08-10-2006, 13:00 | #1 |
|
Rüyalarımı çaldılar davası
Fikri Haklar HÇG'den görüş rica edebilir miyiz?
|
10-02-2007, 23:37 | #2 |
|
Sayın admin aylar önce bir ricada bulunmuş ama bir cevap verilmemiş. İlk düşündüklerimi aktarmak isterim.
Olayı hatırlayabildiğim kadarı ile dava çok zayıf bir davadır. Kaldıki noterden tasdik yeterli değildir. Korunmanın başlaması için aleniyet şartının gerçekleşmesi gerekir. Bu olayda FSEK anlamında 1. maddede belirtilen kişinin hususiyetini yansıtan bir eserden söz etmekte oldukça zordur. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunumuzun 1/B maddesine göre eser ; “Sahibinin hususiyetini taşıyan ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleridir”. Telif hakları kişinin ürettiği fikri eserlerinin kişiye sıkı sıkıya bağlı aidiyetlik düşüncesine dayanır. Kanunumuza göre bir fikir ve sanat ürününün eser olarak kabul edilip koruma altına alınabilmesi için ; a. Sahibinin hususiyetini taşıması, b. Şekillenmiş olması, c. Kanunda sayılan eser türlerinden birine girmesi, d. Fikri bir çabanın sonucu olması, gerekmektedir. 5846 s.y. 1/B maddesi bentler halinde şöyledir; c) İşlenme eser: Diğer bir eserden istifade suretiyle vücuda getirilip de bu esere nispetle müstakil olmayan ve işleyenin hususiyetini taşıyan fikir ve sanat mahsullerini, d) Derleme eser: Özgün eser üzerindeki haklar saklı kalmak kaydıyla, ansiklopediler ve antolojiler gibi muhtevası seçme ve düzenlemelerden oluşan ve bir düşünce yaratıcılığı sonucu olan eseri, e) Tespit: Seslerin veya ses temsillerinin veya ses ve görüntülerin anlaşılabilecek, çoğaltılabilecek veya iletilebilecek şekilde bir araca kaydedilmesi işlemini, f) Fonogram: Sinema eseri gibi görsel-işitsel eserler içindeki ses tespitleri hariç olmak üzere, bir icrada yer alan seslerin veya diğer seslerin veya ses temsillerinin tespit edildiği ses taşıyıcısı fiziki ortamı, g) Bilgisayar programı: Bir bilgisayar sisteminin özel bir işlem veya görev yapmasını sağlayacak bir şekilde düzene konulmuş bilgisayar emir dizgesini ve bu emir dizgesinin oluşum ve gelişimini sağlayacak hazırlık çalışmalarını, h) Arayüz: Bilgisayarın donanım ve yazılım unsurları arasında karşılıklı etkilenme ve bağlantıyı oluşturan program bölümlerini, ı) Araişlerlik: Bilgisayar program bölümlerinin fonksiyonel olarak birlikte çalışması ve karşılıklı etkilenmesi ve alışverişi yapılan bilginin karşılıklı kullanım yeteneğini, j) Bağlantılı haklar: Eser sahibinin manevi ve mali haklarına zarar vermemek kaydıyla komşu hak sahipleri ile filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren film yapımcılarının sahip oldukları hakları, k) Komşu haklar: Eser sahibinin manevi ve mali haklarına zarar vermemek kaydıyla ve eser sahibinin izniyle bir eseri özgün bir biçimde yorumlayan, tanıtan, anlatan, söyleyen, çalan ve çeşitli biçimlerde icra eden sanatçıların, bir icra ürünü olan veya sair sesleri ilk defa tespit eden fonogram yapımcıları ile radyo-televizyon kuruluşlarının sahip oldukları hakları, Eserlerin çeşitleri ise devam eden maddelerinde sayılmıştır. Buna göre; Kanunumuzda belirlenmiş olan eser kategorileri şunlardır: § İlim ve Edebiyat Eserleri § Güzel Sanat Eserleri § Musiki Eserleri § Sinema Eserleri § Veri Tabanları FSEK 26. maddede koruma süreleri belirlenmiştir. Eser sahibine tanınan mali haklar zamanla sınırlandırılmıştır. Korunma süresi eserin alenileşmesi ile işlemeye başlar daha önce başlamaz. Koruma süresi eser sahibinin yaşadığı müddetçe ve ölümünden itibaren 70 yıl devam eder. Görüldüğü gibi rüya sahibinin eserim dediği şeyi bu kategoriler içinde değerlendirmek kabil değildir. Hal böyle olunca kanımca korunmaması gerekir. |
15-02-2007, 10:35 | #3 |
|
Hemen karar vermesek diyorum
Sn.Turan,
Haklı gibi görünüyorsunuz, çünkü korunabilmesi için ortada korunacak birşeyin bulunması gerekir. Bu nedenle aklıma gelen soru şöyle: ortada bir eser (alenileşmiş bir anlatı örneğin) var mı, yok mu? Açıkçası davayı ben duymadım, ama bir insanın beyninden rüyasını çalmak bugünkü teknolojiyle söz konusu olamadığına göre, çalınan şey olsa olsa rüyanın anlatımı olabilir. Takdir edersiniz ki, böyle bir anlatı, sözlü edebiyat eseri sayılır. Sahnede anlatılmış bir fıkra gibi. O zaman, kişinin rüyasını kimlere anlattığı, anlatımında geçen unsurların özgünlüğü, çaldığını iddia ettiği kişi veya kişilerin ya da onlarla temasta olanların anlatı sırasında orada olup olmadıkları, rüyanın anlatımındaki özgün unsurların çalıntı olduğu iddia edilen eserde aynen veya benzer biçimde yer alıp almadığı gibi konulara bakmak gerek. Buradaki en önemli unsur, suçlananların dışında başka tanıkların eseri tarif edebilir durumda olmalarıdır; ki anlatı bir 'sözlü edebiyat eseri' niteliğini kazansın ve başkalarına aktarılabilirliği kanıtlansın. Anlatının kaydı varsa, zaten sorun olmaz, ama yoksa, mutlaka üçüncü şahıslara başvurmak gerekir. İmkansız olmasa da, ortada kayıt olmayınca bu gibi savları kanıtlamak ister istemez çok zor olacaktır. Ancak; çalınan şey hiçbir zaman rüya olmayacaktır; çünkü rüyayı çalmış olsanız, o rüyayı görüyor olmanız gerekirdi ve kimsenin haberi olmazdı. Herhalde gazetecilerin olayı tiye almak, dikkat çekmek için attıkları bir başlık olsa gerek. Böyle bir dava oldu mu gerçekten, yoksa Sn.Admin bize egzersiz mi yaptırıyor? Saygılarımla, |
15-02-2007, 10:44 | #4 |
|
Hayır oldu ve devam ediyor. Bir rüya görmüş şahıs ve bunu giderek notere tescil ettirmiş. Sonra rüyasına benzer bir reklam çıkmış televizyonlarda.
|
15-02-2007, 11:21 | #5 |
|
|
15-02-2007, 13:30 | #6 |
|
Yaratıcının saptanması, alenileştirme ve telif hakkı
Sn.Demirel' e bağlantı için teşekkür ederim.
Ayrıca bağlantıdaki hoş yorumları yapanlara da teşekkür etmem gerek; öğlen öğlen hiç güleceğim yokken bol bol güldüm. Sn.Ergin konuyu sağlam temellerde açıklamış, konu kapanmış meğerse. Ama iyi oldu, benim egzersizin de kendi çapında iyi sayılabileceği kanısına vardım. Anlayamadığım, nasıl olup da noterin kendisine getirilen bir belgeyi onaylamam diyebildiği veya bunun ileri sürülebildiği. Noterin esas işlerinden biri bu değil mi zaten? Noter bu görevini yerine getirmekten imtina ederse hiçbir fikri hak tam olarak korunamaz. Çünkü eser telif hakkı olsun, markanın lafzı veya çizimi olsun, patent başvurusu dökümanı olsun, her ne olursa olsun, önce notere gidilip onaylanması istenebilir; hatta birçok açıdan istenmesinde yarar da olabilir. Bunun nedeni, söz konusu haklar için yapılan başvurular sırasında da ortaya çıkabilecek sakatlıklara karşı bir önlem olabilmesidir. Örneğin, başvurunuz kaybolabilir, birisi kasten yok edebilir, değiştirebilir, vs, vs ... Üstelik; telif hakkına gelince, yaratıcının kim olduğunu kanıtlamanın başka güvenilir yolu da yoktur. Marka, işaret veya patentinizi TPE tescil eder, ama telif hakları için bir onay, tescil makamı yoktur. Kitap, basıldığı zaman bandrol alır, ama basılana kadar ne olacak? Ya da bir şarkı sözü veya beste, ürün halinde piyasaya çıkana dek? Diyelim, yazdığım kitabı bir yayınevine verdim, Dr.Hasan adıyla bastı; ne olacak? Alenileştirme, eser sahibinin yaratıcı olarak haklarının başladığı zamanı değil, başkalarının eserden yararlanma hakları üzerindeki tasarruf hakkının başladığı zamanı belirler; çünkü eseri ortaya çıkaranın kendisi olduğunu herkese ilan ettiği zaman, yayınlandığı andır. Aradaki sürede başkaları aynı veya çok benzer eserler ortaya çıkartmış olabilir; ancak bu ille de o eserlerin çalıntı olduğunu göstermez. Ama davacı, hakkın sahibi olduğunu iddia ederken, elinde zaman önceliği olan bir kanıtı olacaktır, ve davalı eseri daha önceden yarattığını kanıtlayamaz ise, kendi eseri üzerindeki telif hakkını kaybedecektir. Öte yandan, maddi sonuçların doğabilmesi için; davacı dava açmadan önceki süre için davalının eyleminin telif hakkı tecavüzü oluşturduğunu kanıtlamak durumundadır; çünkü eserini alenileştirmemiştir. Yani, davalı eser sahibinden bağımsız olarak aynı sonucu elde etmiş olduğunu kanıtlayabilirse, ceza verilemez. Kısacası, reklamın kullanımı yasaklanır, ama telif hakkına tecavüz suçu oluşmamıştır. Ama davacı eğer alenileştirmemiş olmasına rağmen, eserinden davalıyı haberdar ettiğini kanıtlayabilirse (örneğin bunun en sağlam kanıtı, aynen bir protesto gibi noter kanalıyla yazışma olabilir), o zaman bu bir telif hakkı tecavüzü olacak; cezai yaptırımlar doğuracaktır. Acaba düşündüğümü anlatabildim mi, bilemiyorum. Ne dersiniz Sn. katılımcılar, doğru mu düşünüyorum? Saygılarımla, |
15-02-2007, 14:01 | #7 |
|
Sayın Cem bu kadar olurdu tebrik ederim.
|
20-02-2007, 15:41 | #8 |
|
Sn.Turan,
Sizin gibi konuyla ilişkili birinden bu kadar içten bir tebrik aldığım için mutluyum ve bunun için size açık ortamda, herkesçe duyulabilir biçimde teşekkür etmek isterim. İnsanoğlu onaylanmak ve doğru düşündüğünün bilincine varmaktan daha fazla neden haz alabilir ki? Sağolun, saygılarımla, |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
‘Rüyalarımı çaldılar’ davası | ahmetsacit | Hukuk Haberleri | 69 | 02-05-2012 16:07 |
Lokabie Davası | avukatedali | Hukuk Soruları Arşivi | 3 | 01-12-2006 08:47 |
Eda davası -bozma- davanın konusuz kalması-ıslah -tespit davası | seyyah7272 | Meslektaşların Soruları | 2 | 27-05-2006 17:42 |
Babalık Davası | deniz75 | Hukuk Soruları Arşivi | 3 | 08-12-2003 11:01 |
nafaka davası | kadir | Hukuk Soruları Arşivi | 2 | 12-02-2002 00:15 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |