Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Haberleri Hukuk Haberleri, duyuruları, güncel hukuki gelişmeler. [Haber Ekleyin]

CMK.m.102 Tartışması

Yanıt
Konu Notu: 2 oy, 5,00 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 27-12-2010, 23:40   #1
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan CMK.m.102 Tartışması

5271 sayılı CMK.nın 31.12.2010 tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülen tutukluluk sürelerine ilişkin 102. maddesi hukuki belirsizlik ve tartışmalara neden oldu.

Ergenekon’da tahliye hesapları karıştı
27 Aralık 2010

Ergenekon sanıklarından tutukluluk süreleri 4 yılı dolduracak olanlar, yeni düzenlemeye göre tahliye edilmeyi bekliyor. Ancak bu ay sonunda yürürlüğe girecek olan madde, tutukluluk süresinin bazı suçlarda iki kat olarak uygulanmasını öngörüyor

Adalet Bakanı Sadullah Ergin “Madde çok açık” dedi.

Ceza yargılamalarını düzenleyen, tutuklama sürelerini ve kriterlerini değiştiren Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK), Aralık 2004’te kabul edilerek, 1 Haziran 2005’te yürürlüğe girdi. Kanunun, “tutuklulukta geçecek süreyi” düzenleyen 102. maddesinin yürürlüğe girişi ise 31 Aralık 2010’a bırakıldı.
2005’te Ergenekon ve bağlantılı davaların hiçbiri yoktu. Zaman geçti. Geçen sürede, Türkiye’nin aslında uzun zamandır kanayan yarası olan uzun tutukluluk süreleri, Ergenekon sanıkları Tuncay Özkan, Mustafa Balbay, Mehmet Haberal gibi isimlerin uzun tutukluluk halleri nedeniyle ülke gündemine oturdu. Maddenin yürürlüğe giriş tarihi kapıya dayandı. Cuma günü itibariyle, mahkemelerin yeni düzenleme uyarınca, bütün sanıkların tutukluluk durumunu yeniden değerlendirmesi gerekecek. İşte olay burada düğümleniyor.

102. maddenin ne dediğine bakalım.
Maddede, “Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabilir, uzatma süresi toplam 3 yılı geçemez” ifadesi yer alıyor. CMK’nın 252. maddesinde ise “Devletin güvenliğine karşı suçlarda, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlarda, milli savunmaya karşı suçlarda ve devlet sırlarına karşı suçlarda tutuklama süresi iki kat uygulanacaktır” deniliyor.
İlk bakışta son derece anlaşılır gözüken bu madde üzerinde aslında büyük bir tartışma yaşanıyor. Tartışma, maddelerdeki “Zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabilir. Uzatma süresi 3 yılı geçemez” ve “iki kat uygulanır” ifadelerinden kaynaklanıyor. Herkes, bu ifadeler üzerinden kendi konumuna uygun bir hesap yapıyor.

Herkesin hesabı ayrı
Uzun yıllardır cezaevinde bulunan tutukluların hesabı 4 yıldan fazla tutuklu kalınamayacağına yönelik. Ergenekon sanıklarının avukatlarının da desteklediği bu yoruma göre, “ağır ceza mahkemelerinde yargılananlar en fazla 2 yıl tutuklu kalabileceği için, bu sürenin iki katının geçerli olduğu özel yetkili mahkemelerde yargılananlar da 4 yıldan fazla cezaevinde tutulamaz. Bu da ancak zorunla hallerde mümkündür.”
Buna karşılık, farklı hukukçular, “Bu yorumu yapanlar, ağır ceza mahkemelerindeki 2 yıllık alt sürenin 3 yılı geçemeyecek biçimde uzatılabileceğini unutuyor” yorumunu yapıyor.
3 yıllık süreyi anımsatan hukukçular da kendi içinde ikiye ayrılıyor. Bir yoruma göre, “3 yılı geçemez” ifadesi; 2 yıllık alt süreye sadece 1 yıl eklenebileceği, toplam 3 yıldan fazla tutuklu kalınamayacağı anlamına geliyor. Bu durumda, özel yetkili mahkemelerde de sürenin 6 yıldan fazla olmaması gerekiyor. Diğer yoruma göre ise düzenleme, 2 yıllık alt süreye, an fazla 3 yıl ekleme yapılabileceği anlamına geliyor. Bu yorumun sahiplerine göre ise ağır cezada yargılananlar en fazla 5 yıl, özel yetkili mahkemelerde yargılananlar en fazla 10 yıl tutuklu kalabilir.

Mahkemeye bağlı
Bu yorumlar, tutukluluk süreleri 2 yıla yaklaşan Ergenekon sanıkları açısından hayati önem taşıyor. 653 gündür tutuklu bulunan Balbay, 622 gündür tutuklu bulunan Haberal gibi isimler de bunların başında geliyor.
Zira, hemen tahliye edilmemeleri zaten eleştiri konusu olan bu isimler için “10 yıllık hesabın geçerli olması” tutukluluk süresinin daha yıllar süreceği endişesi yaratıyor.
Danıştay davası sanıkları Alparslan Arslan, Osman Yıldırım, Tekin Irşi gibi 4 yıldan fazla süredir tutuklu bulunan isimler ise 4 yıllık yorum geçerli sayılırsa, hemen tahliye edilebilecek. Ergenekon sanıkları Veli Küçük, Muzaffer Tekin, Doğu Perinçek gibi isimler de bu yorum geçerli sayılırsa, kısa süre sonra mahkeme kararı gerekmeksizin tahliye olabilecek.
Hangi yorumun doğru olacağı konusundaki son sözü ise mahkemeler söyleyecek. Çünkü kafa karışıklıklarına rağmen hükümet, yargıyı bağlayıcı bir düzenleme yapmadı ve işi mahkemelere bıraktı. Ancak Türkiye’nin dört bir yanındaki mahkemeler farklı farklı yorumlar yaparsa, iş iyice içinden çıkılmaz bir hal alacak. Bu durumda, mahkeme kararlarını Yargıtay’a taşıma yetkisi bulunan Adalet Bakanlığı’nın yorumu, belirleyici hale gelecek. Bakanlık, kendi yorumuna aykırı kararları, uygulama birliği sağlaması için Yargıtay’a götürebilecek.

Bakanlıkta kuşku yok
Edindiğimiz bilgilere göre Adalet Bakanlığı, düzenlemede bu kadar tartışılacak bir yön görmedi. Bu nedenle, açıklayıcı bir yasal düzenleme çalışması da yapmadı.
Kulislere yansıyan bilgilere göre, bakanlık, “Ağır ceza mahkemelerinde en fazla 2 yıl tutuklu kalınabilir, bu süre en fazla 3 yıl arttırılabilir, doğal olarak toplam 5 yıldan fazla tutuklu kalınamaz. Özel yetkili mahkemeler için de maddede sürelerin iki katının uygulanacağı belirtildiğine göre, hem 2 yıllık sürenin 4 yıl olarak düşünülmesi, hem de 3 yıllık sürenin 6 yıl olarak düşünülmesi gerekir. Bu durumda, toplam süre 10 yıldan fazla olamaz” görüşünü taşıyor. 10 yıla bulabilecek toplam tutukluluk süresinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde mahkumiyete yol açıp açmayacağı konusuna gelince. Hükümetin bu konudaki değerlendirmesinin şöyle olduğunu öğrendik:
“Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “hürriyet ve güvenlik hakkı” başlıklı 5. ve adil yargılanma hakkı başlıklı 6. maddeleri kapsamında değerlendirilen uzun tutukluluk hallerinde, önemli olan tutuklu geçirilen sürenin makul olup olmadığı. Bu da somut olayın özelliklerine göre değerlendirileceğinden, tutukluluk gerekçelerinin yeterli ve geçerli olması, soruşturmayı yürütenlerin hızlı hareket etmesi halinde Sözleşme’ye aykırı bir durum söz konusu olmayacaktır.”

Ergin: Hüküm çok açık
Uzun tutukluluk konusundaki hassasiyetini daha önce de açıklayan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, buna karşın tartışmanın, somut durumlar üzerinden yürütülmesini doğru bulmadığını söyledi. Ergin, “Yürürlüğe girecek hüküm çok açık” görüşünde. Bakalım, cuma gününden sonra mahkemeler düğümü nasıl çözecek?

Kaynak : Milliyet Gazetesi 27.12.2010 nüshası Haber: Serpil Çevikcan
Old 28-12-2010, 07:28   #2
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

3 yıl, 4 yıl, 6 yıl, 8 ve hatta 10 yıl! İnsan hayatı kaç yıl?

Tutukluluk bir ceza değil de tedbirse, devlet ya kısa sürede yargılamanın bitirilmesi için gerekli önlemleri almalı ya da tutukluluk yerine uygulanabilecek ve insan haklarını ihlal etmeyecek başka tedbirler bulup yasalara koymalı. Öyle sadece Anayasa'ya yazmakla "hukuk devleti" olunmuyor...
Old 28-12-2010, 10:25   #3
av.emrullah akbaş

 
Varsayılan

Gerçekten Tutukluluk süreleri artık tedbir olmaktan çıkmış vaziyettedir.İşlenen suçun vehameti ne kadar büyük olursa olsun 10 yıllık bir Tutukluluk süresinden bahsetmek Hukuk Devleti açısından son derece tehlikelidir.CMK m.252/son uyarınca Tutukluluk süresi 2 kat olarak uygulanır.Dolayısıyla sözkonusu ibareyi uzatma süresini de kapsayacak şekilde yorumlamak kanaatimce son derece yanlıştır.Kanunun lafzı gayet açık,zorlama yorumla 10 yıllık sürenin uygulanması gerektiğini ifade etmek Kesinlikle Adil Yargılanma ilkesinin ihlali anlamına gelecektir.
Old 28-12-2010, 10:33   #4
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.emrullah akbaş
Gerçekten Tutukluluk süreleri artık tedbir olmaktan çıkmış vaziyettedir.İşlenen suçun vehameti ne kadar büyük olursa olsun 10 yıllık bir Tutukluluk süresinden bahsetmek Hukuk Devleti açısından son derece tehlikelidir.CMK m.252/son uyarınca Tutukluluk süresi 2 kat olarak uygulanır.Dolayısıyla sözkonusu ibareyi uzatma süresini de kapsayacak şekilde yorumlamak kanaatimce son derece yanlıştır.Kanunun lafzı gayet açık,zorlama yorumla 10 yıllık sürenin uygulanması gerektiğini ifade etmek Kesinlikle Adil Yargılanma ilkesinin ihlali anlamına gelecektir.

Devletin yargılama gücünün aynı zamanda "hukuksal meşruiyet" i olabilmesi için, tutukluluk süreleri tanzim etmeyi bildikleri gibi azami yargılama süreleri koysunlar da görelim. Bir yandan tutuklama sürelerini asıl ve özel düzenlemelerle katlayacaksın, öte yandan bununla doğrudan alakadar "adil ve makul sürede yargılanma-hakkında hüküm verilme hakkını" pozitif parametrelere bağlamayacaksın; soyut düzenlemelere ve takdire terk edeceksin. Böyle hukuk devleti değil; çadır devleti bile olunmaz...
Old 28-12-2010, 23:47   #5
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Cengiz Aladağ
3 yıl, 4 yıl, 6 yıl, 8 ve hatta 10 yıl! İnsan hayatı kaç yıl?

Tutukluluk bir ceza değil de tedbirse, devlet ya kısa sürede yargılamanın bitirilmesi için gerekli önlemleri almalı ya da tutukluluk yerine uygulanabilecek ve insan haklarını ihlal etmeyecek başka tedbirler bulup yasalara koymalı. Öyle sadece Anayasa'ya yazmakla "hukuk devleti" olunmuyor...

Şu "elektronik kelepçe" bizim tutukçuları ikna edebilir mi acaba? Ciddi ciddi ceza ve ceza usul yasasını koruma tedbirleri ve asıl cezalar yönünden temel hak ve özgürlükler ve ferdileştirme kaideleri bağlamında "zenginleştirmemiz" gerekiyor artık... Ya tutuklama ya tahliye ikileminde kalındığında Türk uygulamasının tercihi ortada. Elektronik kelepçe ile başlamak lazım bence. Saygılarımla.
Old 29-12-2010, 15:58   #6
Av.Kaan

 
Varsayılan

Tutukluluk süresine bir sınır getirilmese bu kadar yadırgamam. Ama devletin "yargılamayı 10 yılda bitiremeyebilirim, peşin peşin söyleyeyim" demesini ben daha çok yadırgıyorum.
Old 30-12-2010, 23:38   #7
zedo

 
Varsayılan

Artık günümüzde hakimler ayrıcalıklı hale getirildiği için avukatlar da hep kendilerine ''efendim'' dedikleri için isterlerse 10 yılda bitirirler isterlerse 100 yılda hatta kızdırmayın bak hiç bitirmezler sonra ha..
Old 03-01-2011, 19:42   #8
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Alıntı:
<H1 class=HaberBasligi1>Tutukluluk süresi açıklandı
Alıntı:

Yargıtay 9. Ceza Dairesi, PKK ve Hizbullah'la ilgili üç ayrı davada 10 yıldır tutuklu bulunan sanıkların tahliyeleri yönünde karar verdi. Bu kararın Ergenekon tutukluları için de emsal teşkil ettiği belirtiliyor.

