![]() |
|
![]() |
|
Hukuk Haberleri Hukuk Haberleri, duyuruları, güncel hukuki gelişmeler. [Haber Ekleyin] |
![]() |
![]() |
#1 |
|
![]() Yargıtay, evden kaçan evli bir kadının geceyi bir erkeğin evinde geçirmesini ve bir kocanın geceyi bir kadınla otelde aynı odada geçirmesini zina sebebi sayarak boşanma nedeni olarak kabul etti.
Yargıtay'dan tartışma yaratacak zina kriterleri Yargıtay, evden kaçan evli bir kadının geceyi bir erkeğin evinde geçirmesini ve bir kocanın geceyi bir kadınla otelde aynı odada geçirmesini zina sebebi sayarak boşanma nedeni olarak kabul etti. Yargıtay zina konusunda imza attığı iki karar dikkat çekti. Yerel mahkemelerin boşanma davalarında aldıkları kararları bozan Yargıtay, evli bir kişinin karşı cinsten birisiyle aynı yerde kalmasını zina olarak değerlendirerek tartışma yaratacak kararlara imza attı. Habertürk Gazetesi'nden Yasemin Güneri'nin haberine göre Konya’da yaşayan A.L., karısı M.L.’ye, 2011 yılında “zina yaptığı” gerekçesiyle boşanma davası açtı. Davacı koca A.L., eşinin evi terk ederek başka bir erkeğin evinde geceyi geçirdiğini iddia ederek boşanmak istediğini kaydetti. Davaya bakan Konya 2. Aile Mahkemesi, davalı kadın M.L.’nin geceyi başka bir erkeğin evinde geçirmesinin “zina” olarak yorumlanamayacağını belirterek davayı reddetti. Zina için yeterli kanıt Ancak Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, yapılan itiraz üzerine yerel mahkemenin kararını bozdu. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, “Davalının evden kaçıp geceyi başka bir erkeğin evinde geçirdiği anlaşılmaktadır. Bu durum, zinanın varlığı için yeterlidir. Zina kanıtlanmıştır. Öyleyse, istek doğrultusunda boşanmaya karar verilmesi gerekirken, değerlendirmede yanılgıya düşülerek davanın reddedilmesi usul ve yasaya aykırıdır” şeklinde görüş bildirdi. Dosyanın gönderildiği yerel mahkeme, Yargıtay’ın kararına itiraz etmeyip kararında direnmedi. Böylece Yargıtay’ın hükmü de kesinleşmiş oldu. İçtihat oluşturacak bu kararın ardından başka bir erkeğin evinde kalmak “zina” nedeni sayılabilecek. Yargıtay, davacı eşin tazminat talebinin de kabul edilmesine karar verdi. Aynı odada kalmak boşanma nedeni Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, benzer bir karara bu sefer “bir kadınla aynı otel odasında kalan bir erkek” için imza attı. Kocası hakkında boşanma davası açan kadının davasını reddeden Ankara 5. Aile Mahkemesi’nin verdiği kararı bozan daire, bu durumun zina sayılabileceğini belirtti. Kararda şöyle denildi: “Davalı kocanın, dava açılmadan önce ve davanın devamı sırasında dahi başka kadınlarla birlikte otelde aynı odada kaldığı anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesinde yer alan boşanma sebebi gerçekleşmiştir. Davacı kadın, evlilik birliğinin sarsılması sebebine dayalı boşanma davasını zina sebebine dayandırdığına göre, bu sebebe dayalı olarak boşanmaya karar verilmesi gerekir.” Yargıtay’ın kararı, yerel mahkemenin itiraz etmemesi nedeniyle kesinleşti. Zina mutlak boşanma nedeni Kararlarda imzası bulunan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi üyesi Ömer Uğur Gençcan, “Zina, Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesinde düzenlenen özel boşanma sebeplerindendir. Zina, aynı zamanda kanunda düzenlenen ‘mutlak boşanma’ sebepleri arasında sayılmıştır” dedi. Eşlerden birinin zina yapması halinde diğer eşin boşanma davası açabileceğini belirten Gençcan, “Cinsel sadakat, evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulması sonucunda eşler için doğan yükümlülüklerden biridir. Belki de en önemlisidir. Zina sebebiyle boşanma davasında, davaya hakkı olan kadın veya kocanın boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay içinde dava açması gerekir” diye konuştu. Gençcan, eşlerden birinin otel odasında farklı bir cinsle geceyi geçirmesinin ve karşı cinsle aynı evde sabahlamasının güven sarsıcı durum olduğunun ve ‘zina’ kabul edildiğinin de altını çizdi. http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-si...i-haberi-62176 Kaynak : Sol Gazetesi |
![]() |
#2 |
|
![]() Ben kararı destekliyorum. Sadakatsizliğe karşı sıfır tolerans.
|
![]() |
#3 | |||||||||||||||||||||||
|
![]()
Ben bir defasında Yargıtay'daki duruşmaya erkek avukat arkadaşımla gitmiştim. Gece otelde aynı odada kalmıştık. Neyse ki eşimin haberi olmadı. ![]() |
![]() |
#4 | |||||||||||||||||||||||
|
![]()
Benim karardan anladığım ise, bundan böyle; " ceviz oynamaya geldi odama" şeklindeki bir savunmaya itibar edilmeyeceğidir. ![]() ![]() "Ceviz" ayrı, "fındık" ayrı ; seni yaramaz ![]() ![]() |
![]() |
#5 |
|
![]() Evlilik birliğinin sarsılması sebebi; şikayetçinin başka bir hemcinsi ile mahrem bir ortamda, şikâyet edilenle yapılan herhangi bir eyleme dayandırılabilir. Çünkü evlilik birliği;
a) 'münasebete dayalı olarak bozuldu' dediğimizde; 'güncel ilişkilerin /tatmin yöntemlerinin/, malûm yöntemlerle sınırlı olmayacağı' hususu, karşı gerekçe olarak gösterilebilir. b) 'birlikteliğe bağlı olarak bozuldu' dediğimizde ise; 'evli olanla geçirilmesi mümkün olan bir yakınlaşma ortamının /zaten evlilik kapsamında yapılması için sözleşilmiş olan bir tatminin/ başka biriyle karşılandığı' hususu, gerekçe olarak gösterilebilir. Apaçık bellidir ki bu 'özel' ortamlar; ders çalışma, çay içme, iş konularını görüşme veya evlilik sorunlarını karşı cinsten bir ombudsmanla çözme, ... sınırlarını aşar. Genel temâyül ise; seçilen birliktelik ortamını, zikredilen suç mahâlli ile eşleştirme yoluna gitmektir. Öte yandan 'ayrı' odalar veya 'ayrı' evler; fizikî /somut delil/ açısından 'birlikte kalmış'lığın karşıtı olduğundan, genelde başvurulan meşrû yöntemlerdir; üstelik bu görüşmeler de lobilerde, yahut usûlen tek yatak odası bulunan evlerde değil, seminer salonlarında veya internet odalarında makûldür. Masûmiyet; yakın konumda bulunan iki karşıt cinsin, derhâl cinselliğe eğilim duymak zorunda olmadıkları şeklinde tanımlanmış yahut iddia edilmiş olsa bile; olayı desenleyen diğer fizikî olgular, sığınılan ikinci kişinin, şikâyetçi olan (birinci kişinin) yerini almakla, aynı işlevi görmekle /yetkilerini kullanmakla/ zaten yitirilmektedir. Bu resmî hükmün karşısındaki tek olası görüş; mevcut 'zinâ' tanımının gerçekleşmediğine dayalı bir masumiyetin cezalandırılmasının, şikâyet edilene karşı bir haksızlık olacağına ilişkindir. Ancak güven sarsıcı ortam, olayın içeriğine bağlı olarak değil, olayın zamanı ve mekânının iki kişi için eşleşmesiyle gerçekleştiği teâmülüne dayanır. Toplum yasaları, yahut bir güven ortamı; gözlenemeyen bir içerikle değil, belli bir amaçla veya niyetle inşaa edilen sahneden mütevellit sarsılır. Esasen bu sahne de; zaten içeriğin görülmesine, delil aranmasına da gerek bırakmaz! Yani öte yandan bu bedensel 'zinâ' eyleminin ertelenmesiyle, belki de somut münasebete ilişkin delilleri ortada /arkasında/ bırakmamayı tasarlayan bir taammüd söz konusu olabilirdi çünkü. Yahut diğer yöntemlerle gerçekleştirilebilir olan muhtemel cinsel fiillerin, zaten delil üretebilirliğinin de bulunmayacağı beklentisi geçerlidir. Aslında tarihteki olgulardan sağıldığında, değişmeyen tek şeyin; kişinin gerçekten ne yaptığını kanıtlaması, ne söylediğine bağlı değil; ancak somut delillerle ortaya koymasına bağlanmıştır. Çünkü gerçek; ilişkinin olup olmadığına değil, başka bir amaç/niyetle gidilebilir ortam olup olmadığına bağlı 'yorumlanır'. Yani konum, gerçektir; içerikse önemini yitirmiştir. Ancak yolda kalanı almak gibi, karşı cinsi açıkta bırakmamak gibi, kazadan kurtarıp tek sığınılan yer bulmak gibi bir amaç/niyetler geçerli olduğunda; belirtilen tüm içerik veya konum saptamaları birdenbire düşer! Sonuçta bu resmî hüküm, hukuk mevzuâtındaki içtihattan ziyâde; gerçekleşenler ile beklentilerin uyuşmaması ve sonuçta da zan ile yahut başka bir amaçla ilişkilendirilememesinden kaynaklanan bir olayı usavurma işleminden ibarettir. Amaç/niyet tabanlı bir içerik belirlemesine dayanır. Yani, her ne kadar siz, bir olayı mavzuât maddeleri içinde bulamasanız da, bu açığı kapatmak için üst düzeyde (ama hepimizde bulunan bir mekanizmanın işleyiş esaslarına göre) bir mantık yürütülür. Bu mantık; orada gerçekten ne olduğu ile yahut hangi düzeyde olduğu ile değil; orada ne için bulunulabileceğine (amaca/niyete) ilişkin hükümlerle sınırlı kalan bir 'boşluk doldurma' veya bir 'akıl dolgulama' işlemiyle yetinildiğini gösteriyor. Savunma; başkaca bir amaç/niyet ilişkilendirmesi yapmadıkça, söz konusu bu hükmün, kendi doğruluğundan taviz vermesi de beklenemez. Konuyu sunana çok teşekkürler.. |
![]() |
#6 | |||||||||||||||||||||||
|
![]()
Davalı fiilinin evlilik birliğini sarstığında ve boşanma sonucunun gerçekleşmesi gerektiğinde şüphe yok. Ama burada hakimi ikna etmeye çalışılan şey evlilik birliğinin geridönülemez biçimde temelden sarsıldığı değil zinanın gerçekleştiği olgusu. Zira davacı ve hükmedilecek tazminat miktarı açısından salt boşanmanın kendisinden çok m.161'den dolayı boşanma hükmünün kurulmasının daha önemli olduğunu düşünüyorum. |
![]() |
#7 |
|
![]() Haberdeki ikinci olgu üzerine verilen görüşte, evlilik birliğinin bozulmasının zinaya dayandırılması işlenmişti. Diğer olgularda da, zinanın emarelerle kanıtlanmış sayılabileceğine ilişkin akıl yürütme kurgulanmıştı. Davalarda hâkimi ikna etmeye çalışmak; yasa maddeleriyle desteklenen bir olay örgüsünü kurmakla mümkündür. Zinanın gerçekleşip gerçekleşmediği olgusu; içtihat yoksa emarelerin iddiayı kanıtlamasıyla, en az bir içtihat varsa benzer örgüyü kullanmakla çözülür.
Mesele, savunmanın bir davayı kazanması için mevzuâtın desteğini alarak, doğru / kesintisiz bir usavurma işlemini yapması ise; gerekçeleri ve sonucu kurgulayalım: 1-Gerekçe = Emâre “… Yargıtay uygulamalarında cinsel ilişkiye teşebbüs ve sadakatsiz davranışları da zina kabul etmektedir. Kadının başka bir erkekle, erkeğin başka bir kadınla uygunsuz resim çektirmeleri, uygunsuz şekilde görülmeleri, bu şekilde yarı çıplak yakalanmaları, orman gibi ıssız yerlerde birlikte görülmeleri, araç içinde öpüşmeleri, yemek esnasında birbirlerini öpmeleri birbirlerinin saçını, yüzünü, elini, okşamaları sesiz ıssız yerlerde el ele tutuşarak sarmaş dolaş yürümeleri, aynı otelde aynı odada kalmaları da zina nedeni olarak kabul edilmektedir…” Yani “… Zina’nın tamamlanması gerekmez. Tam ve eksik kalkışma da boşanma nedenidir. Yargıtay uygulamalarında zina suçuna tam derecede ve eksik derecede kalkışma eylemleri kutsal aile bağlarına ihanet niteliğinde ve ahlak sınırları dışında hareketler olduğundan boşanma hukuku açısından zina için yeterli sayılmıştır…” “… Zina olgusu tanık her türlü delille kanıtlanabilir. Kocanın iş için uzun süre evden ayrılmasına, başka ilde veya ülkede çalışmasına rağmen kadının hamile olması, ilişkiyle ilgili fotoğraflar, ilişkiyi açıklayan ve doğrulayan mektuplar, ilişkiye girilen otelin kimlik bildirim bilgileri İspat kolaylığı sağlayan delillerdir...” Tam tersine “… kadının aynı işyerinde çalışan bir başka erkekle telefonla görüşmesinin, mesaj göndermesinin ve bu kişinin arabasına binmiş olmasının, zinaya delâlet eden davranışlar niteliğinde olmadığı ve bu nedenle zinanın sübut bulunmadığı…” düşünülür ve ‘emâre’ olarak değerlendirilmez. Aksi hâlde “… mesleği icabı başkalarının kocalarıyla yapılan telefon görüşmeleri, başkalarının kocalarının arabalarıyla yapılan seyahatler, biteviye ‘zinâ’ şüphesi uyandırırdı. 2-İknâ kurgusu =Mantık zinciri ‘Zina’; bilinen yöntemlerle sınırlı değildir; her şekilde icrâ edilebilir. Olaydaki görülebilir izlerin (emârelerin), ‘zina’ için hazırlayıcı yahut olagelen bir kanaât vermesi yeterlidir. Üstelik, bir davada ‘yatakta çıplak birliktelikle yakalanmak’ kanıt sayılabilirken; diğerinde ise bu olayın, doktrin tanımı gereği doğrudan ‘cinsel ilişkinin gerçekleşmesi’ ile kanıtlanabileceği ifade edilebilmektedir. Yani aslında katı bir tanımla hareket eden davalı savunması; neredeyse zinânın kalitesiyle, tatminkâr sonuçlarıyla mâsumiyetin ancak yitirilebileceğini söyleyecektir. Her flörtü mâkûl görense, gözlenmesi mümkün olmayan mâlûm zinâ’nın, bir türlü gerçekleşmediğini üzülerek beyân edecektir. Yani ‘zina’ tanımındaki gerçekleşme oranı; gebe kalış koşullarıyla bir tutulmaktadır! Psiko-sosyolojik yanıyla tam olarak teşebbüs edilen ve ortamlarındaki hazırlayıcı (flört) eylemleri icrâ edilen bir olguda; fizyolojik şartların mükemmelliğinden nasıl söz edilebilir? Toplum içindeki kısmı evlilik birliğini çürüten nitelikte iken, hangi mantık bunun fizyoloji ile desteklenmesi şartını ileri sürebilir? Yani ‘zinâ’; evli karşı cinsle cinselliğe cevaz veren, karşı cinse yönelik birlikteliktir, cinsellik bağlantısıdır; eşiyle harcanacak zamanı, karşı cinsten bir kişiyle karşılamaktır. Böylece bir ‘zina’ olgusunda ihmâl edilemez öğe olan “cinsel ilişki” şartı; bu bakımdan ‘çiftleşme’ anlamından uzaklaşır ve biri davalı/ evli olan iki kişinin, cinselliğin farkındalığını yaşamasına dönüşür. ‘Cinsel ilişki’ tanımının, ‘zinâ’ açısından daha geniş tutulması gerektiğini gösterir. “Zina, hukuka ve ahlaka aykırı bir fiil olduğu cihetle çoğu zaman gizlenerek gerçekleştirilir; zinanın doğrudan ispatlanması çoğu kez imkansızdır. Bu nedenle hukukumuz, uygulamasında zinanın emarelerle ispatına imkan verilmiştir. Eşin başkasından gebe kalması ya da cinsel hastalığa yakalanması zinanın varlığı için oldukça güçlü emareler iken; karşı cinsle samimi şekildeyken çekilmiş fotoğraflar, telefon konuşma sıklığı, telefon mesajları, e-mail kayıtları, mektup, tanık anlatımları, ses kayıtları da zinanın varlığına dair kanaat oluşturacak emarelerdir… Aldatıldığı yönünde güçlü şüpheleri bulunan eş, delil olarak ortak meskenlerinde bulunan mektup ve günlük gibi kayıtları, hukuka uygun olarak toplayıp, mahkemeye sunmuş olup, davalı eşin üçüncü kişiyle olan arkadaşlığı / flört ilişkisi, zinaya karine teşkil etmektedir.” “Zan vardır, bazı emareler o kanaâti güçlendirdiğinden dolayı, sû-i zan edilebilir. Meselâ; bir adam şüpheli işlerle meşgul oluyor, açık bir şekilde habîs şeyleri irtikâb ediyorsa, onun hakkında sû-i zan edilebilir. Bu emareler, o kişi hakkındaki zannın iyi olmadığına ilişkin kuvvetli şüphe uyandırır. İşte bu kişiler hakkında sû-i zanda bulunmak mümkündür. Çünkü bu kişiyi, zina ederken görmesek dahi, yine hakkında sû-i zan’dan kaçınılamaz. Fakat, zahiren sâlih olan bir inşân hakkında (delilsiz) sû-i zanda bulunmak makûl değildir. Bir kişinin zina ettiğini düşündüren bir hâl ve emâre bulunmadığı halde, töhmette bulunmak; iftirayı doğuran bir zandır. Olayı doğrulayan bir emâre ve şüphe bulunmayan hâllerde, fiiller hayatın olağan akışına yorulur.” 3-Değerlendirme ve Sonuç: Bu olay ve yapılagelen çözümleme; önceden de belirtildiği üzere, hukuk mevzuâtının noksanlığına ve sisteminin yetkin olmadığına değil; çoğu zaman sadece usavurma işleminin aksak gerçekleştirildiğine işarettir. Tam tersine ‘zina’ yanlış tanımlandığında ise akıl yürütme işlemi, tanımın dışına çıkamaz. Sonuçta ise kısır döngülü bir usavurma ile tartışılır bir hükme varmak da kaçınılmaz olacaktır. En kötüsü de, düzeyli bir usavurmanın geri plana atılarak, mevzuâtın içinden bulunan hükümlerin birbiriyle anlamlı zincir oluşturacak şekilde sıraya dizilip, açmaza çözüm aranmasıdır. Oysa düşüncenin ilerletildiği yolda, her bilim dalından bir parça yer almakta, bilgiler bütünleşik yorumlanmaktadır. Düşündürene ve çözüm arayana çok teşekkürler.. |
![]() |
#8 | |||||||||||||||||||||||
|
![]()
Haremlık selamlık ayırımı boşuna değil elbette, bu ayırımda bir hikmet olması gerekir! Türkülerden öğrendiğimize göre mahalleli, konu komşu toplanıp hep birlikte Halimeyi samanlıkta basarlarmış. Tarihte kaldı Halimeleri samanlıkta basmalar. Samanlığın yerini otel odaları aldı. Eski ile şehirleşme çağı arasındaki fark, kadını ve erkeği otel odasında basma eylemine gerek kalmadığı gerçeği. Kişilerin bu odada gecelemeleri 'zina fiilinin' gerçekleştiğinin kanıtı olabiliyormuş yargıtayın belirttiğine göre. Gelelim olayın püf noktasına: Bu nokta 'Zina' fiilinin ne kadar zamanda gerçekleştirilebileceği ile ilgili. Zina fiili ne kadar zamanda gerçekleştirilir? Zina fiilinin gerçekleştirildiğini kabul etmek için illede 'gecelemiş olmak mı' aranır? Erkek ve kadın bu kadar beceriksiz mi ki kısa bir sürede gerçekleştirilebilecek bir fiil için kendilerine bir gecelik bir süre tanıyoruz? Yarım saat, bilemedin bir saat yetmez mi? Şehirleşme dedim ama Türkiye'de, senelerce süren göçe rağmen, halen varlığını sürdüren kırsal bir kesim ve bu kesimin söz konusu fiil için yeterli olabilecek samanlıkları ve bağları-bostanları-bahçeleri ve var. Fiil için illede samanlıkta veya bostanda ve bağda gecelemiş olmak mı gerekir. Aslında içinde bir art niyet barındıran bağa gel, bostana gel türküsünü yasaklamak gerekir. Varsayım: Zina fiilinin halen suç olarak kabul edildiğini düşünelim? Yargıtayımız yukarıdaki kararlarında söz konusu olan kişileri zinadan dolayı cezalandırır mı? Sırf otel odasında veya evli olmadığı bir kişinin evinde gecelemiş olmak suç olan zina fiilinin kanıtı olur mu? Yoksa, ceza hukuku başka medeni hukuk başka mı diyeceğiz. Saygılarımla |
![]() |
#9 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
![]()
![]() Şu anda devam eden bir boşanma davamızda, eşinin olmadığı zamanlarda kendi evinde -çocukları da evde ve fotoğraf çekiyor- başka erkeklerle el ele fotoğraflarının ve geceleri defalarca yapılan telefon ve kısa mesajlaşmaların tespit edildiği bir kadının "zina" eylemini gerçekleştirip gerçekleştirmediği noktasında mahkeme, görüntü ve gsm kayıtlarını göz önünde bulunduracaktır ancak bu durumu boşanma nedeni kabul edip etmeme bakımından ince eleyip sık dokumak gerekir. Saygılarımla.. |
![]() |
#10 | |||||||||||||||||||||||
|
![]()
Yapmak istediğimi sanırım bir tek siz anlamışsınız. ![]() ![]() Yargıtay'ın bu kararı hem toplumsal yaşam hem de hukuk anlamında çok önemlidir. Umarım HGK kararına dönüşmez. Ben bu kararı buraya aktarırken, üzerinde çok tartışacağımızı düşünmüştüm. ![]() ![]() |
![]() |
#11 | |||||||||||||||||||||||
|
![]()
Efendim, Zinadan vermesin de "evlilik birliğinin temelinden sarsılması" ndan versin. Amaç, boşanmayı sağlamak, plakayı iade etmek değil mi? Gerçekten yukarıdaki koyulaştırılmış durumlar, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına, kesin karine teşkil etmez mi? Kesin olduğu da her ne kadar, tarafların tahammül ve hoşgörü derecelerine bağlı ise de !!!. Saygılarımla... ![]() |
![]() |
#12 | |||||||||||||||||||
|
![]()
Açılan boşanma davası "zina" nedenine dayandırıldığından "evlilik birliğinin sarsılması" gerekçesiyle boşanma kararı verilebilir mi? ![]() Saygılarımla.. |
![]() |
#13 | |||||||||||||||||||||||
|
![]()
Çok haklısınız; yazarken benim de açıkca aklımdaydı. Ya davacı bakımından hakların telâhuku, ya da boşanmayı, genelde kamu düzeninden sayan Yüksek Yargıtay bakımından tek sebeple kalmaması, yumuşatması ve red etmemesi... Saygılarımla... ![]() |
![]() |
#14 | |||||||||||||||||||||||
|
![]()
Olayları açıklamak taraflara, hukuki niteleme ise hakime aitse; boşanma kararı verilebilmeli, diye düşünmekteyim. |
![]() |
#15 | |||||||||||||||||||||||
|
![]()
![]() |
![]() |
#16 | |||||||||||||||||||||||
|
![]()
![]() |
![]() |
#17 | |||||||||||||||||||||||
|
![]()
Burada unutulan; 'şikâyetle başlatılan ve gözlenen bir eylemin onu destekleyici kanıt niteliği taşıması' durumu ile 'hayatın olağan akışı içindeki bir eylemin, suça zan teşkil etmesi' arasındaki farktır. Yani 'olgu önceliği'. Durup dururken, zan oluşmaz; aynı dava için buluşan savunmalar, ortak akıl için, uzlaşma için toplantıların aciliyeti, ... gibi olgularda niyet/amaçtan kuşku duyulmaz; duyan olursa, bunu başka bir (cinsel) eylemle desteklenmesi veya kanıtlanması gereği doğardı. Yani suçlama yahut sebebe kaynaklık eden, önceden gerçekleşmiş bir zan vardır; eylemlerden biri de bunu kanıtlayan birlikteliği sergiler; çünkü genelde nihaî eylem, fizyolojinin de son tatmin noktasıdır zaten. Konuyu anlaşılmayana odaklayana çok teşekkürler... |
![]() |
#18 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
![]()
'Zinâ’ tanımı / çerçevesinin tekrar irdelenmesi beklenen bir olguda, aşağıdaki mükerrer yorum geçerli olabilir:
Nice düşünmeye, çözümlemeye... |
![]() |
#19 | |||||||||||||||||||||||
|
![]()
Tartışılası olduğu düşünülen bir hususun, sorun olarak bile görünmediği bir durumda; nasıl ortak aklı işletebilirsiniz ki? Tartışılmaktan / foruma koymaktan maksadın; iki farklı / karşıt görüş olabileceği önermesi apaçık ortada dururken, susanların haklı, ses verenlerin haksız olduğunu düşündüren ne olabilir? Karşılıklı ses vermenin, varsa aksak düşünenin çürütülmesi; tartışmanın bir meyvesi değil miydi? Konuşmadan toplumu ilerletmenin, obsesif nice düşünceleri canlandıracağı; mevzuatı da ilkel bırakacağı görülmüyor mu? Tartışılası olduğunu düşündüğünüz bir hususu foruma koyduğunuz için çok teşekkürler efendim, Düşünmeye katkı amacıyladır mürekkep sarfımız, karınca kararınca. |
![]() |
#20 |
|
![]() Sayın Teknik_Uzman;
Ben de, zina nedenine dayalı bir boşanma kararının verilebilmesi bakımından "zina" ifadesinin geniş anlamda değerlendirilerek cinsel ilişkinin mevcudiyetinin mutlaka aranması gerekmediği, eşlerin sadakat yükümlülüğüne aykırılık teşkil ettiği noktasında varılacak kanaatin yeterli olması gerektiğini düşünüyorum. Yukarıda (9 numaralı mesaj)ifade ettiğim olayda da ortak konutta el ele fotoğraf çekilmesi cinsel anlamda bir birliktelik yaşandığı sonucuna bizi götürmez ancak somut durumda sadakatin sorgulanabildiği bir aşama olarak görülebilir mahiyette ise boşanma kararı verilebilmelidir. Zira karşı taraf vekili değerli meslektaşım, ille de cinsel ilişkiyi ispatlamamız gerektiği noktasında ısrarcı olmaktadır ![]() Katkınız için teşekkür ederim. Saygılarımla.. |
![]() |
#21 |
|
![]() Sayın Gemici ve Sayın Av. Engin EKİCİ’ye verilen alıntılı yanıtlardaki ibareleri birleştirip, bir sonuca varmak; belirginleşen son noktayı da daha berrak /sahih/ olarak sunmak gerekiyor:
'Olgu Önceliği' Oyun Teorisine göre usavurum: a) 'Şikâyetle başlatılan ve gözlenen bir eylemin onu destekleyici kanıt niteliği taşıması'; “Eşinin olmadığı zamanlarda kendi evinde - çocukları da evde ve fotoğraf çekiyor - başka erkeklerle el ele fotoğraflarının ve geceleri defalarca yapılan telefon ve kısa mesajlaşmaların tespit edildiği bir kadının” (Av. Engin EKİCİ),“(‘Sırf’; burada düşer) otel odasında veya evli olmadığı bir kişinin evinde gecelemiş olması”nın (Gemici); (zinâ yahut evlilik birliğinin sarsılmasıgibi) bir boşanma nedeni sayılmasına (boşanmalarına) … b) 'Hayatın olağan akışı içindeki bir eylemin, suça zan teşkil etmesi'; “Bir başkasıyla aynı ortamı paylaşan eş, bir arada olma nedeninin bir zorunluluktan kaynaklandığı savunmasını yapar ve bunu kanıtlar”sa (Av.Engin EKİCİ); “sırf otel odasında veya evli olmadığı birkişinin evinde gecelemiş olması”nın (Gemici); (zinâ yahut evlilikbirliğinin sarsılması gibi) bir boşanma nedeni sayılmamasına; boşanma talebininreddine … Olayların usavurma yoluyla yorumlanmasında sunulan tüm katkılara teşekkürler.. |
![]() |
#22 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
![]() Bir önceki mesajla öncelik olgusuna göre sahihleştirilen yorum ışığında, Sayın Av. Engin EKİCİ’nin sunduğu görüşler için aşağıdaki değerlendirme / usavurum yapılabilir:
‘Zinâ’ kapsamı genişletildiğinde; ‘sadakat yükümlülüğünün örselenmesi’ kavramına girmeksizin, sadece ‘zinâ’dan hüküm verilmelidir. Aksi halde, yine aynı kavram kargaşasına düşülerek; mevzuâttaki iki farklı boşanma maddesini teşkil eden gerekçelerin birleştirilmek istendiği anlaşılmakla; savunma, yeniden ‘zinâ’ = ‘evlilik birliğinin sarsılması’ tartışmasına yönlendirilmiş olur ve talep reddedilir.
‘Zinâ’ kapsamı genişletilse bile; ‘sadakat yükümlülüğünün örselenmesi’, öncesi bulunmayan, şikâyete konu olmayan gözlemlere dayandırılamaz. Bunlar sadece, ‘sui zan’ oluşturmak üzere, yeni gelişen olaylardır; önceki bir talebe kanıt olarak değerlendirilemez; çünkü öncesi yoktur. Kaldı ki bu gözlemler; kanıtlanmadığı sürece, yargının da genel temâyülü olduğu üzere, ‘hüsn-ü zan’ (mâsumiyet karinesi) kanaâtine varılırdı.
İlk iki alıntı yanıtında yer alan ve birbirine karşıt iki durumdan da görüldüğü üzere, boşanma sebeplerinin ‘Zinâ’ ve ‘sadakat yükümlülüğü’ olarak belirginleştirilmesinin zorunlu olduğu; gerekçenin doğru seçilmesi gerektiği; mevzuâtın içindeki bir gerekçeyle başlayıp, bir diğerine geçmeninse, açmaz içeren bir olguyu sonuca götüren yolda kopukluklar yaratacağı; neden-sonuç sürecindeki usavurum sürekliliğinin kaybolduğu; birini, diğerinin gerekçesi gibi gösterip, aynı sonucu beklemenin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Sunulan tüm katkılara teşekkürler. |
![]() |
#23 | |||||||||||||||||||
|
![]()
Aslında farklı görüşlermiş gibi değerlendirmeye aldığınız mesajlardaki nüans, "zina" eyleminin cinsel bir birlikteliği beraberinde mutlaka getirmesi gerekliliği ve mutlaka karşı cinsle yapılmasına yönelik algı hatasından kaynaklanıyor. Esasen ben, sadakat yükümlülüğüne ve zina eyleminin geniş anlamda değerlendirilmesine atıfta bulunurken, "dava nedeni olarak başlangıçta ileri sürülen zina iddiasından gerekirse uzaklaşılabilir, yeter ki maksat hasıl olsun, boşanma kararı verilsin" sonucuna varmış değildim. Sadece, zinanın gerçekleşmiş olduğunun kabulü noktasında salt klasik anlamda cinsel ilişki olmasının aranmayabileceği, iki şahsın aynı ortamda bulunmalarının mantıki ve zorunlu bir izahı yapılamamasının, zinanın gerçekleştiğine karine teşkil edebilmesini kastetmiş idim.. Saygılarımla.. |
![]() |
#24 | |||||||||||||||||||
|
![]()
HGK, forum konusu son Yargıtay kararından sonra, şimdi aktardığım görüşünü değiştirecek mi, acaba. ![]() |
![]() |
#25 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
![]()
![]()
Saygılarımla.. |
![]() |
#26 | |||||||||||||||||||||||
|
![]()
Aslında bir önceki mesajınızda da aynı noktada olduğumuz gözleniyordu; ancak üçe parçalamış olduğum (!) mesajınızdaki ilk cümleniz içinde, aynı anda geçen ‘zinâ’ ve ‘sadakat yükümlülüğü’, beni farklı düşündüğünüze yordurdu. Onun üzerine, yine her iki gerekçeyi de ayrı başlıklar altında değerlendirme mekanizmasını incelemiştim. Sabırlı bir tutumla yapılagelen ve sayın Av. Suat Ergin’in gündeme aldığı bu tartışmanın, yararsız olmayacağını bugünden görmek mümkün oluyor. Hem tartışabilirlik, hem de uzlaşılabilir sonuçlara varmak elzemdi; özellikle insanın statüsünü etkileyen bu alanlarda, doğru usavurumun yapılmasının gerektiği de… Çok çok teşekkürlerimle.. |
![]() |
#27 | |||||||||||||||||||||||
|
![]()
![]() ![]() |
![]() |
#28 | |||||||||||||||||||||||
|
![]()
Koyulaştırılmış cümle, Davada, kelimesi ile başlamaktadır. bana göre,yarıdan bir fazlayı geçen çoğunlukla alınan bu karar, genel değildir. Esasen, davacının ileri sürdüğü hususlar, iddialar, soyut olmaktan öteye gidememiştir. Yine de karardaki bazı görüşler, 1977'ye nazaran dikkat çekici. ![]() |
![]() |
#29 | |||||||||||||||||||||||
|
![]()
Mutlak bir boşanma nedeninin (Zina), varsayımsal bir olguya dayanılarak hükme temel alınması bile, tek başına kararın isabetli olmadığına açık işarettir.. |
![]() |
#30 |
|
![]() bence de doğru bir karar,sonuçta boşanma sebepleri arasında aldatmada olmalı..
|
![]() |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
![]() |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Velayet Konusunda Çocuğun Görüşü | Konuk | Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) | 1 | 11-09-2012 13:14 |
hükümlü ile vekaletnamasi olmayan avukat görüşü | judge_baha | Meslektaşların Soruları | 4 | 04-06-2010 22:23 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |