|
Hukuk Soruları Hukukçu olmayan üyelerimizin hukukla ilgili sorularına ayrılmış iletişim alanı. Lütfen Dikkat : THS bir hukuki danışmanlık sitesi değildir ve bu foruma da "hukuki danışma" niteliği taşıyan sorular yöneltilemez. Alanda soru sormadan önce lütfen Hukuk Soruları Alanı Kural ve İlkelerimizi okuyunuz. |
09-10-2009, 14:50 | #1 |
|
Limited Şirketlerin Devri İle İlgili Son Derece Önemli
Arkadaşlar öncelikle hepinize merhaba.
Çok değerli hukukçu arkadaşlarım ile bizleri biraraya getiren bu platformda soracağım sorunun cevabına tam olarak erişemedim. Limited Şirket Satışlarında; Ltd.Şti.'ler en az 2 ortakla kurulduğu için 2 ortak var olduğunu düşünerek; Kamu alacakları ve Diğer alacaklardan, satış sonrasında tam olarak kimin sorumlu tutulacağı bilgisine yoğun araştırmalarım sonucunda ulaşamadım. Konu Şudur; 13.09.2006 Tarihinde 2 Ortak Tarafından kurulmuş olan bir Ltd. Şti. 12.10.2009 Tarihinde Farklı 2 Ortağa Devrolunacaktır. Şirketin Bugünkü borç toplamları sembolik olarak şöyledir. Vergi Dairesi : 1000tl Tüzel Kişilikler : 1000tl Şahıs Alacakları : 1000tl Bu borçlardan devirden sonraki aşamada eski ortakların yükümlülükleri ne olur? Varolan tüm borçlar yeni alacaklılara bildirilmiş ve kendi aralarında bir protokol yaparak bunları da protokele ekleyip 2 şahit huzurunda imzaya almışlardır. Şirketi devreden ortakların ilerleyen aşamalarda bu borçlardan ve sonradan doğacak olan borçlar üzerinden sorumluluğunu tam olarak kaldırmak için, bu tarz bir protokole gerek var mıdır? Yapılan protokol noter huzurunda olmadığı için hukuki olarak geçersiz olabilir, bu anlamda da sizlerden yol göstermenizi talep etmekteyim. Konu özetle şudur; Şirket 12.10.2009 tarihinde devredecek olan 2 eski ortağın, o güne kadar olan, ve o günden sonraki olabilecek olan tüm kamu ve şahsi borçlardan sorumlu tutulmamaları adına, satış işlemi sırasında ne tür bir yol izlenmelidir? Saygılarımla. |
09-10-2009, 15:56 | #2 | |||||||||||||||||||||||
|
Devreden ortak ve devralan yeni ortak, devir tarihinden önceki borçlar nedeni ile birlikte sorumludur. Borcun doğduğu tarihle, ödenmesi gereken tarihlerde farklı kişiler ortak olsa dahi durum değişmez. Bahsi geçen tarzda bir sözleşme yapılması sözleşme özgürlüğü kapsamında kabul edilebilir. Bu tarz bir sözleşme için Borçlar Kanunu veya diğer yasalrda resmi şekil şartı öngörüldüğüne dair bir bilgiye ulaşabilmiş değilim. Bu nedenle noter'de yapılmaması halinde geçersiz olduğu gibi bir sonuç çıkarılamaz, elbette devir sözleşmesinde öngörülen devre konu emtiadan bazılarının devri için resmi şekil öngörülmüş ise devir geçersiz olacaktır. Ancak taraflar arasındaki sözleşme ile vergi sorumluluğunun devralanda olduğunu belirtmeleri, sadece tarafları bağlar. Vergi dairesi, borcu kimden tahsil edebilecekse ona gider. Böyle bir durumda borcu ödemek zorunda kalan devreden ortak, ödediği borç için devralan yeni ortağa sözleşme kapsamında rücu edebilir. Bakınız: AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN madde 35 ve VERGİ USUL KANUNU madde 8 Kolay gelsin. |
09-10-2009, 16:18 | #3 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Merhabalar;
Konuya ilişkin Kanun hükmü 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu 520. maddesidir. Faydası olacağını umarak, maddeye ilişkin bir kaç Yargıtay ve Danıştay kararı ekliyorum:
bir de
Saygılar... |
09-10-2009, 20:36 | #4 |
|
|
09-10-2009, 22:58 | #5 |
|
Çok güzel bir çalışma olmuş.ancak merak ettiğim bir husus var..Şirket ortağı hissesini noteren devir ettiği zaman bunu şirkete bildiriyor fakat şirket bu devri pay defterine bazen kasıtlı olarak işlemiyor.Bununla da kalmıyor devri sicil gazetesinde de diğer oratkalr tarafından ilan edilmiyor.bu durumda yapılan devrin devri yapan ortak yönünden hukuken hiçbir analmı yok.devri yapan ortak her anlmada gerek şirkete gerekse 3.kişilere karşı halen sorumlu.Böyle bir durumda ihtarla devri şirkete bildirmek ve devrin pay defterine işlenmesini istemekte fayda etmiyor. Bu halde yapılması gereken nedir peki.dava açıp,mahkemeden devrin pay defterine işlenmesini mi talep etmek gerekiyor.yoksa ihtar yeterli mi?
|
11-10-2009, 19:33 | #6 |
|
Sonuç olarak her ne tür anlaşma, sözleşme ve satış söz konusu olursa olsun, şirketi devreden ortaklar; şirketin devrolduğu tarihe kadar olan tüm borçlardan sorumlu mudur?
|
12-10-2009, 16:02 | #7 |
|
Bu takdirde şirketten çıkmanızın haklı bir gerekçeye dayalı olarak çıkma veya şirketin infisahını istemek yolları kalıyor. Bu konu daha önce tartışılmış konulardan:
http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=19867 ve http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=18556 yeni ttk 'da /tasarı halinde) tek ortaklı ltd şti mümkün olduğundan tek ortaklı şirketler açısından da çıkma istemek mümkün olacaktır. |
12-10-2009, 16:12 | #8 |
|
Bir soru da benden. AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN mükerrer 35. maddesinde yer alan:
Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda kanuni temsilci veya teşekkülü idare edenlerin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden müteselsilen sorumlu tutulur. hükmünü nasıl okumalıyız? Bir A.Ş.'nin 2003 yılındaki hesaplarının incelenmesi sonrası, 2010 yılında gerçekleştirilen re'sen tarhiyat neticesi düzenlenen vergi ve ceza ihbarnamesi neticesi bu gün ödenmesi gereken bir vergi borcundan söz edilebilir mi? Yoksa bu vergi o gün ödenmesi gerektiği halde ödenmeyen yani ödenmesi gereken tarih 2003 yılı olan bir amme alacağı olarak mı kabul edilecektir? Bir başka ifade ile bu hüküm A.Ş'nin o tarihteki y.k yanında bu günkü hiç bir günahı olmayan y.k.'sının da sorumlu tutulması gerektiği şeklinde okunabilir mi? |
13-10-2009, 10:43 | #9 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Farklı bir konuda bulmuş olduğum yanıtlar şu şekildedir.
Şimdi değerli dostlar, 1.Devreden ortaklar yeni oluşacak borçlardan 2 yıl süre ile sorumlu mudur? 2.Bir önceki cevapta ise şirket müdürü olunmadığı sürece kamu borçlarından dahi sorumlu olunamayacağı bilgisi vardır. Bu doğru mudur? |
13-10-2009, 14:17 | #10 |
|
İşletmenin devri ile şirket ortaklık payının devrini karıştırmayalım. İki yıl kavramı işletmenin devri ile ilgili bir husus. Kural olarak şirket ortakları şirkete koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile sınırlı olarak şirketin alacaklıların akarşı sorumludurlar. Yani sermaye borcu ile sınırlı sorumluluk. Ortak şirkete koymayı taahhüt ettiği sermayeyi ödediği anda bu sorumluluğu da sona eriyor. O andan sonra hissesini de devretse hissesi kalsa da şirket hiç bir borcunu ödemese bir sorumluluğu yok.
Temel kural bu . Bu kuralın çeşitli istisnaları var. Bu istisnalardan en önemlisi şirket müdürleri yahut yönetim kurulu başkan ve üyeleri hakkında Vergi Usul Kanunu madde 10 , Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun madde 35 - mükerre madde 35, ve yukarıda zikredilen ticaret kanununda yer alan istisnai hükümlerdir. Bunların dışında birde şirket ortakları hakkında yine amme alacaklarının tahsili usulü hakkında kanun madde 35'de yer alan limited şirketlere ilişkin istisnadan söz etmek gerekir. Bu istisnai düzenlemeye göre ise limited şirketlerin ortakları da şirketten tahsil olanağı bulunmayan kamu borçları nedeni ile sorumludur. Bu istisnai sorumluluk halleri kanundan doğmuştur. Emredici düzenlemelerdir. Sözleşme ile değiştirilemez. taraflar arasında buna ilişkin bir sözleşme yapılabilir. Bu sözleşme geçerlidir. Ancak sadece sözleşmeye imza atanları bağlar. Alacaklı kamu idaresini bağlamaz. |
14-10-2009, 10:19 | #11 |
|
T.C.
DANIŞTAY 4. DAİRE E. 2008/5383 K. 2009/1912 T. 13.4.2009 • LİMİTED ŞİRKETİN VERGİ BORCU ( Şirketten Tahsilinin Olanaksız Hale Geldiği Belirtilerek Ortak Adına Ödeme Emirleri Düzenlenemeyeceği - Öncelikle Kanuni Temsilci Hakkında Takip Yapılması Gereği ) • KANUNİ TEMSİLCİ ( Vergi Borcunun Şirketten Tahsilinin Olanaksız Hale Gelmesi - Öncelikle Kanuni Temsilci Hakkında Takip Yapılması Gereği/Ortak Adına Ödeme Emirleri Düzenlenemeyeceği ) • ŞİRKET ORTAĞININ VERGİ BORCUNDAN SORUMLULUĞU ( Şirketten Tahsilinin Olanaksız Hale Geldiğinde Öncelikle Kanuni Temsilci Hakkında Takip Yapılması Gerektiği - Sermaye Miktarı Gözönünde Bulundurularak Takip Edilebileceği ) 6183/m. 35 213/m. 10 6762/m. 540 ÖZET : Vergi borcunun şirketten tahsilinin olanaksız hale geldiği belirtilerek, ortak olan davacı adına ödeme emirleri düzenlenmiş ise de; Ticaret Sicili Gazetesinde yayınlanan ortaklar kurulu kararı ile Türk Ticaret Kanununun 540 ıncı maddesinin ikinci fıkrası uyarınca şirket ortaklarından birinin şirketi temsile yetkili kılındığı anlaşıldığından öncelikle kanuni temsilci olan bu şahıs hakkında takip yapılmak suretiyle şirketten tahsil edilemeyen kamu alacağının tahsili yoluna gidilmesi gerekirken, bu usule uyulmaksızın doğrudan davacı adına düzenlenen ödeme emirlerinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. İstemin Özeti : Erler Hırdavat İnşaat Malzemeleri Limited Şirketine ait vergi borçlarının tahsili amacıyla şirket ortağı sıfatıyla davacı adına düzenlenen 9.5.2007 günlü ve 11995, 12038, 11921 ila 11925 takip nolu ödeme emirlerinin iptali istemiyle dava açılmıştır. Eskişehir 1.Vergi Mahkemesi 26.9.2007 günlü ve E:2007/311, K:2007/408 sayılı kararıyla; davacının şirketteki hisselerini 5.12.1997 tarihinde noterde düzenlenen pay satış sözleşmesi ile devrettiği, hisseyi devralan ortağın şirketin mali durumunu, hissenin borçlu ya da alacaklı olup olmadığını bilmesi gerektiği, kamu alacağının şirketle ilgisi kalmayan davacıdan takip edilemeyeceği gerekçesiyle ödeme emirlerinin iptaline karar verilmiştir. Davalı İdarenin itirazı üzerine Eskişehir Bölge İdare Mahkemesinin 18.12.2007 günlü ve E:2007/417, K:2007/403 sayılı kararıyla; davaya konu ödeme emirlerine esas vergi borçlarının davacının şirketteki hissesini devretmeden önceki dönemlere ilişkin olduğu, borçların şirketten tahsil imkanının kalmadığı, bu nedenle davacı adına ödeme emri düzenlenmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle Vergi Mahkemesi kararı bozularak davanın reddine karar verilmiş, davacının kararın düzeltilmesi istemi de reddedilmiştir. Danıştay Başsavcılığı tarafından hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek Eskişehir Bölge İdare Mahkemesinin 18.12.2007 günlü ve E:2007/417, K:2007/403 sayılı kararı ile bu kararın düzeltilmesi isteminin reddine ilişkin 11.3.2008 günlü ve E:2008/34, K:2008/60 sayılı kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 51 nci maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir. Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan'ın Düşüncesi : Yükümlü adına düzenlenen ödeme emrine yönelik davayı kabul eden ve dava konusu ödeme emrini iptal eden Eskişehir 1.Vergi Mahkemesinin tek hakimle verilen 26.9.2007 günlü ve E:2007/311 K.2007/408 sayılı kararını bozan ve davayı reddeden Eskişehir Bölge İdare Mahkemesinin 18.12.2007 günlü ve E:2007/417, K:2007/403 sayılı kararı ile bu kararın düzeltilmesi isteminin reddine ilişkin 11.3.2008 günlü ve E:2008/34, K:2008/60 sayılı kararının, hukuka aykırı olduğu belirtilerek, davacı İzzet Er tarafından kanun yararına bozulması istemi üzerine konu incelendi. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 51 inci maddesinde,bölge idare mahkemesi kararlarından, niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenlerin kanun yararına temyiz olunabileceği belirtilmiştir. Dava dosyasına göre, davacının ortağı olduğu Erler Hırdavat İnşaat Malzemesi Ticaret ve Sanayii Limited Şirketi 29.12.1995 tarihinde kurulduğu, ve 20 hisseden oluşan şirketin 5 hissesi davacıya, diğer 15 hisseside diğer ortak ve şirket kanuni temsilcisi Selahattin Er'e ait olduğu, davacı daha önce ortağı olduğu anılan şirketten hissesinin tamamını Eskişehir 4.Noterliğince düzenlenen 5.12.2007 günlü ve 50855 sayılı Limited Şirket pay sözleşmesi ile İsmet Şen isimli şahsa devrettiği ve 2.2.1998 tarihinde tescil işleminin yapıldığı, ancak davacının ortağı olduğu dönemlere ilişkin şirketce ödenmeyen ve şirkettende tahsil imkanı kalmadığı belirtilen vergi borçlarının ortak sıfatıyla ve hisse oranı gözetilerek davacıdan tahsili amacıyla davacı adına dava konusu ödeme emri düzenlenip tebliğ edilmiştir. Eskişehir 1.Vergi Mahkemesi; davacı Noter Satış sözleşmesiyle hissesini devrettiğine ve hisseyi devralan ortağın şirketin mali durumunu, yani hissenin borçlu yada alacaklı olup olmadığını bilmesi gerektiğine göre,söz konusu kamu alacağının ortaklık payını devreden ve şirketle artık bir ilgisi kalmayan davacıdan takip ve tahsiline ilişkin ödeme emri düzenlenmesinde yasal isabet bulunmadığı gerekçesiyle iptal edilmiş olup, vergi mahkemesinin bu kararı Eskişehir Bölge İdare Mahkemesince davacının vergi borçlarından sorumlu tutulduğu şirketteki hisselerini 5.12.1997 tarihinde 3 üncü bir şahsa devrettiği tartışmasız olmakla birlikte davaya konu ödeme emrine esas vergi borçlarının davacının şirketteki hissesini devretmeden önceki dönemlere ilişkin olduğu ve bu borçların şirketten tahsil imkanı kalmadığı gerekçesiyle bozularak, aynı gerekçe ile kararın düzeltilmesi istemide reddedilmiştir. 6183 sayılı amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 35 inci maddesinin olay tarihinde yürürlükte bulunan şeklinde de limited ortakların ödenmeyen ve tahsil imkanı bulunmayan amme borçlarından dolayı ortakların vazettikleri veya vaz'ını taahhüt eyledikleri sermaye miktarından doğrudan doğruya mesul ve bu Kanun hükümleri gereğince takibata tabi tutulacakları hükme bağlanmış olup, bu madde hükmüne göre limited şirket ortağının açıklanan miktarla sınırlı olarak şirketin amme borcunun ödenmesinden sorumlu olacağı tabiidir. Ancak şirket hissesini devralarak devredenin yerine geçen ortak söz konusu sermaye payını bütün hak ve borçlarıyla birlikte devralmıştır. Öte yandan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 520 nci maddesinde, bir payın devrinin şirket hakkında ancak, şirkete bildirilmek ve pay defterine kaydedilmek şartıyla hüküm ifade edeceği, devir hususunun ortaklardan en az dörtte üçünün devre muvafakat etmesi ve bunların esas sermayesinin en az dörtte üçüne sahip olması gerektiğinin kurala bağlandığı, buna göre bir hisseyi devralan şahsın devraldığı hissenin borçlu mu, alacaklı mı, olduğunu ve şirketin mali durumunu bildiğinin kabulü gerektiği, başka bir deyişle, limited şirkette bir hisse devralan şahsın, o hissedarın devir anına kadar mevcut şirket borçlarından yükümlü bulunduğunu bilmesinin en az ticari muamelelerde bir tüccarın göstermesi gereken basiret ve tedbirli davranışlardan sayılması gerektiği, böyle bir basireti göstermemiş olan yeni ortağın bu davranışının sonuçlarına katlanmak zorunda olduğu, bu bakımdan limited şirketteki payını devreden ortağın devirden önceki dönemle ilgili şirket borçlarından dolayı sorumlu tutulabilmesi için pay devrinin Kanuna karşı bir hile olarak sadece vergi borcundan kurtulmak amacıyla yapıldığı ve devir mukavelesinde devreden ortağın, devirden önceki şirket borçlarından sorumlu olacağı hususunda bir kayıtda bulunmadığına göre, şirket hissesini devralarak devredenin yerine geçen ortak söz konusu sermaye payını bütün hak ve borçlarıyla birlikte devraldığından, ödeme emrinin düzenlendiği 9.5.2007 tarihinden çok önce 5.12.1997 tarihinde Eskişehir 4.Noterliğinde 50855 yevmiye numarasında kayıtlı noter satış senediyle şirketteki paylarını devreden davacının, devirden önceki döneme ait şirket borçlarından sorumlu tutulması mümkün değildir. Bu durumda şirketteki hissesini devreden eski ortak adına devirden önceki şirket ortağı olduğu döneme ilişkin şirketin vergi borcu nedeniyle ödeme emri düzenlenmesinde hukuka aykırılık açıktır. Açıklanan nedenlerle, hukuka aykırı olduğu sonucuna ulaşılan Eskişehir Bölge İdare Mahkemesinin 18.12.2007 günlü ve E:2007/417, K:2007/403 sayılı kararı ile bu kararın düzeltilmesi isteminin reddine ilişkin 11.3.2008 günlü ve E:2008/34, K:2008/60 sayılı kararının, 2575 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51 inci maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir. Tetkik Hakimi Faruk Aslan'ın Düşüncesi : 213 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi ile 6183 sayılı Kanunun 35 inci maddesi birlikte değerlendirildiğinde; limited şirketin vergi borcunun öncelikle şirketin malvarlığından tahsiline çalışılması, vergi borcunun şirketten tahsilinin olanaksız olduğunun tespit edilmesi halinde ise, vergilendirme ile ilgili ödevleri yerine getirmekle sorumlu bulunmasına karşın, bu ödevleri yerine getirmeyen kanuni temsilcilerin takip edilmesi gerekmekte olup şayet kanuni temsilcinin varlığından da vergi borcu tahsil edilemezse, ancak bu aşamada ortağın ilgili olduğu döneme göre sermaye miktarı veya sermaye hissesi gözönünde bulundurularak takip edilmesi mümkündür. Ticaret Sicili Gazetesinde yayınlanan ortaklar kurulu kararı ile şirket ortaklarından Selahattin Er'in şirketi temsile yetkili kılındığı anlaşıldığından öncelikle kanuni temsilci olan bu şahıs hakkında takip yapılarak şirketten tahsil edilemeyen kamu alacağının tahsili yoluna gidilmesi gerekmekte olup davacı adına düzenlenen ödeme emirlerinde hukuka uyarlık bulunmadığı düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü: KARAR : Davacı adına şirket ortağı sıfatıyla düzenlenen ödeme emirlerini iptal eden Eskişehir Vergi Mahkemesi kararının ödeme emrinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle bozulmasına karar veren ve buna ilişkin kararın düzeltilmesi istemini reddeden Eskişehir Bölge İdare Mahkemesi kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun gerekçesiyle yararına bozulması istenilmektedir. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulu Hakkında Kanun'un uyuşmazlık konusu dönemde yürürlükte bulunan 35 inci maddesinde, Limited ortakların ödenmeyen ve tahsil imkanı bulunmayan amme borçlarından dolayı ortakların vazettikleri veya vaz'ını taahhüt eyledikleri sermaye miktarında doğrudan doğruya mesul ve bu Kanun hükümleri gereğince takibata tabi tutulacakları açıklanmış, bu maddede 4369 sayılı Kanunun 21 inci maddesiyle yapılan ve 29.7.1998 tarihinde yürürlüğe giren değişiklikle, limited şirket ortaklarının, şirketten tahsil olanağı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu oldukları ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulacakları ifade edilmiştir. Bu düzenlemeye göre, ödeme emri ile takip edilen kamu alacaklarından, hangi vergilendirme dönemine ilişkin olarak tahakkuk etmiş ise, şirket hakkındaki kanuni takip yolları tüketilmek koşuluyla bunların ödenmemesinden de yine aynı dönemde ortak olan kişinin sadece ortak olduğu dönemlerle sınırlı olarak sorumlu olacağı sonucuna ulaşılmaktadır. Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 10 uncu maddesinde, tüzelkişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, Vakıflar ve cemaatler gibi tüzelkişiliği olmıyan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzelkişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği, yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı, temsilciler veya teşekkülü idare edenlerin bu suretle ödedikleri vergiler için asıl mükelleflere rücu edebilecekleri hükmüne yer verilmiştir. Türk Ticaret Kanununun 540 ıncı maddesinin birinci fıkrasında, aksi kararlaştırılmış olmadıkça ortakların hep birlikte müdür sıfatıyla şirket işlerini idareye ve şirketi temsile mezun ve mecbur oldukları, ikinci fıkrasında ise şirket mukavelesi veya umumi heyet kararı ile şirketin idare ve temsilinin ortaklardan bir veya birkaçına bırakılabileceği belirtilmiştir. 213 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi ile 6183 sayılı Kanunun 35 inci maddesinin birlikte değerlendirilmesinden; limited şirketin vergi borcunun öncelikle şirketin malvarlığından tahsiline çalışılması, vergi borcunun şirketten tahsilinin olanaksız olduğunun tespit edilmesi halinde ise, vergilendirme ile ilgili ödevleri yerine getirmekle sorumlu bulunmasına karşın, bu ödevleri yerine getirmeyen kanuni temsilcilerin takip edilmesi gerekmekte, şayet kanuni temsilcinin varlığından da vergi borcu tahsil edilemezse, ancak bu aşamada ortağın ilgili olduğu döneme göre sermaye miktarı veya sermaye hissesi gözönünde bulundurularak takip edilmesi mümkündür. İncelenen dosyada, vergi borcunun şirketten tahsilinin olanaksız hale geldiği belirtilerek, ortak olan davacı adına ödeme emirleri düzenlenmiş ise de; Ticaret Sicili Gazetesinde yayınlanan ortaklar kurulu kararı ile Türk Ticaret Kanununun 540 ıncı maddesinin ikinci fıkrası uyarınca şirket ortaklarından Selahattin Er'in şirketi temsile yetkili kılındığı anlaşıldığından öncelikle kanuni temsilci olan bu şahıs hakkında takip yapılmak suretiyle şirketten tahsil edilemeyen kamu alacağının tahsili yoluna gidilmesi gerekirken, bu usule uyulmaksızın doğrudan davacı adına düzenlenen ödeme emirlerinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. SONUÇ : Bu nedenle, Danıştay Başsavcılığının kanun yararına temyiz isteminin kabulüyle Eskişehir Bölge İdare Mahkemesinin 18.12.2007 günlü ve E:2007/417, K:2007/403 sayılı kararı ile bu kararın düzeltilmesi isteminin reddine ilişkin 11.3.2008 günlü ve E:2008/34, K:2008/60 sayılı kararının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 51. maddesi uyarınca kanun yararına ve hükmün sonuçlarına etkili olmamak koşulu ile bozulmasına, kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığı ile Danıştay Başsavcılığı'na gönderilmesine ve Resmi Gazete'de yayınlanmasına, 13.04.2009 gününde esasta oybirliğiyle, gerekçede oyçokluğuyla karar verildi. KARŞI OY ( X ) : 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulu Hakkında Kanun'un 35 inci maddesinde, Limited ortakların ödenmiyen ve tahsil imkanı bulunmayan amme borçlarından dolayı ortakların vazettikleri veya vaz'ını taahhüt eyledikleri sermaye miktarında doğrudan doğruya mesul ve bu Kanun hükümleri gereğince takibata tabi tutulacakları açıklanmış, bu maddede 4369 sayılı Kanunun 21 inci maddesiyle yapılan ve 29.7.1998 tarihinde yürürlüğe giren değişiklikle, limited şirket ortaklarının, şirketten tahsil olanağı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu oldukları ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulacakları ifade edilmiştir. Bu hükme, ödeme emri ile takip edilen kamu alacaklarından, hangi vergilendirme dönemine ilişkin olarak tahakkuk etmiş ise, şirket hakkındaki kanuni takip yolları tüketilmek koşuluyla bunların ödenmemesinden de yine aynı dönemde ortak olan kişinin sorumlu olacağı sonucuna ulaşılmaktadır. Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 10 uncu ve 6183 sayılı Kanunun anılan 35 inci maddesinin birlikte incelenmesinden, şirketten tahsili olanaksız hale gelen kamu alacaklarının takibinde, kanuni temsilciler ile ortaklar arasında bir öncelik sırasının öngörülmediği de anlaşılmaktadır. İncelenen dosyada; Vergi Mahkemesince, 6183 sayılı Kanunun 35 inci maddesinde ortaklar için öngörülen sorumluluğun, ortaklık sıfatına ve payına bağlı bir sorumluluk olduğu, ortaklık payını devreden davacının gerek devirden önceki, gerek devirden sonraki dönemlere ilişkin vergi borçlarından sorumlu tutulmasına olanak bulunmadığı gerekçesiyle ödeme emirlerinin iptaline karar verilmiş, Bölge İdare Mahkemesi tarafındanda vergi borçlarının davacının şirketteki hissesini devretmeden önceki dönemlere ilişkin olduğu dolayısıyla düzenlenen ödeme emrinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle vergi Mahkemesi kararı bozulmuş ve davanın reddine karar verilmiştir. Bu nedenle, uyuşmazlığın esasına ilişkin tarafların iddiaları, ayrıca 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 20 nci maddesinde düzenlenen re'sen araştırma ilkesi gereği, borcun şirketten tahsilinin olanaksız hale gelip gelmediği, ihbarnamelerin tebliğ işlemlerinin ve adres tespitlerinin usulüne uygun yapılıp yapılmadığı araştırılmadan ve davacının ortaklık sıfatını taşıdığı dönemler de dikkate alınmadan verilen Bölge İdare Mahkemesi kararının bu gerekçeyle Kanun Yararına bozulması gerektiği oyuyla kararın gerekçesine katılmıyorum. KARŞI OY ( XX ) : Davacının 1996,1997 yıllarında ortağı olduğu limited şirketin ilgili yıllara ilişkin vergi borçlarının tahsili amacıyla ortak sıfatıyla davacı adına düzenlenen ödeme emrini iptal eden Eskişehir 1.Vergi Mahkemesi kararını kaldıran ve karar düzeltme istemini reddeden Eskişehir Bölge İdare Mahkemesi kararının kanun yararına bozulması istenilmektedir. Olayda, 29.12.2005 tarihinde şirketin tescil edildiği ve ortaklar kurulu kararıyla bu tarihten itibaren üç yıllığına şirket müdürü seçilen davacının 5.12.1997 tarihli noter pay satış sözleşmesiyle hisselerini devrettiği ve bu durumun 23.3.1998 tarihli Ticaret Sicili Gazetesi'nde yayınlandığı anlaşılmaktadır. Davacının hisselerini devrettiği tarihten önceki döneme ilişkin vergi borçlarından dolayı hisseleri tüm aktif ve pasifiyle devralan kişi ve yeni ortak sorumlu olduğundan, bu tarihten sonra 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Kanunun 35 inci maddesine göre davacının takibinin mümkün olmaması karşısında Vergi Mahkemesince verilen ödeme emrinin iptali yönündeki kararda hukuka aykırılık bulunmadığından bu kararı kaldıran ve kararın düzeltilmesi istemini reddeden Bölge İdare Mahkemesi kararının bu gerekçeyle Kanun Yararına bozulması gerektiği oyuyla kararın gerekçesine karşıyım. danx |
28-12-2009, 05:35 | #12 | |||||||||||||||||||
|
Aşağıdaki gibi bir sözleşmenin geçerli olması için, ne tür şartların yerine gelmesi gerekir? Noter huzurunda imzalanması şart mıdır?
|
05-01-2010, 12:36 | #13 |
|
Ben sözleşme olsun diye yapılan sözleşmelerden haz etmiyorum.
Diğer üyeler de benim gibi düşünmüş olacak ki bir cevap verilmemiş bu soruya. Ancak foruma katkı sağlaması açısından sözleşme hükümlerini eleştirmek isterim. Kamu alacakları dışındaki borçlardan zaten alıcılar ya da satıcılar değil şirketin kendisi mesuldür. Banka için bir madde koymanın da bankayı bağlamayacağı aşikar değil mi? Devredenlerin kredi sözleşmesinde imzaları var ki sorumludurlar deniyor. Cari hesap sözleşmesi ticari iş olduğundan müteselsil kefalet söz konusudur. Yani banka, alacağını devredenlerden almak hakkına sahip. Böyle bir madde koymanın, devredenler borcu ödemezlerse ve şirket ödemek zorunda kalırsa şirketin devredenlere rücu hakkını garanti altına almak olduğu düşünülebilir. Ancak, bankanın yapamadığı tahsilatı, şirket nasıl yapacak acaba? Kamu alacaklarından devralanların sorumlu olduğu maddesi de yine eski ortaklara şirketten tahsil edilemeyen borçlar için ödeme emri gelir de borcu şirketin eski ortakları ödemek zorunda kalırsa rücu edebilsinler diye düşünülmüş. İyi de hem eski ve hemde yeni ortağa ödeme emri gitmiyor mu zaten. Devletin şirketten ve yeni ortaktan alamadığını devreden eski ortak nasıl alacak? |
20-02-2010, 03:31 | #14 |
|
Mehmet Bey çok teşekkür ederim. Bilgileriniz çok aydınlatıcı oldu.
Son soru olarak konunun bundan sonra okuyanlara da yol göstermesi adına, Şirketin devir tarihine kadar olan banka alacaklarından (borç demiyorum) kim sorumludur? Devreden ortaklar bir bayilik için teminat mektubu vermişler ve devirden sonra bayilik düşmüş. Yeni ortaklar ise daha önceden bu konunun konuşulmasına rağmen banka hesabına yatan paraya el koymuşlar. Ne tür bir çözüm izlenebilir? Devir tarihine kadar olan borçlar+alacaklardan mı devredenler sorumludur yoksa sadece borçlardan mı? Saygılar |
16-03-2010, 15:26 | #15 | |||||||||||||||||||||||
|
Ve en önemli soru şirket satılmadan önceki kamu-olmayan şahıs veya tüzel kişilere verilmiş olan senetlerden kim sorumludur? Bir arkadaşımın geçen hafta üzerine almış olduğu ltd. şti.'ye ait 55.000tl tutarında piyasaya senet verildiği ve çoğunun vadesinin geçmiş olduğu şirkete icra takibi başlatılacağını öğrendik. Bu soru ile sanırım şirket devir konusundaki en önemli sorunları yanıtlamış olacağız. Teşekkürler. |
17-03-2010, 18:31 | #16 | |||||||||||||||||||||||
|
Şirketi devralan,şirketin borçlarından sorumludur.Çünkü burda bir halefiyet vardır,aktifler gibi pasifler de devralana geçer.Konu ile ilgili içtihatlar mevcut.Uygun zamanda eklerim umarım. |
21-03-2010, 16:27 | #17 |
|
Bu konuda farklı bir görüş dile getirecek yok mu? Yani deviralınan şirketin geçmiş tarihli tüzel ve şahıs borçlarından yeni ortaklar mı sorumludur?
Teşekkürler. |
03-05-2010, 16:07 | #18 |
|
Evet arkadaşlar uzun süreli araştırmam sonucunda farklı kararlar mevcut olsa da bir genelleme yapmak gerekirse
Devredilen şirketin kamu borçlarından, devir tarihine kadar olan kısımdan hem yeni ortaklar hem eski ortaklar sorumludur. Devir sonrasında oluşan kamu borçlarından ise sadece yeni ortaklar sorumludur. Devredilen şirketin tüzel ve şahıs borçlarından, devir tarihine kadar olan kısımdan ve devir sonrasına ait kısımdan yeni ortaklar sorumlu tutulabilmektedir. Emeği geçen herkese teşekkür ederim. Konuya eklemeler yapabilirsiniz. Ayrıca Sayın Kapgan müsayit iseniz ilgili teçhizatları merak ile bekliyoruz. |
28-12-2012, 16:37 | #19 |
|
Merhabalar Aynı konu ile ilgili olarak hisse devri sırasında taraflar arasında önceden tahakkuk etmiş veya edebilecek borçlardan sorumlu olmadığına dair adi sözleşme yapılmışsa - buna istinaden SGK borcu nedeniyle devir alanlara rücuen dava açılabilir miyiz? Yoksa amme borcu olması nedeniyle rücu edilemeyeceği gibi bir husus var mıdır? Cevap için şimdiden teşekkür ederim.
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
limited şirkette hisse devri | avzeynepcan | Meslektaşların Soruları | 13 | 29-12-2012 17:06 |
limited şirket,hisse devri | incitanesi | Meslektaşların Soruları | 1 | 03-08-2009 10:27 |
İki Ortaklı Limited Şirkette Pay Devri | Av. Emre Heper | Meslektaşların Soruları | 3 | 30-07-2009 10:28 |
limited şirketlerin feshi ve husumet | av.ahmetkilinc | Meslektaşların Soruları | 0 | 28-04-2009 18:15 |
limited şirketlerin birleşmesi | Av.Ebru Caner | Meslektaşların Soruları | 2 | 03-08-2007 16:49 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |