05-03-2007, 21:34 | #1 |
|
Adli Vakalar Ve Organ Nakli
Danıştay ve Yüksek Sağlık Şurası, Adli Vakalarda Savcının İzni Olmadan Yapılan Organ Naklinin Suç Oluşturup Oluşturmayacağı Konusunda Görüş Ayrılığına Düştü. Danıştay 1'nci Daire 'Suç Oluşturur' Derken, Yüksek Sağlık Şurası İse 'Etik Kurallarına Aykırı Olmadığı' Görüşünü Bildirdi.DANIŞTAY ve Yüksek Sağlık Şurası, adli vakalarda savcının izni olmadan yapılan organ naklinin suç oluşturup oluşturmayacağı konusunda görüş ayrılığına düştü. Danıştay 1'nci Daire 'suç oluşturur' derken, Yüksek Sağlık Şurası ise 'etik kurallarına aykırı olmadığı' görüşünü bildirdi.
Malatya Başsavcılığı, geçen yıl ateşli silah yaralanması sonucu ölen Münevver Genç'in organlarını savcılığın izni olmaksızın aldıkları gerekçesiyle, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim üyeleri Vedat Kırımlıoğlu, Cüneyt Karaalp, Cengiz Ara, Gökhan Söğütlü, Mehmet Yılmaz ve Burak Işık hakkında, soruşturma yürütmek için üniversite yönetiminden izin istedi. Üniversite yönetimi 10 Ekim 2006'da bu istemi reddetti. Dosyanın gittiği Danıştay 1'nci Daire ise, savcıdan izin almaksızın, sadece aile yakınlarından izin alınarak organ nakli yapılmasının suç oluşturduğu kararına vararak doktorların yargılanmasına hükmetti. Kararda, doktorların, Organ ve Doku Alınması Hakkında Kanun ile TCK'nın, 'Kanuna aykırı organ alınması' hükümleri ile 'görevi kötüye kullanmak' suçundan yargılanmaları gerektiği vurgulandı. Genç'in ölümünün adli olarak soruşturulması gereken bir olay olduğu vurgulanan kararda, 'Savcının bu konudaki suç unsurlarını araştırması gerekir. Bu önemli işlevi nedeniyle ceza soruşturmasının, diğer kamusal yükümlülüklere göre öncelik taşıyacağı tartışmasızdır' denildi. YÜKSEK SAĞLIK ŞURASI: ETİK Danıştay'ın 6 doktorun yargılanması istemli kararına karşılık 6 yıl önce Adana'da cinayete kurban giden 19 yaşındaki Hünkar Gök'ün organlarını Cumhuriyet Savcısı'nı beklemeden alıp 2 hastaya naklettikleri için haklarında dava açılan Başkent Üniversitesi Hastanesi Adana Merkez Müdürü Dr. Mustafa Turgut Noyan, doktorlar Sedat Yıldırım ve Tarık Zafer Nursal 2 yıl önce Yüksek Sağlık Şurası'nın 'adli vakalarda organ naklinin yapılmasının etik kurallarına aykırı olmadığı' yönünde belirttiği rapor üzerine beraat etmişti. 2238 sayılı Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkındaki Kanunun 15'inci maddesi uyarınca 4'er yıl hapis cezası istemiyle Adana 3'ncü Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanan doktorlar hakkında mahkeme hakimi karar verebilmek için organ naklinin yasal olup olmadığını Yüksek Sağlık Şurası'na sormuştu. ŞURA SAVCIYI SUÇLADI Dosyayı inceleyen şuradaki 16 doktor da organ naklini yapan doktorları haklı bulurken, Cumhuriyet Savcısı'nın da zaman kaybına neden olması nedeniyle karaciğerin kullanılamaz hale gelmesine yol açtığını belirtmişti. Şura kararının sonuç bölümünde şöyle denilmişti: 'Beyin ölümünün kesin belirtisi olduğu, tıbbi ölüm halinin gerçekleştiği, ölümün alınan organlara bağlı olmadığı, ölen kişinin babası tarafından yazılı belge ile organ nakline izin verildiği, bunun üzerine 2238 Sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak alınan organlardan dalağın organ naklinde doku tiplemesi için, böbreklerin