Cumhuriyet Haber Portalı/ANKA

İstanbul- Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 250. maddesinde tanımlanan örgütlü suçlarda tutukluluk süresinin en fazla 10 yıl olabileceğine hükmederek, bu süreyi dolduran bazı tutukluların tahliyesine karar verdi.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, tutukluluk sürelerine ilişkin düzenlemenin 31 Aralık 2010 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, dairede temyizde bulunan dosyaları tutukluluk süresi açısından incelemeye aldı.
Maddede belirtilen tutukluluk sürelerine uyan 5 dosyayı elen alan heyet, tahliye taleplerini sonuçlandırdı. Buna göre Daire, CMK'nin 102. maddesindeki ''Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez'' hükmü ile özel yetkili mahkemelerin görev alanına giren suçlarda tutukluluk süresinin iki katına kadar çıkarılabileceğine dair yasa hükmü gereğince, tutukluluk süresini en fazla 10 yıl olarak belirledi.
Daire, tutukluluk süresi 10 yılı geçen terör örgütü mensubu toplam 26 sanığın tahliyesine karar verdi. Tahliyesine karar verilenler arasında terör örgütü PKK üyeliğinden yargılananlar ve Hizbullah ana davasının sanıkları da bulunuyor.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, salıverilmesine karar verilen 26 kişinin yurt dışına çıkmalarını yasakladı ve bu kişilerin, adreslerine en yakın polis ya da jandarma karakoluna her gün düzenli biçimde başvurarak, ''adli kontrol'' altına alınmalarına hükmetti.

Tutukluluk süresi 10 yıl

CMK'nin 102. maddesinde belirtilen tutukluluk sürelerine uyan 5 dosyayı inceleyen heyet, aynı maddedeki "Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez" hükmü ile özel yetkili mahkemelerin görev alanına giren suçlarda tutukluluk süresinin iki katına kadar çıkarılabileceğine dair yasa hükmü gereğince, tutukluluk süresi için 10 yılda karar kıldı.
Daire, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nce tutuklanan 3 sanık, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Dairesi'nce tutuklanan 17 sanık ile İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince tutuklanan 6 sanığın CMK'nin 102/2 ile 252/2. maddelerine göre saptanan toplam 10 yıllık süreyi geçirdikleri anlaşıldığını belirterek, bu kişiler hakkındaki tutuklama kararını kaldırarak, salıverilmelerine hükmetti.
Tahliyesine karar verilenler arasında terör örgütü PKK üyeliğinden yargılananlar ve Hizbullah davası sanıkları da yer aldığı öğrenildi. Daire ayrıca, tahliye edilen toplam 26 kişinin yurt dışına çıkmalarını yasaklayarak bu kişilerin, adreslerine en yakın polis ya da jandarma karakoluna her gün düzenli biçimde bildirerek, adli kontrol altına alınmalarına karar verdi.

CMK'nin 102. maddesi

Tutukluluk sürelerini düzenleyen ve bugün yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 102. maddesinde, "Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez" ibareleri yer alıyor.
Öte yandan, yasaya göre, terör ve organize suç örgütü davalarına bakan özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin alanına giren suçlarda ise sürenin iki katına kadar uzatılabileceği hükme bağlanıyor.

</H1>
Old 03-01-2011, 22:06   #9
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Cengiz Aladağ
3 yıl, 4 yıl, 6 yıl, 8 ve hatta 10 yıl! İnsan hayatı kaç yıl?

Bu konuda hukuki birşeyler bulamadım yazacak; insani olsa olur mu?

Alıntı:

Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ona sorarsanız: ’Lafı bile edilemez, mikroskopik bi zaman...’
Bana sorarsanız: ‘On senesi ömrümün...’

...

Şimdi on yaşına bastı, ben içeri düştüğüm sene ana rahmine düşen çocuklar.
Ve o yılın titrek, uzun bacaklı tayları,
Rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldu çoktan.

...


Nazım Hikmet
Old 03-01-2011, 22:33   #10
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Cengiz Aladağ
Bu konuda hukuki birşeyler bulamadım yazacak; insani olsa olur mu?

Değerli Üstadım,

Yargıtay'dan 2 yıl (ana kural) + 2 yıl (CMK.m.252)= 4 yıl + 3 yıl (uzatma süresi) olmak üzere 5 ve 7 yıl olmak üzere, insani ve hukuki, ümanist doktrine uygun bir yorum yapmasını beklemek hakkımız vardı. Hiçbir şey demiyorum; yazık, çok yazık...
Saygılarımla.
Old 03-01-2011, 23:10   #11
TABUOSMAN

 
Varsayılan

İnsani, hukuki ve hümanist bir yorum mu? Üstadım, insan umudunu yitirmemeli belki ama bir noktadan sonra ne umut kalıyor ne hırs.
Old 04-01-2011, 00:27   #12
Av.Barış

 
Varsayılan

Hukukçular olayın hukuki boyutunu düşünür.

"Tutuklama tedbirden ibarettir der,Bu kadar uzun süren bir tutuklama cezanın artık tedbirden çıkıp infaza dönüştüğünden" bahseder. Haklıdırda.

Benim yavaş işleyen adalet sistemim bir insanı 10 yıl tutuklu bırakmıştır. Ne de olsa üzerinde şüphe vardır. Örgüt dosyalarında istihbarat bilgileri bazı kötüniyetli kurumlar tarafından ısrarla dosyaya sunulmaz. bu dosyayı bu hale getirir. Yargılama yıllar sürer gider.
Karar verilir. verilen kararların %43'ünde (yanlış hatırlamıyorsam geçen sene yargıtaydan dönen dosya ortalaması) ufak tefek şeyler unutulduğu için yargıtayda geçen 2-3 yıl süre boşa gider ve tekrar dosya hüküm mahkemesine geri döner.

Bu iş böyle uzayıp gider.Ne de olsa tutuklama tedbirden ibarettir. ceza kanunu mağduru korur, ancak ceza muhakemesi kanunu sanığı korur. sen sanığı yasal şartlar çerçevesinde yargılayacaksın der.

Ama mağduru kimse düşünür mü?

taraf olduğumuz dosyalarda farklı rollere büründüğümüz için ancak mağdur-müşteki vekili olduğumuz dosyalarda gerçeği görürüz. Müştekinin yakını öldürülmüştür,tecavüze uğramıştır,katledilmiştir,orada sadece zanlıları ağlayarak tarif etmiştir. Ama askerlerin arasında bulunan kişi tedbirdir diye bugün serbest kalıyor. Hukuka uygun mu?
Evet malesef evet, adalet sisteminde bulunan yanlışlar yüzünden evet.sistemin yanlış işlemesinden dolayı evet.
Meşru mu?
Hayır.Kimse bunun böyle olmasını istemez.

Ee ne de olsa tutuklama tedbirdir lafı ceza hukukçularının ağzına dolanmıştır bir kere.
Başka bir hukuk sisteminde birini öldüren,işkence eden,tecavüz eden kişi yıllarca yargılanmaz.Bu kadar sürmediği için yargılama hızlı ve adil olur.Cinsel saldırı davalarında dosya illa İstanbul ATK'ya gönderilip rapor için 3-4 yıl sonraya gün alınmaz, Verilen cezalar kolay infaz edilir.
Bizim sistemimizde işler tersi durumda gider ve sonunda 5 kişiyi 5 yıl önce öldüren kişi serbest kalır.

Ee ne de olsa tutuklama tedbirdir. kurumların aciz olmasının cezasını sanık değil artık suçun mağduru çekmektedir. Gerçek mağduru.

Ne de olsa tutuklama tedbirdir.
Old 05-01-2011, 18:15   #13
Av.Burak Kırşehir

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Ömer Güntay
Devletin yargılama gücünün aynı zamanda "hukuksal meşruiyet" i olabilmesi için, tutukluluk süreleri tanzim etmeyi bildikleri gibi azami yargılama süreleri koysunlar da görelim. Bir yandan tutuklama sürelerini asıl ve özel düzenlemelerle katlayacaksın, öte yandan bununla doğrudan alakadar "adil ve makul sürede yargılanma-hakkında hüküm verilme hakkını" pozitif parametrelere bağlamayacaksın; soyut düzenlemelere ve takdire terk edeceksin. Böyle hukuk devleti değil; çadır devleti bile olunmaz...

Üstad, azami yargılama süresi bulunan işe iade davalarında ne yerel mahkemeler ne de Yargıtay bu sürelere uymuyor. Mevcut durumda böyle bir süre koysalar da uygulanacağını sanmıyorum.
Old 05-01-2011, 18:34   #14
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Burak Kırşehir
Üstad, azami yargılama süresi bulunan işe iade davalarında ne yerel mahkemeler ne de Yargıtay bu sürelere uymuyor. Mevcut durumda böyle bir süre koysalar da uygulanacağını sanmıyorum.

Alıntı:
azami yargılama süreleri koysunlar da görelim.


Değerli meslektaşım, koymayacaklarının bende farkındayım; o sözleri cidden değil de, ironik ve olayı mefhum-u muhalifinden ele alabilmek için sarfettim. Artık kimin neye uyacağı, yasaların bağlayıcılığı falan herşey birbirine karıştı...
Saygılarımla.

Old 07-01-2011, 10:02   #15
Av.H.Sancar KARACA

 
Varsayılan

Kamu vicdanını rahatsız eden (suçtan doğrudan zarar görenleri de kahreden) tahliyelere yol açan düzenleme nedeniyle yasama, yargıyı gerekli donanıma ulaştırmayan , tedbir almak için zaman kazanmayı akıl edemeyen yürütme, bile bile lâdes olmasına neden olan yargı bu konuda kusurlu değildir (diye düşünüyorum).
Tuz mu koktu ne?
Old 09-01-2011, 23:31   #16
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan YAR-SAV'ın Kamuoyuna Duyurusu

Bir hukukçu örgütlenmesi olan Yar-Sav'ın konuyla ilgili kamuoyu duyurusunun fevkalade yararlı olacağı düşüncesiyle siz meslektaşlarımla paylaşmak istedim.

Alıntı:
Ülkemizde Tutukluluk Süreleri
Alıntı:

YARSAV tarafından, ülkemizde tutukluluk sürelerinin birer infaz niteliğine büründüğü, bu sürelerin sınırlandırılmasına ilişkin yasal düzenlemenin yetersiz ve yoruma açık olduğu, üstelik bu sürelerin sınırlandırılması amaçlanırken eşzamanlı olarak yargısal süreçlerin kısaltılması, yargıdaki iş yüküne ilişkin de acil önlemler alınması gerektiği, bu iki sorunun birlikte ele alınarak çözüme kavuşturulmaması halinde, tıpkı bugün olduğu gibi, toplum vicdanını incitecek ölçüde büyük bir kaosla karşılaşılacağı ortaya konulmuş, uzun soluklu çalışmanın ürünü olarak Ekim-2010’da hazırladığımız Çalışma Koşulları Anket Raporu başta Başbakanlık, Adalet Bakanlığı, HSYK, Yargı Kurumları, TBMM olmak üzere ilgili kurumlara gönderilerek sorunlara çözüm önerileri de getirilmiştir.
Özellikle soruşturma ve kovuşturmada kanıt toplama ve değerlendirme süreçlerinin kısaltılmasına yönelik somut ve derhal uygulanabilir önlemler alınması, Adli Kolluğun gecikmeksizin devreye sokulması, ceza yargılamasında gecikmelerin temel nedenlerinden biri olan Adli Tıp Kurumu konusunun köklü çözüme kavuşturulması, fiziksel altyapının geliştirilmesi, yargı kararlarının gereklerine uygun olarak yargıç ve Cumhuriyet savcısı açığının kapatılması, uzmanlaşmanın sağlanması, sorunun bir ayağı olan ve önümüzdeki yıl sayısı 2000’e ulaşacak meslektaşlarımızın askerlik hizmetini görev yerinde yapmaları konusunda düzenlemeler yapılması, moral açıdan son derece önemli olan yıpranma konusunun tartışmaya açılması, mesleğin genç ve nitelikli hukukçuların tercih edeceği standarda taşınması, meslek mensuplarının ve yetiştirildikleri hukuk fakültelerinde niteliğin arttırılması konularında ortaya koyduğumuz çözüm önerileri sorumlu mevkidekiler tarafından dikkate alınmamıştır. Son olarak da, tutukluluk süresinin sınırlandırılmasını öngören Ceza Yöntem Yasasının 102.maddesine ilişkin uygulamayı daha önce öteleyen siyasi iradenin, özellikle Ceza Yasasının 250. maddesinin 1. fıkrasında sayılan suçlar bakımından azami tutukluluk süresini 10 yıl olarak yorumlanabilir hale getirmek ve 9. yılına giren iktidarında yargısal süreçleri kısaltmak için hiçbir şey yapmamak suretiyle bugün ülkemizde yaşanan ve kamuoyu vicdanını kanatan kaotik sonuca zemin hazırladığı ortadadır.
Tutukluluk süreleri bakımından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi standartlarının halkımız için de uygulanmasını samimiyetle değerlendiren ve kamuoyu vicdanını sarsan son gelişmeleri de öngören bir siyasi iradenin böyle bir yasa metni ortaya koyması mümkün değildir. Bugün yaşananlar ve aylarca önce yapılan Yargıtay yasası değişikliklerine ilişkin çalışmalar, “ Derdin üzüm yemek değil bağcıyı/yargıyı dövdürmek” olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Nitekim, iktidar odakları ve koşulsuz yandaşlarının yaşanan kaosu “Bu bir yargısal tasarruftur!..” diye nitelendirdiği görülmekte ve ibretle izlenmektedir.
Bu konuda çözüme yönelik gerçek bir irade sergilenmek istenseydi, hukukçuların bu yasanın yorumlanması sonucunda, 2 yıl, 3 yıl, 4 yıl, 6 yıl, 7 yıl ve 10 yıl gibi birbiri ile alakasız sürelere ulaşması sözkonusu dahi olmazdı. Akıldışı bu tutuklama süresine ilişkin bir metin oluşturularak ve bu kaotik sonucun öngörülmesine, ölçü, tutuklama ve yargılama süreleri yani her iki olgu bakımından da “makul süre” olmasına karşın, yargılama sürelerini kısaltacak hiçbir önlem de alınmayarak, Yargıtay üyelerini seçecek HSYK’yı kendileştirmeden ve Yargıtay’ın daire sayısının arttırılması her nedense hiç akla getirilmeyerek, yargının bir kez daha günah keçisi ilan edilmesini kabul edilemez buluyoruz. Yakın bir geçmişte, Yargıtay'a üye seçim süreçlerinin kilitlenerek 34 üye eksiği ile çalışmak zorunda bırakıldığı, atama ve yetki kararnamelerinin çıkarılmasının engellenmesi suretiyle yargılama sürelerinin uzamasına neden olunduğu hafızalardadır.
Yargı günah keçisi ilan edilirken, temel sorunların başında gelen yargıç ve savcı açığının kapatılmamasının sorumluluğu da bizzat Adalet Bakanı tarafından, adli ve idari yargıda hakim ve savcı adaylığına kabul koşullarını düzenleyen yönetmeliklerdeki hukuka aykırı düzenlemelerin ve bu yönetmeliklere göre yapılan sınavların iptali için YARSAV tarafından açılan davalarda, açık hukuk ihlalleri nedeniyle verilen yürütmenin durdurulması ve sonrasında da iptali yolundaki yargı kararlarına yüklenilerek yargı kurumları ve YARSAV'ı hedef gösterme konusunda yeniden düğmeye basıldığı anlaşılmaktadır. Adalet Bakanının hukuka uygun davranma ve yargı kararlarına uyma konusundaki sonsuz direnci ise anlaşılamamaktadır!..
Yaşadığımız bu kaos nedeniyle siyasal irade topluma hesap vermelidir. Çünkü, yargıdaki hiçbir gerçek sorunu çözmeye yanaşmamış, sadece operasyonel bir anlayışla bağımlı yargı yaratmayı amaçlamış, yıllardır, ön çalışmasız, abartılı ve aşırı yasama faaliyeti sergilemek suretiyle yargıyı özellikle ceza ve ceza yöntem, yürürlük ve uygulama yasaları ile baş döndürücü bir tempoya sokmuş, bu yöntemle yargıdaki mevcut iş yükü ve çalışma koşullarını daha ağır ve içinden çıkılamaz hale getirmiş, defalarca yapılan “bu uymadı yeniden yap-boz” değişikliklerle sürekli patinaja ve yerinde saymaya zorlanmış bundan en büyük zararı da adalet yerine zamanaşımları ve örtülü aflarla karşılaşan toplum görmüştür.
Bugün yaşanan sorunların nedeni siyasal iradenin yargının sadece insan profilini tanzim yönüyle ilgilenmesidir. Yasal ve pratik önlemler almak yerine nokta hedefler belirleyip, ortaya çıkan her türlü olumsuz durumdan yararlanmak ve olumsuzlukların tüm vebalini en az günahı olanlara yükleyip, toplumu bu yönde manipüle etmek, yargıyı kitlelere şikayet edip, yuhalatmak ve bundan da iktidarına yarar sağlamak amacıyla hareket etmesidir. Bugün yaptığı da yarattığı krizden rant sağlamak ve istediği dönüşüme bahane aramaktır.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur. 08.01.2011
YARSAV YÖNETİM KURULU
Old 13-01-2011, 16:30   #17
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan Occamlı William'ın Usturası.

Değerli meslektaşımız Sn.Avukat Tekin, tartışma konumuzla ilgili (CMK.m.102)sitemizde yayımlanan bir makaleye yapmış olduğu yorumunda çok değerli görüşler ifade etmiş ve özellikle;

Alıntı:

"Kanun yorumlamada tüm hukukçulara Occam'ın usturası denen felsefi yoruma uygun davranmalarını tavsiye ederim."

görüşüne yer vermiştir. Bu değerli katkının daha ulaşılabilir olmasını istedim. Kendisine açıktan teşekkür ediyorum. Hem genel bilimler ve hem de hukuk disiplini açısından önemli bir yorum ilkesini barındıran teoriye ilişkin kısa bir açıklamayı da buraya taşımayı yararlı görüyorum:
Saygılarımla.

Alıntı:
Ockham'ın Usturası
Alıntı:

"Occam's Razor" teorisi temel olarak "her şeyin birbirine eşit olduğu bir ortamda, en basit açıklama doğruya en yatkın olandır" felsefesi üzerinde şekillenir.
14. yüzyıl filozofu Ockham'lı William tarafından ortaya atılmıştır. Latince "Entia non sunt multiplicanda praeter necessitatem" olarak ifade edilen ilkeye göre zorunlu olmadıkça varlıkları çoğaltmamak gerekir. Bilimsel düşünüşte önemli bir yeri bulunmaktadır.

Başka bir deyişle şöyle özetlenebilir: Bir olayı, fenomeni açıklamak için kullanılacak olan iki açıklamadan daha basit olanı yani daha az varsayımda bulunanı tercih edilmelidir. Söz gelimi dünyanın uzaydaki hareketini açıklamak için daha önce geliştirilmiş olan genel cisim hareket yasalarını kullanmak bu duruma özgü yepyeni varsayımlar geliştirmeye kıyasla daha makbuldür.

Kaynak: Vikipedi, özgür ansiklopedi
Old 04-05-2011, 06:55   #18
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan Yargıtay Ceza Genel Kurulu - içtihat değişikliği

Sedat Ergin, Hürriyet, 04.05.2011
(Yazı özetlenerek aktarılmıştır).

"Birinci derece mahkemenin mahkumiyet kararından sonraki ikinci aşama, yani Yargıtay’da temyiz dönemi tutukluluk süresinin içinde mi yoksa dışında mı değerlendirilmelidir?

...sanık hangi noktada “tutuklu” olmaktan çıkıp “hükümlü” haline gelir?
Mahkeme kararıyla mı, Yargıtay kararıyla mı?


Birinci şıkta, temyiz süresi tutukluluğun içinde değerlendirildiğinde, cinayet işledikten sonra yargılanan ve mahkeme tarafından 40 yıl hapis cezasına mahkum edilen bir cani, Yargıtay’ın nihai kararını beklerken buradaki işlemin uzaması sonucu tutukluluktaki beşinci yılını doldurursa, otomatik olarak serbest bırakılması gerekiyor.

Ama Yargıtay aşaması tutukluluğun dışında sayılırsa, bu caninin cezaevinde kaldığı süre 5 yıl geçse bile tutukluluğu devam ediyor. Yargıtay kararını ne zaman verirse versin, tutukluluk durumu bundan etkilenmiyor.

AİHM’nin içtihadı da temyiz süresinin tutukluluk süresi ne sayılmayacağı yönünde şekillenmiş.

Gelgelelim Yargıtay AİHM’nin bu konudaki kararlarına itibar etmemiş.

Buradaki ilginç bir durum, Yargıtay’ın ceza dairelerinin de hangi yorumun esas alınacağı konusunda kendi içlerinde de bölünmüş olmasıydı.
Örneğin 11’inci Ceza Dairesi AİHM içtihadına uygun hareket edip hiçbir sanığı bırakmazken, 9’uncu Ceza Dairesi farklı bir yorumla Hizbullahçıları serbest bırakabildi. Ancak belirtelim ki, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun içtihadı da 9’uncu Ceza Dairesi’nin yorumu yönündeydi.

Geçenlerde yeni seçilen üyelerin de katılımıyla toplanan Yargıtay Ceza Genel Kurulu, bu konuyu ciddi bir şekilde tartıştı ve son derece kritik bir oylama sonucunda temyiz süresinin “tutukluluktan sayılması” görüşü terk edilerek, “tutukluluktan sayılmaması” görüşü benimsendi.

Bu karar Yargıtay’ın AİHM içtihadıyla uyumlu bir çizgiye gelmesi bakımından büyük bir önem taşıyor. Ancak kararın 15 ‘hayır’ oyuna karşı 16 ‘evet’ oyuyla alınması ceza daireleri içinde bu konuda büyük bir bölünmenin hâlâ sürmekte olduğunu gösteriyor."
Old 12-09-2012, 07:44   #19
AV.HARUN UYANIKOĞLU

 
Varsayılan

Merhaba;
Müvekkilim iki kişiyi öldürmek suçundan TUTUKLU yargılanmaktadır.Tutuklulukta Beş yıllık süre dolmuştur.Tahliye taleplerimiz mahkemece kısaca 'BİRDEN FAZLA SUÇTAN TUTUKLANMA ve DEVLETİN SANIĞIN VUCUT BÜTÜNLÜĞÜNÜ KORUMA GÖREVİ OLMASI BU DURUMUN SANIĞIN LEHİNE OLMASI GEREKÇELERİ ile devamına karar verildi.

CMK 102.Madde gerekçesinde AİHS 105 maddesinde belirtilen makul süre kriterinin getirilmesi amaçlı olarak sanık lehine bu maddenin getirtildiğinden bahsedilmekte;'Suçlar' tabiri kullanılmaktadır.Y,ne madde metninde 'İşler' tabiri kullanılmaktadır.Buradan hareketle;sanığın birden fazla suçtan tutuklu olmasının önemli olmadığı,beş yılın geçmesinin tahliye için yeterli olduğu kanaatindeyim.Bu hususta madde metninde ve gerekçede açıklık da yoktur.Bu durumun da sanık lehine yorumlanması gerektiği aşikardır.Bu hususta değerli görüş bilgi vetecrübelerinizi varsa elinizde kararlarınızı paylaşmanızdan memnunluk duyacağım saygılarımla
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Alkol cezası tartışması Viyola Hukuk Haberleri 2 25-08-2008 15:30
Hakimlik sınavında yetki tartışması faruksa Hukuk Haberleri 6 29-11-2006 15:23
Ankara'da YARSAV tartışması ahmetsacit Hukuk Haberleri 2 02-09-2006 15:25
Anket Tartışması Hakkında Batu Han Site Hakkında Yazışmalar [Arşiv] 1 25-03-2003 16:19


THS Sunucusu bu sayfayı 0,10135198 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.