![]() |
|
![]() |
|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
![]() |
![]() |
#1 |
|
![]() Bir hasat dönemi için ekilen arpa, buğday gibi bitkilerin hukuki niteliği TMK 684. Madde de belirtilen bitkiler kapsamında değerlendirilebilir mi?
Bu bitkiler kalıcı bitki olarak değerlendirilebilir mi? |
![]() |
#2 |
|
![]() TMK.m.684'ü 685 m. ile birlikte değerlendirmek gerekir.
Buğday arpa gibi bitkiler "doğal ürünler" dendir. TMK.m. 685/3'e göre, "Doğal ürünler asıl şeyden ayrılıncaya kadar onun bütünleyici parçasıdır" " Bir şeye malik olan kimse , o şeyin bütünleyici parçasına da malik olur.(684/1) " Bir şeyin maliki ,o ürünün de maliki olur"(685/1) Dolayısı buğday arpa gibi ürünler hasat edilip tarladan ayrılıncaya kadar tarla sahibine ait sayılır. |
![]() |
#3 | |||||||||||||||||||||||
|
![]()
Doğal ürün doğada kendiliğinden yetişen ürün olarak değil kira gibi hukuki ürünün karşıtı olarak kullanılmıştır. Prof.Dr. Kemal Oğuzman da buğdayı doğal ürüne örnek olarak göstermektedir.( Oğuzman-Seliçi-Oktay Özdemir Eşya Hukuku 2015,sh:291) |
![]() |
#4 |
|
![]() hakim bey ilginize teşekkür ederim...
sorumun kaynağı şu; Nisan 2019 tarihinde ortaklığın satış yoluyla giderilmesi kararı kesinleştikten, davacı tarafından bu karara istinaden Temmuz 2019 tarihinde satış talebinde bulunulduktan ve Ağustos 2019 tarihinde satış memurluğunca yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporları taraflara Eylül 2019 tarihinde tebliğ edildikten sonra, Aralık 2019 tarihinde, dava konusu taşınmaz davalılar tarafından ekilmiştir. Yüksek yargı içtihatlarında belirtildiği üzere “davacı tarafından diğer paydaşlar aleyhine daha önce taşınmaza ilişkin, … ortaklığın giderilmesi, … ve benzeri davalar açılması halinde intifadan men koşulunun gerçekleşeceği (8. Hukuk Dairesi 28.1.2021 tarih, 2018/8278 E. 2021/596 K.), buna rağmen taşınmazı kullanan paydaşın kötü niyetli olduğu (1. Hukuk Dairesi 16.9.2014 tarih, 2014/9609 E. 2014/14359 K.) kabul edilmektedir. Bu nedenle taşınmazın davalılarca kullanıldığı tarihte Yargıtay içtihatları gereğince intifadan men koşulu gerçekleştiğinden davalılar bu yeri kötü niyetle kullanmıştır. Kötü niyetin korunmayacağına dair evrensel prensip TMK da yasalaşarak mevzuatımızda yer almıştır. Bu husustaki talebimize yönelik ara kararlarda mahkeme tarafından herhangi bir değerlendirme yapılmaması ve ara kararların bu konudaki taleplerimizin aksi nitelikte olması açık bir şekilde hukuka aykırılık içermektedir. Ocak 2020 tarihinde ihale ile dava konusu taşınmaz davacı tarafından satın alındıktan sonra (ürünlerin gübreleme ve ilaçlama gibi bakımları davacı tarafından gerçekleştirilmiştir.) davacıya ait taşınmazdaki ürünler, davalılarca Haziran 2020 tarihinde herhangi bir hakka dayanılmaksızın haksız ve hukuksuz bir şekilde hasat edilerek götürülmüştür. bu sebeple haksız fiile istinaden tazminat talebinde bulunduk ancak ön inceleme duruşmasında mahkeme, davacının gübreleme ve diğer bakımlarını vekaletsiz iş görme olarak niteledi, diğer taleplere ilişkin ise örf adet araştırması için kurumlara müzekkere yazdı sorun şu; 1- ekili ürünün mülkiyeti kime ait olur. 2- bizim nitelediğimiz şekilde haksız fiil ya da mahkemenin nitelendirmesiyle vekaletsiz işgörme konusunda mevzuatta ayrıntılı düzenleme olmasına rağmen bu hususta örf adet araştırması yapılması doğru mu |
![]() |
#5 |
|
![]() 1.) Önceki cevabımda bildirdiğim gibi, bir şeyin maliki olan onun ürünlerine de malik olur: (685/1) Buradaki ürün ifadesine buğday arpa gibi doğal ürünler de dahildir. Ortaklığın satış sureti ile giderilmesinde tarla üzerinde bulunan bütünleyici parçaları dolayısı ile ürünü ile birlikte satılır. Somut olayda tarla üzerine mahsul edildikten sonra ihale ile satılmıştır. Davacı taşınmazı üzerinde bulunan mahsul ile birlikte satın almıştır. Kısacası parselin maliki kim ise üzerindeki ürün de ona aittir. Ürünü eken davalı soruda belirttiğiniz gibi iyiniyetli sayılamaz. Davalı, davacının mülkiyetine geçmiş olan ürünü, satıştan sonra toplayarak "haksız fiilde" bulunduğu iddiası bence doğrudur.
2.) TMK.nun 1.md.sindeki kurala göre, hakim ancak kanunda uygulanabilir bir hüküm bulunmadığı takdirde örf ve adet araştırmasına gidebilir. Ortaklığın giderilmesi yöntemi, haksız fiil ve vekaletsiz iş görme konularında kanunda uygulanacak açık hükümler bulunduğundan örf adet araştırılmasına gidilmesi yasaya aykırılık teşkil eder. Diye düşünüyorum. |
![]() |
#6 |
|
![]() Hâkim Beye sorulmuş soruya, kendilerinin hoş görüsüne sığınarak, diyebilirim ki;
Ekili ürünün mülkiyeti, tarlayı/taşınmazı ihale ile alan kişinin mülkiyetine geçer. ( Vaktiyle bir, Ankara Barosu Dergisinde görmüştüm). |
![]() |
#7 |
|
![]() YARGITAY BAŞKANLIĞI
3. Hukuk Dairesi 2014/6973 E. , 2014/14270 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ: HAYRABOLU ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ TARİHİ: 18/09/2013 NUMARASI: 2012/84-2013/289 Taraflar arasında görülen tazminat davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Davacı vekili dava dilekçesi ile; davacının kiralamış olduğu tarlaya silaj mısırı ektiğini, bu sırada taşınmazın davalıya ihale yolu ile satıldığını, zararını tespit ettirdiğini belirterek, 2.089.63.- TL nin faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımına uğradığını, davacının yeri kendisine kiraya veren kişilerden talepte bulunması gerektiğini belirterek, davanın reddini istemiştir. Mahkemece; davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. Dava konusu taşınmazın, dava dışı bir kişiye ait iken 20/06/2011 tarihinde davalıya ihale yolu ile satıldığı, taşınmazın niteliğinin tarla olduğu, satışın 28/06/2011 tarihinde kesinleştiği konusunda bir uyuşmazlık yoktur. Tanık beyanlarına göre de mısır ürünü 2011 yılının Nisan/Mayıs aylarında davacı tarafından ekilmiş, taşınmazı satınalan davalı ise ürünü biçmiştir. Uyuşmazlık, davacı tarafından ekilen ve davalının taşınmazında bulunan mısır ürünü yönünden davalının sebepsiz zenginleşip zenginleşmediği noktasında toplanmaktadır. TMK.nun 729/1.maddesinin yollaması ile 722/1.maddesinde; “Bir kimse kendi arazisindeki yapıda başkasının malzemesini ya da başkasının arazisindeki yapıda kendisinin veya bir başkasının malzemesini kullanırsa, bu malzeme arazinin bütünleyici parçası olur.” Aynı kanunun 723/3.maddesinde ise; “...malzeme sahibi iyiniyeti değilse hakimin hükmedeceği miktar bu malzemenin arazi maliki için taşıdığı en az değeri geçmeyebilir.” denilmekte ise de bu hükümde yer alan hak ayni hak niteliğinde olmayıp, şahsi hak (alacak hakkı) dır. Bu hak (723.maddeye dayanılarak) taşınmazı alan yeni malike karşı ileri sürülemez. Bu durumda; davacı, BK.nun sebepsiz zenginleşme hükümlerine davalıya karşı dayanamaz. Zira, BK.nun 61 v.d.maddeleri gereğince, “hukuken geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir başkasının malvarlığından istifade ederek kendi malvarlığını artıran kimse elde ettiği kazanımı geri vermek zorundadır.” Buna göre; davacının ektiği ve davalıya ait taşınmazın üzerinde kalan mısır ürünü yönünden bunların sahibi olan davalı sebepsiz zenginleşmemiştir. Diğer bir deyiş ile taşınmazın ve üzerindeki varlıkların bedelini dava dışı malike ödeyen davalı bunların mülkiyetini kazanmıştır. Davacı ise yeri kendisine kiraya veren kişilere yönelerek varsa sebepsiz zenginleşmeden doğan alacağını talep edebilecektir. Mahkeme tarafından davanın reddine karar verilmesi gerekir iken, anılan ilkeler gözardı edilerek, davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş ve kararın bozulması gerekmiştir. 29/03/2021 11:46 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 1YARGITAY BAŞKANLIĞI Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 03.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 29/03/2021 11:46 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. |
![]() |
#8 |
|
![]() Cumhur bey, derginin internette bulunan bütün sayılarını inceledim. Ancak bu konuda makale, inceleme göremedim. yayınlanmamışta olabilir.
|
![]() |
#9 |
|
![]() YARGITAY BAŞKANLIĞI
• • • • • 15. Ceza Dairesi 2012/11223 E. , 2013/767 K. MALA ZARAR VERME KİŞİSEL HAKLARIN TAPUYA ŞERHİ TÜRK MEDENİ KANUNU (TMK) (4721) Madde 2 TÜRK MEDENİ KANUNU (TMK) (4721) Madde 1009 BORÇLAR KANUNU(MÜLGA) (818) Madde 11 "İçtihat Metni" Dosya incelenerek gereği düşünüldü; Mala zarar verme suçu başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır veya taşınmaz malın kısmen veya tamamen yıkılması, tahrip edilmesi, yok edilmesi, bozulması kullanılamaz hâle getirilmesi veya kirletilmesiyle oluşur. Bu bakımdan, söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Yıkma, yalnızca taşınmazlar için söz konusudur. Taşınmazın önceki kullanış biçimine uygun olarak bir daha kullanılamaz duruma getirilmesini ifade eder. Yok etme, suça konu şeyin maddî varlığını ortadan kaldırmaktır. Bozma, suça konu şeyin, amacına uygun olarak kullanılması olanağını ortadan kaldırmaktır. Kirletme, başkasının binasının duvarına yazı yazmak, resim yapmak, afiş ve ilân yapıştırmak şeklinde gerçekleştirilmektedir. Sanığın, Kınık yolu üzerindeki 115 ada 9 parselde kayıtlı taşınmazı satın aldığı, ancak daha önceki sahibi olan H.. B..’in 2009 yılı sonlarına doğru bu araziyi aralarındaki sözlü akit gereğince katılanlara kiraladığı, katılanların buna dayanarak araziye soğan, sarımsak, yulaf ve bakla ektikleri, taşınmazın yeni maliki olan sanığın, ürünlerini kaldırması için katılanları uyarmasına rağmen kaldırmamaları sebebiyle araziyi sürmek suretiyle bu ürünlere zarar verdiğinin iddia edildiği olayda; tüm dosya kapsamından sanığın zarar verdiği ürünlerin, tanık H.. B..’den 25.01.2010 tarihinde satın aldığı ve tapuya oğlu üzerinde kayıt ettirdiği taşınmazın üzerinde olduğu, ekili ürünün taşınmazdan ayrı bir mülkiyetinin söz konusu olamayacağı, ayrıca kullandırma, yararlandırma istemi veren adi ve ürün kirası gibi taşınmaz üzerinde doğan kişisel hakların tapuya şerh verilmediği sürece yalnızca sözleşmenin tarafına karşı ileri sürülebileceği, taşınmazın 3. kişiye geçmesi halinde kişisel hakkın bu kişiye ileri sürülemeyeceği gözetilerek, suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle sanık hakkında kurulan beraat kararında bir isabetsizlik görülmemiştir. Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, O yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 21.01.2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi. Karşı Oy; Yargılama konusu olay: Sanık, katılan tarafından kiralanarak, üzerine soğan, sarımsak, bakla ve yulaf ekilen tarlayı önceki sahibinden satın almıştır. Önceki malik, “tarlanın kiracılar tarafından ekildiğini ve onların ürünlerini kaldırmasından sonra kullanmaya devam etmesi gerektiğini, sanığa alım satım sırasında hatırlatmıştır. Buna rağmen sanık, tapuyu aldıktan sonra katılanların yanına gelip “tarlayı derhal boşaltmalarını” istemiş, onlardan “ürünü hasat edince boşaltacakları” cevabını alınca da; “ben sizi çıkarmasını bilirim” diyerek oradan ayrılıp, ertesi gün traktörle tarlayı sürerek ekili ürünleri imha etmiştir. Sanık hakkında mala zarar verme suçundan dava açılmıştır. 29/03/2021 11:27 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 1YARGITAY BAŞKANLIĞI Mahkeme kararı ve gerekçesi: Yerel mahkeme tarafından “tarlanın satın almak suretiyle sanığın eline geçtiği, tarla üzerindeki ekili ürünün de tarladan ayrı mülkiyetinin söz konusu olmadığından, malik olunan mala mal sahibinin zarar vermesinin suç olarak nitelendirilemeyeceği” gerekçesiyle sanık hakkında beraat kararı verilmiş, bu hüküm Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmiştir. Daire kararı ve gerekçesi: Ekili ürünlerin taşınmazdan ayrı bir mülkiyetinin söz konusu olamayacağı, ayrıca kullandırma, yararlandırma istemi veren adi ve ürün kirası gibi taşınmaz üzerinde doğan kişisel hakların tapuya şerh verilmediği sürece üçüncü kişilere karşı ileri sürülemeyeceği, yalnızca sözleşmenin tarafına karşı ileri sürülebileceği, bu nedenle suçun yasal unsurlarının oluşmadığı” gerekçesiyle ve oy çokluğu ile beraat kararının onanmasına karar verilmiştir. Karşı oy gerekçelerimiz: Çoğunluğun bu şekildeki görüşüne şu gerekçelerle iştirak etmemiz mümkün değildir: 1- Öncelikle, “ekili ürünün tarladan bağımsız olarak mülkiyet konusu olamayacağı” düşüncesi hukuki temelden yoksundur. Karine olarak, tarla kimin ise üzerindekiler de onundur. Fakat bu düşünce mutlak doğru olmayıp, sadece bir karinedir. Bunun istisnaları vardır ve aksi her zaman kanıtlanabilir. Nitekim katılan, özel hukuk yasaları tarafından tanınan ve korunan bir kira sözleşmesine istinaden ekim yapmış olduğundan, kendi ürettiği ürünün sahibi olması da gayet doğaldır. Aksi bir düşünce, özel hukuk anlaşmalarının uygulanma imkânını ortadan kaldırır. Kiracı tarafından yetiştirilen sebzelerin “taşınmazdan ayrı bir mülkiyet konusu olmayacağı” düşüncesinden yola çıkılıp, taşınmaz sahibine ürünü imha etme hakkı verilmesinin doğal sonucu olarak, ona ürünlere el koyma hakkı da vermek gerekir ki, böyle bir düşünce özel hukuku tümden yok saymak anlamına gelir. Bu anlayışın hukuk sistemine uygun olduğunun kabul edilebilmesi için öncelikle, Türk Medeni Kanunu ve Borçlar Kanunu başta olmak üzere tüm özel hukuk mevzuatının yok sayılması gerekmektedir. 2- Daire kararında yer verilen, “Kira sözleşmelerinde olduğu gibi, taşınmaz üzerindeki kişisel hakların tapuya şerh verilmediği sürece sadece tarafları bağlayacağı, üçüncü kişilere karşı hak ileri sürülemeyeceği” şeklindeki düşünce, Türk Medeni Kanunun 1009 maddesinde yer alan “Arsa payı karşılığı inşaat, taşınmaz satış vaadi, kira, alım, önalım, gerialım sözleşmelerinden doğan haklar ile şerhedilebileceği kanunlarda açıkça öngörülen diğer haklar tapu kütüğüne şerhedilebilir. Bunlar şerh verilmekle o taşınmaz üzerinde sonradan kazanılan hakların sahiplerine karşı ileri sürülebilir.” hükmünden uyarlanmıştır. Maddenin ikinci fıkrasında “şerh verilmekle o taşınmaz üzerinde sonradan kazanılan hakların sahiplerine karşı ileri sürülebileceği” hususu açıkça yazılmasına karşın, “şerh verilmediği takdirde ise hak ileri sürülemeyeceği” şeklinde bir hükme yer verilmemiştir. Yasanın yanlış yorumlanması suretiyle, bu hükmün mefhumu muhalifinden yola çıkılarak, “ üçüncü kişilere karşı hak iddia olunamayacağı” şeklindeki çıkarsama, mutlak şekilde uygulandığı takdirde, adaletsiz uygulamalara neden olur. Aslında sözü edilen kuralın doğuş sebebi sorgulanarak buna uygun çözüm üretilirse adaletsiz uygulamalardan kaçınılıp, mağduriyetlerin önüne geçilebilir. Çünkü Medeni Kanunun 1009 uncu maddesi sadece iyi niyeti korumak amacıyla oluşturulmuş bir kuraldır. Gerçekte herkese karşı ileri sürülebilecek şahsi haklara, iyi niyetli üçüncü kişileri korumak maksadıyla kısıtlama getirilmiştir. Yani, taşınmaz üzerinde yasaya uygun olarak kazanılan şahsi haklar, taşınmaz maliklerine karşı mutlak surette korunurken, iyi niyetli üçüncü kişilerin korunması amacıyla, mutlak koruma daraltılmıştır. Bu nedenle her olay, diğerlerinden ayrı olarak ele alınıp, değerlendirilmelidir. Konuyu 29/03/2021 11:27 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. Sayfa 2YARGITAY BAŞKANLIĞI biraz daha açıp somut olaya baktığımızda; taşınmazın önceki maliki, taşınmaz üzerinde şahsi hak tesis edildiğini sanığa söylemiş, sanık bu hususu bilerek tarlayı satın almıştır. Kira sözleşmesi tapuya şerh verilmiş olsaydı sanık nasıl ki, “ben katılanın şahsi hakkı olduğunu bilmiyordum” diyemeyeceği için, katılana karşı sorumlu olacak idiyse, mevcut halde de ilk malikin haber vermesi nedeniyle “ben katılanın şahsi hakkı olduğunu bilmiyordum” demesi mümkün olmadığından yine sorumlu olması gerekmektedir. Çünkü burada tapuya şerhten elde edilecek ilk malikin uyarısı ile gerçekleşmiş olacağından artık sanığın şahsi haktan haberi olmayan iyi niyetli üçüncü kişi olarak kabul edilmesi mümkün değildir. 3- Olaya kötü niyet açısından yaklaştığımızda ise, Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde yer alan “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükümleri ile karşılaşmaktayız. Bu hükümler muvacehesinde sanığın hukuki durumu değerlendirildiğinde iyi niyetli üçüncü kişilere tanınan haklardan yararlandırılmasının açıkça yasaya aykırı düştüğü görülmektedir. 4- Sanık zarar verme kastı ile hareket etmiştir. Borçlar Kanunun 11. maddesi “Akdin sıhhati, kanunda sarahat olmadıkça hiç bir şekle tabi değildir. Kanunun emrettiği şeklin şümul ve tesiri derecesi hakkında başkaca bir hüküm tayin olunmamış ise akit, bu şekle riayet olunmadıkça sahih olmaz.” hükümlerini kapsadığından katılan ile taşınmazın önceki maliki arasında yapılan sözlü kira akti, muteber bir akittir. Katılanın geçerli sözleşmeye istinaden yetiştirdiği ve böylece mülkiyeti de kendisine ait olan ürünler, sanık tarafından tahrip edilmiştir. Burada kasıt unsuru açısından üzerinde durulması gereken husus, sanık mülkiyet hakkının kullanımından kaynaklanan bir zarara mı neden olmuş, yoksa zarar hakkın kötüye kullanımından mı kaynaklanmıştır? Sanık, “ben sizi çıkarmasını bilirim” sözüyle ve katılana tarladan çıkmasını söyledikten bir gün sonra gelip, bir şey ekip-dikmek için değil, münhasıran katılana zarar vermek amacıyla ürünleri traktörle tahrip etmiştir. Sonuç olarak; baştan beri kötü niyetli davranan ve katılana zarar verme kastıyla hareket eden sanığın eylemi, yasada tanımlanan mala zarar verme suçunun unsurlarını oluşturduğundan mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken, özel hukuk hükümlerinin sanık lehine yanlış yorumlanması suretiyle, “kötü niyeti yasanın korumayacağı” özel hukuk ilkesi de göz ardı edilerek, “beraat kararının onanması” şeklinde cereyan eden çoğunluk görüşüne karşıyız. 21/01/2013 29/03/2021 11:27 Yargıtay Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü Tarafından Oluşturulmuştur. |
![]() |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
![]() |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Taşınmaz Satışında Emlak Komisyoncusunun Taşınmaz Hakkında Verdiği Reklamdan Taşınmaz Maliki Sorumlu Mudur | Nagehan Çubuk | Meslektaşların Soruları | 1 | 03-03-2021 10:19 |
vekaletle vekalet kapsamı dışında taşınmaz devri | tijen | Meslektaşların Soruları | 0 | 04-09-2018 13:19 |
taşınmazın mülkiyetinin iadesi | emreUmarlar | Meslektaşların Soruları | 5 | 11-05-2017 15:14 |
Çiçek severler,büronuzda hangi bitkiler var? | hakkaniyet_ | Site Lokali | 7 | 08-01-2010 13:45 |
İçtihatı Birleştirme Kararı - Zamanaşımı İle Taşınmaz Mülkiyetinin İktisabı | AdaletTR | Eşya Hukuku Çalışma Grubu | 2 | 04-07-2008 23:04 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |