| 
		 
			
			 
			
			
			
			
		 
			
				  
				
		
	  | 
	
	
		
			
			
				 
				
			 
			 
			
		
		
		
		Daha önce benzer konularda arkadaşlar karr paylaşmışlar. Umarım yardımı olur.. 
  
    
    
    
      
        | 
         | 
         | 
        
         | 
       
      
        | 
         | 
        
        Bir banka 2010 yılında tarımsal kredi sözleşmesi imzalatarak A kişisine kredi vermiştir. Müşterek kefil ve ipotek borçlusu olarak da okuma yazma bilmeyen, 80 küsur yaşında olan B kişisi sadece imza attırılarak borçlandırılmıştır. Borçlu kişi müvekkilin babasıdır. Şimdi ise ipoteğin paraya çevrilmesi durumu ile karşı karşıyalar.Hatta icra dosyası satış aşamasına gelmiş 15 gün sonra ilk açık artırma yapılacaktır. İpotek borçlusu hakkında 6 ay önce alınmış yaşlılık ve bunama durumuna ilişkin doktor raporu vardır. İpotek edilen yerlerde müvekkilin babasının verimli tarla arazileridir. 
 
1.Öncelikle benim sorum satışın düşmesi sağlanabilir mi?2.Okuma yazma bilmeyen kişiden imza karşılığı ipotek ve kefillik alınabilir mi?  
ve yapılabilecek diğer varyasyonlar.
         | 
        
         | 
       
      
        
          | 
        
         | 
        
          | 
       
     
     | 
   
 
  
    
    
    
      
        | 
         | 
         | 
        
         | 
       
      
        | 
         | 
        
        Yargıtay 13 HD'nin içtihadı yardımcı olur umarım... 
 
E:2002/15303 - K:2003/2391 
SÖZLEŞMENİN İPTALİ DAVASI ( Hata ve Hile Nedeni ile Tapusuz Taşınmaz Mal Devir Sözleşmesinin İptali Talebi ) 
İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KARARI ( İmza Vazına M.Olmayan veya İmza Bilmeyen  Kişiler Tarafından Verilen Senedin ihtiyar Heyeti ve Mahallince Tanınan  İki Kişi Tarafından onaylanmadıkça Sözleşmenin Hükümsüz Olması ) 
ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA VAADİ ( Davacının Kızı Olan Davalıya Ölünceye Kadar  Bakma Vaadi ile Tapusuz Tarlasını Devretmek İsterken Satış Yapmış  Olması ) 
YAŞLI OLMASI VE OKUR-YAZAR OLMAMASI ( İmza Vazına M.Olmayan veya İmza  Bilmeyen Kişiler Tarafından Verilen Senedin İhtiyar Heyeti ve Mahallince  Tanınan İki Kişi Tarafından onaylanmadıkça Sözleşmenin Hükümsüz Olması ) 
ÖZET : 
BK. 15, Noterlik Kanunu 86 ve 87. maddelerine göre ilgili okuma ve yazma  imkanına sahip değilse hazır bulundurulan iki tanık huzurunda maksadını  notere beyan eder. Noter bu beyanı yazdıktan sonra tutanağı okur ilgili  ve taraflar beyanın aynen yazıldığını beyan ettikten sonra altı  imzalanır. 12.2.1930 tarih ve 29/30 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına  göre imza vazına muktedir olmayan veya imza bilmeyen kişiler tarafından  verilen senedin ihtiyar heyeti ve mahallince tanınan iki kişi  tarafından onaylamadıkça sözleşmenin hükümsüz olduğu açıklanmıştır. Bu  nedenle okur-yazar olmayan tarafça Noter huzurunda düzenlenmiş olan  senedin, iki tanık önünde okunup beyana uygun olduğu bildirildikten  sonra az yukarıda açıklanan İçtihat ve Noterlik Kanunu'nun ilgili  maddelerinin ışığı altında değerlendirilmesi gerekir. 
DAVA : 
Taraflar arasındaki iptal davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda  yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün  davacı avukatı tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine  ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde taraflardan gelen  olmadığından incelemenin evraklar üzerinde yapılmasına karar verildikten  sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin  süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: 
KARAR : 
Davacı, kızı olan davalıya ölünceye kadar bakma vaadi ile evini vermek  istediğini, ancak okuma yazma bilmediğini, bilahare noterden satış  gösterildiğini öğrendiğini, kendilerine bakmayıp eziyet ettiklerini  ileri sürerek hata ve hile nedeniyle 5.7.2000 tarihli tapusuz taşınmaz  mal devir sözleşmesinin iptalini talep etmiştir. 
Davalı, yardım amacıyla evin düşük bedelle satıldığını, hata, hile olmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir. 
Mahkemece, tanık beyanlarına, ceza dosyasına ve sözleşmenin noter  huzurunda yapılmış olduğuna dayanılarak ispat edilemeyen davanın reddine  karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. 
Taraflar arasındaki sözleşme tapusuz taşınmazın satışından  kaynaklanmaktadır. Davacı sözleşme içeriğine vukuf peyda etmediğinin  kendisinin okur yazar olmadığını, ölünceye kadar bakma vaadi ile satış  yapmak isterken satış yapılmış olduğunu, kızı olan davalının kendilerini  evden çıkarmak istediğini de öğrendiğini bildirerek bu davayı açmıştır. 
Davalı ise sözleşmenin yöntemine uygun yapıldığını, davacının sözleşme münderecatına vakıf olduğunu savunmuştur. 
Dosyadaki 5.7.2000 tarihli 15377 yevmiye nolu sözleşmede davacının yaşlı  olduğu ve okur yazar olmadığının vurgulandığı açık ve belirgindir. BK.  15, Noterlik Kanunu 86 ve 87. maddelerine göre ilgili okuma ve yazma  imkanına sahip değilse hazır bulundurulan iki tanık huzurunda maksadını  notere beyan eder. Noter bu beyanı yazdıktan sonra tutanağı okur ilgili  ve taraflar beyanın aynen yazıldığını beyan ettikten sonra altı  imzalanır. 12.2.1930 tarih ve 29/30 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına  göre imza vazına muktedir olmayan veya imza bilmeyen kişiler tarafından  verilen senedin ihtiyar heyeti ve mahallince tanınan iki kişi  tarafından onaylamadıkça sözleşmenin hükümsüz olduğu açıklanmıştır. Bu  nedenle okur-yazar olmayan tarafça Noter huzurunda düzenlenmiş olan  senedin, iki tanık önünde okunup beyana uygun olduğu bildirildikten  sonra az yukarıda açıklanan İçtihat ve Noterlik Kanunu'nun ilgili  maddelerinin ışığı altında değerlendirilmesi gerekirken mahkemece  bunlara aykırı olarak okunduğu bildirilmemiş olan senede itibar edilerek  davanın kabulü yerine reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya  aykırı olup, bozma nedenidir. 
SONUÇ : 
Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı temyiz edilen hükmün davacı  yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 6.3.2003  gününde oybirliğiyle karar verildi.
         | 
        
         | 
       
      
        
          | 
        
         | 
        
          | 
       
     
     | 
   
  
  
    
    
      
        
        
          
            
              | 
            
            Alıntı: | 
            
              | 
           
         
         | 
        
         | 
        
        
        
          
            
              | 
            
            
            Yazan Av.Olcay Pehlivanlıoğlu | 
            
              | 
           
         
         | 
        
        
        
         | 
       
     
    
      
        | 
         | 
         | 
        
         | 
       
      
        | 
         | 
        
        Aşağıda vermiş olduğum Yargıtay kararı umarım yardımcı olur. 
 
Saygılarımla 
 
 
T.C. 
 
YARGITAY 
 
HUKUK GENEL KURULU 
 
E. 1979/3-1702 
 
K. 1982/965 
 
T. 22.12.1982 
 
• BONO BEDELİNİN İSTENMESİ ( Bonoda Bulunan Parmak İzini Davalının İnkar Etmesi ) 
 
• PARMAK İZİ ( Senetteki Parmak İzinin Borçluya Aidiyetinin ve Bizzat  Borçlu Tarafından Basıldığının İhtiyar Kurulunca ve O Yerde Tanınmış  İki Tanık Tarafından Onaylanması ) 
 
• SENET ( Senetteki Parmak İzinin Borçluya Aidiyetinin ve Bizzat  Borçlu Tarafından Basıldığının İhtiyar Kurulunca ve O Yerde Tanınmış İki  Tanık Tarafından Onaylanması ) 
 
• OKUMA YAZMA BİLMEYENİN SENET VERMESİ ( Senette İmza Yerine Parmak İzi Kullanılabilmesi ) 
 
• YAZILI DELİL BAŞLANGICI ( Mühür Basılmış Senet ) 
 
• ALACAK DAVASI ( Sened Bedelinin Ödenmemesi ) 
 
• SENEDİN KESİN DELİL SAYILMASI ( Borç Altına Giren Kimse Tarafından İmzalanmış Olması ) 
 
• BORÇ ALTINA GİREN KİMSENİN İMZASI ( Senedin Kesin Delil Sayılması ) 
 
• PARMAK İZLİ SENET ( Borçlu Tarafından İnkar Edilmesi ) 
 
• BORÇLU TARAFINDAN PARMAK İZLİ SENETİN İNKARI ( Tatbikatla Parmak İzinin Borçluya Aidiyetinin Tespiti Yoluna Gidilememesi ) 
 
818/m.13,14 
 
1086/m.297 
 
6762/m.668/7 
 
 
ÖZET : Senet bir ispat vasıtasıdır. Ancak hemen belirtmek gerekir  ki, senedin kesin delil sayılabilmesi için, borç altına giren kimse  tarafından imza edilmiş olması gerekir. Kural bu olmakla beraber imza  atmaya muktedir olmayan veya okuma yazma bilmeyen bir kimse imza yerine  parmak izi kullanabilir. Yalnız, senetteki parmak izinin borçluya  aidiyeti ve bizzat borçlu tarafından basıldığının ihtiyar kurulunca ve o  yerde tanınmış iki tanık tarafından onaylanması lazımdır. Usulün 297.  maddesine uygun biçimde onaylanmamış olan bir borçlu tarafından inkar  edilen parmak izli senet yazılı delil başlangıcı sayılamaz. Senet  altındaki parmak izinin usulün 297. maddesi doğrultusunda onanmış  olması, senet içeriğinin borçlu tarafından bilindiğine karine teşkil  eder. Oysa inceleme sonucu parmak izinin borçluya aidiyetinin tesbit  edilmiş olması kesin olarak senet içeriğinin de borçlu tarafından  bilindiği anlamına gelmez. Bu durum, parmak izinin borçlu tarafından  ikrarı ( kabulü ) haline de benzetilemez. Dava konusu olayda, davaya  dayanak yapılan senetteki davalıya aidiyeti ileri sürülen parmak izi  usulün 297. maddesi uyarınca onaylanmadığı gibi davalı tarafından da  açıkça inkar edilmiştir. Bu durumda mahkemenin inkar edilen parmak izi  konusunda bilirkişi incelemesi yaptırması ve senede değer vermesi  yukarıda anılan ilkelere ve yasa koyucunun amacına aykırıdır.  
Senedin kesin delil sayılabilmesi için, borç altına giren kimse  tarafından imzalanmış olması gerekir. HUMK.'nun 297. Maddesindeki  kurallar ispat şartıdır ve anılan maddeye uygun olarak düzenlenmemiş  olan parmak izli senedin borçlu tarafından inkarı durumunda, tatbikatla  parmak izinin borçluya aidiyetinin tespiti yoluna gidilemez.  
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan  yargılama sonunda; Darende sulh hukuk mahkemesince davanın kabulüne dair  verilen 5.12.1978 gün ve 3-196 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili  tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 26.3.1979  gün ve 1372/1474 sayılı ilamiyle ( ... Delil olarak gösterilen parmak  izi taşıyan senet HUMK.nun 297. maddesine göre düzenlenmemiştir. Böyle  bir senet üzerindeki parmak izi incelemesi yapılmak suretiyle  geçerliliği saptanamaz. Ancak davacı vekili dava dilekçesinde her türlü  yasal kanıt demek suretiyle yemin deliline de dayandığından yemin hakkı  olduğu hatırlatılmalı ve onun sonucuna göre bir karar verilmelidir.  
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı  şekilde hüküm tesisi isabetsizdir ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine  geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki  kararda direnilmiştir.  
Hukuk Genel kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz  edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği  görüşüldü:  
KARAR : Davacı ( ... davalının, borcuna karşılık 3400 liralık bir  bono verdiğini; ancak, vadesinde borcunu ödemediğini, yaptığı icra  takibine de üstelik itiraz ettiğini ) ileri sürerek bono bedelinin  davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.  
Davalı ise ( .. davacıya borcu bulunmadığını ve senetteki parmak izinin kendisine ait olmadığını ... ) savunmuştur.  
Yerel mahkeme ( ... senet altındaki parmak izinin davalıya ait olduğunun  bilirkişi raporu ile saptanmış bulunduğu ve böylece senedin davalı  tarafından verildiğinin anlaşıldığı ... ) gerekçesiyle davanın kabulüne  karar vermiş; bu karar özel dairenin yukarıya metni aynen alınan  ilamiyle bozulmuş ise de; mahkeme önceki kararında direnmiştir.  
Görülüyor ki, bu davada çözümlenmesi gereken sorun; usulün 297.  maddesine uygun biçimde onaylanmamış olan bir senetteki parmak izinin  inkarı halinde, mahkemece parmak izi incelemesi yaptırılmak suretiyle  senede değer izafe edilip edilemeyeceğine ilişkin bulunmaktadır.  
Bilindiği gibi usul hukukunda senet bir ispat vasıtasıdır. Ancak hemen  belirtmek gerekir ki, senedin kesin delil sayılabilmesi için, borç  altına giren kimse tarafından imza edilmiş olması gerekir. ( BK. m. 13,  14 ). Kural bu olmakla beraber imza atmaya muktedir olmayan veya okuma  yazma bilmeyen bir kimse imza yerine parmak izi kullanabilir. Yalnız,  senetteki parmak izinin borçluya aidiyeti ve bizzat borçlu tarafından  basıldığının ihtiyar kurulunca ve o yerde tanınmış iki tanık tarafından  onaylanması lazımdır. ( HUMK. m. 297 ) Bu madde hükmünün parmak izli  belgenin düzenlenme şekli ve şartları konusunda öngördüğü kural, bir  geçerlik şekli olmayıp, ispat koşuludur. Bu nedenle anılan madde hükmüne  uygun biçimde onaylanmamış olan bir senetteki parmak izinin borçlu  tarafından kabul ( ikrar ) edilmesi halinde, senet gene geçerli sayılır  ve kesin delil teşkil eder ( HGK. 18.1.1978 gün 7/228 E. 12 K. S.K. ).  Çünkü böyle bir halde senet içeriği ( muhtevası ) borçlu tarafından  kabul edilmiş ve benimsenmiş demektir. Buna karşılık senetteki parmak  izinin inkarı halinde, onama işleminin yasanın gösterdiği şekilde  yapılmış olması gerekir. Aksi halde bu senedin hiçbir ispat değeri olmaz  ve usulce geçerli kabul edilemez, yani yok sayılır ( HGK. 11.12.1971  gün, 4/937 E. 740 K.; HGK. 20.11.1974 gün, 1971/7-830 E. 1226 K. s.k. ).  Hal böyle olunca, inkar edilen senetteki parmak izinin borçluya ait  olup olmadığı konusunda parmak izi incelemesi yapılması da mümkün  değildir. Aksi görüşün kabulü Yasanın amacına da aykırı düşer. Çünkü  usulün 297. maddesinde öngörülen şeklin amacı, senet içeriğinin (  muhtevasının ) borçlu tarafından bilinmesini sağlamaktır. Yasa koyucu bu  yolla okuma yazma bilmeyen bir kimsenin içeriğini bilmediği bir belge  ile borç altına sokulması tehlikesinden korunmasını sağlamak istemiştir.  Gerçekten senet altındaki parmak izinin usulün 297. maddesi  doğrultusunda onanmış olması, senet içeriğinin borçlu tarafından  bilindiğine karine teşkil eder. Oysa inceleme sonucu parmak izinin  borçluya aidiyetinin tesbit edilmiş olması kesin olarak senet içeriğinin  de borçlu tarafından bilindiği anlamına gelmez. Bu durum, parmak izinin  borçlu tarafından ikrarı ( kabulü ) haline de benzetilemez. Zira  yukarıda da değinildiği gibi böyle bir kabul senet içeriğinin bilindiği  ve benimsendiği anlamını taşır.  
Kaldı ki usulünce onanmış olmayan ve inkar edilen böyle bir belgenin  borçlunun iradesinin tesbiti amacı ile düzenlenmiş olup olmadığının  araştırılması için usul kanunu mahkemeye bir inceleme imkanı da sağlamış  değildir. Usulün inkar edilen imzalara ilişkin inceleme sağlayıcı  hükmünü genişleterek, Parmak izli belgeler içinde uygulamak buyurucu  hükümleri yasa koyucunun amacına aykırı olarak genişletmek sonucunu  doğurur ki, bu mümkün değildir. Gerçekten imza incelemesi ( istiktab )  usulde yalnız imzalar için tanınmış bir yoldur. ( HUMK. m. 308 v.s. ) (  4.H.D. 4.3.1968 gün 805/2270 s.k. )  
Diğer taraftan usulün 297. maddesine uygun biçimde onaylanmamış olan bir  borçlu tarafından inkar edilen parmak izli senet yazılı delil  başlangıcı da sayılamaz. Bu halde davacı, iddiasını tanık ile de ispat  edemez ( Baki Kuru- Hukuk Muhakemeleri Usulü 4. baskı cilt II- 1980  Ankara- Sayfa 1486 ) ( HGK. 30.3.1938, 4/106-27 s.k. ).  
Somut olayda, davaya dayanak yapılan senetteki davalıya aidiyeti ileri  sürülen parmak izi usulün 297. maddesi uyarınca onaylanmadığı gibi  davalı tarafından da açıkça inkar edilmiştir. Bu durumda mahkemenin  inkar edilen parmak izi konusunda bilirkişi incelemesi yaptırması ve  senede değer vermesi yukarıda anılan ilkelere ve yasa koyucunun amacına  aykırıdır.  
O halde yukarıda gösterilen nedenlerle H.G.K.da benimsenen özel daire  bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve  yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.  
SONUÇ : Temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının özel  daire bozma kararında gösterilen sebeplerden dolayı HUMK.nun 429.  maddesi gereğince BOZULMASINA, 22.12.1982 günü oyçokluğuyla karar  verildi.  
KARŞI OY YAZISI  
Yargıtay’ın bugüne kadar kökleşen içtihatları, bozma ilamında açıklanan doğrultuda bulunmaktadır.  
Ancak, parmak izine dayanarak verilen mahkumiyet hükümlerinin onanması,  diğer taraftan senetteki parmak izinin kendisine aidiyetini mahkemede  kabul eden davalılar hakkındaki davaların kabulü ile parmak izini inkar  edip bilimsel ve kesin olarak davalıya ait olduğu saptanan imza yerine  parmak basılmış belgelere hukuk usulü muhakemeleri kanununun 297.  maddesinin koşulları yok diye hiç değer verilmemesi ile uygulamada  meydana gelen çelişki bu konu üzerinde tekrar durmayı zorunlu  kılmaktadır.  
Borçlar Kanunu ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda doğrudan doğruya parmak izinden söz edilmemiştir.  
Yargıtay İçtihatları ile parmak izi yukarıda anılan 297. maddenin kapsamına giren el ile yapılan işaretlerden sayılmıştır.  
Seçimlerle ilgili bazı yasalar ile nüfus kanununda parmak izi okuma yazma bilmeyenler için imza yerine kabul edilmiştir.  
Bir senetteki parmak izinin kabulü ile bilimsel olarak yapılan bilirkişi  incelemesi sonucu parmak izinin aidiyetinin saptanmasının ayrı ayrı  değerlendirilmesi kolay kabul edilememektedir. İnkar ve kötü niyetli  davranışları ödüllendirmenin hukuk ilkeleri ile bağdaşamayacağını daima  gözönünde tutarak bu yöndeki çelişkili uygulama üzerine eğilmede yarar  bulunmaktadır.  
Senetteki parmak izi ile ilgili şahıs arasındaki bağlantı saptandıktan  sonra hukuk açısından bu belgeye bir değer verilmek gerekir.  
Belgede parmak izi bulunan kişinin bunun nedenini açıklaması ve imza  yerine parmak basmamış olduğunu ve o belgenin içeriğini bilemeyeceğini  kanıtlaması zorunlu kabul edilmeli, aksi halde parmak izi, imza gibi  bağlayıcı olmalıdır.  
Parmak izi tatbikatındaki bilimsel ve teknik gelişmeler ve ceza  mahkemelerince parmak izinin güçlü bir delil olarak kabul edilmesi  karşısında parmak izi ile ilgili içtihadılar, artık günün koşullarına  uygun düşmemektedir.  
Bu konudaki kesin ve katı içtihad ve uygulamaya rağmen 50 yılı aşan bir  süreden beri imza yerine parmak izi basılmak suretiyle sözleşme ve borç  senetlerinin düzenlenmesine devam edilmesi yasaların uygulanması ve  yaygın örf ve adetlerimize değer verilmesi açısından bazı gerçeklerin  gözden kaçırıldığını da göstermektedir.  
Parmak izinin imza gibi bağlayıcı olduğunun kabulünde bir takım  sakıncaların ortaya çıkması söz konusu ise bu halde de böyle bir  belgenin hukuk usulü muhakemeleri Kanunun 292. maddesinde sözü edilen  yazılı bir beyyine başlangıcı olarak kabulü ile uygulamadaki çelişkiler  bir ölçüde giderilebileceğinden onama oyundayız.  
KARŞI OY YAZISI  
Davacı bonoya dayanan alacak iddiasında bulunmuştur. Bu belge parmak izi  ile düzenlenmiş bulunduğundan TTK. 668/7. maddesinde yazılı imza  unsurunun yokluğu nedeni ile bono vasfında değildir. Hal böyle olunca  senedi ciro yolu ile elde eden davacının bu iktisabı geçerli sayılamaz.  Alacağın temlikine dair akti ilişki kurulmadığına nazaran davacının bu  senede dayanan alacak iddiası haklılık kazanamaz ve kendisine yemin  tevcihine gerek kalmadan davanın bu gerekçe ile reddedilmesi zorunludur.   
Tabii ki, bu durumda HUMK. 297. maddesine temas eden anlaşmazlığa, uygulamaya ve bozma sebebine girmeye gerek kalmamaktadır.  
Direnme kararının bu nedenlerle bozulması görüşündeyim. yarx
         | 
        
         | 
       
      
        
          | 
        
         | 
        
          | 
       
     
     | 
   
  
		
	
	
    
  
		
		
		
				
		
	
	 |