uygun hastalara kullanıldığı, savcıdan kaynaklanan zaman kaybından dolayı karaciğerin kullanılamaz hale geldiği cihetleri ile Mustafa Turgut Noyan, Sedat Yıldırım, Tarık Zafer Nursal hakkında 2238 Sayılı Kanun hükmü ve etik kurallarına aykırı bir fiilin olmadığı şuramızca oy birliği ile karara varıldı.' Mahkeme hakimi, bu rapor doğrultusunda 3 doktorun adli vakada organ alınmasında bir kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle beraatlarına karar vermişti. ÖNERİ: YÖNETMELİK ÇIKARTILSIN Danıştay'ın Malatya'daki izinsiz organ nakli hakkındaki son kararı ve Adana'daki doktorların Yüksek Sağlık Şurası'nın raporuyla beraat etmeleri, yargı ve sağlıkçılar arasındaki adli vakalarda organ nakli tartışmasını yeniden başlattı. Danıştay'ın bu kararı doğrultusunda Malatya'da 6 doktor hakkında açılacak davanın sonucu merakla beklenirken, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı ve Adli Bilimciler Derneği Başkanı Prof. Dr. Hamit Hancı, organ naklinin ölümden kısa süre sonra yapılması gerektiğini belirtti. Prof. Dr. Hancı, ''Adli vakalarda organ nakli sırasında karışıklığın giderilmesi için bir yönetmelik çıkarılması gerekir'' önerisinde bulundu. 'GÖREVİM İNSAN YAŞATMAK' Adana'da hakkında dava açılıp beraat eden Başkent Üniversitesi Hastanesi Adana Merkez Müdürü Dr. Mustafa Turgut Noyan, doktor olarak görevinin insan yaşatmak olduğunu belirterek, ''Eğer savcıyı bekleseydik, organları çöpe atmak zorunda kalırdık. Benim doktor olarak görevim insan yaşamını kurtarmaktır. Bugün aynı olay önüme gelse, yine savcıyı beklemeden organları alır ve 2 insana yaşam veririm'' diyerek herhangi bir suç işlemediklerini belirtti. Neşet KARADAĞ (Doğan Haber Ajansı) http://www.haberler.com/organ-naklin...mesi-2-haberi/ |
10-03-2007, 09:13 | #2 |
|
Adli vakalar ve organ nakli
Kurşunla yaralanan bir hasta sedyenin üzerinde hastanenin kapısından içeri giriyor, bir süre sonra beyin ölümü gerçekleşiyor. Aynı saatlerde bir karaciğer hastası umutsuzca kendisine nakledilecek organı bekliyor... Bir yandan incelenmesi gereken 'adli bir vaka', öte yandan organın zarar görmemesi için zamanla yarışan bir hekim...
Hukuken ve etik olarak alınması gereken en doğru tutum hangisi olacaktır? Konuyla ilgili haber şöyle: -------------------------------------------------------- DANIŞTAY ve Yüksek Sağlık Şurası, adli vakalarda savcının izni olmadan yapılan organ naklinin suç oluşturup oluşturmayacağı konusunda görüş ayrılığına düştü. Danıştay 1’nci Daire ‘suç oluşturur’ derken, Yüksek Sağlık Şurası ise ‘etik kurallarına aykırı olmadığı’ görüşünü bildirdi. Malatya Başsavcılığı, geçen yıl ateşli silah yaralanması sonucu ölen Münevver Genç’in organlarını savcılığın izni olmaksızın aldıkları gerekçesiyle, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim üyeleri Vedat Kırımlıoğlu, Cüneyt Karaalp, Cengiz Ara, Gökhan Söğütlü, Mehmet Yılmaz ve Burak Işık hakkında, soruşturma yürütmek için üniversite yönetiminden izin istedi. Üniversite yönetimi 10 Ekim 2006’da bu istemi reddetti. Dosyanın gittiği Danıştay 1’nci Daire ise, savcıdan izin almaksızın, sadece aile yakınlarından izin alınarak organ nakli yapılmasının suç oluşturduğu kararına vararak doktorların yargılanmasına hükmetti. Kararda, doktorların, Organ ve Doku Alınması Hakkında Kanun ile TCK’nın, ‘Kanuna aykırı organ alınması’ hükümleri ile ‘görevi kötüye kullanmak’ suçundan yargılanmaları gerektiği vurgulandı. Genç’in ölümünün adli olarak soruşturulması gereken bir olay olduğu vurgulanan kararda, ‘Savcının bu konudaki suç unsurlarını araştırması gerekir. Bu önemli işlevi nedeniyle ceza soruşturmasının, diğer kamusal yükümlülüklere göre öncelik taşıyacağı tartışmasızdır’ denildi. YÜKSEK SAĞLIK ŞURASI: ETİK Danıştay’ın 6 doktorun yargılanması istemli kararına karşılık 6 yıl önce Adana’da cinayete kurban giden 19 yaşındaki Hünkar Gök’ün organlarını Cumhuriyet Savcısı’nı beklemeden alıp 2 hastaya naklettikleri için haklarında dava açılan Başkent Üniversitesi Hastanesi Adana Merkez Müdürü Dr. Mustafa Turgut Noyan, doktorlar Sedat Yıldırım ve Tarık Zafer Nursal 2 yıl önce Yüksek Sağlık Şurası’nın ‘adli vakalarda organ naklinin yapılmasının etik kurallarına aykırı olmadığı’ yönünde belirttiği rapor üzerine beraat etmişti. 2238 sayılı Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkındaki Kanunun 15'inci maddesi uyarınca 4’er yıl hapis cezası istemiyle Adana 3’ncü Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanan doktorlar hakkında mahkeme hakimi karar verebilmek için organ naklinin yasal olup olmadığını Yüksek Sağlık Şurası’na sormuştu. ŞURA SAVCIYI SUÇLADI Dosyayı inceleyen şuradaki 16 doktor da organ naklini yapan doktorları haklı bulurken, Cumhuriyet Savcısı’nın da zaman kaybına neden olması nedeniyle karaciğerin kullanılamaz hale gelmesine yol açtığını belirtmişti. Şura kararının sonuç bölümünde şöyle denilmişti: ‘Beyin ölümünün kesin belirtisi olduğu, tıbbi ölüm halinin gerçekleştiği, ölümün alınan organlara bağlı olmadığı, ölen kişinin babası tarafından yazılı belge ile organ nakline izin verildiği, bunun üzerine 2238 Sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak alınan organlardan dalağın organ naklinde doku tiplemesi için, böbreklerin uygun hastalara kullanıldığı, savcıdan kaynaklanan zaman kaybından dolayı karaciğerin kullanılamaz hale geldiği cihetleri ile Mustafa Turgut Noyan, Sedat Yıldırım, Tarık Zafer Nursal hakkında 2238 Sayılı Kanun hükmü ve etik kurallarına aykırı bir fiilin olmadığı şuramızca oy birliği ile karara varıldı.’ Mahkeme hakimi, bu rapor doğrultusunda 3 doktorun adli vakada organ alınmasında bir kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle beraatlarına karar vermişti. |
10-03-2007, 10:57 | #3 |
|
Sn.Gürgan,
Bu konuya iki türlü bakılabilir: 1. Savcının adli soruşturmasına engel olunduğu savının hangi gerekçelere dayandığını anlamakta güçlük çekiyorum. Bu sav geçerliyse, o zaman herkes olay yerinde savcının gelmesini beklemek durumunda demek oluyor. Yani hastaneye filan götürülemez, savcıyı beklerken de isterse ölebilir gibi birşey. Allah, Allah! 2238 değişip de savcı izni zorunluluğu mu kondu bu arada, onu bilemiyorum. Ama böyle bir zorunluluk yoksa, adli soruşturmayla vatandaşın ilişkisi mi kalmış artık; adam ölmüş. Yoksa ölümüne de savcı mı karar verecekti? Bana kalırsa arada bir sorun olmuş ve sayın savcı da sevgili meslekdaşlarımızı biraz okşamak istemiş. Başka bir başlıkta kaybedeceği davayı açan avukatlara ceza vermekten söz ediliyordu; kaybedeceğini bile bile dava açan savcılara ne gibi bir işlem yapılıyor acaba? 2. İzni veren babanın çocuğuyla aralarında bir olay geçmiş olma kuşkusu, ve/veya ilgili sağlık kuruluşu ya da ekibin geçmişte organ naklinde yeterince titiz davranmadıklarına ilişkin kusurları varsa; savcı haklı olabilir. Yani, meslekdaşlarımız yangından mal kaçırmaya; baba da tanığı ya da mağduru ortadan kaldırmaya kalkışmış olabilir. Baba sadece maddi nedenlerle de onay vermiş olabilir elbette. Aslında sayın savcı bunu nasıl kanıtlardı bilemiyorum; fakat bu olasılıklar da yok değil yani. Kısacası; olayı çıkarlar açısından değerlendirmekte yarar var. Ancak, böyle durumlarda savcının önlem aldırmasını beklerdim. Böyle bir mekanizma herhalde vardır. Sağlık hizmetlerinde özel pay arttıkça bu kuşkular giderek artacak bence. Bu nedenle özel sağlık kuruluşlarında bu işlerin yapılmasını biraz farklı koşullara bağlamakta yarar olabilir. Örneğin, alınacak organların aynı veya zincir hastanede değerlendirilmesine izin vermemek oldukça etkili bir önlem olabilir; bekleme listeleri bunun için yapılıyor zaten. Tabii burada organlar nereye gitti, bilmiyoruz. Bilmediğimiz bir sürü önemli ayrıntı var. Siz düşüncelerinizi belirtmemişsiniz. Saygılarımla, |
10-03-2007, 11:10 | #4 |
|
otopsi gerekliliği
Sn. Hekimbaşı;
Burada savcının beklenilmesindeki amaç otopsi kararıdır. Adli vakalarda otopsi gereklidir. Ancak otopsi yapılırsa sonra organ nakli yapılamaz. Aslında bir adli tabip olsaydı avcıya gerek olmayabilirdi, adli tabip ilk muayeneyi yapar organların alınmasını izler ve akabinde otopsi gerekiyorsa yapardı diye düşünüyorum. Ben konuya etik bir çözümleme yapmaya çalışırsam ilk anda aklıma şunlar geliyor: Burada iki etik ilke arasında bir çatışma söz konusudur. Bunlardan biri adalet ilkesidir. Ortada bir suç varsa delillerin kaybolması adaletsizliğe yol açacaktır. Öte yandan ölümü bekleyen bir hastaya faydalı olacak bir girişim yapılacaktır, bu da yararlılık ilkesi ile ilgilidir. Bu denklemin doğru çözümü için bazı bilinmezlerin aydınlatılması gerekir:
Durum acilse diğer hastanın yaşatılmasına öncelik verilmelidir. Ama bazı tedbirler alınabilir; bir hekimler kurulu, beyin ölümüne neden olan olayın tam nedenini rapor ederse otopsiye de gerek olmayabilir. Örneğin, beyin ölümü 'Kafaya isabet eden tek kurşunla gerçekleşmiştir' şeklinde bildirilirse ve beş uzman da onay verirse otopsiye de gerek olmayabilir Gene de bunlar henüz kafamda olgunlaşmamış fikirler, tartışmaların faydalı olacağına inanıyorum. |
10-03-2007, 11:25 | #5 |
|
yasal boşluğu dolduracak bir düzenleme gerekli bence her kararda savcı beklenilmemeli. savcıyı hakimi beklemek yerine daha pratik bir çözüm mesela ne bileyim bu tip olaylarda doktora yetki verilsin daha sonra durum şahitlerin de imzasının olduğu bir tutanağa yazılsın sonra savcılığa bildirilsin. şüpheli kaçacak savcıyı bekle, organlar heba olacak savcıyı bekle, yassah hemşerum zihniyeti ve makina soğuk gardaşım zihniyeti bizim elimizi kolumuzu daha çooookkk bağlar. pratik olmak gerek pratik. daha dün haftanın son günü olmasına rağmen yazı işleri müdürü ve hakim olmadığı için ve kimse de dilekçemi havale etmediği için temyiz dilekçemi veremedim. ya temyizin son günü olsaydı, ne olacaktı?
|
10-03-2007, 11:52 | #6 |
|
Sn.Gürgan,
Savcının otopsi istemi olup olmayacağını ben hiç gözönüne bile almadım; çünkü organ nakliyle birarada düşünülmesi mümkün olmayan birşey. Öte yandan başka nedenlerle adli tabip gerekir diye düşünseydik, o zaman vurulmamış hastaların beyin ölümü kararlarını da adli tabipsiz veremememiz gerekirdi. Bildiğim kadarıyla böyle birşey yok; yani adli tabip olmaksızın bu kararı verebiliyoruz. Bu nedenlerle ben savcının adli soruşturmayla ilgili başka kaygılarına odaklandım. İlkelerle ilgili bakışınız için teşekkür ederim. Ancak benim için öncelik apaçık. Ortada kötü niyet olmadığı her durumda yararlılık ilkesine üstünlük tanımak gerek. Eğer öyle olmasa organ nakli baştan kabul edilemez bir işlem olurdu diye düşünüyorum; çünkü iş sonunda oraya varır. Bir sürü bilinmezin arasından tıbbi olanları tamamen gözardı ettim; çünkü bir savcının itirazına neden olabilecek yönü yok. Tıbbi ölüm kararının gerekleri yerine getirilmemiş olsa, sözü edilirdi ve dava baştan kaybedilirdi. Yani, savcının itirazı (1) veya (2) olamaz, olmamalı. (3) gerçekten önemli bir konu ve ne yapılabilir, yapılmalı kestiremiyorum. Organ uyumu testleriyle birlikte doku örneği ayırmak olabilir mi, bilemiyorum örneğin. Başka neler söylenebilir, sizden duymak daha uygun düşecek sanırım. Saygılarımla, |
10-03-2007, 13:13 | #7 |
|
Bu örnek olgudan hareketle bazı çıkarımlarda bulunacaksak, genelleştirmeler konusunda dikkatli olmakta yarar var diye düşünüyorum.
Genelde yararlılık ilkesinin, hele ki ölümcül vakalarda, acil durumlarda, öncelikli olması gerektiğine katılıyorum. Ama en azından nakil bekleyen hastanın zarar görmeyeceği sınırlar içinde alınabilecek bazı önlemler varsa alınmalıdır. Vaka bir cinayet ise ve örneğin;katilin yakalanması, başka cinayetlerin önüne geçebilecekse, diğer insanların zarar görmemesi açısından "adalet ilkesi"ni hesaba katmadan doğrudan bir kenara atamayız. Savcının beklenmemesi kolayca kötüye kullanılabilir. Sorumlu tutulmayacağını bilen bir hekim örneğin bir töre cinayeti ile tek kurşunla kafasından vurulan bir genç kızın ölümünü organlarını bağışlayarak örtbas etmek isteyen bir aileye bilerek/bilmeyerek yardımcı olabilir. Hekimin sadece nakil yapacağı hastayı düşünmesi anlaşılabilir bir şey olsa da, daha yukarıdan bakılınca ciddi toplumsal zararların engellenebileceği durumlar da olabileceğini de varsaymak zorundayız. Etik ilkelerden hangisinin öne çıkarılacağı biraz da somut durumun somut çözümlemesini gerektiriyor. Bu konunun gerçekten bir yönetmelikle düzenlenmesi gerekiyor. Ancak böyle bir yönetmelik dikkatle hazırlanmalıdır. Sanırım böyle bir yönetmeliğin hazırlanması yasanın hazırlanmasından daha zor olacaktır. İlerde çıkacak olası hukuki sorunların baştan önüne geçebilmek için konunun enine boyuna tartışılması gerekiyor. |
11-03-2007, 20:09 | #8 |
|
Sn.Gürgan,
Benim irdelediğim örnekte de babanın vuran kişi olması veya vuranı himaye etmeyi yeğlemesi (örneğin bir kardeş) veya bunu fırsat bilip gelir elde etmeye kalkışması seçenekleri vardı. Dolayısıyla, tamamiyle haklısınız. Ama mevcut durumda, yani ele aldığımız vakada bunlara ilişkin hiçbir bilgimiz yok. Bütün olası vakaları hayal etmek de biraz güç oluyor. Bence bu konuda daha deneyimli ülkelerin davalarını incelemek, onlardan öğrenmek yol gösterici olurdu. Umarım birileri bu yönde katkıda bulunabilir. Saygılarımla, |
23-03-2007, 09:08 | #9 |
|
14.Madde
Konuyu inccelerken 14. maddeyi atlamışım:
ORGAN VE DOKU ALINMASI, SAKLANMASI, AŞILANMASI VE NAKLİ HAKKINDA KANUN
Ölüden Organ ve Doku Alma Koşulu ve Cesetlerin bilimsel Araştırma İçin Muhafazası: Madde 14: Bir kimse sağlığında vücudunun tamamını veya organ ve dokularını, tedavi, teşhis ve bilimsel amaçlar için bıraktığını resmi veya yazılı bir vasiyetle belirtilmemiş veya bu konudaki isteğini iki tanık huzurunda açıklamamış ise sırasıyla ölüm anında yanında bulunan eşi, reşit çocukları, ana veya babası veya kardeşlerinden birisinin; bunlar yoksa yanında bulunan herhangi bir yakınının muvaffakiyetiyle ölüden organ veya doku alınabilir. Aksine bir vasiyet veya beyan yoksa, kornea gibi ceset üzerinde bir değişiklik yapmayan dokular alınabilir. Ölü, sağlığında kendisinden ölümünden sonra organ veya doku alınmasına karşı olduğunu belirtmemişse organ ve doku alınabilir. (Değişik: 21/1/1982- 2594/1 md.)Kaza veya doğal afetler sonucu vücudunun uğradığı ağır harabiyet nedeniyle yaşamı sona ermiş olan bir kişinin yanında yukarıda sayılan kimseleri yoksa, sağlam doku ve organları, tıbbi ölüm halinin alınacak organlara bağlı olmadığı 11.maddede belirlenen hekimler kurulunun raporuyla belgelenmek kaydıyla, yaşamı organ ve doku nakline bağlı olan kişilere ve naklinde ivedilik ve tıbbi zorunluluk bulunan durumlarda vasiyet ve rıza aranmaksızın organ ve doku nakli yapılabilir. Bu hallerde, adli otopsi, bu işlemler tamalandıktan sonra yapılır ve hekimler kurulunun raporu adli muayene ve otopsi tutanağına geçirilir ve evrakına eklenir. (Değişik: 21/1/1982- 2594/1 md.) Ayrıca vücudunu ölümünden sonra inceleme ve araştırma faliyetlerinde faydalanılmak üzere vasiyet edenlerle yataklı tedavi kurumlarında ölen veya bunların morglarına getirilen ve kimsenin sahip çıkmadığını ve adli kovuşturma il ilgili olmayan cesetler aksine bir vasiyet olmadığı takdirde 6 aya kadar muhafaza edilmek ve bilimsel araştırma için kullanılmak üzere ilgili yüksek öğretim kurumlarına verilebilirler. Bu cesetlerin defin hususu dahil tabi olacakları işlemler Adalet, İçişleri, sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlıklarınca bu Kanunun yayımı tarihindn itibaren 3 ay içinde çıkarılacak yönetmelikle belirlenir. (Kalın font ve alt çizgileri tarafımdan yapılmıştır) .................................................. .............................. Bu maddede 21/1/1982- 2594/1 md. yapılan değişikliğe göre;vücudunun uğradığı ağır harabiyet nedeniyle yaşamı sona ermiş olan bir kişiden kaza veya doğal afet hallerinde, adli otopsi, bu işlemler tamamlandıktan sonra yapılır ve hekimler kurulunun raporu adli muayene ve otopsi tutanağına geçirilir ve evrakına eklenir. Dolayısıyla ben bu maddeyi "kaza ve doğal afet halleri dışında otopsi beklenmelidir" şeklinde yorumluyorum. Danıştayın karar gerekçesini bilmediğim için bir şey diyemiyorum. Acaba hukukçu dostlarımız nasıl yorumluyor? Dr. Mahmut Gürgan |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Genel Sağlık Sigortası ve Sağlık Sisteminde Yeni Dönem | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Hasta Hakları Çalışma Grubu | 1 | 05-02-2007 18:09 |
Otopsisiz organ nakline yargı kararı | özge_law | Hukuk Haberleri | 0 | 03-02-2007 19:12 |
"organ yokluğu" ve 4009 sayılı yasanın 22.maddesinin yorumu | fikirbay | Hukuk Soruları Arşivi | 1 | 30-12-2006 12:11 |
Dosya Naklinde Davali Haklari | Bitaraf | Hukuk Soruları Arşivi | 3 | 01-03-2002 22:03 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |