|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
22-12-2008, 14:31 | #1 |
|
Avukatın yasaklanmış yasak maddeyi bilerek sokmaya teşebbüsü sim kart
Bildiğiniz üzere önceleri çift sim kartlı telefonlar yoktu. Çevremdeki bir kısım insanlar bir sim karta başka bir sim kart birleştirterek iki sim kartı aynı kullanıyorlardı. Bende x sim kartı ve y sim kartı (kaynak yapılıyor) birleştirmek için telefon tamir servisine götürdüm. Telefoncu abi, bu sim kart eski vs dedi. Bende yedek sim kart çıkarttım ve yedek sim kartta iki hat birleşti. Telefoncunun eski dediği sim kartta kayıtların bulunması yine iki sim kartın birleşmesi nedeniyle arıza vs. olabileceği düşüncesiyle , eski sim kartı cüzdanın fermuarlı bölümüne attım. Aradan aylar geçti. .... Kapalı Cezaevine görüş için gittim. Cep telefonunu ve dolayısıyla telefon içerisindeki sim kartı girişe bıraktım. Girişte ve bir kısım yerlerde sim kart vs. cezaevine sokulması yasak olduğu yazılı ancak aylar önce cüzdana koyduğum sim kartı unuttum. L1 güvenlik kapısına geldim ve cüzdan ayakkabı , kemer güvenlik cihazından geçti ve uyarı vermesi üzerine cüzdandaki kredi kartlarını çıkardım ve tekrar cüzdan güvenlik cihazından geçirildi. Yine sinyal vermesi üzerine kendimden o kadar eminim ki, cüzdanı güvenlik görevlisine uzattım buyrun birde siz bakın şeklinde beyanda bulunarak cüzdanı güvenlik görevlisine verdim. Bu arada ayakkabı bağlama , kemer takma ile uğraşıyorum. Görevli "avukat bey cüzdandan sim kart çıktı" dedi. Önce bende büyük bir şaşkınlık, yaklaşık 5 -10 dakika düşündükten sonra aylar önce belkide altı ay önce cüzdanın fermuarına attığım, büyük ihtimalle bozulmuş sim kart olduğunu hatırladım. Hakkımda görevlilier tarafından tutanak tutuldu. Daha sonra Adalet Bakanlığından izin yazısı. Barodan ifade için yazı. Savcılık tarafından ifade ve en son hakkımda ceza davası açıldı. Savcıya olayı yukarıdaki şekilde anlattım ancak iddianamede ceza infaz kurumuna girmeye çalıştığı, savunmasına itibar edilmediği (bu arada ceza davalarını bilmem ve yılda bir iki kez belki cezaevine görüş için giderim) Benim sormak istediğim daha doğrusu tartışmak istediğim, Savcılığın izin isteyipte Adalet Bakanlığı'nın izin vermediği bir meslektaşımız var mı? Diğer bakanlıklarda birçok kez karşılaşıyorum "Pardon kürtaj yapılmamış konulu meslektaşların sorunları konulu sorumda da doktora dava açılmamıştı" Tamamen formalite mi? İkinci sorum ise Savcılıkların birçok konuda takipsizlik kararı vermesine rağmen fail avukat olduğu zaman bu kadar basit bir konuda dahi "savunmaya itibar edilmediği" gerekçesiyle iddianame hazırlayarak dava açılması hakkında ne düşünüyorsunuz?
|
22-12-2008, 17:57 | #2 |
|
Bir meslektaşımın, sizin durumunuza çok benzer bir ceza davasında beraat ettiğini duymuştum. Suç işleme kastınızın olmadığı yönündeki savunmanıza mahkemece itibar edileceğini düşünüyorum/umuyorum.
Evet, soruşturmanın Adalet Bakanlığı'nın iznine bağlı olması durumu artık formalite gibi birşey. Çok nadir soruşturmama kararı çıkıyor. Savunmaya itibar edilmemesi konusunda ise yazacak çok şey var aslında ama kısaca şunu belirteyim, savunmaya itibar edilmemesi çabalarının, gerek müvekkillerimizi savunduğumuz durumlarda gerekse de kendimizi savunmak zorunda kaldığımız durumlarda, artık had safhaya ulaştığını üzülerek görüyorum. Bizim savunmalaraımıza birçok mahkemede kopyala/yapıştır düzeyinde yaklaşıldığı bilinen bir gerçek. Yargılama safahatından bizleri de haberdar etmeniz dileklerimle geçmiş olsun... |
22-12-2008, 19:04 | #3 |
|
Benzer bir olay istanbulda bir arkadaşımın başına gelmişti. Suçun manevi unsuru oluşmadığından beraat etmişti diye hatirliyorum. Dava açılır ancak beraat edersiniz diye düşünüyorum.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ E. 2004/16917 K. 2005/1551 T. 2.3.2005 • AVUKATIN CEZAEVİNE ÜZERİNDE SİM KART SOKMASI ( Delillerin Takdir ve Değerlendirilmesinin Son Soruşturma Aşamasında Davayı Görecek Olan Mahkemesine Ait Bulunduğu Gözetilmeden Son Soruşturmanın Açılmasına Yer Olmadığına Karar Verilemeyeceği ) • SON SORUŞTURMANIN AÇILMASI VE DURUŞMANIN YAPILACAĞI MAHKEME ( Avukat Sanığın Cezaevine Sim Kart Sokması - Delillerin Takdir ve Değerlendirilmesinin Son Soruşturma Aşamasında Davayı Görecek Olan Mahkemesine Ait Bulunduğu ) • CEZAEVİNE AVUKATIN ÜZERİNDE SİM KART SOKMASI ( Delillerin Takdir ve Değerlendirilmesinin Son Soruşturma Aşamasında Davayı Görecek Olan Mahkemesine Ait Bulunduğu Gözetilmeden Son Soruşturmanın Açılmasına Yer Olmadığına Karar Verilemeyeceği ) 1136/m. 59, 60 ÖZET : Avukat olan sanığın müvekkili ile görüşmek üzere Ankara 1 Nolu F Tipi Cezaevine girişinde, kanun, tüzük, yönetmelik ve Bakanlık genelgeleri uyarınca üzerinde cezaevine sokulması yasaklanmış veya yasaklanmamış veya suç teşkil eden hiçbir eşya, madde ve cisim bulunmadığını beyan etmesinden sonra geçtiği duyarlı elektronik cihazın sinyal vermesi üzerine, cüzdanının içerisinde iki adet sim kart tespit edilmiş olması karşısında, mevcut delillerin takdir ve değerlendirilmesinin son soruşturma aşamasında davayı görecek olan mahkemesine ait bulunduğu gözetilmeden, son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına karar verilmesinde isabet görülmemiştir. DAVA : Cezaevine yasak madde sokma suçundan sanık avukat Ali hakkında son soruşturma açılmasına yer olmadığına dair Ankara 8.Ağır Ceza Mahkemesince verilip kesinleşen 11.3.2004 gün ve 2004/78-51 sayılı karar aleyhine Adalet Bakanlığından verilen 21.10.2004 gün ve 45089 sayılı yazılı emri içeren Yargıtay C.Başsavcılığının 5.11.2004 gün ve 206458 sayılı tebliğnamesiyle dava dosyası Daireye gönderilmekle incelendi ve gereği görüşüldü: KARAR : Tebliğnamede "1136 sayılı Avukatlık Kanununun 59. maddesi uyarınca verilen son soruşturmanın açılmamasına dair kararın, anılan Kanunun 60. maddesi ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 297 ve müteakip maddeleri gereğince genel hükümlere göre itirazı kabil kararlardan olduğu, anılan mahkeme dosyasından son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına ilişkin kararın duruşma yapılmak suretiyle ve Cumhuriyet Savcısının katılımıyla verildiği, buna göre makul bir sürede itiraz edilmeyerek kararın kesinleştiği anlaşılmakla; "Avukat olan sanığın müvekkili ile görüşmek üzere Ankara 1 Nolu F Tipi Cezaevine girişinde, kanun, tüzük, yönetmelik ve Bakanlık genelgeleri uyarınca üzerinde cezaevine sokulması yasaklanmış veya yasaklanmamış veya suç teşkil eden hiçbir eşya, madde ve cisim bulunmadığını beyan etmesinden sonra geçtiği duyarlı elektronik cihazın sinyal vermesi üzerine, cüzdanının içerisinde iki adet sim kart tespit edilmiş olması karşısında, mevcut delillerin takdir ve değerlendirilmesinin son soruşturma aşamasında davayı görecek olan mahkemesine ait bulunduğu gözetilmeden, son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına karar verilmesinde isabet görülmemiştir." denilmektedir. SONUÇ : Yargıtay C.Başsavcılığının yazılı emir doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce incelenen dosya içeriğine göre yerinde görüldüğünden, cezaevine yasak madde sokma suçundan sanık Ali hakkında Ankara 8.Ağır Ceza Mahkemesince verilen 23.12.2003 tarih ve 78-51 sayılı son soruşturma açılmasına yer olmadığına ilişkin kararın CYY.nın 343. maddesi uyarınca BOZULMASINA, diğer işlemlerin yerinde tamamlanmasına, 02.03.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. |
23-12-2008, 09:48 | #4 |
|
Çok geçmiş olsun
Sevgili meslektaşım,öncelikle çok geçmiş olsun,aynı olayın bir benzeri,temmuz ayında alanya mahmutlar cezaevinde benim başıma geldi,şarzı bittiği için araçta bıraktığımdan emin olduğum telefonum,kapalı ve içinde sim kart mevcut vaziyette,kol çantamla beraber arabada diye düşünüp emin biçimde girerken,hiç koymadığım bir yerden evrak çantamdan çıktı.
hemen tutanaklar tutuldu,şu an beklemedeyim,ayda yılda bir cezaevine giden biriyim,üzüldüm,çantamı da kendim uzatmıştım,buyrun bakın hiçbişey yok diye,aynı durumu yaşadığım için sizi çok iyi anlıyorum,unuttuğuma itibar bile etmeden "avukat burda yatanların çoğu unutkanlıktan,dalgınlıktan yatıyor " dediler,şu an beklemedeyim,ne olacağını bilmiyorum,telefonun içindeki sim kartta eşime ait kurum hattıydı,umarım onun başı ağrımaz,kendisi memur çünkü.Normal zamanda konuşan hal hatır soran insanların,nasıl fırsattan istifadeyle suçlu gibi davrandıklarını asla unutmam mümkün değil,hala hatırlayınca ellerim titriyor,çok geçmiş olsun,ben beraat edeceğinizden adım gibi eminim,davanın açılması bile gerçekten çok büyük bir ayıp |
23-12-2008, 11:20 | #5 |
|
Benzer bir davada müvekkil meslektaşım hakkında ceza tayin edilmiş, karar tarafımızdan temyiz edilmiştir.
|
23-12-2008, 15:43 | #6 |
|
Merhaba...
Öncelikle geçmiş olsun dileklerimi belirteyim.Sorunuzda Soruşturma izni verilmesi noktasında Adalet Bakanlığınca çok cömert davranılmasının makul olup olmadığını sormuşsunuz.Kanaatimce bunu her olay açısından olmasada normal karşılamak lazım.Özellikle örgütsel suçların sanıklarıyla özdeşleşmiş meslektaşlarımızın azınsanmayacak kadar çok olduğu , mesleğin arkasına saklanarak hukukdışılıkta tavan yapmış ,meslektaş demekten utanç duyduğum bir kesimin olduğu bir gerçek.Sizin karşılaştığınız sorun ise tamamen unutkanlığınızın eseri,Ayakkabıdaki çivinin bile x-ray cihazına takıldığını nazara alırsak bir avukatın bile bile bunu yapmasını beklemek yanlış olur.Soruşturma izni verilmesi dava açılması sizi sıkıntıya sokmasın sonuç kuvvetle muhtemel,kastın yokluğu,olayın oluş şekli,delil yetersizliği gibi gerekçelerle beraat olacaktır.Tekrar geçmiş olsun. |
05-01-2009, 17:10 | #7 |
|
Herkese Merhaba,
başta İlhan Salbaş ve aynı talihiszliği yaşamış diğer tüm meslektaşlarıma öncelikle geçmiş olsun. Bendeniz de bir avukat olarak kendime ait telefon ve sim kartımı çantamın içinde unutmuş bulunmaktayım. Bu sebeple sizi anladığımı ve kaygılarınızı paylaştığımı bilmenizi isterim. 31.12.2008 itiraiyle tebliğ almış olduğum yazı ile 10 gün içerisinde C.Başsavcılığına yazılı veya sözlü ifade vermem gerekiyor. Çünkü, 25.07.2008 tarihinde Antalya L Tipi Cezaevine girişte kendime ait olan diğer telefon ve sim kartımı çantamın içinde unutmuşum ve çantamı o şekilde yürüyen bandın üzerine bıraktım. Sonrası malum. Cezaevi Antalya C.Başsavcılığna ihbarda bulunyor, C.Başsavcılığı Adalet Bakanlığından soruşturma izni istiyor, izin veriliyor ve savunmam için bana 10 süre veriliyor. Bakalım artık!!! Suçun manevi unsuru oluşmadığı gerekçesiyle Ağır Cezada yapılacak olan yargılama sonucu beraat etmeyi UMUT ediyorum. Zira, bir avukat olarak kendimize ait telefon ve sim kartı kendi çantamızın içerisinde cezaevine sokup bir tutuklu veya hükümlüye verecek değiliz. Heyet nasıl geğerlendiereck inanın hiç bilmiyorum ama bakalım, neticeyi sizlerle muhakkak paylaşacağım. Bu konuda bilgi ve tecrübesi olan arkadaşlarımızın bunları bizlerle paylaşmasıni dilerim. Herkese kolay gelsin dileklerimle dostça selamlar. Av. Erkan Uysal Not: Aşağıya konu ile ilgili bir makale ekliyorum. Makale Yargıtay Tetkik Hakimi tarafındna yazılmış ve Terazi Hukuk Dergisi 2007 Eylül sayısında yayımlanmıştır. AVUKATLARIN İNFAZ KURUMUNA VEYA TUTUKEVİNE YASAK EŞYA SOKMA EYLEMLERİ Necati MERAN(*) ÖZET: Avukatların infaz kurum ve tutukevlerine yasak eşya sokma biçiminde eylemleri, kanunî unsurları ve Yargıtay uygulaması ışığında incelenmektedir. Anahtar Kelimeler: Avukat, İnfaz Kurumu ve Tutukevi, Yasak Eşya, Avukatlık Mesleği. I- Giriş İ nfaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokma suçu 5237 sayılı TCK’nın (YTCK) 297. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde metninde bazı eşyaların yetkisiz olarak ceza infaz kurumlarına sokulması veya bulundurulması suç hâline getirilmiş; ceza infaz kurumlarındaki düzen, mahkûm ve tutuklular arasındaki huzur ve sükûnun korunması amaçlanmıştır. Korunan hukuki değer, adliyenin ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde düzenin sağlanmasına ilişkin saygınlığıdır. İnfaz kurumuna veya tutukevine silâh, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı sokan veya bulunduran ve maddenin 2. fıkrasında öngörüldüğü üzere yetkili makamlarca yasaklanan eşyayı sokan veya bulunduran ya da kullanan herkes bu suçun faili olabilir. Yasak eşyayı, cezaevine sokan ve bulunduran ya da kullanan aynı kişi olabileceği gibi, ayrı ayrı kişiler de olabilir. Kamu görevlisi olan ya da olmayan belli kişiler tarafından işlenebilen suç, özgü suç niteliği taşımaz. Ancak fail, bir kamu görevlisi de olabilir. Avukatların da bu suçun faili olması olanaklıdır. Ancak avukatın cezaevi girişinde, yasak eşya sokarken yakalanması durumunda görevi kötüye kullanma suçundan mı yoksa 297. maddede öngörülen suçtan mı yargılanması gerekeceği tartışılabilir. Bu konuya yazımızın ileri aşamasında değineceğiz. Failin sıfatı ile ilgili, genel olarak ayrı bir ceza yaptırımı öngörülmemiş olmakla birlikte, söz konusu eylemlerin, ceza infaz kurumlarında hükümlü veya tutukluların muhafazasıyla görevli kişiler tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek cezanın maddenin 3. fıkrası uyarınca bir kat artırılması benimsenmiştir. Suçun mağduru yoktur. Ancak, suçtan zarar gören adliyedir, Devlettir . II- Suçun Konusu 1. fıkrada tanımlanan suç tipinde silâh, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı; 2. fıkradakinde ise, yetkili makamlar tarafından infaz kurumuna veya tutukevine sokulması yasaklanmış bulunan eşya suçun konusunu oluşturur. Silah, YTCK'nın 6. maddesinin (f) bendindeki tarife uyan araçlardır. Bunun yanında uyuşturucu veya uyarıcı maddenin nelerden ibaret olduğu belirtilmemiştir. Ancak, “uyuşturucu veya uyarıcı madde” kavramlarından psikotrop madde olarak uyuşturucu ve uyarıcı etkisi bulunan, bağımlılık oluşturan tüm maddelerin anlaşılması gerekir. Uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi yapan ilaç ve sentetik kimyasal maddeler de bu kapsamda kabul edilmelidir. Elektronik haberleşme aracı da tek tek sayılmamıştır; telefon, cep telefonu, fax cihazı, kamera, telsiz vb. cihazların bu kapsamda olduğu söylenebilir. Cep telefonlarının haberleşmede kullanılabilmesi için bir zorunlu parça olan sim kartları da elektronik haberleşme cihazı kapsamında kabul edilmektedir. Maddenin 2. fıkrasında ise yetkili makamların, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı dışında kalıp da, kanuna uygun olarak yasaklanmış olduğu bilinen her türlü eşya, araç, gereç veya malzemeler suçun konusu olarak öngörülmüştür. Ceza infaz kurumlarında hangi madde ve malzemelerin bulundurulabileceği, 17. 6. 2005 tarihli 25848 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik’te düzenlenmiştir. Yönetmeliğin amacı, ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü ve tutukluların koğuş, oda ve eklentilerinde bulundurabilecekleri kişisel eşya, gıda, tıbbi malzeme ve diğer ihtiyaç maddelerine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. Yönetmelik uyarınca koğuş, oda ve eklentilerinde kantinden temin edilebilen sebze, meyve ve diğer gıda maddeleri bulunabilir. Ceza infaz kurumunda, annesiyle birlikte kalan çocukların ve süt emziren annelerin, cins ve miktarı doktor tarafından belirlenen ihtiyaç duydukları gıda maddelerini bulundurmalarına izin verilir . Her hükümlü için kantinden temin edilmek şartıyla bir adet uç kısmı sivri olmayan on santimetre uzunluğunda bıçak, plastik veya yumuşak metalden imal edilmiş çatal, yemek ve çay kaşığı, 0.50 mm. kalınlığında iki adet metal yemek tabağı ve ikişer adet cam su bardağı ile çay bardağı ve tabağı ; eklentilerinde birer adet palto, manto ve mont, iki adet ceket veya ceket yerine kullanılabilen hırka, dört adet pantolon ve/veya etek, bayan için iki adet elbise, bir takım eşofman, dört adet gömlek, iki adet kazak, iki takım pijama, bir spor ayakkabısı, bir kışlık ayakkabı, bir iskarpin, üç adet tişört, iki adet kravat, bir adet kemer, gerektiği kadar iç çamaşırı, çorap, bir terlik, havlu ve bir bornoz ile kaşkol, 25.11.1925 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisâsı Hakkında Kanuna aykırı olmayan bir adet şapka ; bulundurulmasına izin verilir. Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma hakkına sahiptir. Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez. Koğuş, oda ve eklentilerinde, kantinden temin edilmek koşuluyla, bir adet otuz yedi ekran televizyon ile elektrikli su ısıtıcısı, saç kurutma makinesi ve büro tipi buzdolabı ile kurumun bulunduğu coğrafi bölgenin iklim koşulları dikkate alınarak, her koğuş veya odada bir adet vantilatör bulundurulmasına izin verilebilir. Ayrıca her hükümlü, kurum kantininden satın almak kaydıyla bir adet kulaklıklı küçük el radyosu bulundurabilir . Hükümlünün, mensup olduğu dinin ibadetlerinde kullanacağı eşyayı, dinî yaşamı bakımından zorunlu olan kitap ve eserleri temin , koğuş, oda ve eklentilerinde hekim raporuyla belgelendirilmek koşuluyla, sağlıkları için gerekli protez ve benzeri tıbbi araçları ve eşyaları bulundurmasına izin verilir. Yine hükümlüler, koğuş, oda veya eklentilerinde, kantinden temin edilmek koşuluyla kişisel ve çevresel temizliklerini temin için tarak, saç fırçası, sabun, kese, diş macunu, diş fırçası, tıraş sabunu, şampuan, parfüm, krem, saç boyası, çakısı bulunmayan tırnak makası, plastik saplı tıraş bıçağı, beş adet plastik elbise askısı, çamaşır mandalı ve gündelik hayatta kullanılan plastik eşyalar ile idarece uygun görülen uzunlukta çamaşır ipi bulundurabilir. Ceza infaz kurumlarında bulundurulabilecek eşya ve malzemeden idarenin mutlak surette haberli olması gerekir. Çünkü Yönetmeliği uygulamak ve eşya ve malzemelerin yasak olup olmadığına karar verme yetkisi ceza ve tutukevi idaresinindir. Yönetmelikte sayılmayan, bulundurulmasına izin verilmeyen eşya ve malzemenin, yasak olduğu bilinerek cezaevine sokulması, bulundurulması veya kullanılması suç oluşturacaktır . Bunun yanında Yönetmeliğe göre bulundurulması ya da kullanılması serbest olan eşya suçun konusunu oluşturmaz. Ancak, Yönetmelikte “kantinden temin edilme” koşuluyla bulundurulması serbest bırakılmış eşyanın, başka yoldan cezaevine sokulması ya da bulundurulması ve kullanılması da kanaatimizce maddenin 2. fıkrasındaki suçu oluşturur. III- Suçun Maddi Öğesi Maddenin 1. fıkrasında infaz kurumuna veya tutukevine silâh, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı ile yetkili makamlar tarafından infaz kurumuna veya tutukevine sokulması yasaklanmış bulunan her türlü eşyanın sokulması veya bulundurulması maddedeki suçu oluşturur. Seçimlik hareketli bir suçtur. Yasak eşyanın kuruma sokulması veya bulundurulması ayrı ayrı suçlardır. Ancak, yasak eşyayı sokma ve bulundurma eylemleri aynı kişi tarafından gerçekleştirilmiş ise, tek suçun varlığını kabul etmek gerekir. İnfaz kurumuna soktuktan sonra eylem “bulundurma” ya da “kullanma” biçiminde devam ettiği ve kesintisiz nitelik taşıdığından eylemin tekliği düşünülmelidir . Bir diğer deyişle bulunduran kişi yasak eşyayı kullanmasa bile suç işlemiş olmaktadır. Kullanan kişi, aynı zamanda bulunduran kişi değilse ve kullandıktan sonra sahibine geri vermiş ise, kullanan bakımından suçun oluştuğundan söz edilemez. Kullanma ve bulundurma eylemi aynı kişi tarafından işlenmekte ya da bulunduran kişi bir yarar karşılığı ya da karşılıksız başkasına yasak eşyayı kullandırıyorsa hâkimin YTCK'nın 61. maddesi uyarınca cezanın takdiri sırasında alt sınırdan ayrılması doğru olur. Bu bir zorunluluk olmasa bile hak ve adalet gereğidir. İnfaz kurumuna veya tutukevine yasak madde veya aracın sokulması ile suç tamamlanır. Bulunduran ve kullanan kişi ise, “bulundurduğu ve kullandığı” için ayrıca suç işlemektedir. Bulundurma eylemi, devam eden nitelikte olduğundan, yasak eşyayı bulundurma suçu mütemadi (kesintisiz) nitelik taşımaktadır. Failin, yasak eşya veya aracı cezaevine sokarken yakalanması halinde eylemin teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edilmelidir. Maddenin 2. fıkrasında ise, silâh, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı ile bu sayılanlar dışında kalıp, yetkili makamlar tarafından infaz kurumuna veya tutukevine sokulması yasaklanmış bulunan eşyanın, bu yasağı bilerek, infaz kurumuna veya tutukevine sokulması veya bulundurulması ya da kullanılması suç olarak kabul edilmiştir. Bunun yanında elektronik haberleşme aracı gibi, bulundurulması başlı başına suç oluşturmayan eşyayı infaz koruma görevlilerinin kendi kişisel kullanımları için cezaevi içine sokmaları ve bulundurmaları da yasaktır. Bunun yanında cezaevi içinde yakalanmış, bulundurulması ya da taşınması, kullanılması suç oluşturan yasak araç ya da maddenin yetkili mercie ulaştırılmak üzere olağan bir süre bulundurulması hukuka aykırılık oluşturmaz. Ancak olağan bir süre bulundurulduğunun sanık tarafından kanıtlanması gerekir. IV- Suçun Manevi Öğesi Suçun oluşabilmesi için, suç konusu eşyanın infaz kurumuna veya tutukevine bilerek ve istenerek sokulması gerekir. Bir başka deyişle suç, doğrudan kastla işlenebilir. Yetkili makamlar tarafından infaz kurumuna veya tutukevine sokulması yasaklanmış bulunan eşyanın, infaz kurumuna veya tutukevine sokulması veya bulundurulması ya da kullanılması eylemlerinin, fail tarafından “yasaklandığının bilinerek işlenmiş olması” gerektiği madde metninde ayrıca vurgulanmıştır. Bu nedenle yetkili makamlar tarafından infaz kurumuna veya tutukevine sokulması yasaklanmış bulunan eşyanın, yasaklandığını bilmeyen ya da bu şekilde bir bildirimin yapılmadığı saptanan durumlarda failin doğrudan kast sahibi olduğu söylenemeyecektir. Failin bilmeden ve iradesi dışında, unutmak suretiyle veya yasak olduğunu bilmediği ve bilemeyeceği bir maddeyi sokarken yakalanması durumunda; eylemde kastın bulunup bulunmadığı, failin mesleği, sosyal durumu, maddeyi kime verebileceği, yarar sağlamasının söz konusu olup olamayacağı, unutmasının olanaklı olup olmadığı, yasak maddenin yakalandığı anda şüphelinin davranışları, üzerinin aranmasına karşı çıkıp çıkmaması, maddenin ele geçtiği (vücutta saklanması, cüzdanda sokulmaya çalışılması, ayakkabı içinde sokulmaya çalışılması ya da başkasının üzerinde ya da kişisel kullanımına elverişli çekmece, dolap gibi yerde bulundurulması) konum, vb. hallere göre belirlenmeye çalışılmalıdır . V- Suça Teşebbüs Yasak eşyayı infaz kurumu veya tutukevine sokma veya kullanma eylemine teşebbüs olanaklıdır. Nitekim failin yasak eşyayı soktuğu sırada veya kullanmak üzere iken yakalanması durumunda suçun teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edilecektir. Ancak, bulundurma eylemi mütemadi (kesintisiz) nitelik taşıdığından teşebbüse elverişli değildir. Yasak eşyayı kabul ettikten hemen sonra yakalanan kişi, bulundurmaya teşebbüsten değil, bulundurma suçundan cezalandırılacaktır. VI- İştirak Yasak eşyayı infaz kurumu veya tutukevine sokmak ve bulundurmak ya da kullanmak eylemlerine iştirak olanaklıdır. İştirak suçun her aşamasında gerçekleşebilir. Yasak eşyayı kuruma sokmaya, bulundurmaya ya da kullanmaya azmettirmek suretiyle suça iştirak edilebileceği gibi, yardımda bulunan olarak da suça katılmak olanaklı olabilecektir. Ancak, azmettirenin veya yardım edenin eylemden sorumlu tutulabilmesi için, azmettirilen ya da yardım edilen suçun tamamlanmış ya da YTCK'nın 40. maddesinin 3. fıkrası uyarınca en azından teşebbüs aşamasında kalmış bulunması gerekir. VII- İçtima Failin, bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda aynı suçu birden fazla işlemesi durumunda, YTCK'nın 43. maddesi uyarınca bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Yasak eşya sokmak suçunun tek bir fiille birden fazla eşya sokarak işlenmesi durumunda da, 43/2. madde uyarınca zincirleme suç hükümleri uygulanır. İnfaz kurumu veya tutukevine sokulan veya bulundurulan eşyanın silâh, uyuşturucu veya uyarıcı madde temin edilmesi ya da bulundurulması ayrıca suç oluşturmaktadır . Bu durumda YTCK'nın 44. maddesi uyarınca fikri içtima hükümlerine göre fail daha ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılacaktır. Ancak, bu şekilde belirlenen ceza, YTCK'nın 297. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen oranda (yarı oranında) artırılacaktır. VIII- Suçun Avukatlık Mesleği Açısından Değerlendirilmesi Avukatlık, kamu hizmetidir ve serbest bir meslektir. Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder. Avukatlığın amacı; hukuki münasebetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır . Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler. Bununla birlikte avukatların Kanunda öngörülen amaç dışında hareket etmesi ve infaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokması da olanaklıdır. Bu durum avukatlık görevi, kanunun öngördüğü yükümlülük ve amaçla bağdaşmaz. Avukatlık Kanununun 62. maddesi uyarınca “Türk Ceza Kanununun 294 ve 295’inci maddelerinde yazılı hallerden başka (her ne şekilde olursa olsun) bu kanun ve diğer kanunlar gereğince avukat sıfatı ile veya Türkiye Barolar Birliğinin yahut baroların organlarında görevli olarak kendisine verilmiş bulunan görev ve yetkiyi ihmal veya kötüye kullanan avukat Türk Ceza Kanunun 230 ve 240’ıncı (YTCK 257) maddeleri gereğince cezalandırılır” . Avukatın, müdafiliğini üstlendiği şüpheli veya sanık ile ceza veya tutukevinde görüşmek istemesi hakkıdır. Avukatın bu görüşmeye gittiği sırada gerçekleştirdiği yasak eşya sokma eylemi Avukatlık Kanununda öngörülen meslek ilke ve amaçlarına aykırı ise de 765 sayılı TCK’na 5. 2. 2003 günlü ve 4806 sayılı Yasanın 2. maddesi ile eklenen 307/A maddesinin yürürlüğe girmesinden önce işlenen suçların görevi kötüye kullanma olarak nitelendirilmesi gerektiği Yargıtay ilgili Dairesi ve ceza Genel Kurulunun kabulüdür . Ancak, 307/A maddesinin yürürlüğe girdiği tarihten sonra işlenen yasak eşya sokma eylemlerinin görevi kötüye kullanma suçu olarak değerlendirilmesi olanaklı değildir. Nitekim 765 sayılı TCK’nın 240. ve 5237 sayılı TCK’nın 257. maddelerinde “Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek” eylemleri görevi kötüye kullanma suçu olarak kabul edilmiştir. Cezaevine yasak eşya sokma eylemi 307/A ve 297. maddelerde suç olarak öngörüldüğünden 240. ve 257. maddeler uyarınca ceza yaptırımı uygulanması doğru değildir. Bununla birlikte avukatların bu tür eylemleri, görev sırasında işlenmiş olduğundan suçun soruşturması Avukatlık Kanununun 58. maddesi uyarınca Adalet Bakanlığının vereceği izin üzerine, suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısı tarafından yapılır. 58’inci maddeye göre yapılan soruşturmaya ait dosya Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne tevdi olunur. İnceleme sonunda kovuşturma yapılması gerekli görüldüğü takdirde dosya, suçun işlendiği yer ağır ceza mahkemesine en yakın bulunan ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet Savcılığına gönderilir . Cumhuriyet Savcısı beş gün içinde, iddianamesini düzenleyerek dosyayı son soruşturmanın açılmasına veya açılmasına yer olmadığına karar verilmek üzere ağır ceza mahkemesine verir . IX- Suçta Etkin Pişmanlık Maddenin 4. fıkrasında suç konusu yasak eşyayı infaz kurumu veya tutukevinde bulunduran kişiler açısından bir etkin pişmanlık hükmüne yer verilmiştir. Bu fıkra hükmü uyarınca, 1. ve 2. fıkralarda tanımlanan suçların konusunu oluşturan eşyayı yanında bulunduran veya kullanan hükümlü veya tutuklu, bunu kimden ve ne suretle elde ettiği hususunda bilgi verirse, verilecek ceza yarı oranında indirilecektir. Ancak aynı indirimden, yasak eşyayı infaz kurumuna sokan fail ya da infaz kurumunda bulunduran ya da kullanan infaz koruma görevlisinin yararlanması olanaklı değildir. Çünkü etkin pişmanlığa ilişkin bu indirimden yalnızca hükümlü ve tutukluların yararlanması öngörülmüştür. |
10-04-2009, 09:43 | #8 |
|
Merhabalar,
Hayatımda ilk defa cezaevine gittim. Zorunlu müdafiliğini yaptığım kasıtlı adam öldürmekten tutuklu bulunan sanık için savcı mütalasını vermiş, son savunma için de tarafımıza süre tanınmıştı. Ben de esasa ilişkin savunmamı hazırlayıp sanıkla durumu konuşmak üzere cezaevinin yolunu tuttum. Tarafıma ait cep telefonu ve cep bilgisayarını, sakıncalı olduğunu düşündüğüm herşeyi arabada bırakıp kapıya yöneldim. Mevzuat ve kararları taşıdığım iki adet flash bellek çantamda kalmıştı, girişte de emanete verdim. İlk kapıda sorun yok, koğuşa girişte didik didik arandım. Tokalarımı bile çıkarttılar. Kredi kartları, cüzdanım boşaltıldı. Sim kart mı var dendi. Yok dedim, ama kısa süre sonra evet var, kullanmadığım (kontörlü olup kontör yüklenmediği için kapanan ve arandığında "Bilmem neye kayıtlı böyle bir numara yoktur" uyarısı veren) iki adet sim kartı çıkardım. Çünkü cüzdanımda unutmuştum! Evet, cidden unutmuştum. Bununla beraber devamlı yanımda taşıdığım ve fakat yine cüzdanımda olduğunu unuttuğum tarafıma ait fotoğrafların bulunduğu iki adet fotoğraf makinası kartını uzattım. Bende bu kadar hazine çıkınca didik aranmaya devam edildim. Hemen tutanak tutuldu. İlgili adliyeye gönderildi, ben de adlieyeyi her gün arayıp bilgi almaya çalıştım. Nihayetinde dosyam savcının önündeydi. Adalet Bakanlığı'na gitmeden önce bilgi sahibi olarak ifade vermek istedim. Ancak önce azarlanmaya (avukatsınız, daha dikkatli olmanız gerekiyor diye) gitti iş akabinde de dinlenmemeye.. Velhasıl ben kendimi ifade edemediğim gibi ifade de veremedim. Ama az da olsa olayları anlattım, tutanağa geçmese de! Hoş, savcı bey ilgilenmedi, Adalet Bakanlığından izin gelirse soruşturma aşamasında dinleriz dedi. Ancak ben telaşlı ve gergin olunca ne diyeceğimi de bilemedim. Cezaevinde tutulan tutanağı okusanız, "İki sim kart ve iki adet belleği içeri sokmaya kalkarken yakalanmıştım." Bu tutanakla ben de kendimi suçlu hissetmiştim. Şimdilik bekliyoruz. Ceza kanununda kasıtlı işlenebilen bir suç olarak düzenlenen 297. maddenin taksirli hali mevcut değil. Umutsuz olmamalıyım değil mi? 297. madde ile avukatlara yükleniyorlar gibi geliyor. Tutuklunun ya da hükümlünün arkadaşının üzerinde sim kart bulunması ile avukatının üzerinde bulunması aynı olsa da hukukçu meslektaşlarımızın biraz yüklenmesi ile karşılaşıyoruz sanki..Doğruluğu elbette tartışmaya açıktır. |
11-04-2009, 11:05 | #9 |
|
Meslektaşlarıma geçmiş olsun diyorum,
ben de her cezaevi girişinde cüzdanımda,çantamda birşeyler unutmadığımdan emin olmaya çalışırım.Olayı öylesine paranoya haline getirdim ki,çantamı cüzdanımı tamamen boşaltıp,tekrar yerleştiririm.Zira Adalet Bakanlığı'nın soruşturmaya izin vermeme ihtimalinin yok denecek kadar az olduğu kanaatindeyim. Yargılama aşaması için 'avukat / sanık' olmaktan dolayı endişelerim var. Muhakkak kötüniyetli olarak bunlara teşebbüs edenler vardır ama kurunun yanında yaşın da yanması,gerçekten unutan meslektaşların da bulunması yargılama aşamasında,suçun unsurlarındaki hassasiyetin ne kadar önemli olduğunu ortaya çıkarıyor. Tekrar geçmiş olsun, lütfen sonuçları paylaşın bizlerle. |
22-04-2009, 12:06 | #10 |
|
Sayın Melektaşlarım herkese öncelikle geçmiş olsun!!!
Malesef ben de bu konuda mağdurum. Genelde arkadaslarınki sim kart ancak benimli daha başka. Ceza evine girişlerde devamlı olarak sim kartın olup olmadığı sorulmakta, benim de daha önce kullanıp iptal ettiğim ancak cüzdanımda bulunan kartlar vardı. Ancak x-ray cihazına gitmeden aklıma geldi çıkartıp kırıp arttım dışarıda. Fakat taa üniversite yıllarında tıpcı arkadaslarımdan birinin bana verdiği bir neşter kartvizitlerin arasında kalmış. cihazda görünene kadar onun halen bende olduğunu hatırlmakta güçlük çektim Ama netice malum benim hakkımda da tutanak tutup göndermişler ve o formalite izin verilmiş bugun bana davetname geldi, daha önceleri bir arkadasım da boyle bır durumla karşılaşmıştı tam hatırlayamamakla birlikte onun davasının da manevi unsur eksikliliği sebebiyle beraatle neticelendiğini tahmin ediyorum. Biz avukatların durumu zaten belli ancak hakim savcılara ne demeli! Bir kaç hakim şikayetim oldu ancak bize çerez gibi izin veren o yüce makam hakime savcıya malesef izin vermiyor. Kannatimce Barolar Birliği daha böyle giderse bizim halimiz daha çoooookkkk perişan olur. Sevgilerle Şüpheli Av. Volkan Özen |
22-04-2009, 22:23 | #11 |
|
İlk duruşmada beraat kararı verildi. Başkan sağolsun iki dakika da "ya işimiz gücümüz yok birde bunlarla uğraşıyoruz düşüncesinde, daha ağzımı açmama izin vermeden benim ağzımdan iki cümle yazdırdı, dosyayı Savcıya şöyle bir uzattı, Savcı da tam ağzını açacaktı, bir cümle de Savcı ağzından yazdırdıktan sonra, delil yetersizliğinden beraat çıkabilirsiniz dedi" ve bitti. Yalnızca olan Ankara'dan Sincan'a gidiş dönüşte geçen vakit kaybı. Sincan Adliyesinde Ağır Ceza Hakimleri alışmış, o yüzden çok çabuk bu tür davaları karara bağlıyor.
|
22-04-2009, 22:35 | #12 |
|
Burada bir meslektaşımız benzer bir olayda yine beraat almıştır.Nedeni açıktır.
Güvenlik tedbirlerini bilen bir avukatın içeriye bunu kasıtlı olarak sokmak isteme kastı yoktur. |
24-09-2009, 12:52 | #13 |
|
Beraat
Arkadaşlar böyle bir davadan Antalya 2.Ağır Ceza da yargılandım ve ilk celsede beraat ettim, neden tabi ki suçun manevi unsurunun oluşmaması idi. Ancak bir yıla yakın bu davanın stresini yaşadım. Barolar meslek sorunlarına duyarsız kaldığı sürece daha bir çok kez bu sorunlarla karşılaşırız.Böyle basit bir olaydan dolayı avukatı yargılayan devletçi zihniyeti (Bakanlık) ve avukatların sorunlarıyla ilgileneceği yerde siyaset yapan baroları kınıyorum.
|
24-09-2009, 13:15 | #14 |
|
Eften püften nedenlerle avukat hakkında soruşturma ve dava açılmasını anlamak mümkün değil!
Bir defa, göz göre göre aklı başında olan hiç kimse cüzdanında veya üzerinde sim kartla Cezaevine girmez, giremez. Çünkü buna her şeyden önce aklı engel olur. Eğer girmişse belli ki dalgınlıkla girmiştir. Biz avukatlara akılsız insan muamelesi yapılmasını anlayamıyorum! |
05-11-2009, 14:25 | #15 | |||||||||||||||||||||||
|
Değerli meslektaşım söz konusu karardan bizahmet demiralan@mynet.com a mail atabilirseniz çok sevinirim.zira aynı olay benim için de geçerli.çok teşekkürler. mümkün değilse en azından e mail adresinizi bana verebilirmisiniz? |
05-11-2009, 21:05 | #16 |
|
geçmiş olsun
aynısının tıpkısı benim başıma geldi asker sordu cüzdanınızda çipli kredi kartımı var dedi bende evet çipli kart var dedim eve geldim cüzdandan sim çıktı sim kart ve ben yaklaşık on dakika bakıştık bir iki gün sonra yine ceza evine girerken bir beyefendi bana aman avukat bey üzerinizde sim kart olmasın iyice kontrol edin dedi bendi geçen girmişim çok korktum artık iyice kontrol ediyorum sağolun dedim kibar bey meğerse cezaevi savcısıymış bana bi şi olmadı umarım size de bi şi olmaz fazla canınızı sıkmayın saygılar |
06-12-2009, 00:10 | #17 |
|
avukatın cezaevine bilmeden yabancı madde sokması suçuyla alakalı beraat kararı alan değerli arkadaşlarımızın bu kararların metinlerini veya esas ve karar noları ile mahkeme isimlerini bildirmelerini ailen çok rica ediyorum.daha öncede yazmıştım.veya bunalrın yanısıra eposta adresime (demiralan@mynet.com) mail atılırsada pek memnun olurum.çok teşekkürler
|
07-12-2009, 07:32 | #18 |
|
Değerli arkadaşlar, suçun oluşmasında menavei unsurun yokluğu nedeni ile beraat kararının verildiği birkaç dava duymuştum. Bence, avukatlar olarak, bu tür durumlarda tutanak tutan cezaevi görevlileri, tutulan bu tutanak üzerine soruşturma başlatan C. Savcıları mı yoksa avukatları hiç bir platformda hakkı gibi savun(a)mayan barolar mı daha kusurludur?
|
07-12-2009, 09:22 | #19 |
|
Bu konuda problem yaşamış arkadaşlar ve konuyu açan Sayın Salbaş adına üzüldüm.Ne kötü bir durum.Sonuçta beraat etseniz de süreçte yaşanan sıkıntı da yeter.Bu durumlar da sanırım bizim iş kazalarımız.Çünkü bu şekilde olmasa da başka şekillerde bu tür risklerle sürekli karşı karşıyayız.Bu konuyu açtıığı için Sayın Salbaş'a çok teşekkür ederim zira ilk yaptığım cüzdanımı kontrol etmek oldu ve hiç kullanmadığım eski bir sim kart çıktı.Gerçi ben bu risklerle karşılaşmamak adına cezaevine mutlaka araçla gidiyorum.Tüm eşyalarımı araca kilitliyorum.Sadece dosyayı, kimliğimi ve arabanın anahtarını alarak cezaevine giriyorum.Ne olur ne olmaz.
|
08-12-2009, 01:46 | #20 |
|
Değerli arkadaşlar benzer bir olay yaklaşık 1 ay önce benim de başıma geldi. Zorunlu müdafi olarak görevlendirildiğim bir davada sanıkla görüşmeye gittim. Sincan cezaevine ilk gidişimdi ve önceden telefon ve sim kartın yasak olduğunu duyduğum için hiç birini yanıma almadım. Ancak çantamda şarj aleti vardı, ilk yerde yabancı madde var mı sorusuna hayır cevabı verdim çünkü bunun yasak olduğunu bilmiyordum. Ancak cihazdan geçerken sormaları üzrine evet şarj aleti var çantamda ama zaten çantamı yanıma almayacağım dememe rağmen tutanak tutacağız dediler. Tabi ben telaşa kapıldım ve ne müvekkilimle görüşmem sağlıklı oldu ne de müvekkilimle görüşmem esnasında getirip imzalattıkları tutanağı okuyabildim. Yani neyin altına imza attığımı bile bilmiyorum. Bir de ordaki polislerin bir anda toplanıp bana suçlu muamelesi yapmaları da cabası. Neyse bekliyoruz bakalım dava açılacak mı, yoksa savcı beni dinleyerek aptal olmadığımı anlayıp bile bile oraya o aleti sokmaya çalışmadığım kanaatine varıp dava açılmayacak mı göreceğiz.
|
07-01-2010, 18:28 | #21 |
|
Başta bu konuyu açan arkadaşım olmak üzere bu konuda talihsizlik yaşayan tüm arkadaşlara geçmiş olsun...Suçun oluşmasından bahsedebilmek için maddi unsur ve manevi unsur birlikte bulunmalıdır. Manevi unsur kast-taksir ile ilgilidir. Ceza evine yasak olan nesne sokmak TCK m.297'de düzenlenmiş ve söz konusu suçun taksirli halinin cezalandırılacağı belirtilmemiştir. TCK m.22/1 "Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hâllerde cezalandırılır" hükmü uyarınca olayda kasıt olmadığı ortaya konursa beraat edeceğiniz kanısındayım.
|
08-03-2010, 09:52 | #22 |
|
Sayın meslektaşlarım bu gün 08.Mart.2010 günü ben de Kartal Cumhuriyet Başsavcılığına giderek ifade vereceğim. Ben aylar önce telefon numaramın GSM operatörünü değiştirmiştim. Numara taşıma nedeniyle eski sim kartımı ne olur ne olmaz diye bir müddet saklamam gerektiğini düşünmüştüm ve sim kartı genelde hiç bakmadığım cüzdanımın bir köşesine koyup orada unutmuşum. Genelde cezevine kendi arabamla giderim ve kemerimi dahi çıkarıp arabanın bagajına koyarım, yanıma sadece aukatlık kimliğimi ve evrakları alırım. Ancak o gün bir avukat arkadaşımın arabası ile gitmiştik. Ben de cüzdanımı yanıma almıştım. Bu şekilde tamamen varlığını dahi unuttuğum bloke edilmiş sim kart ele geçirildi ve hakkımda bakanlığın da izni ile soruşturma açıldı. Devletimizin büyük, yüce Savcıları, Bakanlığımız, cezaevi idaresinin ihbarı ile ifade vermemizi uygun görmüşler. Benim zamanımı, moralimi, keyfimi bozdukları gibi kendi zamanlarının harcanması, keyiflerinin kaçması ve morallerinin yüz katı bozulması dileğiyle.... gidip ifade vereceğim. Bir de suçluymuşum gibi bana bakmalarının vermiş olduğu ızdırabı saymıyorum. Kaldı ki biz avukatların toplumun en şerefli ve dürüst insanları olduğunu bir türlü içlerine sindiremiyorlar bu nedenle de sürekli suç işleme potansiyeli en yüksek meslek olarak bizi görüyorlar. Gerçekten de bu az gelişmiş düşünce yapısı ile ve kişiliklerle makamları işgal ettikleri için Türkiye'de hukukun gelişmesi zor oluyor. Geçen yıl sadece arabanın içinde avukatlık kartvizitim olduğu için trafik polisleri tarafından arabam gözümün önünde zorla çekildi. Zevk alıyorlar. Biz avukatların hukuk mücadelesi, adalete olan tutkusu olmasaydı bu ülke ne hale gelirdi. Hangi Afrika ülkesinin diktatoryasından daha aşağıda bir oligarşi ile yönetilirdik düşünmek bile beni korkutuyor. gerçeği bilen ve anlayan, empati kurabilen ve herşeyi kendi şartları ile değerlendirmesini bilen gelişmiş bir kişiliğe sahip her bireyin vicdanında en şerefli ve onurlu mesleğin mensupları adalet savaşçıları tüm meslektaşlarıma sonsuz sevgi ve saygılar...
|
09-03-2010, 20:52 | #23 |
|
Yazılı savunmam alındı, Savcı bey ifade almadan beni gönderdi, anladığım kadarıyla hakkımda dava açılacak
|
17-03-2010, 19:27 | #24 |
|
bu başlığa yazıp da benzer bir olay başına gelen arkadaşlarımız sonuçlarını da yazarlarsa memnun olacağım, zira aynı olay benim de yakın bir arkadaşımın başına geldi, nasıl bir yol izlemeliyiz acaba?
|
07-05-2010, 18:58 | #25 |
|
Ben de şarj cihazını unutmuşum. Soruşturma açıldı ve savunmam isteniyor. Lütfen elinde karar olan arkadaşlar buraya ekleyebilir ya da davuterkan@gmail.com adresime gönderebilirlerse bir ihtimal koğuşturmaya uğramadan atlatabilirirz.
|
07-05-2010, 19:01 | #26 | |||||||||||||||||||||||
|
Bu kararı taratıp davuterkan@gmail.com adresime göndermeniz ya da buraya koymanız bir çok meslektaşımızın (tabii benim de) işine yarayacaktır. Selamlar |
04-10-2010, 21:40 | #27 |
|
Arkadaşlar ben de benzer bir durumla karşılaştım, herkes beraat kararı verileceğini söylüyor ama kimse örnek karar eklemiyor, lütfen birbirimize yardımcı olalım, emsal beraat kararlarını ekleyelim...
|
05-10-2010, 08:15 | #28 |
|
Arkadaşlar 12 Ekim'de duruşmam var.. Elinde beraate ilişkin karar olan var ise mailden de gönderebilir ama buraya eklemesini tercih ederim )
Birçok yargıtay kararı buldum ancak sim kartların kimlere ait olduğu, o kişilerin tanık olarak dinlenmeden manevi unsurun oluşup oluşmadığının tespit edilemeyeceğini içeriyor. Unutkanlığın ispatı için biz çabalamak durumdundayız,kısaca. Yoksa hepimizin kastı cezaevine sim kart yahut birbaşka yasak eşya sokmak(!).. |
05-10-2010, 08:33 | #29 |
|
öncelikle başından bu tür olaylar geçen tüm meslektaşlarıma geçmiş olsun dileklerimi belirtmek isterim.. bir karar buldum kasta ilişkin, umarım işinize yarar...
T.C. YARGITAY Ceza Genel Kurulu Esas: 2004/4-134 Karar: 2004/156 Karar Tarihi: 06.07.2004 GÖREVDE YETKİYİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU - SANIĞIN MÜVEKKİLLERİ İLE GÖRÜŞMEK İÇİN CEZAEVİNE GİDERKEN UNUTKANLIK SONUCU ŞARJI VE KONTORÜ KALMAMIŞ CEP TELEFONUYLA GİTTİĞİ - SANIK SAVUNMASINA GÖRE SUÇUN MANEVİ UNSURUNUN OLUŞMADIĞININ KABULÜ GEREĞİ ÖZET: Sanığın müvekkilleri ile görüşmek için gittiği cezaevine, çantasının içinde şarjı ve kontörü kalmamış cep telefonu bulunduğu halde girmek isterken X-Ray cihazı ile yapılan kontrol sonucu durumun fark edildiği, sanığın dosyadaki kanıtlarla uyumlu bulunan ve aksi kanıtlanamayan savunmasına göre olayın beşeri bir yanılgıdan ileri geldiği ve sanıkta cürmî kastın bulunmaması nedeniyle atılı görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunun manevi unsurunun oluşmadığı kabul edilmelidir. (765 S. K. m. 230, 240, 294, 295, 307/A) (1412 S. K. m. 136, 152, 155) (1163 S. K. m. 62) (Ceza İnfaz Kurumları İle Tevkifevlerinin Yönetimine ve Cezaların İnfazına Dair Tüzük m. 144) Görevde yetkiyi kötüye kullanma suçundan sanık Deniz K.......'nin beraatına ilişkin Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 12.12.2001 gün ve 135-260 sayılı hüküm C.Savcısı tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 4.Ceza Dairesince 14.4.2004 gün ve 29416-4832 sayı ile ve oyçokluğu ile onanmıştır. Yargıtay C.Başsavcılığı bu karara karşı 21.6.2004 gün ve 37242 sayı ile; <Sanık avukat Deniz K....... 20.10.2000 tarihinde Ankara Merkez Kapalı Cezaevinde müvekkilleri olan tutuklu sanıklarla görüşmek üzere cezaevine gittiği, cezaevi görevlilerinin kendisine Ceza İnfaz Kurumları ile Tevkifevlerinin Yönetimine ve Cezaların infazına Dair Tüzük ve Adalet bakanlığının genelgeleri uyarınca cezaevine sokulması yasak cep telefonunun olup olmadığı sorulduğunda kendi adında kayıtlı telefonunu teslim ettiği, görevlilerin kendisine emanete vereceği başka bir şeyin var mı diye sorması üzerine kesin olarak yok diye yanıt verip cezaevinin kapı altında bulunan X-Ray cihazına gelerek kontrol için çantasını bıraktığında cep telefonu görüldüğü, sanığın ısrarla cep telefonu olmadığını bildirdiği, çantanın aranması sonucu başkası adına kayıtlı cep telefonu bulunarak zapt edildiği, sanığın bu telefonu çantasında unut-tuğunu beyan ettiği görülmüştür. TCY. nın 240. maddesinde yazılı görevde yetkiyi kötüye kullanma suçu bir memura yasal düzenlemelerle verilen bir görevin yasaya aykırı biçimde yapılmasıyla oluşmaktadır. Avukat olan sanığın, cezaevine girişte cezaevine sokulması yasaklanmış kendisine ait olan telefonunu bildirip, jandarmaya teslim ettiği halde, çantasında bulunan başkası adına kayıtlı diğer cep telefonunu bildirmeyip, anılan telefonu cezaevine sokma biçimindeki eylemi görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunu oluşturmaktadır. Zira sanık avukat cezaevine müvekkilleri olan tutuklu sanıklar ile arasında düzenlenmiş avukatlık sözleşmesi gereğince görevi nedeniyle gitmiş, bu görevin kendisine tanıdığı ayrıcalıklardan yararlanıp, anılan eylemi işlemiştir. Sanık savunmasında, anılan cep telefonunu çantasında unuttuğunu bildirmiş ise de cezaevi görevlilerince kendisine yapılan uyarı üzerine kendisine ait cep telefonunu teslim ederek başkası adına kayıtlı cep telefonunu teslim etmemesi karşısında, suça konu telefonu tutuklu müvekkillerine vermek amacıyla cezaevine sokmaya çalıştığı, böylece avukatlık görevinin yerine getirilmesi sırasında, bu görevden kaynaklanan yetkinin kötüye kullanılması suretiyle eylemin gerçekleştirildiği sonucuna varılmıştır. Anılan eylem genel kasıtla işlenen TCY. nın 240. maddesindeki suçu oluşturmaktadır. Nitekim Yüksek Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 23.06.2003 gün 2002/22687 Esas, 2003/6415 Karar ile Yüksek Ceza Genel Kurulunun 2002/04-35 Esas 2002/170 Karar sayılı ilamlarındaki benzer olaylarda eylemlerin TCY. 240. olarak nitelendirilmiş bulunmasına rağmen, beraat hükmü tesisinin yasaya aykırı olduğu> görüşü ile itiraz yasayoluna başvurarak Özel Daire kararının kaldırılarak, Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü. CEZA GENEL KURULU KARARI Sanığın görevde yetkiyi kötüye kullanma suçundan beraatına karar verilen olayda Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, sanığa yüklenen suçun unsurları itibariyle oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır. Hukuki uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir sonuca ulaşabilmek için konuyla ilgili hukuki düzenlemelerin incelenmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5.2.2003 gün ve 4806 sayılı Yasanın 2. maddesi ile TCY'na 307/a maddesi eklenmiş, bu suretle ceza infaz kurumları ve tutukevlerine cep telefonu sokma, bulundurma veya kullanma eylemleri suç olarak düzenlenip yaptırıma bağlanmış ise de, önceden yasalarımızda bağımsız bir suç olarak düzenlenmeyen bu eylemin suç tarihinde yürür-lükte bulunan hukuk normları ışığında değerlendirilmesi gerekir. TCY'nın 240. maddesinde düzenlenmiş olan görevde yetkiyi kötüye kullanma suçu, memur sıfatını haiz olan kimsenin kasten, yasada yazılı hallerden başka her ne suretle olursa ol-sun, görevini yasanın gösterdiği usul ve esaslardan başka surette yapması veya yasanın koyduğu usul ve şekle uymadan yapmasıdır. Öte yandan, Avukatlık Yasasının 62. maddesine göre; <Türk Ceza Kanununun 294 ve 295 inci maddelerinde yazılı hallerden başka (her ne şekilde olursa olsun) bu kanun ve diğer kanunlar gereğince avukat sıfatı ile veya Türkiye Barolar Birliğinin yahut baroların organlarında görevli olarak kendisine verilmiş bulunan görev ve yetkiyi ihmal veya kötüye kullanan avukat Türk Ceza Kanununun 230 ve 240 ıncı maddeleri gereğince cezalandırılır.> Görüleceği üzere, yasalara göre avukat sıfatı ile kendisine verilmiş bulunan görev ve yetkilerini ihmal veya kötüye kullanan avukatlar memurlara özgü suç olan görevi ihmal veya görevde yetkiyi kötüye kullanma suçundan cezalandırılacaklardır. Avukatlık Yasasının suç tarihinde yürürlükte bulunan şekliyle 34.maddesi ise; <Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler> hükmünü taşımaktadır. Avukatlık Yasasında belirtilen vekalet sözleşmesine dayanarak, bir kamu hizmeti sayılan avukatlık görevini üstlenmiş olanların, müvekkilleri ile görüşme hususunda görevleri gereği salt avukatlara tanınmış olan ve CYUY'nın 136/son maddesi ile Ceza İnfaz Kurumları ile Tevkifevlerinin Yönetimine ve Cezaların İnfazına Dair Tüzüğün 152 ve 155. maddelerinde öngörülen hak ve yetkilerin kendilerine sağladığı avantajlardan yararlanmak suretiyle, cezaevine sokulması usulünce yasaklanmış bulunan cep telefonunu cezaevine sokma eylemleri TCY'nın 240. maddesinde belirtilen görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunu oluşturacaktır. Nitekim Ceza Genel Kurulumuzun 12.02.2002 gün ve 35-70 sayılı kararında da bu görüş benimsenmiştir. Öte yandan, görevi kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için, failde cürmî kastın bulunması, başka deyişle failin, fiilin suç olduğunu bilerek ve isteyerek hareket etmesi gerekmektedir. İnceleme konusu olayda; Avukat olan sanığın tutuklu bulunan müvekkilleri ile görüşmek üzere 20.10.2000 günü Ankara Merkez Kapalı Cezaevine geldiği, cezaevine girmeden önce elindeki cep telefonunu kasaya teslim edip anahtarını aldığı, ardından çantasını X-Ray cihazından geçirmek üzere yürüyen standa bıraktığı, cihazın başında görevli bulunan infaz koruma memuru Çetin Yıldız ile jandarma eri Timur Çakır'ın çantanın içerisinde cep telefonu bulunduğunu monitörden görüp söylemeleri üzerine, sanığın cep telefonunu dışarıda jandarma kasasına koyduğunu belirtip anahtarı gösterdiği, görevlilerin monitördeki görüntüyü göstermesi üzerine bu kez sanığın çantasını açarak boşalttığı ve kontürünün bitmesi nedeniyle yanına almadığını sandığı yedek telefonunu çantasında unutmuş olduğunu söyleyip çantadan çıkan telefonu görevlilere teslim ettikten sonra cezaevine girdiği düzenlenen tutanak ve tanık anlatımlarından anlaşılmaktadır. Sanık aşamalardaki savunmalarında, çantasında bulunan cep telefonunun kendisine bir müvekkili tarafından verildiğini, bunu yedek telefon olarak kullandığını, sürekli kullandığı cep telefonunun olay günü elinde bulunduğunu ve cezaevi girişindeki kasaya bıraktığını, kontörü ve şarjı bittiği için yanına almadığını sandığı yedek cep telefonunun çantasında bulunmasının unutkanlıktan kaynaklandığını, kaldı ki cezaevine girerken elektronik aygıttan geçtikten sonra ayrıca üst araması ve ince arama da yapıldığını, bu nedenle cezaevine çanta içinde cep telefonu sokulamayacağını, belirtmiştir. Dinlenen tanıklardan Cezaevi Bölük Komutanı Üsteğmen Ercüment Oran; görevlilerin haberi olmadan X-Ray cihazından telefon geçirilip cezaevine sokulmasının imkansız olduğunu, cihaz başında sürekli bir infaz koruma memuru ile bir jandarma erinin görevli bulunduğunu, bu yolla bir cep telefonunun X-Ray cihazından ancak beşeri bir hata sonucu geçebileceğini belirtmiş, Cezaevi Nöbetçi Müdürü Alpaslan Polat; uygulamaya göre X-Ray cihazından geçtikten sonra bayan ve erkek tüm avukatların bir kez daha arandıklarını, İnfaz Koruma Başmemuru Hamdi A....... ise; X-Ray cihazından geçen avukatları bir kez daha aradıklarını, olay sırasında en az on memurun görevli bulunduğunu, cep telefonunun içeri sokulabilmesi için sadece bir memur ile sanığın anlaşmasının yeterli olamayacağını, oradaki on görevli ve ayrıca X-Ray cihazının başındaki görevli ile de anlaşması gerektiğini belirtmişlerdir. Telsim firmasının cevabi yazısında, 0 542 201 58 32 numaralı sim kartın Arfin A.Ali isimli kişiye ait olduğu, hattın 5.10.2000 tarihinde aktive edildiği, 15.10.2000 tarihine kadar toplam 19 görüşme yapıldığı, bu tarihte kontörünün bittiği, olay tarihine kadar geçen beş günlük süre içinde kontör yüklemesi ve görüşme yapılmadığı, kontörünün bulunmaması nedeniyle de olay tarihinde görüşme yapılmasının mümkün bulunmadığı belirtilmiştir. Sanık vekilleri de verdikleri çeşitli dilekçelerde, sanığın sürekli kullandığı cep telefonunun dinlenmesi konusunda adli makamlar tarafından suç tarihinden önce alınmış bir karar bulunduğunu, telefonlarının dinlendiğini bilen sanığın bu nedenle bir müvekkili tarafından kendisine verilen ikinci bir cep telefonunu da yedek olarak kullandığını, sanığın çanta içindeki cep telefonuyla olaydan önceki tarihlerde iş arkadaşları, müvekkilleri, aile fertleri gibi yakınlarıyla görüştüğünü belirterek, bu hususta kanıt olarak bazı faturaları ve sanığın telefonunun dinlenme-sine ilişkin mahkeme kararını ibraz etmişlerdir. Cezaevi Müdürlüğünün 5.11.2002 günlü yazısından, suç tarihi itibariyle Cezaevinde avukat beyan defterinin tutulmadığı, Cezaevi Avukat Ziyaretçi Defteri Fotokopilerinden de, sanığın suç tarihinden önceki günlerde 3, 5, 11 ve 13 Ekim 2000 tarihlerinde de aynı cezaevine gidip müvekkilleri ile görüşme yaptığı anlaşılmaktadır. Suç tarihi itibariyle Ceza İnfaz Kurumları ile Tevkifevlerinin Yönetimine ve Cezaların İnfazına Dair Tüzüğün 144. vd. maddelerinde, tutuklu ve hükümlülerin dışarı ile haberleşmesi münhasıran <mektuplaşma> biçiminde düzenlenmiştir. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 7.7.1988 tarih ve 34-87 sayılı genelgesinde ise, tutuklu ve hükümlülerin dışarı ile <Ancak, hükümlü ve tutuklunun anası, babası, eşi, çocuğu ve kardeşinin ölümü veya hayati tehlike şeklinde hastalanıp hastaneye yatırılması hallerinde, Cumhuriyet Savcısının yazılı izniyle bir de-faya mahsus olmak üzere idarenin telefonu> ile telefon görüşmesi yapmalarına izin verilmiştir. Yine Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 17.10.1994 gün ve 15-104 sayılı genelgesinde, avukatların beraberlerinde getirecekleri çağrı cihazı ve cep telefonlarının, izinsiz haberleşme ortamı yaratacağı, firara ve içeriye tehlikeli-yasak maddelerin sokulmasına zemin hazırlayacağı, cezaevlerinde yolsuzluklara yol açabileceği gibi, avukatlarla cezaevi idaresi ve personeli arasında gereksiz sürtüşmelere sebebiyet verebileceği düşünüldüğünden, müvekkilleri ile görüşmeye gelen avukatların üzerinde çağrı cihazı veya cep telefonu bulundurup bulundurmadıklarının görevli personelce beyan usulüne göre tespit olunması, beyana karşın üzerinde cihazla cezaevine giren avukatların müvekkilleri ile görüşmelerine izin verilmemesi, durumun tutanakla tespit edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Ceza infaz kurumları ile tutukevlerindeki yönetim, dış koruma ve sağlık hizmetlerine işlerlik kazandırmak üzere Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanlıkları arasında düzenlenen ve suç tarihi itibariyle uygulamada bulunduğu anlaşılan 6 Ocak 2000 tarihli Protokol'ün 6. maddesinde ise; hükümlü ve tutuklu avukatlarının duyarlı geçitten geçirileceği, ayrıca bu geçit ile idare binası arasında cezaevi müdürünün görevlendireceği bir memur tarafından üzerleri, çanta ve eşyalarının elle kontrol edilmek suretiyle ikinci bir fiziki aramaya tabi tutulacakları, bu aramaya Adalet Bakanlığınca atanan görevlilerden biri ile rütbeli bir jandarma personelinin nezaret edecekleri belirtilmektedir. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, Cezaevine müvekkilleri ile görüşmeye gelen sanığın X-Ray cihazındaki kontrolden çantasını kaçırmak gibi davranışta bulunmadığı, tersine çantayı yürüyen standa kendisinin koyduğu anlaşılmaktadır. Çanta içindeki cep telefonu başkası adına kayıtlı ise de, sanığın sürekli kullandığı cep telefonu ile ilgili dinlenme kararı bulunması nedeniyle bir müvekkilinden sağladığı anlaşılan ve ayrı bir GSM operatörü aboneliği bulunan ikinci cep telefonunu da yedek olarak kullandığı, nitekim bu telefonla olaydan önceki günlerde yapılan aramaların tümünün sanık ve yakınları arasında gerçekleştiği dökümlerden anlaşılmıştır. Olay tarihinde çantada yakalanan bu telefonun şarjının bittiği, kontörünün de kalmadığı saptanmıştır. Dolayısıyla sanığın kullanılacak durumda olmadığı için yanına almadığı bu cep telefonunun yanlışlıkla annesi tarafından yeniden çantasına konduğu, bu durumun kendisi tarafından fark edilmediği yolundaki savunması da bir anlamda doğrulanmıştır. Suç tarihi itibariyle yürürlükte bulunan genelge ve protokol hükümleri gereğince, cezaevine müvekkilleri ile görüşmeye gelen avukatların duyarlı kapıdan geçirildikten sonra ayrıca üzerleri, çanta ve eşyalarının da elle fiziki aramaya tabi tutulduğu anlaşılmaktadır. Çok duyarlı bir cihaz olan X-Ray aletinin, geçirilen nesnelerin içindeki en küçük materyalleri dahi monitöründe gösterdiği bilinen bir husustur. Mesleği gereği birçok cezaevine gidip müvekkilleri ile görüşmeler yapması gereken, olaydan önceki günlerde de dört kez Ankara Merkez Kapalı Cezaevinde müvekkilleri ile görüşmelerde bulunduğu saptanan sanığın cezaevinde X-Ray cihazının bulunduğunu ve bu cihazla yapılan kontrolden sonra ayrıca üzeri ve çantasının da fiziki olarak aranacağını bildiği açıktır. Tüm bunlara göre, sanığın müvekkilleri ile görüşmek için gittiği cezaevine, çantasının içinde şarjı ve kontörü kalmamış cep telefonu bulunduğu halde girmek isterken X-Ray cihazı ile yapılan kontrol sonucu durumun fark edildiği, sanığın dosyadaki kanıtlarla uyumlu bulunan ve aksi kanıtlanamayan savunmasına göre olayın beşeri bir yanılgıdan ileri geldiği ve sanıkta cürmî kastın bulunmaması nedeniyle atılı görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunun manevi unsurunun oluşmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla, Özel Daire onama kararı isabetli bulunduğundan, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir. Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Kurul üyesi, sanığa atılı suçun maddi ve manevi öğelerinin oluştuğunu belirterek itirazın kabulü gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmış, üç Kurul üyesi ise; <failin eyleminin göreviyle ilgili olmasının suçun maddi unsuru olduğunu, cezaevine cep telefonu sokma fiilinin avukatlık görevi ile ilgisi bulunmadığını, dolayısıyla bu kabil eylemlerde atılı görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunun maddi unsurunun da oluşmayacağını> belirterek gerekçe yönünden karşı oy kullanmışlardır. Sonuç: Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının REDDİNE, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 06.07.2004 günü oyçokluğu ile karar verildi. (¤¤) Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları |
07-10-2010, 14:10 | #30 |
|
Sincan 1. Ağır Ceza Mah. 2009/2 E. 2009/ 8 K. 19/02/2009 tarihli kararı özeti: Olay günü müvekkili ile görüşmek için Ankara 1 Nolu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna gelen sanığın; her ne kadar cezaevi idaresince tutulan avukat beyan tutanak defterine üzerinde cezaevine sokulması yasak her hangi bir madde bulunmadığına dair beyanda bulunmuş ve imzalamış ise de; cezaevine girişinde X-RAY cihazınından geçerken cüzdanının içerisinde 1 adet sim kartın ele geçtiği ve buna dair tutanak tutulduğu anlaşılmakla;
Avukat olan sanığın cezaevine sokulması yasak olan sim katrları ile cezaevine giriş yapmak istemesi üzerine durumun tespit edildiği, itibar olunan sanık savunmasına göre, sanığın söz konusu sim kartı cüzdanında unuttuğu, cezaevine yasak eşya sokma kastının bulunmadığı, sanığın konumundaki birinin suç eşyalarını her türlü eşyayı tespit edebilen X-Ray cihazından geçecek olan cüzdanına koymasının da hayatın olağan akışına aykırı olduğu, olayın beşeri yanılgıdan meydan geldiği, dolayısıyla savunmasının aksine delil bulunmayan sanığın atılı suçtan beraatine dair aşağıdaki gibi bir hüküm kurulmuştur. HÜKÜM: 1- Her ne kadar sanık İLHAN SALBAŞ hakkında Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna Yetkili Merciilerce Yasaklanmış Yasak Maddeyi Bilerek Sokmaya Teşebbüs suçundan kamu davası açılmış isede; 5271 sayılı CMK.nun 223/2-c. maddesi gereğince sanığın müsnet suçtan BERAATİNE, ...sim kartın sanığı iadesine... C Savcısı talebe uygun, oy birliğiyle |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Yasak Ağacın Yasak Meyvesi | AV.ZAFER TUNCA | Ceza Hukuku Çalışma Grubu | 25 | 13-07-2009 10:43 |
adli staj sırasında yanında staj yapılan avukatın işlerini takip yasak mı | aysee | Hukuk Stajı ve Meslek Seçimi | 5 | 13-01-2008 10:39 |
Kadın Avukatın Özendiren Reklamına Yasak | Av.Suat Ergin | Hukuk Haberleri | 8 | 17-06-2007 20:16 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |