu hususlar; CMK'nun 267 ve devamı maddelerde düzenlenen itiraz yasa yolunun, esas itibariyle hükümlere (mahkumiyet hükmüne) yönelik bir yasa yolu olarak düşünülmediğini ortaya koymaktadır. Bu itibarla, itiraz merciinin aslında temyiz incelemesi kapsamında olan mahkumiyet hükmüne yönelik hususları itirazen inceleyebileceğ i kabul edilse dahi, itirazın kabulü halinde, gerekli işlemlerin yapılması ve nihai kararın verilmesi için dosyayı yargılama yapan mahkemeye gönderme kararı vermekle yetinmesi gerektiği, davayı sonuçlandıran bir karar (hüküm) vermemesinin isabetli olacağı düşünülmüştür.> görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak; 1- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 18.11.2008 gün ve 2008/15822-20920 sayılı bozma kararının kaldırılmasına, Edirne 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 13.05.2008 gün ve 2008/118-432 sayılı kararının temyiz edilmesi nedeniyle kesinleşmemesi ve Edirne 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.06.2008 tarih ve 2008/149 müteferrik sayılı kararının hukuken geçersiz olması nedeniyle Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteminin reddine, Edirne 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 13.05.2008 gün ve 2008/118-432 sayılı kararının temyiz incelemesi yapılmak üzere tebliğname düzenlenmesi için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine karar verilmesi, 2- Kabule göre ise, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 18.11.2008 gün ve 2008/15822-20920 sayılı bozma kararının kaldırılmasına, itiraz merciinin suçun sübutu ve unsurları yönünden de inceleme yaparak itirazın kabulüne karar vermesinin isabetli olduğu, ancak yargılamayı sonlandırıcı beraat kararını veremeyeceği, gerekli kararın verilmesi için dosyayı Edirne 1. Sulh Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar vermesi gerektiği gerekçesiyle Edirne 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.06.2008 tarih ve 2008/149 müteferrik sayılı kararının 5271 sayılı CMK'nun 309. maddesi uyarınca yasa yararına bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARI Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararı itiraz üzerine inceleyen mercii tarafından, esasa yönelik yapılan incelemede, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı kaldırılarak, sanığın beraatına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasında çözümlenmesi gereken hukuki uyuşmazlıklar; 1- Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı başvurulabilecek yasa yolunun itiraz mı, yoksa temyiz mi olduğu, 2- Merciince, suçun sübutu ve nitelendirilmesi konularında (esasa ilişkin) değerlendirme yapılıp yapılamayacağı, açıklanmayan hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıkların bu yolla denetlenip denetlenemeyeceğ inin belirlenmesi noktalarında toplanmaktadı r. Uyuşmazlık konularında sağlıklı bir çözüme ulaşılabilmesi için öncelikle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun niteliği ve uygulanma koşullarının incelenmesinde yarar bulunmaktadır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, hukukumuzda ilk kez 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının 23. maddesi ile çocuklar hakkında, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 23. maddesiyle 5271 sayılı Yasanın 231. maddesine eklenen 5-14. fıkralar ile de büyükler için kabul edilmiş, aynı Yasanın 40. maddesiyle 5395 sayılı Yasanın 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılık hariç olmak koşuluyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı koşullara tabi kılınmıştır. Yetişkin sanıklar yönünden başlangıçta şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen bu müessese, 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 23.01.2008 gün ve 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklik ile hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezaları için uygulanabilir hale getirilmiş, şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak uygulanan bu müessese Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Kanunlarında yer alan suçlar ayrık olmak üzere, tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahiptir. Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 19.02.2008 gün ve 346-25 sayılı kararında da bu husus; <Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CYY'nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadı r. Müessesenin yargılama yasasında düzenlenmiş bulunması da onun karma niteliğini değiştirmez> denilmek suretiyle de açıkça vurgulanmıştır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının koşulları; a) Suça ilişkin koşullar; 1- Yapılan yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması, bu değerlendirme, yeni sistemde cezaların içtimaı müessesine yer verilmemesi nedeniyle, her suç yönünden hükmedilen ceza miktarı dikkate alınmak suretiyle yapılacak, sanığın birden fazla suçtan mahkûmiyeti halinde, bu mahkûmiyetlerin toplamı nazara alınmayacak, ancak bu olgular sanığın suç işleme hususundaki eğilimi yönünden değerlendirilebilece ktir. 2- Suçun, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Yasalarında yer alan suçlardan bulunmamalıdır. b) Sanığa ilişkin koşullar; 1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış olması; 2- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesi gerekmektedir. 3- Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, sanığın yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması gerekmektedir. Tüm bu koşulların bulunması halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve sanık beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konularının incelenmesinde; 1- Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı başvurulabilecek yasa yolu, itiraz mıdır, yoksa temyiz midir? Hükmün açıklanmasının geri bırakılması isteminin reddine karar verilmesi halinde hüküm varlık kazanacağından, koşulların varlığı halinde bu hükme karşı başvurulabilecek yasa yolunun temyiz olduğu konusunda bir duraksama bulunmamaktadı r. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı başvurulabilecek yasa yolu ise, 5271 sayılı CYY'nın 231. maddesinin 12. fıkrasında açıkça, "itiraz" olarak belirtilmiştir. Yargıtay C. Başsavcılığı itirazında, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının konusunu oluşturan suçun, sübutu veya nitelendirilmesinde hataya düşüldüğünden bahisle yapılan başvuruların temyiz niteliğinde olduğu ileri sürülmektedir. Suç niteliğine yönelik başvurunun temyiz olarak değerlendirilmesi gerektiği yönündeki görüşün kaynağını 4616 sayılı Yasa ile ilgili yargısal kararlar oluşturduğundan, bu kararların konuya ilişkin çözüm tarzının gerekçelerini incelemekte yarar bulunmaktadır. 4616 sayılı Yasada, bu yasa uyarınca verilen kararlara karşı başvurulacak yasa yolunun belirlenmemesi ve verilen kararın hüküm niteliğinde bulunmaması karşısında, verilen kararın durma kararı niteliğinde olduğu ve 17.12.1930 gün ve 23/31 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, durma kararlarına karşı başvurulacak yasa yolunun da itiraz olduğu yargısal kararlarda kabul edilmiş, ancak başvurunun, suçu 4616 sayılı Yasa kapsamı dışına çıkaracak hususlara ilişkin olması halinde ise yasal bir düzenleme bulunmaması nedeniyle istem temyiz olarak değerlendirilmiş tir. Görüldüğü gibi 4616 sayılı Yasadaki temyiz ve itiraz ayrımının dayanağı bu konuda yasal bir düzenleme bulunmaması ve bu düzenlemenin hukuki niteliğindendir. Oysa 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, durma kararı niteliğinde değildir. Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 gün ve 346-25 sayılı kararında da vurgulandığı üzere bu karar <koşullu bir düşme kararı> niteliğinde olup, anılan maddede yasa yolu da açıkça itiraz olarak öngörülmüştür. Koşulların gerçekleşmesi halinde 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde belirtilen düşme kararı verileceğinden ancak bu aşamada hükümlere ilişkin yasa yolu olan, temyiz yasa yoluna başvurulabileceğ i kabul edilmiştir. Öte yandan, yargılama sistemimizde temyiz yasa yolu, yalnızca hükümler bakımından kabul edilmiştir. Hükümler ise 5271 sayılı CYY'nın 223. maddesinde sınırlı olarak sayılmış olup, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları bunlar arasında yer almadıklarından hüküm niteliğinde de değildir. Ceza yargılamasında yasa yolu, tarafların istemlerine göre değil, yasanın sistematiği ve normları dikkate alınarak belirlenmelidir. Yasada, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı başvurulabilecek yasa yolu hiçbir istisnaya yer vermeksizin açıkça itiraz olarak belirtilmiş olmakla, Yasanın öngörmediği bir istisnayı yargı kararları ile yaratmak, suçun niteliği veya sübuta yönelik başvuruların, yasa yolunu temyiz olarak değiştireceğini kabul etmek olanaksızdır. Bu itibarla Yargıtay C. Başsavcılığının, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının konusunu oluşturan suçun, sübutu veya nitelendirilmesinde hataya düşüldüğünden bahisle yapılan başvuruların temyiz niteliğinde olduğuna ilişkin itiraz nedeni yerinde değildir ve reddine karar verilmelidir. 2- Merciince, suçun sübutu ve nitelendirilmesi konularında (esasa ilişkin) değerlendirme yapılabilir mi, hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar bu yolla denetlenebilir mi? 5271 sayılı CYY'nın 271. maddesi uyarınca, mercii tarafından kural olarak evrak üzerinde ve duruşmasız olarak inceleme yapılabilir. Somut olayda, merciince evrak üzerinde inceleme yapılmış ve kanıt değerlendirmesine girilerek kanıtların, görevi savsama suçunun sübutu için yeterli olmadığı kabul edilip, sanık hakkında beraat kararı verilmiştir. Merciince evrak üzerinde inceleme yapılabildiğinden, itiraza konu karar yönünden yapılacak inceleme de ancak 231. maddenin objektif koşullarının belirlenmesi ile ilgili sınırlı bir inceleme olmalıdır. Duruşmada kanıtlarla doğrudan temas etme olanağı bulunmayan merciin, kanıt değerlendirmesi yaparak yeni bir hüküm tesisi, itiraz kurumunun niteliğine aykırı olacaktır. İtiraz merciince, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının koşullarının bulunup bulunmadığına ilişkin bir değerlendirme yapılmadan, bu karara konu olan ve 231. maddenin 5. fıkrası uyarınca henüz hukuki varlık kazanmamış olan hükmün değerlendirilmesi, 231 ve 271. maddelerdeki düzenlemelere aykırıdır. İtiraz merciince, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar, 231. maddenin 6. fıkrasında yer alan suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ile sınırlı olarak yapılmalıdır. Özel Dairece, mercii kararının bu yönde değerlendirilerek, beraat kararı verilmesinin yasaya aykırı bulunması sonucunda bozulmasına karar verilmesi isabetlidir. Bu itibarla Yargıtay C. Başsavcılığının, merciince esasa yönelik inceleme yapılabileceğine ilişkin itiraz nedeni yerinde değildir ve reddine karar verilmelidir. Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkanı ve Üyeler ise, <Belli koşulları taşıyan mahkumiyet hükümlerinin, 231. maddede belirtilen objektif ve subjektif koşulların gerçekleşmesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına konu olacağı nazara alındığında, itiraz merciince, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının koşulların gerçekleşip, gerçekleşmediğinin belirlenebilmesi için öncelikle buna dayanak teşkil eden hükmü, bu müessese ile bağlı olarak tüm yönleriyle (esastan) inceleme zorunluluğu bulunmaktadır. Nitekim öğretide de aynı görüş vurgulanmıştır. Bu nedenle Yargıtay C. Başsavcılığının ikinci itiraz nedeni yerinde olduğundan kabulüne karar verilmesi gerekir.> görüşüyle karşı oy kullanmışlardır. Sonuç: Açıklanan nedenlerle, 1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının REDDİNE, 2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.02.2009 günü, birinci uyuşmazlık nedeni yönünden oybirliği ile, ikinci uyuşmazlık nedeni yönünden ise oyçokluğuyla karar verildi. (¤¤) |
02-09-2009, 16:52 | #2 |
|
HAGB kararı temyiz edilemez ama itiraz yolu açıktır ama itiraz başvurusu şeklen incelenir yani HAGB şartları var mı vb. Esasa girilmez.
|
06-09-2009, 21:11 | #3 |
|
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı temyiz yolu açık değildir.Üst mahkemeye şekli itiraz yapılabilir ancak hüküm daha sonra açıklanırsa;(sanığın 5 yıl içinde suç işlemesi halinde)hükmün açıklanmasından itibaren,karar temyiz süresi içerisinde temyiz edilebilir.
|
29-09-2009, 19:11 | #4 |
|
Sevgili arkadaşlarım, HAGB kararına karşı temyiz yolunun kapalı olduğunu, itirazında esasa ilişkin yapılamayacağını biliyorum. Konu başlığının altındaki YİBK da denetim süresi boyunca esas incelemesinin yapılmamasının, belki beraat etmesi gereken kişi içi hak ihlali olabileceği belirtilmiş. Denetim süresi içerisinde temyiz başvurusu yapabilmek için bir yöntem bulunabilirmi onu tartışmak istedim
|
04-10-2009, 20:34 | #5 |
|
Temyiz Başvusu Yapılamaz;Ancak
Yerel Mahkemenin verdiği "Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması" kararına karşı kanunumuz temyiz yolunu kapatmıştır,ancak itiraz yolu açıktır.İtiraz mercii ise;Kararı veren mahkemeye en yakın Ağır Ceza Mahkemesi Başkanşlığıdır.Bu müesese gereği fail 5 yıl içerisinde tekrar suç işlememesi halinde hiç suç işlememiş gibi olacaktır.Ancak fail 5 yıl içerisinde suç işlerse o taktirde Geri Bırakılmış karara karşı temyiz yolu açılır.
|
05-10-2009, 14:25 | #6 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Sayın Onur Bey; Verdiğiniz cevap için ellerinize sağlık diyorum ancak Sayın Nescan'ın ikinci mesajına dikkatlice bakarsak, ilk mesajla sorulmak ve tartışılmak istenen mevzuun "Temyiz mi? - İtiraz mı?" olmadığını:
Ceza konusunda iyi değilim. Bilgisi ve düşüncesi olan arkadaşlar için dikkat çekmek istedim. Saygılar... |
05-10-2009, 15:54 | #7 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Bükülmez, itiraz mercii kararı veren mahkemeye en yakın Ağır Ceza Mahkesi değil, bir üst mahkemedir. Sanık denetim süresi içerisinde suç işlediği takdirde mahkumiyet hükmü açıklanacağından temyize tabi olacaktır.Ayrıca suç işlenmemesi nedeniyle verilecek düşme kararı da temyize tabidir. Sayın Nescan'ın sorusuna gelince:Yeni bir düzenleme olmadığı sürece Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması kararını denetim süresi içerisinde temyiz etmek şu aşamada mümkün değildir. Saygılarımla. |
05-10-2009, 18:10 | #8 |
|
Değerli meslektaşlarım;Demek istediğim Yerel Mahkememnin "Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması"kararına karşı olağan kanun yolu olarak ilk başta İtiraz Yolu işletilmeden,Temyiz Yoluna gidilemeyeceğini söylemekti.Bunda bir yanlışlık olduğunu düşünmüyorum.Bu bilgiyi olaya göre belirtmeden,genel olarak belirttim.İtiraz Mercii konusunda ise bir bilgi karışması sonucu,hata yaptığım doğrudur.Üst derece Mahkemesine itiraz edilebilir.
|
06-10-2009, 19:36 | #9 | |||||||||||||||||||||||
|
Maalesef HAGB kararının herhangi bir şekilde temyizi mümkün değildir. Daha önce meslektaşların da ifade ettiği gibi üst derece mahkemesine itiraz yolu açık olup, itiraz mercii HAGB kararını şeklen incelemekte ve işin esasına girmemektedir. Yine daha önce ifade edildiği gibi beraat kararı verilmesi gereken bir dosya da HAGB kararı verildiği takdirde bu karar temyiz edilemeyecek ve sanığın sonuçta mahkumiyeti ile neticelenecektir. Konuya ilişkin düzenlemede değişiklik yapılması gerektiği kanısındayım. Yalnızca HAGB kararına karşı çıkılmakta ise yine itiraz yoluna başvurulması, aksi halde yani kararın esasına ilişkin bir itiraz söz konusu ise temyiz edilebilmesi gibi bir düzenlemenin yapılması yerinde olacaktır. Saygılarımla.. |
07-10-2009, 09:58 | #10 |
|
Değişmesi Gerekir
Evet Bende Kemal Bey gibi "Hükmün açıklanmasının Geri Bırakılması"müesesesinde yeni düzenleme yaparak değişikliğe gidilmesi kanaatindeyim.Zira bu karara İtiraz yoluna gidilebilse de;Mahkeme sadece şartların oluşup oluşmadığı yönünde usuli bir inceleme yapıp esasa girmiyor.
|
08-10-2009, 23:50 | #11 |
|
itirazın hem esasa hemşekle girmesi gerekirki bukadar birbirinin üzerinde denetleme şeklinde kurulmuş adalet sisteminin anlamı olsun vede hakkaniyete uysun... şayet mahkemelerimiz hep doğru kararı veriyor olsaydı yaşanan hadiselere karşı , bukadar temyiz ve üst inceleme ve dahi yargıtaya gerek olmazdı vede bukadar yargıtaydan bozulup geri dönen dosya olmazdı.. mahkumiyet verilen hallerde hata yapılabileceği göz önüne alınmıştırki yargıtay vardır daireleri onlar olmadı genel kurulu v.s yapılar oluşturulmuştur... ya hakkında hagb kararı verilen kişi gerçektende suçsuzsa ... eksik işlem varsa, hakkı beraat ise , bazı olaylar ise bi takım çekinceler sebebiyle esasa ilişkin üst mahkemelerin denetimi dışına çıkarılarak konu hagb durumuna düşülürse ozaman ne olacak...
ayrıca disiplin hukuku bakımındanda garip bir durum doğmaktadır zira sanık 5 yıl suç işlemesse hiç suç işlememiş sayılacak denmektedir... bir memur disiplin suçu işlediği iddiasıyla kurumunca ceza aldığında konu aynı zamanda adli boyutluysa adli yargılamada yapılmaktadr ve adli yargılama esnasında beraat alan memurun disiplin cezası da ortadan kalkmakta ve silinmektedir.. peki bu durumda gerçekten beraati gerektiren bir durumu varsa memurun hagb uygulandığında durum ne olacaktır cezası aynen kalacakmıdır yoksa oda silinecekmidir ve 5 yıl sonunda hiçbir suç işlemesse suçsuz sayılacak denmektedir,, peki bu durum disiplin hukukuna nasıl sirayet edecektir anlaşılamamaktadır... 5 yılı temiz geçirirse suç işlememiş sayılması gerektiğinden verilen disiplin cezasınında silinmesi mi gerekecektir... mahkeme kararlarına hagb durumlarında itirazın kapatılması ise adil yargılanma hakkının ihlali gibi bir durum doğuracağı kanaatindeyim ... |
21-03-2012, 14:27 | #12 |
|
merhaba arkadaşlar,uzun süre önce açılmış bir konu ama ben yeni gördüm. bahsettiğiniz husus benim de kafamı kurcalamakta. ben böyle bir durumda temyiz başvurusu yapılabileceği kanaatindeyim. bizler hukukçuyuz, kanunlarda yer alan ve uygulamada aleyhe durum yaratabilecek hususları ileri sürmeliyiz. söz konusu kanun maddesi uygulandığında Yargıtay kararında da belirtilen aleyhe durumlar ortaya çıkabilmektedir. hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını düzenleyen kanun maddesinde amaç, yalnızca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı temyiz yoluna başvurulamamasıdır. oysa ortada bir mahkumiyet kararı bulunmaktadır. bu kararın bir süreliğine dahi olsa temyiz incelemesi dışında bırakılması hukuka aykırıdır. bu karar da diğer mahkumiyet kararlarıyla eş değerdir. burada fark yalnızca bu mahkumiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasıdır. hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin farklı bir kanun yolu öngörülebilir. ancak verilen mahkumiyet kararının nitelik olarak diğer mahkumiyet kararlarından farklı olmaması nedeniyle, temyiz incelemesi dışında bırakılmasının yerinde olmadığı kanaatindeyim. ben de burada bir soru sormak istiyorum: verilen mahkumiyet kararına karşı temyiz yolunun açık olması gerektiğini savunduğumuza göre, olağanüstü kanun yollarının da açık olacağını savunmamız gerekmiyor mu? yani bir mahkumiyet kararı karşısında yapabileceğimiz her şeyi burada da yapabilir miyiz? ben yapabileceğimiz kanaatindeyim. farklı düşünceleri olanlar da gerekçeleriyle beni aydınlatabilirse sevinirim...
|
26-03-2012, 09:41 | #13 |
|
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının temyizi mümkün olmayıp itiraz edilebilir. ancak hükmün açıklnması krarı verilmesi istenip istenmediği karar verilmeden önce sorulduğundan itiraz da genellikle sonuçsuz kalmaktadır. hakimlerin hemen her kararında hükmün açıklanması vermesi de bence hakimlerin kolaya kaçmasıdır. bir çok dosyada "mademki aksi halde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını istiyor bu işte bir iş var o zaman beraat vermeyeyim" düşüncesi olduğunu düşünüyorum.
|
10-04-2012, 15:46 | #14 |
|
Açıklanması geri bırakılan mahkumiyet hükmüne karşı denetim süresi içinde sadece itiraz yoluna başvurulabilir ancak;
a)Sanığın, denetim süresi içinde kasıtlı bir suçtan mahkum olması veya denetimli serbestlik yükümlülüklerine aykırı davranması halinde, açıklanması geri bırakılan hüküm, mahkeme tarafından açıklanır.Açıklanan bu mahkumiyet hükmü teyize tabidir. b) Sanığın, denetim süresi içinde kasıtlı bir suçtan mahkum olmaması veya denetimli serbestlik yükümlülüklerine aykırı davranmaması halinde ise davanın düşürülmesine karar verilir. Her iki halde de, denetim süresi içinde sanığı sorumluluk altına sokan bir hal yoktur.Sanığın hak arama özgürlüğüne bir kısıtlama getirildiği kanaatinde değilim.Açıklanması geri bırakılan hükmümden dolayı sanık hakkındaki mahkumiyet kararının açıklaması için sanığın kasıtlı bir suçtan mahkum olması veya denetimli serbestlik yükümlülüklerine aykırı davranması gerekmektedir.Bu halde de sanığın açıklanan hüküme karşı temyiz hakkı mevcuttur. Başka bir deyişle, sanığın, açıklanması geri bırakılan hüküm nedeniyle, denetim süresi içinde,hakkını aramasını gerektirecek (denetim yükümlülüklerinden başka) bir yaptırım yoktur.Sanık, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlerse,açıklanması geri bırakılan hükmün açıklamasıyla mağduriyetinin doğduğunu, hükmün usul ve yasaya aykırı olduğunu düşünüyorsa pekala söz konusu hükmü temyiz edebilir. |
01-12-2012, 06:37 | #15 |
|
sayın esra esra hagb kararı mahkumiyet kararı değildir. mahkeme kararı veriyor ancak hükmü açıklamıyor. denetim süresi içerisinde sanık yeni bir suç işlemez ise bu kararda ortadan kalkıyor. örneğin erteleme kararı mahkumiyettir. ancak hagb kararı mahkumiyet kararı değildir. sanık denetim süresini doldurmadan yeni bir suç işlerse o zaman mahkeme yeniden görülüyor hüküm açıklanıyor. açıklanan bu hükümde genel temyiz kuralları çerçevesinde temyiz edilebilir. kısacası hagb kararı askıda bir karardır ve sanık denetim süresi içerisinde suç işlemezse mutlak butlanla yok hükmündedir.hukuksal anlamı da şudur: Olan olay hiç olmamış kabul edilir.saygılarımla
|
12-08-2013, 18:26 | #16 |
|
Hagb Kesinlikle Bir Hükümdür Ve Temyiz Edilebilmelidir.
Menfi Tespit Davasi Sirasinda Sunulan Belgeye Sahtecilik Iddiasiyla Itiraz Edildi. Savci Kendince Şüphe Var Dedi Ve Iddianame Hazirladi Ve Ceza Mahkemesinde Dava Açildi. Şimdi Bu Dava Sonucunda Berat Karari Verilmesi Ile Hükmün Açiklanmasinin Geri Birakilmasi Karari Verilmesinin, Menfi Tespit Davasini Etkileme Yönünden Sanik Açisindan Bir Fark Oluşturup Oluşturmayacağnı söylemek mümkün müdür ? bu hususta Bilgilerinizi Almak Isterim.
|
12-08-2013, 21:24 | #17 | |||||||||||||||||||||||
|
Şu söylediğiniz yorumla ceza mahkemesi kararlarının yok hükmünde sayılmasının uzaktan yakından alakası yok.5 sene uslu durulursa yalnızca düşme kararı verilir.Soruya gelince hagb verilmez ya da verilir ancak itiraz mercii hagb'yi itiraz üzerine kaldırır neticesinde de mahkumiyet açıklanırsa ancak o zaman temyize gidilebilir.Süre tutum dilekçesi verilirse gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 7 gün içinde temyize başvurulabilir. |
20-09-2013, 21:58 | #18 |
|
Kişi hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını isteyip istememe hakkına sahiptir. Bu seçimi sonucunda geri bırakılma kararına karşı temyiz söz konusu değildir. Hak kaybı da bulunmamaktadır, hüküm açıklandığı andan itibaren temyiz etmesi mümkündür. Bitmemiş bir yargılamada temyiz mümkün değildir. Sonuçta denetim süresinde de yargılamanın aslında uykuya benzer bir durumda olduğu düşünülmelidir.
|
10-07-2015, 15:58 | #19 |
|
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına itiraz halinde, mahkemeler itirazı yalnızca şeklen değerlendiriyor ancak esasa ilişkin karar vermiyorlardı. aşağıdaki kararla yeni karşılaştım ve paylaşmak istedim. bu karara göre HAGB kararına itiraz halinde, itiraz mahkemesi esasa ilişkin değerlendirme yapabilir.
YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ E. 2014/32524 K. 2014/37202 T. 29.12.2014 • ELEKTRİK ENERJİSİ HAKKINDA HIRSIZLIK ( Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararının Verildiği Tarihte Sanıkların Kurum Zararını Tamamen Tazmin Ettiği - Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına Dair Yapılan İtirazın Kabulü Sonrası Yeniden Dosyayı Ele Alan Mahkemenin Ceza Verilmesine Yer Olmadığına Karar Vermesi Gerektiği ) • HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI KARARINA İTİRAZ ( Merciinin Suça ve Sanığa İlişkin Objektif Uygulama Koşullarının Var Olup Olmadığı ve Hem Maddi Hem de Hukuki Anlamda İşin Esasına Girmek Suretiyle Aykırılık Görmesi Halinde Sadece Gerekçesini Göstermek Suretiyle İtirazı Kabul Edip Başkaca Bir İşlem Yapmaksızın Mahkemesine Göndermesi Gerektiği - Elektrik Enerjisi Hakkında Hırsızlık ) • İTİRAZ MERCİİNİN YETKİSİ ( Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararına Karşı Yapılan İtiraz Üzerine Merciince Esasa Müessir İnceleme Yapılabileceği/Suç Niteliğinin Değiştiğine Yönelik Başvuruların da İtiraz Merci Tarafından Değerlendirilebileceği - İtiraz Merciinin Görevli Mahkemenin Yerine Geçerek Hükmü Açıklayamayacağı ) • ZARARIN TAZMİN EDİLMESİ ( Elektrik Enerjisi Hakkında Hırsızlık/Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararının Verildiği Tarihte Sanıkların Kurum Zararını Tamamen Tazmin Ettiği - İtirazın Kabulü Sonrası Yeniden Dosyayı Ele Alan Mahkemenin Ceza Verilmesine Yer Olmadığına Karar Vermesi Gerektiği ) 5237/m.163 5271/m.231,267,271 6352/m.Geç.2 ÖZET : Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı yapılan itiraz üzerine merciince esasa müessir inceleme yapılabileceği gibi, suç niteliğinin değiştiğine yönelik başvurular da itiraz merci tarafından değerlendirilebilir. İtiraz merciinin, görevli mahkemenin yerine geçerek hükmü açıklaması mümkün değildir. İtiraz merci CMK'nın 231. maddesinin 6. fıkrasında yer alan suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ve hem maddi hem de hukuki anlamda işin esasına girmek suretiyle aykırılık görmesi halinde sadece gerekçesini göstermek suretiyle itirazı kabul edip başkaca bir işlem yapmaksızın mahkemesine göndermeli; yeniden dosyayı ele alan hâkim ise itirazın kabulü gerekçesi ile sınırlı kalarak görevsizlik, düşme ya da ceza verilmesine yer olmadığına şeklinde karar vermek suretiyle sınırlı olarak hükmü değiştirebilmelidir. Somut olayda, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verildiği tarihte sanıkların kurum zararını tamamen tazmin ettikleri anlaşıldığından, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair yapılan itirazın kabulü sonrası yeniden dosyayı ele alan mahkemenin 6352 sayılı Kanun'un geçici 2/2. maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığına karar vermesi gerekir. DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü: KARAR : Elektrik enerjisi hakkında hırsızlık suçundan sanıklar Erdal, Canan ve Hüseyin'in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun'un 84. maddesi ile değişik 163/3, 168/5 ve 62/1. maddeleri gereğince 6 ay 20 gün hapis cezası ile ayrı ayrı cezalandırılmalarına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231/5. maddesi gereğince hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına dair, Kuşadası 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.07.2012 tarihli ve 2011/491 esas, 2012/544 sayılı kararına karşı sanık Canan tarafından yapılan itirazın reddine ilişkin, Söke 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 22.10.2012 tarihli ve 2012/143 değişik iş sayılı kararını müteakip, katılan kurum vekili tarafından lehine vekalet ücretine hükmedilmemesine yönelik yapılan itirazın reddine dair, Söke 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.03.2014 tarihli ve 2014/232 değişik iş sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 17.07.2014 gün ve 2014/14751/49348 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04.09.2014 gün ve 2014/281852 sayılı tebliğnamesiyle 2. Ceza Dairesine gönderildiği, ilgili dairenin de 15.10.2014 tarih ve 2014/29574 esas ve 2014/23500 sayılı görevsizlik kararı ile dairemize gönderdiği kanun yararına bozma isteyen tebliğnamenin incelenmesinde; 1- ) Kuşadası 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.07.2012 tarihli ve 2011/491 esas, 2012/544 sayılı kararı yönünden, sanıklar Erdal ve Hüseyin haklarında karar tarihinde yürürlükte bulunan 6352 sayılı Kanun'un geçici 2/2. maddesi gereğince zararı soruşturma aşamasında tamamen tazmin ettikleri dikkate alındığında mahkumiyet kararı verilmemesi gerektiği gözetilmeksizin, aleyhlerine sonuç doğuracak şekilde ayrı ayrı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinde, 2- ) Söke 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 22.10.2012 tarihli ve 2012/143 değişik iş sayılı kararı yönünden, merciince itiraz incelemesinin Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.01.2013 tarihli ve 2012/10-534 esas, 2013/15 sayılı kararında da belirtildiği üzere 5271 sayılı Kanun'un231. maddesindeki koşulların oluşup oluşmadığının yanı sıra suçun sübutuna ilişkin de incelenmesi gerekeceğinden, sanık Canan'ın itirazları doğrultusunda, sanığın karar tarihinde yürürlükte bulunan 6352 sayılı Kanun'un geçici 2/2. maddesi gereğince zararı soruşturma aşamasında tamamen tazmin ettiği dikkate alındığında mahkumiyet kararı verilmemesi gerektiği gözetilmeksizin, aleyhine sonuç doğuracak şekilde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde, 3- ) Söke 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.03.2014 tarihli ve 2014/232 değişik iş sayılı kararı yönünden, merciince itiraz incelemesinin Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.01.2013 tarihli ve 2012/10-534 esas, 2013/15 sayılı kararında da belirtildiği üzere 5271 sayılı Kanun'un231. maddesindeki koşulların oluşup oluşmadığının yanı sıra suçun sübutuna ilişkin de incelenmesi gerekeceğinden, katılan kurum vekilinin lehine vekalet ücretine hükmedilmemesine yönelik itirazlarının reddine karar verilmesinde, isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK.nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur. Somut olayda açıklığa kavuşması gerekli üç temel sorun vardır: a ) İtiraz merciinin inceleme yetkisinin CMK'nın 231. maddesinin 6. fıkrasında yer alan suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ile sınırlı olarak mı yoksa kararın hem maddi hem de hukuki anlamda ve her açıdan incelenmesinin mümkün olup olmadığı, b ) Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararının usul ve yasaya aykırı olduğunun tespiti halinde CMK'nın 271/2. fıkrası uyarınca itiraz merciinin, kararı veren alt dereceli mahkemenin yerine geçerek itiraz konusu hakkında da kanuna aykırılığı sona erdirecek şekilde karar vermeye yetkili olup olmadığı, c ) İtiraz merciinin verilen kararı esasa yönelik olarak bozması ve mahkemesine hükmün açıklanması için göndermesi halinde, dosyayı yeniden ele alan hakimin, hükmü olduğu gibi açıklamasının mı zorunlu olduğu yoksa hükümde esaslı değişiklik yapıp yapamayacağı hususlarında toplanmaktadır. Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Özetle, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün, denetim süresi zarfınca bir takım koşullarla askıda kalmasını, eğer bu süre yükümlülüklere uygun geçirilmişse, hükmün sanık hakkında hiçbir hukuki sonuç doğurmamasını sağlayan bir kurumdur. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 19.02.2008 gün ve 2006/6-346-25 sayılı kararında belirtildiği üzere sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK'nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Müessesenin usûl kanununda düzenlenmiş bulunması da onun karma niteliğini değiştirmez. İtiraz ise, henüz kesinleşmemiş hâkim veya mahkeme kararlarında hata veya hukuka aykırılıkların bulunduğu gerekçesiyle bu kararlarının daha yüksek bir makama maddî ve hukukî bakımdan incelenmesini ve denetlenmesini sağlamak için yapılan olağan bir kanun yolu başvurusudur. Diğer bir anlamda itirazın konusu "hüküm" olarak nitelendirilen son kararlardan önce verilen ve son karara esas teşkil etmeyen ara kararlardır. a- ) İtiraz merciinin inceleme yetkisinin CMK'nın 231. maddesinin 6. fıkrasında yer alan suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ile sınırlı olarak mı yoksa kararın hem maddi hem de hukuki anlamda ve her açıdan incelenmesinin mümkün olup olmadığı sorunu; Öğretide itiraz merciinin inceleme usulü ve kapsamına ilişkin çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bu konuda CGK'nun 22.01.2013 tarih ve 2012/10-534 esas 2013/15 sayılı kararında farklı akademik görüş ve düşüncelere ayrıntısı ile yer verilmiştir. Buna göre itiraz merciince, esasa müessir inceleme de yapılabileceğinden, suç niteliğinin değiştiğine yönelik başvurular da itiraz merci tarafından değerlendirilebileceği hususu öğretide ittifakla kabul görmekte olup aynı şekilde yukarıda anılan Ceza Genel Kurulu Kararında da bu husus oyçokluğu ile kabul edilmiştir. b- ) Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararının usul ve yasaya aykırı olduğunun tespiti halinde CMK'nın 271/2. fıkrası uyarınca merciin, kararı veren alt dereceli mahkemenin yerine geçerek itiraz konusu hakkında da kanuna aykırılığı sona erdirecek şekilde karar vermeye yetkili olup olmadığı sorunu; Yukarıda açıklandığı üzere, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kurumu; CMK'nın 267 ilâ 271. maddeleri arasında düzenlenen olağan kanun yolu olan itirazdan niteliği ve sonuçları itibariyle farklılık arzeder. CMK'nın 271/ 2. fıkrasında "itiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da bir karar verir" hükmünü düzenlemiştir. "Hâkim ve Mahkeme Kararları" ceza yargılamasını sona erdirmeyen, aksine yargılamanın devamını ve ilerlemesini sağlayan ( arama, elkoyma, yakalama, tutuklama, görevsizlik, yetkisizlik, disiplin hapsi, eski hale getirme isteminin reddi, hâkimin reddi isteminin reddi vb ) ve son kararı hazırlayıcı ceza yargılaması hukuku işlemleridir. İtiraz yasa yolu çoğu zaman CMK'nın 267. maddede açıklandığı üzere hâkim kararları ile kanunun gösterdiği istisnaî hallerde mahkeme kararlarına karşı başvurulan olağan kanun yolu olmakla birlikte, itiraz üzerine Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararının kaldırılması halinde, daha önce CMK'nın 223. maddesi kapsamında kamu davasını sona erdirecek ve hukuken "Hüküm" niteliğini kazanacak bir sonuç doğurduğu için anılan Kanunun 271/2 fıkrası uyarınca daha önce hiç açıklanmayan ve henüz hüküm niteliğini kazanmayan bir hâkim kararının, görevli ve yetkili mahkeme yerine geçerek itiraz mercî tarafından açıklanması "doğal hâkim ilkesi"ne aykırı olduğu gibi bu kurumun düzenleniş amacının dışına çıkılması sonucunu doğuracaktır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmeden önce toplanan delillere göre; suçun sübûtu ve nitelendirilmesine ilişkin kesin bir kanaat oluştuktan sonra hâkim duruşmada hükmü kuracak ancak açıklamayacaktır; hüküm açıklanmadığı için de usul hukuku anlamında kamu davasını sona erdirmediğinden "hüküm" niteliğini değil ancak itirazı kabil bir "hâkim kararı" niteliğini kazanmış olacaktır. Görüldüğü üzere CMK'nın 231/12. fıkrasında belirtilen itiraz, CMK'nın 267 ve devamı maddelerinde düzenlenen olağan itiraz yasa yolundan açıkça farklılık göstermektedir. İşte bu nedenle Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararına karşı yapılan itiraz durumunda CMK'nın 271/2 fıkrasında belirtildiği üzere itiraz merciinin, görevli mahkemenin yerine geçerek hükmü açıklaması mümkün değildir. Zira bu şekilde merciin hükmü açıklamasının iki temel sakıncası vardır. Birincisi, CMK'nın 271/4. fıkrasına göre merciin, itiraz üzerine verdiği kararlar kesin olduğundan açıklanan bu hüküm nedeniyle temyiz ya da istinaf kanun yoluna başvurulması da mümkün olmayacaktır. İkincisi ise, Hüküm CMK'nın 271/1. cümlesi uyarınca duruşma açılmaksızın dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda açıklanacağından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesindeki 'adil yargılama' ilkesi kapsamında ceza yargılamasının evrensel ve vazgeçilemez ilkeleri olan 'vasıtasızlık', 'aleniyetlik' ve 'sözlülük' ilkeleri de açıkça ihlal edilmiş olacaktır. İşte açıklanan bu nedenle de CMK'nın 231/12. fıkrasında düzenlenen "itiraz" bir çok cihetle CMK'nın 267. maddede tanımlanan "itiraz" müessesesinden farklılık arzettiğinden dosyayı her yönüyle inceleyen üst mercii Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararında bir aykırılık gördüğünde verilen kararı bozup, bozma gerekçesini de gösterdikten sonra başkaca işlem yapmadan hükmü açıklamak üzere mahkemesine göndermek ve bu şekilde dosyadan el çekmek zorundadır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 26.10.2010 gün ve 182-209 sayılı kararında da; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yapılan itirazı inceleyen merciin, itirazı yerinde görmesi halinde dosyayı hükmün açıklanması için yargılamayı yapan asıl mahkemesine göndermesi gerektiği hususu kabul edilmiştir. c- ) Son olarak merciin bozma kararı üzerine görevli mahkemenin bozma doğrultusunda hükmü değiştirmesinin mümkün olup olmadığı sorununun açıklığa kavuşması gerekmektedir. CMK'nin 231/11. fıkrasındaki açık düzenleme karşısında bu mümkün görülmemektedir ancak kovuşturma aşamasında sanığın ölmesi, şikayete bağlı suçlarda müştekinin şikayetini geri alması, TCK'nın 167. maddesindeki şahsî cezasızlık sebebinin varlığı ya da somut olayda olduğu üzere yasal düzenleme sonucu CMK'nin 223/4 maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi veya suçun niteliği itibariyle mahkemenin görevsiz olması gibi, itiraz öncesi ya da sonrasında ortaya çıkacak yasal nedenlerin varlığı halinde hâkimin hükmü değiştirmesinin mümkün olup olmadığının belirlenmesinden önce evrensel ceza hukuku ilkesi olan "lekelenmeme hakkı" ve "usul ekonomisi ilkesi" kavramları üzerinde durulmasında yarar vardır. Usul ekonomisi, medenî yargılama hukukuna egemen olan ilkelerden birisidir. Anayasanın 141. maddesinin dördüncü fıkrasında "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir" denilmiştir ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 77. maddesinde ifade edilen emredici nitelikteki bu ilke, yargılamanın amacına hizmet eden araçlardan biridir. Usul ekonomisi, kanunlarda öngörülen düzenleme çerçevesinde yargılamanın kolaylaştırılmasını, yargılamada öngörülen olağan zaman süresinin aşılmamasını ve gereksiz gider yapılmamasını amaçlar ve bunu hâkime bir görev olarak yükler. Bu bağlamda, "basitlik", "hızlılık" ve "ucuzluk" usul ekonomisini oluşturan öğeler olarak ortaya çıkar. ( Prof. Dr. Ejder Yılmazdergiler.ankara.edu. tr ) Lekelenmeme hakkı ise kısaca; Anayasamız'ın 38. maddesinin 4. fıkrasında düzenlenen "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." hükmü uyarınca masumiyet karinesinin doğal sonucu olan bir haktır. Ceza yargılamasında sanığın en önemli haklarından biri olan lekelenmeme hakkı suç şüphesi nedeniyle hakkında soruşturma ya da kovuşturma yürütülen kişinin bu işlemlerden dolayı şeref ve haysiyetinin zarar görmemesi, toplum içindeki saygınlığının zedelenmemesi, hakkında henüz kesin hüküm verilmemiş kişinin masumiyetine zarar verecek, kişiyi toplum nezdinde mahkûm edecek nitelikte her türlü davranıştan kaçınmak olarak tanımlanabilir. İtirazın kabulü üzerine dosyayı yeniden ele alan alt dereceli mahkeme yukarıdaki açıklamaların ışığı altında delil değerlendirmesi yapmaksızın derhal "düşme", "red", "ceza verilmesine yer olmadığına" ve "görevsizlik" gibi kararlardan birisini vermesi gerekiyor ise artık istisnaî ve sınırlı olmak üzere hükmü değiştirerek yeni bir hüküm verebilecektir. Sanığın öldüğünü bile bile derhal düşme kararı yerine hükmün açıklanması ya da 6352 sayılı Kanunun geçici 2. maddesi ile getirilen düzenlemede olduğu gibi kurum zararının ödendiği konusunda tereddüt bulunmayan hallerde ya da TCK'nın 167/1. maddesi kapsamında aile nüfus kayıt tablosuna göre mağdurla akraba bağı bulunan sanık hakkında emredici hüküm gereği derhal "ceza verilmesine yer olmadığına" ilişkin karar verilmesi gerekirken mahkumiyet hükmü tesis edilmesi, sanığın mağduriyeti anlamına gelecektir. Zira açıklanan hükmün temyiz edilmesi halinde temyiz sürecinde kamu davası hâlâ derdest olduğundan "lekelenmeme hakkı"; hükmün temyiz edilememesi nedeniyle kesinleşmesi halinde desomut olayda gibi- "kanun yararına bozma" yoluna gidilmek suretiyle "usul ekonomisi ilkesi" ihlal edilmiş olacaktır. Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı özetle; Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararına itiraz halinde, mercii CMK'nın 231. maddesinin 6. fıkrasında yer alan suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ve hem maddi hem de hukuki anlamda işin esasına girmek suretiyle aykırılık görmesi halinde sadece gerekçesini göstermek suretiyle kararı bozup başkaca bir işlem yapmaksızın mahkemesine gönderecek; yeniden dosyayı ele alan hâkim bozma gerekçesi ile sınırlı kalarak Ceza Genel Kurulu'nun 22.01.2013 tarih, 2012/10-534 esas ve 2013/15 sayılı kararı doğrultusunda görevsizlik, düşme ya da ceza verilmesine yer olmadığına şeklinde karar vermek suretiyle sınırlı olarak hükmü değiştirebilecektir. Somut olayda, A... A.Ş. tarafından mahkemeye gönderilen 18 Kasım 2011 tarihli yazı cevabına göre sanıkların borcunun bulunmadığı bildirilmiştir. 6352 sayılı Yasanın geçici 2. maddesine göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verildiği 19.07.2012 tarihi itibariyle sanıkların kurum zararını tamamen tazmin ettikleri anlaşıldığından ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiş; yerel mahkeme tarafından, bozma ilamı doğrultusunda ödeme nedeniyle mahkumiyet dışında bir karar verileceğinden vekalet ücretine hükmedilmemesinde bir isabetsizlik bulunmadığından itirazın bu yönüyle reddine karar verilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmış olmakla; Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay C.Başsavcılığının ihbar yazısı incelenen dosya içeriğine göre kısmen yerinde görüldüğünden kabulü ile; 1- ) Katılan kurum vekili tarafından lehine vekalet ücretine hükmedilmemesine yönelik yapılan itirazın reddine dair Söke 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.03.2014 tarihli ve 2014/232 değişik iş sayılı kararında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından REDDİNE, 2- ) Kuşadası 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.07.2012 tarihli ve 2011/491 esas, 2012/544 sayılı kararına karşı sanık Canan tarafından yapılan itirazın reddine ilişkin Söke 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 22.10.2012 tarihli ve 2012/143 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin 4. fıkrasının ( b ) bendi uyarınca BOZULMASINA, 3- ) Kuşadası 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.07.2012 tarihli ve 2011/491 esas, 2012/544 sayılı kararı yönünden, sanıklar Erdal ve Hüseyin haklarında karar tarihinde yürürlükte bulunan 6352 sayılı Kanun'un geçici 2/2. maddesi gereğince zararı soruşturma aşamasında tamamen tazmin ettikleri dikkate alındığında CMK'nın 223/4 maddesi gereğince Ceza verilmesine yer olmadığına kararı verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, aleyhlerine sonuç doğuracak şekilde ayrı ayrı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinde isabet bulunmadığından Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin 4. fıkrasının ( b ) bendi uyarınca BOZULMASINA, SONUÇ : Sonraki işlemlerin mahkemesince yerine getirilmesine, dosyanın mahalli mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. |
12-12-2015, 10:53 | #20 |
|
HAGB için temyize gidilemez.
|
20-01-2016, 10:07 | #21 |
|
HAGB'de "itiraz edilcek merci, süresi vb." açık bir şekilde belirtilmelidir.
eğer belirtilmemişse, süre başlamamış kabul ediliyor. özellikle süre geçirildikten sonra, itiraz yoluna gidilmiş ve süreden red kararı verilmiş olaylarda, Kanun yararına bozma yoluna gidilerek Ceza işleri genel müdürlüğünden "itiraz veya temyiz edilecek merci ve süresi -anayasa'ya göre- açıkça belirtilmediğinden sürenin kaçırılması söz konusu değildir. Bu nedenle süresinde itiraz edildiği kabul edilmelidir." şeklinde çokça karar gördüm. |
19-09-2020, 21:27 | #22 |
|
HAGB istinaf yahut temyize kapalı itiraz yolu açıktır. Şartları oluştuğu takdirde yargılamanın yenilenmesi ve yargıtay cumhuriyet başsavcılığının itiraz yolu denenebilir.
HAGB ilişkin detalı bilgi için bu yazıya bakabilirsiniz |
27-12-2020, 11:20 | #23 |
|
İKİNCİ BÖLÜM
Kanun Yararına Bozma Kanun yararına bozma Madde 309 – (1) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir. (1) (2) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtayın ilgili ceza dairesine verir. (3) Yargıtayın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse, karar veya hükmü kanun yararına bozar. (4) Bozma nedenleri: a) 223 üncü maddede tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkeme, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verir. b) Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilir. Bu hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz. c) Davanın esasını çözüp de mahkûmiyet dışındaki hükümlere ilişkin ise, aleyhte sonuç doğurmaz ve yeniden yargılamayı gerektirmez. d) Hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmeder. (5) Bu madde uyarınca verilen bozma kararına karşı direnilemez. Eğer ki bu durumlardan birisi varsa bence mahkemece verilen karar hükmnün açıklanmasının geri bırakılması kararı olarak kesinleşmiş olsa bile, kanun yararına temyiz yoluna başvuru hakkı vardır. Sonuç olarak yargıtay ve istinaf incelemesinden geçmeden kesinleşmiş hükümler için başvuru yolu açılmış olsa da, her ne kadar itiraz kanun yolu burada sayılmamış olsa da kesinleşmiş hagb kararına ilişkin Ağır Ceza Mahkemelerinin sadece usul yönünden inceleme yapıyor olması da belirtilmek şartıyla kanun yoluna temyiz başvurusu yapılabilir.. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
hükmün açıklanmasının geri bırakılması | Av.TOLGAA | Meslektaşların Soruları | 11 | 09-12-2011 14:05 |
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması | eliferdogan | Meslektaşların Soruları | 36 | 12-10-2010 20:25 |
hükmün açıklanmasının geri bırakılması | olcsvl | Meslektaşların Soruları | 1 | 28-04-2009 23:26 |
hükmün açıklanmasının geri bırakılması | miss_lawyer | Meslektaşların Soruları | 2 | 16-07-2008 07:42 |
Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmaması Kararına; İtiraz mı? Temyiz mi? | Av.Dursun KARACA | Meslektaşların Soruları | 4 | 30-03-2008 20:40 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |