Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk ve Felsefe Hukukun felsefi yönüne dair sohbetler. Hak, Hakkaniyet, Adalet, Eşitlik kavramlarına hukuk felsefesi gözüyle bakış

Anket Sonucu: Hukukun önceliği kamu yararı mı kişi menfaatimidir?
Kamu Yararıdır 78 64,46%
Kişi menfaatidir. 43 35,54%
Oy Verenler: 121. Bu ankette oy kullanamazsınız. (Anket no : 98)

Sizce kanunlar kişi yararını mı , kamu yararını mı korumalıdır?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 26-04-2008, 10:08   #61
Gemici

 
Varsayılan

Sayın Av. Muzaffer ERDOĞAN,

haklısınız konunun başlığı kanunlar ve bu başlık kelime anlamı ile anlaşıldığı zaman sadece ve sadece kanunlar üzerinde tartışmak gerekir. Ben kendi hesabıma, başlığa rağmen konuyu belirli bir hukuk sistemi ve hukuk olarak algıladım ve diğer tartışmacıların büyük bir kısmının da aynı şekilde algıladığını düşünüyorum. Çünkü çıkarılan her kanun belirli bir hukuk sisteminin, ait olduğu hukuk sisteminin, bir ürünüdür.

Tartışma baştaki sorudan uzaklaşıp soyutlaştığı için, yeniden rayına oturtmaya çalışalım ve baştaki soruyu Anayasa'nın getirdiği hükümler çerçevesinde tartışalım isterseniz. İlk mesajda söz konusu olan bir kişinin hayatının, çoğunluğun hayatını kurtarmak amacı ile, feda edilmesi, Anayasa'nın alıntıladığım iki maddesi ışığında nasıl değerlendirilir?

Anayasa
V. Devletin temel amaç ve görevleri
MADDE 5. – Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.

I. Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı
MADDE 17. – Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.
(Değişik: 7.5.2004-5170/3 md.)Meşrû müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.


Saygılarımla
Old 30-04-2008, 18:06   #62
Gemici

 
Varsayılan

55 nolu mesajın devamı:

Mahkemenin Kanunu iptal etmesinin iki gerekçesi var. İlk gerekçe Almanya’nın federal yapısı ve Alman Ordusu’nun saldırıya değil de savunmaya ilişkin yapılanmasından ileri geliyor.

İkinci gerekçe, kaçırılıpta içindeki yolcular ve mürettebatla birlikte silah olarak kullanılabilecek(bu amaçla kaçırılmış) olan bir uçağın orduya ait uçaklar tarafından düşürülmesi ve bu düşürülme olayı ile, yolcuların ve mürettebatın Federal Anayasa tarafından korunma altına alınmış temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesinin değerlendirilmesi var.

Kanun’un iptali için dava açan kişiler kanunun devlete kasıtlı olarak suçsuz insanları öldürme yetkisi verdiğini ve bu yüzden Anayasaya aykırı olduğunu belirtiyor ve ekliyorler: Anayasa mahkemesine başvurma hakkımız var çünkü bizlerde uçakla seyahat eden kişileriz, sözü geçen duruma benzer bir duruma biz de düşebiliriz. Devletin kasıtlı olarak uçağı düşürme olayında ölürsek anayasa tarafından korunan temel haklarımızdan ‘İnsanlık Onuru’ ve ‘yaşama’ hakkımız, bu arada uçakta bulunan diğer masum kişilerin de bu hakları, çiğnenmiş olur. Devlet vatandaşlarının büyük kesimini, küçük bir kesimi öldürerek koruyamaz, küçük kesimin yaşamı büyük kesim için feda edilemez. Az sayıda insanın yaşamı çok sayıda insanın yaşamı için feda edilir düşüncesi, insanlık onuru ve yaşam temel hakları Anayasa tarafından korunan kişileri devlet organlarının objesi durumuna sokar. Zaten silah haline gelmiş bir uçakta bulunuyorlar, nasıl olsa kısa bir süre sonra ölecekler düşüncesi de kabul edilemez, yaşamın kısalığı ve uzunluğu hakların ihlal edilmesinin kıstası olamaz.

Federal Meclis yaptığı savunmada; sadece belirli bir tehlike ve tehdide reaksiyon gösteren devletin deşil, teröristlerin de uçaktaki mürettebat ve yolcuları obje olarak kullandıklarını belirtiyor. Teröristler bu insanları silah olarak kullanıyor ve onları silah olarak kullanıp öldürürken diğer insanları da öldürüyor.

Federal Hükumet savunmasında kaçırılan uçaktaki kimselerin silahın bir parçası olduklarını uçağa binen kişilerin uçağa bindiklerinde uçağın kaçırılıp silah olarak kullanılabileceği olasılığını hesaba katmaları gerekir. Devlet çoğunluğun yaşamını kurtarmak söz konusu olunca harekete geçmeli ve hiç olmazsa tehlikeye düşmüş yaşamın bir kısmını kurtarmalıdır. Silahın bir parçası durumuna gelmiş olan yolcu ve mürettebatın yaşamı konusunda da bu geçerlidir.

Karar:

Anayasanın 2. Maddesi yaşam hakkını bir özgürlük olarak tanımlıyor. Bu hakla kişilerin yaşamları doğumlarından ölümlerine dek, nasıl yaşarlarsa yaşasınların, devletin müdahalesine karşı korunmuştur. Her insanın yaşamı aynı değerdedir. Anayasada belirtilen koşullar altında bu hak sınırlandırılabilir. Burada söz konusu olan kanun Anayasanın öngördüğü bu koşulları taşımıyor.

Kişilerin yaşam hakkına ve insanlık onuruna devlet müdahalede bulunmaıyacağı gibi bu hakların üçüncü kişiler tarafından ihlaline karşı için gereken önlemleri almak zorundadır. Anayasanın çıkış noktası insanların kendilerini toplum içinde geliştirmeleri ve toplumun diğer üyeleri ile aynı haklara sahip olmalarıdır. Bu prensip kişilerin obje olarak kullanılmalarına karşıdır. Hak sübjesi olan kişilerin devlet tarafından obje olarak kullanılmaları yasaktır.

Kaçırılan uçağın düşürülmesi durumunda hem devlet hem de teröristler kişilerin haklarını görmemezlikten gelmektedirler. Uçak mürettebatı ve yolcular herhangi bir alternatıvten yoksundurlar. Uçağın düşürülmesi ile hakları devlet tarafından ihlal edilmektedir.

Mürettebat ve yolcular silah olarak kullanılan uçağın(silahın) bir parçasıdırlar demek onları insan olarak görmek değil, bir eşyanın parçası olarak görmektir. Bu da insanların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi prensibine aykırı, onları objeleştiren, bir düşünce tarzıdır.
Devletin ve toplumun varlığına karşı bir saldırının söz konusu olmadığı düşüncesinden yola çıkan mahkeme bu konu üzerinde fazla durmuyor.
Mahkeme ayrıca belirli durumlarda devlet organlarının olaylara çözüm bulma olanakların ve alternatıflerinin daralabileceğine değiniyor ama hangi koşullarda olursa olsun başvurulan çözümlerin anayasa ile uyuşması gerektiğini belirtiyor.

Sonuç: Devlet'e uçağın ordu tarafından düşürülmesi yetkisi veren söz konusu kanunun 14.cü maddesi Anayasa'ya ayıkırıdır.
Saygılarımla
Old 07-05-2008, 02:26   #63
Av. Muzaffer ERDOĞAN

 
Varsayılan Hukuk ve Felsefe > Sizce kanunlar kişi yararını mı , kamu yararını mı korumalıdır?

Matematik bir varsayımdır.

Doğada 100, 1000 veya bir kasa elma olmaz. Elmalar tektir. İnsan mantığının o elmaları toplayıp bir kasaya koyması o elmanın tek olmasını değiştirmez. O elma gene tektir.

1000 insan kavramını nasıl değerlendireceğiz.

Saygılar.
Old 07-05-2008, 02:35   #64
Av. Muzaffer ERDOĞAN

 
Varsayılan Hukuk ve Felsefe > Sizce kanunlar kişi yararını mı , kamu yararını mı korumalıdır?

Ben düşüncemde ısrar ediyorum.

Soru yanlıştır.

Kanun yürürlükte olan sistem yararına konulur.

Bu çerçevede anket seçenekleri de eksiktir.

c) Yürürlükte olan sistem

d) Hiçbirisi
Old 11-05-2008, 15:31   #65
RıFaT

 
Varsayılan

Kanunlar adaleti tesis ve temini için vardır.Hem kişi yararını hem de kamu yararını gözeten adalet anlayışı ile ne kişi yararını ne de kamu yararını gözeten adalet anlayışı arasında kavramsal tanımla birbiri ile örtüşmez.Klasik fizik açısından incelendiğinde ilk tanımlama eşitliğe,ikinci ise statiğe(dengeye) delalet eder...
Old 12-05-2008, 12:34   #66
Gemici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan RıFaT
Kanunlar adaleti tesis ve temini için vardır.

Kanunlar(konunun başlığı kanun ama ben burada kanun kavramını hukuk anlamında kullanıyorum)hangi adaletin temini için vardır?

İlahi Adaletin mi?

Kadınları kara çarşaf ve peçe altına sokan İran ve Suudi Arabistan Adaleti'nin mi?

Zina yaptı diye insanları taşlıyan ve öldüren ülkelerin adaletinin mi?

Kadına halen seçme ve seçilme hakkı vermeyen ülkelerin adaletinin mi?

Erkeklere dört kadınla evlenme ve onlara bu kadınları herhangi bir mahkeme kararına dayanmadan 'boş ol' demek suretiyle boşama hakkı tanıma adaletinin mi?

Yadudilere belirli meslekleri yasaklıyan ve sırf yahudi, komünist ve engelli oldukları için milyonlarca insanı öldüren Nazi Almanyası'nın Adaleti'nin mi?

Faşist Mussolini, Franko ve Pinoçet Diktatörlükleri'nin Adaletinin mi?

Sınıfsız bir toplum gerçekleştirme yolunda başarısızlığa uğrayan ülkelerin adaletinin mi?

Herşeyin kralın malı ve her insanın kralın kulu olduğu ve kralın sözünün kanun olduğu eski krallıkların ve sultanlıkların adaletinin mi?

Günümüzün sosyal adalet kavramını anayasalarına alan devletlerin adaletinin mi?

Saygılarımla
Old 12-05-2008, 20:37   #67
RıFaT

 
Varsayılan

Sayın Gemici!

Yukarda vermiş olduğunuz örnekler hayatın birer gerçeğidir.Ama hayatın gerçekliği(hakikati) değildir.Gerçek dünya(hayat) hayatın yatay kesitini,gerçeklik ise hayatın düşey kesitidir...Malum Felsefe her iki kesiti de kapsar.

Benim yukarda yazmış olduğum cümlede ise 2 tane önerme veya soru(n)içermektedir.

1-Adalet hem kişi yararını,hem de toplumsal yararı gözeterek tesis ve temin eder mi?
2-Adalet ne kişi yararını ne de toplumsal yararı gözeterek tesis ve temin eder mi?
Old 13-05-2008, 03:03   #68
Av. Muzaffer ERDOĞAN

 
Varsayılan Sizce kanunlar kişi yararını mı , kamu yararını mı korumalıdır?

Ben hukuk sisteminin egemen ideolojinin çıkarları doğrultusunda yaratıdığına ve bu doğrultuda örgütlendiğine inanırım. Toplumun köleci, feodal, kapitalist veya sosyalist olması farketmez.

Egemen ideoloji kendi çıkarları doğrultusunda bir hukuk sistemi yaratır ve bunun sürekliliğini sağlamaya uğraşır.

Egemen ideolojinin kourduğu bu yapıyı rahat sürdürebilmesi için toplumu ikna etmasıne de ihtiyaç vardır. (Burada devlet tartışmaları da gündeme gelebilecektir ama konuyu dağıtmak istemediğim için girmiyorum, bu nedenle biraz eksik kalacaktır)

Egemen ideoloji kendisini topluma kabul ettirmekte iki önemli silah kullanır.
1- Toplumda yaşayan bireylerin ikna edilmesi: Bireyler kendileri için oluşturulabilecek en iyi yaşam koşullarının bu olduğuna ikna edildikleri sürece egemen ideolojinin yanında yer alacaktır.

2- Zor: Egemen ideoloji kendisine karşı çıkanların etkinliğini azaltmak için zor da kullanır. Bu egemenliğin doğal sonucudur. Kim egemenliğini rızası ile elinden bırakır ki? yada kaç kişi?

Kuşkusuz ki burada zoru tek başına silah olarak algılamamak gerekir. Propaganda, anti propaganda, rakiplerin çalışmasının, kendini ifade etmesinin engellenmsi gibi şeyler.

Şimdi 1. faktörden başlayalım:
Toplumdaki bireylerin bu ideololjinin açılımını kabul etmiş olması bunu toplumsal ideoloji haline getirir mi? Burada özellikle çoğunluk tarafından kabullenilmesi önem kazanıyor. Zaten muhalefet olmazsa gelişme ve değişme olmaz.

%99 kabul bile bu ideolojinin tüm toplumun ideolojisi olduğu anlamına gelir mi? %1 ihmal edilemez.

Köleci toplumdan örnek vereyim: Köle sayısı sahiplerinin sayısından kat kat fazla olduğu halde yıllarca böyle bir düzene isyan etmemişlerdir. Bu köleci toplumun en iyi toplum biçimi veya köleci hukuk sisteminin toplumsal hukuku koruduğu, en iyi hukuk sistemi olduğu anlamaına gelebilir mi?

Aynı mantık diğer toplum sistemleri için de tartışılabilr.

Ne yapar sistem, %1 in sesini kesmek için elinden geleni yapar. Ya angizisyon mahkemelerinde olduğu gibi cadı deyip yakar, yada diğer sistemlerde olduğu gibi sistem düşmanı diye yakar.

Bunların hepsi hukukun eseri değil mi?

Burada ideolojiyi egemen kılmanın yolu olan ikinci unsura geliyoruz: Zor.

Buradaki en önemli faktör devlettir. Devlet egemen ideoloji tarafından toplumun devamını sağlamak için kurulan bir aygıttır. Hukuka dayanır.

Bu çerçevede statünün korunması için elinden geleni yapar. Çünkü egemen ideoloji ve toplumsal! (toplumun çuğunluğu tarafından kabul edilen) sistem budur.

Ama güçler dengesi değiştiğinde sistemde ciddi bir değişiklik olmaksızın karşı çıkanlara bazı paylar verilerek mutlak monarşiden meşruti monarşiye geçilebilir.

Bu çerçevede hemen sorayım. Hukuk kişilerin yararına nasıl işleyebilir? Özellikle %1 in.

İnsanlar toplumsal olarak yaşarlar. Bu insanların çıkarı gereğidir. Ama bireylerin çıkarı da toplumla çelişir.

Var olan hiçbir hukuk sistemi bizim anladığımız anlamda hukuku savunmaz, kendi örgütlediği hakkı savunur. Hukuku savunmak için tanınmamış hakların savunulması gerekir.

O kişinin teslim edilip edilmemesine 999 (bence 1000 kişi olmalı) kişi karar verecektir. Hak nasıl değişken bir kavramsa bu kararın haklılığı da o kadar değişken olacaktır. Bir kişinin karar vermesini ve nedenini pek anlamadım. Gücün kaynağına bakmak gerek.

Saygılar.
Old 15-05-2008, 17:52   #69
Ayça Sezer

 
Varsayılan

Kanunlar kisi yararina mi, yoksa kamu yararina mi olacak seklinde ki iki basli bir soruya gene iki basli bir yanit verilebilir sanirim.
Ancak bu yarardan cok amac ve arac kapsamlarinda da dusunulebilir.
Yani Kanunlar kisi yarari bakimindan bir amac ancak toplum yarari acisindan bir arac gibi dusunulebilir sanirim.
Bu ise tumevarimsal bir yaklasim aslinda.
Yani birbirinden cok da kopuk degiller.
Kanun uygulaninca oncelikle Kisi yarari gerceklesiyor ve bunu toplum yarari izliyor.
Cunku ayni kanun cok sayida kisiye sirayet ediyor ve koruyor.
Hepsi, nihayetinde Kamusal bir hizmet haline geliyor.
Yani kisi yarari bir amac olarak gerceklesince ayni kanun, toplum yararina da hizmet etmis ve toplum yararinin tedarki icin bir arac olnmus oluıyor.
Saygilarimla,
Av. Ayca SEZER
Old 15-05-2008, 19:35   #70
AvTürk

 
Varsayılan

kamu yararı kişilerin menfaatlerini de kapsar niteliktedir diye düşünüyorum.

saygılar
Old 13-09-2008, 16:25   #71
hukukçu samet

 
Varsayılan

bu soruya cevap vermek hakikaten zor. bu gibi sorular tarihte insanların düşüncelerini oldukça meşgul etmiştir kamu yararımı yoksa bireysel menfaatlermi hatta bu fikirler üzerine tarihte kurulmuş muhtelif rejimler olmuştur bir kısmı yıkılmış bir kısmı ise aykta kalmıştır. türkiye cumhuriyeti anayasalarında bile bu konuya verilen önem zamana göre değişiklik göstermiştir ben kamunun menfaatini insanların bireysel menfaatlerden daha üstün tutarım çünkü kamu menfaati zedelendiğinde hasar gördüğünde telafisi oldukça güç sonuçlara yol açabilir ama bu keyfi olarak insanların hak ve özgürlüklerini sınırlamak anlamına da gelmesin.
Old 15-09-2008, 01:16   #72
Av. Muzaffer ERDOĞAN

 
Varsayılan Sizce kanunlar kişi yararını mı , kamu yararını mı korumalıdır?

Arkadaşlar merhaba.

Öneclikle tanımlamaları gözden geçirelim:

1- Hukuk nedir? İnsanların birbirleri ile, toplumla, kamu kurumları ile ve idare ile ilişkilerini, uymak zorunda olduğu kuralları koyan bir kurallar bütünüdür.

2- Kanun nedir?
Bu kurallar bütününe uygun olarak çıkarılmış veya çıkarılması gereken bir normdur.

Daha önceki tartışmalarımızda da ifade etmiştim.

Ben hukukun egemen ideoloji tarafından ve onun çıkarları doğrultusunda getirilmiş örgütlenmenin toplumsal olarak kabul edilebilecek bir ifade biçimi olduğunu düşünüyorum. Ben Sayın Gemici'nin de dediği gibi kanun düzeyinde değil hukuk düzeyinde düşünüyorum.

Şimdi düşünelim:

Öncelikle toplum tanımlaması ile neyi ifade ettiğimizi yeniden düşünelim.

Toplum insanlar bütünü müdür yokya insanların içinde yaşadığı sistemin bütünlüğü müdür?

1- Köleci bir toplumda iki yasa var: 1- Kaçan köle iade edilmek ve öldürülmek zorundadır. 2- Kaçan kölenin sığındığı kişi bedelini öderse geri alınamaz.

2- Serflikten kapitalizme geçiş sürecini anımsayalım. Fransa kapitalizme geçiş sürecini çok sancılı geçirmiş, isyanlar, idamlar vb. sancılar yaşamıştır. Fransa'da Paris Komünü deneyimi yaşanırken dönemin en büyük sömürgecisi olan "Güneş Batmayan İmparatorluk" olan İngiltere'de bu çatışmaların hiçbirisi yaşanmamıştır. Son derece barışçıl bir geçiş olmuştur.

Şimdi 1. örnekteki yasalara baktığımızda ben; Sadece kölesi fazla olduğu için kölelerin öldürülmesi ile serfliğe geçmeye hazır olan insanların savaşını görüyorum. Birisi ben kölemi ona satmayayım toprağını satın alayım diye düşünüyor, öbürü detoprağı işleyecek köle arıyor. Bunların ikisi de köle sahibi. İkincisi sadece bedelini ödeyerek hayatını satın alıyor. Toprağında köle gibi çalıştırıyor. Köle de hayatını kurtardığı için ona minnettar.

Kölecilik nedeni ile Kuzey Amerika, Güney Amerika savaşı çıktı. Yüzlerce insan öldü. Tek neden köleliğin yasaklanıp yasaklanmamasıydı.

Şimdi bu yasalar hangi anlamda toplum veya insan çıkarını koruyor? Var olan sistemi ve ekonomik çıkarları koruyor. Bir tarafın kayıtsız şartsız çalıştıracağı köleye ihtiyacı vardır, diğer tarafın da sürülecek dönümlerce tarlası olmasına rağmen yeterli köle sahibi olmadığından, tarlalarının sürülmesine.

ABD içsavaşını nasıl açıklarız? Gerçekten köleliğin kaldırılmasını düşünen birer özgürlük savaşçısı insanlar mı yoksa kuzeyde çalıştırılacak insanlara ihtiyacı olan kişiler ve bunların çıkarları mı? Sizce kuzeyliler çocuklarını, Afrika'dan getirilmiş zencilerin özgürlüğü için mi ölüme gönderdiler?

Orada serbest iş gücüne ihtiyaç vardı ve ölüme gidenler de kendi çocukları değildi. Bir kanun ve bir slogan, insalar sorgulamadığı sürece yeter.

Sanırım düşüncelerimi açıklamak için bu örnekler yeterlidir. Şimdi gelelim düşüncelerime:

Hukukun, egemen ideoloji tarafından örgütlenmiş yapının ifade biçimi olduğunu düşünüyorum. Bunları ve benzeri düşüncelerimi daha önce de ifade ettim.

Bu çerçevede ben hiç bir hukuk sisteminin egemen ideolojinin çıkarları dışında kurallar getirebileceğine inanmıyorum.

Her toplumsal yapı farklılıklar ifade eder. Buna uygun olarak da egemen ideoloji farklı biçimlerde belirnenip kendisini farklı biçimlerde ifade eder.

Buradaki belirlenme temel anlamı ile ekonomik yapılanmayı ifade eder. İfade biçimi ise; demokrasi, oligarşi vb. olabilir. Bu da toplumsal güçler arasındaki dengeler tarafından belirlenir.

Şimdi; egemen ideoloji neden kendini farklı biçimlerde ifade eder?

Burada bir yanlış anlamanın önüne geçmek istiyorum. Genellikle günümüzde tartıştığımız için sadece kapitalizm tartışması olarak algılanmasın. Söylediklerim tüm sistemler için benim açımdan geçerlidir.

Bunun o kadar çok nedeni var ki;

Toplumsal yapı, ekonomik dengeler, siyasal güçler ve en önemlisi güçler dengesi.

Bu çerçevede Anayasa'da toplumsal çelişen güçlerin kendilerini ifade ettiği şekilde kurulur. Bu anlamda Anayasa da toplumun temel güç dengesini ifade eder. Toplumsal güçler değiştikçe ve bu değişim belirleyici oldukça anayasalar da değişir.

Burada egemen ideoloji sert tartışma yaratmak yerine taviz vermeyi seçebilir.

Hangi hukuk kuralı, hangi hukuk, kimin yararınadır?

Yeniden düşünün derim.

(Kusura bakmayın bu kadar laf ettikten sonra anlayamadım diyemezdim)

Saygılar.
Old 04-03-2009, 15:40   #73
Kabrador

 
Varsayılan Kamu

Bu aynı sanat sanat için midir yoksa toplum için midir sorusuna benzemiş.Kişiyi korumadan toplumu koruyamazsınız.Toplum kurallarını koyamazsanız kişileri koruyamazsınız.Kişinin birey olarak yaşaması ve toplum içinde yaşaması çok farklı olaylardır.O yüzden sanat hem sanat biraz sanat içindir biraz toplum içindir zaten bunu başaran sanatçılar ayakta kalmıştır.Yani hukuk hem kamu hem şahıs içindir.Bunu başaran hukuk sistemleri ayakta kalacaktır.
Old 05-03-2009, 02:01   #74
hukukun-üstünlüğü

 
Varsayılan

Kamu yararının kişilerin menfaatlerinin bir toplamı olduğu göz önüne alındığında hukuk her ikisini de korur demek daha doğru olur. Bu konuda kesin bir ayrıma gitmek tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
Old 27-04-2009, 21:03   #75
Gemici

 
Varsayılan Kişi Onuru'mu, ne olduğu tam olarak belli olmayan muğlak kavram Kamu Yararı mı?

Kişi Onuru mu, ne olduğu tam olarak belli olmayan muğlak kavram 'Kamu Yararı' mı?

Bu forumda Sizce kanunlar kişi yararını mı , kamu yararını mı korumalıdır? başlığı altında yürütülen tartışmaya Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç Mahkemenin 47. Kuruluş Yılı Törenini açış konuşması ile son noktayı koymuş oldu. Son noktayı koydu dememe bakmayın, bu son noktadan sonrada birileri çıkıp 'son nokta daha konmadı, son noktayı ben koyacağım' diye yazabilir ve yazacaktır da. Sayın Haşim Kılıç'ın koyduğu nokta buna rağmen son nokta olarak kalacaktır. Çağdaş hukuk açısından son nokta!


Alıntı:
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim KILIÇ'ın 47. Kuruluş Yılı Törenini Açış Konuşması:

'...Demokratik anayasaların en önemli işlevi, siyasi iktidarı etkili bir şekilde sınırlandırmak suretiyle bireyin hak ve özgürlüklerini korumaktır. Esasen, anayasaların bu işlevi, toplumsal yaşamın olmazsa olmazı olan özgürlük ve otorite arasındaki denge arayışının sonucudur. Gerçekten de bireysel özgürlükler, ancak otoritenin kullanım alanının hukuk kurallarıyla belirlendiği ve sınırlandığı durumlarda güvence altına alınabilir. Tarih, sınırlandırılmayan iktidarın hak ve özgürlükler için çok ciddi bir tehlike teşkil ettiği hakikatinin canlı şahididir.
Bu durum, çoğunluk ilkesinin hakim olduğu çağdaş demokratik rejimler için de geçerlidir. Demokrasilerde elbette egemenlik halka ait olmakla birlikte, egemenliği kullanan siyasi çoğunluğun otoritesi de sınırsız değildir. Buradaki sınır, bireylerin hak ve özgürlükleridir. Ancak, bu hak ve özgürlüklerin belirlenmesi ve korunması sürecinde ciddi sorunların ortaya çıktığı da bir gerçektir. Geçen yüzyılın en önemli liberal düşünürlerinden Friedrich Hayek’in ifade ettiği gibi, demokratik rejimlerin temel meselesini “halk iradesi’nin onun üstünde başka bir ‘irade’ tesis etmeden nasıl sınırlandırılacağı” konusu oluşturmuştur. Esasen Hayek’in bu sözü anayasa yargısının varlığını ve sınırlarını belirlemektedir.
Anayasa Mahkemeleri, halk iradesi sonucu ortaya çıkan yasama ve yürütme organlarını sınırlandırmak amacıyla kurulmuşlardır. Bu mahkemelerin meşruiyeti de temel hak ve özgürlükleri korumak amacıyla çoğunluğun iktidarını sınırlandırma işlevinden kaynaklanmaktadır. Ancak, “negatif yasa koyucu” olarak da nitelendirilen anayasa yargısı alanında faaliyet gösteren aktörlerin varoluş hikmetinden uzaklaştığı, bireysel hakları koruyamadığı ve demokratik siyasi irâdeyi vesâyet altına almaya kalkıştığı durumlarda anayasa yargısı meşrûluk kriziyle karşı karşıya kalmaya mahkûmdur.
Anayasamızın Başlangıç bölümünün altıncı paragrafında, “Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanmak, milli kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde “ONURLU BİR HAYAT” sürdürme, maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu” belirtilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının maddi ve manevi varlığının gelişimini “onurlu bir hayata” bağlayan bu anlayış, üzerinde durulması gereken en önemli anayasal değerlerden biridir.
19. yüzyıla kadar filozoflar ve düşünürlerin çalışmalarında etik bir zorunluluk ifadesi olarak karşımıza çıkan “insan onuru” sanayileşme, sömürgecilik ve ulus devletlerin teşekkülü süreciyle birlikte yaşanan büyük sosyal kırılmaların ardından siyasi bir anlam kazanmaya başlar. İnsan onuruna uygun bir yaşamın ve sosyal koşulların sağlanması bu dönemi ve sonraki dönemleri de etkileyecek bir söyleme dönüşmüştür.
İnsan varlığının ortaya çıkışıyla birlikte, adı konmasa da, tüm insanların zihninde bulunan bu temel değerin, devlet gücü kullanan kurum ve kuruluşlara egemen kılınması, başka bir anlatımla, anayasaların bu temel değerle bütünleştirilmesi ancak 20. yüzyılda gerçekleştirilebildi. Bu yüzyıl anayasalarında ve uluslararası belgelerde yer alan insan onuru kavramı bir yandan tarihsel birikimi yansıtırken, diğer yandan bu yüzyılda yaşanan büyük felaketlere karşı bir tepkinin ifadesi oldu. Fakat, yine de, ulusların özgür iradeleriyle kendi anayasalarını ve temel değerlerini ürettikleri demokratik sistemlerinin insan şeref ve haysiyetini tanıması ve korumasının ön şart olduğu gerçeği, ne yazık ki hâlen tam olarak anlaşılabilmiş değildir.
Çoğulcu bir toplumun, hukukun üstünlüğüne dayalı özgürlükçü demokratik bir yapı olarak varlığını sürdürebilmesi, yargılar, kanaatler, düşünceler ve yaşam biçimi çeşitliliğine rağmen herkesçe kabul edilen evrensel bâzı değerlere sahip çıkmasıyla olanaklıdır. İşte insan onuru düşüncesi, bu değerlerin başında, toplumsal bilincin bir yansıması ve insan haklarının korunması yönündeki duyarlılığın bir ifadesi olarak algılanmalıdır.
Kuşkusuz, feodal, militarist, teokratik veya sınıfsal üstünlüklere dayalı toplumlarda da özgürlük, eşitlik ve kardeşlik kavramları söz konusu olabilir. Ancak, bu sistemlerde özgürlük yalnızca bâzıları için, eşitlik ve kardeşlik ise aynı inanca ya da ideolojik tercihe sahip olanlar arasında mümkündür. Bu anlayışlara karşı yürütülen mücadele günümüz çoğulcu demokrasi düşüncesini yaratan mücadeledir ve bugün bütün yoğunluğuyla devam etmektedir.
İnsan onuru, militarizmin, otoriter ve totaliter anlayışların yarattığı yıkımların ardından dünya milletlerinin ortak irâdesiyle kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin ana eksenini oluşturmaktadır. Beyannamenin ilk maddesinde “tüm insanların özgür; onur ve haklar bakımından eşit” doğduğu kabul edilmektedir. Bu Beyanname 6 Nisan 1949 tarihinde iç hukukumuza dâhil edilmiştir.
İnsan onuru, hiç kimsenin bir eşya gibi muamele göremeyeceğini, bütünüyle haklardan yoksun bırakılamayacağını, haysiyet kırıcı cezalara ve uygulamalara tâbi tutulamayacağını, işkencenin yasaklandığını ve devamına değer görülmeyen yaşamların sona erdirilmesine izin verilmeyeceğini, kişinin en kıymetli varlık olduğu hakkında hiç kimsenin, hiçbir devlet kurumunun, hangi yüce değer veya çıkar adına olursa olsun tasarrufta bulunamayacağını emreder.
İnsan onuru sadece imtiyazlıların veya itibarlıların onuru değil, insan olma ortak paydasına sahip her varlığın koşulsuz, amasız, fakatsız ya da herhangi bir kurum ya da kuruluş kaydı olmaksızın sahip olduğu temel bir değerdir. Bunda belirli bir cins, etnik yapı, dini inanış, felsefi veya ahlaki âidiyete göre ayrım yapmanın olanağı yoktur. Onurlu muamele, etnik, dini, ideolojik homojenliğin sağlanması şartına da bağlanamaz. Bu öyle bir değerdir ki, onu lütfetmek hiçbir sistemin veya devlet düzeninin haddine değildir. Siyasal düzenler bunu yalnızca kabul eder, saygı duyar ve korumayı varlığının temel nedeni görür. Çünkü tek değer ölçütü insandır. Bunun dışında, devlet, sistem, hukuk ve benzeri yapılar insana ve özgürlüğüne hizmet ettikleri, onurunu ayakta tuttukları sürece değerli ve saygıya değer kuruluşlardır. Büyük filozof Kant’ın ifadesiyle, “insan amacın bizatihi kendisidir. Ve hiçbir koşulda amaç için bir araca indirgenemez”.
İnsan onuru, ne başkalarının temel hakları gerekçe gösterilerek geçersiz kılınabilir, ne de anayasada veya siyasal yapıda egemen olan “anayasal değerler” gerekçe gösterilerek zayıflatılabilir. Aksine, anayasalarda yer alan normlar insan onurunun ne ölçüde korunduğunun da göstergesidir. Onu zayıflatan kurallara hangi anayasalarda yer verilmişse, bu, yalnızca toplumun özgür iradesinin ürünü olmamasından kaynaklanabilir.
Hak ve özgürlüklere ilişkin temel değerler siyasal işleyişin yönünü ve içeriğini de belirler. Çoğulcu demokrasilerde bu temel değerler 1789 Fransız Devriminden beri özgürlük ve demokrasi üzerine kurulu iken, bâzı sistemlerde bu felsefeyi devlet kurum ve kuruluşlarını yönlendiren ideolojiler oluşturmuştur.
Bu açıdan bakıldığında, insan onurunun;
- Vücut bütünlüğüne saygı gösterilmesi ve onun korunması,
- Hukukî ve sosyal eşitliğin tesis edilmesi,
- İnsani yaşam koşullarının sağlanması ,
- İnsanın kendi öz tercihlerine göre kimliğini ve kişiliğini belirlemesi
unsurlarıyla somutlaştırılabileceğini söyleyebiliriz. Bu somutlaştırma, temel hak ve özgürlüklerin tarihî gelişim serüvenine de uygun düşmektedir. Aslında bu süreç, Mirandola’nın belirttiği gibi, özerklik amacıyla kendini gerçekleştirme ve kendi kaderine hâkim olma sürecidir....'

Devamı için:
http://www.anayasa.gov.tr/general/ha...asp?contID=678


Saygılarımla
Old 25-05-2009, 22:08   #76
umut_cagdas

 
Varsayılan

Zaten hukukun oluşumu toplumsal bir sözleşme değil midir arkadaşlar? İnsanlar bireysel olarak güçlülerin güçsüzlerin haklarını yememeleri için herkesin imzaladığı bir sözleşme olarak hukuku yaratmış ve buna da kamu yararı dememişler midir? Yani ikisinin arasında temel bir ayrım yapmak çok doğru olmaz, sonuçta insanlar kendi yararlarını koruma altına almak istemeselerdi kamuyu oluşturmazlardı. Bu yüzden kişilerin adil olarak haklarının korunabilmesi adına kanunlar kamu yararını korumalıdır ki kişilere faydalı olabilsin.
NOT: Kanunlar somut bir şey için veya yalnız bir kişi için yapılmaz, bunlar genel, soyut ve tüm toplumu(kamuyu) ilgilendiren belgelerdir.
Old 02-06-2009, 11:01   #77
fikirbay

 
Varsayılan

Kişi olmazsa, kamu da olmaz, kanun da, hukuk da...
Old 03-06-2009, 10:58   #78
fikirbay

 
Varsayılan insan, birey, kişi, kişilik, kimlik, onur, hak, kamu...

Kişi, onuru ve hakkı olmasa, kamu, kanun ve hukuk olur muydu? Kamu, kanun, hukuk yokken, kişi vardı.

Kişinin onuru ve hakkı herşeydir. Kamunun, kanunun, hukukun kalitesini ve kapasitesini kişi ve kişilik belirler.

Onu hiçbir bahane ile ezmemek ve kişinin onurunun ve hakkının üstüne başka bir değer koymamak gerekir.
Old 13-03-2011, 14:34   #79
Gemici

 
Varsayılan

Arap Dünyası'ndaki olaylar burada tartıştığımız konuyu aklıma getirdi; Bazı mesajları yeniden gözden geçirdim. Türlü çeşitli fikirler yürütmüşüz.

Şimdiye kadar ankete katılan 114 kişiden yüzde 67,54 ü kanunlar 'kamu yararını korur' şıkkına oy vermiş. Kişi menfaati(kişi hakları olması gerekir bence) yüzde 32,46 oy almış.

Ankete 'kamu yararı' cevabını veren katılımcılar, Zeynel Abidin Bin Ali, Hüsnü Mübarek ve Muammer Kaddafi rejimlerinin akıbetlerine rağmen 'kanunların kamu yararına olması' gerektiği düşüncesindeler mi acaba?

Zeynel Abidin Bin Ali ve Hüsnü Mübarek Yasa'larının kamu yararı ile yerlerine kurulan rejimlerin anayasalarındaki kamu yararı aynı mı? Aynı ise neden yasa değişikliğine gidildi?

Muammer Kaddafi ile karşıtlarının 'Kamu Yararı' kavramları aynı mı?
Değilse asıl kamu yararı hangisi?
Kaddafi'nin kamu yararı mı?
yoksa
Karşıtlarının kamu yararı mı?

Kamu Yararı Kavramı rejimden rejime değişebilen bir kavram mıdır?

Saygılarımla
Old 13-03-2011, 20:56   #80
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Alıntı:
"Kanunlar bazı ahvâlde, vatandaşları bir şahıs olmaktan çıkararak, bir "şey" olmalarına müsaadede bulundukça, (orada) hürriyet aslâ mevcut olamaz." (Cesare Beccaria)

Somut hallerde kamusal/toplumsal yarar, bireyin menfaat ve hukuku ikincil kılınacak kadar büyük olmadıkça, öncelik kişi hak, hukuk ve yararının gözetilmesi olmalıdır.

Yani demek isterim ki, kamunun normal ve olağan yararı ile bireyin çıkar ve hukuku çatıştığında dahi yasa önceliği kişilere vermelidir.

Hukuk ise, bir ülkede egemen ideoloji bazında şekillenen bir disiplindir; yasaların içi tartışmamız anlamında, (yani kamu / birey çatışması) egemene göre, ya hukukla ve bireyle ya da hukukun dışında bir şeyle dolacaktır.

Saygılarımla.
Old 16-07-2011, 11:38   #81
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan

Alıntı:
Sizce kanunlar kişi yararını mı,kamu yararını mı korumalıdır?

Sorunun yanlış olduğu görüşündeyim...

Yarar...
Korunacak yarar...
Ya o / ya bu...Mu ?

Soru:
Yasalar birey odaklı mı, kamu odaklı mı olmalı?
idi...

Birey mi devlet için / Devlet mi birey için...

Kanunlar; egemen hukukun,somutlaştırdığı kurallar...
Egemen hukuk;tarihsel gelişimiyle Devletçi / Bireyci...
Toplumculuk / Bireycilik...
Yurttaş / Birey...

“…bir insanı sevmekle başlayacak her şey”
(Zülfü Livaneli, Sait Faik öyküleri üzerine)

Yasa koyucu insana / insan haklarına dayanan ...

İnsanı sevmekle...

"Yeni Dünya Düzeni"nde kamusal alan daraltılmakta, bireysel alan genişlemektedir.

Kişisel yarar ile kamu yararı arasındaki denge kurulabilmesi; hukuk devletinde yasa koyucunun ve uygulayıcının "oluş" seviyesine ve "bakış açısına" bağlıdır.
Günümüzde bu bakış açısının "birey" merkezli olduğu görüşündeyim.


Hepinize teşekkürler ve sevgiler.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Neden Kanunlar Bir Kadını Korurken Ötekini Devre Dışı Bırakıyor maitreya Kadın Hakları Çalışma Grubu 28 18-04-2008 19:37
Sinema - Tiyatro sizce hangisi ali_soylu Site Lokali 24 26-09-2007 17:44
Sizce Yedieminler Nasıl Vergilendirilir Ahmet BİRCAN Hukuk Soruları Arşivi 1 31-05-2006 14:42
Sizce Ne Yapılabilir ayhan_bostan Hukuk Soruları Arşivi 4 11-03-2005 23:15
Sizce ? sumru Hukuk Soruları Arşivi 8 11-05-2002 16:58


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08510089 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.